Edebî Sanatlar
Harf
ve Yazıya Bağlı Hünerler
Muamma
Muamma belli
kurallara göre yazılan ve cevaplanan (Çözülen) konusu Allahın sıfatlarından
biri yada insan olan manzum bilmecelerdir şeklinde tarif edilir. Bilindiği
üzere konusu (Teması) nesne olanlara da LUGAZ denilmektedir .
Gerek Divan edebiyatında gerekse halk edebiyatında MUAMMA
ustalarınca çok iyi kullanılmıştır.
Başka bir tanım:
Muamma Divan
şiirinde, başta Esma ül Hüsna (Allah’ın doksan dokuz güzel ismi) olmak üzere
konusu insan ismi olan manzum bilmeceler. Kelime "gizli, örtülü,
anlaşılması güç veya işaret remiz yoluyla söylenmiş söz" anlamlarına
gelir.
Muammalar lügazlardan
farklıdır. Muammalar Allah’ın isimlerinden biri veya insan ismi için
düzenlenirken lügazlar her şey hakkında
düzenlenirler. Yalnız muammaların bazen lügaz, hatta âşık edebiyatında bir
çeşit bilmece (âşkı -muamma) karşılığı olarak da kullanıldığı görülür.
Muamma alanında en çok eser veren şairimiz Emri (Edirneli
Emrullah Çelebi) olmuştur.
Muammanın
düzenlenmesinde ebced hesabı kullanılır. Burada sorulan bir isimdir.
Muamma söyleyenlere muamma-guy,
muammayı çözene ise muamma-küşa
denir.
Genellikkle çözüm ikinci mısradadır. Arap edebiyatından İran
edebiyatına onlardan da Türk edebiyatına geçmiştir.Türk edebiyatında Ahmedi ilk
muamma yazan kişidir. Muamma söyleyen diğer şahsiyetler: MU'in, Emri, Sürur
Esasinda lugaz da bir muamma cinsi olup muamma insanlar
için, lugaz ise nesneler için sorulan muamma tipleridir. Keza divan
edebiyatinda muammalar genellikle aruz vezniyle yazilan beyit halinde, halk
edebiyatinda ise genellikle o nedür kim... seklinde baslayan ve hece vezniyle
yazilan dörtlüklere sorulmustur.
Divan edebiyatından
örnekler :
Dedemin beline sokduk bir düdük
Ana bir velinün adidur didük
Dede kelimesinin Arapçasi cedd Cim ve Dal harfleriyle
yazilmaktadir. Bel, miyan yani orta olup Cim ve Dal harflerinin arasidir. Düdük
kelimesinin Farsçasi ney olup Nün ve ye harfleri ile yazilmaktadir.Nün ve Ye
harflerini Cim ve Dal harflerinin arasina koyup okudugumuzda Cüneyd kelimesini
buluruz ki bu da Cüneyd-i Bagdâdi’nin kisaltilmis seklidir.
Bu’da NABİ’den bir örnek
Bende yok sabr u sükun bende
vefâdan zerre
İki yoktan na çıkar fikr edelim
bir kere
Burada cevap NABİ’ dir. Ben de yok derken adından bahsediyor
şair."Nâ" ve "bî" kelimeleri arapça ve farsçada ’yok’ anlamına
gelmektedir. İki yoktan “na” çıkar yani “yok” çıkar düşünelim bir defa. Burada
Nabi Mahlasını anlatmaktadır amma, muamma’ya da güzel bir örnektir.
*
Muamma ne demek?
muamma(1. anlamı)
Ar.
a. (muamma:) 1. Bilmece: Eski kadınlar,
çocukların zihinlerini bilmek için muammalara başvururlardı. -A. Rasim.
2. ed. Âşıklık geleneğinde manzum
bilmece.
3.mec. Anlaşılmayan, bilinmeyen şey: Ruhu uykuda farz
ettiğim kadın bana pek yaman bir muamma gibi geldi. -H. E. Adıvar.
