21 Kasım 2021 Pazar

Yaklaşmakta Olan Öğretmenler Günüdür

Sabahattin Gencal,
Üsküdar, 26. 04. 1999

 

Öğretmenler günü çeşitli etkinliklerle kutlanacak. Emekliler anılacak, yeniler ant içecek. Öğretmenliğin anlam ve önemi üzerinde konuşmalar yapılacak. Kompozisyonlar yazılacak vb. İnşallah bütün etkinlikler amaca uygun olur. 

Yapılması gerekenlere bir madde ekleyebilme imkânım olsa keşke. Bilirsiniz zor bir önerim olmaz benim. Bir emekli öğretmenin okuldan ayrı kalma üzüntüsü konusunu bir dakikacık hayal etme. Örneğin, program sunucusu: Sizleri bir dakika emekli öğretmenleri düşünmeye davet ediyorum.

Gayet iyi biliyorum ki böyle bir şey olmayacak. Bari “seninle bir dakika” bu konuyu görüşelim:

“Seninle bir dakika umutlandırıyor beni

“Bir dakika siliyor, canım, yılların özlemini”

Semiha Yankı

(https://www.google.com.tr/search?q=seninle+bir+dakika+s%C3%B6zleri&sxsrf=)

Emekli öğretmenin üzüntüsü okula özlem midir?

"Özlem" kelimesinin birçok anlamı vardır ve ruhun çeşitli durumları onunla bağlantılıdır: ruhun kısıtlanması ("ezilme" kelimesinden), acı verici üzüntü, ruhun huzuru, duygusal kaygı, sıkıntı, endişe, korku, keder, keder, üzüntü ve duygu Sadece ağrıyan bir kalp.” (https://tur.healthyliving-healthnetwork.com/4204699-is-longing-an-emotion-or-a-feeling)

Yavuklundan ayrı düşende özlersin / üzülürsün, eşinden ayrı düşende özlersin / üzülürsün, anandan babandan bacından ayrı düşende; vatanından milletinden ayrı düşende özlersin / üzülürsün. Şairler ve yazarlar bu üzüntüleri işlemişlerdir, yazmışlardır. Emekli bir öğretmenin okuldan ayrı kalması bütün bu duygulara benzer bir bakıma. Ama benzemeyen noktalar da olabilir. Nasıl mı?


İnsan görevini/imtihanını tamamlamak için gönderilir dünyaya. Bu görev, -siz buna kendini gerçekleştirmenin tamamlanması diyebilirsiniz.- son nefese kadar devam eder. Emekli olduktan sonra bir başka biçimde bu görevi ifa edebiliyorsanız denecek bir şey yok. Ama benim gibi odanızdan çıkamıyorsanız, bir işe yaramıyorsanız,  işte, o zaman kendimizi tam olarak gerçekleştiremeden dünyadan ayrılmak durumunda kalırsınız ki bu benim için eksik kalmak demektir. İşte, bunun için de üzülürsünüz. Artık buna çok anlamları olan özlem de diyemezsiniz. Artık S. Yankı da silemez yılların özlemini. Başka deyişle umutlanmanız zor olur.

Ben ünlü şair ve düşünür Goethe gibi; “Umudunuzu kaybederseniz her şeyinizi kaybedersiniz.” demeye gönlüm varmadığı için “Allah’tan umut kesilmez.” diyerek. Hayalen okula gidiyorum.

Hiç eskimeyecek olan o eski günlerdeyim şimdi:

Bir öğrencinin saçını başını okşuyorsunuz. Arada favorilerinden çekiyorsunuz; ama saçının bir teline bile zarar gelsin istemiyorsunuz. Ona bazı bilgiler vererek onu yüreklendiriyorsunuz, azimli, çalışkan kendine güvenen biri olması için çabalarken gözlerinin yıldız yıldız parladığını görüyorsunuz. İşte mutlulukların en güzeli: Yıldızlar içime doluyor. İçiniz yıldızlarla dopdoluyken okuldan ayrı düşüyorsunuz. Seneler geçiyor yıldızlar bir bir sönüyor. Kala kala 20-30 yıldız kalıyor. Onlara bakarak, diğerleri de böyle parlıyordur, inşallah diyerek avunuyorsunuz. Yıldızlı gecelerin kararmasını hissettirebilen şairler belki anlayabilirler bir emekli öğretmenin üzüntüsünü /özlemini.

