Ahmet Meral etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ahmet Meral etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mayıs 2023 Cuma

Silikon Vadisinden Esen Yeni Özgürlük Meltemi

 

Ahmet Meral
Çekmeköy-İstanbul
10.05.2023
*

Silikon Vadisinden Esen Yeni Özgürlük Meltemi

Ne efsunkâr imişsin ah ey didar-ı hürriyet

Esiri aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten

(Namık Kemal)

Özgürlük çağlar boyu kitleleri harekete geçiren sihirli ve etkili bir sözcük olmuştur. Başta kölelik olmak üzere fikri, dini ve sosyal baskılara, siyasi ve ekonomik dayatmalara başkaldırı arayışı ve haykırışı daima hürriyet ya da özgürlük terimleriyle seslendirilmiştir. Perikles’in ifadesiyle, “Mutluluğun sırrı özgürlük, özgürlüğün sırrı ise yüreklilik” olmuştur.

Özgürlük yolunda insanoğlu büyük bedeller ödemiş ve ödemeye devam etmektedir. Kibrin ve güç zehirlenmesinin sembolü Nemrut’a karşı, put kıran İbrahim’in, ateşlere atılma pahasına sürdürdüğü direnişi, zihni ve bedeni köleliğe karşı öğretici bir duruştan başka bir şey değildi. İsrail oğullarını köleleştiren, soykırıma uğratan ve yurtlarından süren Firavun’a karşı Hz. Musa’nın ilahi mücadelesi, özgün bir özgürleşme mücadelesiydi. Haklı… Meşru… Onurlu, bencillikten uzak bir duruş ve asil bir dikiliş…

1789’da Fransa’da yaşayan dört milyon yeleksiz toprağa bağlı köle adına Paris’te sürdürülen arayış, 1848 işçi devrimleri temel haklar konusunda insanileşme süreçlerinin önemli kilometre taşlarını oluşturdu.

1783’de ABD İnsan Hakları Bildirgesi, Hz. Peygamberin Veda Hutbesi'ni anımsatan geniş kitlelere verilen temel hakların, nefis ve kusursuz bir metni olarak kaleme alındı. Jefferson bu bildirgenin kahramanlarındandı ve mücadelenin zorluğunu şu cümlelerle ortaya koyuyordu;

Korkak insan özgürlüğün fırtınalı denizi yerine despotluğu tercih eder.”

1917 Ekim devriminde ve 1979 İran İslam devriminde de kitleleri motive eden tılsımlı slogan özgürlükten başkası değildi.

İnsanca tavır isteği, işsizlik ve yoksulluğun faillerini cezalandırma, halka küstahça bakan despot kişi ve kurumları ortadan kaldırma gibi hedefler etrafında işçiler, kadınlar ve mazlum ve mağdur milyonlar kenetlenmişti. Bu bir özgürlük arayışıydı, emeğe saygıya davet, demokrasi, eşit temsil ve şeffaf yönetimi hedefliyordu. Oysa günümüzde ABD’deki Silikon vadisinin dijital merkezlerinden pompalanan yeni özgürlüğün başat hedefi; popüler kültürün rahatça yaşanması ve her türlü cinsel serbestinin olması.

Özgürlük kavramının içi boşaltılmak isteniyor. İster istemez şunları sormadan edemiyorum;

·       Egemen güçlerin siyasi, askeri ve ekonomik sömürüleri ortadan mı kalktı?

·       Yoksulların, mazlumların, Zencilerin, Hispaniklerin, bırakın insanca yaşamayı, hayata tutunacak kadar bile güçleri tükenmiş biçarelerin sorunları çözüm yoluna mı girdi?

Batı başkentlerinde yükselen ve bizi de etkileyen aktivist gençler keşke, Elon Musk’un, Bezos’un, Zuckerberg’in içinde yer aldığı bir avuç mütrefin (refahta şişmiş asalak) silikonist düzenine adam gibi bir tepkiyi yükseltebilse…

Özgürlüğün sadece cinsel alana sıkıştırılamayacak kadar ulvi bir kavram olduğunu, dıjital devrimlerin ardından yaşanan cinsel devrimlerin ve teşhirciliğin, egemenlerin yeni afyonu olabileceğini hesaba katabilse… Holywood’un, Silikon vadisinin dıjital baronlarına karşı esaslı bir karşı duruş sergileyebilse…

Ne yazık ki aydınlarımız, gençlerin önüne bir muhalefet etiği çıkaramamakta, hatta sanılanın aksine silikon kültür dalgasının çok yönlü savruluşunu yaşamaktadır. Bu durumun kökleri Türk aydınlanmasının zayıf yönüne ve Kemalizm’in din ve ahlakı en azından hafife alan tavrına, kuruluşun zayıf kalan manevi boşluğuna kadar uzanır.

Oysa Kemalist yapılanma, yüz yılların ihmallerini aşmada gösterdiği çabalarını, din ve ahlakla barışık bir çerçeveye oturtabilirdi. Millet lehine yapılan devrimler son derece düzeyli bir çizgide sürdürüldü. Ancak, geleneğin kahredici hurafelerine ve geriliğine karşı çıkayım derken sınırlar aşılmış, mücadele talihsiz ve gereksiz bir biçimde dinin özüne uzanmıştı. Bu durum, ilerleyen süreçte devlet politikalarını etkiledi ve de dine soğuk kuşakların yetişmesine yol açtı. Bu soğukluk ruhsuz frapan batılaşmanın, kuru ve millet değerlerinden soyutlanmış milliyetçiliğin, Batı’nın sosyal yaşamına entegre olmuş bir gençliğin oluşumuna hizmet etmiştir.

Öte yandan, Türk sağı, hamaset ve tarihe saplanma illetinden bir türlü kurtulamadı. Milliyetçi ve Muhafazakâr iktidarlar, kitabi referanslardan beslenen bir kültür hamlesi gerçekleştiremedi. Güçlü toplumun iyi yetişmiş insan unsurundan ve birleştirici bir dil sahibi olmaktan geçtiğinin önemi yeterince idrak edilemedi. Bu gün, emeğe ve kadın haklarına saygı, çevreye ve küresel iklim değişikliklerine duyarlı olma, yerinde ve güzel bir yaklaşım olduğu kadar küresel bir bilinç olarak görülmektedir.

Her çağda zincirler ve bunları parçalayan kahramanlar vardır. Ancak günümüzde kölelik soyut bir şekle bürünmüştür. Algı yöneticileri tarafından oluşturulan gönüllü zihni kölelikle karşı karşıyayız. Bu kölelik nefsin dijital yollarla teslimiyeti ve bağımlılığına, kişinin hayatın öznesi olması yerine nesnesi olmasına yol açmaktadır.

