cerkez Tamer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
cerkez Tamer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mayıs 2023 Salı

Çerkez Tamer'i Bir de Fotoğraflarda Görün...

 

Çerkez Tamer- Sabahattin Gencal
Samandıra'dan Akyazı'ya...
15. 06. 2017
**

“Bir insanı tanımak istiyorsan onunla yola çık”

(Çin Atasözü)




Tamer Bey’le, Samandıra’dan Akyazı’ya yaptığımız bir yolculuk sırasında birbirimizi ilk kez gördük, ilk kez konuştuk ve birbirimizi tanıdık. Kendisini iyi bir insan, vefalı bir dost ve çalışkan biri olarak tanıdım.

45 yıldır ailesiyle birlikte Hollanda’nın Rotterdam kentinde ikamet eden Tamer Esen Bey’le ilgili bir blog yayınladım: “Çerkez Tamer’den Alacağımız DerslerVardır.” Başlıklı yazımızdan birçok ders çıkartılabilir.

Yine bu Akyazılı arkadaşımızla ilgili olarak bir blog daha yayınladım: “OkumayıBilirsen Her İnsanın Bir Kitap Olduğunu Göreceksin” başlıklı bu blog da öğreticidir. Bu blogta belirtildiği gibi, Tamer Bey, Ramazan Bayramı tatilinde yaptığı gezilerle ilgili fotoğraflar ve videolar gönderdi. Önceki fotoğrafların ve videoların birkaçını da ekleyerek gönderdiklerini sıraya koymaksızın ve yazısız olarak yayınlıyorum.

Umarım ki Tamer Bey gezilerini konu edinen bir gezi yazıları eseri çıkarır. “Dünya bizimdir.” diyen ve birçok ülkeyi gezen; daha önemlisi de gezmediği yerleri de gezme niyetinde olan bu arkadaşımız gibi gezgin az bulunur.

Aşağıdaki fotoğrafların her biri, fotoğraf okumasını bilenler için bir gezi yazısı değerinde olabilir.

Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul,  02. 05. 2023

 



Sicilië 🇮🇪 sicilya adası 2019


Madrid spain- 5 Eylül 2018



Sicilië 🇮🇪 sicilya adası 2019🇮🇪




Madrid spain- 5 Eylül 2018

Madrid spain- 5 Eylül 2018



Sicilië 🇮🇪 sicilya adası 2019




Sicilië 🇮🇪 sicilya adası 2019🇮🇪




İsveç'te dağ evleri






Flamenco (6 Eylül 2018)
























Hayvanlarla kurduğumuz ilişki, insanlarla kurduğumuz ilişkiye hem benziyor hem de benzemiyor. Evet, onlarla kendi dilimizi konuşmasak da aynı dili konuştuğumuz çok an oluyor. Patilerinin dokunuşuyla, cıvıldamaları, havlamaları ve miyavlamalarıyla bize birçok şey anlatırken bizim nasıl hissettiğimizi de anlayabiliyorlar. Onlarla kurduğumuz ilişkilerde aslında birkaç kelimelik komutlar dışında hiçbir şeyi sözlerle ifade etmiyoruz. Sözsüz ama birçok duygu taşıyan bir iletişim geliştiriyoruz aramızda. (Devamı için tıkla)

























































    






15 Nisan 2023 Cumartesi

“Okumayı Bilirsen Her İnsanın Bir Kitap Olduğunu Göreceksin”

 

Çerkez Tamer- Sabahattin Gencal
Samandıra'dan Akyazı'ya...
15. 06. 2017

  • Bir insanı tanımak için, kendisiyle 
  • yol arkadaşlığı etmelidir. (Şinasi)
  • *****


Okumayı bilirsen her insanın bir kitap olduğunu göreceksin.” der William Ellery Channing.  Allah’a hamd olsun ki bazı insanları az da olsa okumayı nasip etti bana. Bu insanlardan ders aldığımı söyleyebilirim. Bunlardan biri de Çerkez Tamerdir. 

Not Defteri blogumda  13. 04. 2023 tarihinde “Çerkez Tamer’den Alacağımız Dersler Vardır.” başlıklı bir yazı yazdım. Bu yazının altında da yeni bir yazı yazacağımı not etmiştim. İşte bu yazıyla o sözü yerine getiriyorum.

Çerkez Tamer- Sabahattin Gencal
Samandıra'dan Akyazı'ya...
15. 06. 2017

  • Dünya bir kitaptır ve seyahat etmeyenler, 
  • onun sadece bir sayfasını okurlar. (Aziz Augustine)

    • Bu yazıma da Edmund Burke’nin; “Düşünmeden okumak, hazmetmeden yemeğe benzer.” sözünü not olarak düşüyorum.

      Prensibimdir, bir kişi hakkında yazacaksam mutlaka o kişinin müsaadesini alırım. Bir fotoğraf içinde prensibimi uygularım.

