18 Mayıs 2021 Salı

19 Mayıs’ın Ruhunu Kavrayabilmek

 

Sabahattin Gencal (İzci), Erzurum Yavuzselim İlköğretmen Okulu'nun
bir bayramda Erzurum'un Ilıca beldesinde yaptığı bir resmi geçitte...(1959 ?) 


 

Bir ferdi/yurttaşı olmaktan büyük gurur duyduğumuz Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal’in önderliğinde yurdumuzu işgal eden emperyalist ülkelere karşı 19 Mayıs 1919’da başlayan Kurtuluş Savaşı sonunda atalarımızın kanı ile sulanan coğrafyamızda kurulmuştur.

Bütün imkânsızlıklara rağmen, yine Gazi Mustafa Kemal’in önderliğinde çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkma amacıyla birçok devrim yapılmıştır.

Maalesef Atatürk’ün ölümünden sonra devrimlerin hızı azalmış, hele de yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde büsbütün durmuştur. Öyle ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinin her gün hatırlanması ve gereğinin yapılması öncelik kazanmıştır. Açık deyişle bir ateş çemberi içinde olan Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkılmaktan korumak, Kurtuluş Savaşı’ndaki heyecanı yeniden yakalayarak, kutuplaştırılmaya çalışılan toplumumuzu birleştirip topyekûn olarak yine eskisi gibi çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmayı hedeflemeliyiz.


Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin reorganizasyonu/yeniden modern biçimde düzenlenmesi, devlet yöneticilerinin görevlendirmesi ve yüreklendirmesiyle başta uzmanlarımız, siyasetçilerimiz olmak üzere bütün halkımızın birinci görevi olmalıdır. Her şeyi ile tükenmişlik görüntüsünde olan toplumumuzda, yurdumuzda büyük bir potansiyelin, büyük kaynakların olduğu unutulmamalı. Atatürk’ün “Türk Öğün,  Güven, Çalış” vecizesinde ifade edilen kavramları iliklerimize kadar özümsemeli ve aklımızı çalıştırmalıyız.

Çağdaş uygarlık düzeyine çıkma temennisinin vurgulandığı yukarıdaki genellemeden hareketle herkes uhdesine düşen görevi yapmalıdır. En azından yürekleri ısıtmak, coşkuyu artırmak, aklı kullanabilmek için herkes bildiğini, düşündüğünü paylaşmalıdır. Tehlikeyi sezmeli, olup bitenlerin perde arkalarını araştırmaya başlamalı, duygusallıktan kurtulmalıdır.

Atatürk Samsun’a çıktığı günlerdeki durumumuzu Nutuk’ta özetlemiştir1. Okursak anlarız ki o günkü durum çok daha vahimdi. TBMM’si tarafından Atatürk’ün önderliğinde yürütülen ve bütün mazlum uluslara örnek olan Kurtuluş Savaşı’mızdan dersler alarak yeniden düzlüğe çıkabiliriz. Tabii bu hamasi nutuklarla olmaz; laikliğe, demokrasiye, sosyal hukuk devletine inanmayanlarla hiç olmaz.


Bir zamanlar haksız olarak Osmanlıya “Hasta Adam” sıfatını yakıştırmışlardı. Bugün de Türkiye Cumhuriyeti’ni küstahça, geri kalmış, üçüncü sınıf devlet olarak görenler maalesef çoğaldı. İşin daha üzücü tarafı bizi de bu geri kalmışlık psikolojisi içine sokmak ve moral gücümüzü sıfırlamak için dâhili ve harici düşmanlar gayret göstermektedirler. Anlaşılan işimiz kolay değildir.

Bu zor günlerde ne yapılması gerektiğini elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri uzmanlarla birlikte hesaplamıştır veya hesaplamaları gerekmektedir. Biz de iyi niyetle düşüncelerimizi paylaşacağız. Herkes de paylaşırsa, şuralar yapılırsa bir “ortak akla” kavuşulur ve de gereği yapılır.

Şu anda benim somut ve hemen uygulanabilir bir önerim yoktur. Düşündüklerimi satır aralarında okunabilir. Dikkat ederseniz Türkiye Cumhuriyeti ibaresini çokça kullandım. Neden mi? Bildiğiniz gibi bazı levhalardan TC kazınmıştır, kaldırılmıştır. Burada bir art niyet var mı yok mu bilemem. Bildiğim şudur, zerre kadar art niyetli olan varsa onlarla yollar ayrılmalıdır.

En önemli hususu sonraya bırakmamalıydım. Ama bizde hep böyle oluyor. Bu önemli husus şudur:

İyi niyetlerle bir kurtulma çabası içindeyken bile olsak kendi durumumuzu göz ardı etmemeli, eksikliklerimizi kabul etmeli ve gereğini yapmalıyız.

