En sonda söylenmesi gerekenleri en başta söyleyeyim ki sonra da rahat rahat, uzun uzun yazabileyim:
Duydum ki / Okudum ki “Vahşi Kapitalizm” “İslâmi İslam’la yok etmek” istiyormuş. Yerli işbirlikçiler de onlara yardım etmek için yarışa girmiş bulunmaktaymış. Açığa çıkan bir grup sökülüp atılırken başka gruplar peydahlanmış. Bu tarih boyunca hep böyle oluyormuş. Biri gider, başka biri gelirmiş; ama aldanan hep biz olurmuşuz...
Bu
makus talihimize son vermek için ana dilimizle Kur’an-ı Kerim’i okuyup
anlayacağız. Anlamazsak tefsir okuyacağız, gerçek ilâhiyatçıları okuyacağız. Özetle
bilgili olacağız ki aldanmayalım. Ve de hazır 10 Kasım Arifesinde olmamız dolayısıyla
da Atatürk’ün sözünü tekrarlayacağız:
“Ey
millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler,
mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır."1
(30.8.1925)
*
“Yeni
bir söz söyledim, diyen ihtimaldir ki, sözlerin en eskisini söylemiştir.”
sözünden hareketle nasihatlerimin yeni olmadığını başta söylemeliyim. Yine bazı
nasihatlerin tekrarlanmasının yararlı olabileceğini de vurgulamış olayım.
Bence,
dünyamızı ve ahiretimizi kaybetmemizin ve bunalımlarımızın en önemli nedeni
Kur’an-ı Kerim’i anlayarak okumamamız ve gereğini yapmamamızdır. Başka deyişle
anadillerine çevrilmiş Kur’an-ı Kerim’i anlayarak okuyup gereğini yapmayanlar Allah’ın
(cc) buyruklarını yerine getirmiyorlar.
Biliyoruz
ki bu konu2 asırlardır tartışılmakta ve de bu tartışmalar hayal
kırıklıklarıyla devam etmektedir.
Devam
edegelen bir şey daha var: Dini siyasete alet etmek. Hz. Ali karşıtlarının
başlattığı bu sakıncalı durum çok değişik taktiklerle sürüp geldi. Daha doğrusu
medeniyetimizi ve birçok devletlerin yıkılmalarına sebep ola ola geldi. Yakın
tarihimizde Kur’an’la Allah’la kandırma çok görüldü. Toplum bunun sakıncalarını
az çok anladı sanırken bazı partililerin bu konudaki çatlak sesleri medya
vasıtasıyla duyulunca anladım ki bu toplum kendi kılavuz kitabını anlayarak
okuyamadıktan sonra bu şahıslar, bir sıfat takmaya dilim varmıyor, Allah’ından
bulası şahıslar meydanlardan eksik olmayacak. Dolayısıyla bu toplum bunlardan
kurtulamayacak yani iflah bulamayacağız.
İşte,
bunun için diyorum ki Kuran’ı Kerim’i anlayarak okuyup gereğini yapalım ki bu
nasıl sıfatlandıracağımızı bilemediğimiz kişiler tarafından kandırılmayalım.
Yukarıda
dediğimiz gibi yeni bir şey söylemiyoruz;
Allah’ın
ilk buyruğunu hatırlatıyoruz: “Yaratan rabbinin adıyla oku!” (Kur’an-ı Kerim, 96/Alak Suresi – 1 (https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/96-alak-suresi)
İnsanlığa
çağrıda bulunuyoruz: Bu Kur’an insanlara bir açıklama, takvâ sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür. (
Kur’an-ı Kerim, 3/Âl-i İmrân Suresi- 138,(https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C3%82l- i%20%C4%B0mr%C3%A2n- suresi/431/138-ayet-tefsiri)
Kur’an-ı Kerim’de hiçbir şeyin eksik olmadığını, onun bir fihrist bir kılavuz olduğunu hatırlatıyoruz: Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi topluluklardır. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp rablerinin huzuruna getirileceklerdir. (Kur’an-ı Kerim, 6/En'âm Suresi – 38, https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/En'%C3%A2m-suresi/827/38-ayet- tefsiri)
*
Yine
self servis, yani bütün servislerinizi
kendiniz yapacaksınız. Ben çok da olsa her şeyi ortaya koyacağım; siz
beğendiğinizi / istediğinizi alacaksınız.