      Şimdi, Çerkez Tamer’den Messenger vasıtasıyla nasıl müsaade aldığımı yazayım. Akla şu gelebilir: Müsaadeyi nasıl aldınsa aldın, bunları geç kameti uzatma, diye gelebilir. Ancak bu maillerde de alınacak dersler olunca bunları yayınlamak yararlı olur.



      Merhaba Tamer Esen Bey,

      Önce selâmlarımı ve iyi gün dileklerimi sunarım.

      Bu beklenmeyen mektubu yazanı hatırladınız sanırım. Facebook’tan hatırlarsınız. 15.06.2017’de x otobüsü ile Samandıra’dan Akyazı’ya kadar beraber yaptığımız yolculuktan da hatırlarsınız belki.

      Hatırlayamazsanız da kınamam; çünkü hem zaman geçti hem de sizlerin yoğun işi var...

      Ben Sabahattin Gencal, 80 yaşında bir emekli öğretmen. Bugün, birçok yaşlı gibi geçmişe takılarak üzgün üzgün arşivimi karıştırırken sizin fotoğraflarınızla gözlerim parladı. Fotoğraflarınızla, hayalen de olsa dünyayı gezmeye başladım...

      Yine hatırlayacaksınız blogumda sizinle ilgili bir yazı yayınlamıştım. Blogumu virüs yüzünden kapatmak zorunda kalınca birçok yazı da gitti. Bereket sizinle ilgili yazıyı arşive aldım. Bugün o yazıyı bulunca sevindim. “Not defteri” adlı blogumda da o yazıya yer vermeyi düşündüm. Tabii izniniz olursa.

      Bu arada, 2017 – 2018 sonrası gezilerle veya etkinliklerle ilgili fotoğraflar göndermek isterseniz onları da yayınlarız.

      Blogu izleyenler çok çok azdır. Amaç internette kalıcı olsun. Gençlere örnek olsun. Facebook sayfasından, istediğiniz fotoğrafları da kullanabilirsiniz, derseniz, onlardan da yararlanabiliriz.

      Hayırlı günler dileğiyle selâm ve sevgiler. Allaha (cc) emanet olun.

      Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 12. 04. 2023




      Cerkez Tamer

      Su anda sahura kalkmış bulunuyorum ve en güzel mektup beklenmemiş olan mektubunuzu alıp okumak beni çok çok mutlu etti. Güzel abim çok teşekkür ederim. Allah sizin gibi büyüklerimizi başımızdan eksik etmesin. Sevgi ve saygıyla ellerinizden öpüyorum.💙🙏🤲



      Cerkez Tamer

      İstediğiniz fotoğrafları kullana bilirsiniz güzel abim. 💙Uyku sersemi olduğum için bu kadar yaza bildim dualarımdasınız🤲🙏



      Cerkez Tamer

      Allah nasip ederse bayrama İsveç’e gideceğim. Oradan da fotoğraf gönderirim. Ben sizi hiç unutmadım ve unutmam da.💙👋



      Cerkez Tamer

      Günaydın güzel abim. Benim dünya işleriyle işim biteli yıllar oldu. Zamanımın çoğunu bu iki kurtla geçiriyorum ve beni ve sevgili esini çok mutlu ediyorlar. İnsanlar gibi nankör de değiller.

      Sevgiler selamlar.



      Birazcık geç açılan bu videoları tam ekrandan izlemek gerek...


      Cerkez Tamer

      Hollanda bir peynirci dükkânı. İlk girdiğimde, ilk gözüme çarpan dükkânın pırıl pırıl oluşu oldu.

      H

      H

       

       


      13 Nisan 2023 Perşembe

      Çerkez Tamer’den Alacağımız Dersler Vardır

       

      Çerkez Tamer Havana-Küba'da, 11 Mayıs 2016
      Dünyanın kabul ettiği Büyük Lider, Şanlı Bayrağımız ve ben
      Ne büyük mutluluk ve gurur
      NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
      *****


                                                   Çerkez Tamer

       

      Dünya bizimdir.” diyerek, her fırsatta gezen orta yaşta birini düşünün. Bir de dünyası kitap olup gezmeyen, gezemeyen emekli birini düşünün. Kafanızda canlandırın.

      Düşünmek, hele bir film, bir video izlermiş gibi düşünmek güzel.

      Şimdi kafanızda ayrı ayrı canlandırdığınız bu iki adamı yan yana düşünün. Kurgu yapın.

      Olmaz mı, olamaz mı böylesi iki kişinin yan yana olması. 40 yılda bir de olsa olmaz mı?

      Olur olur. Oldu bile. 40 yıldır otobüsle seyahat etmeyen biri ki o çok gezen, gezmeyen doymayan biridir. Evet, onunla daha çok kitaplarla arkadaşlık kuran biri bir otobüste yan yana oturdular.

      Ve konuştular. Daha doğrusu çok gezen konuştu. Çok kitap okuyan dinledi. Sadece o mu dinledi. Hayır tüm otobüstekiler dinledi.

       

       



       Acaba ne konuştular?

