01. Bir Nasihatım Var etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
01. Bir Nasihatım Var etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ocak 2022 Pazartesi

“Kendim” Olabilmek

 

"An" ı farkına vararak yaşamak gerekir.
(Sabahattin Gencal)



Sabah sabah, Ayfer Feriha Nujen’in, kendi ifadesiyle Şiir yazan bir ruh hekimi, Prof. Dr. Kemal Sayar ile şiir ve edebiyat halesi içinde insan, dünya ve düzen ile ilgili söyleşisini okudum T24’te. Kemal Sayar’ın veciz sözlerinden bir demet topladım. Ama bunları yazmayacağım ki merak edenler söyleşinin tümünü okusun.

Hem okuyor, hem düşünüyordum. Toplumumuzda, özellikle bu son yıllarda görülen kırıcı, argo, yakışıksız dilden yakınıp duruyoruz. Bu dilin binbir zararı var belki; ama bir yararı da var: Siz söylemeden ben söyleyeyim: Edebi metinler okurken bambaşka oluyorsunuz. Çiçek bahçesine girmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi.

Sayar ünlü ve başarılı bir terapist olduğu için mi yoksa etiketimizde edebiyat yazdığından mı bilemem sanki... Hiç terapotik  seanslarına katılmadığım için cümleyi tamamlayamadım; sanki... deyip kaldım. Rahatlama duydum, diyelim.

Ayrıca nefis muhasebesi de yaptım. Sabah sabah nefis muhasebesi olur muymuş? Oluyor demek ki:

5 Ocak 2022 Çarşamba

Kızmayan İnsan, İnsan...

 

Sabahattin Gencal bile kızabilir...

Yüz defa dedim kendi kendime, 50 defa da yazmışımdır; sonunda mazur görülmeni isteyeceğin bir yazıyı yazma kardeşim. Yazdın diyelim, çekmeceye atıver; paylaşma be birader! Kızıyorum kendime. Kızmak da ne kelime haşlıyorum kendimi. Haksız mıyım? Sen tut, 2022’nin ilk yazısında “Yaratıcılıkla Saçmalamak Arasındaki İnce Çizgi” başlıklı bir yazı yaz.1 Saçmalamak sana yakışır mı? Hadi beceremedin saçmaladın, diyelim. O güzelim fikirlerle saçmalamayı ne karıştırıyorsun be kardeşim! Oh, oldu işte, fikirler kaynayıverdi. Kimsenin dikkatini çekmeden aktı gitti işte. İlginçlik de yandı bitti kül oldu...

Şimdi sorarsınız; o fikir dediğin de neydi? Ne dedik? “Düşünce süte benzer.” (Sabahattin Gencal) Demek ki süt kaynamış kaynamış ve de taşmış. Bereket ocağı söndürmemiş. “Ocakların sönmesi” acaba süt yüzünden mi sorusunu ileride sorarız. Şimdilik şu kadarını söyleyelim:

21 Kasım 2021 Pazar

Yaklaşmakta Olan Öğretmenler Günüdür

Sabahattin Gencal,
Üsküdar, 26. 04. 1999

 

Öğretmenler günü çeşitli etkinliklerle kutlanacak. Emekliler anılacak, yeniler ant içecek. Öğretmenliğin anlam ve önemi üzerinde konuşmalar yapılacak. Kompozisyonlar yazılacak vb. İnşallah bütün etkinlikler amaca uygun olur. 

Yapılması gerekenlere bir madde ekleyebilme imkânım olsa keşke. Bilirsiniz zor bir önerim olmaz benim. Bir emekli öğretmenin okuldan ayrı kalma üzüntüsü konusunu bir dakikacık hayal etme. Örneğin, program sunucusu: Sizleri bir dakika emekli öğretmenleri düşünmeye davet ediyorum.

Gayet iyi biliyorum ki böyle bir şey olmayacak. Bari “seninle bir dakika” bu konuyu görüşelim:

“Seninle bir dakika umutlandırıyor beni

“Bir dakika siliyor, canım, yılların özlemini”

Semiha Yankı

(https://www.google.com.tr/search?q=seninle+bir+dakika+s%C3%B6zleri&sxsrf=)

Emekli öğretmenin üzüntüsü okula özlem midir?

