kültür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kültür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ocak 2023 Çarşamba

Ulusları Ayakta Tutan Kültürdür

 

Ahmet Meral-Hüseyin Yıldız- Erdoğan Teke-
Sabahattin Gencal ve konuğumuz Fehmi Bey
Çekmeköy, 04. 01. 2023

ULUSLARI AYAKTA TUTAN KÜLTÜRDÜR

Biz dört arkadaş 15 günde bir yaptığımız mutat görüşmemizi bugün, yani 04. 01. 2023 Çarşamba günü saat 14. 30’da Sabahattin Gencal’ın ev sahipliğinde bir mekânda gerçekleştirdik.

Namık Kemal’ın "Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar.” sözünü sık sık dile getirdik. Bu demek değildir ki fikirlerimizi çarpıştırdık. Çarpıştırmadık; ama sergiledik, düzenledik, değerlendirdik  ve bir sonuca vardık: Atatürk’ün dediği gibi, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.”

14 Mayıs 2021 Cuma

Bir Bayram Ziyaretinin Düşündürdükleri



Allah’a (cc) hamd olsun ki aile bireylerim, akrabalarım, arkadaşlarım ve dostlarım sayesinde, Ramazan Bayramımızda, pandemi koşullarına rağmen gönül gücüm artmıştır. Öyle artmıştır ki, inanın gönlüm tüm insanlığı içine alacak kadar genişlemiştir. Bu genişlik, bu heyecan ve bu huşu içinde HERKESİN RAMAZAN BAYRAMINI TEBRİK EDERKEN KARDEŞLİK, BARIŞ, DAYANIŞMA VB. GÜZEL DUYGULARIN GELİŞMESİNİ; YAŞAMIMIZIN MUTLULUKLARLA DOLMASINI YÜCE RABBİMİZDEN NİYAZ EDERİM.

Pandeni koşullarına rağmen bu bayramda gönül gücümüm artışına paralel olarak beyin gücümde de kıpırdanmalar oluştu. Unuttuğumu sandığım bazı anılar geçti gözümün önünden. Kaybolmaya yüz tutmuş düşünceler de gün yüzüne çıkmak istedi. Bu anılar, bu düşünceler kafamda oldukça bana rahat yoktur. Allah (cc) ömür verirse, sağlık verirse bunları ileri bir günde paylaşmayı bir borç kabul ediyorum.

13 Mayıs 2021 gününü, yani Ramazan Bayramının ilk gününü nasıl geçirdiğimi bir “günce” yazar gibi yazmak isterdim. Ama yazamıyorum, olmuyor olmuyor. Neden mi? Ben zaman zaman günce yazdım. “Herkesin yoğurt yiyişi başkadır.” derler ya bilirsiniz. Ben “geldim, gördüm, gittim...” gibi kısa ve özlü yazamıyorum. Tutum ve davranışları, sözleri, işleri vb. yazmanın ötesinde bütün bunların çağrıştırdıklarını da yazmaya kalkıyorum. İnsanın içinden ne kadar duygu ve düşünce geçtiğini düşünürsek benim yazmamın imkânsız olduğunu da anlarız.

Şimdi ben maddeler halinde kısa kısa yazacağım. Çağrışımları da artık sizler düşünürsünüz.

Sabah sabah, değerli arkadaşım Erdoğan Teke Bey’in bayramını telefonla tebrik ettim. Telefon konuşması sırasında saat 1400’te beni evde, evin kapısında ziyaret edeceklerini söylediler. Şimdi siz düşünün telefonla bayramlaşmanın önemini çağrıştırdıklarını, ayrıca ziyaretlerin kültürümüzdeki yerini.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) buyurdular ki; 

Hediyeleşin, çünkü hediye, aradaki muhabbeti artırır.” 

(Beyheki)

Saat tam 1400. Erdoğan Bey dairemizin zilini çalıyor. Böyle dakik davrananlara bayılıyorum. Özel hayatımda da meslek hayatımda bu konu üzerinde çok durdum. Zamanlama, toplumumuzun en büyük sorunlarından biri. Erdoğan Bey kardeşimizin böyle dakik oluşunda,  sanırım 23 yıl İsviçre de kalmasının payı vardır.

