29 Temmuz 2015 Çarşamba

Îcâz

Edebî Sanatlar 


Îcâz
...
İ’caz, her ne kadar edebi zevki gelişmiş bir arabın doğrudan fark edebileceği bir meziyet olsa da elle tutulur, gözle görülür somut verilere dayalı bir şey değildir. İzahı, ispatı ve tabi ki standardizasyonu kolay değildir. Edebî icaz, matematiksel bir olgu değil, ağırlıklı olarak edebi zevkimize hitap eden estetiksel/bedîî bir olgudur. Hissedilir, ama net ve kesin çizgilerle tanımlanamaz, standartlaştırılamaz.

Şöyle söyleyelim; manzarası güzel bir muhitin hendesî özelliklerini keşfetmek kolaydır. Eni, boyu, şehir planındaki konumu standart mühendislik ölçüleriyle net biçimde tespit ve ifade edilebilir. Aynı muhitin fiziki özelliklerini resmetmek, sözgelimi toprağının, suyunun, bitki örtüsünün, haşerat ve hayvanatının bilgisinin yer aldığı bir rapor çıkartmak nispeten daha detaylı, daha karmaşık ve haliyle daha zordur. Ama usta bir romancı gözüyle aynı muhitin estetik buudlarını resmetmek, insan ruhunda aksettirdiği duygu ve intibaları keskin gözlemlerle ortaya koymak bundan da zordur. Bu sadette yapılacak tasvirler diğer ikisine göre hem daha sübjektif hem daha karmaşıktır. Bunun için sanatın standartlaştırılması, belli kalıplara ve formüllere dökülmesi sanatın özgür ve inşacı karakteriyle çatışır. “Zevkler ve renkler tartışılmaz” sözü haklılığını burada bulur.
Binaenaleyh i’caz gerekçeli tahlillerde indilik/sübjektiflik ihtimali her zaman mevcuttur.
(Talha Hakan Alp,http://talhahakanalp.net/icazul-kurana-dair-oryantalistik-supheler/)
*
Belâgatte bir cümlede kullanılan sözcüklerin ifade edilmek istenen maksada göre azlık ya da çokluğunu veya cümlenin uzunluk ya da kısalığını belirtmek için üç ayrı ölçüt vardır:

1.      Îcâz (sözü kısaltmak) 
2.      İtnâb (Sözü uzatmak) ve
3.      Müsâvât (Sözü güzel ve maksada uygun olarak ifade edebilen birinin, muhatabının durumunu göz önünde bulundurarak maksadını sıradan insanların günük hayatta kullandıkları sözlerle ifade etmesidir)

Bir ibarenin uzunluk ve kısalığını belirlemenin ölçütü, günlük dildir. Sözün muktezâyı hâl (= sözün gereği)e uygun olarak ifade edilmiş olup olmaması da bu konuda esas alınan ikinci derecede başka bir ölçüttür.
     *
         "Belagat" ve "icaz" kavramlarını, farklarıyla birlikte açıklar mısınız?

          "İcaz" az sözle çok şey anlatmak anlamına geliyor. Yani sözü muhtasar söylemek, çok manaya gelen kısa cümleler kurmaktır icaz. Buna veciz konuşmak da deniyor.  Kısa bir cümle ile maksadı ifade etme sanatıdır da diyebiliriz.

          "Belagat" hitap ettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatli güzel söz söylemesanatıdır. Yani mukteza-yı hâle mutabık söz söylemektir. Belagat, hem düzgün, hem yerinde söz söylemeyi öğreten ilmin de adı olur.
          Kısaca icaz az sözle çok şey anlatmak ikenbelagat yerinde ve hâle uygun bir şekilde konuşmakanlamına geliyor. Bazen sözümüz icazlı olur, ama hâle uygun olmayabilir. O zaman bu sözümüz icazlı, ama beliğ olmamış olur. Sözümüz hem veciz hem de yerinde ve hâle uygun olursa, o zaman icaz ve belagat cem olmuş olur vesselam... (http://www.sorularlarisale.com/)
*
Îcâz’ın sözlük anlamları:
1.      veciz anlatma, özlü söyleme
2.      Aciz bırakma, acze düşürme, şaşırtma
3.      (edebiyat) Mucize derecesinde düzgün ve icazlı söz söyleme, benzerini yapmada herkesi acze düşürme, güzel söz söylemekte insanların muktedir olmadıkları derece.
4.      Mucizelik olan şey.
(https://tr.wiktionary.org/wiki/%C3%AEc%C3%A2z)