İnsan kendi eksiğini tam olarak tespit edemez, toplumlar da böyledir. Bazen eksikler tespit edilebilir; ama bunun sebepleri bilinemez. Bazen sebepler de bilinir; ama çözüm yolları bilinemez. Bazen çözüm yolları da bilinir; ama uygulama yapılamaz... Bir şey yapamayınca da asırlarca geri kalınır, kültür yozlaşır, ekonomi bozulur, ahlaki bakımdan çürüme başlar... Bizim gibi olunur, demeye dilim varmıyor. Çünkü hâlâ umutluyum. Yeter ki uzmanların görüşlerine itibar edelim. Bu görüşlerden bir tanesini dipnotta veriyoruz:

Sayın kahveci Müslüman toplumun içinde bulunduğu vahim çöküş durumunu sıralamakla kalmıyor, teşhis ve tedaviyi de gösteriyor.2

Siz dipnotu okurken ve düşünürken yazımızı Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” sözüyle bitirelim. İsterseniz bir ayet de ekleyelim:

Allah'ın izni olmadan hiç kimse inanmaz ve (Allah) pisliği (huzursuzluğu, azabı), akıllarını kullanmayanların üzerine kor.” (Yûnus Suresi 100. Ayet, Süleyman Ateş Meali)

Ara not olarak da şunu ekleyelim: Bu sureyi, bu son zamanlarda ortalığa büsbütün yayılan pislikleri hatırlatmak için yazmadım. Kahveci’den alarak dip notta gösterdiğimizin paragrafa dikkati çekmek için yazdım. Dar siyaset yapmak, ucuz siyaset yapmak bizim işimiz değil; hiç kimsenin de olmamalı.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Spor ve Gençlik Bayramımız kutlu olsun.

Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 19. 05. 2021

_________________

 1. Genel Durum Ve Manzara

Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. İngilizlerin denetiminde olan Samsun’da milli mücadele hareketi için istediklerini gerçekleştiremeyeceğini anlayan Mustafa Kemal, 25 Mayısta Havza’ya geçti. Samsun’a çıkışını Mustafa Kemal, Nutuk‘ta şu şekilde anlatmıştır:

“1919 yılı Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve manzara: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum, Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes antlaşması imzalamış, Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde. Milleti ve memleketi Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi hayatları endişesine düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını emniyete alabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız Padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir duruma razı, ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilaf Devletleri, ateşkes antlaşmasının hükümlerine uymaya lüzum görmüyorlar. Birer vesileyle itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana vilayeti Fransızlar, Urfa, Maraş, Gaziantep İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalya askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ve ajanlar faaliyette. Nihayet başlangıç kabul ettiğimiz tarihten dört gün önce 15 Mayıs 1919’da itilaf Devletleri’nin uygun görmesiyle Yunan ordusu İzmir’e çıkartılıyor. Bundan başka, memleketin her tarafından Hıristiyan azınlıklar gizli, açık milli emel ve maksatlarını gerçekleştirmeğe, devletin bir an evvel çökmesine çalışıyorlardı.”

(Ersan, Uğur; Atatürk Samsun’a Çıktı Milli Mücadele Başladı. (19 Mayıs 1919), Köroğlu Gazetesi, 17 Mayıs 2018, 12 Mayıs 2019, 18 Mayıs 2020)

https://www.koroglugazetesi.com/haber/ataturk-samsuna-cikti-milli-mucadele-basladi-19-mayis-1919-3.html

 

2. “RASYONEL ÜLKELERDE GÖRÜLMEYEN YOLSUZLUKLAR, HIRSIZLIKLAR, DOLANDIRMALAR, KUL HAKKI YEMELERİ, HAKSIZ KAZANÇLAR, TORPİL, AYRIMCILIK GİBİ KÖTÜ AHLAK HASLETLERİ NEDEN MÜSLÜMAN ÜLKELERDE GÖRÜLÜYOR?

ÇÜNKÜ DİNSEL EĞİTİM, DÜŞÜNLERE VE AKLA DEĞİL DUYGULARA HİTAP ETTİĞİNDEN BU ÇAĞDA İŞE YARAMIYOR. BU ÇAĞDA VARLIĞI SÜRDÜRMEK İÇİN GEREKLİ VASITALARI ELDE ETMEK ANCAK RASYONELLİKLE MÜMKÜNDÜR.

MÜSLÜMANLAR BU RASYONELLİKTEN YOKSUN OLDUKLARI VE ONUNLA OLUŞMADIKLARI İÇİN DİNLERİ YASAKLAMASINA RAĞMEN BU KÖTÜ AHLAKİ DAVRANIŞLARI YAPIYORLAR.

HALKIN AKILCI DÜŞÜNÜŞE GEÇMESİNİ BAŞTA ANA BABALAR, YÖNETİCİLER, BÜYÜKLER, KRALLAR VE DİN ADAMLARI İSTEMEZLER. AMA HALK AKILCI DÜŞÜNMEYE GEÇEMEDİĞİ İÇİN RASYONEL DÜŞÜNEMEMESİNİN FATURASINI BİR ŞEKİLDE AĞIR ÖDEMEKTEDİR.

AKILCI DÜŞÜNÜŞ, TEK KILAVUZ OLARAK BEŞERİ AKLI KABUL EDER. GERÇEĞİN BU AKIL ÜZERİNDE TEMELLENDİRİLMESİ VE BİÇİMLENDİRİLMESİ AKILSALLIK (RASYONALİTE)TIR. BÜTÜN AKILCI FELSEFE VE BİLİMİN TEMELİ BUDUR.”

(Kahveci, Prof. Dr. Niyazı; Çağımız ve Türkiye/Düşün ve Bilim Alanları, s.66)



Paylaşmak güzeldir.