|
Nesnellik Öznellik İkileminde Biçembilim ve Düzyazı Çözümlemesi İçin Bir
Yöntem:
Sabahattin
Ali'nin "Kağnı" Öyküsü:
Tuba Sarıbaş : 11.11.2001
I. GİRİŞ
Şüphesiz,
"biçem" ya da eski kullanımıyla "üslup" sözcükleri
genellikle "yazarın üslubu, biçemi" fikrini uyandırmaktadır
okuyucularda. Bu çağrışımın doğruluğunu kabul etmekle beraber buna eklenmesi
gereken noktalar da vardır. "Biçem" bir yazara özgü olduğu kadar bir
dönemin ya da bir metnin de belirleyicisi olabilmektedir. Bu çalışmanın temel
amacı metnin tanımlayıcısı olan "biçem" üzerine yoğunlaşıp, konuyla
ilgili farklı yaklaşımlar sunarken bu yaklaşımlar arasında çalışmanın bakış
açısını oluşturmaktır.
Yukarıda da
belirtildiği gibi, bu çalışmada, öncelikle, "yazarın ve metnin
biçemi" ile ilgili düşünce ve yaklaşımlara yer verildikten sonra, metnin
biçemi üzerinde durulacak; bu çerçevede Geoffrey N. Leech ve Michael H.
Short'un "Style in Fiction" (1981) kitaplarındaki yöntem
ayrıntılarıyla sunulacak; bunu izleyen kısımda da Sabahattin Ali'nin
"Kağnı" adlı öyküsü bu model doğrultusunda çözümlenecektir.
I.a. Yazarın
ve Metnin Biçemi
I.a.i. Yazarın
Biçemi: Genel olarak anlama bağlı olan biçem:
Bu tür biçem
anlayışı, bir yazarın diğerinden ayırt edilmesini, bir metnin ya da metinlerin
o yazara ait olup olmadığını kavramamızı sağlamaktadır. Short'a göre, belli bir
yazarın yazılarındaki yazarlık biçemini algılayabilme yeteneği aynı zamanda
"parodi" ve "pastiş" tekniklerini de ortaya çıkarmıştır
(327).
Bu kısımdaki
yazar biçemi, geniş anlamıyla anlamla alakalıdır. Bu bakış açısıyla biçem,
"yazarın dünya görüşü" ya da ""bakış açısı" olarak
adlandırabilecek biçemin göstergesi olarak görülür. Sonuç olarak denilebilir ki,
bu anlayış kapsamında, dilsel tercihler gerek yazarın biçeminin gerekse
metindeki anlamın kanıtıdır (Short 329).
I.a.ii. Yazarın
Biçemi Tamamıyla anlamdan bağımsız olan biçem: parmak izi
Tamamıyla
anlamdan bağımsız olan biçemi bir yüzücü benzetmesiyle anlatmak olası:
sporcunun biçemi onun bir yarışta diğerleri arasında tanınmasına yardımcı
olacaktır; ne var ki sporcunun dünya görüşüyle ilgili bir bilgi vermeyecektir.
Bu benzetmenin yazma biçemindeki karşılığı "parmak izi" olarak
düşünülebilir. Short bunu çarpıcı bir örnekle açıklıyor:
"Varsayın
ki Shakespeare'in oyunlarındaki bazı sahnelerin gerçekten Shakespeare ya da
başka bir yazar (örneğin Bacon) tarafından yazılıp yazılmadığı ile
ilgileniyorsunuz. Bunu yapabilmek için ilk aşamada Shakespeare'in ve Bacon'un
eserlerinden, tercihen aynı türde olanlardan (komedi ya da trajedi gibi),
uzunca parçalar alıp bu parçaların, dilsel yapısı ve istatiksel sıklığının
detaylı incelenmesi yoluyla, söz konusu oyun sahneleriyle karşılaştırması
yapılır. İstatiksel sıklık konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta
seçilen metin ya da metin parçasının amacı ya da konusu ile ilgili dilsel
yapıların değil, mümkün olduğunca anlamdan bağımsız dil yapılarının sayılmak
amacıyla seçilmiş olmasıdır; ancak bu şekilde kişisel biçem göstergelerini
incelediğinizden emin olabilirsiniz (330)."
Bu tür
çalışmalarda akademisyenler, ortalama tümce uzunluğu, her bir sözcükteki
biçimbirim ya da hecelerin ortalama sayısı gibi dilsel özellikler üzerine
çalışırlar.
I.a.iii. Metnin
Biçemi: Anlam ile İlişkilendirilebilen Biçem:
Yazarların
olabildiği gibi metinlerin de biçemleri vardır. Metinlerin ya da metinlerden
alınan parçaların biçemi incelenirken amaç, ilk kısımda sözü edilen, yazarın
dünya görüşünü belirten, geniş anlamlı biçemden çok sadece, en dar anlamıyla,
metin aracılığı ile var edilen anlamı ortaya çıkarmaktır. Dolayısıyla da
"metnin biçemi" incelenirken, anlamla ilgili olan ve okuyucu üzerinde
etki yaratan dilsel tercihler göz önünde bulundurulmalıdır.
