29 Eylül 2015 Salı

Bildirişim (İletişim)


bildirişim (İletişim)


  1. Duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon.
  2. Telefon, telgraf, televizyon, radyo vb. araçlardan yararlanarak yürütülen bilgi alışverişi, bildirişim, haberleşme, muhabere, komünikasyon.
  3. Bilgi ve deneyim alışverişi.
  4. Kişiler arasında duygu, düşünce, bilgi, haber alış verişi
  5. Bu alış verişte, kaynak durumunda olan kimsenin ortaya koyduğu ya da koymak istediği anlam ile bunu algılayanın buna verdiği anlam arasındaki özdeşlik, benzerlik ya da uyuşum ilişkisi.
http://www.nedirnedemek.com/bildiri%C5%9Fim-nedir-bildiri%C5%9Fim-ne-demek
*






















ROMAN JAKOBSON’UN BİLDİRİŞİM MODELİ:

DİL İLE BİLDİRİŞİMİN (communication) TEMEL ELEMENTLERİ

                                                        Prof. Dr Rıza FİLİZOK
                                                                    

Dil aracılığıyla yazılı yahut sözlü bir bildirişimin gerçekleşebilmesinde  R. Jakobson'a göre altı temel element rol alır. Bunlar, 

  • "verici" (émetteur), 
  • "alıcı" (récepteur), 
  • "nesne" (réferent), 
  • "mesaj", 
  • "kanal" ve 
  • "kod"dur.
Verici, konuşan yahut yazan kişidir, mesajı yani haberi veren kişidir; 
alıcı, mesajı alan, dinleyen yahut okuyandır. Verici, anlaşılmış olmak istiyorsa alıcının yaşına, bilgi düzeyine, dil düzeyine vb. uygun bir anlatım bulmak zorundadır. Bir gazeteci, ilmî bir eser yazarı seslendiği kitlenin özelliklerini göz önünde bulundurmak zorundadır. Buna karşılık ilmî yahut edebî bir eseri anlayabilmek için alıcının da oldukça büyük bir gayret göstermesi gerekmektedir. 
Nesne (mebhûs'ün anh), sözü edilen varlıktır. Dilsel bir metinde iki türlü nesne (eşya)  vardır:
a)                 Hal nesneleri”: Sözlü bildirişimde kendisinden bahsedilen nesnelerdir. Bunlar bildirişim anında mevcut olan ve bildirişim mekânında göz önünde bulunan yerler, nesneler ve varlıklardır. Bunlara "Hâl nesneleri" adını verebiliriz.
b)                 "Metin nesneleri": Bunlar, bildirişim anında mevcut olmayan, fakat konuşmada yahut yazıda anılan yerler, nesneler ve varlıklardır.

Edebî metinlerin incelenmesinde ve anlaşılmasında hâl nesneleri ile metin nesnelerinin tespiti, anlam belirlemelerinde hayatî bir rol oynamaktadır. Bilhassa dilin işaret etme fonksiyonundan faydalanıldığında bu fark ortaya çıkar: 