      Doğrusu kimin, kimle, nerede ne konuştuğu pek de ilgilendirmez insanları. Ama böylesine farklı yetenekleri olan; ama duygu ve düşüncelerinde birçok ortak noktaları olan iki kişinin ne konuştukları önemlidir.

      Bu konuşmalar sansürsüz olsa kuşkusuz daha ilgi çekici olurdu.

      Sansür olduğunu nerden biliyoruz ki?

      Bilmez olur muyuz. O, düşündüğünüz yaşlı biri, eskiden ayaklı kütüphane olan; ama şimdilerde çok unutan biri bendim.

       




       

      Evet, ben Sabahattin Gencal.

       

          Birkaç sene önce Kuzuluk’taki devre mülkümüze giderken yolculuk arkadaşı ile konuşan biri bendim. Ben,  35 yıl öğretmenlik ve okul yöneticiliği yapmış biri olarak her sözü her yerde söylememeye alıştım. Daha doğrusu, ne olur ne olmaz korkuları çektim. Şimdi de bu korkulardan kurtulmuş değilim. Kınıyor musunuz?  Peki, siz aklınıza geleni rahatça söyleyebiliyor musunuz? Anlaşıldı, söyleyemiyorsunuz. Ama sözünü ettiğimiz çok gezen biri, ne pahasına olursa olsun doğruyu dosdoğru olarak söyleyebilen biri. İtiraf edeyim, yolcuların siyasi konulara karışması olasılığını düşünerek mümkün olduğu kadar bu konulara girilmemesini sağlamaya çalıştım. Nitekim başarılı da olduk. Hiç kime sözümüzü kesmedi. Herkes dinledi, dinledi.

      Herkesin dinleyebildiği konuşmaları, okuyucuların da okuyabileceğini varsayarak yazdım. Yazdıklarımı, yayınlamak müsaadesi almama rağmen yayınlayamadım.

      Eski defterleri karıştırırken, daha doğrusu yazdıklarımı toparlamaya çalışırken Birkaç sene önce yazdıklarımı gördüm. İyice demlenmiştir. Herhalde keyifle içilebilir diye düşünerek yayınlamaya karar verdim.

      Karar verdim; ama bu gezginle çektirdiğimiz fotoğrafı bulamadım. Kendi kendime, facebookta bulabilir miyim diye düşündüm.

      Aaa, niye önceden düşünmedim bunu. Cerkez Tamer yazdım ve sayfa açıldı. Açıl susam açıl gibi oluyor günümüzde de…

      Çok geçmedi aradan facebook arkadaşı da olduk. Yine, çok kısa zamanda paylaşımlarını gözden geçirdi ve ve ve...

       

       


       Tamer –“Sizle otobüs yolculuğumuz oldu diye hatırlıyorum.  Doğru mu? Saygılar.

       Tamer –“Çok iyi hatırladım. Güzel bir yolculuktu. İnşallah iyisinizdir. Sevgiler, selamlar…

       

       


       

      -“Merhaba Tamer Esen Bey,

       Maşallah hafızan yine güçlü. Hatırladığınız gibi 15.06.2017’de x otobüsü ile Samandıra’dan Akyazı’ya kadar beraber yolculuk yaptık. Ben 5 numarada oturuyordum siz 6 numarada.

      Beraberce fotoğraf çektirdik. Yolculuk boyunca konuştuk. Konuştuklarımızı yayınlama müsaadesi de almıştım sizden. Ama yayınlamak kısmet olmadı. Bugün eski defterleri karıştırırken 5 sayfa kadar tutan o konuşmaları ve değerlendirmeleri buldum. Ancak fotoğrafı bulamadım. Kendi kendime facebookta bulabilir miyim diye düşündüm ve de buldum. Arkadaşlık teklif ederken “Acaba hatırlayacak mı?” diye düşünmedim de değil. Çok geçmeden mesajını aldım. Çok teşekkür ederim.

      Aradan epeyce süre geçti, belki konuşmaların yayınlanmasını istemeyebilirsiniz. Şayet istemezseniz bildirin.

      Kıs bir sürede de hafızalara iz bırakan sizlere sağlıklar ve ailece hayırlı uzun ömürler dilerim.

      Sabahattin Gencal, Emekli Öğretmen, 27.09.2019


       


       

      Tamer –“Beni çok mutlu ettiniz. Sizin de hafızanız maşallah. soyadımı bile hatırlıyorsunuz.   Ben de sizi aramıştım. soyadınızı bilmediğim için bulamadım. Sizi unutmadığım kesin. Güzel insanları unutmam. Benim gizlim saklım yoktur.  Yayınlanacak kadar ne ilginizi çekti bilmiyorum; fakat istediğiniz gibi yapabilirsiniz Allaha emanet olun hayırlı aksamlar.




       Sabahattin;

      -“Hayırlar akşamlar Tamer Bey. Yolculuğumuzun hikâyesi, bir zeval olmazsa yarın X'te. Selâmlar. Allah'a emanet olun.

