Edebî Sanatlar

...
Sözcükleri ses, biçim
ya da yazımları bakımından değiştirme; dilde bulunmayan yeni sözcükler türetme;
sözdizimini bozma; sözcükleri anlam açısından yeni ve farklı bağdaştırmalarla
kullanma gibi, ölçünlü (standart) dilin dışına çıkan kullanım biçimlerini
“sapma” olarak değerlendirebiliriz.
Farlılık arzusunun ya da farklı olana ilgi duymanın insan
doğasıyla doğrudan bir ilgisinin bulunduğu söylenebilir. Dil kullanımına da
yansıyan bu özellik, gündelik yaşam içindeki pek çok eğilim, yönelim, tercih,
karar, düşünüş vs.de de kendini gösterir.
Özcan Başkan bu bağlamdaki saptamalarını dile getirirken,
kimi yiyecek ve içeceklerin gerek malzemelerinde gerekse hazırlanışlarında
yapılan ufak tefek değişikliklerden sonra farklı adlarla anılan çeşitli yiyecek
ve içeceklere dönüştürülmeleri sonucu daha fazla rağbetgörmelerini, bunların
“alışılmışın dışına” çıkmalarıyla açıklamaktadır(Başkan, 1988:383-384). İnsan
doğasının gündelik yaşamdaki bu dışavurumu, sanat yapıtlarında kendini çok daha
incelikli, gelişkin veçeşitlenmiş biçimlerde gösterir. Sapmalar, bir bakıma
böylesi birfarklılığın/farklılık arayışının göstergeleri olarak
dadeğerlendirilebilir.
Sapmalar, öbür
edebiyat türlerine göre şiirde daha fazla karşımıza çıkar. Sanatçılar bu yolla
“dile yeni bir
güç kazandırmayı, göstergeleri ses ve anlam açısından daha etkili kılmayı,
okuyan/dinleyenin zihninde yeni değişik tasarımlar ve duygu
değerlerioluşturmayı amaçlar”lar (Aksan, 1995:166).
Kimi sapma türlerinde dilsel yanlışlık gibi görünen ögeler,
şairler tarafından “özellikle” estetik nedenlere bağlı olarak
gerçekleştirilmekte ve belirli bir tercihi imlemektedir (Yalçın, 1991:106).
Doğrusu, şiir dilini büyük ölçüde geliştiren,
zenginleştiren, ayrıksılaştıran, kendine özgüleştiren de bu “sapmalar”dır.
Çünkü şiir dili, ölçünlü dilin “kodlarıyla oynama, o kodlama içinde yeni, özel
bir kod oluşturma işlemine dayanır.” (Uğur, 2007:39).
Sapmalar genel olarak
beş grupta ele alınabilir:
• Sözcüksel sapmalar,
• Yazımsal sapmalar,
• Biçimbilimsel sapmalar,
• Sözdizimsel sapmalar,
• Anlamsal sapmalar / alışılmamış bağdaştırmalar.
Türk şiirinde sapma örneklerine çeşitli dönemlerde
rastlanmakla birlikte, bunların yoğunluklu biçimde görüldüğü, hatta bir bakıma
temel poetik/dilsel özelliklerden biri olarak ön plana çıktığı İkinci Yeni
hareketi içindeki şairler, neredeyse tüm sapma türlerine karşılık düşebilecek
çok sayıda örneği barındıran şiirlere imza atmışlardır.
Hareketin öncü ve en güçlü temsilcileri olarak
sayabileceğimiz İlhan Berk, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever, Sezai
Karakoç ve Ece Ayhan gibi şairlerin sapmaları önemli ölçüde önceledikleri
görülür.
...
Erdoğan Kul, Şiir Dilinde Sapmalar ve Bir Uygulama
Şiir Dilinde Sapmalar
Şiir dilinde “sapma;
gerek sözcüklerin ses ve biçim özelliklerinde, gerekse dilin sözdizimi
açısından niteliklerinde bilinçli olarak değişikliklere gitmeyi, dilde
bulunmayan yeni sözcük ve anlatım biçimlerini kullanma eğilimini içerir.
