önyargı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
önyargı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Nisan 2023 Cumartesi

Önyargılardan Kurtulmalıyız

  


Okumalarımın sonunda sohbet grubumuzda sunacağım konu olan demokrasi konusunda sessizce düşünüyordum. Bir ara başım baltalanır gibi oldu. Alıştığım bu tip ağrılar bu son zamanlarda biraz sıklaştı. Bu arada alışamadığım bir şey oldu. Otururken uyku ile uyanıklık arasındayken o balta ile aralanan yere sanki birkaç defneyaprağı koydular. Sanki aşılanmış oldum ve defneyaprakları büyümeğe başladı.

*

Sohbet grubunda konuşma anında başımda, baltalanma olmaksızın defneyaprakları olduğunu sandım bir ara. Bu durumu arkadaşlara söylemek istedim bir an. Sonra vaz geçtim. Onlara sık sık anskiyedemden söz ediyor ve rahatlarını kaçırıyorum. Bir de bundan söz etsem. “Bu iyice kafayı yedi”, diyecekler diye korktum. Gerçi benim arkadaşlarım dünya yıkılsa böyle demezler; ama yine de... Bir baktım ki herkesin gözü bende. Birden soruverdim: “İçinizde ağaç aşılama işini bilen var mı?” Sağ olsun değerli konuğumuz Fehmi Bey “Ben biliyorum.” dedi ve sormaya başladı: Ne ağacı, ağacın yaşı, şusu busu ne? Elcevap, ağaç Sabahattin Gencal, yaş 80. Gençlik aşısı olmak istiyorum... Kısa bir gülümseme faslından sonra sağ olsun Ahmet Meral Bey, siz daha gençsiniz, ifadeleriyle başlayan moral cümleleri kurdu. Diğer arkadaşlar da katıldı. Bir kere daha takdir ettim arkadaşları içimden. Şöyle de diyebilirlerdi. Bu ağaç aşılanmaz, ancak odun olur vb... Ben ne derdim? Bu odunları en yüksek tepede yakın ki etrafa bir an için de olsa ışık versin. Ne söz ama değil mi? Asıl sohbet konumuza tekrar nasıl girdik hatırlamıyorum.

*

Birkaç gün sonra oğlum Fuat bize geldi. Tanıyanlar bilir veterinerlik ve ziraat mühendisliği diplomaları yok; ama bu konularda bilgisi az değil. Sordum kendisine; ağaçların özellikle yaşlı ağaçların aşısı nasıl olur? Dedi ki, yaşlı ağaç tepeden aşılanamaz. Ağacı dibinden kesmek gerek. Sonra şöyle yaparak böyle yaparak aşıyı sokmak gerek. Sarma, bakım, şu bu derken...

Haa, dedim kendi kendime. Bütün bilgilerimi dibine kadar kesmek gerek... Aaa, ben zaten unutuyorum ya. Demek Allah (cc) bana bu fırsatı veriyordu da ben anlayamıyordum. Bildiğiniz gibi terapi amacıyla kitap yazıyorum. Bu sırada konuyla ilgili her şeyi unutuyorum. Okumalarıma sıfırdan başlıyorum. Allah’a şükürler olsun. Daha önce de böyle olmuştum da fark edememiştim. 1979-1080 öğretim yılında TODAİE’DE Yüksek Lisans (Master) tezimi hazırlarken bir akrabamdan daktilo, bir başka akrabamdan da bir hesap makinesi almıştım. O zaman kendi kendime diyordum ki: Allah’ıma şükürler olsun böyle kolaylıklar da var. Bizden öncekiler neler çekmiş. Özellikle hesap makinesi büyük bir nimetti. Öyle alıştım ki hiç sormayın. Örneğin, 9 çarpı 7 ‘nin sonucunu yazmam gerekiyor. Elim yine hesap makinesine gidiyor. Allah Allah kerat cetvelini de unutuyor insan...

*

Birkaç gün sonra gazetede okurken beni mıknatıs gibi çeken bir yazı çıkıyor karşıma. Okuyorum. Sonra tekrar okumak üzere belgelere kaydediyorum.

