Edebî Sanatlar
...
Sözcükleri ses, biçim
ya da yazımları bakımından değiştirme; dilde bulunmayan yeni sözcükler türetme;
sözdizimini bozma; sözcükleri anlam açısından yeni ve farklı bağdaştırmalarla
kullanma gibi, ölçünlü (standart) dilin dışına çıkan kullanım biçimlerini
“sapma” olarak değerlendirebiliriz.
Farlılık arzusunun ya da farklı olana ilgi duymanın insan
doğasıyla doğrudan bir ilgisinin bulunduğu söylenebilir. Dil kullanımına da
yansıyan bu özellik, gündelik yaşam içindeki pek çok eğilim, yönelim, tercih,
karar, düşünüş vs.de de kendini gösterir.
Özcan Başkan bu bağlamdaki saptamalarını dile getirirken,
kimi yiyecek ve içeceklerin gerek malzemelerinde gerekse hazırlanışlarında
yapılan ufak tefek değişikliklerden sonra farklı adlarla anılan çeşitli yiyecek
ve içeceklere dönüştürülmeleri sonucu daha fazla rağbetgörmelerini, bunların
“alışılmışın dışına” çıkmalarıyla açıklamaktadır(Başkan, 1988:383-384). İnsan
doğasının gündelik yaşamdaki bu dışavurumu, sanat yapıtlarında kendini çok daha
incelikli, gelişkin veçeşitlenmiş biçimlerde gösterir. Sapmalar, bir bakıma
böylesi birfarklılığın/farklılık arayışının göstergeleri olarak
dadeğerlendirilebilir.
Sapmalar, öbür
edebiyat türlerine göre şiirde daha fazla karşımıza çıkar. Sanatçılar bu yolla
“dile yeni bir
güç kazandırmayı, göstergeleri ses ve anlam açısından daha etkili kılmayı,
okuyan/dinleyenin zihninde yeni değişik tasarımlar ve duygu
değerlerioluşturmayı amaçlar”lar (Aksan, 1995:166).
Kimi sapma türlerinde dilsel yanlışlık gibi görünen ögeler,
şairler tarafından “özellikle” estetik nedenlere bağlı olarak
gerçekleştirilmekte ve belirli bir tercihi imlemektedir (Yalçın, 1991:106).
Doğrusu, şiir dilini büyük ölçüde geliştiren,
zenginleştiren, ayrıksılaştıran, kendine özgüleştiren de bu “sapmalar”dır.
Çünkü şiir dili, ölçünlü dilin “kodlarıyla oynama, o kodlama içinde yeni, özel
bir kod oluşturma işlemine dayanır.” (Uğur, 2007:39).
Sapmalar genel olarak
beş grupta ele alınabilir:
• Sözcüksel sapmalar,
• Yazımsal sapmalar,
• Biçimbilimsel sapmalar,
• Sözdizimsel sapmalar,
• Anlamsal sapmalar / alışılmamış bağdaştırmalar.
Türk şiirinde sapma örneklerine çeşitli dönemlerde
rastlanmakla birlikte, bunların yoğunluklu biçimde görüldüğü, hatta bir bakıma
temel poetik/dilsel özelliklerden biri olarak ön plana çıktığı İkinci Yeni
hareketi içindeki şairler, neredeyse tüm sapma türlerine karşılık düşebilecek
çok sayıda örneği barındıran şiirlere imza atmışlardır.
Hareketin öncü ve en güçlü temsilcileri olarak
sayabileceğimiz İlhan Berk, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever, Sezai
Karakoç ve Ece Ayhan gibi şairlerin sapmaları önemli ölçüde önceledikleri
görülür.
...
Erdoğan Kul, Şiir Dilinde Sapmalar ve Bir Uygulama
Şiir Dilinde Sapmalar
Şiir dilinde “sapma;
gerek sözcüklerin ses ve biçim özelliklerinde, gerekse dilin sözdizimi
açısından niteliklerinde bilinçli olarak değişikliklere gitmeyi, dilde
bulunmayan yeni sözcük ve anlatım biçimlerini kullanma eğilimini içerir.
Sanatçı bu eğilimle dile yeni bir güç kazandırmayı, göstergeleri ses ve anlam açısından
daha etkili kılmayı, okuyanın / dinleyenin zihninde yeni tasarımlar ve duygu
değerleri oluşturmayı amaçlar (Aksan, 1993: 166).
...
Yeni şiir akımının öncülerinden ve en önemli
temsilcilerinden biri olan Ece Ayhan, doğal dili neredeyse alt üst ederek
oluşturdukları İkinci Yeni şiirini, “yorulan bir şiirin ayak değiştirmesi”
olarak nitelendirir:
“Yorulan bir şiirin
ayak değiştirmesi
Ala ala hey! Artık şarkı olacak
Şiirin döndermesine genç hallaçlar ve Kuşbakışlı çocuklar karşılık veriyorlar
Salarak gürlüklerine göğün uçurtmalar, hurra!”