Sanatçı bu eğilimle dile yeni bir güç kazandırmayı, göstergeleri ses ve anlam açısından
daha etkili kılmayı, okuyanın / dinleyenin zihninde yeni tasarımlar ve duygu
değerleri oluşturmayı amaçlar (Aksan, 1993: 166).
...
Yeni şiir akımının öncülerinden ve en önemli
temsilcilerinden biri olan Ece Ayhan, doğal dili neredeyse alt üst ederek
oluşturdukları İkinci Yeni şiirini, “yorulan bir şiirin ayak değiştirmesi”
olarak nitelendirir:
“Yorulan bir şiirin
ayak değiştirmesi
Ala ala hey! Artık şarkı olacak
Şiirin döndermesine genç hallaçlar ve Kuşbakışlı çocuklar karşılık veriyorlar
Salarak gürlüklerine göğün uçurtmalar, hurra!”
Yukarıdaki dizeler, İkinci Yeni hareketinin şiir dili
özelliğine işaret etmektedir. Bu şiirin dili dönüştürmesine genç şairler
(hallaclar nasıl pamuğu atıyorsa, dili öyle alt üst ederek) ve kuşbakışlı
(mecaz; acemi, çırak, tecrübesiz) çocuklar karşılık vermektedirler.
İkinci Yeni şiirinde öne çıkan sapmaları; alışılmamış
sözdizimi, alışılmamış sözcük seçimi (alışılmamış bağdaştırmalar), sözcükle
ilgili sapmalar ve yazımla ilgili sapmalar başlıkları altında inceleyeceğiz:
Türkçe’nin Göktürk Kitabeleri’nden beri gelen sağlam bir
nesir dili bulunmaktadır. Bir duyguyu, düşünceyi, olayı ya da isteği en açık
bir şekilde anlatmayı hedefleyen nesir dilinde kelimeler, dilbilgisi
kurallarına uygun olarak sıralanır. Nazım dilinde ise, ahenk temin edebilmek
maksadıyla vezin ve kafiye gereği bu yapı bozulmakta, dilbilgisi kurallarına
tam anlamıyla bağlılık aranmamaktadır.
Şiir dilinde sözdiziminin bozulması her dönemde görülen bir
özelliktir. Ancak, İkinci Yeni şiirindeki değiştirmeler, kendilerinden önceki
şiirde olduğu gibi kelimelerin seslerinden yararlanmak için vezin ya da kafiye
gereği değil; şiirde kendine amaç bir dilbilgisi oluşturma gayretlerinin bir
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Dil, Garip’te olduğu gibi bir anlatım aracı
olarak görülmemiş; kendisi şiirin bir konusu haline gelmiştir. Kasıtlı sözdizimi deformasyonları, anlamı
örtmenin, gizlemenin bir aracı olarak da kullanılmıştır.
İkinci Yeni sanatçılarının “Şiir geldi kelimeye dayandı”,
“Şiir kelimelerle kurulur” ya da “Şiir salt kelimeciliktir” sözleri, bu şiir
hareketiyle dadaizm, sürrealizm ya da letrizm arasında benzerlikler kurulmasına
yol açmıştır1.
Bu yakıştırmaların arkasından da, anlamsız şiir suçlamaları gelmeye
başlamıştır. Bu sözlerle ifade edilmek istenen temel düşünce, şiirin bir şeyler
anlatmak için değil; kendisini kurmak için yazıldığıdır.
Garipçiler şiir dilini, her türlü sanattan arındırarak,
tıpkı nesirdeki gibi, tek anlama dayalı olarak kullanıyorlardı. Böyle bir dil
kullanımı, kelimelerin anlam (gösterilen) yanını öne çıkararak gösteren
tarafını (İkinci Yenicilere göre kelimeyi) göz ardı ediyordu.
Ece Ayhan, İkinci Yeni şiirinin de belirgin özelliklerinden
birisi olduğu üzere, şiir sanatında dilbilgisi kurallarının geçerli olmadığına
inanmaktadır. Bunda, şiir anlayışlarına bir tepki olarak ortaya çıktıkları
Garip şiirinin de etkisi olmuştur. Garipçiler, şiir dilinde deformasyona
gitmeye ya da olağan sözdiziminin düzenini bozmaya karşıydılar. Teşbih,
istiare, mecaz gibi sanatlara yer vermeden, dili herkesin anlayabileceği bir
şekilde kullanmak temel ilkelerinden birisiydi. Birinci Yeni’nin bu tek anlamlı
dil kullanımına bir tepki hareketi olan İkinci Yeni, anlamı mümkün olduğu kadar
örtmeye, gizlemeye, hatta şiir sanatında o kadar da önemli olmadığını ileri
sürerek rastlantıya bırakmaya çalıştı.