"Özlem" kelimesinin birçok anlamı vardır ve ruhun çeşitli durumları onunla bağlantılıdır: ruhun kısıtlanması ("ezilme" kelimesinden), acı verici üzüntü, ruhun huzuru, duygusal kaygı, sıkıntı, endişe, korku, keder, keder, üzüntü ve duygu Sadece ağrıyan bir kalp.” (https://tur.healthyliving-healthnetwork.com/4204699-is-longing-an-emotion-or-a-feeling)

Yavuklundan ayrı düşende özlersin / üzülürsün, eşinden ayrı düşende özlersin / üzülürsün, anandan babandan bacından ayrı düşende; vatanından milletinden ayrı düşende özlersin / üzülürsün. Şairler ve yazarlar bu üzüntüleri işlemişlerdir, yazmışlardır. Emekli bir öğretmenin okuldan ayrı kalması bütün bu duygulara benzer bir bakıma. Ama benzemeyen noktalar da olabilir. Nasıl mı?

20 Kasım 2021 Cumartesi

"Çarpılmaktan" Korkanlar ve Korkmayanlar

 


Av. Sabahattin Gencal



Avukatlık stajım sırasında, İstanbul Barosu Avukatlık Staj Eğitim Merkezi’ndeki kütüphanede bulunan, bütün kitapları demiyorum; ama ünlü üstatların birçok kitabını okudum. Büyük bir keyifle, lezzet alarak okudum. Öyle ki, okurken birileri görmüşse künefe yemekte olduğumu sanmıştır.

Çok sevdiğim üstatlardan biri de Ceza Hukuku avukatı Prof. Dr. Faruk Erem’di. Onu kim sevmedi ki? Bugün nedense onu hatırladım. Hani derler ya “bayram değil, seyran değil...”  Bunun da vardır bir hikmeti diyerek rahmetli ’den birkaç söz aktarmaya çalışacağım.

Her avukat tarafından da bilindiğini sandığım düşündürücü bir sözü vardır Erem’in. Aynen aktaramayacağım için mealen ve açıklamalı olarak aktarayım:

Varsayalım ki yargıçsınız. Önünüze 100 kişi getirildi. Bunlardan 99’u suçlu biri suçsuz; ama kimin suçsuz olduğu bilinmiyor. Ne yaparsınız? “Kurunun yanında yaş da yanar.” demezsiniz her halde. Erem de öyle düşünüyordu. O bir suçlunun hakkını yememek için 100 kişiyi affetmekten yanaydı. “Adalet asıl suçluyu bulamadı diyelim. Hiç olmazsa suçsuzu cezalandırmasın." (Faruk Erem) Bu arada, Montesquieu’nun “Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir.” Sözünü de hatırlamışsınızdır.

Bu sözleri kulağınıza küpe yapmanızı ve her tutumunuzda söz ve davranışlarınızda dikkatli olmanızı öneriyorum.

Toplumumuz, üzülerek söylüyorum benden daha çok hasta. “Hasta adam” deyişlerini hatırlatmıyorum. Şimdiki durumumuz izah edilemeyecek bir durum. Buna sebep olanları toptan suçlamaya kalkmayın. Unutmayın aralarında yolsuzluklara, adam kayırmalara, uyuşturucu ticaretine, kara para aklamalara, talanlara vb. akla bile gelmeyecek şeytani durumlara karışmayanlar da olabilir. Onların yüzü suyu hürmetine ağzınıza geleni, söylemeyin yazmayın. Suçluları affedin demiyoruz. Kimse de demez. Ama “Masumiyet Karinesini”1 de unutmayın. Yine bu ülkenin savcılarının, yargıçlarının, avukatlarının olduğunu da unutmayın. Çoklarınız onları da görüyoruz, Cumhuriyet Savcıları ancak garibanlar için harekete geçiyor falan filan da demeyiniz. Böyle demeniz için savcılığa suç duyurunda bulundunuz da olumsuz bir cevap mı aldınız? Savcılığa suç duyurusunda bulunacaksınız. Kanımca bulunabilirsiniz. Çünkü bir yurttaş olmamız dolayısıyla dolaylı bile olsa kamu aleyhindeki yolsuzluklar veya diğer suçlar elbette bizi etkiler. Başkaları suç duyurusunda bulundu da ne oldu, gibi sözler de gereksiz. Herkes suç duyurusunda bulunursa Cumhuriyet Savcıları da artık ne yapıp ne yapmayacağını düşünmeye başlarlar elbet.