      Tamer –“ Sevgili büyüğüm,  Tamer’in önündeki BEYi kaldıralım. Bey bana soğuk. Samimiyeti soğutuyor gibi geliyor Sabahattin ABiM

       

       


                      Tamer’in bir cümlesi dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Bakın ne diyor;. “Yayınlanacak kadar ne ilginizi çekti bilmiyorum; fakat istediğiniz gibi yapabilirsiniz.”

      Onun için gerçekten doğru. Rutin konuşmalar ne kadar ilgi çeker?

      Aslında bütün dünyayı gezmeyi planlayan Tamer’i böyle bloglarda değil Türkiye çapında tanıtmak gerekir.

      Bir gezgin’i niçin tanıtmak gerektiğini toparlayarak anlatamıyorum. Onun için birkaç vecize seçtim. Bu vecizeler hem niçinleri açıklar hem de daha daha başka şeyleri.

       Hiçbir şey zekâyı seyahat etmek kadar geliştirmez.” (Emile Zola)

       Seyahat için yaptığın yatırım; kendin için yaptığın en iyi yatırımdır.” (Matthew Karsten)

       Bir yolculuğun en iyi ölçüsü katettiğin kilometreler değil, yolculuk sırasında edindiğin arkadaşlardır.”  (Tim Cahill)

       Hayat bir kitaptır ve gezip görmeyenler hep aynı sayfayı okur.” (St. Agustine)

       Görüyorsunuz işte: Ben hep aynı sayfayı okuyorum.

      İşin garibi okuyucularıma da aynı sayfaları okutturuyorum. Oysa Tamer’in iki sene öncesi 3000 fotoğrafı vardı. Şimdi kim bilir…

      Aklıma bir şey geldi. Facebook’un aldığım bazı fotoğrafları ilgili ilgisiz aralarda kullanacağım ki yazının uzunluğu göz korkutmasın.

      Biz de gezmeye çıksak mı?

       Sabahattin Gencal, 28.09.2019

       Not:

      Yolculuk öyküsünde, Tamer'in beni ziyarete gelemediğini yazmıştım ya, işte bunun nedenini iki yıl  geçse bile açıklayıp özür diliyor Tamer. Böyle hassasiyeti gördük mü? Bir kere daha takdir ediyorum sözünün eri Tamer'i.

      Tamer'in Messenger iletisi

       Sizden ayrıldıktan sonra ertesi günü tekrar İstanbul’a gitmek zorunda kaldım oradan da Hollanda’ya geri döndüğünden size verdiğim ziyaret sözünü yerine getiremedim maalesef.  Özür dileklerimi kabul edersiniz inşallah.

      Sevgiler abi🙏

      Bunu da açıklamasaydım rahat edemezdim

       Rahmetli babamın da adi Sabahattin olduğunu söylemiştim. Onun için unutulmazsınız benim için🙏

       Tamer Esen, 01. 10. 2019  


      Çerkez Tamer’den Alacağımız Dersler Vardır

       

                  Otobüslerde konuşmayı tasvip etmem. Konuşanları, içimden kınardım. Kınadığım başıma geldi.

                  İstanbul’dan Akyazı’ya kadar bitişik koltukta oturanla konuştuk durduk.

                Çevremizdekiler tarafından kınandık mı acaba? Çaktırmadan gözledim çevremizdekileri. Kınamak şöyle dursun, sanki kulak kesilmişlerdi. Çıt yok. Tamer Esen’i, nam-ı diğer Çerkez Tamer’i dinliyordu herkes.

                  Benim rolüm konuşturmaktı.

                  Soruyorum; anlatıyor anlatıyor…

                  Soruyorum; anlatıyor anlatıyor…

                  Arada yorum yapıyorum. Takdirimi bildiriyor, araya bir vecize, bir hadis veya kibâr-ı kelâm ekliyor ve yine soruyorum. Sanki otobüstekileri temsilen bir nevi röportaj yapıyorum.

                 *

                  15. 06. 2017 Perşembe günü saat 13.40’da x firmasının Samandıra'daki otobüs terminalinde otobüse bindim. 5 numaralı koltuğa oturdum. Biraz sonra 6 numaraya orta yaşlı bir bey oturdu.

      Merhabalar… Hayırlı yolculuklar vb. diyaloglarından sonra, her yolculukta olduğu gibi çantamda bulunan kitabımı açıp okumayı düşünüyordum; ama gördüm ki yanımda canlı bir kitap var.

                  Yavaş yavaş bu canlı kitabın sayfalarını çevirmeye başladım.

                  Beş dakika sonra otobüs kalkacak. Yolcuların valizleri, eşyaları bagajlara yerleştiriliyor.

                  Yaşlı bir hanım efendinin elinde büyük bir valiz gibi, çuval gibi bir şey. Zorlandığı belli oluyor.

                  6 Numaradaki Bey,

      - “Gözlerim böyle manzaralara alışık değil.” diyor. Oysa ben böyle manzaralara o kadar alışkınım ki…

                  Gözleri benim memleketimin manzaralarına alışık olmayan bu bu bey kim ola?

                  *

                  _ Ben Sabahattin Gencal. Emekli öğretmen.

                  _ Ben de Tamer Esen.

