12 Mayıs 2023 Cuma

Silikon Vadisinden Esen Yeni Özgürlük Meltemi

 

Ahmet Meral
Çekmeköy-İstanbul
10.05.2023
*

Silikon Vadisinden Esen Yeni Özgürlük Meltemi

Ne efsunkâr imişsin ah ey didar-ı hürriyet

Esiri aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten

(Namık Kemal)

Özgürlük çağlar boyu kitleleri harekete geçiren sihirli ve etkili bir sözcük olmuştur. Başta kölelik olmak üzere fikri, dini ve sosyal baskılara, siyasi ve ekonomik dayatmalara başkaldırı arayışı ve haykırışı daima hürriyet ya da özgürlük terimleriyle seslendirilmiştir. Perikles’in ifadesiyle, “Mutluluğun sırrı özgürlük, özgürlüğün sırrı ise yüreklilik” olmuştur.

Özgürlük yolunda insanoğlu büyük bedeller ödemiş ve ödemeye devam etmektedir. Kibrin ve güç zehirlenmesinin sembolü Nemrut’a karşı, put kıran İbrahim’in, ateşlere atılma pahasına sürdürdüğü direnişi, zihni ve bedeni köleliğe karşı öğretici bir duruştan başka bir şey değildi. İsrail oğullarını köleleştiren, soykırıma uğratan ve yurtlarından süren Firavun’a karşı Hz. Musa’nın ilahi mücadelesi, özgün bir özgürleşme mücadelesiydi. Haklı… Meşru… Onurlu, bencillikten uzak bir duruş ve asil bir dikiliş…

1789’da Fransa’da yaşayan dört milyon yeleksiz toprağa bağlı köle adına Paris’te sürdürülen arayış, 1848 işçi devrimleri temel haklar konusunda insanileşme süreçlerinin önemli kilometre taşlarını oluşturdu.

1783’de ABD İnsan Hakları Bildirgesi, Hz. Peygamberin Veda Hutbesi'ni anımsatan geniş kitlelere verilen temel hakların, nefis ve kusursuz bir metni olarak kaleme alındı. Jefferson bu bildirgenin kahramanlarındandı ve mücadelenin zorluğunu şu cümlelerle ortaya koyuyordu;

Korkak insan özgürlüğün fırtınalı denizi yerine despotluğu tercih eder.”

1917 Ekim devriminde ve 1979 İran İslam devriminde de kitleleri motive eden tılsımlı slogan özgürlükten başkası değildi.

İnsanca tavır isteği, işsizlik ve yoksulluğun faillerini cezalandırma, halka küstahça bakan despot kişi ve kurumları ortadan kaldırma gibi hedefler etrafında işçiler, kadınlar ve mazlum ve mağdur milyonlar kenetlenmişti. Bu bir özgürlük arayışıydı, emeğe saygıya davet, demokrasi, eşit temsil ve şeffaf yönetimi hedefliyordu. Oysa günümüzde ABD’deki Silikon vadisinin dijital merkezlerinden pompalanan yeni özgürlüğün başat hedefi; popüler kültürün rahatça yaşanması ve her türlü cinsel serbestinin olması.

Özgürlük kavramının içi boşaltılmak isteniyor. İster istemez şunları sormadan edemiyorum;

·       Egemen güçlerin siyasi, askeri ve ekonomik sömürüleri ortadan mı kalktı?

·       Yoksulların, mazlumların, Zencilerin, Hispaniklerin, bırakın insanca yaşamayı, hayata tutunacak kadar bile güçleri tükenmiş biçarelerin sorunları çözüm yoluna mı girdi?

Batı başkentlerinde yükselen ve bizi de etkileyen aktivist gençler keşke, Elon Musk’un, Bezos’un, Zuckerberg’in içinde yer aldığı bir avuç mütrefin (refahta şişmiş asalak) silikonist düzenine adam gibi bir tepkiyi yükseltebilse…

Özgürlüğün sadece cinsel alana sıkıştırılamayacak kadar ulvi bir kavram olduğunu, dıjital devrimlerin ardından yaşanan cinsel devrimlerin ve teşhirciliğin, egemenlerin yeni afyonu olabileceğini hesaba katabilse… Holywood’un, Silikon vadisinin dıjital baronlarına karşı esaslı bir karşı duruş sergileyebilse…

Ne yazık ki aydınlarımız, gençlerin önüne bir muhalefet etiği çıkaramamakta, hatta sanılanın aksine silikon kültür dalgasının çok yönlü savruluşunu yaşamaktadır. Bu durumun kökleri Türk aydınlanmasının zayıf yönüne ve Kemalizm’in din ve ahlakı en azından hafife alan tavrına, kuruluşun zayıf kalan manevi boşluğuna kadar uzanır.

Oysa Kemalist yapılanma, yüz yılların ihmallerini aşmada gösterdiği çabalarını, din ve ahlakla barışık bir çerçeveye oturtabilirdi. Millet lehine yapılan devrimler son derece düzeyli bir çizgide sürdürüldü. Ancak, geleneğin kahredici hurafelerine ve geriliğine karşı çıkayım derken sınırlar aşılmış, mücadele talihsiz ve gereksiz bir biçimde dinin özüne uzanmıştı. Bu durum, ilerleyen süreçte devlet politikalarını etkiledi ve de dine soğuk kuşakların yetişmesine yol açtı. Bu soğukluk ruhsuz frapan batılaşmanın, kuru ve millet değerlerinden soyutlanmış milliyetçiliğin, Batı’nın sosyal yaşamına entegre olmuş bir gençliğin oluşumuna hizmet etmiştir.