Sonuç olarak
"biçem" kavramının farklı anlamlar çağrıştırdığı; bunun da
beraberinde farklı uygulama süreçleri getirdiği söylenebilir. Ne var ki bir
sonraki kısımda sunulacak yöntemle, düzyazı metinlerde, kişisel tercihlerin,
öznelliğin sınırlı kalacağı, uygulamada birlik ve nesnellik yaratılacağı
düşünülmektedir.
Biçembilim'le
ilgili yönelimler ve bunların beraberinde getirdiği uygulamalarla ilgili,
'nesnellik ve öznellik' ikilemi temelinde, karşıt görüşler ve tartışmalar hala
devam etmektedir. Biçemin, bir bütünce ya da metnin dilsel özelliklerinin
sıklığının hesaplanması yoluyla, nesnel bir şekilde tanımlanabileceği görüşüne
Leech beş noktada karşı çıkmaktadır:
i)
İstatiksel bir kural koymanın, örnek oluşturmanın nesnel bir yolu yoktur;
uygulamada kolaylık sağlaması amacıyla, genel anlamda, görece kuralları,
normları çıkış noktası olarak almalıyız,
ii) Bir
metnin dilsel özelliklerinin tamamının "listesi" olamaz; bu yüzden
de, çalışılacak özellikler eleştirmen/akademisyen tarafından belirlenmelidir,
iii)
İstatiksel sapma ile "biçemsel önem" arasında doğrudan bir bağıntı
yoktur; bu doğrultuda, yazınsal izlenimler, incelenecek özelliklerin seçiminde
yol gösterici olmalıdır,
iv) Bir
önceki şıkta da belirtildiği gibi, istatiksel sapma ile "biçemsel
önem" arasında mutlak tutarlılık olmadığı için bir metindeki istatiksel
özelliklerin tamamını hesaplamaya çalışırken, önemli biçem değişkenlerini
gözümüzden kaçırabiliriz,
v) Çözümleme
sürecinde eleştirmene yardımcı olacak tanımlamaya yönelik ulamlar arasında
birlik yoktur; bunun sonucu olarak da, farklı araştırmacılar, bir metindeki
dilsel özellikleri tanımlarken farklı yollar izleyebilmektedir (70-71).
Bu beş
noktaya bakıldığında, yazınsal biçem çalışmalarında neredeyse nicel yöntemlere
hiç yer yok gibidir. Diğer taraftan da temel bir gerçek vardır ki o da nicel
bulgular olmadan, biçem üzerine yapılacak değerlendirmelerin, somut kanıtla
desteklenmeden eksik ve öznellik sınırında kalacağıdır.
Düzyazı
metinlerin çözümlenme ve anlamlandırılma sürecinde metnin kendine özgü
dilbilgisi yapısının yol gösterdiği fikrinden yola çıkan bazı uygulayıcılar,
yukarıda beşinci şıktaki nedenlerin sonucu olarak da, metnin dilbilgisi
örüntüsünde öncelenen yapıların metnin izleğine, genel anlamına nasıl katkıda
bulunduğunu sadece öncelenmiş yapıları çözümleyerek bulmaktadırlar ki bu da
çeşitli biçembilimciler tarafından öznel bulunmuş ve eleştirilmiştir.
Thornborrow ve Wareing böyle bir yaklaşımın Geleneksel Biçembilim'e ve hatta
yazınsal eleştiri çerçevesinde Yeni Eleştiri uygulayıcılarına özgü
olabileceğini belirttikten sonra, yöntem ve uygulama süreci ile ilgili son
zamanlardaki yönelimlerin yukarıda belirtilen anlayıştan ayrıldığı görüşü
üzerinde duruyorlar (4). Onlara göre, Biçembilim, yoruma yer veren kişisel
çözümleme yöntemleri yerine gözlemlenebilir olgular, metni oluşturan dil ve bu
dil öğelerini yorumlayabilecek "bilimsel" bir disipline, yani
Dilbilime sırtını dayamalıdır. Metni var eden dil ve kabul gören dilbilimsel
sınıflandırma yöntemleri üzerine yoğunlaşıldığında Biçembilim yöntemlerinin
eleştirmenin kişisel görüşlerini yansıtamayacağı açıktır. Diğer bir deyişle,
Thornborrow ve Wareing'e göre biçembilimsel yöntem metin yönelimli değil dil
yönelimli olmalıdır (6); ancak böylece bu disiplinde de nesnelliğe
ulaşılabilir.
Bununla
beraber değinilmesi gereken bir diğer nokta da metinde hangi yapıların
inceleneceğine karar verme aşamasıdır. Bu durumda eleştirmen metindeki
incelenecek yapıları seçerken öznel bir tutum sergilememelidir; çünkü böyle bir
yaklaşım beraberinde "metne özgü yöntem" anlayışını getirmektedir.