19 Kasım 2021 Cuma

UNUTKANLIĞIN Bir de BÖYLESİ Var ki İLLET EDER İnsanı

Erdoğan Teke - Sabahattin Gencal
HER ŞEYE RAĞMEN UMUTLUYUZ

 


Unutmak bazen nimet, çoğu zaman da bir sorundur.

Unutmanın nimet olduğunu söyleyenlerin gerekçeleri akla yatkın.

Unutma sorununun bin bir nedeni, bin bir çeşidi var. Sadece benim unutkanlığım bile bir tıbbi ders konusu olabilir.

Derslerle başımız hoş değil;  onun için kısa birkaç paragrafla yetiniyoruz:

6 yıl öncesine buyurunuz. Sabah namazından sonra blogumu yazmak üzere klavyenin başındayım. 15- 20 dakikada blog hazır. Bilemediniz yarım saatte tamamlardım yazımı. Yazım biter bitmez sağıma döner ve vefakâr ve de cefakâr eşime yazımı okurdum. Eşim, “okur temsilcim”di. Okur adına,  “yayınla” veya “yayınlama” derdi. Bazen de düzelttirirdi. Birkaç defa da; “Senin yazını anlamaları için bizzat okuyucunun yanında olup açıklaman gerek.” derdi. Eşim rahmetli olduktan sonra okur temsilcim kalmadı. Saçmalıyorsam eğer bilin ki okur temsilcim olmadığındandır.

Şimdilerde de bazen yazıya öyle dalıyorum ki... Bitince yine sağa dönüyorum... Ah! Kimseler yok! Ahlanmak, vahlanmak neye yarar? Allah’ın (cc) takdiri eşim vefat etti. Sanki yeni vefat etmiş gibi. Yaşlar akıyor kendiliğinden... Anlatabiliyor muyum: Eşimin öldüğünü unutmak unutkanlığın en büyüğü; belki de başkalarında görülmeyen... Düşünebiliyor musunuz sık sık bu acıyı, bu travmayı yaşıyorum.

Diğer unutkanlıklar önemli değil. Bilgiyi mi unuttun? İnternet sağ olsun, iki dakikada tamam. Diğer unutkanlıklarımdan söz etmek gerekir mi bilemem.

 Kitaplığımda kaç kitap olduğunu bilmiyorum. Eskiden hangi dolabın kaçıncı rafının neresinde bulunan kitabın ismini bilirdim. Şimdi kitaplara bakıyorum, onlar da bana bakıyor. Sanki hiç tanışmamışız gibi. Oğlum Fuat, işin mizahında tabii. Ne güzel işte. Her an yeni bir kitap alanın duygularını yaşıyorsun vb. gibi sözler söylüyor.

Unutkanlığı anlatıyordum, değil mi? Kusura bakmayın ne anlatacağımı da unuttum. Bu unuttuklarım da önemli değil. Önemli olsa değerli arkadaşım Erdoğan Beye sorar öğreniriz:

Erdoğan Teke Bey arkadaşımla geleneksel buluşmamızı aksatmadık. Bugün, yani 19. 11. 2021 Cuma günü, Yine 14.02’de bir pastanede buluştuk. Konuşma konularımızdan biri “Unutkanlık”tı. Onun için ona sorabiliriz, dedim. 41 kere maşallah, o hiç unutmuyor. Tam bunu yazarken aklıma geldi antidepresan ilâçlarımı içmeyi de unuttuğum için gözlerim zaman zaman yaşardı yine.

Ayrılırken bayağı düzeldim. Erdoğan Bey’e bunun farkına varıp varmadığını sordum. Farkına varmaz mı? “Hocamız bugün bayağı rahatsız.” diye geçti içinden.

Rahatsızlık bulaşıcı herhalde. Arkadaşıma da rahatsızlık verdim:

Ben, siyasetten hiç konuşmazdım. Hatta kazaen Erdoğan Bey siyasete girse peşinen özür dilerdi. Özür dilemek bir erdemdir. Ben bu erdemi gösteremedim. Siyasetin “s” sine girdim, ama özür dilemeyi unuttum. Şimdi merak edersiniz, acaba ne dedi?

