Düzyazı Çözümlemesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Düzyazı Çözümlemesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mart 2021 Çarşamba

Düzyazı Çözümlemesi

 





 

 Nesnellik Öznellik İkileminde Biçembilim ve Düzyazı Çözümlemesi İçin Bir Yöntem:

Sabahattin Ali'nin "Kağnı" Öyküsü:

 Tuba Sarıbaş : 11.11.2001

I. GİRİŞ

Şüphesiz, "biçem" ya da eski kullanımıyla "üslup" sözcükleri genellikle "yazarın üslubu, biçemi" fikrini uyandırmaktadır okuyucularda. Bu çağrışımın doğruluğunu kabul etmekle beraber buna eklenmesi gereken noktalar da vardır. "Biçem" bir yazara özgü olduğu kadar bir dönemin ya da bir metnin de belirleyicisi olabilmektedir. Bu çalışmanın temel amacı metnin tanımlayıcısı olan "biçem" üzerine yoğunlaşıp, konuyla ilgili farklı yaklaşımlar sunarken bu yaklaşımlar arasında çalışmanın bakış açısını oluşturmaktır.

Yukarıda da belirtildiği gibi, bu çalışmada, öncelikle, "yazarın ve metnin biçemi" ile ilgili düşünce ve yaklaşımlara yer verildikten sonra, metnin biçemi üzerinde durulacak; bu çerçevede Geoffrey N. Leech ve Michael H. Short'un "Style in Fiction" (1981) kitaplarındaki yöntem ayrıntılarıyla sunulacak; bunu izleyen kısımda da Sabahattin Ali'nin "Kağnı" adlı öyküsü bu model doğrultusunda çözümlenecektir.

I.a. Yazarın ve Metnin Biçemi

I.a.i. Yazarın Biçemi: Genel olarak anlama bağlı olan biçem:

Bu tür biçem anlayışı, bir yazarın diğerinden ayırt edilmesini, bir metnin ya da metinlerin o yazara ait olup olmadığını kavramamızı sağlamaktadır. Short'a göre, belli bir yazarın yazılarındaki yazarlık biçemini algılayabilme yeteneği aynı zamanda "parodi" ve "pastiş" tekniklerini de ortaya çıkarmıştır (327).

Bu kısımdaki yazar biçemi, geniş anlamıyla anlamla alakalıdır. Bu bakış açısıyla biçem, "yazarın dünya görüşü" ya da ""bakış açısı" olarak adlandırabilecek biçemin göstergesi olarak görülür. Sonuç olarak denilebilir ki, bu anlayış kapsamında, dilsel tercihler gerek yazarın biçeminin gerekse metindeki anlamın kanıtıdır (Short 329).

I.a.ii. Yazarın Biçemi Tamamıyla anlamdan bağımsız olan biçem: parmak izi

Tamamıyla anlamdan bağımsız olan biçemi bir yüzücü benzetmesiyle anlatmak olası: sporcunun biçemi onun bir yarışta diğerleri arasında tanınmasına yardımcı olacaktır; ne var ki sporcunun dünya görüşüyle ilgili bir bilgi vermeyecektir. Bu benzetmenin yazma biçemindeki karşılığı "parmak izi" olarak düşünülebilir. Short bunu çarpıcı bir örnekle açıklıyor:

"Varsayın ki Shakespeare'in oyunlarındaki bazı sahnelerin gerçekten Shakespeare ya da başka bir yazar (örneğin Bacon) tarafından yazılıp yazılmadığı ile ilgileniyorsunuz. Bunu yapabilmek için ilk aşamada Shakespeare'in ve Bacon'un eserlerinden, tercihen aynı türde olanlardan (komedi ya da trajedi gibi), uzunca parçalar alıp bu parçaların, dilsel yapısı ve istatiksel sıklığının detaylı incelenmesi yoluyla, söz konusu oyun sahneleriyle karşılaştırması yapılır. İstatiksel sıklık konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta seçilen metin ya da metin parçasının amacı ya da konusu ile ilgili dilsel yapıların değil, mümkün olduğunca anlamdan bağımsız dil yapılarının sayılmak amacıyla seçilmiş olmasıdır; ancak bu şekilde kişisel biçem göstergelerini incelediğinizden emin olabilirsiniz (330)."

Bu tür çalışmalarda akademisyenler, ortalama tümce uzunluğu, her bir sözcükteki biçimbirim ya da hecelerin ortalama sayısı gibi dilsel özellikler üzerine çalışırlar.

I.a.iii. Metnin Biçemi: Anlam ile İlişkilendirilebilen Biçem:

Yazarların olabildiği gibi metinlerin de biçemleri vardır. Metinlerin ya da metinlerden alınan parçaların biçemi incelenirken amaç, ilk kısımda sözü edilen, yazarın dünya görüşünü belirten, geniş anlamlı biçemden çok sadece, en dar anlamıyla, metin aracılığı ile var edilen anlamı ortaya çıkarmaktır. Dolayısıyla da "metnin biçemi" incelenirken, anlamla ilgili olan ve okuyucu üzerinde etki yaratan dilsel tercihler göz önünde bulundurulmalıdır.