                  _ Tamer Bey…

                  _ Beyi bırakalım. Beyi bırakalım.

                  Tamer’e nereli olduğunu sordum. Akyazı doğumlu; ama 40 yıldır Hollanda’da.

                  “Gözlerim böyle manzaralara alışık değil.” sözünü şimdi anladım. Anlaşılan birçok şeyi anlayacağız.

                  *

                  Saat 13.49 otobüsümüz, 4 dakika gecikmeyle Akyazı istikametine doğru hareket etti.

                  Biz de hayalen Hollanda’ya hareket ettik.

                  İlkin 16 Nisan 2016 Referandumu sırasında Hollanda’yla olan münasebetimize değindi Tamer.

                  Hollandalılar Türk hükümetine, “Bizde seçim var. Bu sıra propaganda için gelmeyin; sonra gelebilirsiniz.” diyor. Bizimkiler yani Bakanımız ve yanındakiler önce Almanya’ya gidiyor ve oradan da kaçak yollardan Hollanda’ya giriyorlar. Hollanda polisi de yasa gereğini yapıyor. Hollanda polisi statü ve mevkie bakmaksızın yasaları herkese uygular. Bu “kaçak giriş” Türk kamuoyundan gizleniyor. Dolayısıyla Hollandalıların uygulaması Türk tarafında bir hayli tepkiye neden oluyor. VE ve ve Hollanda’da evet oranı %75.

                  İçimden, şimdi anlaşılıyor Vehbi’nin kerrakesi. Gerçi bazı medyamız da algı operasyonları hakkında bilgilendirdiler bizi. Ama bunlardan söz edip Tamer’in hızını azaltmak da olmazdı.

                Tamer, yurt dışındakilerin oylamaya katılmalarını doğru bulmadığını da, kendine göre gerekçelendirerek anlattı.

                  Tamer, arada bir “Siyaseti sevmem.” diyorsa da siyasi yaralarımıza parmak basıyor. Onun için konuyu değiştirecek sorular soruyorum. Ve anlatıyor:

                  -“40 yıl sonra bir otobüsle seyahat ediyorum.” diyor.

                  Böyle durup kalkmalara alışık değil. Bir an önce Akyazı’ya varmak istiyor. Eve varınca hemen banyoya girecek. Çocukluk arkadaşını kaybetmenin üzüntüsü içinde olduğunu, konuşmayınca hep onu düşündüğünü ve fena olduğunu söylüyor.

                  Demek ki konuşmak ilâç gibi. Tamer konuşunca ilâcını almış gibi oluyor. Biz de dinleyince ders ve ibret alıyoruz.

      “Arkadaşınıza Allah’tan rahmet; sizlere de ve sevenlerine sabırlar dilerim vb.” taziye cümlelerinden sonra sorularımı sıraladım. Tamer de anlatmaya devam etti.

                  Hollanda’da işleriyle meşgulken, çocukluk arkadaşının- Bu arada kendisinin 55, arkadaşının 52 yaşında olduğunu ekledi- ölüm döşeğinde olduğu haberini aldı. Hiç vakit kaybetmeksizin yola çıktı.

                  Hollandalı yetkililer “Gitmesine gidebilirsin; ama dönüşün zor olur.” diyor kendisine. Nasıl zor oluyor? Türk Konsolosluğunda formaliteler…

                  Ne olursa olsun diyerek yola çıkıyor ve sağ olarak görüyor arkadaşını. Birkaç gün sonra da kansere yenik düşüyor arkadaşı.

                  Benim de gözlerim doluyor. “Her can ölümü tadacaktır.” Gözlerimin dolması daha çok Tamer’in vefalılığından. Arkadaşını görmek için ta Hollanda’nın Rotterdam’ından kalk gel. Övgüye layık bir hareket değil mi? Sırf bu vefalılığı bile büyük bir örnek. Ama örnek alınabilecek daha birçok yanlarını gördüm Tamer’in.

                  *

                  Tamer 12 yaşındayken ailece Hollanda’ya gitmişler. İlkin Rotterdam’ın içinde kaldılar. Sonra hemen kentin yakınlarında bahçeli bir ev yaptılar.

                  Tamer bazı firmalara işçi bulma işiyle uğraşıyor. Polonya’dan, Romanya’dan işçi alıyor.

                  Tamer’in eşi de, arkadaşının tarımla ilgili firmasında yönetici olarak çalışıyor. Firma Sakarya’da çilek işine girdi. Ama istediğini elde edemedi.

                  Tamer’in kızı da tasarım işiyle ilgileniyor. Atölyesinde 20-30 ürünü geliştiriyor.

                  Aaa, ürün geliştirme, markalaşma uğraşı. İçimden bizimle karşılaştırıyorum… Tamer’in sözünü kesmek de istemiyorum.

                  Tamer’e yazmasını öneriyorum. O da; kızının da aynı şeyleri söylediğini belirtti. Hatta “Sen yaz; ben düzeltirim.” diyor kızı.