Öte yandan, Türk sağı, hamaset ve tarihe saplanma illetinden bir türlü kurtulamadı. Milliyetçi ve Muhafazakâr iktidarlar, kitabi referanslardan beslenen bir kültür hamlesi gerçekleştiremedi. Güçlü toplumun iyi yetişmiş insan unsurundan ve birleştirici bir dil sahibi olmaktan geçtiğinin önemi yeterince idrak edilemedi. Bu gün, emeğe ve kadın haklarına saygı, çevreye ve küresel iklim değişikliklerine duyarlı olma, yerinde ve güzel bir yaklaşım olduğu kadar küresel bir bilinç olarak görülmektedir.

Her çağda zincirler ve bunları parçalayan kahramanlar vardır. Ancak günümüzde kölelik soyut bir şekle bürünmüştür. Algı yöneticileri tarafından oluşturulan gönüllü zihni kölelikle karşı karşıyayız. Bu kölelik nefsin dijital yollarla teslimiyeti ve bağımlılığına, kişinin hayatın öznesi olması yerine nesnesi olmasına yol açmaktadır.

Büyük mütefekkir Nurettin Topçu; “Nelerin esiri olduğunu bilen, hürriyetin eşiğinde demektir.” diyor. Kısacası, esaret zincirini kırmak yaşamın öznesi olma bilinciyle başlayan bir süreç olacaktır.

Ahmet MERAL, (Eğitimci, Tarihçi, Yazar) 


11 Mayıs 2023 Perşembe

“Bir de Baktım ki, Demokrasiyle İlgili Yazdıklarım Siliniverdi...”

 

Hüseyin Yıldız
Çekmeköy-İstanbul
10.05.2023
*



Biz dört arkadaş, 10. 05. 2023 Çarşamba günü “fikir masası” etrafında toplandık. Hal hatır sormanın ötesinde derin mevzulardan söz ettik. Bu arada önceki oturumlarda tamamlayamadığımız demokrasi konusunu tatlıya bağlamaya çalıştık. Demokrasi konusunda sohbet biter mi? Bitmez tabi.

Bu toplantımızda hangimiz ne dedik? Sabahleyin yayınladığım blogta neye değindiğimizi az çok yazdık. (Lütfen tıklayınız) Bu arada moderatörümüz Hüseyin Yıldız Bey’in, bazı düşünür ve yazarların demokrasi ile ilgili olarak ne dediklerini defterden okuduğunu ve bu düşünceleri şöyle böyle de olsa değerlendirdiğimizi yazmıştık. Yine Hüseyin Bey’in bu sözleri daktilo edip yayınlamak üzere bana göndereceğini de yazmıştık.

Biraz önce ne oldu biliyor musunuz?

Hüseyin Yıldız Bey telefon etti bana. Demokrasi hakkında yazarların ne dediğini bir saat uğraşıdan sonra yazabildi. Sonra telefon geldi, karşı tarafla konuştu. Sonra baktı ki yazdıklarından yani demokrasiden eser yok. Evet, bir de baktım ki, demokrasiyle ilgili yazdıklarım siliniverdi...

 Bu durumda ne yapabileceğini bana sordu. Yeniden yaz, demem olmazdı tabii, biz demokrasinin fotokopisine de razıyız, dedik. Sağ olsun o da fotokopi gönderdi.

Yıldız’ın gönderdiği fotokopiden yararlanarak birkaç söz yazalım:

·       Demokratik gücün ne önünde ne arkasında herhangi bir şey yoktur.

·       Hiçbir hakikat düşüncesi, hiçbir iyi veya kötü ifadesi halk iradesini aşamaz. Bu ifade bütün değerler ifadelerinin üzerinde olduğu için sorgulanamaz. (Tage Leonard Lindbom)

·       (Demokrasi) Batılı hür dünya demokrasilerinin dayanışması ve emperyalist sistem içerisinde büyüklerin küçükleri sömürmesinden, aldatmasından başka bir şey değildir, koca bir yalandır. (Atilla İlhan)

Birkaç söz de internetten derleyelim:



·       Devlet yönetimine halkın katılımı demokrasinin temelidir. (Lyndon B. Johnson)

·       Demokrasi, bir kültür birikiminin sonucudur. (Samuel Smiles)

Demokrasi demokrasi demekle demokrasi olmaz. Ama yine de demokrasiyle ilgi sözler okumak istiyorsanız tıklayıverin. https://www.neoldu.com/demokrasi-sozleri-42956h.htm

 Ve işte fotokopilerin ikisi:



            Arkadaşımızın yazısını okuyamıyor muyuz? Biraz zorlayalım kendimizi. Göreceğimiz gibi arkadaşımız konuyu eleştirel olarak ele alıyor. Eleştirel düşünce çok gerekli. Bu suretle doğrular bulunabilir.

       Toplumumuz demokrasiyle yönetilmeye layıktır.
       Demokrasi kültürünü yaşattığımız müddetçe demokrasimizi güçlendirebiliriz.
       Hayırlı günler dileğiyle saygılar ve sevgiler...
        Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 10.05. 2023

Dört Arkadaş Ne Yapıyor Dersiniz?