Fazla bir şey demişliğim yok. Dediğim şu:

“Bu gece evimize bir hırsız girdi. Bizi uykuda yakalayarak cüzdanımdaki 1111 liranın 12,3 lirasını çaktırmadan sessizce alıp çıktı. Bu hırsız veya hırsızlar kimlerse hep yapıyorlar bunu. Gündüzleri de geliyor. Malum öğle uykularına da yatıyorum. Her gün her gün 6 liramı veya 8-9 liramı alıp alıp gidiyorlar. Bunları kime şikâyet edeceğiz? Erdoğan Bey de, “Kimi kime şikâyet edeceğiz?” dedi. Doğru dedi.

Aslında kabahat hep bizde. Çok uykucu olduk. Ölü toprağı mı atıyorlar üzerimize...

Uzatmayalım, prensipleri çiğneyerek siyasete giriş yapmama rağmen özür dileyemedim arkadaşımdan. Daha doğrusu yukarıda dedim ya unuttum. Şimdi okuyucuların huzurunda kendisinden özür diliyorum.

Müsadenizle bir not daha yazayım. Hiçbir imada bulunmuyorum. Açık deyişle, parası çalınanların hırsız var, hırsız var! diye sokağa dökülmesini istemiyorum. Hırsızlar bizleri sokağa dökmeye çalışabilirler, hırsızlar vatanın malını mülkünü talan edebilirler vb. Bütün bunlara rağmen bize yakışan vakarımızı korumaktır. Yasal çerçevede hakkımızı hukukumuzu korumaktır.

Haa, aklıma yeni geldi. Erdoğan arkadaşım; “Sen daha iyi bilirsin, bu hâkimler, savcılar kararlarını neye göre nasıl verirler? diye sordu. Ben de kime hukukçu dendiği konusunda bildiklerimizi anlattım. Bir de hukuka uygunluk ve kanuna uygunluk konusun anlattım. Tabii, arada bir torba kanun diye bir şey icat edildiğini de...

Ya... bugün epeyce siyasete girmişiz de haberimiz yok. İyi ki hopsaite düşmedik.

Unutkanlığın bir de böylesi var ki illet eder insanı.

Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 19. 11. 2921






14 Kasım 2021 Pazar

"EVREKA! EVREKA!" BULDUM! BULDUM!

 


Merhaba

Hepinizi saygı ve sevgilerimle selâmlıyorum.

Hepinizin hoşgörülerine sığınarak bu yazıyı, çok zorlanarak da olsa yazmaya çalışacağım.

Yarım saat önce dingin bir vaziyette oturdum bilgisayarın başına.

Bu anda kalp ritmimin kaça çıktığını bilmiyorum. Bir ter bastı. Tüylerim de diken diken. Yorgunluğum da had safhada.

Bu durumda bir an önce durumumu size aksettirmek istiyorum. Bu acele niye?

1.               Bir daha yazamamak durumu olabilir.

2.               Faydalı işlerce acele etmek gerek.

Durum gayet ciddi. Bazen deneme, bazen, vecize, bazen nasihat ve bazen de fasa fiso yazmışımdır. Bu yazacağım, tabii becerebilirsem hayati bir mesele. Mesele değil buluş. Bir deyim vardır; ABD’yi yeniden keşfetmek. Ben birkaç defa Amerika’yı keşfetmiştim. Bu kez ki keşfim Amerika’ya ve gezegenlere seyahat imkânı sağlayacak bir keşif.

Biz zaten biliyorduk, diyeceksiniz. Herkes de öyle diyecek belki. Öyle diye diye dibe vurmadık mı?

Boğulur gibiyim.

Acayip bir giriş yaptım. Şimdi siz bu üslubun devamını beklersiniz.

Siz telaşlanmadan sakin sakin okuyun. Yazı biter bitmez de harekete geçin. İlgililere  ulaştırın. Bunu da şimdiden yazdığım iyi oldu. Sonradan unuturum.