                  Hazır sırası gelmişken bu konuşmaları blogumda yayınlamak için izin istiyorum. Bu arada fotoğraf çektiriyoruz. Ben de bir iki poz öz çekim (selfi) çekmeye çalışıyorum.

                  

       

      Sözlerimizin yazılacağını düşünürsek daha bir başka olmaz mıyız? Oluruz tabii. Ancak Tamer’in anlatımlarında bir değişiklik yok.

                  Akyazılı hemşerileri kendisine “Unutturma kendini. Ölürsen cenazene gelen olmaz.” demişler. O da  “Ben öldükten sonra…” diye başlamış söze. Hemşerilerine söylediklerini sıraladı ve ekledi: “Ben düşünerek konuşmam. İçimden geldiği gibi konuşurum. İçimden geldiğini söylemezsem canım sıkılır. Kendimi yalancı gibi hissederim.”

                  Tamer’in bu sözleri Yunus’un (…) dizelerini hatırlatıyor mu?

                  Yunus’un dizelerini araya sokmak doğru değil. Tamer’in hızı kesilmemeli.

                  Çerkezlerin cenazelere de düğünlere de yoğun olarak katıldıklarını söyledi ve ekledi:

                  “Düşünüyorum, kızımın düğünü olursa 300 kişiye davetiye gönderilebilir; ama ben, beni gerçekten seven 85 kişiye davetiye göndereceğim. Bunun gerekçesini de mantıklı olarak açıkladı. Ama aklımda kalmadı nedense…

                  Sık sık “Ben düşünerek konuşmam.” diyordu Tamer.

      Ben çok defa sözün 9 boğum olduğunu, 9 düşünüp bir söylemek gerektiğini söylerim. Ama Tamer’e bir şey söylemedim. Çünkü o, anladığım kadarıyla “yalan konuşmam” demek istiyor gibime geldi. Nitekim bir sözünde de bunu gösterir:

                  Bir sene önce bir vesileyle Akyazı’ya geldiği sırada tabanca attığı için mahkemeye verildi. Avukatı; “Pişmanım” demesini tembih etti. Diğer arkadaşları “Pişmanım.” diyerek beraat ettiler; ama Tamer pişman olmadığını söylediği için 3 ay aldı. Ne olursa olsun yalan söylemediğini tekrarlıyor.

                  “Yalan bütün kötülüklerin anasıdır.” Sözünü herkes bilir. Ama ”zararsız yalanlar.”, beyaz yalanlar” gibi uydurma gerekçelerle yalan söyleyenler, bile bile yalan söyleyenler. Yalanın adına algı operasyonu diyenler… Uzatmayalım. Yukarıda da dedim ya Tamer farkında olmadan zayıf noktalarımızı gösteriyor.

      Zayıf noktalarımızdan biri, belki de en önemlisi zamanı çarçur etmektir. Toplantılarda lak lak etmektir.

      Tamer, “Çocukluk arkadaşlarımla neyi paylaşabilirim? Bu anılardan sonra ne konuşulur?” diyor.

               İnsanın aklına geliyor. Bizde ne konuşulmaz ki? Futbol konuşuruz. Siyaset konuşuruz. Takım kurarız. Hükümet kurarız… Dedikodu yaparız. Gıybet yaparız. Yani zamanı harcamanın bir yolunu mutlaka buluruz. Ama Tamer?

      Bakın, çarpıcı bir örnek de verdi:

      Amcasını görmek için Akyazı’dan araba kullanarak taa Marmaris’e gitti. Amcasına 4 saat sonra “Allah’a ısmarladık” dedi. Amcası da şaşırdı.

      -“Bunca yolu 4 saat için mi geldin.”

      -“Paylaşacığımızı paylaştık.” diyor Tamer.

      Bu arada bir din âlimimizin bu gibi durumlarda; “Maksat hasıl oldu.” Sözünü hatırlattım.

                 



       

      Otobüs yolculuğunda dışarıya, manzaralara bakılmaz mı? Bakılır elbet. Hızlı gözlemler de haz verir insana. İnsan hem gördüklerini, hem de gördüklerinin sebep olduğu çağrışımlarının tadı tuzuyla…

              Ben bu yolculukta, penceremden Akyazı’ya kadar “dışarıya hiç bakmadım…” desem yeridir. Tamer’in sayfalarını çevirmekle meşguldüm.

      Bazı sayfaları hiç okumadan çeviriyordum. Örneğin belediyelerce verilen iftarlar konusunu çevirdim. X Belediyesi çarşının ortasında iftar verdi. Başka yer mi yoktu. Stadyum daha müsait olmasına rağmen… Maksatları reklam…

      Hemen konuyu değiştirecek sorular sormaya başladım. Devam etse Saray’da verilen iftarlara sıra gelecek ve sözünü yine esirgemeyecekti.

      Yanlış anlaşılmasın Tamer’i sansür ediyor değildim. Otobüste belli görüşlere hipnotize olmuş kişiler olabilirdi. Onlar da konuşmaya müdahale edebilirlerdi. Onun için konuyu kapatmak en iyisiydi.