Sonuç olarak "biçem" kavramının farklı anlamlar çağrıştırdığı; bunun da beraberinde farklı uygulama süreçleri getirdiği söylenebilir. Ne var ki bir sonraki kısımda sunulacak yöntemle, düzyazı metinlerde, kişisel tercihlerin, öznelliğin sınırlı kalacağı, uygulamada birlik ve nesnellik yaratılacağı düşünülmektedir.

Biçembilim'le ilgili yönelimler ve bunların beraberinde getirdiği uygulamalarla ilgili, 'nesnellik ve öznellik' ikilemi temelinde, karşıt görüşler ve tartışmalar hala devam etmektedir. Biçemin, bir bütünce ya da metnin dilsel özelliklerinin sıklığının hesaplanması yoluyla, nesnel bir şekilde tanımlanabileceği görüşüne Leech beş noktada karşı çıkmaktadır:

i) İstatiksel bir kural koymanın, örnek oluşturmanın nesnel bir yolu yoktur; uygulamada kolaylık sağlaması amacıyla, genel anlamda, görece kuralları, normları çıkış noktası olarak almalıyız,

ii) Bir metnin dilsel özelliklerinin tamamının "listesi" olamaz; bu yüzden de, çalışılacak özellikler eleştirmen/akademisyen tarafından belirlenmelidir,

iii) İstatiksel sapma ile "biçemsel önem" arasında doğrudan bir bağıntı yoktur; bu doğrultuda, yazınsal izlenimler, incelenecek özelliklerin seçiminde yol gösterici olmalıdır,

iv) Bir önceki şıkta da belirtildiği gibi, istatiksel sapma ile "biçemsel önem" arasında mutlak tutarlılık olmadığı için bir metindeki istatiksel özelliklerin tamamını hesaplamaya çalışırken, önemli biçem değişkenlerini gözümüzden kaçırabiliriz,

v) Çözümleme sürecinde eleştirmene yardımcı olacak tanımlamaya yönelik ulamlar arasında birlik yoktur; bunun sonucu olarak da, farklı araştırmacılar, bir metindeki dilsel özellikleri tanımlarken farklı yollar izleyebilmektedir (70-71).

Bu beş noktaya bakıldığında, yazınsal biçem çalışmalarında neredeyse nicel yöntemlere hiç yer yok gibidir. Diğer taraftan da temel bir gerçek vardır ki o da nicel bulgular olmadan, biçem üzerine yapılacak değerlendirmelerin, somut kanıtla desteklenmeden eksik ve öznellik sınırında kalacağıdır.

Düzyazı metinlerin çözümlenme ve anlamlandırılma sürecinde metnin kendine özgü dilbilgisi yapısının yol gösterdiği fikrinden yola çıkan bazı uygulayıcılar, yukarıda beşinci şıktaki nedenlerin sonucu olarak da, metnin dilbilgisi örüntüsünde öncelenen yapıların metnin izleğine, genel anlamına nasıl katkıda bulunduğunu sadece öncelenmiş yapıları çözümleyerek bulmaktadırlar ki bu da çeşitli biçembilimciler tarafından öznel bulunmuş ve eleştirilmiştir. Thornborrow ve Wareing böyle bir yaklaşımın Geleneksel Biçembilim'e ve hatta yazınsal eleştiri çerçevesinde Yeni Eleştiri uygulayıcılarına özgü olabileceğini belirttikten sonra, yöntem ve uygulama süreci ile ilgili son zamanlardaki yönelimlerin yukarıda belirtilen anlayıştan ayrıldığı görüşü üzerinde duruyorlar (4). Onlara göre, Biçembilim, yoruma yer veren kişisel çözümleme yöntemleri yerine gözlemlenebilir olgular, metni oluşturan dil ve bu dil öğelerini yorumlayabilecek "bilimsel" bir disipline, yani Dilbilime sırtını dayamalıdır. Metni var eden dil ve kabul gören dilbilimsel sınıflandırma yöntemleri üzerine yoğunlaşıldığında Biçembilim yöntemlerinin eleştirmenin kişisel görüşlerini yansıtamayacağı açıktır. Diğer bir deyişle, Thornborrow ve Wareing'e göre biçembilimsel yöntem metin yönelimli değil dil yönelimli olmalıdır (6); ancak böylece bu disiplinde de nesnelliğe ulaşılabilir.