*
Îcâz, az sözle çok şey ifade edecek, dinleyen / duyan / okuyanları etkileyecek nitelikte söz söylemek. Başka bir deyişle, îcâz, maksadı / meramı kısaca ve tesirli bir biçimde ifade etmektir. “Fesâhat ve belâgat kurallarını ihlâl etmeden, maksada uygun şekilde az sözle çok şey anlatmak” Vecîz, vecîze, mûcez tabirleri de aynı kökten türemiştir. Kur’an-ı Kerim, en güzel îcâz örneğidir.
Edebiyatımızdaki birçok güzel şiirde, edebî eserde îcâz denecek kısımlar mevcuttur. Ata sözleri ve vecizelerin birçoğu, âriflerin hikmetli sözleri de birer îcâz örneğidir. Îcâzda duygu ve düşüncenin yoğun bir biçimde söylendiği, esasın / aslın / özün imâ edildiği dikkati çeker.
(Prof.Dr.Turan Karataş / Edebiyat Terimleri Sözlüğü)
*

Şiir dilinin en önemli özelliklerinden biri, kısa ve eksiltili anlatımdır (az sözle çok anlam ifade edebilme gayreti).

Bir düşünceyi ifade etmede kullanılan az sayıda kelime ya da kısa bir ibare asıl söylenmek isteneni ifadeye yetiyorsa bu îcâz söze güzellik katar; yetmiyorsa, îcâz-ı muhill (=anlamı bozan îcâz) ya da ihtisâr-ı muhill (=anlamı bozan kısaltma) adını alır ve bir kusur sayılır.

Îcâz, îcâz-ı hazif ve îcâz-ı kısar olmak üzere ikiye ayrılır.

1.Îcâz-ı Hazif (=Eksiltmeyle yapılan îcâz), sözden kelime ya da cümle çıkarma yoluyla yapılır. Bu tür îcâzda, ibarede eksiltme yapıldığının belli olması, anlaşılması gerekir. Darb-ı meseller, îcâzın bu türünün en iyi örnekleridir.

2.Îcâz-ı Kısar, az ve öz söz söyleyerek yapılan îcâzdır. Sözün az, anlamın çok olmasıdır. Veciz sözler bu türün örnekleridir.

Îcâz, belâgatte söz ve anlam ilişkisinin konu edildiği i’tilâf ve haşvin yanı sıra sanatlı ifade yolları olan mecâz ve kinâye ile de yakından ilgilidir. (http://www.aofdestek.net/turk.dili.edebiyati.ders.notlari/)
*

İcaz bir düşünceyi çok az sözcükle özlü bir şekilde anlatmadır. Kısaltmanın anlamı güçleştirmemesine dikkat edilir. Buna icaz-ı muhil (=anlamı bozan îcâz) denir.
Az söz yüklü anlamla ifadeye makbul icaz denir. Atasözleri, vecizeler, hikmetli sözler bu gruba girer.

Makbul icaz iki türdür:

1.      Hafz yoluyla icaz: Anlama zarar vermeyecek şekilde bazı sözcükler atılır. Bu cümle çıkarılarak da yapılabilir. Sözcük çıkarmaya icaz bi'l-harf denir.
Örnek: 
Bir pâreye bini âferinin
      Pâpûşu atıldu Gevherî'nin
(Ziya Paşa)
Şair burada "papucu dama atıldı'yı "papucu atıldı" diye kısaltmış.
İcaz, cümle çıkarılarak yapılırsa icaz bi'l cümel adını alır.
Örnek:
"Ahmet ders çalışsaydı."
Burada "başarılı olacaktı" cümlesi çıkarılmış.