4. sf. Anlaşılmayan, bilinmeyen: Bırak muamma konuşmayı
/ Çıkar ağzından baklayı / Bahtımız aydınlanıversin -C. S. Tarancı.
Güncel Türkçe Sözlük
muamma(2. anlamı)
(Divan edebiyatı terimi) Çözülünce, meydana birinin adı
çıkan bilmece.
BSTS / Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü1948
muamma(3. anlamı)
Bir adı, bir sözcüğü, bir kavramı buldurmak için kimi
nitelikleri bir koşukla yanıltmalı biçimde söylenen söz oyunu, bilmece.
(Divan yazınından geçmedir.) bk. muamma asmak. /
Bir acayip nesne gördüm ey püser
/
İki ata bir kişi binmiş gider
/
Bunların hiç kimse çekmez
başını /
Geri kalan at çeker yoldaşını
(nalın, pabuç)
BSTS / Yazın Terimleri Sözlüğü1974
|
*
Muamma, lügaz
Muamma, lügaz ve bilmece
aynı anlamdadır. Edebiyat terimi olarak anlamları ise manzum bilmece demektir.
Edebiyatımızda bilmece başlı başına bir nazım şekli olarak görülür. Soru şeklinde
bilmecelerde, cevabın bulunabilmesi için bazı ip uçları verilir. Cevap çoğu
kimse tarafından bilinir ve tartışılmasız kabul edilir. Divân edebiyatında
bilmece, muamma ve lügaz diye ikiye ayrılır. Muamma, kişi adlarının bulunması
için yapılan bilmecedir. Lügaz ise diğer varlıkları konu edinen bilmecelere
verilen addır.
ÖRNEK 1: O
nedir ki yere düşer ıslanmaz (ışık)
O
nedir ki yer altında paslanmaz (altın)
O
nedir ki başın kessen seslenmez (bulut)
Bunların
aşkına doldur ayranı.
ÖRNEK 2: Tren
gelir IS diye
Makinist
vurur TAN diye,
Kömürcü
anahtarı kaybetmiş,
Kondüktör
bağırır BUL diye.
(
Dörtlükteki heceleri birleştirdiğimizde cevap ortaya çıkar. Cevap: “İS + TAN +
BUL” )
http://www.edebiyatname.com/index.php/edebi-sanatlar/135-muamma-luegaz/129-muamma-luegaz
*
Osmanlı Türkçesinde Muamma Şiirleri Üzerine
15-16.yüzyıllarda Horasan’ın Hirat şehrinin şairleri
arasında yaygın olan bir şiir türüdür. Daha sonra Timurluların eli altında bulunan
Maveraünnehir ve İran’da da geniş bir çapta yayılmaya başlamıştır. Özellikle bu
dönemde Hirat şairlerinin muamma türünde eserler verdikleri, muamma
risalelerini yazdıkları, şairlerin yazdıkları muammalara göre Divan tertibini belirledikleri ve muamma yazan
şairlerin şiirlerinin toplanarak bayazlar hazırladıkları görülür. Şairlerin
kendi aralarındaki ilişkileri, kitap ticareti, Timurlular devletinin sona
ermesiyle sanatçıların rahat icat ortamı bulmak amacıyla Osmanlı Devleti ve
Hindistan’a gitmesi sonucunda orada da bu geleneklerin şekillenmesine sebep
oldu.
Şimdiye kadar gerçekleştirdiğimiz araştırmalara göre,
16.yüzyıla kadar Osmanlı Türk devletinde muamma türünde şiir yazan veya muamma
türü hakkında risale yazan yazar yoktur. Örneğin, Ali Nihat Tarlan’ın “Divan
Edebiyatında Muamma” risalesinde Türk edebiyatında muamma türünün 16.yüzyılın
ikinci yarısından itibaren yazılmaya başladığı kaydedilmiştir. Ali Nihat
Tarlan’a göre, Türkçede en çok muamma yazan şair olarak Edirneli Emri Çelebî
(vefatı 982 hicrî/ 1577 miladî) oğlu Hasan Çelebi’nin tezkiresinde
kaydedilmiştir. Emri Çelebi’den sonra bu türde şiir yazan ve muamma şiirlerinin
gelişmesi ve halk arasında yayılmasında büyük katkı sağlayan bir sanatçı olarak
Kınalızade Ali Çelebi dile getirilmiştir.
