1 Ağustos 2020 Cumartesi

En Büyük Hastalık Yurt ve Ulus Sevdalısı Olmak




Ah. Mehmet Duman Ah!
Ah, rahmetli arkadaşım ah!
Sen hastalığımızı seneler önce teşhis etmiştin; ama...
...
Ufak tefek bin bir rahatsızlığım olmasına rağmen Allah’a(cc) hamd ederim. Şikâyetçi olmam. Hatta başta anksiyetem olmak üzere hastalıklarımla dalga geçerim. Kanser hücrelerini terörist hücrelere benzetirim. Vücudumum terörle savaşını  maddi ve manevi olarak desteklerim...
Uzatmayalım böylesine durumlarla başbaşa iken bir de yurdumuzun ve ulusumuzun içinde bulunduğu feci durumu dert edinirim. Kendi kendime söylenip dururum:
Sabahattin, konuşman da boşuna, yazman da; bunu bile bile ne üzülürsün? Hani, yapabileceğin bir şey olur da yapmazsan üzülür insan. Ama...
Aması maması yok bu işin “En büyük hastalık yurt ve ulus sevdalısı olmak.”  İlköğretmen okulunda yakalandık bu hastalığa. Hani köy enstitüleri mirası üzerinde kurulan ilköğretim okulu var ya, işte orada. Sonra Eğitim Enstitüsü, sonra  amme idaresi enstitüsü vb. Bunun teşhisini rahmetli arkadaşım taa 1979’da bana söylemişti.
1979’da TODAİE sınavları için Ankara’ya gitmiştim. Orada arkadaşımı da gördüm. O da sınav için gelmişti. En çok da resim sergileri olmak üzere birçok yer gezdik onunla. 1962’de mezun olduğumuz okulumuzla ilgili hatıraları da bir kere daha yaşadık. Oradaki kazanımlarımız konusuna gelince ne dediğini tahmin edemezsiniz: “Sabahattin biz b.ku yedik, b.ku yedik.”  “İflah bulmayız. Yurt ve ulus sevgisini öylesine doldurdular içimize...” Ben argo kelime kullanmadım hiç, kullanmak istemem de; ama rahmetli arkadaşım yeri geldiğinde argo margo demez... Arkadaşım kazandırsaydılar yine beraberce okuyabilirdik; ne de güzel olurdu. Öğretmen okulundayken sabahın erken saatinde kaldırırdı beni. “Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır.” derdi. Pekiyi ile mezun olanlardandık; ama o birinci geldi. Bir ekleme yapayım son sınıfa kadar hep bizlerin arkasındaydı; ama son anda parkuru önde bitirmişti. (Yukarıda kazandırılsaydı deyişimin nedeni şu. Tabii, tahminen söylüyorum: İlköğretmen okulunu birincilikle bitiren arkadaşımızın kazanamaması düşünülemezdi; ama o sınav salonunda bizim gibi başı önünde duranlardan değildi. Gerçi aynı ortamda yetiştik; ancak o, kendi deyişiyle söylüyorum “Gerçi ben kozayı yırttım; ama...” Kozasını yırtanlar pek makbul sayılmazlar. Kim bilir sınav yapan Proflara nasıl cevaplar vermiştir...
Zaman zaman ah, Mehmet Duman ah! derim.  Allah’tan ona da tüm ölülerimize de rahmet dilerim.
Aslında şimdi vahlanma zamanı. Gerçekten vah ki vah.
Ben ki zaman zaman bir düşünürün sözünü sık sık hatırlatanlardanım: “Yakınmayı bırak, bir mum da sen yak.”  “Karanlığa söveceğine, kalk bir mum yak. “ ( Konfüçyüs) diyenlerdim. Yok yok, Yine böyle diyelim değil mi?
Amacım, ulusumuzun ve yurdumuzun içine düştüğü durumu anlatmak değil. Şahsen içinde bulunduğum durumdan söz etmekti. Ancak her zaman olduğu gibi bazı hatırlatmalarımız da olacak:

TÜRK
ÖĞÜN
ÇALIŞ
GÜVEN

GAZİ MUSTAFA KEMAL  ATATÜRK
Dikkat, dikkat!
Bugün Türk kelimesi her yerden kazınmaya çalışılıyor mu?
Bugün öğünülecek durumumuz var mı? Öğünmek bir yana aşağılık duygusu virüs gibi, hatta virüsten de beter içimize girdi. Yapamayız, edemeyiz. Ne münasebet, kimden aşağıyız? Her şeyi yapabiliriz. Tabii kendimize gelebilirsek...
Bugün Türk milleti çalışkan (mı)dır?
Bugün güvenilecek bir kurum ve kuruluş kaldı mı? Araştır istersen.

Gazi nasıl anılıyor? Bağımsızlık mücadelesi veren ulusların tek lider örneği, cepheden cepheye koşan Gaziyi öteden beri emperyalistlerin silmeye çalışmalarına içimizden de katkı sağlanıyor. İşbirlikçiler diyemeyeceğim onlara, ne diyeceğimi de bilemiyorum.
Mustafa Kemal üzerine daha doğrusu ailesi üzerine, özel hayatı üzerine söylenmedik lâf kaldı mı?
Atatürk’ü ağzına almamak için yemin edenler var sanki?

Bir milletin nasıl yıkılmaya çalışıldığına şahit oluyoruz:
Şimdi “ En hakiki mürşit ilim (mi) dir?”