Sözlü bir ifadede "Şunu ver." dediğimizde karşımızda belli bir nesne vardır. "Şu" işaret sıfatı, meselâ belli, somut bir kitabı ifade eder. Ayrıca sözlü ifadede bu cümleyi her kullandığımızda anlamı değişir. Duruma bağlı yeni bir anlam kazanır. Bu anlam hale bağlı anlamdır -belâgattaki muktezâ-yı hâl'i hatırlayınız (situationnelle)-. Aynı cümle yazılı bir metinde geçtiğinde anlamını metinde verilen diğer referanslardan, tanım ve tasvirlerden alır. Yani böyle bir metinde yazarın gösterdiği biçimde var olur.
Romanda, masalda, raporlarda, makalelerde tahkiyevî yazılarda hâl nesneleri yoktur, metin nesneleri vardır ve bundan dolayı herşey anlatıldığı şekilde ve oranda vardır. Bir tiyatro oyununda ise dekor, aktörler, nesneler hâl nesneleridir; şahıslar tarafından yapılan tahkiyeler ise metin nesneleridir. Klâsik bir tiyatro eserinde kanlı sahneler ancak metin nesnesi olarak eserde yer alır. Bir çizgi romanda, resimli romanda, foto-romanda resim ve fotoğraflar hâl nesnesi, metin animasyonları metin nesnesi durumundadır.
 Bir işaretin kullanımı, bir vericinin işaretleme anında koda bağlı bir işaretten yararlanmasıdır, fakat kullanım her zaman koda uygun olmayabilir ve işaretin her kullanımı hususî bir kullanımdır.
Mesaj, verici tarafından ifade edilen önermedir, metindir. Vercinin alıcıya gönderdiği haberdir, bilgidir. Mesajda bir yahut birçok kod kullanılabilir. Dilde norm, mesajların teşkil ettiği yığından doğar; yani dil normları mesajlardaki sık kullanımların eseridir. 
Mesaj, herşeyden önce türünün kurallarına uyar. Makale ise makalenin, romansa romanın normlarını taşır. Üslûbun aranacağı yerlerden birisi mesajın niteliğidir. Mesajda anlam belirsizliği bulunabilir. Anlam belirsizliği (ambiguïté) alıcı için birden çok anlama sahip olan ve kesin bir tarzda yorumlanamayan  mesajın niteliğidir, hususiyetidir. Ör: Evi kirala.    Vericinin niyeti haberleşmekse anlam belirsizliği söz konusu değildir; tersine, vericinin niyeti çok anlamlılık elde etmekse, retorik ve söz sanatı söz konusudur. Edebî eserlerde bu ikinci hal söz konusudur.
Her mesajın alıcı ve verici tarafından bilinen bir kontekste -yani kendisini çevreleyen bir metne- ve ifade edildiği şartlara bağlı olduğu farzedilir. Mesajın yazılı yahut sözlü oluşuna göre mesaj ile mesajı çevreleyen hal ve şartların ilişkisi değişir. 
Sözlü iletişimde mesaj çok az bir bilgi verir: Bir karşılıklı konuşmada "sandalye" dediğimizde sandalye oradadır ve bu kelime sadece sandalyeyi işaret eder; sandalye hakkında bütün teferruatlı bilgiyi bizzat görerek elde ederiz. Buna karşılık hale ait hiçbir bilginin bulunmadığı yazılı anlatımda mesaj, en yüksek bilgi değerine ulaşır; elde ettiğimiz bilgi sadece ifade edilenden doğar.[1]

Kanal, metni yahut mesajı taşıyan maddî vasıtadır. Konuşmada ses, yazıda kağıt yaprak, Göktürk yazıtlarında taşlar, bilgisayarda ve televizyonda ekran bize mesajı ileten maddî, fiziksel kanaldırlar. 

Kod, verici ile alıcının her ikisi tarafından bilinen ortak dildir. Diller, birer kodlama, şifreleme sistemidir. Bu şifreleri bilenler, aralarında anlaşabilirler. Verici ve alıcının bir dili bilme düzeyleri arasında daima fark vardır. Bildirişimi mümkün kılan her ikisinin dilsel birikimlerinin kesişme alanıdır, bu alan ne kadar geniş olursa bildirişim o kadar başarılı olur.  
Dil bir koddur, ancak zamanla dil içinde alt kodlar ortaya çıkar. Mesajlar, kültürel, estetik kodlar da taşıyabilir. Klâsik, romantik, natüralist edebiyatlar, Divan Edebiyatı, Halk Edebiyatı, Servet-i Fünûn edebiyatı, dil içinde birer alt kodlama sistemi yaratır.
Kod, mesajın iletilmesini sağlayan araçtır. Diğer taraftan yaratılan yeni mesajlar kodu geliştirir. Buna kod-mesaj diyalektiği adı verilir. Mesaj ve kod birbirinden ayrılamayan unsurlardır. 
Kod, Saussure'ün dil / söz (langue/parole) ayırımının dil unsurunun karşılığıdır; sözün karşılığı ise mesajdır.