Değerli
okurlarımız,
Anadilinizle
Kur’an-ı Kerim’i okuyup anlamanızı ve gereğini yapmanızı öğütlerken şunları da
eklemek gerekir:
Bazı
mealleri anlamayabiliriz; onun için tefsir de okumalıyız. Yine,
Bazı
âlimlerimizin yazılarını da okumalıyız.
Örneğin,
Şimdiye dek Allah (cc) ile aldatmanın birçok çeşitlerini gördük. Şimdilerde
yeni yeni versiyonlar denenmeye başladı. Onun için şeytandan Allah’a
sığındığımız gibi bunlardan da kurtulmak için Kur’an-ı Kerim’e sığınacağız.
Kaynağını Kur’an’dan alan âlimlerin yazılarını okuyacağız:
“Kur'an,
"Allah ile aldatılmayın!" ihtarında bulunmasına rağmen Türk halkı,
dinine olan derin saygısı yüzünden Allah ile aldatılıyor.
Allah
ile aldatmanın rantından en büyük terör örgütleri bile yararlanıyor. PKK'nın
başı, yandaşlarına şu talimatı veriyor: "Peygamberler şehri Urfa'ya
ilahiyat akademisi kurun!"
Allah
ile aldatmak; dini; çıkar, koltuk, baskı, egemenlik aracı yapan bir sanayi
koludur. İşin esası bakımından ne dini vardır ne de imanı. Onun dini-imanı,
Tanrısı, ibadeti hep çıkarı ve hesabıdır.
Allah
ile aldatanlar dokunulmaz, eleştirilmez bir 'tahakküm teolojisi'
oluşturmuşlardır. Türkiye'de bu teolojiyi egemen kılmak istiyorlar ve bunda
büyük ölçüde başarılı olmuşlardır.
Bu
bir Haçlı-İngiliz siyasetidir. Atatürk bu şeytanî siyaseti, ta 1920'de Müslüman
dünyaya tanıtıyor; İngilizlerin siyasetinin 'İslam'ı İslam'la yok etme
siyaseti' olduğunu ilan ediyor.”2
Aklıma
nerden estiyse sonda yazmam gerekeni başta yazıverdim. Yani benim yazacağım bir
şey kalmadı. Sizin söyleyeceğiniz bir şey varmola?
Daha
çok okumaktan ve çalışmaktan başka bir çare varmola varmola?
Sabahattin GENCAL,
Çekmeköy-İstanbul, 08. 11.2021
______________________________
1.
(https://twitter.com/smeydan/status/1301817044829077504)
2.
Önceki Diyanet İşleri Başkanlarımızdan Ord. Prof. Şerâfeddîn Yaltkaya ve Ord. Prof. İsmail Hakkı İzmirli Ebû
Hanife’nin şu fetvayı verdiğini açıklamaktadırlar:
“…
Ebû Hanife’ye göre Kur’ân lâfız (söz)
değil, belki lâfzın açıkladığı anlamdır.
Bunun için Kur’ân’ın Arapça, Türkçe
ve Acemce (Farsça) gibi herhangi bir dile ihtisası yoktur. Anlamdan ibaret olan
Kur’ân’ın herhangi bir dil ile açıklanması müsavidir (eşittir).
Ebû
Hanife’nin bu konudaki (yargısının) kanıtları şunlardır:
1.
“Şüphe yoktur ki Kur’ân; önden (önceden) gelip geçen peygamberlerin
kitaplarında var idi.”
2.
“Şüphe yoktur ki bu Kur’ân; ilk kitaplarda var idi.”
Pek
açıktır ki Kur’ân; (Hz. Peygamber’den) önce yaşayan peygamberlerin kitaplarında
Arapça değildi. Oysa ki bu âyetlerle kesin surette Kur’ân’ın bu kitaplarda
mevcut olduğu açıklanmakta olduğundan Kur’ân sözcüğünün önceki peygamberlerin
kitaplarında olan ile Peygamberimize indirilmiş olan (yani Kur’ân-ı Kerîm)
arasında iştirak noktasını ifade ettiği anlaşılmaktadır. Bu iştirak noktası
ise, yalnız Arapça değildir. Belki Arapçanın ifade ettiği anlamı bildiren
herhangi bir dil ile terkib-i hususîdir.
3.
Yaşar Nuri Öztürk, Allah ile Aldatmak - Türkiye'yi Kemiren İhanet, Yeni Boyut, İlk
Baskı Yılı: 2008