 

Sabahattin Gencal- Ahmet Meral-
Erdoğan Teke- Hüseyin Yıldız
Çekmeköy-İstanbul
10.05.2023
****


Çoklarının da bildiği gibi biz dört arkadaşız: Moderatörümüz Hüseyin Yıldız Bey, Ahmet Meral Bey, Erdoğan Teke Bey ve bendeniz Sabahattin Gencal...

Biz on beş günde bir, genellikle Çarşamba günleri saat 14.00’te gündemli olarak toplanırız. Gündemimizi yani sohbet konumuzu, her birimizin görüşlerini de alarak moderatörümüz belirler. Gündemi bilerek ve bunun üzerinde az çok da hazırlık yaparak toplantı mekânına geliriz.

Toplantı mekânımız her oturumda değişmekteydi. Üsküdar, Ümraniye ve Çekmeköy’deki uygun mekânlarda toplanırdık. Niyetimiz diğer ilçelere de, hatta Orhangazi’ye de gitmekti. Ancak Sabahattin Gencal’ın yani benim rahatsızlığım  yüzünden 4 oturum üst üste Çekmeköy’de yapıldı. Hepsinden Allah (cc) razı olsun. İnşallah sağlık bulursak yeni yeni mekânlarda da toplanırız.

Bir masa etrafında toplanıyoruz. Onun için bu masaya dörtlü masa diyenlerimiz de oluyor. Bendeniz de “fikir masası” diyorum; tabii fikir alışverişi yaptığımız için. Bu fikir alışverişleri açık oturumlara, panellere, münazaralara, klâsik sohbetlere, konferanslara vb. benzemiyor. Tabii kahve sohbetlerine de hiç benzemiyor. Gerçekten oturumlarımız kendine özgü bir sohbet havasında devam ediyor.

Bu fikir masasının her birimize göre ayrı ayrı bir değeri var kuşkusuz. Benim için bulunmaz bir nimet. Çünkü ben arkadaşlarım arasında çok rahat konuşabiliyorum. Önceleri de belirttiğim gibi leb demeden leblebi diyeceğimi anlayabilen kültürlü arkadaşlarım var karşımda. Örneğin, Kur’an-ı Kerim’den bir ayeti kaynak gösterecek oluyorken elimi Hüseyin Bey’e doğru kaldırıyorum. Hüseyin Bey Sure ve ayet numarasını söylüyor, Ahmet Bey’e bakıyor ve görüyorum ki o da ayeti sessizce okuyor. Bir başka sefer söylediklerime sos döküyor Erdoğan Bey. Yani engin mizah gücü ve fıkralarla hem sözlerimi tatlılaştırıyor, hem masayı havalandırıyor. Hepimiz oksijen alarak güçleniyoruz.

Fikir alışverişlerimizin özetini, siz buna tutanak da diyebilirsiniz ben yazıyorum. Daha sonra paylaşıyoruz. İnşallah bu suretle okuyucularımıza da dolaylı da olsa bir yararımız oluyor.

Şunu da ekleyelim: Ne birbirimize, ne tutanağı paylaştığımız okuyuculara ders vermeye kalkıyoruz. Çünkü hepimiz biliyoruz ki ders verilmez, ders alınır. Hepimiz bu fikir masasından bir şeyler alıyoruz: Erdoğan Bey arkadaşımız, zaman zaman söyler: Bu toplantı gününü iple çekiyorum. Ahmet Meral Bey birkaç vasıtayla geliyor, bu arada yürümesi de fazladan. Hüseyin Yıldız Bey, bir vasıtayla geliyor. Bazen de, spor olsun diye yaya geliyor. Bu arada ayak bileklerine birer kiloluk kum torbası bağlıyor, tıpkı genç sporcular gibi. Aslında o da genç, 67 yaşında. İstemeden yaş konusuna girmişken tamamlayalım. Ahmet Meral Bey de 67 yaşında. Erdoğan Bey de 79 yaşını bitirdi. Bendenizde 79’u bitirdim; onun için 80 yaşımdayım, diyorum. Erdoğan Bey niye 80 dediğimi sorgular hep. Tabii onun böyle sorgulaması normal; çünkü o, maşallah delikanlı gibi. Dökülmeyen ak saçları daima taralıdır. Kazaen bir günlük sakalla gelse hemen özür diler. Eee ne de olsa İsviçre’de kaldığı 23 yılda tüm Avrupa’yı dolaşmıştır. Burada Avrupa’yı dolaylı da olsa övmüş gibi oldum değil mi? Konuşmalarımızda ise Avrupa’nın içyüzünü defalarca ortaya döktük. Bizdeki Avrupa hayranlığının, üzülerek söyleyeceğim aşağılık hissi duymamızın nelere sebep olduğunu bir bir açıkladık... İçimden,  galiba bir şey atladım, diyordum, acaba neyi atladım, derken aklıma geldi. Arkadaşlarımızın sporcu olduklarını söylerken kendimden söz etmedim. Ben, ikametgâhımın çok yakınında olan toplantı mekânımıza bastondan da kuvvet alarak yavaş yavaş gidiyorum. Oldukça da kiloluyum. Pantemi sonrası böyle oldum. Yoksa ben haftanın birkaç günü, uzak olmasına rağmen Üsküdar’a iner, sahilde gezerdim. Dualarınız sayesinde yine gezeriz inşallah.