Ayrıca, Ali Nihat Tarlan, bu iki şairin Hüseyin Nişapurî’nin
“Muamma Risalesi”ni iyice araştırdıklarını ve Sururî Mustafa Efendi (vefatı 969
hicrî/ 1562 miladî) Hüseyni ve Abdurahman Camî risalelerine şerh yazdıklarını
kaydeder (Camî muamma türüne ait dört risale yazmış olup, burada onun hangi
risalesine şerh yazıldığı kaydedilmemiştir). Tekrar Ali Nihat Tarlan’ın
kaydettiğine göre, aynı dönemden itibaren padişahlar, amirler ve âlimler için
isimlerinin gizlendiği muammaların yazılması bir gelenek halini almıştır .
Araştırmacı yukarıda geçen bilgileri kaydetmekle beraber muamma türünün
kuralları üzerinde de durmuştur. Örnek alınan muammalar Türkçe olmasına rağmen
onların kime ait oldukları kaydedilmemiştir. Ayrıca, yukarıda adı geçen
sanatçıların muammaları tahlil edilmemiş ve başka sanatçılar hakkında herhangi
bir bilgi sunulmamıştır.
Biz muamma türüne ait el yazı eserlerini araştırırken
İstanbul’un Süleymaniye Kütüphanesi Çelebi Abdullah fonunda korunmakta olan
Osmanlı Türkçesinde yazılmış muamma şiirlerine rastladık. Bu el yazı eseri 328
sayısıyla korunmaktadır. Metin yedi renk bir kağıda normal büyüklükteki
nesta’lık yazısıyla yazılmıştır. Şairlerin adları ve muammada gizlenen isimler
kırmızı renkte yazılmıştır. Bu eserde Emri Ahmet Çelebî, Hannaluzade Ali
Efendi, Haşimi Bursavî, Ubeydî, Furugî Efendi gibi şairlerin muamma türünde yazdıkları
şiirlerle birlikte Şehabiddin Muammaî’nin de iki muamma risalesi toplanmıştır .
Emiri Ahmet Çelebî’nin muammaları iki kısma ayrılarak
sunulmuştur. Birinci kısım “Ez an şarih muammayati Emri Ahmet Çelebî
al-Muammaî” başlığıyla başlanmış, “Sunubari dilaver cenkeder bir ejderle”
mısrası ile başlayan 14 beyitli bir mesnevi ile sonuçlanmıştır. (toplam 126
muamma. Mesnevi şeklinde kafiyelenmiştir. 80a-88a sayfalar) Bu kısıma şairin
Türkçe muammaları alınmış, alfabe tertibine uyulmamıştır.
İkinci kısım da yukarıda geçen başlık altında sunulmuştur
(Toplam 71 muammadır. Mesnevi şeklinde kafiyelenmiştir. 88b-92a sayfalar) Bu
kısımda şairin sadece Farsça muammaları yer almıştır. “Vav” harfine kadar
alfabe tertibine uyulmuştur. Ama her harf için muamma yazılmamıştır. “Vav”
harfinden sonra muammalar tekrar diğer harflerle başlayan isimler sunulmuştur.
Bundan sonra da “Haric ez risale” başlığı altında “Hasanşah”, “Abulgazi Sultan
Hüseyin Bahadırhan meddalahi zilale saltana ve ma’dalat ilel alemin”, “Şah
Ebulfeth Badiazzaman” adları dışında 13 isim için muamma yazılmıştır. Ama bu
muammaların bu şaire ait olup olmadığı belli değildir .
Hannaluzade Ali Efendi muammaları “Muammayati Hannaluzade
Ali Efendi nurallahi markada” başlığı altında sunulmuştur (95b-100b sayfalar.
