Anadili
Dilin toplumsal yönüyle bireysel
yönünü birbirinden ayırmak gerekir.
Dilin bireysel olan yanı, kişinin
çeşitli özelliklerine, kültürel durumuna, düşünme yeteneğine, ruh yapısına ve
ruhsal durumuna göre, insandan insana değişir. Bu yüzden, aynı ailede, birlikte
yetişmiş, aynı kültür çevresi içinden gelen, aynı eğitimi görmüş, hatta aynı
sınıfta okuyan iki kardeşin dili, özellikle söz varlığının kullanılışı
açısından, birbirinden az çok farklıdır. Bu kardeşlerden biri, ruhsal durumu
dolayısıyla kimi sözcükleri diğerinden daha sık kullanmakta, dildeki
kavramları, düşündüklerini daha değişik yollardan anlatabilmektedir.
Kardeşlerden biri, daha çok somut kavramları yeğlerken, öteki soyutlara
yönelebilir. Kaldı ki aynı dil birliği içinden çıkan iki kişi arasında,
yetiştikleri bölge, gördükleri öğrenim, yaşadıkları çevre, alışkanlıkları,
meslekleri ve çeşitli eğilimleri dolayısıyla dil açısından ortaya çıkan
farkların iki kardeş arasındaki farklarla karşılaştırılamayacak kadar büyük
olması çok doğaldır. Aynı dil içinde bir bireyin dilinden söz edilebilir.
Dilin türleri konusu ele alınırken, önce
anadilinden başlamak gerekir:
Doğan Aksan, anadilini şöyle
tanımlar:
“Anadili, başlangıçta anneden ve yakın
aile çevresinden, daha sonra da ilişkili bulunulan çevrelerden öğrenilen,
insanın bilinçaltına inen ve bireylerin toplumla en güçlü bağlarını oluşturan
dildir.” Adından da anlaşılacağı gibi, bu dilin anneyle ilgisi,
küçümsenmeyecek niteliktedir. Normal durumda çocuk, herkesten önce, annesinin
ses dizgesini, annenin konuştuğu dilin ya da lehçenin çeşitli ses özelliklerini
kazanır. Bununla birlikte kimi bilginler, anadili kavramında annenin temel
olarak alınmaması gerektiği görüşündedir. Ancak bu bilginlerin de anadili
tanımlarında yakın çevreye önem verdikleri görülür ki, annenin bu çevrenin odak
noktası olarak düşünülmesi çok doğaldır.
Konunun asıl önemli yanı,
anadilinin, dilbilim, dil yeteneği, toplumsal sorunlar, insan ulus ilişkisi
bakımlarından taşıdığı değerdir: