29 Kasım 2021 Pazartesi

Arkadaşlık İşte Budur

 

Sabahattin Gencal



Hayrettin Mete



Merhaba Sevgili Okurlarım,

 “Yürekten Kaleme” yaygın sözünü bazı şairlerin “serlevha” olarak kullandıklarını okumuşsunuzdur. “Yürekten Kaleme” ne güzel, ne anlamlı, en etkileyici, ne duygulandırıcı...

Ben de, bir günlüğüne olsun bu serlevhayı kullanan şairler gibi olmak isterdim. İstemekle olmuyor. Uzun zamandır kalem kullanmadığımdan mı neden bilmiyorum; yürekten kaleme akan bir şey yok. Kalemim mürekkepsiz kaldı sanki. Yürek coşkun duygularla dopdolu; ama...

Sanırım anlıyorsunuzdur beni, en azından benzetmeler yapıyorsunuzdur. Tabii, bir yazıyı herkes kendince okur, kendince yorumlar. Bazılarınız; “Ey gidi Karateniz toldi da taşamayi” türküsünü hatırlamıştır. İşte öyle ben de aynen; “toldi de yazamayi”

Gönlüm arkadaşlık, dostluk duygularıyla dopdolu. Bir hafta kadar önce yaşadığımız bir durum beni öylesine duygulandırdı ki “coştu Karadeniz” benzetmesi az kalır.

Oğlum Fuat, bir yakının düğününe katılmak için Of’a gitti. Of’tan da Rize’ye geçti. Baba dostu Mete Bey’e uğramadan olmaz, dedi kendi kendine.


1973’ten beri yüz yüze görüşmemiz nasip olmayan askerlik arkadaşım Hayrettin Mete’nin Müşavirlik Dairesindeki bürosunun kapısını tıklattı.

-“Sen Sabahattin’in oğlu musun?”

48 yıl sonra, Fuat’ın onu ziyaret edeceğinden haberi olmaksızın...

Evet, askerlik arkadaşımın bu vasfına uygun bir sıfat söyleyebilir misiniz?

Dakika bir sohbete başlamak... Nerede görülmüş bu? İki gülen adam yan yana 48 yıl öncesini de günümüzü de dillendiriyorlar. Arada şakalar. Tanıyan bilir benim oğlum da şakacıların şahıdır...

Tam bu sırada, oğlumun gözüne sehpadaki bir dergi takılıyor. İşte bu an. Evet, o an bu yazının püf noktasını açıklayacak bir belgenin görüldüğü andır.

1998 yılında, o zaman çalışmakta olduğum bir özel okulda çıkarttığım bir dergi.

Düşünebiliyor musunuz, bunca yıl bir derginin sehpanın üzerinde olmasını. Ey düşünürler, ey şairler ve yazarlar bir arkadaşının dergisini bunca yıl koruyan bu arkadaşın, bu dostun bu vasfına ne dersiniz? Aklımdan geçti birkaç kavram; ama az kalır diye yazmadım.

Durumu anlatabildim değil mi? Bir askerlik arkadaşı, diğer askerlik arkadaşının gönderdiği dergiyi ve gönderi zarfını 23 yıl sehpasının üstünde saklıyor. Zarf üzerindeki yazıda da solma yok...

Bu durumun beni nasıl duygulandırdığını, yazmakta olduğum bir kitabın sayfalarına not olarak düştüm. Tabii uzunca oldu biraz. Bloglarda uzun yazmak olmuyor...

Sevgili okurlarım, bu an arkadaşlık ve dostluk üzerine bir yazı yazmaya çalışıyorum. Yayınlamadığım bir Özlü Sözler çalışması var. Oradaki arkadaşlıkla ilgili bütün sözleri gözden geçirdim. Ama inanın bizim bu arkadaşlığımızı açıklayabilecek bir söz bulamadım. Buna rağmen birkaç söz yazmak istiyorum:

Arkadaşlık, yapılmaz; doğar.”  ( H.B. Adams)

Bu sözü arkadaşımın da uygun bulacağını sanıyorum; çünkü telefonla konuşurken şöyle bir ifadesi olmuştu: “Seninle kısa bir süre beraber kaldık ancak...”

Tanışmamız da birkaç saniye içinde oldu. Lüleburgaz Orduevi bahçesindeyiz bir köşede o, bir köşede ben... Nasıl olmuşsa tanıştık. Ve de hemen kaynaştık. Şimdi dikkat!

Bir arada oturmak için ikimizde güzel bir masaya yöneldik. Havuzun yanında, çiçek vazoları da bulunan bir masa.

İki asteğmenin nasıl sohbete daldığını seyrediyorlar sanıyorduk. Aaa, tam kahveler gelsin, diyecekken. Biri yanımıza yaklaştı. “Burası komutan masası” demesin mi? Peki, biz neyiz? (...) Takım Komutanı Asteğmen Sabahattin Gencal ve ... Meğer orası büyük komutan masasıymış.

Birkaç gün Orduevinde kaldık. İnanın şimdi de gülüyorum. Burası da kışla gibi, aslık üstlük var. Biz burada kalamayız, diyerek bir pansiyon tuttuk.

Çok güzel anılar biriktirdik; ama hayret, beraber çektirdiğimiz bir fotoğraf yok. Gerçi anılar kafamda taptaze; ama onların resmini çizemiyorum. Bazıları kelimelerle resim çizer, siz okurken çizebiliyor musunuz?..

Sevgili arkadaşlarım, keşke bu son bölümü yazmasaydım. Dedim ya başka bir şey yazacaktım. Evet, sizlerin yorumunu rica edecektim:

Trabzonlu Asteğmen Sabahattin Gencal ile Rizeli Asteğmen Hayrettin Mete’nin arkadaşlığı hakkında ne dersiniz?

Arkadaşlığa değer biçilemeyeceğini biliyorum. Ben değer biçiniz demiyorum; ama bir izahi olmalı bunun. Hâlâ çözemiyorum bu derginin saklanmasını. (Bir not düşeyim mi? Bu dergideki yazımı günümüz siyasetçileri okuyabilse keşke. Becerebilirsem fotoğrafını çeker ve eklerim.)

Allah’a hamt olsun az; ama mükemmel arkadaşlarım olmuştur. Hepsi altın gibi maşallah.

Bakın Johann Wolfgang von Goethe ne diyor bana: “Elinde hava, ışık ve dost sevgisi kaldıysa üzüntü çekme.”

Gerçekten arkadaş gibi arkadaşınız varsa siz de üzüntü çekmeyiniz.

Tüm arkadaşlarıma yürek dolusu selam ve sevgiler.

Hoşça kalınız.

Sabahattin Gencal, Çekmeköy- İstanbul, 29. 11. 2021







Paylaşmak güzeldir.