Haynes'in de vurguladığı gibi, yazarın biçeme yönelik tercihleri , bir
orkestradaki enstrümanların belli bir parçayı çalmak için bir araya gelmesi ve
uyum içinde bir bütün çıkarması gibi, birbirinden farklı yapıların metne diğer
metinlerden ayırt edilebilir bir "biçem" kazandırmak için nasıl bir
araya gelip, işlediğini gösteren önemli unsurlardır (29). Sonuç olarak, bu
çalışmada da savunulduğu gibi, eleştirmen bir metni çözümleme aşamasında
kişisel olarak önemli gördüğü bazı yapıları seçmek yerine, ilk basamak olarak
metin örgüsünde varolan dilbilgisi yapılarının toplamını göz önünde
bulundurmalıdır. Bu ve daha sonraki basamaklar ise şu şekilde gösterilebilir:
1.Basamak:
"Ham" haliyle dilbilgisi yapılarının ortaya konulması
Thornborrow
ve Wareing metin içindeki bütün dil yapılarının "ham" haliyle ortaya
konulması ve buradan yola çıkarak, yazarın "parmakizi"nin
-dolayısıyla da metnin biçeminin- belirlenmesinde bu ham dil yapılarının bir
"veri" olarak kullanılması düşüncesindedir (6). Bu çalışma, bütün dil
yapılarının "ham "haliyle ortaya konulması noktasında Thornborrow ve
Wareing'le uzlaşmakla beraber, bunu takip eden kısımda farklı bir yaklaşımla bu
iki eleştirmenden ayrılmaktadır.
2.Basamak:
"Biçem Belirleyiciler"in saptanması
Biçem
belirleyicileri, ham haliyle ortaya konulan bütün dilbilgisi yapıları üzerinde
sıklık çalışması yapılarak saptanabilir. Böylece çözümleme süreci somut
verilerle desteklenmiş olur. Bu noktada önemle belirtilmesi gereken asıl sorun
bazı durumlarda, Leech'in de belirttiği gibi, biçem belirleyicilerle kullanım
sıklığı arasında bir bağıntı olmamasıdır.
Buna
karşılık bu çalışmada savunulan bakış açısı kullanım sıklığının, metnin
biçemini tanımlamada önemli bir bulgu olduğu varsayıldığından, çözümlemede değerlendirmeye
alınması gerekliliğidir; çünkü, teknik anlamda, kullanım sıklığı o metnin
biçeminin diğer metin biçemlerinden ayırt edilmesinde yardımcı olan önemli bir
veridir. Bu noktada eleştirmen/akademisyen kullanım sıklığı yüksek yapıları
anlamla bağdaştırmaya çalışmak yerine bunu bir veri olarak değerlendirmelidir.
3.Basamak:
"Biçem Belirleyiciler"in işlevleri
Biçem
belirleyici hale gelmiş yapıların işlevleri üzerinde durulur ve metnin geneli
içindeki işlevi tartışılır. Sonuç olarak da bu dilbilgisel veriler metnin
yazınsal bakış açısıyla değerlendirme sürecine katkıda bulunur. Ancak bu
şekilde, metin çözümleme aşaması dilbilimsel nesnelliğe ulaşabilir. Bununla
beraber, metinlerin biçemini belirlemekte ve betimlemekte ortak bir yöntem
kullanmak ve böyle bir çerçeve çizmek faydalı olacaktır. Böylece bir metin
üzerinde çalışan farklı biçem bilimcilerin aynı sonuçları elde etmesi
kaçınılmaz olacaktır. Geoffrey N. Leech ve Michael H. Short'un, "Style in
Fiction" (1981) adlı kitaplarında, ve daha sonra Michael Short'un
"Exploring the Language of Poems, Plays and Prose" (1996) adlı
kitabında düzyazı metinlerin biçem çözümlemesi için bütün dilbilgisi yapılarını
kapsamaya çalışan ve tüm düzyazı metinler için geçerli bir yöntem sunulmuştur.
II. YÖNTEM
Leech ve
Short'un önerdiği bu yöntem, aslında, dilsel ve biçemsel ulamların oluşturduğu
bir kontrol listesi gibi düşünülebilir. Sözü edilen ulamlar dört genel başlık
altında toplanmıştır:
· Sözlüksel
ve dilbilgisel ulamlar,
· değişmeceli
dil kullanımı,
· uyumluluk
ve
· bağlam.