Bununla beraber değinilmesi gereken bir diğer nokta da metinde hangi yapıların inceleneceğine karar verme aşamasıdır. Bu durumda eleştirmen metindeki incelenecek yapıları seçerken öznel bir tutum sergilememelidir; çünkü böyle bir yaklaşım beraberinde "metne özgü yöntem" anlayışını getirmektedir. Haynes'in de vurguladığı gibi, yazarın biçeme yönelik tercihleri , bir orkestradaki enstrümanların belli bir parçayı çalmak için bir araya gelmesi ve uyum içinde bir bütün çıkarması gibi, birbirinden farklı yapıların metne diğer metinlerden ayırt edilebilir bir "biçem" kazandırmak için nasıl bir araya gelip, işlediğini gösteren önemli unsurlardır (29). Sonuç olarak, bu çalışmada da savunulduğu gibi, eleştirmen bir metni çözümleme aşamasında kişisel olarak önemli gördüğü bazı yapıları seçmek yerine, ilk basamak olarak metin örgüsünde varolan dilbilgisi yapılarının toplamını göz önünde bulundurmalıdır. Bu ve daha sonraki basamaklar ise şu şekilde gösterilebilir:

1.Basamak: "Ham" haliyle dilbilgisi yapılarının ortaya konulması

Thornborrow ve Wareing metin içindeki bütün dil yapılarının "ham" haliyle ortaya konulması ve buradan yola çıkarak, yazarın "parmakizi"nin -dolayısıyla da metnin biçeminin- belirlenmesinde bu ham dil yapılarının bir "veri" olarak kullanılması düşüncesindedir (6). Bu çalışma, bütün dil yapılarının "ham "haliyle ortaya konulması noktasında Thornborrow ve Wareing'le uzlaşmakla beraber, bunu takip eden kısımda farklı bir yaklaşımla bu iki eleştirmenden ayrılmaktadır.

2.Basamak: "Biçem Belirleyiciler"in saptanması

Biçem belirleyicileri, ham haliyle ortaya konulan bütün dilbilgisi yapıları üzerinde sıklık çalışması yapılarak saptanabilir. Böylece çözümleme süreci somut verilerle desteklenmiş olur. Bu noktada önemle belirtilmesi gereken asıl sorun bazı durumlarda, Leech'in de belirttiği gibi, biçem belirleyicilerle kullanım sıklığı arasında bir bağıntı olmamasıdır.

Buna karşılık bu çalışmada savunulan bakış açısı kullanım sıklığının, metnin biçemini tanımlamada önemli bir bulgu olduğu varsayıldığından, çözümlemede değerlendirmeye alınması gerekliliğidir; çünkü, teknik anlamda, kullanım sıklığı o metnin biçeminin diğer metin biçemlerinden ayırt edilmesinde yardımcı olan önemli bir veridir. Bu noktada eleştirmen/akademisyen kullanım sıklığı yüksek yapıları anlamla bağdaştırmaya çalışmak yerine bunu bir veri olarak değerlendirmelidir.

3.Basamak: "Biçem Belirleyiciler"in işlevleri

Biçem belirleyici hale gelmiş yapıların işlevleri üzerinde durulur ve metnin geneli içindeki işlevi tartışılır. Sonuç olarak da bu dilbilgisel veriler metnin yazınsal bakış açısıyla değerlendirme sürecine katkıda bulunur. Ancak bu şekilde, metin çözümleme aşaması dilbilimsel nesnelliğe ulaşabilir. Bununla beraber, metinlerin biçemini belirlemekte ve betimlemekte ortak bir yöntem kullanmak ve böyle bir çerçeve çizmek faydalı olacaktır. Böylece bir metin üzerinde çalışan farklı biçem bilimcilerin aynı sonuçları elde etmesi kaçınılmaz olacaktır. Geoffrey N. Leech ve Michael H. Short'un, "Style in Fiction" (1981) adlı kitaplarında, ve daha sonra Michael Short'un "Exploring the Language of Poems, Plays and Prose" (1996) adlı kitabında düzyazı metinlerin biçem çözümlemesi için bütün dilbilgisi yapılarını kapsamaya çalışan ve tüm düzyazı metinler için geçerli bir yöntem sunulmuştur.

II. YÖNTEM

Leech ve Short'un önerdiği bu yöntem, aslında, dilsel ve biçemsel ulamların oluşturduğu bir kontrol listesi gibi düşünülebilir. Sözü edilen ulamlar dört genel başlık altında toplanmıştır:

·                     Sözlüksel ve dilbilgisel ulamlar,

·                     değişmeceli dil kullanımı,

·                     uyumluluk ve

·                     bağlam.