Kodlanmış ifade, dil biliminde vericinin   elementlerini hür bir şekilde  birleştirmediği ve onları kodda tamamen şekillenmiş olarak hazır bulduğu sıralama ekseni (syntagmatique) parçalarıdır. 
Bir dilin kodlanmış olan dil birimini,  dil birimi olmayan, ama yine de kodlanmış bulunan deyim ve atasözü gibi daha geniş ünitelerinden ayırmak gerekir. Onlar çok zaman eşzamanlı olarak analiz edilemez, çünkü onlar dilin eski hususiyetlerini yansıtır.
Dil biliminde kod, bir taraftan işaretlerin yahut dil birimlerinin kümesi  manasında ve diğer taraftan bu işaretlerin kullanım kipleri ( mesajı inşa etmek için bu elemanları birleştirmeye yarayan kurallar bütünü  ) manasında kullanılmaktadır. 
Bir verici tarafından yayınlanan mesajın iletilebilmesi için yani ulaştırma kanalına girebilmesi için (bu şifreleme işidir) belirli bir şekil "forme" alması gerekir,  diğer taraftan dinleyici yahut alıcı bu şekli yorumlamak zorundadır (bu şifreyi çözme işidir). O halde konuşucu ve dinleyicinin müşterek bir koda sahip olması zorunludur...
...
BİLDİRİŞİMİN TEMEL ELEMENTLERİNE BAĞLI  FONKSİYONLAR

Bildirişimin bu temel altı elementi, altı görevi, fonksiyonu yerine getirir. Bunlar, 

  • haber fonksiyonu (fonction référentielle), 
  • ifade fonksiyonu (fonction expressive), 
  • etkileme fonksiyonu (fonction conative), 
  • algılama fonksiyonu (fonction phatique), 
  • üst-dil fonksiyonu (fonction métalinguistique) ve 
  • estetik fonksiyon (fonction poétique)dur. 


Elementlerden her biri esas olarak bir fonksiyonu gerçekleştirir. Ancak, fonksiyon dağılımı mutlak bir karakterde değildir, bu fonksiyonların daha ziyade bazı elementler üzerinde yoğunlaştığını söylemek daha doğrudur. 
...


[1]Bernard Pottier, Le Langage.
*

İletişimi açıklamak için altı temel öge kullanılır:

1. Kaynak (Gönderici): Duygu, düşünce ve isteğin aktarılmasında sözü söyleyen kişi ya da topluluk
2. Alıcı: Vericinin gönderdiği iletiyi alan ve anlamlandıran kişi veya topluluktur
3. İleti (Mesaj): Gönderici ile alıcı arasında aktarılmakta olan duygu, düşünce ya da istek
4. Kanal (Oluk): Bildirişimde kullanılan yoldur Alıcı ile verici arasındaki iletiler sözlü veya yazılı olabilir
5. Dönüt (Geri Bildirim): Alıcının iletiye verdiği her türlü yanıt, geri bildirim İletişimin başarılı olduğuna işarettir
6. Bağlam (Çevre): İletişimin gerçekleştiği ortam ve bu çevrenin uygunluğudur.

Gönderici, duygu düşünce ve isteğin aktarılmasında sözü söyleyen kişi veya topluluklara denir. 


Alıcı, iletilen sözü alan kişiye veya topluluğa denir. 

Aynı şekilde ileti, gönderici ile alıcı arasında aktarılmakta olan duygu, düşünce ya da isteğe denmektedir. Bu temel iletişimin gerçekleştiği ortama bağlam; gönderici ile alıcı arasındaki iletinin gönderilme şekline kanal denmektedir. Eğer varsa iletiye verilen her türlü yanıt da dönüt olarak adlandırılmaktadır. 
Eğer sistemde bir tür şifreleme söz konusuysa ve konuşan iki kişinin birbirini anladığı seslerden oluşan ve belli kuralları olan her doğal dile de kod denir..

