Bir zamanlar Sabahattin Gencal |
Yine
edebiyatla başladım sabaha. Artık anladım ki yazık etmişiz geçen günlerimize.
Bir
ilke söz öğrendim Erdal Çakır’dan:
“Diyelim
ki imlası bozuk bir kelime düşer mi cümlesinden
“Kelime
ölür, cümleye başın sağ olsun mu denir.”
Hepimizin başı sağ olsun.
Başta siyaset dili olmak üzere medya dilimizin ve sokak
dilimizin öldüğünü üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz... Bulunuyoruz da rahmet mi
dileyeceğiz, sabır mı, işte bunu bilmiyoruz.
Bilmemenin ayıp olmadığını öğrenmişiz taa Kâlû Belâ’da...
Çok gerilere gitmişiz galiba. Konunun sınırını aşmışız. Tabii
kafaları da ister istemez karıştırmışız. Bu vebalin altında kalmamak için bir
iki alıntı yapmak farz oldu bize:
“Kâlû Belâ ne demektir?
“Allah
dünyayı ve içindeki varlıkları yaratmadan evvel, öncelikle gelmiş ve gelecek
bütün insanların ruhlarını yaratmıştır. Bunları ruhlar âlemi denilen bir âlemde
bir araya getirmiştir. Daha sonra hepsini birden huzurunda toplayarak
kendilerine hitâben:
- Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye sormuştur. Ruhlar
da: Evet, sen bizim Rabbimizsin, diye cevap
vermişlerdir. "Ancak sana ibâdet eder, senden yardım dileriz"
demişlerdir.
İşte
bu konuşmanın vuku` bulduğu zamana, Kâlû Belâ denir.
Allah
daha sonra insan ruhunun bu sözünde ne derece samimî ve doğru olduğunu ortaya
çıkarmak için, şu dünyayı bir imtihan yeri olarak yaratmıştır. Ve her bir ruhu
ayrı bir bedene yerleştirerek, onları belli zaman aralıklarıyla şu imtihan
meydanına göndermiştir.1”
İmtihan
için dünyaya gelen kardeşim, benim bu yazdıklarımı unut gitsin; zararı yok.
Ancak Allah’a (cc) verdiğin sözü unutma. Unuttuğunuzu ima etmiyorum. Yalaka
olduğunuzu, sözde vefa niyetine birilerine şirki
hatırlatırcasına bağlandığınızı da ima etmiyorum. Ama aramızda böylelerinin
de olabileceğini hatırlatıyorum. Eeh, artık bunları da aydınlatmanın zamanının
gelip geçmekte olduğunu da hatırlatmış olayım...
Ah
be, kalemin/yazının gücüne bak sen: Bizi klavye başından alıp taa nereye
götürüyor...
Şimdi,
evet bu an aklımıza geleni de yazalım:
Sabahattin,
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Muhataplarınızın anlayacağı biçimde konuşmakla
emrolunduk.” diyor. Şimdiye dek bu sözü ilke yaptığınızı biliyorduk. Ama şimdi?
İma...
Bırak
üstü kapalı bir biçimde belirtmeyi, bırak dolaylı olarak sezdirmeyi. Dobra
dobra söyleyiver:
Ey,
siyasetçiler! Her şeyi bitire bitire gelip umutlarımıza dayandınız. Umutlarımızı
yemenize müsaade edeceğimizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz demektir. Onun için “uhuletle
ve suhuletle” geldiğiniz yere gidiverin...
Güne
edebiyatla başlamam da para etmedi sakinleşmeme.
Bu
arada bir cümleyi eksik bıraktığımı hatırladım: Bilmemek ayıp değil sorup
öğrenmemek ayıp. Onun için bizler soralım. “Ticari sır.” deyip cevap
vermezseler bile soralım.
Soru
deyip geçmeyelim...
Sabahattin Gencal,
Çekmeköy-İstanbul,
18. 01. 2022
_______________
1.
https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/kalu-bela-ne-demektir