Leech ve
Short, anlamsal ulamların bu yöntemde ayrıca yer almadığını belirtmişlerdir;
çünkü onlara göre, örneğin, sözlüksel ulamlarla ilgili bulgular toplanırken
sözcük tercihinin nasıl farklı anlamlar içerdiği yargısına varmak da anlamsal
bir çalışma yapmaktır (75). Çalışmanın kapsamı dahilinde belirtilmesi gereken
en önemli nokta, sunulan yöntemin özellikle "Sözlüksel ve Dilbilgisel
Ulamlar" kısmında uyarlamalar gerektiğidir. Bu gereksinimden dolayı
İngilizce yöntemin hedeflediği dilbilgisel yapıların Türkçe yapılardaki
yaklaşık karşılığı bu yöntemde kullanılmıştır. Türkçe uyarlamalar yapılırken
tümce türleri ve yapıları kısmında Prof. Dr. Vecihe Hatiboğlu'nun Türkçe'nin
Sözdizimi, Rasim Şimşek'in Örneklerle Türkçe Sözdizimi tümcecik
türlerinden ortaç yapıları için de Fatma Erkman-Akerson ve Şeyda Özil'in Türkçede
Niteleme: Sıfat İşlevli Yan Tümceler, öbekler kısmı için Mehmet
Hengirmen'in Türkçe Temel Dilbilgisi kitapları çalışmaya
kaynak olarak alınmıştır.
A. Sözlüksel
Ulamlar
I. Genel
Kullanılan
sözcükler basit mi türemiş mi; ölçünlü mü gündelik dile mi ait; betimleme ya da
değerlendirmeye mi yönelik kullanılmış; cins ya da özel adlar mı; göndergesel
ya da ilk anlamlarının yanı sıra yazar sözcüklerin duygusal anlamlarından ve
diğer yan anlamlarından hangi yoğunlukta faydalanmış; metin deyimsel
kullanımlar içeriyor mu, eğer içeriyorsa bunlar herhangi bir özel dil kullanımı
ya da lehçe ile birlikte mi kullanılmış; yazar çok ender kullanılan ya da kendi
türettiği özel sözcüklerden faydalanmış mı; metin içinde dikkat çekici
biçimbilimsel ulamlar var mı? Belli biçimbirimler tekrar edilmiş mi?
II. Adlar
Metinde
kullanılan kavramlar soyut ya da somut mu; soyutsa, bunlar belli olaylara,
algılama süreçlerine, ahlaki özelliklere yoksa toplumsal özelliklere karşılık
gelecek şekilde mi kullanılmış; özel adlar ya da tekil, çoğul ve topluluk
adları var mı; varsa hangi amaçlar için kullanılmış? Adlar yalın, bileşik ya da
türemiş mi?
III.
Sıfatlar
Sıfatlar
metin içinde hangi sıklıkta kullanılmış? Hangi niteliklere gönderme
yapmaktadır; fiziksel, duygusal, görsel, işitsel, göndergesel, vb? Sıfatlar
niteleme ya da belirtme sıfatları mı, karşılaştırma sıfatları mı yoğun olarak kullanılmış,
yalın, türemiş ya da bileşik sıfatlar mı?
IV. Eylemler
Metin
içindeki eylemler genel anlamı yüklenip yansıtıyor mu? Eylemlerin çoğunluğu
durum mu ya da bir hareket, olay mı bildiriyor? Eylemler fiziksel hareketlere,
söz eylemlere, psikolojik durumlara, hareketlere ya da algıya mı yönelik
kullanılmış? Geçişli mi geçişsiz mi? Kullanılan eylemler edilgen, dönüşlü,
işteş ya da ettirgen mi?
V.
Belirteçler
Belirteçler
metin içinde hangi sıklıkta kullanılmış? Bunlar hangi anlamsal işlevi yerine
getirmektedirler: zaman, yer, yön, ölçü, niteleme ve durum? Tümce belirteçleri
dikkat çekici bir şekilde kullanılmış mı?
B.
Dilbilgisel Ulamlar
I. Tümce
Türleri
Yazar sadece
bildirme tümceleri mi kullanmış, yoksa soru, emir ve ünlem tümcelerinden de
faydalanmış mı? Kesik tümceler kullanılmış mı, diğer bir deyişle tümcelerde
özne yada eylem düşmesi var mı; başka tümce türleri kullanılmışsa da bunların
işlevi nedir?
II. Tümce
Yapıları
Metin
genelinde yalın, bileşik ya da sıralı tümce mi kullanılmış? Ortalama tümce
uzunluğu sözcük sayısı olarak nedir? Yan tümcelerin temel tümcelere oranı
nedir? Tümce yapısı dikkat çekici bir şekilde bir tümceden diğerine değişiyor
mu yoksa tutarlı bir şekilde aynı yapıyı koruyor mu? Değişiyorsa bu i)Yalın,
ii)Sıralı, iii) Bileşik, iv) Kesik ya da v) Girişik tümcelerden mi
kaynaklanıyor?
III.
Tümcecik Türleri
Metinde
hangi tür tümcecik daha çok kullanılmış ve tercih edilmiş: eylemlikler
(mastarlar), ortaçlar, ya da ulaçlar?