Büyük mütefekkir Nurettin Topçu; “Nelerin esiri olduğunu bilen, hürriyetin eşiğinde demektir.” diyor. Kısacası, esaret zincirini kırmak yaşamın öznesi olma bilinciyle başlayan bir süreç olacaktır.

Ahmet MERAL, (Eğitimci, Tarihçi, Yazar) 


11 Mayıs 2023 Perşembe

Dört Arkadaş Ne Yapıyor Dersiniz?

 

Sabahattin Gencal- Ahmet Meral-
Erdoğan Teke- Hüseyin Yıldız
Çekmeköy-İstanbul
10.05.2023
****


Çoklarının da bildiği gibi biz dört arkadaşız: Moderatörümüz Hüseyin Yıldız Bey, Ahmet Meral Bey, Erdoğan Teke Bey ve bendeniz Sabahattin Gencal...

Biz on beş günde bir, genellikle Çarşamba günleri saat 14.00’te gündemli olarak toplanırız. Gündemimizi yani sohbet konumuzu, her birimizin görüşlerini de alarak moderatörümüz belirler. Gündemi bilerek ve bunun üzerinde az çok da hazırlık yaparak toplantı mekânına geliriz.

Toplantı mekânımız her oturumda değişmekteydi. Üsküdar, Ümraniye ve Çekmeköy’deki uygun mekânlarda toplanırdık. Niyetimiz diğer ilçelere de, hatta Orhangazi’ye de gitmekti. Ancak Sabahattin Gencal’ın yani benim rahatsızlığım  yüzünden 4 oturum üst üste Çekmeköy’de yapıldı. Hepsinden Allah (cc) razı olsun. İnşallah sağlık bulursak yeni yeni mekânlarda da toplanırız.

Bir masa etrafında toplanıyoruz. Onun için bu masaya dörtlü masa diyenlerimiz de oluyor. Bendeniz de “fikir masası” diyorum; tabii fikir alışverişi yaptığımız için. Bu fikir alışverişleri açık oturumlara, panellere, münazaralara, klâsik sohbetlere, konferanslara vb. benzemiyor. Tabii kahve sohbetlerine de hiç benzemiyor. Gerçekten oturumlarımız kendine özgü bir sohbet havasında devam ediyor.

Bu fikir masasının her birimize göre ayrı ayrı bir değeri var kuşkusuz. Benim için bulunmaz bir nimet. Çünkü ben arkadaşlarım arasında çok rahat konuşabiliyorum. Önceleri de belirttiğim gibi leb demeden leblebi diyeceğimi anlayabilen kültürlü arkadaşlarım var karşımda. Örneğin, Kur’an-ı Kerim’den bir ayeti kaynak gösterecek oluyorken elimi Hüseyin Bey’e doğru kaldırıyorum. Hüseyin Bey Sure ve ayet numarasını söylüyor, Ahmet Bey’e bakıyor ve görüyorum ki o da ayeti sessizce okuyor. Bir başka sefer söylediklerime sos döküyor Erdoğan Bey. Yani engin mizah gücü ve fıkralarla hem sözlerimi tatlılaştırıyor, hem masayı havalandırıyor. Hepimiz oksijen alarak güçleniyoruz.

Fikir alışverişlerimizin özetini, siz buna tutanak da diyebilirsiniz ben yazıyorum. Daha sonra paylaşıyoruz. İnşallah bu suretle okuyucularımıza da dolaylı da olsa bir yararımız oluyor.

Şunu da ekleyelim: Ne birbirimize, ne tutanağı paylaştığımız okuyuculara ders vermeye kalkıyoruz. Çünkü hepimiz biliyoruz ki ders verilmez, ders alınır. Hepimiz bu fikir masasından bir şeyler alıyoruz: Erdoğan Bey arkadaşımız, zaman zaman söyler: Bu toplantı gününü iple çekiyorum. Ahmet Meral Bey birkaç vasıtayla geliyor, bu arada yürümesi de fazladan. Hüseyin Yıldız Bey, bir vasıtayla geliyor. Bazen de, spor olsun diye yaya geliyor. Bu arada ayak bileklerine birer kiloluk kum torbası bağlıyor, tıpkı genç sporcular gibi. Aslında o da genç, 67 yaşında. İstemeden yaş konusuna girmişken tamamlayalım. Ahmet Meral Bey de 67 yaşında. Erdoğan Bey de 79 yaşını bitirdi. Bendenizde 79’u bitirdim; onun için 80 yaşımdayım, diyorum. Erdoğan Bey niye 80 dediğimi sorgular hep. Tabii onun böyle sorgulaması normal; çünkü o, maşallah delikanlı gibi. Dökülmeyen ak saçları daima taralıdır. Kazaen bir günlük sakalla gelse hemen özür diler. Eee ne de olsa İsviçre’de kaldığı 23 yılda tüm Avrupa’yı dolaşmıştır. Burada Avrupa’yı dolaylı da olsa övmüş gibi oldum değil mi? Konuşmalarımızda ise Avrupa’nın içyüzünü defalarca ortaya döktük. Bizdeki Avrupa hayranlığının, üzülerek söyleyeceğim aşağılık hissi duymamızın nelere sebep olduğunu bir bir açıkladık... İçimden,  galiba bir şey atladım, diyordum, acaba neyi atladım, derken aklıma geldi. Arkadaşlarımızın sporcu olduklarını söylerken kendimden söz etmedim. Ben, ikametgâhımın çok yakınında olan toplantı mekânımıza bastondan da kuvvet alarak yavaş yavaş gidiyorum. Oldukça da kiloluyum. Pantemi sonrası böyle oldum. Yoksa ben haftanın birkaç günü, uzak olmasına rağmen Üsküdar’a iner, sahilde gezerdim. Dualarınız sayesinde yine gezeriz inşallah.

Önceki toplantılarımızın akşamı veya en geç ertesi günü tutanağımı yayınlamış olurdum. Çünkü toplantıda konuşulanları ana hatlarıyla not ederdim. Bu son günler gözlerimin bozukluğu da arttığı için not alamaz oldum. Arkadaşlara, yaptığınız konuşmaları yazılı olarak gönderin ki onları harmanlayarak ve de bazı paragraflarını alıntılayarak yazayım, dedim.