Şimdi “Adalet Mülkün temeli(mi)dir?
Peki, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik, İnkılapçılık kısaca Atatürk ilkeleri ne durumda? https://tr.wikipedia.org/wiki/Atat%C3%BCrk_%C4%B0lkeleri
Aaa parti propagandası yapıyorsun? Hayır, aksine bu ilkeleri 6 ok olarak simgeleyen partinin artık bunların içeriği bilmediğini sanıyorum. Bu fena. Yok, eğer biliyor da uygulamıyorsa bu daha fena. Düşünün bir benim imanlı, dürüst insanım emperyal emelleri olan, vahşi liberal- kapitalistlerle rekabet edebilir mi? Peki, o zaman devletçilik? Bakın, memur kafası, dünyadan haberi olmayan, diyecekler olabilir. Ama önce batırt sonra özeleştirme. Özelleştirme fırıldakları da ayrı bir konu.
Sıra ile yazmayı unuttum. Aklıma geldiğini yazayım? Bu memlekette niçin tütün yetiştirilmesine son verildi? Tütün işleme fabrikaları? Niçin pancar yetiştirilmesine son verildi? Şeker fabrikaları? Tabii, hepten de son verilmedi. Turşu yapmak için pancar yetiştirmek serbest. Afyon, kenevir?   Bir de mısır... Asırlık zeytin ağaçları? Bunlar hep tarım politikalarıyla ilgili değil mi? Hayvancılık, balıkçılık... Allah’ını seven açıklasın bütün bunlar tesadüf mü? Yoksa,  biz bağımsız değil miyiz?
Sabahattin Gencal, Tuzla Piyade Okulu, 1972

“Milliyetçilik ayaklar altına” alınırken, Halkçılığın esamesi okunmazken, laiklik dinsizlik olarak tanıtılırken... Sahi be. Bütün bunlar alıştıra alıştıra yapılırken biz hangi derin uykulardaydık...
...
Günümüz ortamında ne yazdığımızı, ne yediğimizi inceleyen var mı? Vardır her halde. Ben de hasta hasta hiç kimsenin açıklıkla belirtmediği sosyal medyaya bir bakayım, dedim. Belirtmedi olur mu? Torba kanun bile çıkarıldı. İnşallah iyi olur. Ama bilelim ki bu iş kanunla olmaz, olamaz. Olsa olsa birilerine çatma önlenebilir o kadar. Asıl dert çok çok daha büyük. Büyük dert için çuvalla kanun çıkarsan olmaz. (Bu torba ve çuval kelimelerini böyle kanun çıkarılmasının iyi olmayacağını vurgulamak için söylüyorum. Benim acizane fikrim odur ki her madde, fıkra, ibare vb. ayrı ayrı, enine boyuna, uzunluğuna göre incelenmelidir.)
Sosyal medyaya baktım. Gördüm, birkaç şirket dışında tümüyle yabancı bunlar. Bizimkilerin teşebbüsleri  işe yaramadı. Yukarıda dedik ya, bizim dürüst insanımız bunlarla yarışa giremez; ama devletçilik olsa...
İncelememde gördüm ki sosyal medya, özellikle gençliğimiz olmak üzere tüm insanımızın nasıl manyaklaştırıldığı konusu üzerinde bina ediliyor. Emperyalistlere her yönüyle her yönüyle yardımcı olunduğu üzerinde ise...
...
Vay be. Biraz döktüm içimi. Benim anskiyedem aslında faydalı olabilirdi. İçimi tam olarak döksem bütün kaygılarımı sergilesem; cürmüm kadar bile yer yakmadan fikirlerimi de iletebilsem.
Benim fikirlerimin modası mı geçti? Öyleyse aşağıda aldığım bağlantıları, yazıları bir inceleyin de sizin fikirlerinizi de görelim. Korkma, henüz fikir sergilemek yasaklanmadı. Eyleme geçirmeyin yeter. “Oh, fikrimi söyledim.” ferahlığı ile idare edin.

Sabahattin Gencal oğulları Fuat, Ahmet ve torunu Sabahattin'le birlikte...
Çavuşbaşı-Beykoz

Bir not yazayım mı? Bu yazıyı yazmakta iken, telefon görüşmemiz sırasında öğrendim ki oğlum Fuat da, oğlum demeyeyim,  ünlü olması yakın olan YouTuber Fuat da medya ile ilgili hastalıkları konu edinecek. Bilesiniz ki o benim gibi değil. Açık, akıcı, güzel bir üslupla anlatıyor. Ne desem diyeyim reklam yaptığımı sanacaksınız. Onu bir izleyin de reklam yapmadığımı anlayın.  https://www.youtube.com/user/fanartikel/videos  bu adrese birkaç gün sonra uğrayabilirsiniz. Zaten aşağıdaki yazıları birkaç günde bitiremezsiniz. Aşağıdaki yazıları ayrıntılı okuduğumu sanmayın “Ah ah! Vah Vah! diye diye göz attım. Okuyup incelemem asıl bundan sonra. Sağlık olursa tabii.
Ulusça sağlıklı ve mutlu günler dileğiyle...
Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 01.08. 2020

Ey okuyucu, aşağıdaki satırları incelemeden geçme sakın. Düşün ki
GELECEK AKLINI ÇALIŞTIRANLARINDIR.
SaGen


Paylaşmak güzeldir.