Yukarıdaki dizeler, İkinci Yeni hareketinin şiir dili
özelliğine işaret etmektedir. Bu şiirin dili dönüştürmesine genç şairler
(hallaclar nasıl pamuğu atıyorsa, dili öyle alt üst ederek) ve kuşbakışlı
(mecaz; acemi, çırak, tecrübesiz) çocuklar karşılık vermektedirler.
İkinci Yeni şiirinde öne çıkan sapmaları; alışılmamış
sözdizimi, alışılmamış sözcük seçimi (alışılmamış bağdaştırmalar), sözcükle
ilgili sapmalar ve yazımla ilgili sapmalar başlıkları altında inceleyeceğiz:
Türkçe’nin Göktürk Kitabeleri’nden beri gelen sağlam bir
nesir dili bulunmaktadır. Bir duyguyu, düşünceyi, olayı ya da isteği en açık
bir şekilde anlatmayı hedefleyen nesir dilinde kelimeler, dilbilgisi
kurallarına uygun olarak sıralanır. Nazım dilinde ise, ahenk temin edebilmek
maksadıyla vezin ve kafiye gereği bu yapı bozulmakta, dilbilgisi kurallarına
tam anlamıyla bağlılık aranmamaktadır.
Şiir dilinde sözdiziminin bozulması her dönemde görülen bir
özelliktir. Ancak, İkinci Yeni şiirindeki değiştirmeler, kendilerinden önceki
şiirde olduğu gibi kelimelerin seslerinden yararlanmak için vezin ya da kafiye
gereği değil; şiirde kendine amaç bir dilbilgisi oluşturma gayretlerinin bir
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Dil, Garip’te olduğu gibi bir anlatım aracı
olarak görülmemiş; kendisi şiirin bir konusu haline gelmiştir. Kasıtlı sözdizimi deformasyonları, anlamı
örtmenin, gizlemenin bir aracı olarak da kullanılmıştır.
İkinci Yeni sanatçılarının “Şiir geldi kelimeye dayandı”,
“Şiir kelimelerle kurulur” ya da “Şiir salt kelimeciliktir” sözleri, bu şiir
hareketiyle dadaizm, sürrealizm ya da letrizm arasında benzerlikler kurulmasına
yol açmıştır1.
Bu yakıştırmaların arkasından da, anlamsız şiir suçlamaları gelmeye
başlamıştır. Bu sözlerle ifade edilmek istenen temel düşünce, şiirin bir şeyler
anlatmak için değil; kendisini kurmak için yazıldığıdır.
Garipçiler şiir dilini, her türlü sanattan arındırarak,
tıpkı nesirdeki gibi, tek anlama dayalı olarak kullanıyorlardı. Böyle bir dil
kullanımı, kelimelerin anlam (gösterilen) yanını öne çıkararak gösteren
tarafını (İkinci Yenicilere göre kelimeyi) göz ardı ediyordu.
Ece Ayhan, İkinci Yeni şiirinin de belirgin özelliklerinden
birisi olduğu üzere, şiir sanatında dilbilgisi kurallarının geçerli olmadığına
inanmaktadır. Bunda, şiir anlayışlarına bir tepki olarak ortaya çıktıkları
Garip şiirinin de etkisi olmuştur. Garipçiler, şiir dilinde deformasyona
gitmeye ya da olağan sözdiziminin düzenini bozmaya karşıydılar. Teşbih,
istiare, mecaz gibi sanatlara yer vermeden, dili herkesin anlayabileceği bir
şekilde kullanmak temel ilkelerinden birisiydi. Birinci Yeni’nin bu tek anlamlı
dil kullanımına bir tepki hareketi olan İkinci Yeni, anlamı mümkün olduğu kadar
örtmeye, gizlemeye, hatta şiir sanatında o kadar da önemli olmadığını ileri
sürerek rastlantıya bırakmaya çalıştı.
Ece Ayhan’ın “yerleşik sözdizimi ile yazılamayacak her şeyi
yeni sözdiziminden yararlanarak dile getirmek” (1993: 187) düşüncesi, İkinci
Yeni’nin zor anlaşılır şiir dilinin hareket noktasını da ortaya koymaktadır.
“Ah karpuzun içindeki kesmece delikanlım IstanbuF (Ah
İstanbul! Kesmece karpuzun içindeki delikanlım)
“Konuşuluyordu mahallelerde iç ve dış”
(İç ve dış mahallelerde konuşuluyordu)
“Giriyor bir kumru içeri camdan çatlak.”