 Şimdi veli toplantısındasınız. Bir veliye diyorsunuz ki yavrumuz bu ikinci yazılı da geriledi biraz. Neden acaba? Şaşırıyor. Aksine, diyor. Birinci yazılıdan 5 almışken ikinci yazılıdan 7 aldı. Ona diyorsunuz ki; birinci yazılıdan beş aldığı zaman sınıfın 8. sırasındaydı; ama ikinci yazılıdan 7 aldığında sınıfın 23. Sırasına geriledi... Velinin hayreti artıyor. Böylesi değerlendirmeyi ilk kez duyuyor. Düşünüyor ve hak veriyor. 

Şimdi siz bu veliye; hamt olsun telefonumuz var, arabamız var, şuyumuz buyumuz var iyiyiz vb. gibi sözler etseniz, demez mi bunların hiçbiri olmadığı zaman tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydik. Yokluklar içinde sanayii başlatanların önünde geliyorduk. Şimdi? Tarım sıralamasında, sanayi; ihracat, ithalat vb. sıralamalarında nerelerdeyiz? Peki, hak hukuku gözetme, düşünce hürriyeti; mutluk vb. sıralamalarında neredeyiz diye sormaz mı? 

Yani o yoksulluk dönemimizde velileri de eğitebiliyorduk bir şekilde; ama şimdi söylemeye dilim varmıyor, yazmaya kalemim. Öğretmen velinin oyuncağı oldu. Hatta öğrencinin de. İşin gereği öğrencilerle de velilerle de zor günlerimiz olurdu; ama şimdilerde _inşallah doğru değildir- notu düşük olan öğrenci veya velisi internetten bilmem ne hattından şikâyet ediyor. Herkesin şikâyet hakkı var. Ancak okul müdürü ne güne duruyor. Bostan korkuluğu değil herhalde...

Yine eski günlerde yerli malı haftaları yapılırdı. Öğrenci, öğretmenler, veliler vb. hep bir arada. Çok güzel olurdu. Öğretmenler incir, üzüm, zeytin vb. ikram ederken çaktırmadan bazı bilgiler de verirdi. Bu haftaları yaşayan bir veliye ikide bir “yerli ve milli” dersen güler. Milli ve yerli olan neyimiz kaldı? diye sormaz mı?

Dikkat ediyor musunuz o eski günlerde öğretmen siyasetin “s” sini yapmazdı; ama... Bir de şu var. Bizler görevimizi tam olarak yapsaymışız bugünlere gelmezdik.” Orası da öyle; evet, maalesef öyle. Bunun elbette birçok nedeni var. Bunlardan biri emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin “Böl / parçala yönet” taktikleridir. Biz öğretmenleri sendikalara ayırdılar, derneklere ayırdılar. Sadece öğretmenleri mi? Sadece memurları mı? Sadece işçileri mi? Hepsini hepsini böle böle geliyorlar. En son baroların bölünmesini gördük. Bilmiyorum; ama anladığım kadarıyla bölünmedik / parçalanmadık bir şey kalmayacak... Bu konuda 27 saniye düşünülse...

...

Hasret oldu ayrılık oldu

Hüzünlere bölündü saatler

Gördüm sarkan iki damla yaş

Ayrılıkta sevgiyle beraber

Sezen Aksu

Şimdi diyorsunuz ki içinizden. Az çok anladık; ama bu son dörtlük niye konuldu ki?

Ne bileyim. Ben bende miyim? Sözde kafanızı biraz karıştırmak istedim. Öyle derdi rahmetli anneannem “Pişmekte olan yemeği yeterince karıştıracaksın ki güzel olsun.”

Tüm öğretmenlerin, tabii emekli öğretmenlerin de “öğretmenler gününü” tebrik ederken üstün başarılar ve güzel günler dilerim.

Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 21. 11. 2021

 

 

 

Paylaşmak güzeldir.