2.      Tazammum yoluyla icaz: İfadeden sözcük ve cümle atılmadan yapılan icazdır. İki türü vardır:
a.      İcaz bi't-takdîr: Amaç az sözcükle anlatılırken ihatalı anlam da çıkar.
Örneğin: "Ateş düştüğü yeri yakar"
b.      İcaz bi'l-kasr: Hiçbir sözcük atılmadan anlamca zengindir.
Örneğin "Akacak kan damarda durmaz" gibi.
*

...
Şiir dilinin en önemli özelliklerinden biri, kısa ve eksiltili anlatımdır. Bu, şiirde gereksiz kelimeleri kullanmamak, ifadede anlamları ve çağrışımları zengin sözcükleri seçmek ve cümlenin unsurlarında eksiltmeye gitmekle sağlanır. Kısa ve eksiltili anlatım aynı zamanda metnin kalıcılığını da sağlayan önemli bir etkendir. Ancak kısa şiir ve mısralarla îcâzı birbirine karıştırmamak gerekir; çünkü, îcâz biçimde değil, ancak ifadede olabilir. Eğer îcâz biçimde olsaydı her kısa cümle ya da mısra îcâz olarak nitelenebilir, bu vasfı alabilirdi. Bu yüzden îcâz niteliği kazanmaya en uygun ifadeler kelimelerin temel anlamlarının değil, daha çok çağrışımları, yan anlamları zengin olan mecazî anlamlarının kullanıldığı ifadelerdir.
Bir düşünceyi ifade etmek için kullanılan az sayıda kelime ya da kısa bir ibare asıl söylenmek isteneni ifadeye yetiyorsa bu îcâz söze güzellik katar; yetmiyorsa, îcâz-ı muhill (=anlamı bozan îcâz) ya da ihtisâr-ı muhill (=anlamı bozan kısaltma) adını alır ve bir meziyet değil kusur sayılır.
Îcâz her ne kadar söze değer katan bir özellik olsa da bunu belirleyen ölçü, îcâzın yerinde ve durumun gereğine uygun olarak yapılmış olmasıdır. Bu nedenle îcâz, her durum ve zamanda makbul sayılan bir şey değildir.

Îcâz, îcâz-ı hazif ve îcâz-ı kısar olmak üzere ikiye ayrılır:

1. Îcâz-ı hazif (=eksiltmeyle yapılan îcâz): Sözden kelime ya da cümle çıkarma ile yapılan îcâzdır. Bu tür îcâzda, ibarede eksiltme yapıldığının belli olması, anlaşılması gerekir. Eksiltme ile yapılan îcâzın bazı örnekleri dilbilgisindeki kısaltma gruplarına girer. Bu yolla yapılan îcâza genellikle bilinen ya da tahmini kolay hususları söyleyerek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli olan noktaya çekmek ya da karine(=ipucu)yle anlaşılabilecek şeyleri dile getirmeden bunların anlaşılmasını muhatabın yorumuna bırakarak anlam zenginliği kazandırmak amacıyla başvurulur.
Bu yolla meydana gelen îcâzlar, estetik kaygılar ve benzeri nedenlerle yapılabileceği gibi, vezin gereği de yapılmış olabilir. Cümle yapısında genellikle mantıksal sıralamanın egemen olduğu darb-ı mesel(=atasözü)ler, îcâzın bu türünün en iyi örnekleridir. Örnek olarak "Kâh nalına, kâh mıhına, sonunda becerdi." cümlesinde "vurarak" gibi bir zarf-fiil ya da "vurdu" gibi bir fiil, "Hayırlı işler!" dileğinde de "dilerim" ya da "olsun" gibi bir fiil hazfedilmiştir,
Seviyorum... Goncalar senin on beş yaşındır. ( Faruk Nafiz)
mısraında da estetik amaçlarla böyle bir ifadenin kullanılmış olduğunu görüyoruz.
Bir sözde hazif yapıldığının anlaşılmasını sağlayan üç şey vardır: "Akıl", "cümlenin kendisi" ve "geleneksel üslûp".
Okutmadılar ortadan sonra
       Tahsilim de kaldı yarım
( Behçet Necatigil)
dizelerindeki "orta" kelimesi "orta okul" ibaresinin kısaltılmışıdır. Burada hazfin olduğunu gösteren "geleneksel üslûp"tur.