Erdoğan Bey, demokrasinin olmazsa olmazı, geçen oturumlarda da tespit ettiğimiz gibi ahlaktır, dedi ve Diyanet İşleri Başkanlığının hazırladığı İş Ahlakıyla ilgili bir hutbeyi okudu. Akşam da yazılı metni bana gönderdi. Ben de onu not defterinde yayınladım.

Ahmet Meral Bey de demokrasinin olmazsa olmazları arasında olan özgürlükten söz etti. Önceden yazdığı bir yazısını okudu. O yazıyı bana atacak. İnşallah onu da not defterinde yayınlarım.

Hüseyin Yıldız Bey de konuşmalarını yazıp gönderecek; ama onun işi biraz zor olacak. Çünkü birçok düşünür ve yazarın demokrasi hakkında sözlerini okumuştu. Biz de bu sözleri kendimizce değerlendirmiştik...

Toplantıda ben ne konuşmuştum? Ahmet Taner Kışlalı’nın Cumhuriyet’in 75.yıldönümü sırasında demokrasinin olması için ne gibi şartların olması gerektiği üzerinde bir yazısı vardı. O yazıdan hareketle Türkiye’mizin ekonomisi, herkesin çalışabilmesi, gelir dağılımının adaletli olması, eğitim ve kültür düzeyi vb. konular üzerinde serbestçe konuştuk. Ayrıca yanılmıyorsam Prof. Dr. Teziç’in şöyle bir sözü var: “Kavramlar hiç kimsenin tekelinde değildir.” Ayrı bir oturumda ele alınması gereken bir söz.

Türkiye’mizdeki durumu gözden geçirelim mi? Kimileri, muhtemelen anlam ve içeriğini bilmeden şeriatçılığı tekeline alır. Kimileri muhafazakârlığı. Kimileri ülkücüyüm, der. Kimileri asıl milliyetçi biziz der. Kimileri Kemalizm/Atatürkçülük der, laiklik vb.

Toplantıda anlattım kısaca bu yazımızda da belirtelim: Bendeniz elhamdülillah Müslümanım, milliyetçiyim, Atatürkçüyüm, devletin laik olmasından yanayım, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, sosyal adaletten yanayım. Yani bazılarının tekelleştirdiği bu güzel kavramlarla haşir neşir olmuş biriyim. Arkadaşlara söyledim, sizlere de söyleyeyim. Artık epeyce yaş aldığım ve de bir beklentim olmadığı için söylemekte bir mahzur görmüyorum. Ben Milli Eğitimin Merkez Örgütünde üst görevlerde bulunmayı hak etmiş biri olmama rağmen tayinim olmamıştır. Bazı dönemlerde, Sabahattin iyi bir arkadaştır, ama Atatürkçüdür, dediler. Dönem değişti, bu kez diğer bazı arkadaşlarım Sabahattin iyi bir arkadaştır, ama... Hulasa arada kaldım. Hatırlarsınız rahmetli Demirel başbakanlığı sırsında, arada kalan ezilir demişti. Yine son zamanlarda bir yetkili, bitaraf olan bertaraf olur, demişti. Allah’a şükür ben ne ezildim, ne bertaraf oldum. Asıl olan öğretmenliktir, dedim ve inanıyorum ki vicdan rahatlığı içinde emekli olarak köşeme çekildim.

Söz sözü açıyor, İslam'da köşeye çekilmek yoktur. Son nefesimize kadar insanlığa karınca kaderince yararlı olmak için çalışmak gerekir.

Eh işte sözde biz de kalemimizi çalıştırıyoruz. Yürekten kaleme gelenleri yazmaya çalışacağız. Bu konuda başta fikir masasındaki arkadaşlarım, çocuklarım, öğrencilerim ve tanıdıklarım beni teşvik ediyorlar, destekliyorlar. Tabii moral da veriyorlar. Pilimin henüz bitmediğini de söylüyorlar. Eskiden şarj edilebilir pil kullandığım olmuştur. Acaba kendimi de şarj edebilir miyim? Başka türlü soralım: Acaba nasıl şarj olabilirim. Allah’ın hikmeti, geçken deşarj olamıyorduk, şimdi de şarj olamıyoruz. Bu konuyu da ayrıca düşünelim emi...

İnsan kendinden söz etmemeli, kendinden söz edeni kimse sevmez, hatta okumaz bile. Ama ah bu nefsim, bakıyor ki kimse söz etmiyor, onun için beni böyle yazmak için kandırıyor. Allah (cc) affeder inşallah. Sizlerden de af diliyorum.

Bu yazıyı yazarken bir taraftan da Whatsapp’a bakıyorum ki Ahmet Beyden ve Hüseyin Bey’den gelen bir yazı var mı, diye. Ne hikmetse tez canlıyım. Neyse geldiği zaman söz sizlerle de paylaşacağım.

Emin olun, deminden beri yazıyı sonlandırmak istiyorum; ama bir türlü sonuç paragrafını veya cümlesini kuramıyorum.

Hayırlı günler dileğiyle selâm ve sevgiler. Hoşçakalın.

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 11.05. 2023

          ______________
        Beklenmekte olanlar geldi ve tarafımdan yayınlandı:

26 Nisan 2023 Çarşamba

"Bütün Yollar Ahlak'a Çıkar"

 

Sabahattin Gencal- Erdoğan Teke-
Hüseyin Yıldız- Ahmet Meral
Çekmeköy- İstanbul
26. 04. 2023
****

“Fikir Masası” sohbetimize, moderatörümüz Hüseyin Yıldız Bey’in ev sahipliğinde 26. 04. 2023 Çarşamba günü saat 1400’te başladık.

Hal hatır sorma faslından sonra, pastanenin yakınından gürültü ve patırtılarla geçen seçim otolarına takıldık ister istemez.

Ahmet Meral Bey’in gözlemi doğrusu yazmaya değer bir gözlem. Pastanede otururken camekândan dışarıda kalabalık arasındaki bir çocuğun ayakla, seçim otobüsünden gelen bir şarkıya ritim tuttuğunu görebilmek büyük bir yetenek doğrusu. Psikoloji dersinden hatırlayacağız insan ilgilendiği konuları diğerlerinden daha çok görür, daha çok duyabilir. Bebeğin ağlamasını hiç duymayan bir baba çatıya düşen yağmur damlasının sesini duyarmış.