Dilin özelliklerini ve iletişim sürecinin öğelerini kısaca belirttikten sonra, dilin işlevleri üzerinde durabiliriz. Dilin 6 tane işlevi bulunmaktadır. Bu işlevleri Roman Jakobson adında bir Rus dil bilimci ortaya koymuştur. Bunlar şöyledir:

1. GÖNDERGESEL İŞLEV

Bir ileti dilin göndergeyi olduğu gibi ifade etmesi için düzenlenerek oluşturulmuşsa dil göndergesel işlevde kullanılmıştır. Bu başka bir ifadeyle dilin bilgi verme işlevidir. Herhangi bir konunun açıklığa kavuşmasını sağlayacak bilgilerin ortaya konulması, dilin göndergesel işlevine işaret eder. Burada amaç, gönderge konusunda doğru, nesnel, gözlemlenebilir bilgi vermektir. Bu işlev daha çok kullanma kılavuzlarında, nesnel anlatılarda, bilimsel bildirilerde, kısa not ve özetlerde karşımıza çıkar.

ÖRNEK: ” Hegel’in felsefesinin çıkış noktası bilim değil, tarihtir”

2. HEYECANA BAĞLI İŞLEV

Bir ileti, göndericinin iletinin konusu karşısındaki duygu ve heyecanlarını dile getirme amacıyla oluşturulmuşsa dil heyecana bağlı işlevde kullanılmıştır. Bu işlev, göndericinin kendi iletisine karşı tutum ve davranışını belirtir. Bu işlevde çoğunlukla duygular, heyecanlar, korkular, sevinç ve üzüntüler dile getirilir.

Dilin göndergesel işlevinde nesnellik, heyecana bağlı işlevinde öznellik hâkimdir. Özel mektuplarda, öznel betimlemeler ve anlatılarda, lirik şiirlerde, eleştiri yazılarında dilin heyecana bağlı işlevinden sıkça yararlanılır.

ÖRNEK: “Ben bu davranışınızı etik bulmuyorum, siz yanlış davranıyorsunuz”

3. ALICIYI HAREKETE GEÇİRME İŞLEVİ

Bu işlevde ileti alıcıyı harekete geçirmek üzere düzenlenmiştir. İletinin bir çeşit çağrı işlevi gördüğü bu işlevde amaç, alıcıda bir tepki ve davranış değişikliği yaratmaktır. Propaganda amaçlı siyasi söylevler, reklâm metinleri, genelgeler, el ilanları genellikle dilin bu işleviyle oluşturulur. Dilin alıcıyı harekete geçirme işleviyle hazırlanan metinlerde gönderici, iletiyi alanı işin içine sokmayı, onu sorgulamayı ister.

ÖRNEK: “Sınıfı hemen terk et”

4. KANALI KONTROL İŞLEVİ

Bir ileti, kanalın iletiyi iletmeye uygun olup olmadığını öğrenmek amacıyla düzenlenmişse dil, kanalı kontrol işlevinde kullanılmıştır. Gönderici ile alıcı arasında iletişimin kurulmasını, sürdürülmesini ya da kesilmesini sağlayan bu işlevde iletinin içeriğinden çok iletişimin devam ettirilmesi olgusu ağır basar. Törenlerde, uzun söylevlerde, aile yakınları ya da sevgililer arasındaki konuşmalarda; dilin kanalı kontrol işlevini yansıtan iletiler sıkça kullanılır.

ÖRNEK: “Beni anladınız değil mi?”

5. ÜST DİL İŞLEVİ

Bir ileti dille ilgili bilgi vermek üzere düzenlenmişse o iletide dil, dil ötesi işlevde kullanılmıştır. Dilin dil ötesi işlevinde iletiler, dili açıklamak, dille ilgili bilgi vermek için düzenlenir. Daha çok bilimsel metinlerde ve öğretme amaçlı konuşmalarda karşımıza çıkan ve “yani, demek istiyorum ki, bir başka deyişle” gibi sözcüklerde kendini gösteren dil ötesi işleve, günlük yaşamda da sıkça başvurulur.