      Konsolosluk konusunu da kapatmak zorunda kaldım.

       Bin bir formalitenin ötesinde kendisinden 700 lira aldıklarını söyledi. Kartla ödeme yapmak istiyor. Kartla ödeme cihazı yok. Böyle bir cihaz alınamaz mı? Bu kadar para alıyorlar da… Neyse bir yerden buldular da kartla ödedi. Nedense kurumlarımızı fazla tenkit etmesini istemiyordum. Onun için konuyu yurt dışına atmak istiyordum.

       Avrupa’yı karış karış gezmiş Tamer.

      İtalyanlar Türklere benziyor. Yunanlılar daha çok benziyor.

      Yunanlı samimi bir arkadaşı var. Onunla;

      -“Çoban salatası bizimdir.”

      -“Yok, bizimdir.”

      -“Baklava bizimdir.”

      -“Yok, bizimdir.” vb. gibi bizimdir, sizindir tartışmalarına girerler… Dil ve din ayrılığı var; ama kültür aynı gibi…

      (…)

      Tamer Felemenkçe de konuşabiliyor. Belçika’da da Felemenkçe konuştuklarını söyledim ve Hadise konusu açıldı.

      Geçenlerde Hadise’nin bir konseri vardı. Ancak gelemediği için hayal kırıklığı yarattı.

              Sanattan, müzikten maalesef pek anlamıyorum. Magazin haberlerini de, açık söylemek gerekirse sevmiyorum. Onun için yine sayfa çeviriyorum.




       Tamer Küba’da…

      Fidel Castro ülkesi komünistlikle yönetiliyor. İnsanların bütün ihtiyaçlarını devlet karşılıyor.

               Kaldıkları otel görevlisine 20 dolar bahşiş verdi. Verirken de onurunu kırmamaya özen gösterdi. Çocuklarına verdiğini söyledi.

      Görevli, maaşının 29 dolar olduğunu söyledi.

      Tamer, bir gün dışarı çıkmak istedi. Arabayı yerinde göremedi. Çalındı mı acaba? Görevli burada hırsızlık olmadığını söyledi. Mutlaka bir yere çekilmiş olabileceğini de ekledi ki öyle olduğu da anlaşıldı.

      5-6 saat uzaklıkta olan bir yere gitti. Sırf Atatürk heykelini görmek için. Heykelin önünde elinde  açılmış büyük Türk bayrağı olduğu halde çektirdiği fotoğrafı bana gösterdi.

      Söylemeyi unuttum. Cep telefonunda 3000 fotoğraf var. Kısa zamanda bulup gösteriyor bana Che Guevara Müzesini ve diğer müzeleri…

      Bu arada çocukların at arabalarıyla okula giderken çektiği fotoğrafları da gösterdi.

      -“Eski Anadolu’muz gibi mi? diye sordum.

       


       

      Küba’ya gitmişken? Amerika’ya gitmediğini söyledi. Amerika’da ne görecekti? Binalar mı?

              Küba’dan Meksika’ya geçti. Tabii, eşiyle birlikte geziyorlar…

      Meksika’da turistik yerler güzel. Ama Tamer halkın içine girmeyi sevdiğini söylüyor…

      Yalan olmasın Küba’da mı, Meksika da mı, iyi anlayamadım; Türkler gördü. Onlarla sohbet etti. Türkiye’den kaçıp sığınmışlar…

      Gezen mi çok bilir oyan mı?

      Ah, gezenler de biraz okusa. Okuyanlar da biraz gezebilse.

      Tamer fazla okumadığını söyledi. Hollanda’da sanat okulunu bitirdi.

      İlkokulu Akyazı’da okudu.

      Matematik öğretmeninden çok dayak yedi.

      Akyazı’ya geldiği günlerden bir gün öğretmenini yolda yürürken gördü. Arabasını durdurarak öğretmenini arabaya aldı. Ona kendisini tanıttı. Öğretmenin çok dayak attığını da söyledi. Öğretmen kızarmakla kaldı…

      Tamer’in bu hareketi de hoşuma gitmedi. “Hocanın vurduğu yerde gül biter.” diyenlerden değilim; ama yine de…

      Tamer, dayak yiyen çocuğun hiçbir şey öğrenemeyeceğini söyledi. Anlaşılan şimdi de eğitim eleştiriliyor. Gerçi haklı Tamer. Ama otobüste konuşulacak konu mu bu?

      Belki de ben yanlış düşünüyorum. Bugün hiçbir veli eğitimden memnun değil.

      Tamer Avrupa ile karşılaştırmalı olarak eleştiriyor. Ama sözünü esirgemeyen bir hali olduğu için yine sayfa çeviriyorum.





       

      Tamer Dubai’de…

      O, en yüksek kulelere çıktı eşiyle birlikte. Bir katta mescit gördü. Girdi. Duasını yaptı.

      Tamer oruç tutuyor, arada aksatmakla birlikte namaz kılıyor… Arada içiyor da… Eşi ve kızı da ibadetten haz alıyorlar…

      Tamer bu gezilere nasıl para yetiştiriyor?