Erdoğan Bey, Ahmet Bey’e Fenerbahçe’nin şampiyonluk şansını ve Cumhurbaşkanı adaylarının kazanma şansını sordu Ahmet Bey’e. Ahmet Beyle görüş alışverişinde bulundular bir müddet. Bu görüş alışverişleri sırasında kendimizi Doğu Anadolu’da bulduk. Ahmet Bey Cumhuriyet Tarihinden sayfalar çevirirken Sabahattin Gencal Doğu Anadolu’da öğretmen olarak bulunduğu yıllarla ilgili, yani yarım asır önceki anılarını anlattı.

Anılar bitmez, hele anlatan bir yaşlı olunca. Moderatörümüz defterini kapattı ve bir poşetin içine koydu. Poşet deyince aklıma geldi. Arkadaşımız her birimize kitap hediye etti. Masaya oturur oturmaz çok güzel bir ambalaj içinde bizlere takdim etti hediyeleri. Aslında yazıya bu güzel ve anlamlı hareketten başlamam gerekti. Ama eminim ki Hüseyin Bey kusuruma bakmayacaktır. Çünkü unutkan olduğumu biliyor. Kendisine açıkça teşekkür ediyoruz.

Poşetin içine giren defteri nasıl çıkartabilir de konuyu asıl yatağına çevirebilirim diye düşündüm.

Hüseyin Bey’e toplantıya gelmeden önce Whatsapp’tan bir yazı atmıştım. Hüseyin Bey’den bu yazımızı okumasını rica ettim. Diğer arkadaşlara da kelime bile kaçırmadan dinlemelerini söyledim. Bu arada şaşırmamaları için ekledim: Bu yazıyı blogta yayınlayacağım; ama korkuyorum. Onun için sakınca olup olmadığını öğrenmek isterim. Öyle ya işi sağlama bağlayalım. Ne olur ne olmaz. “Türkiye’de kaç gazeteci içeride, kaç yazar tehdit edildi?” soruları sorulur; ama kaç yazar kendine sansür uyguluyor diye sorulmuyor.

Uzatmayalım “Her Şeyin Temeli Ahlak” başlıklı yazımda bir sakınca olmadığı oybirliği ile kabul edildi.

Ahmet Bey de, cebinden bir yazı çıkardı. “İyi ve Kötünün Hikâyesi ve Bizim Seçimlerimiz” başlıklı bu yazıyı okudu demeyeyim, bir konferans verir gibi sundu.

Hüseyin Bey, kardeşimiz de poşeti açtı. Defteri çıkardı ve “İşte Hal-i Pür Melâlimiz” başlıklı yazısını okudu.

Bütün yazılarımız ya eski günlerde yazılmış ya da eski günleri anmayla ilgili. Niçin acaba?

Sabahattin Gencal, Erdoğan Teke Bey’e, “Bu yazılanları yorumlar mısınız?” diye sordu.

Erdoğan Bey, yazıların hepsi de günümüzü anlatıyor sanki, dedi ve yazıların içeriklerine ayrı ayrı dokundu.

Bak yine unuttum. Erdoğan Bey sohbetimizin başında anlattığını yine sona bıraktım. Bu arada “Ayaklar baş, başlar ayak oldu.” söylemini hatırlatır değilim. Bunu bilin ve Erdoğan Bey’in yaşadığı konuya dikkat kesilin. Konuyu Facebook hesabından da paylaştı. Oradan alıyorum:



“İsviçre’deki bir arkadaşıma mektup yazmam gerekiyordu. Kırtasiyeden bir küçük beyaz zarf bir de A 4 beyaz kâğıt aldım. PTT acentesine gittim. Memur bazı notlar aldı, telefon numaramı istedi ve ücret 108,18 TL. dedi. İyi duymadım biraz daha yanaşıp sordum “Ne kadar?” 108,18 TL. dedi. Yüz sekiz mi, dedim. Memur “Efendim uçakla gidiyor?”, Ha öyle mi? Bari cam kenarı olsun, dedim. Gülüştük. Bir defa daha inandım paramızın pul olduğuna...

O öyle yaptı, şu şöyle dedi, bu da böyle... faslı çok uzun sürdü. Hep böyle oluyor zaten güzel fikirleri, kulağa küpe yapılacak fikirleri arada kaynatıyoruz. Takdir edersiniz ki bu da hiç iyi olmuyor; onun için sözü edilen yazıları ayrı ayrı yayınladık.

Şimdi ne yapalım? İsterseniz her yazıdan birkaç söz yazalım ve size link verelim:



“Kant’a göre devlet ayrıca ahlak sahibi bir şahıstır da. Ahlakı varsa mutlaka ruhu da olmalı. Bu durumda şekli tamamlanan goleme/cumhuriyete ruh üflemek gerek...”

“Yasaları idare eden yasalar da vardır. Bu da insan hakları ve ahlâk kurallarıdır”  “Hukukun bütün tarifleri eksiktir. Doğrusu şudur: Hukuk, insanlıktır.” (F. Erem)

Yazıyı okumak için lütfen tıklayınız: Her Şeyin Temeli Ahlak



Milletçe medeniyetimizin pak referanslarına yakışmayan sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Müslüman kimliğini hak etmediği tüm yapay görüntülerden uzaklaştıracak güzel hasletlerimizi teoriden pratiğe geçirmek zorundayız. Ailede, toplumda, devlette kısacası egemenlikle sınandığımız her noktada güveni, kardeşliği, dostluğu, birlik beraberliği ve her şeyden önemlisi adaleti öne çıkarmalıyız. Siyasette karşıtlıkları ve düşmanlıkları azık yapma illetinden süratle uzaklaşmalıyız.

Yazıyı okumak için lütfen tıklayınız:  İyi ve Kötünün Hikâyesi Ve Bizim Seçimlerimiz

 


Kimi kesimler ne yazık ve hazindir ki dinimizi alet edip, kullanarak, kimi kesimlerde Atatürkçülük adına aynı haksızlıkları, yolsuzlukları, adaletsizlik ve hukuksuzlukları yaparak maalesef suistimal edebiliyor. Merhum sosyoloğumuz Cemil Meriç in belirttiği gibi "Ortada bir pasta var (TÜRKİYE) sağdan yiyene sağcı, soldan yiyene solcu diyorlar.

Yazıyıokumak için lütfen tıklayınız: İşte Hali Pür Melalimiz

 

Kaldığımız yerden yani demokrasi konusundan devam etmek üzere vedalaştık. Allah (cc) izin ederse 15 gün sonra görüşmek üzere hoşça kalın.