2. Îcâz-ı kısar: Az ve öz söz söyleyerek yapılan îcâzdır. Cümlede bir eksiltme yapmadan kısa bir söze çok anlam sığdırmak; herkesçe kullanılan yaygın tanımına göre de "sözün az, anlamın çok olması"dır. Buna Namık Kemal'in,
Bârika-i hakîkat müsâdeme-i efkârdan çıkar.
sözünü örnek olarak gösterebiliriz. Burada gerçek dünyada bulutların çarpışmasıyla meydana gelen şimşek ve bu şimşeğin etrafı aydınlatması, teşbih ve mecazlı bir üslûpla soyut bir alana taşınmış; fikirlerin çarpışmasıyla gerçeğin ortaya çıkması birtakım çağrışımlarla zihinde canlandırılarak "gerçeğin karanlıkları aydınlatan bir şimşeğe benzediği ve bu şimşeğin farklı görüşlerin çarpışmasından meydana geldiği, böylece insanların zihinlerini aydınlattığı..." söylenmiştir.
Güli yok gülsitanda n'eylersin
 (Emrî)
mısraında da bu tür bir îcâz vardır.
Şartlarına uygun olarak yapılan îcâzın her türünde belâgat vardır. Fakat bunların en değerlisi "îcâz-ı kısar"dır. "Îcâz-ı hazif" derece itibarıyla "îcâz-ı kısar"dan sonra gelir; veciz söz nitelemesi de genellikle "îcâz-ı kısar" için kullanılır.
Îcâz konusu Türkçe belâgat kitaplarında Arapça belâgat eserlerinin çizdiği çerçeve içinde ele alınmıştır.
Recaizade Mahmud Ekrem (öl. 1913) ise bu konuda farklı bir yol izleyerek îcâzı "münakkahiyyet (=özlü söz söyleme)" konusu içinde ele almış ve sadece "îcâz-ı kısar" üzerinde durmuştur. Ona göre îcâz en çok fıkıh ya da kanun ile ilgili hükümlere, atasözlerine ve hikmetli (=felsefî) sözlere yakışır.
Îcâz, belâgatte söz ve anlam ilişkisinin konu edildiği i'tilâf ve haşvin yanı sıra sanatlı ifade yolları olan mecâz ve kinâye ile de ilgilidir.

http://www.turkceciler.com/soz_sanatlari/icaz.html
*
...
Bir belagat terimi olarak i’câz, şiir bağlamında; en kısa tanımıyla, güzel şiir söyleyerek şaşırtmak demektir.

İslam şiirinin estetik anlayışına göre şair ve şiiri için varılacak en üst basamak olarak bilinir. Mucizeyle bağlantılıdır. Aslında şiirin başında da sonunda da mucize vardır.

İslam şiiri estetiğindeki önemli konumuna rağmen i’câz; divan şairinin dilinde on yedinci yüzyıla kadar söz konusu anlamıyla pek yer almamıştır. Ancak on yedinci yüzyılda, Nef’i ve Sebk-i Hindi şairlerince yoğun bir biçimde kullanıldığı görülmektedir. Çünkü anılan yüzyıl divan şiirinin, şair için iyice usta işi sayıldığı ve olabildiğince inceldiği yüzyıldır. Bu dönemde i’câz da şiirde estetik arayışının bir tezahürü olarak dilde yoğun kullanıma girer.

İ’câzın on yedinci yüzyıl şairlerinin divanlarında; özellikle kasidelerin fahriye bölümleri ile gazellerin mahlas beyitlerinde kullanıldığı dikkat çekmektedir. Bu özellik i’câzın kullanımının divan şairinin kendini övme, abartılı övme isteğiyle bağlantılı olmalıdır. Aslında i’câzın özünde de aşırılık, abartma ve yüceltme vardır. Şairin i’câzdan amacı ise; farklı, tek, özgün ve usta olmaktır.
...
Bu bağlamda i’câz ve mucize dilde yoğun kullanım kazanmış; hatta dillerinde i’câza sık rastlanan kimi şairlerce nasıl anlaşılması, nasıl olması gerektiği, niteliklerinin neler olduğu da söylenmesine rağmen i’câzın başarılı örnekleri fazla verilememiş; uygulamada amacına ulaşamamıştır. Daha doğrusu i’câz, belki de bir ütopya olarak divan şairinin ve şiirinin dünyasında varlığını korumuş ancak, yalnızca usta şairlerin bıraktığı kimi örneklerde gerçek ifadesini bulmuştur.
Dr. Mine MENGİ
http://turkoloji.cu.edu.tr/ESKI%20TURK%20%20EDEBIYATI/mine_mengi_divan_siiri_estetigi_icaz.pdf
*
Şiirde İcâzın Yeri