Önceki toplantılarımızın akşamı veya en geç ertesi günü tutanağımı yayınlamış olurdum. Çünkü toplantıda konuşulanları ana hatlarıyla not ederdim. Bu son günler gözlerimin bozukluğu da arttığı için not alamaz oldum. Arkadaşlara, yaptığınız konuşmaları yazılı olarak gönderin ki onları harmanlayarak ve de bazı paragraflarını alıntılayarak yazayım, dedim.

Erdoğan Bey, demokrasinin olmazsa olmazı, geçen oturumlarda da tespit ettiğimiz gibi ahlaktır, dedi ve Diyanet İşleri Başkanlığının hazırladığı İş Ahlakıyla ilgili bir hutbeyi okudu. Akşam da yazılı metni bana gönderdi. Ben de onu not defterinde yayınladım.

Ahmet Meral Bey de demokrasinin olmazsa olmazları arasında olan özgürlükten söz etti. Önceden yazdığı bir yazısını okudu. O yazıyı bana atacak. İnşallah onu da not defterinde yayınlarım.

Hüseyin Yıldız Bey de konuşmalarını yazıp gönderecek; ama onun işi biraz zor olacak. Çünkü birçok düşünür ve yazarın demokrasi hakkında sözlerini okumuştu. Biz de bu sözleri kendimizce değerlendirmiştik...

Toplantıda ben ne konuşmuştum? Ahmet Taner Kışlalı’nın Cumhuriyet’in 75.yıldönümü sırasında demokrasinin olması için ne gibi şartların olması gerektiği üzerinde bir yazısı vardı. O yazıdan hareketle Türkiye’mizin ekonomisi, herkesin çalışabilmesi, gelir dağılımının adaletli olması, eğitim ve kültür düzeyi vb. konular üzerinde serbestçe konuştuk. Ayrıca yanılmıyorsam Prof. Dr. Teziç’in şöyle bir sözü var: “Kavramlar hiç kimsenin tekelinde değildir.” Ayrı bir oturumda ele alınması gereken bir söz.

Türkiye’mizdeki durumu gözden geçirelim mi? Kimileri, muhtemelen anlam ve içeriğini bilmeden şeriatçılığı tekeline alır. Kimileri muhafazakârlığı. Kimileri ülkücüyüm, der. Kimileri asıl milliyetçi biziz der. Kimileri Kemalizm/Atatürkçülük der, laiklik vb.

Toplantıda anlattım kısaca bu yazımızda da belirtelim: Bendeniz elhamdülillah Müslümanım, milliyetçiyim, Atatürkçüyüm, devletin laik olmasından yanayım, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, sosyal adaletten yanayım. Yani bazılarının tekelleştirdiği bu güzel kavramlarla haşir neşir olmuş biriyim. Arkadaşlara söyledim, sizlere de söyleyeyim. Artık epeyce yaş aldığım ve de bir beklentim olmadığı için söylemekte bir mahzur görmüyorum. Ben Milli Eğitimin Merkez Örgütünde üst görevlerde bulunmayı hak etmiş biri olmama rağmen tayinim olmamıştır. Bazı dönemlerde, Sabahattin iyi bir arkadaştır, ama Atatürkçüdür, dediler. Dönem değişti, bu kez diğer bazı arkadaşlarım Sabahattin iyi bir arkadaştır, ama... Hulasa arada kaldım. Hatırlarsınız rahmetli Demirel başbakanlığı sırsında, arada kalan ezilir demişti. Yine son zamanlarda bir yetkili, bitaraf olan bertaraf olur, demişti. Allah’a şükür ben ne ezildim, ne bertaraf oldum. Asıl olan öğretmenliktir, dedim ve inanıyorum ki vicdan rahatlığı içinde emekli olarak köşeme çekildim.

Söz sözü açıyor, İslam'da köşeye çekilmek yoktur. Son nefesimize kadar insanlığa karınca kaderince yararlı olmak için çalışmak gerekir.

Eh işte sözde biz de kalemimizi çalıştırıyoruz. Yürekten kaleme gelenleri yazmaya çalışacağız. Bu konuda başta fikir masasındaki arkadaşlarım, çocuklarım, öğrencilerim ve tanıdıklarım beni teşvik ediyorlar, destekliyorlar. Tabii moral da veriyorlar. Pilimin henüz bitmediğini de söylüyorlar. Eskiden şarj edilebilir pil kullandığım olmuştur. Acaba kendimi de şarj edebilir miyim? Başka türlü soralım: Acaba nasıl şarj olabilirim. Allah’ın hikmeti, geçken deşarj olamıyorduk, şimdi de şarj olamıyoruz. Bu konuyu da ayrıca düşünelim emi...

İnsan kendinden söz etmemeli, kendinden söz edeni kimse sevmez, hatta okumaz bile. Ama ah bu nefsim, bakıyor ki kimse söz etmiyor, onun için beni böyle yazmak için kandırıyor. Allah (cc) affeder inşallah. Sizlerden de af diliyorum.

Bu yazıyı yazarken bir taraftan da Whatsapp’a bakıyorum ki Ahmet Beyden ve Hüseyin Bey’den gelen bir yazı var mı, diye. Ne hikmetse tez canlıyım. Neyse geldiği zaman söz sizlerle de paylaşacağım.

Emin olun, deminden beri yazıyı sonlandırmak istiyorum; ama bir türlü sonuç paragrafını veya cümlesini kuramıyorum.

Hayırlı günler dileğiyle selâm ve sevgiler. Hoşçakalın.