Acele etmeliyim. Unutkanlık gelmeden bu yükü sizin omuzlarınıza atayım:

“Arşimet'in hamamda suyun kaldırma kuvvetini keşfettiğinde 'Evreka' diye bağırarak dışarıya koştuğu söylenir. Peki, bunun sebebi nedir? Neden 'evreka' diye bağırmıştır?” şimdi bunu anlatamam merak eden internete bakıversin. Tabii sonradan bakıversin. Şimdi, Evet, bu anda BULDUM BULDUM sesimi iç kulağınızla hissedin bir. Sonra da can kulağı, yok olmadı can gözüyle okuyunuz:

Efendim ben, ayıptır söylemesi Diyanet İşleri Başkanı'nın yazılarını artık okumuyorum. Ne olduysa bu kez okumuş bulundum. Ve gördüm ki bazen de olsa doğru dediği oluyor. Utandım kendimden, mahcup oldum. Affınızı dilerim. Siz de okumuşsunuzdur belki. Okumayanlar için kısa bir alıntı:

11 Kasım 2021 Perşembe

Yoksa, Ben Öldün Mü?

 

Sabahattin Gencal
Dinlenmesini de bilmek gerek.
*****

Hayat güzeldir. Hayat bakış açınız kadar, gönlünüz kadar güzeldir.

Allah’ımız (cc) şükürler olsun ki yaşamayı bizlere bahşetti. Yaşamak bambaşka bir güzeldir. Tabii, değerlendirebilirsek şükrümüzü eda edebilirsek.

Bu söylediklerim vecize değil, öğüt hiç değil. Bu söylediklerim yabana atılır sözler değil, sıradan sözler hiç değil.

Bu söylediklerim ilham mıdır? Kuşkusuz ki o da değil.

Bir anlık içimde doğan sözlerden yakalayabildiklerimdir.

Böyle zamanlarım olur benim. İçim şair kesilirken dilim lâl olur. Hiç sormasın dostlar bende anlatılamaz bir hal olur. Dünya göz penceremden, prizmadan süzülmüş gibi içimde hüzünlü güzellik oluşturur.

Çoğu zaman ben kaleme hâkim olurum, bazen de kalem bana.

Kalem olmadıktan sonra içimdeki benzersizlikleri sana aktaramadıktan sonra yaşamak neye...?

İnsan her an değişirmiş ki buna şimdi daha çok inanıyorum.

Eskiden Yunus gibi halden hale geçerdim. Şimdi an’dan an’a; an’dan ona.

Geçişler his edilmeyecek kadar hafif. Geçişler fark edilecek kadar hızlı.

10 Kasım 2021 Çarşamba

SİZİNLE, siz olmadan SOHBET ETTİM

Yürüyen Köşk

http://www.yalova.gov.tr/yuruyen-kosk

***

  Bugün 10 Kasım 2021. Atatürk’ün ölümünün 83.yıldönümü.  Önce, Yüce Rabbimizden Atatürk’e ve arkadaşlarına ve de tüm ölülerimize rahmet, geride kalan bizlere de hayırlı uzun ömür ve Akıl fikir vermesini niyaz ediyorum.

        Bugün bizden, Atatürk’le ilgili nasihat beklenir elbet. Ancak bugünler nasihat verenler çok olduğu için biz lokum ikram eder gibi nasihat vermeyeceğiz. Ancak, mademki zahmet edip bloguma teşrif ettiniz sizlerle hasbihal eder gibi yapalım. Böyle blogla olmaz ya biz olacakmış gibi düşünelim:

        Nasılsınız?

-         ...

-         İyi olduğunuza memnun oldum. Ben de iyiyim. Atatürk’ü anma toplantılarına ve yürüyüşlerine katılamadım; ama televizyonlardaki, konuyla ilgili programları izledim.

-         ...

-         Evet, evet, hep bilinen şeyleri tekrarladılar. Bu konuda haklısınız. Ancak bu kez sönmekte olan UMUT MEŞALESİ alev alev.

-         ...

-         Tabii. Bu umut meşalesi önümüzü tam olarak aydınlatmaya yetmez. Atatürkçülüğü çok iyi bilen aydınların, artık sahaya çıkması gerekir. Aydınlatmayana aydın diyemeyiz.

8 Kasım 2021 Pazartesi

Başka Bir Çare Varmola Varmola?