97 muamma. Mesnevi şeklinde kafiyelenmiştir). Burada da önceki toplamlarda
olduğu gibi bir harf için muamma olmadığında direk bir sonraki harfe
geçilmiştir.
Haşimî Bursavî muammaları “Muammayati Bursavî” başlığı
altında sunulmuştur (101a-102b sayfalar). 27 Türkçe muammadan ibarettir.
Muammaların tertibi alfabeye uymamıştır. Ubeydî muammaları “Muammayati Ubeydî
rahmetüllahi teala” başlığı altında sunulmuştur. 123 Türkçe muammadan
ibarettir. (103a-110b sayfalar). Furugî Efendi muammaları “Muammayati Furugî
Efendi” olarak sunulmuştur. Şairin 16 Türkçe muamması vardır. Alfabe tertibine
uymamıştır (110b-111b sayfalar).
El yazı eserine muamma türünde şiirleri alınan şairlerden
Emri Ahmed Çelebî, Hannaluzade Ali
Efendi hakkında Ali Nihat Tarlan eserinde yukarıda geçen kısaca bilgi
sunulmuş ise, Furugî Efendi hakkında “Kamus el-a’lam”da şu bilgilere rastlarız:
Ezcümle, “Kamus el-a’lam”da Furugî
mahlaslı iki şairin olduğu kaydedilerek birincisi hakkında şunlar yazılmıştır:
“Furugî: onuncu karn hicrî Osmanlı şairlerinden iki kişinin mahlasıdır.
Birincisi (Ahmet) Bursalı olup, tariki ilmiye-i salik idi.
Tirine siynemi tutar sipar,
Yüreki olsa demirdin eger.
İkincisi: (Habbatullah) İptidai Şam müftisi imiş. Ba’da
Bağdad’a azimetle Mevlana Ataullah Efendiden mülazım olup, tariki kaza-i salik
olmuştu. Muammada mahareti vardı. Şu beyit onundur:
Nihali kadi dilcuying sening şahi
güli terdür,
Dahaning taze gonca ruhluk
gülbergi gabardür.”
gibi bilgilerle yetinilmiştir.
Furugî hakkında muamma şiirlerinin bulunduğu el yazı
eserinde onun Furugî Efendi olduğundan başka bilgilere rastlanmaz. “Kamus
el-a’lam”da Furugî mahlaslı şairler için kaydedilen bilgiler de tam değildir.
Buna rağmen biz “Kamus el-a’lam”da adı geçen ikinci Furugî’nin bizim araştırmakta
olduğumuz el yazı eserine girmiş muammaların muellifi olduğu ihtimalinin daha
yüksek olduğu fikrindeyiz. Buna dayanarak da onun adının Habbatullah olduğunu
ve Şamlı olduğunu söyleyebiliriz. Eğer “Kamus el-a’lam”daki bilgilerle bizim
kararımız birbirini kanıtlarsa Furugî’nin sadece muamma değil, gazel de yazdığı
anlaşılır .
Maalesef, şimdilik diğer şairler hakkında herhangi bir bilgi
sağlayamadık. Ama el yazı eserine alınan muammalara ait ortak ve özel
özellikler üzerindeki görüşlerimizi ifade edebiliriz. Yukarıda kaydedildiği
gibi bütün muammalar beyitlerden ibarettir ve mesnevi şeklindedir. Ayrıca ima
ve işaret kelimeleri Maveraünnehir ve Horasan şairlerinin sanatında olduğu gibi
âşığın yârinden çektiği acılar ve rakiplerinin daha çok şefkat gördüğü motifler
fonunda sunulmuştur. Şairler tek beyitle hem âşığın hem yârin ruh dünyasını
ifade edebilmişlerdir. Aynı zamanda muamma türüne ait olan ima ve işaretler
satırlara sindirilmiştir. Şekil ve anlam birbirine uygundur. Örneğin, Emri
Çelebî’nin “Ömer” ismi için yazdığı muammasını ele alalım:
Oldu çün serdarı huban ol senem,
Lazım oldu maha bihad elem.