(Bir kumru çatlak camdan içeri giriyor)
İkinci Yeni şiirindeki sözdizimi deformasyonlarını, anlamı
kapalı ya da anlaşılmaz kılma düşüncesinin bir parçası olarak görmek; kelime
oyunculuğu olarak değerlendirmek ya da kendine amaç bir dilbilgisi sapması
durumuna indirgemek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Şiirimizin İkinci Yeni’den
sonraki gelişimi düşünüldüğünde, bu arayışlar, yeni bir şiir diline / söyleyişe
bir adım olarak değerlendirilmelidir. Zira, Garipçilerin gündelik hayatı içinde
anlattığı sokaktaki adam ya da Toplumcu Gerçekçilerin sınıf mücadelesi içinde
ideolojik bir varlık olarak gördüğü insan, artık kentli birey olarak bütün iç
dünyasıyla şiirin konusu haline gelmiştir. Böylesine kompleks bir konu, yeni
bir biçimi ve şiir dilini de beraberinde getirmiştir.
İkinci Yeni şiirinin en belirgin özelliklerinden birisi de,
alışılmamış bağdaştırmalara çok sık yer vermesidir. Bu şiir hareketi üzerine
yapılan tartışmalarda “anlamsız” şiir suçlamasının bir dayanağını da,
birbirinden uzak çağrışımlı kelimelerin bağdaştırılması oluşturmuştur. Ece
Ayhan da, okuyucuya yeni tasarımların sunulmasında önemli roller yüklediği
imge, sembol ve benzetmelerin yanında, daha başka tasarımların da aktarılmasını
sağlayan alışılmamış bağdaştırmalara çok sık başvurmaktadır.
“ay Türkçe rakı çıkmıştır kapalı ”
“bir bach konsertosunun dudakları gibi çilek korkunç hû”
“bütün ellerinin sokakları aşktır senin A. Petro”
“sessizce bitiyor ilk güneşte icra-iflas duası ”
Aksan (1998: 202) “bağdaştırma”yı, “ister bir tamlama,
isterse bir cümle içinde olsun birden çok birimin bir araya gelmesi” olarak
tanımlamaktadır: “Asma köprü, “çatlak tabak”, “kavun dilimi”, “duvarın
boyası”;“Havalar ısınıyor”, “Elektrikçi ütüyü onardı” örneklerinde
olduğu gibi. Dildeki göstergelerle, tamlamalar ya da cümleler oluştururken,
“alışılmış” ve “alışılmamış” olmak üzere iki türlü bağdaştırma
oluşturulmaktadır.
...
Şiirde alışılmamış
bağdaştırmalar yoluyla, “geniş bir düşünce-tasarım-duygu-görüntü yumağı”
oluşturulması ve “göstergelerin ustaca, özgün bir biçimde” bağdaştırılması amaçlanmaktadır.
Böylece şiir, yaratılan değişik tasarımlarla birlikte okuyana / dinleyene bir
duygu ve düşünce zenginliği yaşatmakta ve güçlü bir anlatıma erişmektedir.
İkinci Yeni üzerine yapılan tartışmalarda sürekli olarak ön
plâna çıkan “anlamsız şiir” kavramının sebeplerinden biri de (bir diğeri
sözdizimi deformasyonudur), alışılmamış bağdaştırmaların yol açtığı mantık dışı
söyleyişlerdir. Bu akımın önde gelen temsilcilerinin yeni tasarımların
sunulmasında alışılmamış bağdaştırmalardan ne şekilde yararlandıklarını
gösteren birkaç örnek verelim:
“Sizi görmüyor muyum dikkat! trenlere çikolata
yediriyorum”
“En akıllı tarafımdır balıkla deniz tutmak”
“Çocuğu çocukluyor bir düdüğün kırmızısı ”
“Güneş bir pazartesi olarak mı duruyor burnunuzda”
“Bu kaç kapılı konyak”
“Ay sessiz sedasız bir çingenedir”
“Adam yıldızlara basa basa yürüdü”
“Dengesini uzun bıyıklarına borçlu yürürken”
“Başladı Afrikası uzun bir gece”
“Güvercin kuşkusu cırlak güneş”
“Denizin pencereleri sürgülüydü”
“Atımı istedim evin göğü gerindi”
“Yalnızlığın dükkânlarında hasır koltuklarda oturduk”
“Bu denizler ne güzel böyle değil mi f”
“Birf’diniz Önasyalarda o şey evlerde”
3. Sözcükle İlgili Sapmalar
Şiir dilinde şairler tarafından yeni türetilen sözcüklerin
kullanılması, sözcüksel sapmaların en belirgin örneklerini verir. Olağan
dilbilgisi ve sözcükbilgisi dışında sözcüklerin şairler tarafından yeni
biçimlerde oluşturulması bu tür sapmalara örnektir. Kök ve ekler, yeni kök ve
eklerle birleştirilerek olağan dilde olmayan yepyeni sözcükler oluşturmada
kullanılır (Özünlü, 1997: 136).
...