Leech ve Short, anlamsal ulamların bu yöntemde ayrıca yer almadığını belirtmişlerdir; çünkü onlara göre, örneğin, sözlüksel ulamlarla ilgili bulgular toplanırken sözcük tercihinin nasıl farklı anlamlar içerdiği yargısına varmak da anlamsal bir çalışma yapmaktır (75). Çalışmanın kapsamı dahilinde belirtilmesi gereken en önemli nokta, sunulan yöntemin özellikle "Sözlüksel ve Dilbilgisel Ulamlar" kısmında uyarlamalar gerektiğidir. Bu gereksinimden dolayı İngilizce yöntemin hedeflediği dilbilgisel yapıların Türkçe yapılardaki yaklaşık karşılığı bu yöntemde kullanılmıştır. Türkçe uyarlamalar yapılırken tümce türleri ve yapıları kısmında Prof. Dr. Vecihe Hatiboğlu'nun Türkçe'nin Sözdizimi, Rasim Şimşek'in Örneklerle Türkçe Sözdizimi tümcecik türlerinden ortaç yapıları için de Fatma Erkman-Akerson ve Şeyda Özil'in Türkçede Niteleme: Sıfat İşlevli Yan Tümceler, öbekler kısmı için Mehmet Hengirmen'in Türkçe Temel Dilbilgisi kitapları çalışmaya kaynak olarak alınmıştır.

A. Sözlüksel Ulamlar

I. Genel

Kullanılan sözcükler basit mi türemiş mi; ölçünlü mü gündelik dile mi ait; betimleme ya da değerlendirmeye mi yönelik kullanılmış; cins ya da özel adlar mı; göndergesel ya da ilk anlamlarının yanı sıra yazar sözcüklerin duygusal anlamlarından ve diğer yan anlamlarından hangi yoğunlukta faydalanmış; metin deyimsel kullanımlar içeriyor mu, eğer içeriyorsa bunlar herhangi bir özel dil kullanımı ya da lehçe ile birlikte mi kullanılmış; yazar çok ender kullanılan ya da kendi türettiği özel sözcüklerden faydalanmış mı; metin içinde dikkat çekici biçimbilimsel ulamlar var mı? Belli biçimbirimler tekrar edilmiş mi?

II. Adlar

Metinde kullanılan kavramlar soyut ya da somut mu; soyutsa, bunlar belli olaylara, algılama süreçlerine, ahlaki özelliklere yoksa toplumsal özelliklere karşılık gelecek şekilde mi kullanılmış; özel adlar ya da tekil, çoğul ve topluluk adları var mı; varsa hangi amaçlar için kullanılmış? Adlar yalın, bileşik ya da türemiş mi?

III. Sıfatlar

Sıfatlar metin içinde hangi sıklıkta kullanılmış? Hangi niteliklere gönderme yapmaktadır; fiziksel, duygusal, görsel, işitsel, göndergesel, vb? Sıfatlar niteleme ya da belirtme sıfatları mı, karşılaştırma sıfatları mı yoğun olarak kullanılmış, yalın, türemiş ya da bileşik sıfatlar mı?

IV. Eylemler

Metin içindeki eylemler genel anlamı yüklenip yansıtıyor mu? Eylemlerin çoğunluğu durum mu ya da bir hareket, olay mı bildiriyor? Eylemler fiziksel hareketlere, söz eylemlere, psikolojik durumlara, hareketlere ya da algıya mı yönelik kullanılmış? Geçişli mi geçişsiz mi? Kullanılan eylemler edilgen, dönüşlü, işteş ya da ettirgen mi?

V. Belirteçler

Belirteçler metin içinde hangi sıklıkta kullanılmış? Bunlar hangi anlamsal işlevi yerine getirmektedirler: zaman, yer, yön, ölçü, niteleme ve durum? Tümce belirteçleri dikkat çekici bir şekilde kullanılmış mı?

 B. Dilbilgisel Ulamlar

I. Tümce Türleri

Yazar sadece bildirme tümceleri mi kullanmış, yoksa soru, emir ve ünlem tümcelerinden de faydalanmış mı? Kesik tümceler kullanılmış mı, diğer bir deyişle tümcelerde özne yada eylem düşmesi var mı; başka tümce türleri kullanılmışsa da bunların işlevi nedir?

II. Tümce Yapıları

Metin genelinde yalın, bileşik ya da sıralı tümce mi kullanılmış? Ortalama tümce uzunluğu sözcük sayısı olarak nedir? Yan tümcelerin temel tümcelere oranı nedir? Tümce yapısı dikkat çekici bir şekilde bir tümceden diğerine değişiyor mu yoksa tutarlı bir şekilde aynı yapıyı koruyor mu? Değişiyorsa bu i)Yalın, ii)Sıralı, iii) Bileşik, iv) Kesik ya da v) Girişik tümcelerden mi kaynaklanıyor?

III. Tümcecik Türleri

Metinde hangi tür tümcecik daha çok kullanılmış ve tercih edilmiş: eylemlikler (mastarlar), ortaçlar, ya da ulaçlar?