Ece Ayhan’ın “yerleşik sözdizimi ile yazılamayacak her şeyi
yeni sözdiziminden yararlanarak dile getirmek” (1993: 187) düşüncesi, İkinci
Yeni’nin zor anlaşılır şiir dilinin hareket noktasını da ortaya koymaktadır.
“Ah karpuzun içindeki kesmece delikanlım IstanbuF (Ah
İstanbul! Kesmece karpuzun içindeki delikanlım)
“Konuşuluyordu mahallelerde iç ve dış”
(İç ve dış mahallelerde konuşuluyordu)
“Giriyor bir kumru içeri camdan çatlak.”
(Bir kumru çatlak camdan içeri giriyor)
İkinci Yeni şiirindeki sözdizimi deformasyonlarını, anlamı
kapalı ya da anlaşılmaz kılma düşüncesinin bir parçası olarak görmek; kelime
oyunculuğu olarak değerlendirmek ya da kendine amaç bir dilbilgisi sapması
durumuna indirgemek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Şiirimizin İkinci Yeni’den
sonraki gelişimi düşünüldüğünde, bu arayışlar, yeni bir şiir diline / söyleyişe
bir adım olarak değerlendirilmelidir. Zira, Garipçilerin gündelik hayatı içinde
anlattığı sokaktaki adam ya da Toplumcu Gerçekçilerin sınıf mücadelesi içinde
ideolojik bir varlık olarak gördüğü insan, artık kentli birey olarak bütün iç
dünyasıyla şiirin konusu haline gelmiştir. Böylesine kompleks bir konu, yeni
bir biçimi ve şiir dilini de beraberinde getirmiştir.
İkinci Yeni şiirinin en belirgin özelliklerinden birisi de,
alışılmamış bağdaştırmalara çok sık yer vermesidir. Bu şiir hareketi üzerine
yapılan tartışmalarda “anlamsız” şiir suçlamasının bir dayanağını da,
birbirinden uzak çağrışımlı kelimelerin bağdaştırılması oluşturmuştur. Ece
Ayhan da, okuyucuya yeni tasarımların sunulmasında önemli roller yüklediği
imge, sembol ve benzetmelerin yanında, daha başka tasarımların da aktarılmasını
sağlayan alışılmamış bağdaştırmalara çok sık başvurmaktadır.
“ay Türkçe rakı çıkmıştır kapalı ”
“bir bach konsertosunun dudakları gibi çilek korkunç hû”
“bütün ellerinin sokakları aşktır senin A. Petro”
“sessizce bitiyor ilk güneşte icra-iflas duası ”
Aksan (1998: 202) “bağdaştırma”yı, “ister bir tamlama,
isterse bir cümle içinde olsun birden çok birimin bir araya gelmesi” olarak
tanımlamaktadır: “Asma köprü, “çatlak tabak”, “kavun dilimi”, “duvarın
boyası”;“Havalar ısınıyor”, “Elektrikçi ütüyü onardı” örneklerinde
olduğu gibi. Dildeki göstergelerle, tamlamalar ya da cümleler oluştururken,
“alışılmış” ve “alışılmamış” olmak üzere iki türlü bağdaştırma
oluşturulmaktadır.
...
Şiirde alışılmamış
bağdaştırmalar yoluyla, “geniş bir düşünce-tasarım-duygu-görüntü yumağı”
oluşturulması ve “göstergelerin ustaca, özgün bir biçimde” bağdaştırılması amaçlanmaktadır.
Böylece şiir, yaratılan değişik tasarımlarla birlikte okuyana / dinleyene bir
duygu ve düşünce zenginliği yaşatmakta ve güçlü bir anlatıma erişmektedir.