Düzyazıda iletilmek istenen mesaj önemli olduğundan,
kelimelerin anlam (gösterilen) yanı öne çıkmakta, gösteren yanı göz ardı
edilmektedir. Şiir dilinde ise, çoğunlukla öne çıkan kelimelerin kendisidir. “Kelimelerle kurulan” yeni şiirde, amaç
“hikâye etmek” değil; kelimeler arasında “şiirsel yük” kurmaktır. Bu şiirde
anlam, şiir kurulduktan sonra rasgele ortaya çıkmaktadır. Cümleden değil de,
kelimeden hareketle kurulan şiir dili, İkinci Yenicilerin “kelime
oyunculuğu”yla ya da “anlamsızlığa saplanmak”la suçlanmalarının temel
sebeplerinden birisini oluşturmuştur.
İkinci Yeni şairleri2,
Pazar Postası’nın başlattığı “İkinci Yeni İçin Ozanlar Ne Diyor?
” konulu soruşturmaya verdikleri cevapta yeni şiirde kelimenin daha
özel bir konuma gelmesini, edebî türler içinde anlatımı daha yoğun bir tür olan
şiirde kelimeye yüklenen rolün diğer türlere nispeten daha ağırlık kazanmasına
bağlamaktadırlar. Ancak, kelimenin cümle dışında, anlama etkimeyen, anlamı
kurmayan bir varlık olarak da düşünülemeyeceğini belirtmişlerdir.
...
İkinci Yeni şiirindeki kelime deformasyonlarından örnekler:
“Düzlüğü Azize Sofya”
“bir bach konsertosunun dudakları gibi
çilek korkunç hû” “kellesi alınmak üzere Mermer Denizi’nden
çağrılmış ” “Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal
abiler” “Kendini doğuruyordu bir cinaedi. Dimdoğru.”“Topağacından aparthanlarda odası
bulunamaz”
“Ve bir melankolya çiçeği, saksıda”
“Boğazlar üzerine bir ankabakışı Çamlıca’dan”
(Ece Ayhan)
“Üvercinka”
“Gözleri göz değil gözistan”
“Geceler yukarda telcek-bulutcak’ “Ilım günleri
gelirdi taraçalar Uzatırdı mevsimölçerlerini”
(Cemal Süreya)
4. Yazımla İlgili Sapmalar
Şiirin geleneksel özelliğinin dışına çıkılarak dize başının
küçük harfle yazılması, özel isimlerin baş harfinin küçük yazılması, dize
içinde cins bir ismin baş harfinin büyük yazılması gibi yazım kurallarını ilgilendiren
sapmalardır.
Cumhuriyet dönemi şiirimiz, “iç yapı”, “dış yapı” ayrılığına
son vererek “öz-biçim” kaynaşmasını getirmiştir. Özellikle Garip’ten sonraki
dönemde, şairler geleneğin önlerine koyduğu nazım şekillerinden uzaklaşarak öze
en uygun biçimi oluşturma arayışı içine girmişlerdir. Bu arayışlar sonucunda
“kalıp”, yerini “biçim”e bırakmıştır.
...
İkinci Yeni şairleri, kelime ile söz arasındaki geleneksel
dengeyi bozmaya çalışmışlardır. Kelimeleri, alışılmamış sözdizimi düzenlemeleri
içinde kullanarak onlara yeni anlamlar yüklemişler ve böylece sözün çağrışım
dünyasını genişletmeyi hedeflemişlerdir. Şiirdeki biçim arayışlarını,
dış-biçimden iç-biçim arayışına yöneltmişler ve kelime ile söz arasındaki
alışılagelmiş dengenin, kelime lehine bozulmasını tercih etmişlerdir.
Yrd. Doç. Dr. Hulusi Geçgel, İkinci Yeni Şiirinde sapmalar
________________________
KAYNAKÇA
AKSAN, Doğan (1993), Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, İstanbul,
Be-Ta Basım Yayım.
-------(1998), Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle
Dilbilim), Cilt: 3, Ankara, TDK
Yayınları, 2. Baskı.
-------(2003), Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle
Dilbilim), Cilt: 3, Ankara, TDK
Yayınları, 2. Baskı.
BEZİRCİ, Asım (1996), İkinci Yeni Olayı, İstanbul,
Evrensel Basım Yayın, 4. Baskı.
Cemal Süreya (1997), “Güvercin Curnatası” Cemal
Süreya ile Konuşmalar, Haz. Nursel Duruel, İstanbul, Yapı Kredi
Yayınları.
DOĞAN, Mehmet H. (2001), “Türk Şiirinde İkinci Yeni
Dönemeci”, Hece, Sayı 53-54-55, Mayıs-Haziran-Temmuz: 93-101.
Ece Ayhan (1993), Şiirin Bir Altın Çağı, İstanbul,
Yapı Kredi Yayınları.
ERDOST, Muzaffer İ. (1997), İkinci Yeni Yazıları, Ankara,
Onur Yayınları.
GÜNSON, Eser (2001), Edebiyattan Yana, İstanbul,
Yapı Kredi Yayınları.
