Ah.
Mehmet Duman Ah!
Ah,
rahmetli arkadaşım ah!
Sen
hastalığımızı seneler önce teşhis etmiştin; ama...
...
Ufak
tefek bin bir rahatsızlığım olmasına rağmen Allah’a(cc) hamd ederim. Şikâyetçi
olmam. Hatta başta anksiyetem olmak üzere hastalıklarımla dalga geçerim. Kanser
hücrelerini terörist hücrelere benzetirim. Vücudumum terörle savaşını maddi ve manevi olarak desteklerim...
Uzatmayalım
böylesine durumlarla başbaşa iken bir de yurdumuzun
ve ulusumuzun içinde bulunduğu feci durumu dert edinirim. Kendi kendime
söylenip dururum:
Sabahattin,
konuşman da boşuna, yazman da; bunu bile bile ne üzülürsün? Hani, yapabileceğin
bir şey olur da yapmazsan üzülür insan. Ama...
Aması
maması yok bu işin “En büyük hastalık
yurt ve ulus sevdalısı olmak.” İlköğretmen okulunda yakalandık bu hastalığa.
Hani köy enstitüleri mirası üzerinde kurulan ilköğretim okulu var ya, işte
orada. Sonra Eğitim Enstitüsü, sonra
amme idaresi enstitüsü vb. Bunun teşhisini rahmetli arkadaşım taa 1979’da
bana söylemişti.
1979’da
TODAİE sınavları için Ankara’ya gitmiştim. Orada arkadaşımı da gördüm. O da
sınav için gelmişti. En çok da resim sergileri olmak üzere birçok yer gezdik
onunla. 1962’de mezun olduğumuz okulumuzla ilgili hatıraları da bir kere daha
yaşadık. Oradaki kazanımlarımız konusuna gelince ne dediğini tahmin edemezsiniz:
“Sabahattin biz b.ku yedik, b.ku yedik.” “İflah bulmayız. Yurt ve ulus sevgisini
öylesine doldurdular içimize...” Ben argo kelime kullanmadım hiç, kullanmak
istemem de; ama rahmetli arkadaşım yeri geldiğinde argo margo demez... Arkadaşım
kazandırsaydılar yine beraberce okuyabilirdik; ne de güzel olurdu. Öğretmen
okulundayken sabahın erken saatinde kaldırırdı beni. “Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır.” derdi. Pekiyi ile
mezun olanlardandık; ama o birinci geldi. Bir ekleme yapayım son sınıfa kadar
hep bizlerin arkasındaydı; ama son anda parkuru önde bitirmişti. (Yukarıda
kazandırılsaydı deyişimin nedeni şu. Tabii, tahminen söylüyorum: İlköğretmen
okulunu birincilikle bitiren arkadaşımızın kazanamaması düşünülemezdi; ama o sınav
salonunda bizim gibi başı önünde duranlardan değildi. Gerçi aynı ortamda
yetiştik; ancak o, kendi deyişiyle söylüyorum “Gerçi ben kozayı yırttım; ama...”
Kozasını yırtanlar pek makbul sayılmazlar. Kim bilir sınav yapan Proflara nasıl
cevaplar vermiştir...
Zaman
zaman ah, Mehmet Duman ah! derim. Allah’tan
ona da tüm ölülerimize de rahmet dilerim.
Aslında
şimdi vahlanma zamanı. Gerçekten vah ki vah.
Ben
ki zaman zaman bir düşünürün sözünü sık sık hatırlatanlardanım: “Yakınmayı
bırak, bir mum da sen yak.” “Karanlığa
söveceğine, kalk bir mum yak. “ ( Konfüçyüs) diyenlerdim. Yok yok, Yine böyle
diyelim değil mi?
Amacım,
ulusumuzun ve yurdumuzun içine düştüğü durumu anlatmak değil. Şahsen içinde
bulunduğum durumdan söz etmekti. Ancak her zaman olduğu gibi bazı
hatırlatmalarımız da olacak:
TÜRK
ÖĞÜN
ÇALIŞ
GÜVEN
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Dikkat,
dikkat!
Bugün
Türk kelimesi her yerden kazınmaya çalışılıyor mu?
Bugün
öğünülecek durumumuz var mı? Öğünmek bir yana aşağılık duygusu virüs gibi,
hatta virüsten de beter içimize girdi. Yapamayız, edemeyiz. Ne münasebet,
kimden aşağıyız? Her şeyi yapabiliriz. Tabii kendimize gelebilirsek...
Bugün Türk milleti çalışkan (mı)dır?
Bugün Türk milleti çalışkan (mı)dır?
Bugün
güvenilecek bir kurum ve kuruluş kaldı mı? Araştır istersen.
Gazi
nasıl anılıyor? Bağımsızlık mücadelesi veren ulusların tek lider örneği, cepheden
cepheye koşan Gaziyi öteden beri emperyalistlerin silmeye çalışmalarına içimizden
de katkı sağlanıyor. İşbirlikçiler diyemeyeceğim onlara, ne diyeceğimi de
bilemiyorum.
Mustafa
Kemal üzerine daha doğrusu ailesi üzerine, özel hayatı üzerine söylenmedik lâf
kaldı mı?
Atatürk’ü
ağzına almamak için yemin edenler var sanki?
Bir
milletin nasıl yıkılmaya çalışıldığına şahit oluyoruz:
Şimdi
“ En hakiki mürşit ilim (mi) dir?”
Şimdi
“Adalet Mülkün temeli(mi)dir?
