Ahmet Meral Çekmeköy-İstanbul 10.05.2023 * |
Silikon Vadisinden Esen Yeni Özgürlük
Meltemi
Ne efsunkâr imişsin ah ey didar-ı hürriyet
Esiri aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten
(Namık Kemal)
Özgürlük çağlar boyu kitleleri
harekete geçiren sihirli ve etkili bir sözcük olmuştur. Başta kölelik olmak
üzere fikri, dini ve sosyal baskılara, siyasi ve ekonomik dayatmalara
başkaldırı arayışı ve haykırışı daima hürriyet ya da özgürlük terimleriyle
seslendirilmiştir. Perikles’in ifadesiyle, “Mutluluğun sırrı özgürlük, özgürlüğün sırrı ise yüreklilik”
olmuştur.
Özgürlük yolunda insanoğlu büyük
bedeller ödemiş ve ödemeye devam etmektedir. Kibrin ve güç zehirlenmesinin
sembolü Nemrut’a karşı, put kıran İbrahim’in, ateşlere atılma pahasına
sürdürdüğü direnişi, zihni ve bedeni köleliğe karşı öğretici bir duruştan başka
bir şey değildi. İsrail oğullarını köleleştiren, soykırıma uğratan ve
yurtlarından süren Firavun’a karşı Hz. Musa’nın ilahi mücadelesi, özgün bir
özgürleşme mücadelesiydi. Haklı… Meşru… Onurlu, bencillikten uzak bir duruş ve
asil bir dikiliş…
1789’da Fransa’da yaşayan dört milyon
yeleksiz toprağa bağlı köle adına Paris’te sürdürülen arayış, 1848 işçi
devrimleri temel haklar konusunda insanileşme süreçlerinin önemli kilometre
taşlarını oluşturdu.
1783’de ABD İnsan Hakları Bildirgesi,
Hz. Peygamberin ‘Veda Hutbesi'ni anımsatan geniş kitlelere verilen temel
hakların, nefis ve kusursuz bir metni olarak kaleme alındı. Jefferson bu
bildirgenin kahramanlarındandı ve mücadelenin zorluğunu şu cümlelerle ortaya
koyuyordu;
“Korkak
insan özgürlüğün fırtınalı denizi yerine despotluğu tercih eder.”
1917 Ekim devriminde ve 1979 İran
İslam devriminde de kitleleri motive eden tılsımlı slogan özgürlükten başkası
değildi.
İnsanca tavır isteği, işsizlik ve
yoksulluğun faillerini cezalandırma, halka küstahça bakan despot kişi ve
kurumları ortadan kaldırma gibi hedefler etrafında işçiler, kadınlar ve mazlum
ve mağdur milyonlar kenetlenmişti. Bu bir özgürlük arayışıydı, emeğe saygıya
davet, demokrasi, eşit temsil ve şeffaf yönetimi hedefliyordu. Oysa günümüzde ABD’deki
Silikon vadisinin dijital merkezlerinden pompalanan yeni özgürlüğün başat
hedefi; popüler kültürün rahatça yaşanması ve her türlü cinsel serbestinin
olması.
Özgürlük kavramının içi boşaltılmak
isteniyor. İster istemez şunları sormadan edemiyorum;
·
Egemen güçlerin siyasi, askeri ve ekonomik
sömürüleri ortadan mı kalktı?
·
Yoksulların, mazlumların, Zencilerin,
Hispaniklerin, bırakın insanca yaşamayı, hayata tutunacak kadar bile güçleri
tükenmiş biçarelerin sorunları çözüm yoluna mı girdi?
Batı başkentlerinde yükselen ve bizi
de etkileyen aktivist gençler keşke, Elon Musk’un, Bezos’un, Zuckerberg’in
içinde yer aldığı bir avuç mütrefin (refahta şişmiş asalak) silikonist düzenine
adam gibi bir tepkiyi yükseltebilse…
Özgürlüğün sadece cinsel alana
sıkıştırılamayacak kadar ulvi bir kavram olduğunu, dıjital devrimlerin ardından
yaşanan cinsel devrimlerin ve teşhirciliğin, egemenlerin yeni afyonu
olabileceğini hesaba katabilse… Holywood’un, Silikon vadisinin dıjital
baronlarına karşı esaslı bir karşı duruş sergileyebilse…
Ne yazık ki aydınlarımız, gençlerin
önüne bir muhalefet etiği çıkaramamakta, hatta sanılanın aksine silikon kültür
dalgasının çok yönlü savruluşunu yaşamaktadır. Bu durumun kökleri Türk
aydınlanmasının zayıf yönüne ve Kemalizm’in din ve ahlakı en azından hafife
alan tavrına, kuruluşun zayıf kalan manevi boşluğuna kadar uzanır.
Oysa Kemalist yapılanma, yüz yılların
ihmallerini aşmada gösterdiği çabalarını, din ve ahlakla barışık bir çerçeveye
oturtabilirdi. Millet lehine yapılan devrimler son derece düzeyli bir çizgide
sürdürüldü. Ancak, geleneğin kahredici hurafelerine ve geriliğine karşı çıkayım
derken sınırlar aşılmış, mücadele talihsiz ve gereksiz bir biçimde dinin özüne
uzanmıştı. Bu durum, ilerleyen süreçte devlet politikalarını etkiledi ve de dine
soğuk kuşakların yetişmesine yol açtı. Bu soğukluk ruhsuz frapan batılaşmanın,
kuru ve millet değerlerinden soyutlanmış milliyetçiliğin, Batı’nın sosyal
yaşamına entegre olmuş bir gençliğin oluşumuna hizmet etmiştir.
Öte yandan, Türk sağı, hamaset ve tarihe
saplanma illetinden bir türlü kurtulamadı. Milliyetçi ve Muhafazakâr
iktidarlar, kitabi referanslardan beslenen bir kültür hamlesi
gerçekleştiremedi. Güçlü toplumun iyi yetişmiş insan unsurundan ve birleştirici
bir dil sahibi olmaktan geçtiğinin önemi yeterince idrak edilemedi. Bu gün,
emeğe ve kadın haklarına saygı, çevreye ve küresel iklim değişikliklerine
duyarlı olma, yerinde ve güzel bir yaklaşım olduğu kadar küresel bir bilinç
olarak görülmektedir.
Her çağda zincirler ve bunları
parçalayan kahramanlar vardır. Ancak günümüzde kölelik soyut bir şekle
bürünmüştür. Algı yöneticileri tarafından oluşturulan gönüllü zihni kölelikle
karşı karşıyayız. Bu kölelik nefsin dijital yollarla teslimiyeti ve
bağımlılığına, kişinin hayatın öznesi olması yerine nesnesi olmasına yol
açmaktadır.
Büyük mütefekkir Nurettin Topçu; “Nelerin esiri olduğunu bilen, hürriyetin
eşiğinde demektir.” diyor. Kısacası, esaret zincirini kırmak yaşamın öznesi
olma bilinciyle başlayan bir süreç olacaktır.
Ahmet MERAL, (Eğitimci, Tarihçi, Yazar)