Sabahattin Gencal bile kızabilir... |
Yüz defa dedim kendi kendime, 50 defa da yazmışımdır; sonunda mazur görülmeni isteyeceğin bir yazıyı yazma kardeşim. Yazdın diyelim, çekmeceye atıver; paylaşma be birader! Kızıyorum kendime. Kızmak da ne kelime haşlıyorum kendimi. Haksız mıyım? Sen tut, 2022’nin ilk yazısında “Yaratıcılıkla Saçmalamak Arasındaki İnce Çizgi” başlıklı bir yazı yaz.1 Saçmalamak sana yakışır mı? Hadi beceremedin saçmaladın, diyelim. O güzelim fikirlerle saçmalamayı ne karıştırıyorsun be kardeşim! Oh, oldu işte, fikirler kaynayıverdi. Kimsenin dikkatini çekmeden aktı gitti işte. İlginçlik de yandı bitti kül oldu...
Şimdi sorarsınız; o fikir dediğin de neydi? Ne dedik? “Düşünce süte benzer.” (Sabahattin Gencal) Demek ki süt kaynamış kaynamış ve de taşmış. Bereket ocağı söndürmemiş. “Ocakların sönmesi” acaba süt yüzünden mi sorusunu ileride sorarız. Şimdilik şu kadarını söyleyelim:
Düşünce
enstitülerinin, varsa düşünce atölyelerinin kapılarının üstüne altın harflerle
yazılası bir söz çıkmış ağızımızdan 79 yılda bir: “Düşünce süte benzer.” Ya bu dikkati çekmedi diyelim. Bir tencere
yoğurt koymuşum. Lor ve tereyağı koymuşum. Ayran ve çiçenden söz etmişim. Hadi
bunlar da es geçildi. İnsaf be birader, koskoca yayık resmi koymuşum... “Bu
yayık ne işe yarar” diye düşünmez mi insan? Burada fikirler çalkalanmaz mı?
Başka çalkalanmaktan söz etseydim...
Bak
bak, sitem ediyorum güya. Böyle sitem olur muymuş? Yine kızıyorum kendime.
“Ha
ha ha! Kimin umurunda?” demez benim okuyucum. Mutlaka, kendinizi perişan
etmeyin, der okuyucum. Kendime kıza kıza
midem ülser oldu, gastrit oldu, cildim kanser oldu. Her şey oldu da... Ama
bitmedi. Duymuşsunuzdur kanser hücreleri terörist gibi atlayıcı cinsten. Onun
için kızmamam gerekir. Bir zamanlar fanusuma kapanmıştım. Şimdilerde bastonla
dışarı çıktım birazcık. Allak bullak oldum. Başkalarına kızgınlığımı da
zavallı, gariban benden çıkarıyorum.
Bu
79 yıl boyunca başkalarına kızdığımı gören veya duyan var mı? Yok. Ama bu,
Sabahattin hiç kızmaz değil. Kendine kızıyor. Kendin ettin kendin buldun.
Biliyorum
kelimeler yerli yerine oturmuyor. Zemin biraz karışık. Onun için kısa bir
açıklama yapalım:
Sanmayın
ki bazı yetkililere kızıyorum. Asla. Zaten çook önceden demişim; onlar ne yapsa
yeridir... Ben daha çok muhalefet partilerine, sivil toplum kuruluşlarına, Aydınım
diyenlere, Fransızlara ve de sizlere kızıyorum. Ama nasıl ki sevgimi
belirtemiyorum; kızgınlığımı da belirtemiyorum. Sonra da ülser ilâcı, şu ilâcı
bu ilacı. Yapma canım, kızmanın hiç yararı yok. Hem Sabahattin’e, hem de 79
yaşındaki Sabahattin’e kızmak hiç ama hiç yakışmıyor...
Birkaç
gün önce bir yazı okudum: O yazıdan bir cümle: “Kızmayan insan insan değildir.”
Açıklamasını da okudum, doğrulamasını da: Evet. İnsansak haksızlık yapanlara,
zulm edenlere, çalanlara vb. kızacakmışız. Sus sus kimseler duymasın, diyor
birileri...Sahi mi? Kendime kızayım bari diyorum. İnsan diye geziyorsak bu
dünyada...
Şimdi
içinizden diyorsunuz ki, hocamız biraz acayipleşti. Yoksa?
Yoksa
moksa bilmem. Sizlere de biraz sitem edebileyim. Bunca hukukumuz oldu değil mi?
Bakın,
vaktin birinde 10-15 sene önce HEEY
teorisini geliştirdi bu fakir. Hukuk+Eğitim+Ekonomi+Yönetim= HEEY masası veya
Gencal Masası dedik. Bu dört kavram
dört bacak/dayanak olsun. Tabii masanın yüzeyi de ahlak. Belediyeler beyaz masa tabirini kullanıyordu ben de Gencal
Masası dedim ve bu dört kavramın dördü birden birinci öncelikli olmalı, dedim.
Şimdi, ya ya, ben demiştim havalarına girmiyorum. Bütün modern toplumlarda
böyle olmalı bu. Bir ara HEEY blogu çıkardım. Sağ olsunlar iki arkadaş ilgi gösterdi
ve eğitim ayağı ile ilgili yazılar yazdılar. Bir akrabam; bu dönemde masa falan
kalmadı; bütün ayaklar kırıldı vesaire vesaire dedi.
Şimdi
bunu yazacak zaman mı? Tam zamanı. Bakın masanın eğitim ayağı kırılırken çıt
yok. Hukuk ayağı kırlıkken çıt yok, Yönetim ayağı kaybolurken çıt yok da
ekonomi ayağı kırılmaya yüz tutunca... Herkes ekonomist kesiliyor. Seçim diyor,
geçim diyor, diyor da diyor. Diğer ayaklar kırılırken nerdeydiniz be biraderler?
Şimdi
20 Aralıkta yapılan AliCengiz oyunu gibi bir oyun sergilense kurlar düşse,
fiyatlar düşse; tencereler kaynamaya başlasa, davullu zurnalı oyunlar tekrar
başlasa iyi mi olacak? Hiç kimse Gencal Masasını sormayacak mı?
Amma
da yazdım, değil mi? Hocamız böyle kızar mıymış? Yanlış anlaşılmasın. Zararı
yok kızıverin; ama “uhuletle ve suhuletle” deyişini de unutmayın. Zararı yok
kızın; ama “Allah mahlûkatı yarattığı zaman kendi nezdinde Arş’ın üzerinde
bulunan kitabına: “Muhakkak benim rahmetim gazabıma üstün gelir.” yazmıştır. (Sahih-i
Müslim’deki hadis numarası: 4939) hadisini de hatırlayın.
Yine
öğüt vermiş oldum. Öğretmenlik böyle bir şey işte: Can çıkar huy çıkmaz.
Çekmeköy-İstanbul,
05. 01. 2022
________________
1. https://gencalinnotlari.blogspot.com/2022/01/yaratclkla-sacmalamak-arasndaki-ince.html