Divan şairleri, şiiri bir bakıma az sözle çok anlam ifade etme sanatı olarak görmüşlerdir. Şair ne kadar az sözle ne kadar çok anlamı karşılayabiliyorsa, şiir sahasında o derece kudretli sayılmıştır. Gerçekten divan şiiri incelendiğinde, kullanılan kelimelerin her zaman için çok geniş anlamlar ifade ettikleri, bir anlamda boylarından büyük işlevler gördükleri anlaşılacaktır. Bu anlamda divan şiirindeki kelimelerin anlam çerçevelerinin daha geniş olduğu söylenebilir. Nitekim divan şiirinde, birden fazla anlamı olmayan hemen hiçbir beytin bulunmayışı da bunun bir göstergesidir. Mesela Muhibbî, bir tek beytinin bile, ancak koca bir divanla anlatılabilecek kadar geniş anlamlar taşıdığını söylemektedir. Bunun sebebini de, divanında sevgilinin güzelliğini anlatmasına bağlamaktadır. Çünkü okuyucu, sevgilinin herhangi bir özelliği üzerinde pek çok hayâl kurabilir. Dolayısıyla beyit, okuyucuya birçok hayâli ve anlamı bir arada verebilmektedir:

Bu Muhibbî her kaçan yazsa berât-ı hüsnünü
Ruhları vasfında her bir beyti bir dîvân olur
Muhibbî

Muhibbî, divanlar dolduracak kadar geniş anlamlı beyitleriyle gazel tarzını güzelleştirdiğini söylerken, aynı zamanda güzel şiirin içinde çok geniş anlamlar barındırması gerektiğine de işaret etmiştir. Muhibbî başka bir beytinde daha da ileri giderek, her bir sözünün bir kitap olacak kadar özlü olduğunu söylemektedir:

Penddir yârâna her dem bu Muhibbî sözleri
Çünki olmuştur anın her bir kelâmı bir kitâb
Muhibbî

Nev‘î bir beytinde, bize divan şairlerinin bunu nasıl başardıklarını anlatmaktadır. Aşağıdaki dizelerden anlaşıldığı kadarıyla, şiirin anlamını çeşitlendirip yoğunlaştıran etken, şairin gönlündeki büyük ve coşkun arzular, iştiyaklardır:

‘Aşkımı yazmağ istersem noktası bir kitâb olur
Şevkimi söylesem eger zerresi âfitâb olur
Nev‘î

Taşlıcalı Yahyâ Bey, bütün bu az sözle çok anlam ifade etme becerisine rağmen sevgilinin lutfu, şefkati, ihsânı ve güzelliğinin hakkıyla anlatılamayacağı görüşündedir. Ona göre: “Yüz bin kalem hep birlikte yazmaya kalksalar, (sevgilinin ya da memdûhun vasfının) yüz binde birini bile yazamazlar.”:

Şefkati çok lutfu çok insana ihsânı kesîr
Vasfının yüz binde birin yazamaz yüz bin debîr
Taşlıcalı Yahyâ

Muhibbî değişik bir bakış açısıyla, şiirde gizli ya da açık pek çok anlamın bulunduğunu ve bu anlamları keşfetmenin de gönül ehli olan okuyuculara düştüğünü belirtmektedir. Modern dilbilim kuramlarıyla da yakın bir benzerliği gündeme getiren bu iletişim sayesinde, şiirin anlamı okuyucunun duygu ve düşünce dünyasına bağlanmış olmaktadır:

Her sözünde nice ma‘nî var nihân u âşikâr
Ehl-i diller yazıp etsinler kitâb eglenmesin
Muhibbî

Usûlî ve Hayretî de, şiirlerinin özlü olmaları ve çok geniş anlamlar taşımalarıyla övünmektedirler. Usûlî bu amaçla “her kelâmı”nın, Hayretî ise “her sözü”nün bir kitap mesâbesinde olduğunu iddia etmektedir:

Mantıkından ger beyân etsen me‘ânî keşf olur
Ey Usûlî her kelâmın bir kitâb olmak gerek
Usûlî

Okuyaldan ‘aşk dersin levh-i hüsn-i Bârîde
Hayretî'nin her sözü ey h v âce oldu bir kitâb
Hayretî

Kaynak: 6. yüzyıldaki bazı divan şairlerinin“Şiire ve Okura Dair” görüşleri
http://dhgm.meb.gov.tr/yayimlar/dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/168/index3-bayram.htm