KARAKOÇ, Sezai (1997), Edebiyat Yazıları II, İstanbul,
Diriliş Yayınları, 2. Baskı.
ÖZÜNLÜ, Ünsal (1997), Edebiyatta Dil Kullanımları, Ankara,
Doruk Yayımcılık.
2Tevfik
Akdağ, Edip Cansever, Ece Ayhan, Yılmaz Gruda 27 Ocak 1957 tarihli PP; Turgut
Uyar 3 Şubat 1957 tarihli PP.http://turkoloji.cu.edu.tr/html/hg_ikinci_yeni_siiri_sapmalar.htm
*
Yazım Sapmaları
Türkçenin özellikle 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde sağlam
bir yazım sistemine ulaştığını söylemek mümkündür. Hala tartışılan, belirsiz
noktalar bulunsa da, genel anlamda “yazım”ımızın belli bir katîliğe sahip
olduğunu söyleyebiliriz. şairlerin, bu tür genel kabul görmüş kuralları çiğnemeleri
ise şiirimizde görülen yazım sapmalarını oluşturmaktadır.
Nurullah Çetin, şiirlerde görülen yazım sapmalarını “özel
isimleri küçük harfle başlatmak, küçük harfle başlaması gereken kelimeleri
büyük harfle başlatmak, bazı kelimeleri, bazı mısraları tamamen büyük harfle başlatmak,
kelimenin bölünerek hecelerinden ayrı ayrı mısralar oluşturulması, yabancı
kelimeleri yanlış yazmak, mısralar arasında uzun bir boşluk bırakmak, bazı
kelimelerin koyu yazılması, harfleri ayırma, deyimlerdeki sayıların rakamla
gösterilmesi” şeklinde tasnif eder (2004: 168-170).
Aşağıda görüleceği gibi, Cemal Süreya şiirinde burada
sayılan yazım sapmalarının önemli bir bölümüne rastlanır. Ayrıca şair, bazı
kelimeleri birleşik yazarak da yeni yazım sapmalarını örneklemektedir. Örneğin
aşağıda da alıntıladığımız “sarmaşdolaş” kelimesinin birleşik yazılması, kelimenin
anlamıyla bütünleşen başarılı bir yazım sapması örneğidir. Şunu da söylemeliyiz
ki, Zeliha Güneş’in de belirttiği gibi, Süreya sapmalara başvururken aşırı
gitmez, ölçünün kaçırılmasından rahatsız olur (2007: 155). Bu durum yazım
sapmaları için de geçerlidir.
Şiirlerdeki yazım sapmalarına örnekler:
Elma da elma ha allahlık (Üvercinka, s. 22)9,
Büyük bir gökyüzü git allahım git(Üvercinka, s. 32)
Saçlarını tarasa baştan başa rumeli (Üvercinka, s. 43),
Ve limanı fenikeleştiren(Göçebe, s. 47),
Şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın (Göçebe, s. 49),
Mucizesever müslümanlar(Göçebe, s. 72),
Bacaklarının daraçısında (Beni Öp Sonra Doğur Beni, s. 91),
Bunun için etoburdur petrol (Beni Öp Sonra Doğur Beni, s.
117), a
ğıtı önce söylenen/ sen nereye uçuyorsun(Beni Öp Sonra Doğur
Beni, s. 136),
Ama yalnız ikimizin sözcükleri/ Sarmaşdolaş (Uçurumda Açan,
s. 169)
Yağmurkuşugillerden biri (Uçurumda Açan, s. 172)
İşte do, sonra sırasıyla
re
mi
fa
sol
la
Sonunda da şapkası si (Uçurumda Açan, s. 175),
Ey ışık ayı gönlübol eylül (Güz Bitigi, s.304
Abdullah Harmancı, Cemal Süreyya Şiirinde Dil Sapmaları
http://turkishstudies.net/Makaleler/1872039218_51Harmanc%C4%B1%20Abdullah%20ede.-909-918.pdf
*
Sapmalar (déviation
linguistique)
... Kuşkusuz her bir dilsel sapma başka söz sanatları,
sözcük oyunları veya şiirsel figürler içinde yer almaktadırlar. (ör: almak’çin:
aphérèse) Bu yüzden bu başlık altında topladıklarımız başka yerde başka bir
başlık altında karşımıza çıkabilirler. Bunu yapmamızın nedeni, şairin
kullandığı dilsel sapmaları bir arada vererek nasıl bir kullanım içinde
verdiğini ve bunun ne tür sonuçlar verdiğini göstermektir. Dilsel sapma, sözcük veya sözcük öbeği içinde
yapılan eksilti, artırım, ekleme, uzaktan veya tire işaretiyle ekleme veya
çıkarma durumlarıdır.
“küçük yaz, uçuk çocuk!” (uçuk
çocuk, 143)
Uçuk yaz, küçük çocuk formundan antonimik (karşıt anlamlı)
bir sapmadır.