IV. Öbekler
Türkçe'de
sözcük öbeklerinin kullanımı İngilizce ile karşılaştırıldığında sınıflama
farklılığı göstermektedir çünkü, Hengirmen'in sözleriyle, Türkçe'de
"genellikle iki türlü sözcük öbeği bulunur.......özneyi tamamlayan sözcük
öbeklerine özne öbeği, yüklemi tamamlayan sözcük öbeklerine
de yüklem öbeği denir. Bu nedenle, cümlede bulunan nesne,
tümleç gibi ögelerin görevi, öznenin ya da yüklemin anlamını
tamamlamaktır"; bu sınıflandırmada özne öbeği içinde karşımıza ad, sıfat
tamlamaları ve eylemlikler çıkmaktadır....yüklem öbeği ise adları, ad ve eylem
soylu sözcükleri içinde barındırır.
Örnek:
Annemi
uzaklara götüren gemi |
ufukta
yavaş yavaş kayboldu. |
Özne öbeği
(sıfat tamlaması) |
Yüklem
öbeği |
Yukarıdaki
bilgi doğrultusunda öbekler başlığı altında aşağıdaki kısımdaki yapıların
metinde hangi yoğunlukta kullanıldığına bakılabilir:
IV.i.Özne
Öbeği: Özne öbeklerinin aşağıda belirtilen türlerinin metin
içindeki kullanım sıklığı nedir? Öykücü bu türlerden birini daha çok ve
sıklıkta kullanmış mı?
IV.i.a. Ad
tamlaması: Metinde hangi tür ad tamlaması daha çok kullanılmış ve
tercih edilmiş: belirtili, belirtisiz, takısız ya da zincirleme?
IV.i.b.
Sıfat tamlaması: Sıfat tamlamasının diğer tamlamalara göre kullanım
oranı nedir?
IV.i.c.Eylemlikler
için not: sınıflandırmalar arasında tutarlılık yaratmak amacıyla
eylemliklerin tümcecik türleri altında incelenmesi uygun görülmüştür.
IV.ii. Eylem
Öbekleri: Eylem öbeklerinin metin içindeki kullanım sıklığı
nedir?
V. Sözcük
Türleri
Temel
yapılara ve sözlüksel ulamlara değindikten sonra, metindeki adıl, belirteç,
ilgeç, bağlaç, ünlem kullanımlarına bakabiliriz. Bunlardan herhangi biri ya da
birkaçı belli bir etki yaratmak için kullanılmış mı?
C.
Değişmeceli Dil
Bu bölümde
dilin genel normlarından sapılarak öncelenmiş yapılar üzerinde durulacaktır. Bu
yapıları en iyi örnekleyen değişmeceli dil yapılarıdır.
I.
Dilbilgisel ve Sözlüksel Yapı Taslakları: Metin içinde biçimsel veya
yapısal tekrarlar var mı, yinelem ya da paralel yapılar gibi?
II.Sesbilgisel
Yapı Taslakları: Metin içinde ses yinelemesi ya da ünlü
yinelemesi gibi dikkat çekici sesbilgisel kullanımlar var mı? Ünlü ya da
ünsüzler belli bir şekilde bir araya gelmiş ya da düzenlenmiş mi? Bu
sesbilgisel özellikler belli bir anlam yaratıyor mu?
III.Söz
sanatları: Dilsel düzenekten sapma ya da bunun bilinçli olarak
ihlali söz konusu mu? Örneğin, öykücünün kendine özgün yeni sözcük türetimi ya
da sapma olabilecek sözcük birliktelikleri, anlamsal, sözdizimsel, sesbilgisel,
ya da grafolojik sapmalar var mı?
D.
Bağlaşıklık ve Bağlam:
Bu kısımda
Bağlaşıklık başlığı altında metnin bir bölümünün diğerine ya da tümcelerin biri
birine nasıl bağlandığı üzerinde durulmaktadır. Bu metnin iç düzeniyle
ilgilidir. Bağlam başlığı altında ise metnin ya da bir kısmının dış dünyayla
olan ilişkisi göz önünde bulundurulmaktadır; çünkü bu aşamada metnin söylemi-
yazar ve okuyucu, karakter ve karakter gibi- katılımcılar arasında bir iletişim
olduğunu varsayar.
I.Bağlaşıklık: Metin
tümceleri arasında mantık bağıntısı ya da başka bağıntılar var mı (örneğin,
sıralı tümce bağlaçları gibi) ya da metin dolaylı anlam bağıntıları mı
içeriyor? Anlam bağıntıları sözcük ya da öbek tekrarlarıyla ya da aynı anlamı
ifade edecek farklı sözcük seçimleriyle mi sağlanmış?
II.Bağlam: Yazar
okuyucuya doğrudan mı yoksa kurgu içindeki bir karakterin düşünceleri, sözleri
aracılığı ile mi sesleniyor? Gönderen-gönderilen ilişkisini ne tür dilbilgisel
ipuçları (örneğin 1. Tekil kişi adılları, ben, beni, bana, benim gibi)
yansıtıyor? Yazar öykünün konusunu dolaylı bir anlatımla mı yaklaşıyor? Öykü
baş kişisi ya da diğer karakterlerin düşünceleri ya da konuşmaları metin içinde
yer alıyorsa, bu dolaysız aktarım yöntemiyle ya da başka bir yöntemle mi
(dolaylı aktarım, bağımsız dolaylı aktarım) şeklinde mi veriliyor?
