Bir
blog hizmete açılırken, daha doğrusu hizmete ara verilen bir blog tekrar
açılırken ne söylenip ne yazılacağını bilemiyorum. Ülkemizde küçük büyük
demeden her yapılan tesislerin açılışları anlı şanlı olur. Yakından uzaktan
taraftarlar gelir. Alkışlarla birileri kürsüye çıkar. Çıkar da konuşmaları
yazılı ve görsel medya vasıtasıyla arş-ı âlâyı tutar. Öyle hipnotize edici
konuşur ki izleyenler ne tesisi açıldığını oracıkta unuturlar. Tesisten hiç
konuşulmamıştır. Tesis mesis bahane ikramlar şahane...
Bu
anda aynı hataya düşmek üzereyim. Biz böyle gördük, böyle alıştık. Nutuk atmak
için, “Tutmayın beni.” diyeceğim; ama yanımda kimseler yok.
Yapayalnızım,
klavye başında ve de hayallerle başbaşa. Eee, bizim tesisin açılışında böyle
yazı yazılması da nasipmiş. Kaderden kaçılmaz.
Açılan
tesislerde yapılan konuşmalar tesis arşivlerinde saklanıyor mu bilemem.
Saklansa iyi olur, çünkü insanımızın mizaha ihtiyacı vardır. Zira mizahtan
başka hiçbir şey yüzümüzü güldüremez.
Ben
bu yazıyı saklayacağım. İnşallah ileride gülümseyerek okuruz. Evet, şimdilik düşünerek okuyalım, gülümseme de
ileride olur inşallah...
Sevgili
okurlarım,
İnternet
dünyasında bilgiler kirleniyormuş. Bu doğru. Bu doğru olduğu kadar internetin bir
bilgi hazinesi olduğu da doğru. Ucu bucağı sınırsız bir hazine, bir umman. Hz. Mevlâna mı demişti. “Umman da olsa, ancak kovan kadar su alırsın.” Bizim kovalar pek
küçük. Üstelik ummanda yüzmesini de bilmiyoruz. Onun için birbirimizle yardımlaşmamız gerekir.
Bundan
5-6 sene önce “Ben nasıl yardımcı olabilirim?” Tabii, eğitimden söz ediyorum.
Emekli olarak bir köşeye de atılmış olsam bile bir karınca misâlı, bir serçe
kıssasının düşündürdükleriyle başta Türkçe-edebiyat
seven öğrencilere, öğretmenlere, yazar adaylarına, edebiyat dostlarına bir
katkım olsun istedim. Ne yaptığımı söyleyeyim mi?
Dil
ve dilbilgisinden edebi sanatlara, anlatım biçimlerinden yazım yöntemlerine,
noktalama işaretlerinden yazım kılavuzuna kadar vb. birçok konuda internette
yayınlanan konuları kolaydan zora doğru
derlemeye çalıştım. Derleyip düzenlediklerimi paylaştım. Doğrusu fena
olmadı. Ummadığım bir trafik oluştu.
Trafikten
yoruldum doğrusu, sonra sevgili eşim vefat etti. Kolum kanadım kırıldı. Hâlâ
depresyon ilâcı alıyorum. Bugün ilâcı unuttum herhalde. Böylesine yazmama
bakılınca...
not
defteri adlı blogumuzu silmedik; ama kapılarını kapattık.
Günümüzde,
bu pandemi illetinden sebep başta öğrenciler olmak üzere edebiyatseverler
internette kulaç atmaya başladılar. Yani, şimdi yardımcı olamazsak ne zaman
olacak? Onun için bir iki rutuşla blogumuzu tekrar açıyoruz.
Aslında
bizim yaptığımız boş gürültü, lâf salatası deseniz yeridir. Başkaları olsa ki
örnekleri çoktur. Bütün bloglara davetiye gönderir, reklâm meklam derken...
Bize gelince kendimiz söylüyor, kendimiz dinliyoruz. Bizimkisi hep böyle
oluyor. Onun için ciddiyeti işin içine katmıyorum. Katmıyorum ki tesadüfen
gelenler olursa fazla sıkılmasınlar. Ancak şu kadarını ciddi ciddi söylemem
gerekir:
1.
Alıntı yaptığım siteler iyidir de
diğerleri iyi değil demek istemiyorum. Ben bunları görebildim ancak. Dedim ya
fazla yüzme bilmiyorum.
2.
Alıntı yaptığım sitelerin
adreslerini/linklerini yazıyorsam oraya yönlendiriyor, onun reklamını yapıyor
değilim. Linkleri, kural bir tarafa ahlak gereği yazmamız gerekli. Onca emek
sarf edilmiş. Allah razı olsun.
3.
Yukarıda arz ettiğim sebeplerden ötürü
derleyip düzenleme çalışmalarını yürütemez duruma gelince bu sefer çok zengin bir bağlantı listeleri oluşturdum.
Sakın yanlış anlaşılmasın bunların reklamlarını da yapıyor değilim.
Bulduklarımla yetindim. Misafirlerimiz
de umduklarıyla değil bulduklarıyla yetinmeyi artık öğrenmeye çalışacaklar.
4.
Günlük medyadan bıkanlar, not defterini açabilir. İstedikleri
linke basabilir veya “Rast gele yavrum rast gele.” İkisi de aynı kapıya çıkar.
Kapılar açılınca, bir başka edebiyat dünyasına geldiğimizi anlarız. “Bir başkadır benim defterim...”
Bu
tip madde madde yazmayı da bir tarafa bırakıp çok çok önemli bir konuya temas
edeceğiz:
Bilindiği
üzere OKU blogumuzda organize ettiğimiz Gencal
Edebiyat Ödülleri 2020 Kısa Öykü Yarışması Etkinlikleri hiç umulmadık
başarıyla sonuçlandı. İşte bu etkinliği, artık edebiyat, kültür, sanat vb.
etkinliklere daha çok yer verecek olan not defterinde ele alacağız.
Haa,
şunu da ekleyeyim. Hiçbir iddiam yoktur. Evet, biz eski blogculardanız. Eski
blogculardan kimler kaldı ki? Çoğu YouTuber olmuş. İyi olmuş. Diğer sosyal
medyada boy gösteriyorlar. O da güzel. Ama blog? Ya, kim uğraşacak yazmayla,
okumayla. Ya, ne günlere kaldık sanki kazmayla çapayla uğraşılıyor. Ne derler “Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı.”
Eee,
şimdi ne dersiniz? Not defteri’nin
yeniden hizmete girişi vesileyle yazdığımız bu yazı ünlülerin nutuklarına
benzedi mi benzemedi mi?
Şunu
ekleyeyim, birçok yazı çeşidinin özelliklerinin anlatıldığı, edebi sanatların,
hem de fazlasıyla bulunduğu bu blogda, kusura bakmazsanız böyle bir yazı da
bulunsun.
Son
olarak arz edeceğim şudur: Artık sizin de bir katkınız bulunsun.
Sabahattin
Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 30.07.2020