-                    Selâmünaleyküm.

-                     Ve aleyküm selam. Hoş geldiniz. İçeri buyurun.

-                    Hoş bulduk. Pandeminden sonra inşallah. Bayramınız mübarek olsun.

-                    Sizlerin de. Nice bayramlar...

-                    Nasılsınız?

-                    Hamd olsun, ya siz?

Bu bilinenleri niye tekrarladım, dersiniz? Elbette bunların anlamlarını biliyorsunuzdur; ama ne üzücüdür ki toplumumuzun çoğu bunların anlamlarına vakıf değil. Kalıp sözlerin seslendirilmesinden başka bir işlevi olmuyor. Açık deyişle bu kelimelerin ifade ettikleri o güzelim, o derin anlamlar unutuldu gitti. Bunları dipnot olarak yazayım, dedim. Ama ne zaman yeter, ne de güç. Başka bir bahara inşallah...

Değerli arkadaşım, esenlik dilekleriyle birlikte hediye paketini de takdim ediyor ve müsaade olarak gidiyor. Hediyeleşmenin önemi ile ilgili hadisleri bir vesileyle yazmıştım. Tekrar etmeyeceğim. Yalnız hediyenin ne olduğunu açıklamakla yetineceğim:

Çikolata. Yaşam boyu tatlı günler... Ve de bir kitap. En iyi hediyenin kitap olduğu ile ilgili birçok vecize duyduğunuzdan eminim. Ama Ramazan Bayramında bir kitap hediye edilmesinin anlamını takdir edersiniz. Kitabın adını da yazarsak konunun önemi daha çok artar. “Çağımız ve Türkiye Düşün ve Bilim Alanları” Prof. Dr. Niyazi Kahveci, Doğu Kitabevi, 6. Baskı.

18.yüzyılda yaşamış ünlü düşünür ve ilim adamı Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleriyle ilgili bir derleme kitabı yayınladım. Bu kitabın hazırlanması sırasında Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’ne çift kanatlı dendiğini öğrendim. (zül cenaheyn’ günümüz Türkçesi ile ‘çift kanatlı’ Kanatların biri pozitif bilimleri temsil ederken diğeri teolojik disiplini simgeler) Bence Prof. Dr. Niyazi Kahveci de çift kanatlı bir bilim adamıdır. Türkiye’mizin, dünyamızın böyle bilim adamlarına ihtiyacı var. Böylelerinin engellendiği konusu ayrı bir konu.

Kitabı açıyorum. İçinde lüks bir zarf ve zarfın içinde özenle yazılmış bir bayram tebriği mesajı. Bu özenin ne anlama geldiğini yazmaya gerek var mı?

Kitaplar ruhun gıdasıdır. 
Japon atasözü 


Telefon konuşmalarım da, bayram tebriki, hal hatır sormalarımızın ötesinde hatıralarımızı tazelemek olduğunu da belirteyim. Bunlar da çok düşündürdü beni. Ayrı ayrı saymanın imkânı yok. Teknoloji ne güzel. Trabzon, Rize, Samsun, Ankara, Kocaeli, Bursa ve İstanbul’daki kardeşlerim, akrabalarım, öğrencilerim, arkadaşlarım, dostlarım aradılar. Ben de aradım tabii. Aramak ve aranmak ne güzel. Ah, dedim teknolojinin kullananı olduğumuz kadar icat edeni de olabilseydik.

Bir arkadaşımla köyümüzdeki, yaylalardaki anıları canlandırdık. Bir başka arkadaşımla ilçemizin diğer köylerinin 70-75 yıl önceki durumunu konuştuk. Düşünebiliyor musunuz; ev kapıları yatsıdan sonra kapanırdı. Esnaf dükkânını kapatmadan camiye giderdi, yemek yemeye vb. giderdi. Gözlerimizin önüne getirebiliyor muyuz?