      Yarın endişesi yok. Onu alayım, bunu yapayım tutkusu da yok. Gezmeyi seviyor.

      -“Dünya bizim.” diyor.

      Bu arada Suriyeliler konusuna giriyor.

      -“Biz nasıl Hollanda’ya yerleşmişsek Suriyeliler de Türkiye’de yerleşebilir. Ancak?”

               Sayıyor, sayıyor. Saydıkları gördüğümüz şeyler. Ama bir şey söylüyor ki yazılmaya değer:

      Hollanda’ya bir saldırı olsa. Türkiye’ye kaçmayı düşünmeyeceğini 40 yıl kaldığı ikinci yurdunu savunacağını ekliyor.

      Burada Suriyeli gençlerin yurtlarını savunmamalarını, özgürlükleri için savaşmamalarını eleştirmiş olmuyor mu?

       

       


      Yol biter Tamer’in sözleri bitmez. Bir ara telefon numarasını öğrenmek istedim…

                Bu kez o mu sayfa çevirdi; anlamadım tam.

      -“Hep ben konuştum. Sana bir soru.” dedi.” Bu anda ne isterdin? Tek kelimeyle…

      Ben de eşimin vefatı dolayısıyla yaşadığım travmanın etkisinde olduğumu; onun için bir şey söyleyemeyeceğimi belirttim.

      -“Ben olsam, “eşim” derdim.” dedi. Sonra ekledi “Senin sözlerin de oraya gider…

      Eşimin öldüğünü söylemiştim. İki sene önce onunla birlikte Kuzuluk’taki devre mülkümüzde olduğumuzu da eklemiştim.

      Devre mülkün adresini aldı hafızasına. Ama hâlâ gelmedi. Bulamadı mı yoksa?

             Kendisi eşinden 10 yaş büyük. Eşi daha önce ölmek istediğini söyledi. O da “Ben 10 yaş büyüğüm; ben öleyim önce” demiş. Bu arada eşimle birlikte yaptığımız peygamberimizin duasını hatırlattım. Peygamberimizle (sav) Validemiz Hz. Ayşe dualarında “Allah beni sensiz bırakmasın…

      -“Bu güzel sözü yazdım.” dedi.

      Anlaşılan hafızasına az da olsa kısa ve öz sözleri yazıyor.

      Gezdiği ülkelerden ana hatlarıyla söz etmesi, yalnız önemli yerlerin fotoğraflarını çekmesi de ilginç. Öyle ya benim gibi ayrıntıya girse ansiklopediler yazılır.

       

       


      Tamer’in gezi planında Japonya var. Dikkatimi çekti; gideceği ülke hakkında ön bilgi alıyor.

              Akyazı’ya geldik. Tokalaştık. İnerken devre mülkün adresini kısaltarak tekrarladı. İnerken de hafızasının sırrını açıklamış oldu.

      Çokları indi otobüsten. Kuzuluk’a gidecek birkaç kişi kaldık. Bu birkaç kişi nasıl karşılaştırmış bizi acaba?

      Biri yaşlı- Biri orta yaşlı.

      Biri sessiz- Biri konuşkan.

      Biri hiç gezmeyen- Biri gezmeden durmayan.

      Biri emekli maaşı ile geçinen. - Biri, ailesinin her ferdi para kazanan.

      Biri kitap okuyan-Biri gezdiği yerleri okuyan.

      Kısaca eksi ve artı kutuplar.

      (…)




               Bazen aklıma olmayacak şeyler gelir. Nedense pil geldi aklıma. Pilin artı ve eksi kutupları var. Elektronik araçların ve en basitinden el fenerinin çalıştırılmasında pilden yararlanılabilir.

      Fenerlerine, sözünü ettiğim pili koyabilenler etrafını da aydınlatabilir diye düşünüyorum.

              Şu veya bu şekilde aydınlananların çeşitli korkularla aydınlatmamaları Türkiye’mizin derdi. Buna siz, kanseri diyebilirsiniz.

      Tamer, eminim ki böyle kapalı konuşmaları, yazmaları sevmez. Tamer ne pahasına olursa olsun A’dan Z’ye eksiklerimizi karşılaştırmalı olarak sergilerdi.

      Çerkez Tamer bir öykü, bir senaryo konusu olurdu. Çok da güzel olurdu. Ama onun üzerinden fikir üretmeye çalışmam iyi olmuyor. Benim zaafım da bu.

      Zaaflarımızı teşhis etmek önemlidir kuşkusuz. Ama teşhis sonrası ne yapmamız gerektiği hususunda bizleri bilgilendirebilenlere, liyakatli yöneticilere ihtiyacımız olduğu da bir gerçektir.

      Sabahattin Gencal, Kuzuluk, 16.06.2017

       

        


       NOT: Dün Messenger vasıtasıyla iletişim kurdum Tamer Beyle. Birkaç gün sonra yeni fotoğraflarını inşallah yayınlayacağım. 

       

       

       


      Paylaşmak güzeldir.