“kuş uzuyor dizelerde” (yaz!
sevgilim!, 144)
“kış uzuyor” formunun semantik sapmasıdır.
“yürürken kekiktin boydanboya” (yaz! sevgilim!, 144)
“keklik gibi yürümek” imajından türetilmiş semantik
sapmadır.
“anılar oğul verirken” (büyü’sün,
yaz!, 145)
“analar oğul verir” söyleminden elde edilmiş semantik
sapmadır.
“sevdalar kimdedir, kandedir” (deprem, 157)
Bu ise, “kandadır” sözcüğünün ortografik sapmasıdır.
“sustunuz en son ölümdenberi” (uzak gözler, 169)
“ölümden beri” formunun ortografik sapmasıdır.
“ve ordan çekip almak’çin beni” (yazdan ev, 177)
“almak için” formunun ortografik sapmasıdır.
“şiir şiirin kurdudur” (lehte,
215)
Bu kullanım ise, “insan insan kurdudur” (homo homini lupus,
T. Hobbes) özdeyişinin leksikal bir
sapmasıdır.
“dağ bozumu günleri henüz gelmemiştir”
(nereus kızları, 217)
Bu da “bağ bozumu” deyiminden elde edilmiş leksikal bir
sapmadır.
...
Aferez (Aphérèse, ön eksilti)
Aferez sözcüğün
başındaki bir sesin atılmasıyla yeni bir sözcük elde etme sanatıdır. Bir ad
olan “feyyaz”dan “f”nin atılarak “ey yaz” formunun elde edilmesi yeni bir
sözcüğü doğurmuş aşağıda.(şaşmak-aşmak, kaş-aş, uyutmak-yutmak.. gb.)
“feyyaz, ey
yaz! feyyaz, ey yaz! fey-“ (feyyaz,
139)
“çölde, vaha
sağır, belki ağır gittimdi” (çöl
ve çarmıh, 290)
“uzun yaz
mektubunu yaz da gel
diye tükettiğim kâğıt, kalem az…” (harfler ve o’nun, 417)
“nun’da mıdır,
un’da mıdır ve n’dir?” (harfler
ve o’nun, 417)
“tersine
çevirir dedi bakhtin…
(…)
gibi tende; ve söyleriz: tin’le yetin!” (harfler ve tin, 419)
“bir gemi leşi
ki, nerde, geçmişsiz
geçmişiz altüst edeni, deprem” (harfler ve tin, 419)
Aşağıdaki
sözcüklerde geçen “at” hecesini şairin italik yazması bu kullanımı öncelediğini
gösterir.
“iyi geldiği
bilinir; göğü kanat
(…)
pegasos ya da iki harfli ‘at’…
ve her harf kendinde bir tat!
o aşktır ve o yasemin renkli saat!
(…)
karanfil ve atları yazarken o hattat”
(harfler ve atlar, 420)
“ne bir yemin,
ne bir bağıt…
âh, tek harfle yazıldı o ağıt…”
(harfler ve kalem ve kağıt, 424)
“harfler ve
kendi” parçasında Hilmi Yavuz ilginç bir sözcük oyununa başvurmuş. Dizelerin
sonunda geçen “dikendi”, “erkendi”, “tükendi”, “ikendi” sözcüklerini ima
ederek,
“t yok, ü yok,
d yok ve i yok;
bir başına kaldı ‘kendi’…”
(harfler ve kendi, 425)
diyerek
yukarıda saydığımız sözcüklerin önekleriyle yaptığı oyuna işaret eder. Yani,
“tükendi”yi “dikendi”ye dönüştürürken, “t yok, ü yok” diyerek “tü”yü kaldırıp
bunu nasıl elde ettiğini anlatır. Aynı yol diğer sözcükler için de geçerlidir.
“yaz’dan az’a
doğru ‘y’a,” (tâ, sîn, mîm (bir), 433)
Apokop (Apocope, Son eksilti)
Bir sözcüğün
sonundaki bir veya birden çok hecenin düşmesiyle sözcüğün değişime uğraması
halidir. “tenha” şiirindeki,
“aşklar! Onları
yazan yaşasın
sarışı
n atlas kağıtlarda yaz
ne güz okunur ağaçlar güya” (tenha, 163)
Dizelerde geçen
"sarışı-n" yapısı apokopa güzel bir örnek oluştururken çok anlamlı
(polysémique) bir okumayla ikili bir anlam da karşımıza çıkmaktadır. “sarışı”
olarak okunduğunda sarmak fiilinin çekimi, sonraki dizedeki “n” sesiyle beraber
okunduğunda ise “sarışın” sözcüğünü verir. Bunun dışında, bağımsız olarak
eksiltmeli “n” sesi sonraki dizeyle bütünlüklü okunduğunda ise, “n(e)-ne” gibi
görsel-işitsel bir işlevi de yerine getirir ve olumsuzlama öğesi olarak hem
biçimsel, hem de anlamsal görev yüklenir.
