Okumalarımın
sonunda sohbet grubumuzda sunacağım konu olan demokrasi konusunda
sessizce düşünüyordum. Bir ara başım baltalanır gibi oldu. Alıştığım bu tip
ağrılar bu son zamanlarda biraz sıklaştı. Bu arada alışamadığım bir şey oldu.
Otururken uyku ile uyanıklık arasındayken o balta ile aralanan yere sanki
birkaç defneyaprağı koydular. Sanki aşılanmış oldum ve defneyaprakları
büyümeğe başladı.
*
Sohbet
grubunda konuşma anında başımda, baltalanma olmaksızın defneyaprakları olduğunu
sandım bir ara. Bu durumu arkadaşlara söylemek istedim bir an. Sonra vaz
geçtim. Onlara sık sık anskiyedemden söz ediyor ve rahatlarını kaçırıyorum. Bir
de bundan söz etsem. “Bu iyice kafayı yedi”, diyecekler diye korktum.
Gerçi benim arkadaşlarım dünya yıkılsa böyle demezler; ama yine de... Bir
baktım ki herkesin gözü bende. Birden soruverdim: “İçinizde ağaç aşılama işini
bilen var mı?” Sağ olsun değerli konuğumuz Fehmi Bey “Ben biliyorum.” dedi ve
sormaya başladı: Ne ağacı, ağacın yaşı, şusu busu ne? Elcevap, ağaç
Sabahattin Gencal, yaş 80. Gençlik aşısı olmak istiyorum... Kısa bir
gülümseme faslından sonra sağ olsun Ahmet Meral Bey, siz daha gençsiniz, ifadeleriyle
başlayan moral cümleleri kurdu. Diğer arkadaşlar da katıldı. Bir kere daha
takdir ettim arkadaşları içimden. Şöyle de diyebilirlerdi. Bu ağaç aşılanmaz,
ancak odun olur vb... Ben ne derdim? Bu odunları en yüksek tepede yakın ki
etrafa bir an için de olsa ışık versin. Ne söz ama değil mi? Asıl sohbet konumuza
tekrar nasıl girdik hatırlamıyorum.
*
Birkaç
gün sonra oğlum Fuat bize geldi. Tanıyanlar bilir veterinerlik ve ziraat
mühendisliği diplomaları yok; ama bu konularda bilgisi az değil. Sordum
kendisine; ağaçların özellikle yaşlı ağaçların aşısı nasıl olur? Dedi ki, yaşlı
ağaç tepeden aşılanamaz. Ağacı dibinden kesmek gerek. Sonra şöyle yaparak böyle
yaparak aşıyı sokmak gerek. Sarma, bakım, şu bu derken...
Haa,
dedim kendi kendime. Bütün bilgilerimi dibine kadar kesmek gerek... Aaa, ben
zaten unutuyorum ya. Demek Allah (cc) bana bu fırsatı veriyordu da ben
anlayamıyordum. Bildiğiniz gibi terapi amacıyla kitap yazıyorum. Bu sırada
konuyla ilgili her şeyi unutuyorum. Okumalarıma sıfırdan başlıyorum. Allah’a
şükürler olsun. Daha önce de böyle olmuştum da fark edememiştim. 1979-1080
öğretim yılında TODAİE’DE Yüksek Lisans (Master) tezimi hazırlarken bir
akrabamdan daktilo, bir başka akrabamdan da bir hesap makinesi almıştım. O
zaman kendi kendime diyordum ki: Allah’ıma şükürler olsun böyle kolaylıklar da
var. Bizden öncekiler neler çekmiş. Özellikle hesap makinesi büyük bir nimetti.
Öyle alıştım ki hiç sormayın. Örneğin, 9 çarpı 7 ‘nin sonucunu yazmam
gerekiyor. Elim yine hesap makinesine gidiyor. Allah Allah kerat cetvelini de
unutuyor insan...
*
Birkaç
gün sonra gazetede okurken beni mıknatıs gibi çeken bir yazı çıkıyor karşıma.