IV. Öbekler

Türkçe'de sözcük öbeklerinin kullanımı İngilizce ile karşılaştırıldığında sınıflama farklılığı göstermektedir çünkü, Hengirmen'in sözleriyle, Türkçe'de "genellikle iki türlü sözcük öbeği bulunur.......özneyi tamamlayan sözcük öbeklerine özne öbeği, yüklemi tamamlayan sözcük öbeklerine de yüklem öbeği denir. Bu nedenle, cümlede bulunan nesne, tümleç gibi ögelerin görevi, öznenin ya da yüklemin anlamını tamamlamaktır"; bu sınıflandırmada özne öbeği içinde karşımıza ad, sıfat tamlamaları ve eylemlikler çıkmaktadır....yüklem öbeği ise adları, ad ve eylem soylu sözcükleri içinde barındırır.

Örnek:

Annemi uzaklara götüren gemi

ufukta yavaş yavaş kayboldu.

Özne öbeği (sıfat tamlaması)

Yüklem öbeği

Yukarıdaki bilgi doğrultusunda öbekler başlığı altında aşağıdaki kısımdaki yapıların metinde hangi yoğunlukta kullanıldığına bakılabilir:

IV.i.Özne Öbeği: Özne öbeklerinin aşağıda belirtilen türlerinin metin içindeki kullanım sıklığı nedir? Öykücü bu türlerden birini daha çok ve sıklıkta kullanmış mı?

IV.i.a. Ad tamlaması: Metinde hangi tür ad tamlaması daha çok kullanılmış ve tercih edilmiş: belirtili, belirtisiz, takısız ya da zincirleme?

IV.i.b. Sıfat tamlaması: Sıfat tamlamasının diğer tamlamalara göre kullanım oranı nedir?

IV.i.c.Eylemlikler için not: sınıflandırmalar arasında tutarlılık yaratmak amacıyla eylemliklerin tümcecik türleri altında incelenmesi uygun görülmüştür.

IV.ii. Eylem Öbekleri: Eylem öbeklerinin metin içindeki kullanım sıklığı nedir?

V. Sözcük Türleri

Temel yapılara ve sözlüksel ulamlara değindikten sonra, metindeki adıl, belirteç, ilgeç, bağlaç, ünlem kullanımlarına bakabiliriz. Bunlardan herhangi biri ya da birkaçı belli bir etki yaratmak için kullanılmış mı?

C. Değişmeceli Dil

Bu bölümde dilin genel normlarından sapılarak öncelenmiş yapılar üzerinde durulacaktır. Bu yapıları en iyi örnekleyen değişmeceli dil yapılarıdır.

I. Dilbilgisel ve Sözlüksel Yapı Taslakları: Metin içinde biçimsel veya yapısal tekrarlar var mı, yinelem ya da paralel yapılar gibi?

II.Sesbilgisel Yapı Taslakları: Metin içinde ses yinelemesi ya da ünlü yinelemesi gibi dikkat çekici sesbilgisel kullanımlar var mı? Ünlü ya da ünsüzler belli bir şekilde bir araya gelmiş ya da düzenlenmiş mi? Bu sesbilgisel özellikler belli bir anlam yaratıyor mu?

III.Söz sanatları: Dilsel düzenekten sapma ya da bunun bilinçli olarak ihlali söz konusu mu? Örneğin, öykücünün kendine özgün yeni sözcük türetimi ya da sapma olabilecek sözcük birliktelikleri, anlamsal, sözdizimsel, sesbilgisel, ya da grafolojik sapmalar var mı?

D. Bağlaşıklık ve Bağlam:

Bu kısımda Bağlaşıklık başlığı altında metnin bir bölümünün diğerine ya da tümcelerin biri birine nasıl bağlandığı üzerinde durulmaktadır. Bu metnin iç düzeniyle ilgilidir. Bağlam başlığı altında ise metnin ya da bir kısmının dış dünyayla olan ilişkisi göz önünde bulundurulmaktadır; çünkü bu aşamada metnin söylemi- yazar ve okuyucu, karakter ve karakter gibi- katılımcılar arasında bir iletişim olduğunu varsayar.

I.Bağlaşıklık: Metin tümceleri arasında mantık bağıntısı ya da başka bağıntılar var mı (örneğin, sıralı tümce bağlaçları gibi) ya da metin dolaylı anlam bağıntıları mı içeriyor? Anlam bağıntıları sözcük ya da öbek tekrarlarıyla ya da aynı anlamı ifade edecek farklı sözcük seçimleriyle mi sağlanmış?

II.Bağlam: Yazar okuyucuya doğrudan mı yoksa kurgu içindeki bir karakterin düşünceleri, sözleri aracılığı ile mi sesleniyor? Gönderen-gönderilen ilişkisini ne tür dilbilgisel ipuçları (örneğin 1. Tekil kişi adılları, ben, beni, bana, benim gibi) yansıtıyor? Yazar öykünün konusunu dolaylı bir anlatımla mı yaklaşıyor? Öykü baş kişisi ya da diğer karakterlerin düşünceleri ya da konuşmaları metin içinde yer alıyorsa, bu dolaysız aktarım yöntemiyle ya da başka bir yöntemle mi (dolaylı aktarım, bağımsız dolaylı aktarım) şeklinde mi veriliyor?