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 27. 04. 2023

İyi ve Kötünün Hikâyesi

 

Ahmet Meral, 26. 04. 2023


Âdemoğullarının serüveni sürgit devam eden karşıtlıkların hikâyesidir. Bir bakıma; iyi – kötü, mazlum - zalim, mert - namert, edepli - edepsiz, merhametli - gaddar, dürüst - hilebaz, cömert – cimri, namuslu – namussuz gibi, kategorilere giren insan ya da insan gruplarının mücadelesinin hikâyesi…

Aslında kişisel serüvenimiz de, dünyanın düzeni de bu sayılan zıtlıklar karşısında ne tarafta yer alacağımızla doğrudan ilgili…

Esasen, birinci şıkta yer alan olumlu vasıflar; Âdem’den günümüze ilahi hikmetin özünü, bir başka boyutuyla ”insan” kavramının olumlu donatılarını oluşturmuştur. Bu nedenle yaşam boyu kimlerle dost olacağımız, kimlere karşı da, çelikten bir irade sergileyerek karşı tavır geliştireceğimiz daima önemli olmuştur. Bu durum sıradan bir tercih değildir. Rahmani ilkelere ya da şeytani düzeneklere boyun eğmekle sonuçlanacak kritik bir seçimdir. Böylece ya; yeryüzünün zalim egemenlerinin, emek düşmanlarının, insan haklarını çiğneyenlerin, kadın ve çocukların el üstünde tutulması gereken hukuklarını yok sayanların, insanları soy, boy, yöre, cinsiyet ve sosyal statülerine göre ayırıp dışlayanların, kibir ehli şımarıkların, haddi aşan azgınların safında yer alır, şeytanın ayak izlerini takip edersiniz. Ya da; iyinin, edebin, cömertliğin, adaletin, insan haklarının, kadına saygının, geleceğimiz çocuklarımıza sonsuz sevginin mazlumun elinden tutmanın ve zalime geçit vermemenin güzel örneklerini ortaya koyar, yalnız Allah’a boyun eğmenin onur ve şerefini taşıyarak Rahman’ın kutlu yolunun yolcusu olursunuz. Tıpkı Resuller, Nebiler gibi, Resulullah’ın ehl-i beyti ve yolunu izleyen arkadaşları gibi.

Onlar uzun insanlık tarihinin kandilleri oldular. Hayatlarıyla erdemi örneklediler. Güzel davranışları sergilediler. Arınmak arzusunu taşıyanlara yolun en güzelini gösterdiler. Kutlu mesajı ulaştırmak ve yeryüzünde adaleti ayakta tutmak için büyük bedeller ödediler. Ardılları az da olsa her dönemde var oldu. Meydanlardan adalet timsali Hz. Ömer’ler geçti. Edep ve hayâsıyla çağlar üstü bir örnek olarak Hz. Osman yer aldı. İlim ve cesaretiyle Hz. Ali müminlerin hep sevgilisi oldu. Cömert ve fedakârlıklarıyla Ebu Zer, isyan ahlakının ve zulme başkaldırının timsali olmuş mazlum şehid Hz. Hüseyin silinmez izleriyle var oldu. Anadolu’muzdan Yesevi, Mevlana, Yunus Emre gibi büyük zatlar hoşgörünün, sevginin merhametin elçileri olarak iyi izler bırakarak geçtiler. Bilimde, sanatta, mimaride güzel işlere imza atan, hayata tevazu penceresinden bakan Biruni’ler, Tusi’ler, Harezmî’ler, Mimar Sinan’lar, Fuat Sezgin’ler ve yüzlerce düşünür ve ilim adamları hizmetleriyle medeniyet skalamızı yukarılara taşıdılar.

İlim ve gönül insanları devlet yönetimine tavsiye ve önerileriyle yön verdi. Şeyh Edebâli, nasihat ettiği Osman Gazi’ye şunları söylüyordu:

 “Gönül adamı ol, Bey olana yakışan budur.”

“Ey oğul! Beysin… Bundan sonra öfke bize uysallık sana. Güceniklik bize, gönül alma sana. Suçlamak bize katlanmak sana.

Milletçe medeniyetimizin pak referanslarına yakışmayan sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Müslüman kimliğini hak etmediği tüm yapay görüntülerden uzaklaştıracak güzel hasletlerimizi teoriden pratiğe geçirmek zorundayız. Ailede, toplumda, devlette kısacası egemenlikle sınandığımız her noktada güveni, kardeşliği, dostluğu, birlik beraberliği ve her şeyden önemlisi adaleti öne çıkarmalıyız. Siyasette karşıtlıkları ve düşmanlıkları azık yapma illetinden süratle uzaklaşmalıyız. Düşman üreterek safları domine etme kimi Faşist ve Nasyonel Sosyalist akımların bayatlamış yöntemidir.

Nietzsche’nin zekice ifade ettiği “İnsan geçimini bir düşmanla sağlıyorsa, bu düşmanın ölmemesi onun çıkarınadır.” sözü rakip veya karşıtları alt etme noktasında görece bir kazanç gibi görülebilir ancak, ulvi gayeler taşıyanların asla tevessül edebileceği bir yöntem olamaz.

Doğruları savunanlar için daima onuncu köy vardır. Bedeli sosyal statü kaybı, ekonomik yönden zarar ya da siyasi yönden gerileme olsa da duruş ve doğru istikamet sahibi olanlar daima kazanacaktır. Unutulmasın bizim medeniyetimiz çift dünyalı bir medeniyettir.

Hz. Ali mübarek başına şehadetine yol açan ölümcül darbeyi yediğinde dudaklarından tarihe geçen şu söz dökülmüştü. “Füstu” “kazandım”.

Doğrusu iyiler hep kazanır.

Ahmet MERAL, 26. 04. 2023

 

31 Mart 2023 Cuma

İftar Vaktinde de Demokrasi Üzerinde Konuştuk

 

Sohbet Grubu İftar Sofrasında
Ahmet Gencal, Hüseyin Yıldız, Ahmet Meral,
Sabahattin Gencal, Erdoğan Teke, Fehmi Bilâloğlu
Çekmeköy- 29. 03. 2023
******

Sohbet arkadaşımız Erdoğan Teke Bey, Allah (cc) kendisinden razı olsun sohbet grubu arkadaşlarına yani bizlere bugün yani 29. 03. 2023 Çarşamba günü iftar verdi. İftar soframız da arkadaşlığımız gibi mükemmeldi. Ya, iftardan önceki sohbetimiz? Nasıl diyelim? Hani derler ya Cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıralım. Biz de İftarımızı sohbetle taçlandırdık. Sohbetimizin konusu demokrasiydi.