        En sonda söylenmesi gerekenleri en başta söyleyeyim ki sonra da rahat rahat, uzun uzun yazabileyim:

        Duydum ki / Okudum ki “Vahşi Kapitalizm” “İslâmi İslam’la yok etmek” istiyormuş. Yerli işbirlikçiler de onlara yardım etmek için yarışa girmiş bulunmaktaymış. Açığa çıkan bir grup sökülüp atılırken başka gruplar peydahlanmış. Bu tarih boyunca hep böyle oluyormuş. Biri gider, başka biri gelirmiş; ama aldanan hep biz olurmuşuz...

Bu makus talihimize son vermek için ana dilimizle Kur’an-ı Kerim’i okuyup anlayacağız. Anlamazsak tefsir okuyacağız, gerçek ilâhiyatçıları okuyacağız. Özetle bilgili olacağız ki aldanmayalım. Ve de hazır 10 Kasım Arifesinde olmamız dolayısıyla da Atatürk’ün sözünü tekrarlayacağız:

 Ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır."1 (30.8.1925)

*

“Yeni bir söz söyledim, diyen ihtimaldir ki, sözlerin en eskisini söylemiştir.” sözünden hareketle nasihatlerimin yeni olmadığını başta söylemeliyim. Yine bazı nasihatlerin tekrarlanmasının yararlı olabileceğini de vurgulamış olayım.

Bence, dünyamızı ve ahiretimizi kaybetmemizin ve bunalımlarımızın en önemli nedeni Kur’an-ı Kerim’i anlayarak okumamamız ve gereğini yapmamamızdır. Başka deyişle anadillerine çevrilmiş Kur’an-ı Kerim’i anlayarak okuyup gereğini yapmayanlar Allah’ın (cc) buyruklarını yerine getirmiyorlar.

Biliyoruz ki bu konu2 asırlardır tartışılmakta ve de bu tartışmalar hayal kırıklıklarıyla devam etmektedir.

7 Kasım 2021 Pazar

Bir Nasihatim Var (Önsöz)

 





Merhaba,

Değerli arkadaşım, ağabeyim, meslektaşım; şair ve yazar Sayın Kâzim Memiç Bey -Allah (cc) kendilerinden ve hepimizden razı olsun.- bana, artık zamanımızın az kaldığını ve ölmeden önce mümin (mümin: 1. inançlı, inanan. 2.Müslüman.) kardeşlerimize ve insanlığa karşı üzerimize farz olan borcumuzu ödememiz gerektiğini hatırlattı. (Bkz.:https://www.facebook.com/sabahattin.gencal ) İnşallah görevimizi hakkıyla yapar ve borcumuzu eda ederiz.

Önce genel olarak birbirimize karşı olan haklarımızı belirtelim. (Yanlış ya da eksik anlaşılmasın aile içindeki haklar, komşu hakları, toplumsal haklar, çevre hakları, İnsan Hakları, edeb ve güzel ahlaktan söz etmiyoruz. Bunların dışında olan genel haklardan söz ediyoruz.)

Ebu Hureyre (r.a.) Allah Resulü'nün (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. "Mü'minin mü'min üzerinde altı hakkı vardır:

1- Hasta olduğunda onu ziyaret eder,

2- Öldüğünde cenazesinde bulunur,

3- Davet ettiğinde, davetine icabet eder,

4- Karşılaştığında ona selâm verir,

5- Aksırdığında ona 'Yerhamükellah!' (Allah'ın rahmeti ve inayeti üzerine olsun.) der,

6- Uzakta da olsa yakında da olsa ona nasihat eder."

(Tirmizi, 2737; Nesai, Cenaiz 52/3)

Allah (cc)hepinize sağlıklar ve uzun ömürler versin. Siz sağlıklı olarak yaşıyorsanız bu demektir ki size “nasihat etme” borcumuz var. Tabii, sizin de bana ve bütün mümin kardeşlerimiz ve insanlığa karşı borcunuz var.

“Nasihat daha umumi olarak kişinin inanç, ibadet ve her türlü iyiliklerdeki dürüstlük ve samimiyetini ifade edecek şekilde açıklanmaktadır. Bununla birlikte sadece sözle yapılan irşad ve uyarılara nasihat denildiği, sözlü olmayan uyarılar için kelimenin ancak istiare yoluyla kullanılabileceği belirtilmektedir (Lisânü’l-ʿArab, “nṣḥ” md.). (Mustafa Çağrıcı, https://islamansiklopedisi.org.tr/nasihat)

Paylaşmak güzeldir.