“bir gülün
biraz daha gül” (ölüm ve Zaman, 207)
“kimseler
anmasın anma gününde…” (çölde ölüm, 301)
“sonra olbir
bahara…nerde kalmıştık? –bahâ”(çöl, yollar, hırka, 313)
“söylesene,
söyle kaç yıl… ve niye” (akşam ve
Nurusiyah, 339)
“çulunu ser
çöle; yüzün’ bana dön!
ko gitsin gülünü, sözün’ yele ver!” (akşam
ve hiçbir şey, 346)
“yüzünü” yerine
“yüzün”, “koy” “ko” ve “sözünü” yerine “sözün” formları apokopa birer örnektir.
“yüksün! yük
oldun ve yoktu yükün;” (akşam ve yolculuk, 347)
Dizesinde “yük”
sözcüğü üzerine kurulmuş çoklu bir anlam alanı da söz konusudur. “yüksün”
yüksünmek fiili, “sen yüksün” anlamında “yük olmak” fiilini çağrıştırıyor.
Dizenin ikinci parçacığı ele alındığında ise, “başkasına yük oldun ama yükün
yoktu, başkasını kendine yük etmedin” gibi bir takım çağrışımları verir.
Ayrıca, “yük”ten “yükün”e geçerken sözcük aldığı “ün” ekiyle beraber epiteze de
örnek oluyor.
“bir oluştan
Bir-Oluş’a gül akar;” (yolculuk ve
mevsimler, 362)
Farklı okuma
süreçleriyle zengin bir anlam alanı yaratan bu dizelerde geçen “bir oluştan
Bir-Oluş’a” yapısı olma, meydana gelme; bir yaratılıştan Tanrı’nın Bir’liğine
ulaşma; bir oluşumdan birlik olmaya, bir olmaya gibi çeşitli anlam katmanlarını
çağrıştırabilir.
“şiirimi
güllere dağıt, dağ bayır…” (harfler
ve kalem ve kağıt, 424)
“gölgeleri
durur, duru
göllerde, dur, sen hölderlin,” (harfler ve hölderlin, 426)
Abdulhalim Aydın, Hilmi Yavuz’un Şiirlerinde Söz Sanatları,
Sözcük Oyunları ve Şiirsel Figürler (Yanaçlar)
*
“... Sözcük Oyunları, Sözbilimsel Biçimler...”
I. Bozuk Kullanım (Malapropism) ve
Yerine Doğru Yerleştirilmeyen Sözcükler (Misplaced words)
Yerine Doğru Yerleştirilmeyen Sözcükler (Misplaced words)
Bozuk kullanım, uygun olmayan sözcüklerin ses olarak
benzeyen diğer sözcüklerin yerine kullanılmasıdır.
Örnek "şakır şakır yağan yağmur" tamlaması yerine
"şakırt yağmur" tamlamasında yer alan ve "şakır" sözcüğüne
ses olarak benzeyen "şakırt"sözcüğünün kullanılması olağandışı dil
kullanımı olarak karşımıza çıkmakta ve espriyi oluşturmaktadır.
II. Sözcük Düzleminde Yapılan Oynamalar
a. Sözcük Sınırlarıyla Oynama
Sözcük sınırlarının bertaraf edilmesiyle bir sözcükten
birden fazla sözcüğün türetilmesi yoluyla ortaya çıkan sözcük oyunudur.
Örnek
"oteller" sözcüğü, "o teller" zamir tamlamasını
oluşturacak şekilde ikiye ayrılmıştır. Aynı sesleri içeren bu sözcük ve zamir
tamlamasının aynı tümce içinde kullanılması gülmeceyi yaratanın olağandışı dil kullanım
özelliği olarak okuyucunun karşısına çıkmakta ve tamlamanın devamında kitabın başka
boyutları da vurgulamak üzere yazıldığını belirtmek adına "teller"
sözcüğü bir kez daha yinelenmektedir.
b. Sözcük Biçimiyle Oynama - Sözbilimsel Biçimler
Bir sözcüğün bir bölümü ile başka bir sözcüğün bir
parçasının alınarak birleştirilmesi (blending) (Yule 1996:66) ya da o dilin
türetme yolları kullanılarak yeni sözcükler
türetilmesidir. Çeşitleri ise aşağıdaki gibidir:
1. Ön türeme
(prothesis), bir sözcüğün başına bir hece (ya da ses) eklenmesidir.
Örnek çölortasında
insanın yaşaması için yaratılmış ve fanus şeklindeki adı Biosfer olan yeri gezen
Şensoy, burada kaldığı odasını herhangi bir odadan ayırmak ve ortamın farklılığını
bir kez daha vurgulamak adına "oda" sözcüğünün başında, Türkçe'de
batı kaynaklı "biyoloji (biology), biyosfer (biosphere)" gibi
sözcüklerde yer alan "bio-" kısmını kaynak dilde kullanıldığı
şekliyle kullanmıştır. Okuyucuya farklı gelen bu kullanım espriyi
doğurmaktadır .