Moderatörümüz Hüseyin Yıldız Bey, “Her sistem kendi insanını doğurur.” diye başladı söze. Bu sözü elbette doğrudur. Bu sözden başka doğrular da çıkarabilir miyiz? Elbette, sözü ters çeviririz: İnsanlar da kendi sistemini oluşturur. Yaygın bir söz değil mi? “Her toplum layık olduğu biçimde yönetilir.” Onun için hepimiz öğreneceğiz, gelişeceğiz. Peki, nereden başlayacağız?

30 Mart 2023 Perşembe

Rousseau’nun Demokrasi İle İlgili Sözlerine Bir Analiz

 



Jean Jack Rousseau Toplum Sözleşmesi (1) adlı kitabında “Gerçek bir demokrasi için Tanrı’lardan oluşan bir halk gereklidir” görüşüne yer veriyor.

Yazar acaba bu sözleriyle neyi anlatmaya çalışıyor?

Kusursuz bir demokrasinin olamayacağını mı ifade etmek istiyor?

Genelde halkın ahlaki seviyesinin düşüklüğünü ima ederek bir halk eleştirisi mi yapıyor?

“Erdemli bir yönetim için erdemli bir halk”  gerekir mi diyor?

(Burada ister istemez ünlü İslam düşünürü Farabi’nin erdemli kent özlemi ‘Medine-i Fazıla’sını hatırlıyoruz. (2))

16 Mart 2023 Perşembe

“Yarınlarda, Yarınlarda Mutlu Günler Var”

 

Ahmet Meral-Hüseyin Yıldız
Sabahattin Gencal-Erdoğan Teke
Çekmeköy-İstanbul
15. 03. 2023
****


Sohbetimizin konusu, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Dünü ve Bugünü”ydü.  Bir önceki sohbetimizde kaldığımız yerden başlayarak konuşmaya, tartışmaya ve fikir üretmeye devam ettik. 15 Mart 2023 Çarşamba günü 14.00’te Ahmet Meral Bey’in ev sahipliğindeki bu toplantımızda, sağ olsun Meral Bey bize çifte ziyafet verdi. Ziyafet dedik; ama yanlış anlaşılmaması için yazalım. Bu özel eğlence, iş yemeği, protokol veya kutlama yemeği değil farklı sohbet arkadaşlığı ziyafetiydi ki hem midemiz bayram etti hem de dimağımız.

Modernleşme Sürecimizin Serüveni TANZİMAT HAREKETLERİ 1839-1876 / Ahmet MERAL





15 Mart 2023 Çarşamba

Türkiye'de Siyasi Partiler

 


TÜRKİYEDE SİYASİ PARTİLER

Sabahattin Gencal*

ÖNSÖZ

Türkiye’miz, taa İstiklâl Savaşı’ndan beri birçok kriz atlatmıştır. İnşallah 21. Yüzyılın ilk çeyreğindeki çoklu krizin üstesinden de başarıyla çıkacaktır. Yeter ki tüm yurttaşlarımız, hepimiz yurttaşlık görevlerimizi yapalım. Yurttaşlık görevi insan olma görevlerimizden biridir.

Siyasi görevimiz de yurttaşlık görevlerimizden biridir; ama en önemli görevlerimizden biridir. Ancak ne hikmetse bu görevimizi, sadece oy kullanmakla yaptığımızı sanıyoruz. Kaldı ki demokrasiye tek katkımız oy kullanmayı da Allah bilir ya doğru dürüst yapamıyoruz. Biz bazı kişileri mi seçiyoruz, yoksa bazı kişiler kendilerine bize seçtiriyorlar mı? Sordum sadece.

Bizleri kim yönetiyor? Siyasi partiler. Peki, siyasi partiler istenildiği gibi donanımlı olmazsa onlardan ülkemizin ve toplumumuzun “iki günü bir olmadan” daha bayındır ve refah içinde olmasını sağlamalarını nasıl bekleyebiliriz? Demek ki işlevlerini tam olarak yapabilecek partilere ihtiyaç var. Bunlar da siparişe göre olamayacağından bizim katkı sağlamamız gerekir. En azından partiyle ilgili mevzuatları örneğin parti tüzüklerini bilmemiz ve ona göre, parti içinde veya parti dışında görevlerimizi yerine getirmemiz gerekmez mi?

Siyasi görüşlerimizi, özgürce ifade etmek en tabii hakkımızdır. En azından bunu yapmalıyız. Başka deyişle karınca kararınca da olsa demokrasiye katkı sağlama çabasında olmalıyız.

3 Mart 2023 Cuma

Türkiye Cumhuriyeti'nin Dünü ve Bugünü

 

Ahmet Meral, Hüseyin Yıldız,
Sabahattin Gencal, Erdoğan Teke
Çekmeköy-İstanbul
01. 03. 2023
****


Biz dört arkadaş 01. 03. 2023 Çarşamba günü fikir masamızda yerimizi aldık.

Sohbet konumuzu önce “Türkiye Cumhuriyeti’nin öncesi ve sonrası” olarak belirlemiştik. İki tarafı da açık uçlu bir konu değil mi? Türkiye Cumhuriyeti öncesine gidersek taa Mete Han’a (M.Ö. 234 - M.Ö. 174) kadar gideriz. Belki de Mete’nin babası Teoman Han’a kadar. Belki de daha da öncelere...

16 Şubat 2023 Perşembe

“İnsanlık Depremi 7. 7’den Aşağı Olmadı”

           

Fehmi Bilaloğlu, Ahmet Meral, Hüseyin Yıldız
Sabahattin Gencal, Erdoğan Teke
Çekmeköy- İstanbul
15. 02. 2023
*****

         Yüreklerimizde, merkez üssü Kahramanmaraş olan ve civar 10 ilde de binlerce can kaybına ve büyük hasarlara neden olan 07 Şubat 2023 saat 04.17’deki depremin hüznünü taşıyan biz dört arkadaş, mutat sohbet programımızı 15. 02. 2023 Çarşamba günü, saat 14.00 ile 17.57 arasında gerçekleştirdik.

Moderatör Hüseyin Yıldız’ın başsağlığı ve dualarıyla toplantı başladı.

Yıldız, depremle ilgili olarak medyada izlediklerini tekrarlamayacağını ancak bazı tespitlerde bulunmadan geçmek de istemediğini belirttikten sonra şu tespitleri vurguladı:

2 Şubat 2023 Perşembe

Medeniyet ve Biz

 

Hüseyin Yıldız-Ahmet Meral
Sabahattin Gencal- Erdoğan Teke
01. 02. 2023, Çekmeköy-İstanbul


Bugün, açık deyişle 01. 02. 2023 Çarşamba günü yaptığımız sohbet de güzeldi.