III. SABAHATTİN ALİ VE "KAĞNI"

Seçilen öykü Sabahattin Ali'nin "Kağnı" başlıklı öyküsüdür. Modern Türk öykücülüğünde Sabahattin Ali ve öykücülük anlayışına yönelik yapılan eleştiriler arasında ön plana çıkan öykücünün "modern Türk hikayeciliğinin ayrım noktalarından birini işaretlediğidir"; çünkü "Sabahattin Ali, köklü bir zihniyet değişiminin henüz biçimlenme aşamasında olduğu, toplumsal yapının sürekli kaygan bir zeminde yalpaladığı bir ortamda, bu toplumsal yapıyı yorumlama ve tanımlama noktasında bir ayırımı simgelemektedir." (Şenderin 194).

"Kağnı" öyküsünde ise Ali'nin yukarıda belirtilen toplumsal yapı içinde köylülere yönelik bir tanımlama ve yorumlama yaptığı söylenebilir. Öykü, köyün ağası, jandarma ve bir köylü aile üçgeni üzerine oturtulmuş olmakla beraber asıl olay ağanın oğlu ve bir köylü kadının oğlu arasında gerçekleşen bir cinayet temelinde kurgulanmıştır. Kısaca değinmek gerekirse, öykünün giriş tümcesinde de açıklandığı gibi, bir tarla meselesi yüzünden ağanın oğlu Savrukların Hüseyin bir köylü kadının oğlu olan Sarı Mehmet'i Arkbaşı'nda vurur; Ağa, imam ve yandaşları köylü kadını şikayetçi olmaması için ikna ederler, ama olay jandarmaya yansıdıktan sonra hükümetin emriyle Sarı Mehmet'in cesedi yerinden çıkarılır ve köylü kadın cesedi kağnısıyla bir gece vakti kasabaya doğru götürür (Ali 149-154).

Öykü yoruma açık bir şekilde bu noktada sonlanmaktadır. "Kağnı" öyküsünün, genel olarak, Sabahattin Ali öykücülüğünü yansıttığı söylenebilir. Şenderin'in sözleriyle Ali'nin öykücülüğü "sınıfsal özellikleriyle ön plana çıkarılan insanların yüzleştiği olaylar ve durumlar aracılığı ile yanlış ekonomik ve siyasi yapılanmaya yönelik eleştirilerini dile getirdiği öyküler bireyi toplumla açıklar" (198). Bunu "Kağnı" öyküsü özeline indirgediğimizde Sarı Mehmet'in annesi olan "garip köylü kadın"ın kişiliğinde köylünün ağa karşısındaki çaresiz ve zavallı durumu tanımlanıyor, değerlendiriliyor ve eleştiriliyor diyebiliriz.

IV. MODEL ÇÖZÜMLEME

Çalışmanın dördüncü kısmını oluşturan model çözümleme daha geniş kapsamlı tasarlanıp, çalışılmıştır. Ne var ki bu yazıda tamamı sunulan yöntemin, yer ekonomisi kaygısıyla, bu kısımda sadece yazınsal çözümleme aşamasına büyük ölçüde ışık tuttuğu düşünülen Dilbilgisi Ulamlar kısmının tümce türleri, yapıları, ortaç,ulaç ve eylemlikler çözümlemesi veri olarak sunulmuştur.

Dilbisel Ulamlar:

I. Tümce Türleri

"Kağnı" öyküsünü oluşturan 85 tümceden 5'i soru tümcesi, bunun karşılığında 80 tümce bildirme tümcesidir. Bu tümcelerin kullanım sıklığı soru tümcelerinde 6 %, bildirme tümcelerinde ise 94 % olarak belirlenmiştir. Buna ek olarak, yine soru tümceleri, emir ve ünlem tümceleri bildirme tümcelerinin içinde "iç tümce" olarak metinde kullanılmıştır. Diyaloglardan çok 3. Tekil kişi anlatımı üzerine kurulu olan bu öyküde 5 soru tümcesi dışında kalan tümceler anlatıcı tarafından aktarılmaktadır; dolayısıyla kişilerin sözleri ve düşünceleri doğrudan öyküde yer almamıştır. Bundan dolayı da doğrudan emir ve ünlem tümcelerine rastlanmamıştır, çünkü kurgu dolaylı anlatım üzerine kurulmuştur.