Bu muammada da kendine özgü poetik ifade vardır. Mısralara
göre, bir güzelin hüsnü diğer güzellerin hüsnünden ziyade olduğunu gören diğer
bir güzel (mah) onu kıskanır. Şiir bir muamma olduğuna göre, ikinci mısrada لازم
اولدی اول مهه بیحد علم “Lazım oldu maha bihad elem” denilmektedir. Buna göre
isme şekil bakımından daha yakın olan “mah” kelimesinin teradifi, yani
eşanlamlısı قمر “kamer” kelimesini alırız. Daha sonra, ima edildiğine göre onu
“bihad” ederek birinci harf “kaf”ı ıskat ederiz ve مر “mer” kısmı kalır. İsmin
kalan harflerini de aynı şekilde bulmaya çalışırız. Yani لازم اولدی اول مهه بیحد علم “Lazım oldu maha
bihad elem” mısrasındaki علم “elem” kelimesini “bihad” ederek oradan “ayn”
harfini alırız ve önceki kısmı ekleriz. Sonuçta عمر “Ömer” ismi ortaya çıkar.
Hannaluzade Ali Efendinin Ahmed ismi için yazdığı muamması
şöyledir:
Şevki visalingle ey dürri nayab,
Huni dil oldu damani ahbab.
Göründüğü gibi, lirik kahraman güzele yönelerek ona
kavuşabilmek için nice yakın insanlarının kâlbi kana dönüştüğü, bu kanlarla da
eteklerinin kanla boyaldığı mübalağalı bir şekilde ifade edilmiştir. Aynı
zamanda bu mübalağa ve abartılar muamma türünün ima kelimeleri vazifesini
yapmaktadır. İkinci mısrada خون دل “huni dil” ifadesine göre, خون “hun” kelimesinin teradifi, yani eşanlamlısı
دم “dem” kelimesi alınır ve kâlp ameline göre harfler değiştirildiğinde مد “med” şekli ortaya çıkar. İsmin kalan kısmı
da دامن احباب “damani ahbab” ifadesinde
gelen imaya göre, احباب “ahbab” kelimesinin “damani” yani ismi ortaya çıkarmak
için gerekli olan kısmı اح “ah” alınır ve önceki kısımla birleştirilir. Sonuçta
da احمد “Ahmed” kelimesi bulunmuş olur.
“Ekmel” kelimesi için muamma:
Helakime hevesi olmasa ol zülfi
nigün,
Darundin eyleydi gayet cefai
birun.
Bu muammada da âşık yârin cefasının sınırı aştığından
şikayet etmektedir. Şiir muamma olduğuna göre, önce sme yakın olan kelimeyi
bulmamız lazım. Muammada isme daha yakın kelime olarak هلاکمه “helakime”
sözcüğü kullanılmıştır. İma ise “darundin” “birun” dur. Yani هلاکمه “helakime”
kelimesinin iki tarafında bulunan “hayi hevvez” harfleri ıskat ameline göre
düşer ve لاکم “lakim” kalır. Kalan harfleri kâlp amelinin kâlbi küll kuralına
göre doğru yerleştirdiğimizde اکمل “Ekmel” ismi ortaya çıkar.
Haşimî Bursavî’nin “Ali” ismine yazdığı muamma:
Mesti ışk olsa ecebmi, dili zar,
Körünür çeşme her dem lebi yâr.
Bu muammada aşktan sarhoş olan âşığın duyguları ifade
edilmiştir. Yani aşktan sarhoş olan âşığın gözlerine her an yârin dudakları
görünür. Şiir bir muammadır. İkinci mısrada کورینور چشمه “körünür çeşme”
denmiştir. Buna göre “çeşmi” kelimesinin eşanlamlısı olan عین “ayn” kelimesini
alırız. Ayn kelimesi bize “ayn” harfini verir. İsmin kalan harfleri de کورینور چشمه
هر دم لب یار “Körünür çeşme her dem lebi
yâr” imasına göre “leb” ve “yâr” kelimelerinin ilk harflerinin alınmasıyla ve
önceki harfle birleştirilmesiyle “Ali” ismi ortaya çıkar.
