Sabahattin Gencal- Ahmet Meral- Erdoğan Teke- Hüseyin Yıldız Çekmeköy-İstanbul 10.05.2023 **** |
Çoklarının da bildiği gibi biz dört
arkadaşız: Moderatörümüz Hüseyin Yıldız Bey, Ahmet Meral Bey, Erdoğan Teke Bey
ve bendeniz Sabahattin Gencal...
Biz on beş günde bir, genellikle Çarşamba
günleri saat 14.00’te gündemli olarak toplanırız. Gündemimizi yani sohbet konumuzu,
her birimizin görüşlerini de alarak moderatörümüz belirler. Gündemi bilerek ve
bunun üzerinde az çok da hazırlık yaparak toplantı mekânına geliriz.
Toplantı mekânımız her oturumda
değişmekteydi. Üsküdar, Ümraniye ve Çekmeköy’deki uygun mekânlarda toplanırdık.
Niyetimiz diğer ilçelere de, hatta Orhangazi’ye de gitmekti. Ancak Sabahattin Gencal’ın
yani benim rahatsızlığım yüzünden 4
oturum üst üste Çekmeköy’de yapıldı. Hepsinden Allah (cc) razı olsun. İnşallah
sağlık bulursak yeni yeni mekânlarda da toplanırız.
Bir masa etrafında toplanıyoruz. Onun
için bu masaya dörtlü masa diyenlerimiz de oluyor. Bendeniz de “fikir masası”
diyorum; tabii fikir alışverişi yaptığımız için. Bu fikir alışverişleri açık
oturumlara, panellere, münazaralara, klâsik sohbetlere, konferanslara vb.
benzemiyor. Tabii kahve sohbetlerine de hiç benzemiyor. Gerçekten oturumlarımız
kendine özgü bir sohbet havasında devam ediyor.
Bu fikir masasının her birimize göre
ayrı ayrı bir değeri var kuşkusuz. Benim için bulunmaz bir nimet. Çünkü ben
arkadaşlarım arasında çok rahat konuşabiliyorum. Önceleri de belirttiğim gibi
leb demeden leblebi diyeceğimi anlayabilen kültürlü arkadaşlarım var karşımda.
Örneğin, Kur’an-ı Kerim’den bir ayeti kaynak gösterecek oluyorken elimi Hüseyin
Bey’e doğru kaldırıyorum. Hüseyin Bey Sure ve ayet numarasını söylüyor, Ahmet Bey’e
bakıyor ve görüyorum ki o da ayeti sessizce okuyor. Bir başka sefer
söylediklerime sos döküyor Erdoğan Bey. Yani engin mizah gücü ve fıkralarla hem
sözlerimi tatlılaştırıyor, hem masayı havalandırıyor. Hepimiz oksijen alarak
güçleniyoruz.
Fikir alışverişlerimizin özetini, siz
buna tutanak da diyebilirsiniz ben yazıyorum. Daha sonra paylaşıyoruz. İnşallah
bu suretle okuyucularımıza da dolaylı da olsa bir yararımız oluyor.
Şunu da ekleyelim: Ne birbirimize, ne
tutanağı paylaştığımız okuyuculara ders vermeye kalkıyoruz. Çünkü hepimiz
biliyoruz ki ders verilmez, ders alınır. Hepimiz bu fikir masasından bir şeyler
alıyoruz: Erdoğan Bey arkadaşımız, zaman zaman söyler: Bu toplantı gününü iple
çekiyorum. Ahmet Meral Bey birkaç vasıtayla geliyor, bu arada yürümesi de
fazladan. Hüseyin Yıldız Bey, bir vasıtayla geliyor. Bazen de, spor olsun diye
yaya geliyor. Bu arada ayak bileklerine birer kiloluk kum torbası bağlıyor,
tıpkı genç sporcular gibi. Aslında o da genç, 67 yaşında. İstemeden yaş
konusuna girmişken tamamlayalım. Ahmet Meral Bey de 67 yaşında. Erdoğan Bey de
79 yaşını bitirdi. Bendenizde 79’u bitirdim; onun için 80 yaşımdayım, diyorum.
Erdoğan Bey niye 80 dediğimi sorgular hep. Tabii onun böyle sorgulaması normal;
çünkü o, maşallah delikanlı gibi. Dökülmeyen ak saçları daima taralıdır. Kazaen
bir günlük sakalla gelse hemen özür diler. Eee ne de olsa İsviçre’de kaldığı 23
yılda tüm Avrupa’yı dolaşmıştır. Burada Avrupa’yı dolaylı da olsa övmüş gibi
oldum değil mi? Konuşmalarımızda ise Avrupa’nın içyüzünü defalarca ortaya
döktük. Bizdeki Avrupa hayranlığının, üzülerek söyleyeceğim aşağılık hissi
duymamızın nelere sebep olduğunu bir bir açıkladık... İçimden, galiba bir şey atladım, diyordum, acaba neyi
atladım, derken aklıma geldi. Arkadaşlarımızın sporcu olduklarını söylerken
kendimden söz etmedim. Ben, ikametgâhımın çok yakınında olan toplantı
mekânımıza bastondan da kuvvet alarak yavaş yavaş gidiyorum. Oldukça da
kiloluyum. Pantemi sonrası böyle oldum. Yoksa ben haftanın birkaç günü, uzak
olmasına rağmen Üsküdar’a iner, sahilde gezerdim. Dualarınız sayesinde yine
gezeriz inşallah.