II. Tümce Yapıları

Yoğun olarak betimlemelerin yapıldığı öykünün, betimlere ağırlık verildiği kısımlarda, kısa ve tek önerme içeren tümcelerden uzun ve çok sayıda önerme içeren tümcelere geçildiği gözlemlenmiştir. Bu da ortalama tümce uzunluğunu etkilemektedir. 1054 sözcükten oluşan öykünün ortalama sözcük sayısı 12.4 % olarak bulunmuştur. Modern Türk öykülerinin bu çerçevede bir bütüncesi olmadığı için, yukarıdaki oran kesin yargılara varılmasını engellemektedir. Bununla beraber, öyküde betimleme içeren uzun ve karmaşık tümcelerin okuma kolaylığını azalttığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Tümce yapıları çerçevesinde, metnin biçemini tanımlarken göz önünde bulundurulması gereken bir diğer nokta da yan ve temel tümce oranıdır. Öyküde 22 yan tümce, 109 temel tümce saptanmıştır; bu da yan tümcelerin temel tümceye oranının 20 % olduğunu göstermektedir.

Öykü genelinde yalın, bileşik, sıralı, girişik, kesik ve devrik tümce yapılarına bakılmış ve kullanım sıklıkları şu şekilde belirlenmiştir:

·                    Yalın tümce: % 23.5

·                    Bileşik tümce: %30.5

·                    Bağımsız sıralı tümce: %11.7

·                    Bağımlı sıralı tümce: %24.7

·                    Girişik tümce: % 18.8

Öyküde kesik ya da devrik tümce yapısı kullanılmamıştır.

Yalın, birleşik, sıralı ve girişik tümcelerin metin içinde, bağımsız, tek bir tümce olarak kullanılmalarının yanı sıra, bir araya gelerek oluşturdukları tümce yapıları da öykünün genel tümce yapısını belirleyen ve metnin biçemine yönelik saptama yapılmasını kolaylaştıran unsurlardır. Birleşik, sıralı ve girişik tümcelerin bir araya gelerek oluşturdukları yapılar ve bu yapıların metin içindeki kullanım sıklığı şu şekilde sıralanabilir:

·                    Bileşik + Bağımsız sıralı: % 5.88

·                    Girişik + Bağımsız sıralı: % 1.17

·                    Girişik + Birleşik: % 7

·                    Girişik + Bağımlı sıralı: % 15.2

·                    Bileşik + Bağımlı sıralı: % 1.17

·                    Bileşik + Bağımlı sıralı + Girişik: %5.88

·                    Bileşik + Bağımsız sıralı + Girişik: % 1.17

III.Tümcecik Türleri:

Öykü genelinde toplam 85 tümce genelinde 43 tane diğer tümce yapılarıyla birleşmiş Girişik tümce bulunmuştur. Bunlardan 38'i ulaç, 35'i ortaç ve 15 tanesi de eylemlik olarak dağılmıştır. Metin içindeki kullanım sıklıkları da, 43 Girişik tümce temelinde, ulaç yapısının % 88.37, ortaç yapısının % 81.39 ve eylemlik yapısının da % 34.88 olarak belirlenmiştir.

V. DEĞERLENDİRME VE SON SÖZ

"Kağnı" öyküsünde, diğer tümce yapılarına oranla %23.5 yalın tümce kullanımı olduğu göz önünde bulundurulursa, bu öykünün karmaşık tümce yapılarından oluştuğu söylenebilir. Diğer bir deyişle, tümcelerin sadece %23.5'inde tek bir önerme bulunmakta buna karşılık diğer tümceler iki ya da daha fazla sayıda önerme içermektedir. Tümceler, yukarıdaki oranların da gösterdiği üzere, ya yan tümcelerle birleşmiş, ya da diğer tümcelerle ortak özne, yüklem ya da tümleç kullanmış, ya da ortaç, ulaç, eylemliklerle birleşerek karmaşık hale gelmiştir. Sonuç olarak tümce yapıları göz önünde bulundurulduğunda, metnin "karmaşık" bir biçeme sahip olduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra, tümce yapılarına bakıldığında Girişik+Bağımlı sıralı tümcelerin %15.2 oranla en fazla kullanılan, öykücü tarafından tercih edilen yapı olduğunu görüyoruz. Bu noktada "Kağnı" öyküsüne özel olmakla beraber yukarıda belirtilen Girişik+Bağımlı sıralı tümce sıklığının öyküde biçem belirleyici olduğunu söyleyebiliriz, çünkü bu tür tümceler diğer tümcelerle karşılaştırıldığında öyküde sıkça kullanılmış ve teknik anlamda öncelenmiştir.Bununla beraber, öncelenmiş bu yapıların metin içindeki işlevleri açıklık kazandığında öykücünün genel anlamda amacına hizmet ettiği gözden kaçmayacaktır.