Okuyorum. Sonra tekrar okumak üzere belgelere kaydediyorum.
*
Biraz
önce işte bu yazıyı okudum. Şimdi bu yazının linkini versem okumazsınız. Bu
yazıyı alsam, bu kez de hocam yine kafa şişiriyor, diye yakınır ve okumazsınız.
O zaman orta bir yol bulalım: Ben birkaç paragraf alayım. Şimdilik bunlarla
yetinin, sonra isteyenler... Düşüncem nasıl. İyi değil mi? Daima orta yolda
olmak, ifrattan, tefritten... Korkmayalım ki alıntıları iyice hazmedelim:
“Şöyle
diyordu Bachelard:
“Gerçek
karşısında, açıkça bilindiğine inanılan şey, bilinmesi gerekli olan şeyi
gölgeler. Us (akıl) kendini bilimsel kültüre verdiği zaman asla genç
değildir. Hatta çok yaşlıdır. Çünkü önyargılarıyla yaşıttır.
Bilim yapmaya
girişmek, ussal açıdan gençleşmiştir; geçmişe karşı çıkmaya gerektiren katı ve ani
bir değişimi benimsemektir...” (La formation de I’esprit scientifique, 1967, s.
14).
Demek, hiç
ayırdında olmadığımız nice önyargı, gerçek karşısında beynimize tuzak kurmuş. Hem de kimlere karşı?
Bilimle bile uğraşanlara karşı. İnsanlık için ne büyük tehlikedir bu! Çünkü
bilimsel sonuçlar, yargılar yalnızca bilim adamlarını ilgilendirmez ki! Bizleri
aydınlatacağına inandığımız bilime güvenemezsek, savaş alanında yapayalnız ve
silahsız biri gibiyiz demektir.
Ancak
Bachelard uyarıyor. Beynimizin yaşını da önyargılarımıza göre belirliyor.
Önyargılarımızın çokluğuyla beynimizin yaşı doğru orantılı. Önyargımız ne
denli çoksa, beynimiz de o denli yaşlıdır.”
Ama yine de bir şansı var bilim insanının. Çünkü Bachelard’a göre bilim,
beyni bir çırpıda gençleştirir. Elbette düşünür, üstü örtülü biçimde yönteme
uygun yapılan bilimden söz ediyor burada. Bu bağlamda geçmişe, yerleşik yargıya
karşı bir başkaldırıdır, çünkü bilim ve bilim yapma. Zira bilim yaparken o güne
değin bilineni gözden geçiren bir akılla baş başayızdır.”1
Selçuk’un asıl yazısı bundan sonra başlıyor. Neler anlatıyor neler:
“Önyargıları parçalamak...”
“Gerçekten bilim yapan her akıl birdenbire gençleşir mi?”
“Gerçekleri, doğruları yakalamak isteyen birinin beyni de bir anlamda
bebekleşmek zorundadır.”
“Önyargımız ne denli çoksa, beynimiz de o denli yaşlıdır.”
“ ... Bilindiğine inanılan şey, bilinmesi gerekeni hep bir yana itmiştir.”
“Rönesans ve Reformu yaşamamış ülkelerde niçin bir Descartes, Durkheim,
Weber, Sartre yetişmiyor? Elbette dogmatik uyuklama hastalığının virüsü olan
önyargılar yüzünden.”
*
Allah Allah, ilk paragrafta uyuklamaktan söz ettim. Olmaya ben Selçuk’un
uyuklama hastalığına yakalanmışım... Yok canım. Şahidim arkadaşlarımdır. Bakın
bir arkadaşım yorumunda ne yazıyor:
“Asıl topluma kılavuz olma zamanın. Yaşam öykünde, bu ulusa aktarılmak
adına az mı çaba harcadın. Bir arpa boyu da olsa Katkılarımızın önemi
yadsınamaz.
SaGen, değerli dost, sendeki, halkın alacağını vermeden bırakamazsın.