Ubeydî’nin “Receb” ismi için yazdığı muamma:
Tiġu tiri hisari bedene var neçe
Burci dilde öldürer her biri
mıktarınca.
Muammada yukarıda geçen beyitlerde olduğu gibi yâr ve âşığın
ilişkisi ele alınmıştır. Mısralara göre âşık yârin cebir ve sitemlerinden acı
çekmiştir. Recep ismi şiirin ikinci mısrasındaki imalarla ortaya çıkarılır.
Mısrada isme yakın olan kelime برج “burc” kelimesi olup, ismin bu sözcük
vasıtasıyla ortaya çıkarılacağı برج دلده اولدرر هر بری مقدارنچه “Burci dilde öldürer her biri mıktarınca”
imasıyla bildirilmiştir. Buna göre, برج “burc” kelimesini oluşturan harfleri
kâlp amelinin kâlbi küll kuralına göre yerleştirdiğimizde رجب “Recep”
kelimesini elde ederiz.
Kısacası, sanat ortamında vuku bulan ilişkiler sonucunda
Osmanlı Türkçesinde yazan sanatçılar arasından tıpkı Maveraünnehir ve
Hurasan’da olduğu gibi sadece muamma şiirlerini yazan sanatçılar ortaya
çıkmıştır. Onların iki dilde sanatlarını sürdürdüklerine şahit oluruz. Aynı
zamanda muamma yazan şairlerin bu şiirlerinin toplanarak Divan haline
getirilmiş olması dikkat çekicidir.
…………………………………………………………………
Celaleddin CURAYEV* Özbekistan Cumhuriyeti Bilimler
Akademisi
Alişir Nevaî Devlet Edebiyat Müzesi Araştırmacısı
1 Böyle divanları
şartlı olarak iki guruba ayırabiliriz. İlk gurup Allah’ın 99 ismi ve
Peygamberin isimleri için yazılan muammalar, ikinci gurup da “elif” harfinde
“ya” harfine kadar farklı isimler için yazılan muammalardır. İkinci guruba
alınan muammaların diğer bir özelliği de onların geleneksel divan tertibine
göre önce hemd (Allah’a), sonra na’t (Peygambere), sonra mankabat (dört
halifeye) ve muslibat (sahabelere ve velilere), daha sonra da başka isimlere
yazılan muammalar sırayla yerlerini alırlar. Muammalar divanda gazellerde
olduğu gibi redifine göre değil, gizli olarak gelen ismin ilk harfine göre
yerleştirilmiştir. Kaydettiğimiz muamma toplamlarında alfabe tertibine
uyulmamıştır.
2 Ali Nihat Tarlan.
Divan Edebiyatında Muamma. – İstanbul: Burhaniddin matbaasi, 1936. s.4-5.
3 Maveraünnehir’de
ve Hurasan’da yazılan muammalar genellikle muamma risaleleriyle birlikte
kitaplaştırılmıştır. Bu iş muamma türünün hayranlarının muammayı çözümlemede
zorluk çektiklerinde muamma risalesine başvurabilmelerini sağlamak için
yapılmıştır.
4 Bu muamma
Hurasanlı bir şairin kalemine de ait olabilir.
5 “Hannaluzade
Ali” ismi Ali Nihat Tarlan tarafından
çağdaş Türk imlasına göre Kınalızade olarak değiştirilmiştir.
6 Samî. “Kamus
el-a’lam”. 5.cilt. –İstanbul: Mihran matbaası.1314h. s. 3398.
Celaleddin CURAYEV
====================
Kaynaklar:
http://www.ayvakti.net/ayvakti-oyku/item/osmanl-tuerkcesinde-muamma-iirleri-uezerine
http://www.edebiyatturkiye.com/forum/index.php?topic=4034.0
http://www.edebiyatname.com/index.php/edebi-sanatlar/135-muamma-luegaz/129-muamma-luegaz
https://tr.wikipedia.org/wiki/Muamma
http://www.edebiyatdefteri.com/siir/635325/---mu