Sıkılmazsanız bir iki satır da yazalım. Köydeki bakkala gittim. Yarım kg. şeker istedim. Diğer komşulara kalmaz diyerek 200 gram verdi bana. Bugünkü kara borsacıları düşünün bir de rahmetli bakkalımızı. Düşünecek daha çok şeyler var.  Şekeri ilaç olarak alırdık. Zaten kibrit, gazyağı, şeker, basma vb. alırdık dükkândan diğer bütün ihtiyaçları gece gündüz toprakla savaşarak, hayvan besleyerek, çayır biçerek vb. karşılardık. Ama mutluyduk. Bugünkü bolluğa rağmen insanlar mutsuz; çünkü gelir dağılımı adil değil. Çünkü büyük bir kesim modern köle durumunda.

Neden bu duruma düştüğümüz konusu başlı başına bir tez konusu olmakla birlikte kısaca değineyim:

Ahlakımız, MEB Talim Terbiyenin de belirttiği üzere ortada, reziletler artık        borulardan değil yollardan akıyor... Bütün bunların birçok nedeni var kuşkusuz. Bence bir nedeni de kültür yozlaşmasıdır.

Seneler önce duymuştum. Almanlar Türkiye’de bir araştırma yapmışlar ve şunu tespit etmişlerdir: Tahsil seviyesi artıkça kültür seviyesi düşüyor. Olur mu böyle şey demiştim o zamanlar; ama yarım asır sonra Almanların doğru teşhiş ettiklerini üzülerek öğrendim. Biz hep böyleyiz. Öngörümüz yok. Ancak yumurta kapıya dayanınca...

Benim sade, iyi niyetli, yurt ve millet sevgisiyle dolu ama okuyamamış köylümü düşünün bir de sözde okumuşları. “Benim köylüm” derken genel olarak köylümüzü kast ediyorum. Benim doğduğum köyü değil. Benim doğduğum köy, Cumhuriyetten önce de sonra da okumuşluk oranı en yüksek köylerden biridir.

Benim köyümdeki selamlaşma adabı, hal ve hatır sorma, yardımlaşma, komşuluk, düğün ve cenaze merasimleri, başsağlığı dilekleri, göz aydınlığı, Allah kavuştursun görüşmeleri, kış gecesi oyunları, çocuk oyunları, yaylaya çıkma, yayla şenlikleri, türküler, atışmalar... bayramlar vesaire vesaire. Evet, karşılaştırıverin bu günlerle. Karşılaştıralım ve Almanların senelerce önceki araştırma bulgularını bir kere daha düşünelim: Hani derler ya “Bu kadar cahillik ancak tahsille mümkündür.” İşte bizimkisi de öyle... Yani eğitim politikamız istenildiği gibi değil. Kültürümüz yavaş yavaş yozlaşıyor yozlaşıyor. Bu yozlaşma yetmezmiş gibi bir Araplaşma eğilimi de sezmiyor değilim. Yazık yazık çok yazık.

Telefonlarla görüştüğüm arkadaşlarla elbette bu konuları konuşmadık; ama o eski günleri yad ettik. Nerede görülmüş eskiye özlem. Evet, tekâmül etmek varken, pırıl pırıl bir geleceği planlamayı yapmak varken.

Bu Ramazanda, bu bayramda pandemi dolayısıyla hep içerideydik. Eminim ki biraz daha fazla, biraz daha etraflı, biraz daha gerçekçi, biraz daha eyleme dönük vb. düşündük.

Düşünmek az iş mi? Evet, o eski bayram coşkusu yoktu. Evet, o eski bayram hareketliliği yoktu; ama eminim ki şapkamızı önümüze koyup düşündük. İşte bunun için de bir başkayım bu bayramda. Bir musibetin bin nasihatten daha iyi olduğunu, daha etkileyici olacağını, istisnalar bir yana gördüğüm için umutluyum bu bayramda.

UMUTLARIN YEŞERMESİ DİLEĞİYLE TEKRAR RAMAZAN BAYRAMINIZI TEBRİK EDERİM.

Sabahattin Gencal, 

Çekmeköy-İstanbul, 14. 05. 2021 


Paylaşmak güzeldir.