8 Ocak 2024 Pazartesi

Doktorlara ve Sağlık Çalışanlarına Minnettarız

 


-I-

Yine gözlerim buğulandı. Duygularımızı ve düşüncelerimizi gönül tenceresine atarsak gözler buğulanır da, dolar da... Bazen de gözyaşları sel olur akar da... Gözlerimin muslukları, sevgili eşimin vefat ettiği 2016’da bozuldu. Gözyaşı kanallarım doldu ve tıkandı. Böylesi tıkanmalarda enfeksiyon oluşabilir ki benim gözlerimde de sık sık enfeksiyon oluşuyor.

Bu son 6 aydır, bacak varislerimde, yemek borusunda, biraz da akciğerlerimde enfeksiyon oluştu. Doktorlara gide gele bir hal oldum. Devlet hastanelerinden randevu alamadığımız günlerde özele gidiyoruz tabii. Gidiyoruz yerine gitmeye mecbur bırakılıyoruz demek daha uygun düşer.

Dün yani 05. 12. 2023 Salı günü, saat 13.00’te Sultan Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon polikliniğindeydim. Sağ olsunlar bütün doktorlar bana ilgi gösterir ve saygı duyarlar. Tabii ben de kendilerine... Bu kez öyle bir şey oldu ki buna sadece ilgi ve saygı diyemiyorum. Genç doktor hanım çoraplarımı çıkardı ve de giydirdi. Evde, zorda olsa çoraplarımı çıkarabiliyor ve giyebiliyorum. Ancak poliklinikte... Doktor hanım bunu anladı ve bana söz bırakmadan çoraplarımı çıkarıverdi. Kendisinden Allah razı olsun. O ayaklarıma bakarken benim ne düşündüğümü tahmin edemezsiniz:

Hani ilkokullarda bazı küçük öğrencilerin gözyaşlarını ve burunlarını öğretmen kendi mendiliyle siler ya... Demek ki dedim, kendi kendime bir öğretmen için öğrencileri neyse bir doktor için de hastaları odur. Bu durumda duygulanmaz mı insan.  Dua etmez mi insan... Duygulanmam, sadece doktor hanımın gösterdiği harekette değildi sadece. Kısaca anlatmaya çalışalım:

Doktor hanım, şikâyetiniz nedir, diye sorunca ondan hastalığın hikâyesini özetle anlatma müsaadesi istedim. Doğrusu da budur zaten. Bütün basılı formlarda bunu görmek mümkün. Sağ olsun müsaade etti. Müsaade etmekle kalmadı pür dikkat dinledi:

Her alanda, tabii tıpta da branşlaşmak çok önemli ve ileri bir aşamadır. Ama bu demek değildir ki yalnızca kendi alanıyla ilgilenmek, diğer alanları için yönlendirme yapmaktır. İnsan bir sistemdir. Bütün bir sistemdir. Sistemin bir öğesindeki bozukluk bütün sistemi etkiler. Diğer doktorlarımıza da bunu söyledim, ama haklı gerekçelerle bunun günümüz sağlık sistemi içinde mümkün olamayacağını söylemişlerdi. Neyse doktor hanıma son altı aydır çok antibiyotik kullandığımı bunların bağışıklık sistemini bozdukları gibi yemek borusunda mantarlara sebep olabileceğini söyledim. Nitekim endeskopi verileri de buna işaret ediyor... Maşallah, sözüm bitince mantar olup olmadığına bakmak için çoraplarımı çıkardı. İşte bu, dedim. Kelimeleri kaçırmadı. Barsak ve diğer organlardaki mantarla ilgi kurdu. Yeni mezun her halde, ya da tıpla ilgili yayınları takip ediyor. Böyle bilgili gencimiz takdir duygularımızı geliştirmez mi? Bu da ne demeyiniz, doktorlarımız birçok hastaya baktıklarından olacak ne hastanın şikâyetlerini tam anlayabiliyor, ne de çeşitli bağlantılar kurabiliyorlar. Tabii bunların hiç birini kınamıyorum; ama genç doktorumuzu takdir etmeden de yapamıyorum.