ÖRNEK: “Beni yanlış anlamayın, ben bu sözcüğü mecaz anlamda kullandım”cümlesinde ileti, dille ilgili bilgi vermek, başka bir iletiyi açıklamak üzere düzenlenmiştir.


http://iletisim-ogeleri.nedir.org/

*

Yalçın İzbul: Günümüz İşaret Bilimi Teorisine Toplu Bir Bakış: 02
İlk Yayınlanışı: Hacettepe Beşeri Bilimler Dergisi, 1980
Internet Versiyonu: 2007

BİLİŞİM, BİLDİRİŞİM, İLETİŞİM, HABERLEŞME

Bildirişim, işaretlerin birden fazla birim arasında tek yönlü veya karşılıklı iletilmesi yahut akışımıdır. İşaretler teorisinin temel kavramları olan ve uluslararası terimler demetinde semiosis, signify, signification, cognition, communication gibi terimlerle karşılanan bir dizi kavramın, bizim dilimizde belirtmek, bilmek ve bildirmek köklerinden yapılacak terimlerle karşılanmasının en tutarlı yol olacağı görüşündeyim.

I. iii. Bilişim/Bildirişim, İletişim, Haberleşme

Bilişim(4) bireylerin (= biyolojik veya teknolojik(5) tür üyelerinin herbirisinin ayrı ayrı) zihinsel eylem veya oluşumlarının belirli bir kategorisini ifade etmekte başvurduğumuz genel terimdir. 

Psikologlar, insanda bu başlık altında, dikkat, algılama, hafıza (bellek), "düşünme" gibi zihinsel kategorileri topluyorlar. Dil kullanımı açısından, basite indirerek, bu kavramı bireyin merkezî sinir sistemi içinde oluşan ve çevreden bireye ulaşan veya yöneltilen etkilerle bireyden çevreye yöneltilen tepkiler arasındaki bağın gerçekleştirilmesinde rolü bulunan işaret işlev ve fonksiyonları olarak tanımlayabiliriz.

Bilişim başlığı altında duyumlama ve algılama arasındaki temel farklılıktan da kısaca söz etmemiz yerinde olacaktır. İnsanı örnek alırsak, çevremizdeki dünyadan (fizikî, biyolojik veya sosyal) bize ulaşan veya yöneltilen etkileri beş duyumuz aracılığıyla "duyumlarız". Patolojik haller dışında, gözümüz açık olduğu sürece "görür," kulağımıza ulaşan sesleri "işitiriz". Ancak bu anlamdagörmek, işitmek, duyu organlarımızın her birisinin kendi özel oluğunda kendisine ulaşan etkileri kaydederek, beyindeki ilgili merkeze iletmesinden ibarettir. Bundan sonraki işlemler, yani, duyumlanan etkinin öteki zihin süreçleri (dikkat, bellek, düşünme gibi) ile birlikte değerlendirilmesi ile gerçekleştirilen sınıflama yahut tanıma süreci, algılama kategorisine girer. 

Kısacası, "görmek" için bakmak ve neye baktığımızı bilmek, "işitmek" için dinlemek ve neyi işittiğimizi bilmek gerekir. 

Algılama, bu anlamda, duyumlanan etkinin, bireyin kafasındaki bilişim haritası (cognitive map) üzerindeki koordinatlarının tespit edilmesi demektir. 

Tabiatıyla bu bilişim haritası, insan dışı biyolojik türlerde olduğu üzere büyük ölçüde genetik koşullanma, insanda olduğu üzere büyük ölçüde kültürel koşullanma, yahut makinelerde olduğu üzere teknolojik programlama ürünü olabilir.

Bildirişim, işaretlerin birden fazla birim arasında tek yönlü veya karşılıklı iletilmesi yahut akışımıdır. İşaretler teorisinin temel kavramları olan ve uluslararası terimler demetinde semiosis, signify, signification, cognition, communication gibi terimlerle karşılanan bir dizi kavramın, bizim dilimizde belirtmek, bilmek ve bildirmek köklerinden yapılacak terimlerle karşılanmasının en tutarlı yol olacağı görüşündeyim.(6) Bu görüşümüzün, yazımızın bundan sonraki bölümlerinde ele alacağımız konular ve açıklamalarımızda başvuracağımız terim tercihlerimizle doğrulanacağı ümidini taşıyorum.