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 11.05. 2023

          ______________
        Beklenmekte olanlar geldi ve tarafımdan yayınlandı:

"İş Ahlakı: Toplumsal Huzurun Kaynağı"

 

Erdoğan Teke
Çekmeköy-İstanbul
10.05.2023

Biz dört arkadaş, mutat olduğu üzere 10.05.2023 Çarşamba günü 14.00’te bir mekânda toplandık. Sohbet konumuz yine demokrasiydi. Bundan önceki iki oturumda demokrasiyi enine boyuna işlemeye çalışmıştık. Bu Üçüncü oturumumuzda artık bu konuda son düşüncelerimizi kayda geçtik.

Değerli Arkadaşımız Erdoğan Teke Bey, T.C. Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Cuma Hutbesini okudu. Okurken bazı cümleleri ve ifadeleri farklı tonla okudu. Bazı ifadelerde vurguyu artırdı. Bu suretle biz de iş ahlakının toplumun her kesiminde, kamunun her biriminde ve devlet mekanizmasının A’dan Z’ye her noktasında  çok çok önemli olduğunu anlamış olduk.

Erdoğan Teke Bey, toplumumuzda demokrasinin gelişmesi ve “demokrasi gibi demokrasi” olabilmesi  için başta tüm görevlilerimiz olmak üzere insanımızın güzel ahlaklı olması gerektiğini söyledi.

İşte sözünü ettiğimiz Cuma Hutbesi

"İŞ AHLAKI: TOPLUMSAL HUZURUN KAYNAĞI"

  


 “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır ve çalıştığını da görecektir.” (Necm, 53/39,40)

Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır ve çalıştığını da görecektir.”1

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Allah Teâlâ, birinizin yaptığı işi en güzel şekilde yapmasından memnun kalır.”2

Aziz Müminler!

Yüce dinimiz İslam’ın gönderiliş gayelerinden biri de hayatın her alanında güzel ahlakı kendine rehber edinen bir toplum inşa etmektir. Cenâb-ı Hak, dünya ve ahiret mutluluğu için bizlere ibadetleri emrettiği gibi işimizde de bizlerden ahlaklı olmayı istemiştir.

İş ahlakı, doğruluk, güven, saygı ve adalet gibi temel değerleri işimize yansıtmaktır. İşimizi sağlam yapmak, kul ve kamu hakkına riayet etmek, sözümüzde ve özümüzde dürüst olmaktır. Her daim helali gaye edinmek, kazancımıza haram, dilimize yalan bulaştırmamaktır.

Kıymetli Müslümanlar!

İş ahlakı, çalışma hayatının tamamını kapsayan bir değerdir. Memur olmanın ahlakı olduğu gibi amir olmanın da ahlakı vardır. İşçi olmanın ahlakı olduğu gibi işveren olmanın da ahlakı vardır. Esnaf olmanın ahlakı olduğu gibi müşteri olmanın da ahlakı vardır.

Memur olmanın ahlakı, devletine sadakatle bağlı kalmak, milletine nezaket ve özveriyle hizmet etmektir. Amir olmanın ahlakı ise, hak ve adaletten asla ayrılmamak, himayesindeki kişilere hakkaniyetle davranmaktır.

İşçi olmanın ahlakı, işini sağlam ve kaliteli yapmak, işyerini işverenin emaneti olarak görmektir. İşyerinin imkânlarını şahsi ihtiyaçları için kullanmamaktır. İşveren olmanın ahlakı ise, işçiye huzurlu bir iş ortamı oluşturmaktır. Onu sosyal haklardan mahrum bırakmamak, alın teri kurumadan ücretini tam ve vaktinde ödemektir.

Esnaf olmanın ahlakı, dürüstlükten ayrılmamaktır. Malın kusurunu gizlememek, stok ve karaborsacılığa tevessül etmemek, helal kazancına haram bulaştırmamaktır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا “Bizi aldatan, bizden değildir”3 hadis-i şerifi gereğince müşterisini aldatmamak, ölçü ve tartıyı eksik yapmamaktır. Müşteri olmanın ahlakı ise, esnafa verdiği sözü yerine getirmek, borcunu zamanında ödemek, onu zarara uğratacak her türlü söz ve eylemden kaçınmaktır.

Değerli Müminler!

İş hayatında duyarlılığın azaldığı, kanaat, doğruluk ve dürüstlük gibi erdemlerin zayıfladığı, ahlak kavramının içinin boşaltıldığı ve istismar edildiği bir çağda yaşıyoruz. Dünyevileşme, bencillik, bir malı değerinden fazlaya satmak veya kiraya vermek suretiyle çok kazanma arzusu gibi yanlış tutum ve davranışlar toplumsal huzuru ve barışı derinden etkilemektedir. Oysaki güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilen Allah Resûlü (s.a.s), “Hiçbiriniz, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe tam anlamıyla iman etmiş olmaz.”4 buyurmuş, şahsi menfaatlere takılıp kalmamayı, başkalarının hak ve hukukunu gözetmeyi, sosyal hayatta adil ve dengeli olmayı bizlere tavsiye etmiştir. Bizlere düşen görev, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in sadakatini kuşanarak her işimizi emanet bilinciyle sahiplenmektir. Onun hak duyarlılığına riayet ederek işçinin hakkını zayi etmemek, iş sağlığı ve güvenliğine daha fazla hassasiyet göstermektir.

Aziz Müslümanlar!