Peki,
Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik, İnkılapçılık
kısaca Atatürk ilkeleri ne durumda? https://tr.wikipedia.org/wiki/Atat%C3%BCrk_%C4%B0lkeleri
Aaa
parti propagandası yapıyorsun? Hayır, aksine bu ilkeleri 6 ok olarak simgeleyen
partinin artık bunların içeriği bilmediğini sanıyorum. Bu fena. Yok, eğer
biliyor da uygulamıyorsa bu daha fena. Düşünün bir benim imanlı, dürüst insanım
emperyal emelleri olan, vahşi liberal- kapitalistlerle rekabet edebilir mi?
Peki, o zaman devletçilik? Bakın, memur kafası, dünyadan haberi olmayan,
diyecekler olabilir. Ama önce batırt sonra özeleştirme. Özelleştirme fırıldakları
da ayrı bir konu.
Sıra
ile yazmayı unuttum. Aklıma geldiğini yazayım? Bu memlekette niçin tütün
yetiştirilmesine son verildi? Tütün işleme fabrikaları? Niçin pancar
yetiştirilmesine son verildi? Şeker fabrikaları? Tabii, hepten de son
verilmedi. Turşu yapmak için pancar yetiştirmek serbest. Afyon, kenevir? Bir de
mısır... Asırlık zeytin ağaçları? Bunlar hep tarım politikalarıyla ilgili değil
mi? Hayvancılık, balıkçılık... Allah’ını seven açıklasın bütün bunlar tesadüf
mü? Yoksa, biz bağımsız değil miyiz?
Sabahattin Gencal, Tuzla Piyade Okulu, 1972 |
“Milliyetçilik
ayaklar altına” alınırken, Halkçılığın esamesi okunmazken, laiklik dinsizlik
olarak tanıtılırken... Sahi be. Bütün bunlar alıştıra alıştıra yapılırken biz
hangi derin uykulardaydık...
...
Günümüz
ortamında ne yazdığımızı, ne yediğimizi inceleyen var mı? Vardır her halde. Ben
de hasta hasta hiç kimsenin açıklıkla belirtmediği sosyal medyaya bir bakayım,
dedim. Belirtmedi olur mu? Torba kanun bile çıkarıldı. İnşallah iyi olur. Ama
bilelim ki bu iş kanunla olmaz, olamaz. Olsa olsa birilerine çatma önlenebilir
o kadar. Asıl dert çok çok daha büyük. Büyük dert için çuvalla kanun çıkarsan
olmaz. (Bu torba ve çuval kelimelerini böyle kanun çıkarılmasının iyi
olmayacağını vurgulamak için söylüyorum. Benim acizane fikrim odur ki her
madde, fıkra, ibare vb. ayrı ayrı, enine boyuna, uzunluğuna göre
incelenmelidir.)
Sosyal
medyaya baktım. Gördüm, birkaç şirket dışında tümüyle yabancı bunlar.
Bizimkilerin teşebbüsleri işe yaramadı.
Yukarıda dedik ya, bizim dürüst insanımız bunlarla yarışa giremez; ama
devletçilik olsa...
İncelememde
gördüm ki sosyal medya, özellikle gençliğimiz olmak üzere tüm insanımızın nasıl
manyaklaştırıldığı konusu üzerinde bina ediliyor. Emperyalistlere her yönüyle
her yönüyle yardımcı olunduğu üzerinde ise...
...
Vay
be. Biraz döktüm içimi. Benim anskiyedem aslında faydalı olabilirdi. İçimi tam
olarak döksem bütün kaygılarımı sergilesem; cürmüm kadar bile yer yakmadan
fikirlerimi de iletebilsem.
Benim
fikirlerimin modası mı geçti? Öyleyse aşağıda aldığım bağlantıları, yazıları
bir inceleyin de sizin fikirlerinizi de görelim. Korkma, henüz fikir sergilemek
yasaklanmadı. Eyleme geçirmeyin yeter. “Oh, fikrimi söyledim.” ferahlığı ile
idare edin.
Sabahattin Gencal oğulları Fuat, Ahmet ve torunu Sabahattin'le birlikte... Çavuşbaşı-Beykoz |
Bir
not yazayım mı? Bu yazıyı yazmakta iken, telefon görüşmemiz sırasında öğrendim
ki oğlum Fuat da, oğlum demeyeyim, ünlü
olması yakın olan YouTuber Fuat da medya ile ilgili hastalıkları konu edinecek.
Bilesiniz ki o benim gibi değil. Açık, akıcı, güzel bir üslupla anlatıyor. Ne
desem diyeyim reklam yaptığımı sanacaksınız. Onu bir izleyin de reklam
yapmadığımı anlayın. https://www.youtube.com/user/fanartikel/videos bu adrese birkaç gün sonra uğrayabilirsiniz.
Zaten aşağıdaki yazıları birkaç günde bitiremezsiniz. Aşağıdaki yazıları
ayrıntılı okuduğumu sanmayın “Ah ah! Vah Vah! diye diye göz attım. Okuyup
incelemem asıl bundan sonra. Sağlık olursa tabii.
Ulusça
sağlıklı ve mutlu günler dileğiyle...
Sabahattin
Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 01.08. 2020
Ey okuyucu, aşağıdaki satırları incelemeden geçme sakın. Düşün ki
GELECEK AKLINI ÇALIŞTIRANLARINDIR.
SaGen
Sosyal Ağlar
Bloglar : Blogger, LiveJournal, Open Diary, TypePad, WordPress, Drupal, Blogcu...
Oyun Paylaşımı : Miniclip, Kongregate”
Sosyal Ağlar Kavramı ile İlgili 5 Makale
Sosyal Medya Kavramı ile İlgili 43 Makale
Sosyal Medya Kavramı ile İlgili 43 Makale
Sosyal ağlar hayatınızı değiştirebilir
Torba yasa ile sosyal medya nasıl etkilenecek?
Sabahattinler beraber çalışmaktan mutlu... (Torunları bilgisayara alıştırmak doğru mu değil mi?) |