Haberleşme, dilimize öteden beri yerleşmiş, günlük kullanımda türlü deyimlere katılmış, şemsiye bir kavram olarak işlev ve geçerliğini korumaktadır. Yukarıda işaret bilimi için gereğini savunduğumuz bildirişim ve aşağıda ayrıca ele alacağımız iletişim terimlerinin çeşitli nüanslarını geleneksel bünyesinde toplayan genel bir terim olarak dilimizin vazgeçilmez sözcüklerindendir.

İletişim teriminin, daha çok fizik bilimlerinin tanım ve inceleme sahası içinde ve haberleşmenin teknolojik yönünü ve/veya işaret belirtkelerinin (sinyallerinin) bildirişim oluğu (kanalı) içindeki fizikî özelliklerini ifade eden bir anlam sınırlamasıyla terimleştirilmesinin, en azından sahada kavram zenginliği sağlanması açısından yararlı olacağı görüşündeyim. Nitekim, konuyla ciddi seviyede ilgilenmekte olan yazarların uygulaması da bu yöndedir.

Öte yandan, iletişim sözcüğünün, dikkatsizce, bildirişim yahut haberleşme ile eşanlamda kullanıldığı görülmektedir. Oysa "eşanlamlılar" (=yakın-benzer anlamlılar, synonyms) arasında dahi bire-bir karşılıkların sözkonusu olamayacağı sıradan bir bilgidir. Sözünü ettiğimiz "dikkatsizlik", aslında "haberleşme" sözcüğüne karşı geliştirilen belirgin bir tasfiyecilik eğiliminden, "bildirişim" kavramına gösterilen duyarsızlık ise bildirişim ve iletişim kavramlarının yabancı dildeki tam karşılıkları olancommunication ve communications arasındaki temel farkın gözden kaçırılmasından ileri geliyor.


I.iv. Belirtme ve Belirtkeler

Bir işaretin herhangi bir şeyi temsil etmesi, onun yerine geçmesi eylemi veya sürecini, belirtmek kavramı ile ifade ediyoruz. Buna bağlı olarak, belirtme (semiosis) kavramı, işaretin gerçekleştirdiği eylemi, veya yerine getirdiği işlevi karşılamaktadır. Belirtme eylemi veya sürecinde teorik seviyedeki "belirteç" ve "belirtilen" ilişkisine geçmeden önce, işaret işlevlerinin deneyimci(ampirik) seviyedeki birim yada görünümlerini teşkil eden "belirtkeler" üzerinde durmamız yararlı olacaktır.

Belirtke (yahut sinyal), bir bildirişim oluğu boyunca iletilmekte olan içeriği ("anlamı") taşıyan (taşımacısı olan) hertürlü fizikî birim veya birimler dizisidir. Konuya Bilgileme Kuramında (veya "Bilgilendirme" -- Information Theory) tanımlanan birimler açısından baktığımızda, şöyle bir tanım da verilebilir: Bir bildirişim çevriminde, bildirimlerin verici tarafından gönderilebilir belirteçler durumuna çevrilmesi ile bildirişim oluğuna katılan hertürlü bilgi iletim birimi, yahut iletilmekte olan birimler. Örnek: telli haberleşmede, verici ve alıcı cihazlar arasında elektrik belirtkeleri (sinyalleri) gönderilmektedir.

Bu kavramın, ilerde ele alacağımız, daha genel ve soyut bir kavram olan BELİRTEÇ kavramından ayırt edilerek, dar anlamda fizik bilimlerinin inceleme alanına giren bir olgu veya oluşum örneği olarak değerlendirilmesi yerinde olur.