III.
SABAHATTİN ALİ VE "KAĞNI"
Seçilen öykü
Sabahattin Ali'nin "Kağnı" başlıklı öyküsüdür. Modern Türk
öykücülüğünde Sabahattin Ali ve öykücülük anlayışına yönelik yapılan
eleştiriler arasında ön plana çıkan öykücünün "modern Türk hikayeciliğinin
ayrım noktalarından birini işaretlediğidir"; çünkü "Sabahattin Ali,
köklü bir zihniyet değişiminin henüz biçimlenme aşamasında olduğu, toplumsal
yapının sürekli kaygan bir zeminde yalpaladığı bir ortamda, bu toplumsal yapıyı
yorumlama ve tanımlama noktasında bir ayırımı simgelemektedir." (Şenderin
194).
"Kağnı"
öyküsünde ise Ali'nin yukarıda belirtilen toplumsal yapı içinde köylülere
yönelik bir tanımlama ve yorumlama yaptığı söylenebilir. Öykü, köyün ağası,
jandarma ve bir köylü aile üçgeni üzerine oturtulmuş olmakla beraber asıl olay
ağanın oğlu ve bir köylü kadının oğlu arasında gerçekleşen bir cinayet
temelinde kurgulanmıştır. Kısaca değinmek gerekirse, öykünün giriş tümcesinde
de açıklandığı gibi, bir tarla meselesi yüzünden ağanın oğlu Savrukların
Hüseyin bir köylü kadının oğlu olan Sarı Mehmet'i Arkbaşı'nda vurur; Ağa, imam
ve yandaşları köylü kadını şikayetçi olmaması için ikna ederler, ama olay
jandarmaya yansıdıktan sonra hükümetin emriyle Sarı Mehmet'in cesedi yerinden
çıkarılır ve köylü kadın cesedi kağnısıyla bir gece vakti kasabaya doğru
götürür (Ali 149-154).
Öykü yoruma
açık bir şekilde bu noktada sonlanmaktadır. "Kağnı" öyküsünün, genel
olarak, Sabahattin Ali öykücülüğünü yansıttığı söylenebilir. Şenderin'in
sözleriyle Ali'nin öykücülüğü "sınıfsal özellikleriyle ön plana çıkarılan
insanların yüzleştiği olaylar ve durumlar aracılığı ile yanlış ekonomik ve
siyasi yapılanmaya yönelik eleştirilerini dile getirdiği öyküler bireyi
toplumla açıklar" (198). Bunu "Kağnı" öyküsü özeline indirgediğimizde
Sarı Mehmet'in annesi olan "garip köylü kadın"ın kişiliğinde köylünün
ağa karşısındaki çaresiz ve zavallı durumu tanımlanıyor, değerlendiriliyor ve
eleştiriliyor diyebiliriz.
IV. MODEL
ÇÖZÜMLEME
Çalışmanın
dördüncü kısmını oluşturan model çözümleme daha geniş kapsamlı tasarlanıp,
çalışılmıştır. Ne var ki bu yazıda tamamı sunulan yöntemin, yer ekonomisi
kaygısıyla, bu kısımda sadece yazınsal çözümleme aşamasına büyük ölçüde ışık
tuttuğu düşünülen Dilbilgisi Ulamlar kısmının tümce türleri, yapıları,
ortaç,ulaç ve eylemlikler çözümlemesi veri olarak sunulmuştur.
Dilbisel
Ulamlar:
I. Tümce
Türleri
"Kağnı"
öyküsünü oluşturan 85 tümceden 5'i soru tümcesi, bunun karşılığında 80 tümce
bildirme tümcesidir. Bu tümcelerin kullanım sıklığı soru tümcelerinde 6 %,
bildirme tümcelerinde ise 94 % olarak belirlenmiştir. Buna ek olarak, yine soru
tümceleri, emir ve ünlem tümceleri bildirme tümcelerinin içinde "iç
tümce" olarak metinde kullanılmıştır. Diyaloglardan çok 3. Tekil kişi
anlatımı üzerine kurulu olan bu öyküde 5 soru tümcesi dışında kalan tümceler
anlatıcı tarafından aktarılmaktadır; dolayısıyla kişilerin sözleri ve
düşünceleri doğrudan öyküde yer almamıştır. Bundan dolayı da doğrudan emir ve
ünlem tümcelerine rastlanmamıştır, çünkü kurgu dolaylı anlatım üzerine
kurulmuştur.
II. Tümce
Yapıları
Yoğun olarak
betimlemelerin yapıldığı öykünün, betimlere ağırlık verildiği kısımlarda, kısa
ve tek önerme içeren tümcelerden uzun ve çok sayıda önerme içeren tümcelere
geçildiği gözlemlenmiştir. Bu da ortalama tümce uzunluğunu etkilemektedir. 1054
sözcükten oluşan öykünün ortalama sözcük sayısı 12.4 % olarak bulunmuştur.