*

Biraz önce işte bu yazıyı okudum. Şimdi bu yazının linkini versem okumazsınız. Bu yazıyı alsam, bu kez de hocam yine kafa şişiriyor, diye yakınır ve okumazsınız. O zaman orta bir yol bulalım: Ben birkaç paragraf alayım. Şimdilik bunlarla yetinin, sonra isteyenler... Düşüncem nasıl. İyi değil mi? Daima orta yolda olmak, ifrattan, tefritten... Korkmayalım ki alıntıları iyice hazmedelim:

“Şöyle diyordu Bachelard:

Gerçek karşısında, açıkça bilindiğine inanılan şey, bilinmesi gerekli olan şeyi gölgeler. Us (akıl) kendini bilimsel kültüre verdiği zaman asla genç değildir. Hatta çok yaşlıdır. Çünkü önyargılarıyla yaşıttır.

Bilim yapmaya girişmek, ussal açıdan gençleşmiştir; geçmişe karşı çıkmaya gerektiren katı ve ani bir değişimi benimsemektir...” (La formation de I’esprit scientifique, 1967, s. 14).

Demek, hiç ayırdında olmadığımız nice önyargı, gerçek karşısında beynimize tuzak kurmuş. Hem de kimlere karşı? Bilimle bile uğraşanlara karşı. İnsanlık için ne büyük tehlikedir bu! Çünkü bilimsel sonuçlar, yargılar yalnızca bilim adamlarını ilgilendirmez ki! Bizleri aydınlatacağına inandığımız bilime güvenemezsek, savaş alanında yapayalnız ve silahsız biri gibiyiz demektir.

Ancak Bachelard uyarıyor. Beynimizin yaşını da önyargılarımıza göre belirliyor. Önyargılarımızın çokluğuyla beynimizin yaşı doğru orantılı. Önyargımız ne denli çoksa, beynimiz de o denli yaşlıdır.”

Ama yine de bir şansı var bilim insanının. Çünkü Bachelard’a göre bilim, beyni bir çırpıda gençleştirir. Elbette düşünür, üstü örtülü biçimde yönteme uygun yapılan bilimden söz ediyor burada. Bu bağlamda geçmişe, yerleşik yargıya karşı bir başkaldırıdır, çünkü bilim ve bilim yapma. Zira bilim yaparken o güne değin bilineni gözden geçiren bir akılla baş başayızdır.”1

Selçuk’un asıl yazısı bundan sonra başlıyor. Neler anlatıyor neler:

“Önyargıları parçalamak...”

“Gerçekten bilim yapan her akıl birdenbire gençleşir mi?”

“Gerçekleri, doğruları yakalamak isteyen birinin beyni de bir anlamda bebekleşmek zorundadır.”

“Önyargımız ne denli çoksa, beynimiz de o denli yaşlıdır.”

“ ... Bilindiğine inanılan şey, bilinmesi gerekeni hep bir yana itmiştir.”

“Rönesans ve Reformu yaşamamış ülkelerde niçin bir Descartes, Durkheim, Weber, Sartre yetişmiyor? Elbette dogmatik uyuklama hastalığının virüsü olan önyargılar yüzünden.”

*

Allah Allah, ilk paragrafta uyuklamaktan söz ettim. Olmaya ben Selçuk’un uyuklama hastalığına yakalanmışım... Yok canım. Şahidim arkadaşlarımdır. Bakın bir arkadaşım yorumunda ne yazıyor:

“Asıl topluma kılavuz olma zamanın. Yaşam öykünde, bu ulusa aktarılmak adına az mı çaba harcadın. Bir arpa boyu da olsa Katkılarımızın önemi yadsınamaz.