İlgi çekici bir nokta ise, algılayanın bilmediği bir dilde (=işaret dizgesinde), yahut bozucu karışımların (Bilgileme Teorisindeki noise olgusunun) anlam dönüştürümünü imkânsız kıldığı durumlarda dahi, kendisine ulaşan veya yöneltilen işaretleri birer belirtke olarak tanımlayabilmesidir. Örneğin, gecenin karanlığında farkedilen bir "karaltı"; yahut kısa dalgada işitilen bir dizi "şifreli" belirtke bu türdendir. Bu gibi durumlarda işaret alıcıya ulaşmakta, ancak işaret işlevi tamamlanamamaktadır. Öte yandan, yine ilerde sözünü edeceğimiz "sıfır belirtke" durumunda ise, bildirişim oluğu boyunca "herhangi bir belirtke gönderimi sözkonusu olmaksızın" işaret işlevi tamamianabilmektedir. Gerçekten de, "sıfır belirtke" kavramı, belirtke ve belirteç'in iki farklı birim ve kavram olarak anlaşılmasında büyük kolaylık sağlamaktadır.

Bazı yazarlara göre, belirtke (sinyal) kavramında, iletilen bir etkinin alıcı için sabit bir etki-tepki ilişkisinin sinyali kimliğini taşıması esastır. Bu açıdan bakıldığında, tabiî dillerdeki emir kipi bildirimlerini birer belirtke olarak değerlendirebileceğimiz gibi, ayrıca "Hazırım!" (... "öyleyse gidelim") türünden bildirimleri de ikinci derecede birer belirtke kimliğinde görmemiz mümkündür. Ancak bu çerçevede, kültürel şartlanmaya bağlı etki-tepki ilişkilerinde, "emre itaatsizlik" tepkisinin de sözkonusu olabileceğini dikkatten uzak tutamayız. Öte yandan günlük dilde, "sinyal" kelimesinin doğrudan doğruya "işaret" kavramı ile eşanlamda kullanıldığını görüyoruz: trafik sinyalleri, denizcilikte kullanılan sinyaller gibi. Tabiatıyla bu örnekler, işaret biliminde kaçınılması yerinde olacak bir anlam genişletmesini ifade ediyor.

I.v. Anlam ve Kavram

Anlam sözcüğü, anlambilimde olduğu kadar işaret biliminde de farklı düşünce akımları ve kavramlar birikimi dolayısıyla çok geniş ve kimi zaman çelişkili bir çağrışımlar yelpazesini karşılayan şemsiye bir terimdir. Keyfî bir seçimle, şu farklı karşılıklarını belirtebiliriz: 

(1) Bir bildirim kaynağının hedefine ulaştırmak istediği herhangi bir bildirimin kavramsal içeriği; 
(2) Algılamanın kavramsal içeriği; 
(3) Herhangi bir işaret işlevinde, belirtecin taşıdığı kavram içeriği; "belirtilen"; 
(4) Herhangi bir işaret veya belirtke'nin, algılayan veya kaydeden biyolojik varlık, fizikî cisim veya cihazda uyandırdığı veya oluşturduğu biliş, davranış, değişim, veya tepki...

Kavram sözcüğü de, literatürde rastlanılan farklı kullanımları dolayısıyla ne yazık ki en az "anlam" kadar anlam kesinliğini yitirmiş bir terimdir. Burada, kendi içinde bir cilt teşkil edecek bir tartışmayı yeniden açmaktansa, sahada bilinen oldukça toparlayıcı bir görüşü takip etmek daha yararlı olacaktır. Lyons (1977:11) şöyle bir açıklama getiriyor:
"Kavram" dediğimizde, nesneleri zihnimizde kavramamıza yahut bilmemize aracı olan fikir, düşünce veya zihinsel kurguyu(7) anlıyoruz. Nitekim belirtme konusunun köklü bir çözümleme geleneğinde de, kavramların sözcükler ve nesneler arasında aracı durumunda oldukları ifade edilmektedir: Vox significat (rem) mediantibus conceptibus.(8)
Anlambilimciier arasında yaygın bir başvuru çerçevesi teşkil eden şematik bir gösterim vardır (bknz. Şekil 1).
Şekil 1
Belirtme Üçgeni

