Sabahattin Gencal, Üsküdar, 26. 04. 1999 |
Öğretmenler günü çeşitli etkinliklerle kutlanacak. Emekliler anılacak, yeniler ant içecek. Öğretmenliğin anlam ve önemi üzerinde konuşmalar yapılacak. Kompozisyonlar yazılacak vb. İnşallah bütün etkinlikler amaca uygun olur.
Yapılması gerekenlere bir madde ekleyebilme imkânım olsa keşke. Bilirsiniz zor bir önerim olmaz benim. Bir emekli öğretmenin okuldan ayrı kalma üzüntüsü konusunu bir dakikacık hayal etme. Örneğin, program sunucusu: Sizleri bir dakika emekli öğretmenleri düşünmeye davet ediyorum.
Gayet
iyi biliyorum ki böyle bir şey olmayacak. Bari “seninle bir dakika” bu konuyu
görüşelim:
“Seninle
bir dakika umutlandırıyor beni
“Bir
dakika siliyor, canım, yılların özlemini”
Semiha
Yankı
(https://www.google.com.tr/search?q=seninle+bir+dakika+s%C3%B6zleri&sxsrf=)
Emekli
öğretmenin üzüntüsü okula özlem midir?
"Özlem"
kelimesinin birçok anlamı vardır ve ruhun çeşitli durumları onunla
bağlantılıdır: ruhun kısıtlanması ("ezilme" kelimesinden), acı verici
üzüntü, ruhun huzuru, duygusal kaygı, sıkıntı, endişe, korku, keder, keder,
üzüntü ve duygu Sadece ağrıyan bir kalp.” (https://tur.healthyliving-healthnetwork.com/4204699-is-longing-an-emotion-or-a-feeling)
Yavuklundan
ayrı düşende özlersin / üzülürsün, eşinden ayrı düşende özlersin / üzülürsün,
anandan babandan bacından ayrı düşende; vatanından milletinden ayrı düşende
özlersin / üzülürsün. Şairler ve yazarlar bu üzüntüleri işlemişlerdir,
yazmışlardır. Emekli bir öğretmenin okuldan ayrı kalması bütün bu duygulara
benzer bir bakıma. Ama benzemeyen noktalar da olabilir. Nasıl mı?
İnsan
görevini/imtihanını tamamlamak için gönderilir dünyaya. Bu görev, -siz buna
kendini gerçekleştirmenin tamamlanması diyebilirsiniz.- son nefese kadar devam
eder. Emekli olduktan sonra bir başka biçimde bu görevi ifa edebiliyorsanız
denecek bir şey yok. Ama benim gibi odanızdan çıkamıyorsanız, bir işe
yaramıyorsanız, işte, o zaman kendimizi tam olarak gerçekleştiremeden dünyadan
ayrılmak durumunda kalırsınız ki bu benim için eksik kalmak demektir. İşte, bunun için de üzülürsünüz. Artık buna çok anlamları olan özlem de diyemezsiniz.
Artık S. Yankı da silemez yılların özlemini. Başka deyişle umutlanmanız zor
olur.
Ben
ünlü şair ve düşünür Goethe gibi; “Umudunuzu kaybederseniz her şeyinizi
kaybedersiniz.” demeye gönlüm varmadığı için “Allah’tan umut kesilmez.”
diyerek. Hayalen okula gidiyorum.
Hiç
eskimeyecek olan o eski günlerdeyim şimdi:
Bir
öğrencinin saçını başını okşuyorsunuz. Arada favorilerinden çekiyorsunuz; ama
saçının bir teline bile zarar gelsin istemiyorsunuz. Ona bazı bilgiler vererek
onu yüreklendiriyorsunuz, azimli, çalışkan kendine güvenen biri olması için
çabalarken gözlerinin yıldız yıldız parladığını görüyorsunuz. İşte
mutlulukların en güzeli: Yıldızlar içime doluyor. İçiniz yıldızlarla
dopdoluyken okuldan ayrı düşüyorsunuz. Seneler geçiyor yıldızlar bir bir
sönüyor. Kala kala 20-30 yıldız kalıyor. Onlara bakarak, diğerleri de böyle
parlıyordur, inşallah diyerek avunuyorsunuz. Yıldızlı gecelerin kararmasını
hissettirebilen şairler belki anlayabilirler bir emekli öğretmenin üzüntüsünü
/özlemini.
Şimdi siz bu veliye; hamt olsun telefonumuz var, arabamız var, şuyumuz buyumuz var iyiyiz vb. gibi sözler etseniz, demez mi bunların hiçbiri olmadığı zaman tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydik. Yokluklar içinde sanayii başlatanların önünde geliyorduk. Şimdi? Tarım sıralamasında, sanayi; ihracat, ithalat vb. sıralamalarında nerelerdeyiz? Peki, hak hukuku gözetme, düşünce hürriyeti; mutluk vb. sıralamalarında neredeyiz diye sormaz mı?
Yani o yoksulluk dönemimizde velileri de eğitebiliyorduk bir şekilde; ama şimdi söylemeye dilim varmıyor, yazmaya kalemim. Öğretmen velinin oyuncağı oldu. Hatta öğrencinin de. İşin gereği öğrencilerle de velilerle de zor günlerimiz olurdu; ama şimdilerde _inşallah doğru değildir- notu düşük olan öğrenci veya velisi internetten bilmem ne hattından şikâyet ediyor. Herkesin şikâyet hakkı var. Ancak okul müdürü ne güne duruyor. Bostan korkuluğu değil herhalde...
Yine
eski günlerde yerli malı haftaları yapılırdı. Öğrenci, öğretmenler, veliler vb.
hep bir arada. Çok güzel olurdu. Öğretmenler incir, üzüm, zeytin vb. ikram
ederken çaktırmadan bazı bilgiler de verirdi. Bu haftaları yaşayan bir veliye
ikide bir “yerli ve milli” dersen güler. Milli ve yerli olan neyimiz kaldı? diye
sormaz mı?
Dikkat
ediyor musunuz o eski günlerde öğretmen siyasetin “s” sini yapmazdı; ama... Bir
de şu var. Bizler görevimizi tam olarak yapsaymışız bugünlere gelmezdik.” Orası
da öyle; evet, maalesef öyle. Bunun elbette birçok nedeni var. Bunlardan biri
emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin “Böl / parçala yönet”
taktikleridir. Biz öğretmenleri sendikalara ayırdılar, derneklere ayırdılar.
Sadece öğretmenleri mi? Sadece memurları mı? Sadece işçileri mi? Hepsini
hepsini böle böle geliyorlar. En son baroların bölünmesini gördük. Bilmiyorum;
ama anladığım kadarıyla bölünmedik / parçalanmadık bir şey kalmayacak... Bu konuda
27 saniye düşünülse...
...
Hasret
oldu ayrılık oldu
Hüzünlere
bölündü saatler
Gördüm
sarkan iki damla yaş
Ayrılıkta
sevgiyle beraber
Sezen
Aksu
Şimdi
diyorsunuz ki içinizden. Az çok anladık; ama bu son dörtlük niye konuldu ki?
Ne
bileyim. Ben bende miyim? Sözde kafanızı biraz karıştırmak istedim. Öyle derdi
rahmetli anneannem “Pişmekte olan yemeği yeterince karıştıracaksın ki güzel
olsun.”
Tüm
öğretmenlerin, tabii emekli öğretmenlerin de “öğretmenler gününü” tebrik
ederken üstün başarılar ve güzel günler dilerim.
Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 21. 11. 2021