SaGen, değerli dost, sendeki, halkın alacağını vermeden bırakamazsın. Olumlu olmak, ölümlülüğü yok eder unutma bunu.”2

Memiç’in sözlerine dikkat ettiniz mi? Ev sahibinin kiracıya borcunu hatırlatması gibi mi? Zordur borçlu olmak. Gerçi yatılı okumamdan ötürü olan mecburi hizmet borcumu fazlasıyla ödedim. Ancak bir yurttaşlık borcumuz var, insanlık borcumuz var. Bu borçlar son nefese kadar devam eder. Zahir onları hatırlatıyordur; ancak bunlar hiç aklımdan çıkmadı ki... Son cümlesine gelince, “Olumlu olmak, ölümlülüğü yok eder unutma bunu.” İşte benim zayıf noktam. Sözü edilen yazım için, oğlum Ahmet de; “Güzel; ama hep olumsuz...”dediydi. Oysa bu konuya ne kadar çok kafa yormuştum.

“Sonuç: Olumlu düşünme becerileri ve başa çıkma yeterliği arasındaki pozitif yönlü bir ilişki mevcuttur. Olumlu düşünme beceri düzeyi yüksek olan bireyler olayları farklı şekilde algılarlar ve bu bireyler düşüncelerini denetleme ve çözüme yönlendirme güçleri sayesinde, olumsuz durumlarla başa çıkma konularında avantajlı durumdadırlar. Aynı şekilde, başa çıkma yeterliği gelişkin bireylerin de olumsuz durumlara karşı deneyimledikleri başa çıkma aktiviteleri sonucunda geliştirdikleri, potansiyelinin farkında olma, öz güven ve öz yeterlik duyguları, olumsuz durumları bir felaket olarak değil yönetilebilir durumlar olarak değerlendirmelerini sağlar. Bu bireylerin genel olarak karşılarına çıkan durumlara olumlu düşünceler geliştirdikleri sonucuna ulaşılmıştır.”3

Rahmetli Mehmet Akif Ersoy da çok önceden ne diyordu?

“Gamı-tasayı bırak, iraden canlı ise!

Ümit kaynağı ol, olabilirsen herkese!”

İnşallah, diyelim. Şükrolsun Allah (cc) yardım ediyor. Her gün ayrı ayrı olarak tesadüflerden işte bu yazı zuhur etmiş oldu. Hem, olguları tam olarak da incelemiş değiliz. Örneğin; ilk paragrafta bir anlık rüya gibi olan başımda defneyaprağını yorumlamadık: Bakın ne yazıyor tabirciler:

“Rüyada taze defneyaprağı görmek yeniden canlanmak anlamına gelir. Rüya sahibinin tüm zorlukları geride bırakırken, doğru kararlar sayesinde tekrar arzu ettiği noktaya geleceğine işaret eder. Uzak bir yerden gelecek haber veya yolculuk anlamı da taşır.”4

Türkçesi, “Ya İstiklâl ya ölüm.” “Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin.”

Yeteri kadar uzattık. Sadede gelelim:

Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi öbür dünya için çalışacağız.

Doğru bildiğimizi, zamanında söylemekten çekinmeyeceğiz.

Ve ve her şeyden önemlisi “aklımızı çalıştırmaya” başlayacağız. Tabii, önyargıları da parça parça ederek kafamızdan atıyoruz. Söz mü?

Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 08. 04. 2023

____________________________

1. Selçuk, Prof. Dr. Sami, Descartes’ı Türkleştirmek, Karar, 05/04/2023  

https://www.karar.com/gorusler/descartesi-turklestirmek-1740100

2. Memiç, TC Kazım, not  defteri Fotoğraflar Bile Yerli Yerine...06. 04. 2023, yorumlar,  https://gencalinnotlari.blogspot.com/2023/04/fotograflar-bile-yerli-yerine.html

3. Salık, Hacı Haydar, Olumlu Düşünme Becerileri ve Başa Çıkma Yeterliği Arasındaki İlişkinin Çeşitli Demografik Değişkenler Göz Önünde Bulundurularak İncelenmesi İstanbul, T.C. İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, – 2017

4. https://www.milliyet.com.tr/pembenar/ruya-tabirleri/ruyada-defne-yapragi-gormek-ne-anlama-gelir-6480224

Paylaşmak güzeldir.