Sabahattin Gencal |
Hayrettin Mete |
Merhaba Sevgili Okurlarım,
“Yürekten Kaleme” yaygın sözünü bazı şairlerin
“serlevha” olarak kullandıklarını okumuşsunuzdur. “Yürekten Kaleme” ne güzel,
ne anlamlı, en etkileyici, ne duygulandırıcı...
Ben
de, bir günlüğüne olsun bu serlevhayı kullanan şairler gibi olmak isterdim.
İstemekle olmuyor. Uzun zamandır kalem kullanmadığımdan mı neden bilmiyorum;
yürekten kaleme akan bir şey yok. Kalemim mürekkepsiz kaldı sanki. Yürek coşkun
duygularla dopdolu; ama...
Sanırım
anlıyorsunuzdur beni, en azından benzetmeler yapıyorsunuzdur. Tabii, bir yazıyı
herkes kendince okur, kendince yorumlar. Bazılarınız; “Ey gidi Karateniz toldi
da taşamayi” türküsünü hatırlamıştır. İşte öyle ben de aynen; “toldi de yazamayi”
Gönlüm
arkadaşlık, dostluk duygularıyla dopdolu. Bir hafta kadar önce yaşadığımız bir
durum beni öylesine duygulandırdı ki “coştu Karadeniz” benzetmesi az kalır.
Oğlum
Fuat, bir yakının düğününe katılmak için Of’a gitti. Of’tan da Rize’ye geçti.
Baba dostu Mete Bey’e uğramadan olmaz, dedi kendi kendine.
1973’ten
beri yüz yüze görüşmemiz nasip olmayan askerlik arkadaşım Hayrettin Mete’nin
Müşavirlik Dairesindeki bürosunun kapısını tıklattı.
-“Sen
Sabahattin’in oğlu musun?”
48
yıl sonra, Fuat’ın onu ziyaret edeceğinden haberi olmaksızın...
Evet,
askerlik arkadaşımın bu vasfına uygun bir sıfat söyleyebilir misiniz?
Dakika
bir sohbete başlamak... Nerede görülmüş bu? İki gülen adam yan yana 48 yıl
öncesini de günümüzü de dillendiriyorlar. Arada şakalar. Tanıyan bilir benim
oğlum da şakacıların şahıdır...
Tam
bu sırada, oğlumun gözüne sehpadaki bir dergi takılıyor. İşte bu an. Evet, o an
bu yazının püf noktasını açıklayacak bir belgenin görüldüğü andır.
1998 yılında,
o zaman çalışmakta olduğum bir özel okulda çıkarttığım bir dergi.
Düşünebiliyor
musunuz, bunca yıl bir derginin sehpanın üzerinde olmasını. Ey düşünürler, ey
şairler ve yazarlar bir arkadaşının dergisini bunca yıl koruyan bu arkadaşın,
bu dostun bu vasfına ne dersiniz? Aklımdan geçti birkaç kavram; ama az kalır
diye yazmadım.
Durumu
anlatabildim değil mi? Bir askerlik arkadaşı, diğer askerlik arkadaşının gönderdiği
dergiyi ve gönderi zarfını 23 yıl sehpasının üstünde saklıyor. Zarf üzerindeki
yazıda da solma yok...
Bu
durumun beni nasıl duygulandırdığını, yazmakta olduğum bir kitabın sayfalarına
not olarak düştüm. Tabii uzunca oldu biraz. Bloglarda uzun yazmak olmuyor...
Sevgili
okurlarım, bu an arkadaşlık ve dostluk üzerine bir yazı yazmaya çalışıyorum.
Yayınlamadığım bir Özlü Sözler çalışması var. Oradaki arkadaşlıkla ilgili bütün
sözleri gözden geçirdim. Ama inanın bizim bu arkadaşlığımızı açıklayabilecek
bir söz bulamadım. Buna rağmen birkaç söz yazmak istiyorum:
“Arkadaşlık, yapılmaz; doğar.” ( H.B. Adams)
Bu
sözü arkadaşımın da uygun bulacağını sanıyorum; çünkü telefonla konuşurken
şöyle bir ifadesi olmuştu: “Seninle kısa bir süre beraber kaldık ancak...”
Tanışmamız
da birkaç saniye içinde oldu. Lüleburgaz Orduevi bahçesindeyiz bir köşede o,
bir köşede ben... Nasıl olmuşsa tanıştık. Ve de hemen kaynaştık. Şimdi dikkat!
Bir
arada oturmak için ikimizde güzel bir masaya yöneldik. Havuzun yanında, çiçek
vazoları da bulunan bir masa.
İki
asteğmenin nasıl sohbete daldığını seyrediyorlar sanıyorduk. Aaa, tam kahveler
gelsin, diyecekken. Biri yanımıza yaklaştı. “Burası komutan masası” demesin mi?
Peki, biz neyiz? (...) Takım Komutanı Asteğmen Sabahattin Gencal ve ... Meğer
orası büyük komutan masasıymış.
Birkaç
gün Orduevinde kaldık. İnanın şimdi de gülüyorum. Burası da kışla gibi, aslık
üstlük var. Biz burada kalamayız, diyerek bir pansiyon tuttuk.
Çok
güzel anılar biriktirdik; ama hayret, beraber çektirdiğimiz bir fotoğraf yok.
Gerçi anılar kafamda taptaze; ama onların resmini çizemiyorum. Bazıları
kelimelerle resim çizer, siz okurken çizebiliyor musunuz?..
Sevgili
arkadaşlarım, keşke bu son bölümü yazmasaydım. Dedim ya başka bir şey yazacaktım.
Evet, sizlerin yorumunu rica edecektim:
Trabzonlu
Asteğmen Sabahattin Gencal ile Rizeli Asteğmen Hayrettin Mete’nin arkadaşlığı
hakkında ne dersiniz?
Arkadaşlığa
değer biçilemeyeceğini biliyorum. Ben değer biçiniz demiyorum; ama bir izahi
olmalı bunun. Hâlâ çözemiyorum bu derginin saklanmasını. (Bir not düşeyim mi?
Bu dergideki yazımı günümüz siyasetçileri okuyabilse keşke. Becerebilirsem
fotoğrafını çeker ve eklerim.)
Allah’a
hamt olsun az; ama mükemmel arkadaşlarım olmuştur. Hepsi altın gibi maşallah.
Bakın
Johann Wolfgang von Goethe ne diyor bana: “Elinde
hava, ışık ve dost sevgisi kaldıysa üzüntü çekme.”
Gerçekten
arkadaş gibi arkadaşınız varsa siz de üzüntü çekmeyiniz.
Tüm
arkadaşlarıma yürek dolusu selam ve sevgiler.
Hoşça
kalınız.
Sabahattin
Gencal, Çekmeköy- İstanbul, 29. 11. 2021