*

İcaz nedir? Örnekler, özellikleri



Bir düşünceyi çok az sözcükle özlü bir şekilde anlatmadır. Kısaltmanın anlamı güçleştirmemesine dikkat edilir. Buna icaz-ı muhil denir. Az söz yüklü anlamla ifadeye makbul icaz denir.
Atasözleri, vecizeler, hikmetli sözler bu gruba girer. Makbul icaz iki türdür:
Hafz yoluyla icaz: Anlama zarar vermeyecek şekilde bazı sözcükler atılır. Bu cümle çıkarılarak da yapılabilir. Sözcük çıkarmaya icaz bi'l-harf denir.
Örnek: 
Bir pâreye bini âferinin
Pâpûşu atıldu Gevherî'nin (Ziya Paşa)
Şair burada "papucu dama atıldı'yı "papucu atıldı" diye kısaltmış.
İcaz, cümle çıkarılarak yapılırsa icaz bi'l cümel adını alır.
Örnek:
"Ahmet ders çalışsaydı."
Burada "başarılı olacaktı" cümlesi çıkarılmış.
Tazammum yoluyla icaz: İfadeden sözcük ve cümle atılmadan yapılan icazdır. İki türü vardır.
İcaz bi't-takdîr: Amaç az sözcükle anlatılırken ihatalı anlam da çıkar.
Örneğin: "Ateş düştüğü yeri yakar"
İcaz bi'l-kasr: Hiçbir sözcük atılmadan anlamca zengindir. Örneğin "Akacak kan damarda durmaz" gibi.
İcaz Detaylı Bilgi:
Îcâz, belâgatte bir cümlede kullanılan sözcüklerin ifade edilmek istenen maksada göre azlık ya da çokluğunu veya cümlenin uzunluk ya da kısalığını belirlemek için üç ölçüt vardır: Îcâz, itnâb ve müsâvât. "Îcâz"ın asıl anlamı "sözü kısaltmak", "itnâb"ınki ise "sözü uzatmak"tır. Bir maksadı sıradan insanların günlük hayatta kullandıkları ifadelere göre daha az sözle ifade etmeye ya da onu ifade için yeterli en az sözle söylemeye "îcâz", daha çok sözle ifade etmeye de "itnâb" denir. Sözü güzel ve maksada uygun olarak ifade edebilen biri, muhatabının durumunu göz önünde bulundurarak maksadını sıradan insanların günlük hayatta kullandıkları sözlerle ifade ederse buna da "müsâvât" denir. Îcâz ya da itnâb olduğunda belirsizlik bulunan sözler genellikle "müsâvât" olarak değerlendirilir. Ancak bir sözün uzunluğundan ya da kısalığından söz edebilmek mümkün olduğu hâlde, bu konuda üçüncü bir boyut belirlemenin güç olduğunu ileri sürenler de vardır. Belâgatte îcâza büyük önem verilmiştir. Îcaza verilen bu önemi onun özellikle ayrı bir bilim dalı hâline gelmeye başladığı ilk dönemlerde belâgat ile özdeş tutulmuş olmasından da anlamak mümkündür. Îcâz bazen bir kusur olabileceği gibi itnâb da bir meziyet olabilir. Nitekim Nef'î,
Du'âyile sözü hatm idelüm zîrâ hakîkatde
Sözün gevher olursa yegdür itnâbından
îcâzı beytinde söz inci gibi değerli olursa, yani ifadede bu başarılmışsa "îcâz"ın "itnâb"dan daha iyi olduğunu söylemektedir.
Bir ibarenin uzunluk ve kısalığını belirlemenin ölçütü, ortalama kültür düzeyine sahip sıradan insanların genellikle dilde hazır malzeme olarak bulunan sanatlı, mecazlı ifadeler de dahil olmak üzere hakikat düzleminde iletişim kurdukları günlük dildir. Sözün "muktezâ-yı hâl(=sözün gereği)"e uygun olarak ifade edilmiş olup olmaması da bu konuda esas alınan ikinci derecede başka bir ölçüttür. Bundan dolayı îcâz "az sözle çok anlam ifade etme"nin yanı sıra, "ifadesi amaçlanan anlamın gereği ne ise o kadar sözle ifade etmek" diye de tanımlanabilir.
Şiir dilinin en önemli özelliklerinden biri, kısa ve eksiltili anlatımdır. Bu, şiirde gereksiz kelimeleri kullanmamak, ifadede anlamları ve çağrışımları zengin sözcükleri seçmek ve cümlenin unsurlarında eksiltmeye gitmekle sağlanır. Kısa ve eksiltili anlatım aynı zamanda metnin kalıcılığını da sağlayan önemli bir etkendir. Ancak kısa şiir ve mısralarla îcâzı birbirine karıştırmamak gerekir; çünkü, îcâz biçimde değil, ancak ifadede olabilir. Eğer îcâz biçimde olsaydı her kısa cümle ya da mısra îcâz olarak nitelenebilir, bu vasfı alabilirdi. Bu yüzden îcâz niteliği kazanmaya en uygun ifadeler kelimelerin temel anlamlarının değil, daha çok çağrışımları, yan anlamları zengin olan mecazî anlamlarının kullanıldığı ifadelerdir. Bir düşünceyi ifade etmek için kullanılan az sayıda kelime ya da kısa bir ibare asıl söylenmek isteneni ifadeye yetiyorsa bu îcâz söze güzellik katar; yetmiyorsa, îcâz-ı muhill (=anlamı bozan îcâz) ya da ihtisâr-ı muhill (=anlamı bozan kısaltma) adını alır ve bir meziyet değil kusur sayılır.