Ha, ayaklarımla ilgili teşhisin ne olduğunu da yazayım. Gençliğimde ayak tırnaklarımda mantar vardı doğrusu. Ama mantarlı yerler tam siyah olmasa bile, en azından lekeli gibi gözüküyor ve mantar, ben buradayım, diyordu. Şimdilerde ayaklarım, tırnaklarım bembeyaz. Aklımın ucundan geçmezdi burada mantar oluşacağı. Sözün burasında aklıma ne geldi bilemezsiniz. Derler ya siyah taş pirincin içinde kolayca bulunur, sen ondan korkma. Ama pirincin içindeki beyaz taşlardan kork. Toplumumuzda bazıları bukalemun gibi renklerini değiştirerek grupların bir bireyi haline gelebiliyorlar. Bu tehlikeli tabii. Acaba diyorum, mantarlar da bu bukalemunlar gibi renk değiştirmeye mi başladı.

Oğlum Fuat, der ki, yazılarınızda illa, az da olsa iğneleyici birkaç cümle oluyor.  Haz etmiyor böyle yazmamdan. Doğrusu ben de istemem iğnelemeyi, dolaylı da olsa zerrece incitmeyi.  Ama zarar vermek için değil sadece ve sadece uyarı için iğnelemeden de olmuyor... Küçük de olsa basit de olsa bugünün uyarıları yarınlarda sıkıntılarla, engellerle karşılaşmamak için işe yarayabilir. Tabii bu da anlayanlar için...

Eve gelince, okuldan gelen oğlum Ahmet’e, doktorun çorabımı çıkardığını ve giydirdiğini söyledim. Tabii söylerken de buğulandı gözlerim. Titredi ses tellerim. Ahmet, beni az çok tanıyor. O da benim gibi aşırı hassastır. Bunu yazarsın, dedi. Evet, yazmayı düşünüyorum. Bir doktora ve onun şahsında tüm doktorlara açık teşekkür yazısı yazsam nasıl olur? Ooo ne anladım ondan, deyiverdi. Adını da yaz. Hatta Üst makamlara yaz ve ödüllendirilmesi öner, dedi bana.

Bu an gece yarısı, saat 03.22 öğretmenlere benzettiğim doktorlara açıkça nasıl teşekkür edeceğimi düşünüyorum. Yarın, inşallah kan tahlilinin sonucunu almak için Oğlum Fuat, tekrar götürecek beni Sultan Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne. Bir fırsat bulursam, ya da yaratabilirsem sözünü ettiğim doktor hanıma uğramayı düşünüyorum. Açık teşekkür yazısı yazmayı düşündüğümü de açık açık söyleyerek ismini yazmak için kendisinden müsaade isteyeceğim. Bana kalsa meçhul bir doktora ve şahsında tüm doktorlara deyip... Ama Ahmet’in düşüncesini de yabana atamayız.

Sabahattin GENCAL,

Çekmeköy-İstanbul, 29. 12. 2023

 

-II-

05. 12. 2023 Salı günü Sultan Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde DUYGULU ANLAR yaşadıktan ve de yorulduktan sonra eve geldik. Yorulmaya da değdi; çünkü hem tahlil için kan verdik. Hem göz, hem de cildiye polikliniklerinde muayene oldum. Tabii enfeksiyon polikliniğindeki, öğretmene benzettiğim genç doktor hanımefendi sayesinde. O bir pusulayla görüş istemeseydi muayene olmamız imkânsızdı.

Geceyi ağrılı geçirdim. Saat üçte yazı yazmaya başladım. Başka ne yapabilirdim ki, tek oyuncağım bilgisayar. Tek oyunum da içimi boşaltmaya vesile olduğu için yazı yazmak Derler ya yazı terapidir.

Ertesi gün kan tahlil sonucunu almaya gidecektik. Genç doktor hanımefendinin ismini öğrenmeye niyet etmiştim. Ama “Evdeki pazar çarşıya uymaz.” derler ya bizim hesap da şaştı.