Olumlu olmak, ölümlülüğü yok eder unutma bunu.”2
Memiç’in sözlerine dikkat ettiniz mi? Ev sahibinin kiracıya borcunu
hatırlatması gibi mi? Zordur borçlu olmak. Gerçi yatılı okumamdan ötürü olan
mecburi hizmet borcumu fazlasıyla ödedim. Ancak bir yurttaşlık borcumuz var, insanlık borcumuz var. Bu borçlar son
nefese kadar devam eder. Zahir onları hatırlatıyordur; ancak bunlar hiç
aklımdan çıkmadı ki... Son cümlesine gelince, “Olumlu olmak, ölümlülüğü yok
eder unutma bunu.” İşte benim zayıf noktam. Sözü edilen yazım için, oğlum Ahmet
de; “Güzel; ama hep olumsuz...”dediydi. Oysa bu konuya ne kadar çok kafa
yormuştum.
“Sonuç:
Olumlu düşünme becerileri ve başa çıkma yeterliği arasındaki pozitif yönlü bir
ilişki mevcuttur. Olumlu düşünme beceri düzeyi yüksek olan bireyler olayları
farklı şekilde algılarlar ve bu bireyler düşüncelerini denetleme ve çözüme
yönlendirme güçleri sayesinde, olumsuz durumlarla başa çıkma konularında
avantajlı durumdadırlar. Aynı şekilde, başa çıkma yeterliği gelişkin bireylerin
de olumsuz durumlara karşı deneyimledikleri başa çıkma aktiviteleri sonucunda
geliştirdikleri, potansiyelinin farkında olma, öz güven ve öz yeterlik
duyguları, olumsuz durumları bir felaket olarak değil yönetilebilir durumlar
olarak değerlendirmelerini sağlar. Bu bireylerin genel olarak karşılarına çıkan
durumlara olumlu düşünceler geliştirdikleri sonucuna ulaşılmıştır.”3
Rahmetli Mehmet Akif Ersoy da çok önceden ne diyordu?
“Gamı-tasayı bırak, iraden canlı ise!
Ümit kaynağı ol, olabilirsen herkese!”
İnşallah, diyelim. Şükrolsun Allah (cc) yardım ediyor. Her gün ayrı ayrı
olarak tesadüflerden işte bu yazı zuhur etmiş oldu. Hem, olguları tam olarak da
incelemiş değiliz. Örneğin; ilk paragrafta bir anlık rüya gibi olan başımda defneyaprağını
yorumlamadık: Bakın ne yazıyor tabirciler:
“Rüyada taze defneyaprağı görmek yeniden canlanmak anlamına gelir. Rüya
sahibinin tüm zorlukları geride bırakırken, doğru kararlar sayesinde tekrar
arzu ettiği noktaya geleceğine işaret eder. Uzak bir yerden gelecek haber veya
yolculuk anlamı da taşır.”4
Türkçesi, “Ya İstiklâl ya ölüm.” “Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan
gidersin.”
Yeteri kadar uzattık. Sadede gelelim:
Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi öbür dünya için
çalışacağız.
Doğru bildiğimizi, zamanında söylemekten çekinmeyeceğiz.
Ve ve her şeyden önemlisi “aklımızı çalıştırmaya” başlayacağız. Tabii,
önyargıları da parça parça ederek kafamızdan atıyoruz. Söz mü?
Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 08. 04. 2023
____________________________
1. Selçuk, Prof. Dr. Sami, Descartes’ı
Türkleştirmek, Karar, 05/04/2023
https://www.karar.com/gorusler/descartesi-turklestirmek-1740100
2. Memiç,
TC Kazım, not defteri Fotoğraflar Bile
Yerli Yerine...06. 04. 2023, yorumlar, https://gencalinnotlari.blogspot.com/2023/04/fotograflar-bile-yerli-yerine.html
3. Salık,
Hacı Haydar, Olumlu Düşünme Becerileri ve Başa Çıkma Yeterliği Arasındaki
İlişkinin Çeşitli Demografik Değişkenler Göz Önünde Bulundurularak İncelenmesi
İstanbul, T.C. İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, – 2017