Erdoğan Teke Bey’in ev sahipliğindeki sohbetimizi Moderatör Hüseyin Yıldız Bey kısa bir konuşmayla 14.03’te başlattı. Bir önceki oturum konusunu yani Bilim ve Medeniyeti işlemeye devam ettik:

Hüseyin Yıldız Bey, dün akşam Sabahattin Gencal'ın Bilim konusunda Yapay Zekâ ile yaptığı konuşmayı okudu. (İlgilenenler için: https://gencalinnotlari.blogspot.com/2023/02/yeni-arkadasm-yapay-zeka.html   )

Yapay zekâ konusunda kısa sohbetten sonra Hüseyin Yıldız Bey, merhum Akif İnan’ın “Her kavram kendi medeniyetinin izlerini taşır.” “Her uygarlık, tekniğini de kendi özüne uygun biçimde geliştirmiştir. Bugün batının ulaştığı teknik durum onun uygarlık anlayışının maddeye yansımış halinden başka bir şey değildir. Bu açıdan tekniğe uygarlığın bir uzantısı olarak bakmak lazımdır.” sözleriyle konuşmasına başladı. Ana başlıklarıyla şunlara değindi:

19 Ocak 2023 Perşembe

Bilim ve Medeniyet

 

Soldan sağa Fehmi Bey, Hüseyin Yıldız, Ahmet Meral,
Sabahattin Gencal, Erdoğan Teke, Ahmet Gencal
Çekmeköy, 18. 01. 2023
---------------SOHBET SEVERLER-
--------------


Biz dört arkadaş, biz dört sohbet sever yine toplandık. 18. 01. 2023 Çarşamba günü saat 14.00’te Ahmet Meral Bey’in ev sahipliğindeki toplantımız da verimli geçti. Konumuz “bilim ve medeniyet”ti. İkisi 65 lik, ikisi 80lik olan dört emekli arkadaşın böylesine derin konularda sohbet etmesi insanı umutlandırıyor. Bu dört sohbet severin, hiç bitmeyen okuma alışkanlıkları, azimleri, sabırlı olmaları, nazik olmaları vb. erdemlerle donanımları sırf alçak gönüllülerinden olacak kendi muhitlerinin dışında duyulmamıştır. Ama bu samimi arkadaşlar bunu hiç dert etmemiş olacak ki bu durum hiç konuşma konusu olmadı. Onlar hal hatır sorduktan ve ev sahibinin verdiği yemek ziyafetinden sonra fikir ziyafetine geçiyorlar.

4 Ocak 2023 Çarşamba

Ulusları Ayakta Tutan Kültürdür

 

Ahmet Meral-Hüseyin Yıldız- Erdoğan Teke-
Sabahattin Gencal ve konuğumuz Fehmi Bey
Çekmeköy, 04. 01. 2023

ULUSLARI AYAKTA TUTAN KÜLTÜRDÜR

Biz dört arkadaş 15 günde bir yaptığımız mutat görüşmemizi bugün, yani 04. 01. 2023 Çarşamba günü saat 14. 30’da Sabahattin Gencal’ın ev sahipliğinde bir mekânda gerçekleştirdik.

Namık Kemal’ın "Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar.” sözünü sık sık dile getirdik. Bu demek değildir ki fikirlerimizi çarpıştırdık. Çarpıştırmadık; ama sergiledik, düzenledik, değerlendirdik  ve bir sonuca vardık: Atatürk’ün dediği gibi, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.”

22 Aralık 2022 Perşembe

Yine Adalet, Yine Adalet

 

Ümraniye, 05. 09. 2022'eki toplantımızın fotoğrafı
21. 12. 2022'de fotoğraf çektirmeyi unuttuk
İŞTE BİZ DÖRT ARKADAŞ



Biz dört arkadaş, şükürler olsun 21. 12. 2022 Çarşamba günü saat 14, 00’te yine toplandık. Yararlı geçen toplantımızda sohbet konusu adaletti. Önceki toplantıda da aynı konuyu işlemiştik. Bu konu üzerinde ne kadar dursak azdır.

Gönül isterdi ki sohbetlerimiz kayıt altına alınsın. Gerçi böyle imkânlar yok değil; ancak, bir taraftan da sohbetimizin doğallığı bozulur endişesiyle kayıtları hafızamıza yaptık. Sohbetimizin ana başlıklarını yazmakta yarar görüyoruz:

Hal hatır sorma faslından sonra;

Hüseyin Yıldız Bey, Yazar Erol Çalı Bey’in “Dinin Dindarla Sınavı” adlı eserini tanıttı. Bu arada altlarını çizdiği satırları ve yaptığı yorumları okudu.  Dinci ve dindar kavramları üzerinde duruldu. Erdoğan Teke Bey, tarikatlar ve cemaatler konularında sorular sordu. Tarih öğretmeni, aynı zamanda bu konularda derin bilgisi olan Ahmet Meral Bey aydınlatıcı konuşma yaptı.

5 Aralık 2022 Pazartesi

Adalet

 

DÖRTLÜ TOPLANTILAR DEVAM EDİYOR
Hüseyin Yıldız- Ahmet Meral- Sabahattin Gencal- Erdoğan Teke
Çekmeköy- 05. 11. 2022

Biz dört arkadaş, bugün, açık deyişle 05. 11. 2022 Pazartesi günü saat 14.30’da Çekmeköy Mimarsinan Mahallesi’ndeki bir mekânda yine toplandık. Erdoğan Teke’nin ev sahipliğindeki bu toplantımız da zevkli ve yararlı geçti. (Erdoğan Bey’e açık teşekkürler...)

Hal hatır sorma ve ikramlardan sonra, önceden tespit ettiğimiz “Adalet” konusunda fikir alış verişinde bulunduk.

Moderatör Hüseyin Yıldız Bey, adaletin çok geniş bir kavram olduğunu belirtti. Ayrıca  Hz. Ali’nin Mısır Valisine yazdığı mektubu okudu. Bu mektuptan bugün de dersler çıkarmamız gerektiğini vurguladı.

Ahmet Meral Bey "Kur’an’ı Kerim'de Adalet" konusunu özetledi ve özellikle her hutbede anlamı bilinmeden okunan Nahl Süresi 90. ayetinin anlamı üzerinde durdu.