Göz polikliniğine uğradım ilkin. Doktor, gözümdeki enfeksiyonun çoğaldığını görünce fotoğraf çekip hocasına yolladı. Hocası da “Hemen göz servisine gelsin!” dedi. Ne oluyor, demeden hemen yatırdılar beni. Yatış işlemlerini torunum yaptı. Sağ olsun Hoca hanım hemen göğüs ve enfeksiyon servisleriyle irtibata geçti. Yeniden kan almalar, ölçmeler. Tabii serumlar... Birkaç doktor geldi. Hoca hanımın asistanları mı, yoksa enfeksiyondan gelen mi bilemiyorum. Çok geçmedi verdikleri ilaçları değiştirdiler. Ayrıca, kalıcı olduğum anlaşılınca yeni bir odaya aldılar beni.

Şimdi bunları yazmak rahat; birkaç saniyede yazıveriyor insan. Ama yaşadığımız saniyeler o anda saat oluyor. Zaman işte böyle göreli bir kavram.

Unutmadan bir şeyi yazayım. Hani, enfeksiyon polikliğindeki doktorun yanına gidecektim ya, gidemedim. Dedim ya apar topar yatırdılar beni. Bu esnada enfeksiyon bölümü hocalarıyla da irtibat kurdular. Bu durumda genç doktorun fikrini sormak olmuyor doğrusu. Çünkü hocalarının görüşleri alınıyor. Belki hocalarından da iyi biliyordur; ama yine de yakışık almıyor. Adın nedir, açık teşekkür yazacağım vb. demek için de odasına giremezdim. Ben ona ve onun gibilerine çok dua ettim. Allah (cc) böylelerinin sayılarını artırır inşallah.

Serviste yattığım bir haftada yaptığım gözlemleri şimdilik yazmayacağım. Yalnız birkaç hususu yazarak geçiştireceğim:

Beni tek kişilik bir odaya getirdiler, dedim ya. İşte orada yatağımın baş tarafındaki duvarda bir yazı vardı. Her ne kadar gözden rahatsızsam da okumaya çalıştım. “Görüşme riski yüksek hasta” Vay anasını, demek ki enfeksiyon saçıyoruz. Tersi de olabilir. Gelenlerden nem kapabiliriz. Ertesi gün yazıyı bir defa daha okuduğumda anladım ki şeşi beş görmüşüm. Hani derler ya “sağır duymaz uydurur.” Meğer yazı, “Düşme riski yüksek hasta” imiş. Düşmeyi görüşme diye görmüşüz, daha doğrusu uydurmuşuz. O anda aklıma ne geldi bilemezsiniz: Yazacağım yazıların genel başlığı: OKUNMA RİSKİ YÜKSEK YAZILAR olsun. Sağlık olursa ve Allah (cc) izin ederse bu konuyu bir kere daha düşüneceğim.

Taburcu olurken hoca hanıma ve şahsında tüm ekibine teşekkür ettim. Sağ olsun, o da bana teşekkür etti ve dedi ki EN UYUMLU HASTAMIZDIN. Ben farkında değildim. Düşündüm, neden uyumlu sıfatını kazanmış olabilirim?

Aklıma şu geldi: İki hemşire geldi; damarıma girmek için.  Uğraştılar da uğraştılar. Her seferinde “Çok ağırdı mı?” diye sorduklarında, “Hayır.” diyorum. Bir öğretmen olarak ağrıya katlanmasam bu gençler nasıl öğrenecekler? Hep dişimi sıktım. Nihayet bırakıp gittiler. Biraz sonra bir başkası geldi ve serumu takabildi. Daha önceleri de böyle sorunlar oluyordu. Benim cildim de damarım da çok ince ve hassas. Anlayacağınız benim damarıma basmak kolay değil. Bir defasında, refakatçi olan oğlum bir hemşireye az da olsa kızmıştı. Tam zamanında gelmesini söylemişti. O hemşirenin de teşekkür ederek, bir iki laf ederek gönlünü almıştım. Belki diyorum, bunlar hoca hanıma bunları söylemişlerdir. Yoksa hoca hanım nereden bilsin. Evet, oflayıp puflamadan. Bağırmadan, nara atmadan yatıverdik. Çünkü biz acıları içimize gömenlerdeniz.

Allah (cc) bütün hastalara şifa versin. Allah tüm doktorlara ve sağlık çalışanlarına sabırlar versin, güç versin. Allah onlardan razı olsun.

Sağlıklı günler dileğiyle...

Sabahattin GENCAL,

Çekmekö-İstanbul, 08. 01. 2024

 

 

 

Paylaşmak güzeldir.