Îcâz her ne kadar söze değer katan bir özellik olsa da bunu belirleyen ölçü, îcâ-zın yerinde ve durumun gereğine uygun olarak yapılmış olmasıdır. Bu nedenle îcâz, her durum ve zamanda makbul sayılan bir şey değildir. Îcâz, îcâz-ı hazif ve îcâz-ı kısar olmak üzere ikiye ayrılır:
1. Îcâz-ı hazif (=eksiltmeyle yapılan îcâz): Sözden kelime ya da cümle çıkarma ile yapılan îcâzdır. Bu tür îcâzda, ibarede eksiltme yapıldığının belli olması, anlaşılması gerekir. Eksiltme ile yapılan îcâzın bazı örnekleri dilbilgisindeki kısaltma gruplarına girer. Bu yolla yapılan îcâza genellikle bilinen ya da tahmini kolay hususları söyleyerek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli olan noktaya çekmek ya da karine(=ipucu)yle anlaşılabilecek şeyleri dile getirmeden bunların anlaşılmasını muhatabın yorumuna bırakarak anlam zenginliği kazandırmak amacıyla başvurulur. Bu yolla meydana gelen îcâzlar, estetik kaygılar ve benzeri nedenlerle yapılabileceği gibi, vezin gereği de yapılmış olabilir. Cümle yapısında genellikle mantıksal sıralamanın egemen olduğu darb-ı mesel(=atasözü)ler, îcâzın bu türünün en iyi örnekleridir. Örnek olarak "Kâh nalına, kâh mıhına, sonunda becerdi." cümlesinde "vurarak" gibi bir zarf-fiil ya da "vurdu" gibi bir fiil, "Hayırlı işler!" dileğinde de "dilerim" ya da "olsun" gibi bir fiil hazfedilmiştir,
Seviyorum... Goncalar senin on beş yaşındır. ( Faruk Nafiz)
mısraında da estetik amaçlarla böyle bir ifadenin kullanılmış olduğunu görüyoruz.
Bir sözde hazif yapıldığının anlaşılmasını sağlayan üç şey vardır: "Akıl", "cümlenin kendisi" ve "geleneksel üslûp".
Okutmadılar ortadan sonra 
Tahsilim de kaldı yarım ( Behçet Necatigil)
dizelerindeki "orta" kelimesi "orta okul" ibaresinin kısaltılmışıdır. Burada hazfin olduğunu gösteren "geleneksel üslûp"tur.
2. Îcâz-ı kısar: Az ve öz söz söyleyerek yapılan îcâzdır. Cümlede bir eksiltme yapmadan kısa bir söze çok anlam sığdırmak; herkesçe kullanılan yaygın tanımına göre de "sözün az, anlamın çok olması"dır. Buna Namık Kemal'in,
Bârika-i hakîkat müsâdeme-i efkârdan çıkar
sözünü örnek olarak gösterebiliriz. Burada gerçek dünyada bulutların çarpışma-sıyla meydana gelen şimşek ve bu şimşeğin etrafı aydınlatması, teşbih ve mecazlı bir üslûpla soyut bir alana taşınmış; fikirlerin çarpışmasıyla gerçeğin ortaya çıkması birtakım çağrışımlarla zihinde canlandırılarak "gerçeğin karanlıkları aydınlatan bir şimşeğe benzediği ve bu şimşeğin farklı görüşlerin çarpışmasından meydana geldiği, böylece insanların zihinlerini aydınlattığı..." söylenmiştir.
Güli yok gülsitanda n'eylersin ( Emrî)
mısraında da bu tür bir îcâz vardır.
Şartlarına uygun olarak yapılan îcâzın her türünde belâgat vardır. Fakat bunların en değerlisi "îcâz-ı kısar"dır. "Îcâz-ı hazif" derece itibarıyla "îcâz-ı kısar"dan sonra gelir; veciz söz nitelemesi de genellikle "îcâz-ı kısar" için kullanılır.
Îcâz konusu Türkçe belâgat kitaplarında Arapça belâgat eserlerinin çizdiği çerçeve içinde ele alınmıştır. Recaizade Mahmud Ekrem (öl. 1913) ise bu konuda farklı bir yol izleyerek îcâzı "münakkahiyyet (=özlü söz söyleme)" konusu içinde ele almış ve sadece "îcâz-ı kısar" üzerinde durmuştur. Ona göre îcâz en çok fıkıh ya da kanun ile ilgili hükümlere, atasözlerine ve hikmetli (=felsefî) sözlere yakışır.
Îcâz, belâgatte söz ve anlam ilişkisinin konu edildiği i'tilâf ve haşvin yanı sıra sanatlı ifade yolları olan mecâz ve kinâye ile de ilgilidir.
http://www.turkedebiyati.org/soz_sanatlari/icaz.html