Bize verilen her bir imkânı Rabbimizden bir emanet, O’nun rızasını kazanmak için bir fırsat bilelim. İşimizi sağlam yaparak hem dünyamızı hem de ahiretimizi mamur kılalım. Her işimizde helali gözetelim. Allah’ın rızasında arayalım asıl kazancımızı. O’nun yolunda harcayalım bilgimizi ve servetimizi. Güveni hâkim kılalım hayatımızın her alanında. Ne aldatan olalım ne de aldanan. Doğruluk ve dürüstlükten, adalet ve hakkaniyetten asla ayrılmayalım. Unutmayalım ki, Allah katında bizi değerli kılan, yaratılış gayemize uygun hareket etmemiz, her işimizde İslam ahlakını kuşanmamızdır.

Cuma Cuma Hutbesi: 28 Nisan 2023

T.C. Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı


______________________________

i Necm, 53/39,40.

ii Beyhakî, Şüabü’l-îmân, 4/334.

iii Müslim, Îmân, 164.

iv Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 59.

https://www.diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/35426/cuma-hutbesi-is-ahlaki-toplumsal-huzurun-kaynagi

***

8 Mayıs 2023 Pazartesi

Seçim Vakti Yaklaştı

 

Sabahattin Gencal


Artık seçim vakti yaklaştı. Allah (cc) izin ederse 14 Mayıs 2023’te 13. Cumhurbaşkanını ve TBMM’NİN yeni milletvekillerini seçeceğiz. Yurdumuz, milletimiz ve insanlık için hayırlı olan seçimi yaparız inşallah.

Allah bilir; ama benim son seçimim olabilir. (Aslında herkesin de son seçimi olabilir.) İlk de olsa, son da olsa çok büyük bir vebal bizleri bekliyor. Bu vebalin altında kalmamak için, açık deyişle çok büyük manevi sorumluluğumu bihakkın yerine getirebilmek için çok düşündüm. İnşallah mühür basma anına kadar da düşüneceğim.

Bu arada beni İçinizde “hayra çağıran1”, iyiliği emredip kötülükten men eden kimseler bulunursa memnuniyetle onları dinlerim. Söylenenleri de objektif olarak düşünürüm, analiz ederim. Örneğin;

Oyunuzu adil, liyakatli, emanetlere hıyanet etmeyen, istişareden yana olan, doğru dürüst olan, yalan söylemeyen, devlet malına göz dikmeyen, barış içinde, huzurlu ve kardeşçe yaşamayı sağlayabilecek olan, savunmamızı güçlendirerek Atatürk’ün dediği gibi “yurtta sulh, cihanda sulh” sağlayabilecek, kalkınma ve refah düzeyini, adil gelir dağılımını sağlayabilecek olan, demokrasiden, laiklikten ve sosyal hukuk devletinden yana olan, hukukun üstünlüğünü sağlayabilecek ve insan onurunu koruyabilecek olan vb. meziyetleri olanlara verin, denirse memnun olurum; ancak son kararı ben veririm. Başka deyişle bana, bu kişiye, şu partiye, o ittifaka mühür bas demeyiniz. Böyle bir emir olmaz; ama olursa bu cüz-i irademe2 karışmak demektir ki bunu kimse tasvip etmez. Öyle ya, Allah (cc) bile cüz-i irademe karışmazken... Tabii herkes haddini bilir.

Bu arada ne olduğunu ve nasıl olduğunu bilemediğin algı operasyonları olabilir. Bundan daha vahimi bilincimi ele geçirebilirler. Teknolojinin ilerlediği bu dönemde olmaz, olmaz. Benzetmelerle açıklamaya çalışalım:

Dimağımda bir fidan yeşeriyor ki büyüyünce ağaç olacak ve düşünce meyveleri verebilecek. Birileri bu fidanı dozer gibi eziyor ve yerine çok büyük saksılar içinde meyve vermeye durmuş ağaç yerleştiriyor. Aaa, ben onun bunun düşüncelerini kendi düşüncem gibi ileri sürüyormuşum. (Bir bu benzetme bana aittir. İki benzetmede/teşbihte hata olmaz. Üç, geçenlerde bir yerlerde okumuştum. ABD’de bazı siyahilerin şuurları beyaz gibi çalıştırılıyormuş.) Ya ya, bu kölelikten beter bir zihni kölelik. Onun için; aman ezberci olmayın, aman aşağılık hissi duyup taklitçi olmayın, aman kültürünüzü koruyun, aman eleştirel akla3 önem verin, aman kendiniz olun falan filan denmiyor mu?

Uzatmayalım seçimlerde kendim olarak oy kullanmaya çalışacağım.

Bu arada şunu da ekleyelim: İnsan en güzel biçimde4 ve halife5 olma potansiyeliyle yaratılmıştır ki inşallah bizler de öyleyizdir. Kendimizi gerçekleştirerek ve bu imtihan dünyasından görevlerini yerine getirmenin huzuru ile Ahirete intikal ederiz inşallah.

Son söz olarak insanlarımızın her birini kendilerini gerçekleştirebilecek insanca bir düzen kurabilme düşüncesine ve yeteneğine bağlı olanlara oy vermeyi düşünüyorum. Bunlar kim olabilir? Yukarıda belirttiğim gibi oyu atma gününe kadar düşüneceğim. Ama oy gizli olduğu için kimseye söylemeyeceğim.