Öncelikle, bağımlı sıralı tümce yapısına bakıldığında denilebilir ki "bağımlı sıralı tümce oluşturan bağımsız tümceler arasında oldukça belirgin bir anlam bağlantısı bulunur; bu bağlantı, çoğu kez, bir bağlaçla ya da ortak kurucu öğe ile belirtilir. Anlamca bağımlı sıralı tümcelerde anlam bağı, çoğu kez, neden-sonuç, karşıtlık ve benzetme temeline dayanır" (Şimşek 295-297). İkinci olarak ortaç yapılarının işlevleri üzerinde durulabilir. Bunu Erkman-Akerson ve Özil'in sözleriyle aktarmak gerekirse "sıfat işlevli yan tümcelerin belirgin amacı bir adı nitelemektir. Niteleme, bir adı, belli özelliklerini göz önüne alarak, aynı kümede yer alan öteki adlardan ayırmaya ya da bu ad hakkında ek bilgiler vermeye yarar." (93). Öykü geneline bakıldığında ise sıfat işlevli yan tümcelerin daraltma işlevini yerine getirdiği söylenebilir; diğer bir deyişle bu tümceler "tözü, içeriği, ve niceliği" belirlemeye yönelik kullanılmıştır; öyküde ise köylü toplumundaki kişilere yönelik yeni kavramlar kurmakta, belli bir kadın içeriği yaratmaktadır (Erkman-Akerson ve Özil 135). Son olarak da ulaç yapılarının işlevlerine bakıldığında onların da öykücü tarafından metin içinde neden sıkça kullanıldığını anlamak olası. "Ulaç tümcecikleri, -belirteç tümleci olarak- bağlandıkları yüklemin anlamını değişik açılardan etkiler. Kimi ulaç tümcecikleri, durum; kimileri, zaman; kimileri de neden kavramı taşır. Kimi ulaç tümcecikleri yargıları karşılaştırmaya yarar" (Şimşek 266). Belirgin bir şekilde nitelenen köylü kadının öykü içindeki hal ve hareketleri; bu hareketlerin nasıl yapıldığı da bir o kadar önemlidir öykü bağlamında. Bu yargıyı yine Şimşek'in açıklamalarıyla destekleyebiliriz: "Ulaç görevindeki durum tümcecikleri; nitelik belirteci işleyişinde olabilir; bu durum, tıpkı nitelik belirteçleri gibi, kılış ya da oluşların türlü durumlarını, niteliklerini belirtirler" (268). Son söz: Öykü, tümceleri göz önünde bulundurulduğunda karmaşık, karmaşık bir biçeme sahiptir. Böyle bir sonuca varmamızı sağlayan biçem belirleyici öyküde sıklık oranı diğerlerinden daha fazla olan Girişik ve Bağımlı sıralı tümce yapılarıdır. Özellikle Girişik tümce yapılarının işlevleri açıldığında ise Sabahattin Ali okuyucusuna hiç de yabancı olmayan bir gözlem ve sonuç çıkmaktadır ortaya: Öykü kişilerinin fiziksel, aynı zamanda toplumsal ve duygusal, ve bunların yanı sıra eylemlerine yansıyan farklılıklarını ortaya koyabilmek amacıyla Ali "Kağnı" öyküsünde Girişik tümce yapısını tercih etmiştir.

KAYNAKÇA

1.                  ERKMAN-AKERSON, Fatma ve Şeyda

2.                  ÖZİL (1998) Türkçede Niteleme: Sıfat İşlevli Yan Tümceler. İstanbul: Simurg.

3.                  HATİPOĞLU, Vecihe . (1972) Türkçenin Sözdizimi. Ankara: A.Ü. Basımevi

4.                  HAYNES, John . (1995) Style. London: Routledge.

5.                  HENGİRMEN, Mehmet .(1998) Türkçe Temel Dilbilgisi. Ankara: Engin Yayınevi.

6.                  LEECH, Geoffrey N. Ve Michael H. Short. (1981) Style in Fiction: A Linguistic Introduction to English Fictional Prose. London: Longman

7.                  SHORT, Mick. (1996) Exploring the Language of Poems, Plays and Prose. London:Longman

8.                  ŞENDERİN, Zübeyde. (2000) "Sabahattin Ali'nin Hikayelerinde Toplumsal Eleştiri" Hece: Türk Öykücülüğü Özel Sayısı. Yıl:4. Sayı:46/47. Ekim/Kasım. 194-198

9.                  ŞİMŞEK, Rasim. (1987) Örneklerle Türkçe Sözdizimi. Trabzon: Kuzey Gazetecilik ve Matbaacılık.

10.              THORNBORROW, J. Ve S. Wareing. (1988) Patterns in Language: An Introduction to Language and Literary Style. London: Routledge. Çalışma Bütüncesini Oluşturan Kitap: ALİ, Sabahattin Bütün Öyküleri I: Değirmen, Kağnı, Ses. 6. Baskı. İstanbul: 2001 YKY.

Bu yazı daha önce Dilbilim ve Uygulamaları dergisinin 2. Sayısında yayınlanmıştır.

http://www.formatd.net/metafor/yazi/sabahattin_ali.htm

  


Paylaşmak güzeldir.