Test

1.’’Ata arpa,yiğide pilav’’ sözündeki belagat türü aşağıdakilerden hangisidir?

a.delalet

b.müsavat

c.icaz-i kısar

d.icaz-ı hafiz

e.beyan
*
 ’’Güli yok gülistanda n’eylersin’’

                                            EMRİ

2. Yukarıdaki dizedeki icaz çeşidi aşağıdakilerden hangisidir?

a.icaz-ı kısar

b.icaz-ı hafiz

c.icaz-ı vazi

d.icaz-ı tabi

e.icaz-ı muhill

Cevap anahtarı: 1.D, 2.A,

===============
Kaynaklar:


http://dhgm.meb.gov.tr/yayimlar/dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/168/index3-bayram.htm
http://talhahakanalp.net/icazul-kurana-dair-oryantalistik-supheler/
http://www.sorularlarisale.com/makale/24546/ibelagat_i_ve_iicaz
https://tr.wiktionary.org/wiki/%C3%AEc%C3%A2z
http://www.yeniumit.com.tr/konular/detay/kuranda-edebi-sanatlar
http://www.turkceciler.com/soz_sanatlari/icaz.html
http://www.aofdestek.net/turk.dili.edebiyati.ders.notlari/




Ek okuma

ÎCAZ

Îcaz, maksudu en az kelimeyle ifade etmektir. Îcaz'ın birçok çeşidi vardır. Birkaç misal zikretmekle iktifa edeceğiz.

"Ey arz, suyunu tut ve ey gök, yağmuru tut denildi. Su çekildi ve iş bitirildi"(Hûd, 11/44). Onyedi kelimeden ibaret olan bu âyette yirmi çeşit bedi' sanatı bulunmaktadır. (Âyette mevcut olan sanatlar için bkz. el-İtkân Terc., 11/123).

Diğer bir misâl: Kısaca "Hamd Allah'a mahsustur" diye mânâ verdiğimiz Kur'ân'dan iki kelimelik cümlenin nahiv ve beyân ilminin kâidelerinin iktizâsına göre en kısa mânâsı "Ne kadar hamd ve medh varsa, kimden gelse, kime karşı da olsa, ezelden ebede kadar Allah-ü Teâlâ'ya hâs ve lâyıktır" şeklinde olur, İşte Kur'ân, bu kadar kelimeyle bile tam ifade edemediğimiz mânâyı iki kelimeyle vecîz bir şekilde ifade ediyor.
Yusuf BAYRAM – Sabri ÇAP
http://www.yeniumit.com.tr/konular/detay/kuranda-edebi-sanatlar

 



Paylaşmak güzeldir.