Modern Türk öykülerinin bu çerçevede bir bütüncesi olmadığı için, yukarıdaki
oran kesin yargılara varılmasını engellemektedir. Bununla beraber, öyküde
betimleme içeren uzun ve karmaşık tümcelerin okuma kolaylığını azalttığını
söylemek yanlış olmayacaktır.
Tümce
yapıları çerçevesinde, metnin biçemini tanımlarken göz önünde bulundurulması
gereken bir diğer nokta da yan ve temel tümce oranıdır. Öyküde 22 yan tümce,
109 temel tümce saptanmıştır; bu da yan tümcelerin temel tümceye oranının 20 %
olduğunu göstermektedir.
Öykü
genelinde yalın, bileşik, sıralı, girişik, kesik ve devrik tümce yapılarına
bakılmış ve kullanım sıklıkları şu şekilde belirlenmiştir:
· Yalın
tümce: % 23.5
· Bileşik
tümce: %30.5
· Bağımsız
sıralı tümce: %11.7
· Bağımlı
sıralı tümce: %24.7
· Girişik
tümce: % 18.8
Öyküde kesik
ya da devrik tümce yapısı kullanılmamıştır.
Yalın,
birleşik, sıralı ve girişik tümcelerin metin içinde, bağımsız, tek bir tümce
olarak kullanılmalarının yanı sıra, bir araya gelerek oluşturdukları tümce
yapıları da öykünün genel tümce yapısını belirleyen ve metnin biçemine yönelik
saptama yapılmasını kolaylaştıran unsurlardır. Birleşik, sıralı ve girişik
tümcelerin bir araya gelerek oluşturdukları yapılar ve bu yapıların metin
içindeki kullanım sıklığı şu şekilde sıralanabilir:
· Bileşik
+ Bağımsız sıralı: % 5.88
· Girişik
+ Bağımsız sıralı: % 1.17
· Girişik
+ Birleşik: % 7
· Girişik
+ Bağımlı sıralı: % 15.2
· Bileşik
+ Bağımlı sıralı: % 1.17
· Bileşik
+ Bağımlı sıralı + Girişik: %5.88
· Bileşik
+ Bağımsız sıralı + Girişik: % 1.17
III.Tümcecik
Türleri:
Öykü
genelinde toplam 85 tümce genelinde 43 tane diğer tümce yapılarıyla birleşmiş
Girişik tümce bulunmuştur. Bunlardan 38'i ulaç, 35'i ortaç ve 15 tanesi de
eylemlik olarak dağılmıştır. Metin içindeki kullanım sıklıkları da, 43 Girişik
tümce temelinde, ulaç yapısının % 88.37, ortaç yapısının % 81.39 ve eylemlik
yapısının da % 34.88 olarak belirlenmiştir.
V. DEĞERLENDİRME
VE SON SÖZ
"Kağnı"
öyküsünde, diğer tümce yapılarına oranla %23.5 yalın tümce kullanımı olduğu göz
önünde bulundurulursa, bu öykünün karmaşık tümce yapılarından oluştuğu
söylenebilir. Diğer bir deyişle, tümcelerin sadece %23.5'inde tek bir önerme
bulunmakta buna karşılık diğer tümceler iki ya da daha fazla sayıda önerme
içermektedir. Tümceler, yukarıdaki oranların da gösterdiği üzere, ya yan
tümcelerle birleşmiş, ya da diğer tümcelerle ortak özne, yüklem ya da tümleç
kullanmış, ya da ortaç, ulaç, eylemliklerle birleşerek karmaşık hale gelmiştir.
Sonuç olarak tümce yapıları göz önünde bulundurulduğunda, metnin
"karmaşık" bir biçeme sahip olduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra,
tümce yapılarına bakıldığında Girişik+Bağımlı sıralı tümcelerin %15.2 oranla en
fazla kullanılan, öykücü tarafından tercih edilen yapı olduğunu görüyoruz. Bu
noktada "Kağnı" öyküsüne özel olmakla beraber yukarıda belirtilen
Girişik+Bağımlı sıralı tümce sıklığının öyküde biçem belirleyici olduğunu
söyleyebiliriz, çünkü bu tür tümceler diğer tümcelerle karşılaştırıldığında
öyküde sıkça kullanılmış ve teknik anlamda öncelenmiştir.Bununla beraber,
öncelenmiş bu yapıların metin içindeki işlevleri açıklık kazandığında öykücünün
genel anlamda amacına hizmet ettiği gözden kaçmayacaktır.
Öncelikle,
bağımlı sıralı tümce yapısına bakıldığında denilebilir ki "bağımlı sıralı
tümce oluşturan bağımsız tümceler arasında oldukça belirgin bir anlam
bağlantısı bulunur; bu bağlantı, çoğu kez, bir bağlaçla ya da ortak kurucu öğe
ile belirtilir. Anlamca bağımlı sıralı tümcelerde anlam bağı, çoğu kez,
neden-sonuç, karşıtlık ve benzetme temeline dayanır" (Şimşek 295-297).