3. Son türeme
(proparalepsis), bir sözcüğün sonuna bir hece eklenmesidir. Son
türerne olarak belirtilen hece, gülmece unsuru taşıyan,
sözel ya da yazılı metinlerde ek
olarak ortaya çıkabildiği gibi başka bir sözcüğün son
kısmının alınarak bir sözcüğe
eklenmesi (blending) yoluyla da olabilmektedir.
Örnek "bir
konudagereksiz yere ısraretmek" anlammdakullanılan "tutturmak"
sözcüğü "aksırmak - aksınk" sözcüğündeki gibi
sıfat ve isim yapma eklerinden biri olan {-
Eklekiyle (Banguoğlu 1986:230) "tutturmak -
tutturuk" şekline, daha sonra isimden isim
türetme eklerinden olan {-lIkIeki (Banguoğlu 1986:193-196)
eklenerek "tutturukluk"
şeklinde isme dönüştürülmüştür. Sözcük sonuna getirilen
eklerle ölçünlü dilde
kullanılmayan, türetilmiş sözcük yoluyla espri yaratılmak
istenmiştir.
4.İç hece düşmesi
(syncope), bir sözcüğün orta hecesinin çıkanlmasıdır.
Örnek ölçünlü dilde "kağıdına" şeklinde kullanılan
sözcükteki orta hece düşürülüp birinci hecedeki ünlünün uzatılmasıyla elde
edilen ve aslında sözlü dilde de kullanımına sıkça rastlanan "kaadına"
sözcüğü gülmecenin hedeflediği öğelerden biri olan alay ya da sözcüğü sesletim kurallanna
göre söyleme gayretinde olmayanları yerme adına gülmece ustası tarafından özellikle
kullanılmıştır.
III. Tümce Düzleminde Yapılan Oynama
ı. Aşırı bağlaç kullanımı (polysyndeton), bir ya
da birçok bağlacın birbirleriyle
bağıntılı tümceler arasında aşın sıklıkla kullanılmasıdır.
Örnek "gel dikiz
ki" şeklindeki bağlacın ölçünlü dilde "gel gör ki" şeklindeki
kalıba benzetilerek yapıldığı gözlenmektedir. Bu benzetme yapılırken
"gör-" fiilinin yerine daha çok argo kullanım olan "dikizle-"
sözcüğü seçilmiş, ancak bu sözcüğün emir kipi olan "dikizle" yerine
sonhece düşmesi (apocope) yapılarak "dikiz" sözcüğü elde edilmiştir.
2. Ön yineleme (anaphora), birbirini izleyen
tümcelerin başında aynı sözcüğün ya da sözcük öbeklerinin kullanılmasıdır.
Örnek tümcelerin
öznesi durumundaki "polis kolejinde ikinci dilolarak frenkçeyi seçmiş
romantik polis hanım", devamındaki tümcelerin öznesi olarakta sıkça tekrar
edilmiştir. Bu tür sık kullanırnın nedenleri gülmeceyi yaratan kişi açısından
değişik olabilir. Kimbilir belkide bunun nedenikendisini etkileyen özneyle
ilgili özelliklerin hepsini birden her seferinde yinelemektir.
3. Ard yineleme (epistrophe), birbirini izleyen
tümcelerin sonunda aynı sözcüğü ya da sözcük öbeklerinin kullanılmasıdır.
Örnek 2S'de "ilginç" sözcüğü iki kere olumlu anlamda
tekrarlanmış, üçüncüsünde ise olumsuzluk anlamı katan "değil"
sözcüğüyle birlikte yinelenmiştir. Ardyineleme sonucu tekrarlanan sözcük
gülmece unsuru taşıyan metin içinde ayn bir motif olarak yerini almıştır.
Örnek 28: Giysiler ilginç, Alfred larry zaten ilginç, fakat
onların yorumu Ugillç değil
4. Çok ekli yineleme (polyptoton), aynı kökten
türemiş bulunan sözcüklerin
yinelenmesidir. Şensoy için Teksas'ı, Biosfer'i, Meksika'yı
ziyaret etmek anlamındaörnek
29'da kullandığı "gör-" eyleminin
beraberindeinsanakazandırdıklananlamında,yine "gör-
"sözcüğünden türetilen "görgü" sözcüğünün
kullanımı, her görülen şeyin görgü denilen
kavrama katkıda bulunup bulunmadığına gönderme yapmaktan öte
birşey değildir. Her
gördüğümüz yer görgümüzü artmyorsa ne iyi!
Firdevs KARAHAN
Sözel Gülmecede Sözcük Oyunları. Sözbilimsel Biçimler
http://www.edebiyatdergisi.hacettepe.edu.tr/index.php/EFD/article/view/86/55