İkinci Yeni üzerine yapılan tartışmalarda sürekli olarak ön
plâna çıkan “anlamsız şiir” kavramının sebeplerinden biri de (bir diğeri
sözdizimi deformasyonudur), alışılmamış bağdaştırmaların yol açtığı mantık dışı
söyleyişlerdir. Bu akımın önde gelen temsilcilerinin yeni tasarımların
sunulmasında alışılmamış bağdaştırmalardan ne şekilde yararlandıklarını
gösteren birkaç örnek verelim:
“Sizi görmüyor muyum dikkat! trenlere çikolata
yediriyorum”
“En akıllı tarafımdır balıkla deniz tutmak”
“Çocuğu çocukluyor bir düdüğün kırmızısı ”
“Güneş bir pazartesi olarak mı duruyor burnunuzda”
“Bu kaç kapılı konyak”
“Ay sessiz sedasız bir çingenedir”
“Adam yıldızlara basa basa yürüdü”
“Dengesini uzun bıyıklarına borçlu yürürken”
“Başladı Afrikası uzun bir gece”
“Güvercin kuşkusu cırlak güneş”
“Denizin pencereleri sürgülüydü”
“Atımı istedim evin göğü gerindi”
“Yalnızlığın dükkânlarında hasır koltuklarda oturduk”
“Bu denizler ne güzel böyle değil mi f”
“Birf’diniz Önasyalarda o şey evlerde”
3. Sözcükle İlgili Sapmalar
Şiir dilinde şairler tarafından yeni türetilen sözcüklerin
kullanılması, sözcüksel sapmaların en belirgin örneklerini verir. Olağan
dilbilgisi ve sözcükbilgisi dışında sözcüklerin şairler tarafından yeni
biçimlerde oluşturulması bu tür sapmalara örnektir. Kök ve ekler, yeni kök ve
eklerle birleştirilerek olağan dilde olmayan yepyeni sözcükler oluşturmada
kullanılır (Özünlü, 1997: 136).
...
Düzyazıda iletilmek istenen mesaj önemli olduğundan,
kelimelerin anlam (gösterilen) yanı öne çıkmakta, gösteren yanı göz ardı
edilmektedir. Şiir dilinde ise, çoğunlukla öne çıkan kelimelerin kendisidir. “Kelimelerle kurulan” yeni şiirde, amaç
“hikâye etmek” değil; kelimeler arasında “şiirsel yük” kurmaktır. Bu şiirde
anlam, şiir kurulduktan sonra rasgele ortaya çıkmaktadır. Cümleden değil de,
kelimeden hareketle kurulan şiir dili, İkinci Yenicilerin “kelime
oyunculuğu”yla ya da “anlamsızlığa saplanmak”la suçlanmalarının temel
sebeplerinden birisini oluşturmuştur.
İkinci Yeni şairleri2,
Pazar Postası’nın başlattığı “İkinci Yeni İçin Ozanlar Ne Diyor?
” konulu soruşturmaya verdikleri cevapta yeni şiirde kelimenin daha
özel bir konuma gelmesini, edebî türler içinde anlatımı daha yoğun bir tür olan
şiirde kelimeye yüklenen rolün diğer türlere nispeten daha ağırlık kazanmasına
bağlamaktadırlar. Ancak, kelimenin cümle dışında, anlama etkimeyen, anlamı
kurmayan bir varlık olarak da düşünülemeyeceğini belirtmişlerdir.
...
İkinci Yeni şiirindeki kelime deformasyonlarından örnekler:
“Düzlüğü Azize Sofya”
“bir bach konsertosunun dudakları gibi
çilek korkunç hû” “kellesi alınmak üzere Mermer Denizi’nden
çağrılmış ” “Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal
abiler” “Kendini doğuruyordu bir cinaedi. Dimdoğru.”“Topağacından aparthanlarda odası
bulunamaz”
“Ve bir melankolya çiçeği, saksıda”
“Boğazlar üzerine bir ankabakışı Çamlıca’dan”
(Ece Ayhan)
“Üvercinka”
“Gözleri göz değil gözistan”
“Geceler yukarda telcek-bulutcak’ “Ilım günleri
gelirdi taraçalar Uzatırdı mevsimölçerlerini”
(Cemal Süreya)