İkinci olarak ortaç yapılarının işlevleri üzerinde durulabilir. Bunu
Erkman-Akerson ve Özil'in sözleriyle aktarmak gerekirse "sıfat işlevli yan
tümcelerin belirgin amacı bir adı nitelemektir. Niteleme, bir adı, belli
özelliklerini göz önüne alarak, aynı kümede yer alan öteki adlardan ayırmaya ya
da bu ad hakkında ek bilgiler vermeye yarar." (93). Öykü geneline
bakıldığında ise sıfat işlevli yan tümcelerin daraltma işlevini yerine
getirdiği söylenebilir; diğer bir deyişle bu tümceler "tözü, içeriği, ve
niceliği" belirlemeye yönelik kullanılmıştır; öyküde ise köylü
toplumundaki kişilere yönelik yeni kavramlar kurmakta, belli bir kadın içeriği
yaratmaktadır (Erkman-Akerson ve Özil 135). Son olarak da ulaç yapılarının
işlevlerine bakıldığında onların da öykücü tarafından metin içinde neden sıkça
kullanıldığını anlamak olası. "Ulaç tümcecikleri, -belirteç tümleci
olarak- bağlandıkları yüklemin anlamını değişik açılardan etkiler. Kimi ulaç
tümcecikleri, durum; kimileri, zaman; kimileri de neden kavramı taşır. Kimi
ulaç tümcecikleri yargıları karşılaştırmaya yarar" (Şimşek 266). Belirgin
bir şekilde nitelenen köylü kadının öykü içindeki hal ve hareketleri; bu
hareketlerin nasıl yapıldığı da bir o kadar önemlidir öykü bağlamında. Bu
yargıyı yine Şimşek'in açıklamalarıyla destekleyebiliriz: "Ulaç
görevindeki durum tümcecikleri; nitelik belirteci işleyişinde olabilir; bu
durum, tıpkı nitelik belirteçleri gibi, kılış ya da oluşların türlü
durumlarını, niteliklerini belirtirler" (268). Son söz: Öykü, tümceleri
göz önünde bulundurulduğunda karmaşık, karmaşık bir biçeme sahiptir. Böyle bir
sonuca varmamızı sağlayan biçem belirleyici öyküde sıklık oranı diğerlerinden
daha fazla olan Girişik ve Bağımlı sıralı tümce yapılarıdır. Özellikle Girişik
tümce yapılarının işlevleri açıldığında ise Sabahattin Ali okuyucusuna hiç de
yabancı olmayan bir gözlem ve sonuç çıkmaktadır ortaya: Öykü kişilerinin
fiziksel, aynı zamanda toplumsal ve duygusal, ve bunların yanı sıra eylemlerine
yansıyan farklılıklarını ortaya koyabilmek amacıyla Ali "Kağnı"
öyküsünde Girişik tümce yapısını tercih etmiştir.
KAYNAKÇA
1. ERKMAN-AKERSON,
Fatma ve Şeyda
2. ÖZİL
(1998) Türkçede Niteleme: Sıfat İşlevli Yan Tümceler. İstanbul: Simurg.
3. HATİPOĞLU,
Vecihe . (1972) Türkçenin Sözdizimi. Ankara: A.Ü. Basımevi
4. HAYNES,
John . (1995) Style. London: Routledge.
5. HENGİRMEN,
Mehmet .(1998) Türkçe Temel Dilbilgisi. Ankara: Engin Yayınevi.
6. LEECH,
Geoffrey N. Ve Michael H. Short. (1981) Style in Fiction: A Linguistic
Introduction to English Fictional Prose. London: Longman
7. SHORT,
Mick. (1996) Exploring the Language of Poems, Plays and Prose. London:Longman
8. ŞENDERİN,
Zübeyde. (2000) "Sabahattin Ali'nin Hikayelerinde Toplumsal Eleştiri"
Hece: Türk Öykücülüğü Özel Sayısı. Yıl:4. Sayı:46/47. Ekim/Kasım. 194-198
9. ŞİMŞEK,
Rasim. (1987) Örneklerle Türkçe Sözdizimi. Trabzon: Kuzey Gazetecilik ve
Matbaacılık.
10. THORNBORROW,
J. Ve S. Wareing. (1988) Patterns in Language: An Introduction to Language and
Literary Style. London: Routledge. Çalışma Bütüncesini Oluşturan Kitap: ALİ,
Sabahattin Bütün Öyküleri I: Değirmen, Kağnı, Ses. 6. Baskı. İstanbul: 2001
YKY.
Bu yazı daha önce Dilbilim ve Uygulamaları dergisinin 2. Sayısında
yayınlanmıştır.
http://www.formatd.net/metafor/yazi/sabahattin_ali.htm