Oy vereceğim kişiyi, partiyi veya ittifakı söylersen bu yazımın okunurluğu 15 Mayıs’ta biter; Ama bu haliyle uzun seneler devam eder. Şayet bu yazımızı o zamanlarda da yani gelecek seçimlerde de okuyan olursa, rahmetli böyle düşünüyordu, der. Hepimiz duaya muhtacız. Hayırlı günler dileğiyle...

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 08.05.2023

____________________________

1. Kur’an-ı Kerim’in Âl-i İmran suresinin 104’üncü ayeti mealen şöyle:

“İçinizde hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir “ümmet” bulunsun; işte kurtuluşa erenler onlardır!”

2. İhtiyari kader, bizim kendi irademizi ve tercihimizi kullanarak seçtiklerimiz ile ilgili olan kaderdir ki, burada sorumluluğumuz başlar. İşte insanda olan bu seçme ve tercih etme kabiliyetine İslami ıstılahta cüz’i ihtiyar denilmiştir. Cüz’i ihtiyar, Allah tarafından insana verilen, dilediğini seçme yeteneği ve serbestliğidir. İnsanın serbest tercih yapabilen iradesine de cüz’i irade ismi verilmiştir. Cüz’i denmesinin nedeni, Allah’ın iradesinin “külli irade“ olmasıdır. Kul tercih eder ama yaratamaz. Allah, kulun kendi cüz’i olan tercihi ile seçtiğini, külli iradesi ile yaratır. 

https://www.zaferdergisi.com/makale/10333-tercih-etmek-ve-yaratmak.

3. (...) Biz ise hâlâ eleştiriyi ‘kötüleme’, hatta küfür sanıyoruz. Halbuki evrenin, tarihin ve hayatın karmaşık olgularını zihnimizin içindeki şablonlara uydurmaya çalışan iskolastik akıl geçmişte kaldı. Evrenin, tarihin ve hayatın karmaşık olgularını anlamak için bunlara objektif bakan, irdeleyen “eleştirel akıl” dört yüz yıldır gelişmenin, güçlenmenin, refahın ve hürriyetin anahtarıdır.

Taha Akyol, 07.05.2023 tarihli Karar Gazetesi köşe yazısından

4. '' Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.” (Tin, 95/4.)

5. Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu. (Bakara, 2/30)


5 Mayıs 2023 Cuma

(Neredeeen Nereye...

 

Prof. Dr. Zeki ARIKAN
(1944-2021)
Tarihçi
*

(Türkiye’de Herkes 

Kendi Mevkii ve İstikbalinin Banisi (Kurucusu) Mudur?)

(...)

Kul sisteminin en ayrıntılı ve kusursuz bir övgüsünü İmparator Ferdinand’ın Kanuni Sultan Süleyman nezdindeki elçisi Busbecq yapmaktadır:

Bu koca mecliste hiçbir adam yoktur ki, haiz olduğu mevkii ve rütbeyi kendi şahsi liyakat ve cesaretine borçlu bulunmasın.

Hiç kimse sırf filanın neslinden gelmiş olmak dolayısıyla diğerlerinden mümtaz bir mevkie çıkamaz.

Her adama uhdesindeki vazife ve memuriyete göre hürmet edilir. Bundan dolayı burada merasimde tefevvuk kavgası yoktur.

Herkesin ifa ettiği vazifeye göre tayin edilmiş bir mevkii vardır.

Herkese bizzat sultan vazife ve memuriyetlerini tevcih eder. Bunu yaparken

·                  ne zenginliğe ehemmiyet verir,

·                  ne hoş rica ve dâvalara.

·                  Bir namzedin haiz olabileceği nüfuz ve şöhreti hiç düşünmez.

·                  Yalnız liyakata bakar,

·                  seciye arar,

·                  fıtri kabiliyet ve istidadı düşünür.

İşte bu suretle her adam istihkakına göre mükâfat görüyor.

Memuriyetlerin başında o vazifeleri görmeye hâdim kimseler bulunuyor.

Türkiye’de herkes kendi mevkii ve istikbalinin banisidir. Sultanın hükmü altında en yüksek mevkilere çıkmış olanlar çok kere çobanlıktan yetişmişlerdir. Bunlar böyle, küçük mevkiden doğmuş olmaktan utanmak şöyle dursun, bilakis bunu bir iftihar neticesi telakki ederler1

Prof. Dr. Zeki ARIKAN, 

Ege Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı

(Milli Egemenlik ve Demokrasi Kurultayı, TBMM 75.Yılı, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 77, TBMM – Ankara, 20 -21 Nisan 1995)

______________

1. Busbecq, Türk Mektupları (Çev. Hüseyin Cahit Yalçın), İstanbul, 1939, 82

Not: Genel başlık ve parantez içindeki başlık S. Gencal tarafından konmuştur.


 

(Türkiye’de Yaşayan Herkes Birinci Sınıf Vatandaştır)

 



“Hâkimiyet Kayıtsız-Şartsız Milletindir” prensibi bizim Cumhuriyetimizin temelini teşkil eder. Bu, millî iradenin bir ürünüdür. Millî irade üstünlüğü veya millî egemenlik prensibi çağdaş devletin temel dayanağıdır. Böylece, tebaadan vatandaşlığa geçilmekte; halk, millet olmakta ve devlet, milletin devleti haline gelmektedir. Millî egemenliğin üstünlüğü, günümüz dünyasında, hem siyasî anlamda devletin varlığının, hem de devletin yönetiminin, siyasî iktidarların meşruiyetinin temel kaynağıdır. Türkiye Cumhuriyeti, milletin üzerindeki her türlü vesayeti, şahıs ve zümre hâkimiyetini ortadan kaldırıp milleti kendi kaderinin sahibi kılarak, milletle devleti kucaklaştırmakla kalmamış, milletin ve devletin çok daha güçlü ve kendinden emin bir hale gelmesini de sağlamıştır.