Sabahattin Gencal Bey, Hans Kelsen’in, “Adalet Nedir?” başlıklı makalesini özetledi; ayrıca gelenekçi ahlakçılardan İbn Miskeveyh’e göre, adaletin ne olduğuna kısaca değindi. Bazı âlimlerin adalet kavramını kilit taşı olma konumunu sarsacak tespitler yapmalarına üzüldüğünü ve bunun başta İslâm âlemi olmak üzere bütün insanlık alemine, dolaylı da olsa zarar verdiğini anlattı.

Erdoğan Tekke Bey, adaleti hukuk kavramı olarak irdeledi ve 2B’den (6831 Sayılı Orman Kanunu'nun 2. maddesi B bendinden) örnekler verdi. Ayrıca düşünür ve hukukçuların unutulmaz vecizelerini okudu. Bu arada kendisine ait vecize değerinde sözleri açıkladı.

Üç saat değil, üç gün, üç ay  da konuşulsa adalet kavramının tam olarak işlenemeyeceği hususunda fikir birliği oluştu ve bir sonraki konuşma konusunun da adalet olduğu kararlaştırıldı ve toplantı iyi akşamlar, devamlı mutluluklar dilekleriyle sona erdi.

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 05. 11. 2022

 


16 Kasım 2022 Çarşamba

Özgürlük

 

Erdoğan Teke- Hüseyin Yıldız-
Sabahattin Gencal- Ahmet Meral
16. 11. 2022 Çarşamba günü
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Kültür Merkezinde

Biz dört arkadaş, 15 gün arayla mutat olarak yaptığımız toplantımızı bugün (16. 11. 2022 Çarşamba günü, saat 14.00’te) Ahmet Meral’ın ev sahipliğinde Marmara Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi Kültür Merkezi’nde yaptık. Konumuz “özgürlük” kavramı üzerinde üç saate yakın bir zaman içinde görüşlerimizi sunduk. Görüş alışverişi yaptık. 

Moderatör Hüseyin Yıldız Bey, bir açış konuşması yaptıktan sonra Sabahattin Gencal’dan başlayarak bütün arkadaşlara söz verdi. Arkadaşlar konuşurken, moderatör olarak bazı sözlerin açılımını istedi. Bu aralarda fikir alış verişleri oldu.

Toplantının tutanağının tutulması Sabahattin Gencal’dan istendi. Ancak Gencal’ın rahatsızlığı dikkate alınarak bu tutanağın Hüseyin Yıldız tarafından tutulması kararlaştırıldı.

Yıldız’ın yazacağı tutanaktan önce bir ön bilgi olarak toplantı hakkında yazdıklarımızı paylaşıyoruz:

İlk söz verilen Sabahattin Gencal, hak ve özgürlükler kavramının çok geniş bir kavram olduğunu onun için ayrıntılara girmeden bazı başlıkları hatırlatacağını söyledi. Ve her yurttaşın da bilmesi gerektiği haklar listesini sundu.

Gencal, ayrıca hocası Prof. Dr. Bahri Savcı’nın (1914- 2 Kasım 1997) İnsan Hakları Derslerine kısaca değindi.

Ahmet Meral, İngiltere’deki Hak ve Özgürlükler’e kısaca değindikten sonra 1215’te Büyük Şart (Magna Carta) denilen bir Ferman’ından başlayarak İngiliz İnsan Hakları Bildirgesi’ne (1689) kadarki özgürlük mücadelesinin önemli başlıklarına da değindi. Bu arada Pakistan'da, ülkenin İngiltere'den 14 Ağustos 1947'de kazandığı bağımsızlığı ve de Muhammed Ali Cinnah’tan söz etti.

Dekartın felsefesinden başlayarak Transandantal felsefeye kadar bazı akımlar üzerinden kısaca durdu. Bazı grupların Transandantal (aşkın) özgürlük isteklerinin yozlaşmaya ve bozulmaya neden olabileceği üzerinde durdu. Yine “aile”nin bozulması için medyada sistemli ve de sinsi programlar üretildiğine dikkat çekti. Tabii, her bireyin korunmaya layık olduğunu da, azınlık haklarının korunması gerektirdiğini de ihmal etmedi.

Erdoğan Teke Bey, Bruno Leoni’nin Özgürlük ve Hukuk adlı eserinin özetini sundu. Özgürlük ve Hukukun Üstünlüğü, “Özgürlük” ve “Kısıtlanma” vb. konuları vurguladı. Bu arada Abraham Lincoln’un; “Dünya, hiçbir zaman ‘özgürlük’ kelimesinin iyi bir tanımına sahip olmamıştır… Aynı kelimeyi kullansak da aynı şeyi kast etmiyoruz." sözünden hareketle özgürlük kavramının farklı yorumlanmasına değindi.

Hüseyin Yıldız, Kur’an-ı Kerim’deki özgürlükle ilgili ayetleri okudu. Ayrıca 

Aliya İzetbegoviç’in Doğu Batı Arasında İslam,  Tarihe Tanıklığım, Köle Olmayacağız, İslam Deklarasyonu ve Tarihi Savunma vd. kitaplarından söz etti. Aliya İzetbegoviç’in özlü sözlerinde birkaçını okudu. Bu arada bazı düşünürlerin özgürlük hakkındaki sözlerini hatırlattı.

Son söz de, ilk söz verilen Sabahattin Gencal’a verildi. Gencal, Hocası Prof. Bahri Savcı’nın makalesinden bir alıntıyla oturumu kapattı:

“Evren vardır. Yeryüzü yuvarlağı vardır. -Buna isterseniz doğa diye'bilirsiniz- İnsansal varlık vardır. Yani, ilk olgu olarak bir "evren-doğa-insan" üçlüsü vardır. Bunların üçünü birden bir tek sözcük deyimler. Bu üçlüyü bir tek sözcük ile mükemmel olarak anlatabiliriz: ÖZGÜRLÜK...

Ve ilk olarak, özgürlüğün var oluşu vardır. Bu özgürlük; evrenin ve doğanın, kendi iç yasasından başkasına tabi olmamaktır. Yani kendi doğal (siz buna Tanrısal da diyebilirsiniz) yasasından başka bir dış etkene, bir dış etkiye, bir dış güce bağlı olmamaktır, özgürlük.

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy- İstanbul, 16. 11. 2022

Not: Ahmet Meral Bey’in ev sahipliği ve ikramları ayrıca yazılacak güzelliklerle doluydu. Teşekkürler az gelir. Allah (cc) razı olsun Ahmet Bey...

_______________

Prof. Bahri Savı, "Yaşam Hakkı" "Felsefesel Açıdan Pratiğe Doğru"

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/36684


Paylaşmak güzeldir.