?
Buna göre, bir işaret, doğrudan, kendisine bağlanmış bulunan kavramı(9) belirtmekte, belirtilen'i ise ancak dolaylı olarak belirtmektedir. Sözünü ettiğimiz dolaylı belirtme durumu, şemada kesik çizgilerle ifade edilmiştir. Burada gösterilen Belirtme Üçgenine yeni literatürde yaygınlık kazandıran Ogden ve Richards (1923: 11) "C" için referent terimini kullanıyorlardı. Aynı terim, anlambilimciler arasında bugün de oldukça yaygındır. Ancak öteki bazı anlambilimclier, "kavram" yerine işaretin "anlam"ını, "belirtilen" yerine ise "kastedilen-şey" (the thing-meant) ifadelerini tercih etmişlerdir (Ullmann. 1 957:70). Morris (1938,1946), konuya farklı bir yaklaşım getirerek, A'nın belirtileni olarak B'yi kabul etmiştir. Buna göre CA için denotation (yananlam, yahut göreli anlam) oluyordu.(10)

----------------------------------------------------
04. Psikoloji dalında oldukça yaygınlık kazanmış, "biliş" şeklindeki kullanım dikkati çekiyor. Sanıyorum bu teklif, cognitive sıfat teriminin "bilişsel" sıfat terimi ile karşılanması kolaylığı açısından taraftar topluyor. Öte yandan, bilişim terimine bilgisayarcılar da sahip çıkmışlardır, Oysa, sözcüğü bizim.kullanma tarzımız Türkçe'nin kökler ve ekler yapıbilgisine uygundur. Bil kökünden -iş eki ile bu sözcük,vuruşmak, döğüşmek, anlaşmak örneklerinde olduğu üzere karşılıklı eylem bildiren sözcüklerden çok, gelişmek, girişmek, değişmekörneklerinde olduğu üzere tek-kimseli eylem sözcüklerine benzer. Gelişim, girişim, değişim, ve bilişim doğru sözcüklerdir. Ayrıca, metinde az sonra dokunacağımız üzere, Türkçe'de işaret bilimi terimleri için belirtmek, bilmek, ve bildirmek kökünden terimler yapılmasının yararı üzerinde duruyoruz. Öte yandan, kanaatimizce, bilişim sözcüğünün her iki alanda birden kullanılması kavram karışıklığına yol açmayacağı gibi, ilerde kurulacağı ümit edilen genel işaretler teorisi içinde insan ve makine ayrımı aşılarak gerçekleştirilecek tanım kategorileri bakımından kavram kolaylığı da sağlayabilecektir.

05. "Biyolojik tür" kavramı alıştığımız bir kavramdır. "Teknolojik tür" teklifimizin ise, bilgisayarlar ve robotlar çağından içeri adımlarımızı atmış bulunduğumuz çağımızda artık yadırganmayacağı inancındayım.

06. Aslında, "bilmek" köküne fazla yüklenildiği ve yaslanıldığı inancındayım. Belki, ilerleyen onyıllarda, konular daha iyi anlaşılıp, görüşler arasında uzlaşmalar belirdikçe, terimler demetinde daha doyurucu tercihler ortaya çıkabilir umudundayım.

07. "Mental construct".

08. Latince vox, yazarlar tarafından "kelime"nin farklı tanımları karşılığında kullanılagelmiştir. En yaygın kavram karşılığı, konuşulan dildeki ayrık (discrete) nitelikli birimlerdir. Biz burada vox için, sözlüklerde madde başı olarak gösterilen düzanlam belirlemesini teklif ediyoruz. Bu kavram karşılığında ise, "sözcük" kelimesinin "kelime"den farklı bir anlam sınırlamasıyla, lexeme karşılığında kullanılması yolunda Türkçe dilbilimi terimleri için başka yerde bir teklifimiz olmuştur. Bknz., ayrıca, dipnot 18.

09. Lyons (1977) buna signification (belirtme eylemi) diyor.

10. Bknz. II. viii.

http://www.ingilizce-ders.com/bilim-arastirma/isaret-bilimi/02-bilisim-bildirisim.htm
*

Paylaşmak güzeldir.