Demokrasi, halkın tercih olarak ifade ettiği istekleri ile yönetime yön verdiği rejimdir. Esasında, bir ülkenin halkı, hürriyet, adalet, güvenlik ve refah ister. Bunlar halkın temel talepleridir. Halkın talepleri hak talepleridir. Bu haklar da Türkiye’nin Anayasa ve kanunlarında tanınmış ve devletin teminatı, koruması altına alınmış, aynı zamanda evrensel nitelik taşıyan haklardır. İnsanların sadece insan olmaktan dolayı sahip olmaları gereken temel siyasal, ekonomik ve sosyal hak ve hürriyetler, çağımızda, evrensel düzeyde yol gösterici ilkeler olarak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Konvensiyonu, Helsinki Şartı, Paris Şartı gibi uluslararası sözleşmelerde ifadesini bulmuştur.

Türkiye, bir açık toplumdur; vicdan, düşünce, ifade ve ibadet özgürlükleri, basın özgürlüğü esas itibarıyla yerleşmiştir. Türkiye’de yaşayan herkes birinci sınıf vatandaştır; kanun ve devlet önünde eşittir, aynı hak ve hürriyetlere sahiptir. Doğulusuyla Batılısıyla, Kuzeylisiyle Güneylisiyle; Türkiye’de yaşayan herkes, bir arada yaşama bilinciyle, tarihten gelen beraberlikle, devlete ve vatana eşit şekilde sahiptirler. Ayrıca, kederde ve kıvançta ortaktırlar. Ülkenin ve milletin yalnız geçmişine değil, geleceğine de sahiptirler. Bir toplumu millet yapan da işte bu değerlerdir

Süleyman DEMİREL

T.C. Cumhurbaşkanı

(Milli Egemenlik ve Demokrasi Kurultayı Açış Konuşmasından, TBMM 75.Yılı, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 77, TBMM – Ankara, 20 -21 Nisan 1995)

2 Mayıs 2023 Salı

Çerkez Tamer'i Bir de Fotoğraflarda Görün...

 

Çerkez Tamer- Sabahattin Gencal
Samandıra'dan Akyazı'ya...
15. 06. 2017
**

“Bir insanı tanımak istiyorsan onunla yola çık”

(Çin Atasözü)




Tamer Bey’le, Samandıra’dan Akyazı’ya yaptığımız bir yolculuk sırasında birbirimizi ilk kez gördük, ilk kez konuştuk ve birbirimizi tanıdık. Kendisini iyi bir insan, vefalı bir dost ve çalışkan biri olarak tanıdım.

45 yıldır ailesiyle birlikte Hollanda’nın Rotterdam kentinde ikamet eden Tamer Esen Bey’le ilgili bir blog yayınladım: “Çerkez Tamer’den Alacağımız DerslerVardır.” Başlıklı yazımızdan birçok ders çıkartılabilir.

Yine bu Akyazılı arkadaşımızla ilgili olarak bir blog daha yayınladım: “OkumayıBilirsen Her İnsanın Bir Kitap Olduğunu Göreceksin” başlıklı bu blog da öğreticidir. Bu blogta belirtildiği gibi, Tamer Bey, Ramazan Bayramı tatilinde yaptığı gezilerle ilgili fotoğraflar ve videolar gönderdi. Önceki fotoğrafların ve videoların birkaçını da ekleyerek gönderdiklerini sıraya koymaksızın ve yazısız olarak yayınlıyorum.

Umarım ki Tamer Bey gezilerini konu edinen bir gezi yazıları eseri çıkarır. “Dünya bizimdir.” diyen ve birçok ülkeyi gezen; daha önemlisi de gezmediği yerleri de gezme niyetinde olan bu arkadaşımız gibi gezgin az bulunur.

Aşağıdaki fotoğrafların her biri, fotoğraf okumasını bilenler için bir gezi yazısı değerinde olabilir.

Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul,  02. 05. 2023

 



Sicilië 🇮🇪 sicilya adası 2019


Madrid spain- 5 Eylül 2018



Sicilië 🇮🇪 sicilya adası 2019🇮🇪




Madrid spain- 5 Eylül 2018

Madrid spain- 5 Eylül 2018



Sicilië 🇮🇪 sicilya adası 2019




Sicilië 🇮🇪 sicilya adası 2019🇮🇪




İsveç'te dağ evleri






Flamenco (6 Eylül 2018)
























Hayvanlarla kurduğumuz ilişki, insanlarla kurduğumuz ilişkiye hem benziyor hem de benzemiyor. Evet, onlarla kendi dilimizi konuşmasak da aynı dili konuştuğumuz çok an oluyor. Patilerinin dokunuşuyla, cıvıldamaları, havlamaları ve miyavlamalarıyla bize birçok şey anlatırken bizim nasıl hissettiğimizi de anlayabiliyorlar. Onlarla kurduğumuz ilişkilerde aslında birkaç kelimelik komutlar dışında hiçbir şeyi sözlerle ifade etmiyoruz. Sözsüz ama birçok duygu taşıyan bir iletişim geliştiriyoruz aramızda. (Devamı için tıkla)

























































    






Paylaşmak güzeldir.