Önceki toplantılarımızın akşamı veya
en geç ertesi günü tutanağımı yayınlamış olurdum. Çünkü toplantıda
konuşulanları ana hatlarıyla not ederdim. Bu son günler gözlerimin bozukluğu da
arttığı için not alamaz oldum. Arkadaşlara, yaptığınız konuşmaları yazılı
olarak gönderin ki onları harmanlayarak ve de bazı paragraflarını alıntılayarak
yazayım, dedim.
Erdoğan Bey, demokrasinin olmazsa
olmazı, geçen oturumlarda da tespit ettiğimiz gibi ahlaktır, dedi ve Diyanet
İşleri Başkanlığının hazırladığı İş Ahlakıyla ilgili bir hutbeyi okudu. Akşam
da yazılı metni bana gönderdi. Ben de onu not defterinde yayınladım.
Ahmet Meral Bey de demokrasinin
olmazsa olmazları arasında olan özgürlükten söz etti. Önceden yazdığı bir
yazısını okudu. O yazıyı bana atacak. İnşallah onu da not defterinde
yayınlarım.
Hüseyin Yıldız Bey de konuşmalarını
yazıp gönderecek; ama onun işi biraz zor olacak. Çünkü birçok düşünür ve
yazarın demokrasi hakkında sözlerini okumuştu. Biz de bu sözleri kendimizce değerlendirmiştik...
Toplantıda ben ne konuşmuştum? Ahmet
Taner Kışlalı’nın Cumhuriyet’in 75.yıldönümü sırasında demokrasinin olması için
ne gibi şartların olması gerektiği üzerinde bir yazısı vardı. O yazıdan
hareketle Türkiye’mizin ekonomisi, herkesin çalışabilmesi, gelir dağılımının
adaletli olması, eğitim ve kültür düzeyi vb. konular üzerinde serbestçe
konuştuk. Ayrıca yanılmıyorsam Prof. Dr. Teziç’in şöyle bir sözü var: “Kavramlar
hiç kimsenin tekelinde değildir.” Ayrı bir oturumda ele alınması gereken bir
söz.
Türkiye’mizdeki durumu gözden
geçirelim mi? Kimileri, muhtemelen anlam ve içeriğini bilmeden şeriatçılığı
tekeline alır. Kimileri muhafazakârlığı. Kimileri ülkücüyüm, der. Kimileri asıl
milliyetçi biziz der. Kimileri Kemalizm/Atatürkçülük der, laiklik vb.
Toplantıda anlattım kısaca bu
yazımızda da belirtelim: Bendeniz elhamdülillah Müslümanım, milliyetçiyim,
Atatürkçüyüm, devletin laik olmasından yanayım, demokrasiden, hukukun
üstünlüğünden, sosyal adaletten yanayım. Yani bazılarının tekelleştirdiği bu
güzel kavramlarla haşir neşir olmuş biriyim. Arkadaşlara söyledim, sizlere de
söyleyeyim. Artık epeyce yaş aldığım ve de bir beklentim olmadığı için
söylemekte bir mahzur görmüyorum. Ben Milli Eğitimin Merkez Örgütünde üst görevlerde
bulunmayı hak etmiş biri olmama rağmen tayinim olmamıştır. Bazı dönemlerde,
Sabahattin iyi bir arkadaştır, ama Atatürkçüdür, dediler. Dönem değişti, bu kez
diğer bazı arkadaşlarım Sabahattin iyi bir arkadaştır, ama... Hulasa arada
kaldım. Hatırlarsınız rahmetli Demirel başbakanlığı sırsında, arada kalan
ezilir demişti. Yine son zamanlarda bir yetkili, bitaraf olan bertaraf olur,
demişti. Allah’a şükür ben ne ezildim, ne bertaraf oldum. Asıl olan
öğretmenliktir, dedim ve inanıyorum ki vicdan rahatlığı içinde emekli olarak
köşeme çekildim.
Söz sözü açıyor, İslam'da köşeye
çekilmek yoktur. Son nefesimize kadar insanlığa karınca kaderince yararlı olmak
için çalışmak gerekir.
Eh işte sözde biz de kalemimizi
çalıştırıyoruz. Yürekten kaleme gelenleri yazmaya çalışacağız. Bu konuda başta
fikir masasındaki arkadaşlarım, çocuklarım, öğrencilerim ve tanıdıklarım beni
teşvik ediyorlar, destekliyorlar. Tabii moral da veriyorlar. Pilimin henüz
bitmediğini de söylüyorlar. Eskiden şarj edilebilir pil kullandığım olmuştur.
Acaba kendimi de şarj edebilir miyim? Başka türlü soralım: Acaba nasıl şarj
olabilirim. Allah’ın hikmeti, geçken deşarj olamıyorduk, şimdi de şarj
olamıyoruz. Bu konuyu da ayrıca düşünelim emi...
İnsan kendinden söz etmemeli,
kendinden söz edeni kimse sevmez, hatta okumaz bile. Ama ah bu nefsim, bakıyor
ki kimse söz etmiyor, onun için beni böyle yazmak için kandırıyor. Allah (cc)
affeder inşallah. Sizlerden de af diliyorum.
Bu yazıyı yazarken bir taraftan da
Whatsapp’a bakıyorum ki Ahmet Beyden ve Hüseyin Bey’den gelen bir yazı var mı,
diye. Ne hikmetse tez canlıyım. Neyse geldiği zaman söz sizlerle de
paylaşacağım.
Emin olun, deminden beri yazıyı
sonlandırmak istiyorum; ama bir türlü sonuç paragrafını veya cümlesini
kuramıyorum.
Hayırlı günler dileğiyle selâm ve
sevgiler. Hoşçakalın.
Sabahattin Gencal,
Çekmeköy-İstanbul, 11.05. 2023