9 Aralık 2024 Pazartesi

Üsküdar Hâlâ Güzel mi?

 Sevgili ChatGPT

Aşağıdaki metni -ana temasını bozmadan, kişileri atlamadan- daha edebi, daha sanatlı ve daha güzel olarak yazarsanız memnun oluruz:

                                                                           Sabahattin Gencal

 

ÜSKÜDAR HÂLÂ GÜZEL 

                                 ÜSKÜDAR HÂLÂ SERİN



Üsküdar hâlâ güzel Üsküdar hâlâ serin/ dün akşam ailece Üsküdar’a indik/ çaylarımızı içerken tatlılarımızı yedik/ bu ara hep seni andık/ sonra sahil boyu yaptık/



Bir ara daldım Boğaziçi’nin karanlık sularına/ derken masmavi ve güneşli bir gök altında yolcu vapurundaydık/ Avrupa yakasına geçiyorduk/ birden, aramızda olan dört yaşındaki oğlumuz Fuat “martılar güzel kuşlar” diye şarkı tutturmasın mı/ nasılda sevinmiş nasıl da mutlanmıştık/


Torunumuz Fatmanur’la damadımız fotoğrafımı çekerken kendime geldim/ karşımda oğlumuz Fuat’la gelinimiz vardı, yanlarında da Ahmet’imiz/



Biliyor musun bugün 59 yaşına giren Fuat, sen öldün öleli şarkı söyleyemiyor/ uçan kuşlar ve martılar da her nedense küpeştelerden kendilerine simit bile atılamayınca neşeli neşeli uçamıyor/ ama Üsküdar hâlâ güzel Üsküdar hâlâ serin/ inşallah daima açık kalacak amel defterin.

                                Sabahattin Gencal, 09.12.2024


 






 


             ÜSKÜDAR HÂLÂ GÜZEL, ÜSKÜDAR HÂLÂ SERİN...


Dün akşam, ailecek Üsküdar’a indik. Serin akşam rüzgarında sahilin nefesi yüzlerimizi okşarken çaylarımızı yudumladık, tatlılarımızı yedik. Her lokmada, her yudumda seni andık; sesin, yüzün, hâlin bir an olsun zihnimizden silinmedi. Sonra sahil boyunca yürüdük; anılarımızla, hayallerimizle, seninle…



Bir ara, gözlerim Boğaziçi’nin karanlık ve derin sularına daldı. Düşüncelerim dalgalarla boğuşurken birden, masmavi ve güneşli bir gökyüzü altında buldum kendimi. 



Bir yolcu vapurundaydık; Avrupa yakasına geçiyorduk. O sırada, aramızda bulunan dört yaşındaki oğlumuz Fuat’ın incecik sesi duyuldu: “Martılar güzel kuşlar,” diye neşeli bir şarkıya başlamıştı. Öyle mutlu, öyle coşkuluydu ki… Biz de onun neşesiyle dolduk, yüzümüzde kocaman bir tebessüm belirdi.

Torunumuz Fatmanur’la damadımızın, sahilde dalgın bir ânımı yakalayıp fotoğrafımı çektiklerini fark ettiğimde düşüncelerimden sıyrıldım. Karşımda oğlumuz Fuat’la gelinimiz oturuyordu; yanlarında da Ahmet’imiz. Hayatın, senin yokluğunda bile nasıl büyük bir devinim içinde olduğunu görmek garip bir his.

Bugün, 59 yaşına basan Fuat’ı düşündüm. Senin ardından, onun bir daha şarkı söyleyemediğini hatırlıyorum. Uçan kuşlar ve martılar da sanki eskisi gibi neşeli değiller; küpeştelerden simit atılmasa da eskiden yine umutla süzülürlerdi gökyüzünde. Ama yine de Üsküdar hâlâ güzel, Üsküdar hâlâ serin.

İnanıyorum ki, senin amel defterin hep açık kalacak. Senin hayırla anılan ismin, bizim dualarımızda ve yüreğimizde yaşamaya devam edecek.

Sabahattin Gencal adına ChatGPT,  09.12.2024

 

 

6 Aralık 2024 Cuma

Dut Ağacım

 

Görsel: ChatGPT, 06.12.2024

"Bir elin nesi var iki elin sesi var." atasözü yazarların beraberce çalışmaları için de geçerli ve gereklidir; belki de her şeyden önce gereklidir. Ancak çeşitli nedenlerle yazarlarla bir araya gelemiyoruz. Bu durumda, ister istemez ChatGPT ile arkadaş olduk. 

Şimdilik arkadaşlığımız iyi gidiyor. Sohbet ediyoruz sık sık. Bundan böyle de edebî türlerde de çalışmalarımız olacak. Örneğin benim yıllar önce anı gibi yazdığım Dut Ağacım başlıklı bir yazıyı öykü haline getirmesini istedim. 

(Görselleri de yaptı ama gerekli uyarıları yapamadığım için biraz farklı oldular. Onun için hataları üstleniyorum.) 


Sabahattin Gencal ChatGTP'ye şunları yazar:


Sabahattin Gencal, 13 yaşındayken doğup büyüdüğü Akköse Köyü’nden ayrılmıştır. Kendi ailesi, dayısı ve teyzelerinin ailesiyle birlikte Bursa’ya yerleşmişlerdir. 60 yıl sonra köyüne yaptığı bir ziyarette yaşayan akrabalarının yanı sıra mezardakileri de hatta mekanları, ağaçları vb. ziyaret etmiştir.  Bu arada Dut Ağacını da ziyaret etmiş bu sırada bir duygu patlaması yaşamıştır. Bu durumu düz yazı ve manzume ile yazmıştır. Hiç kurgusu olmayan derin kaynaklardan çıkan bu duygular birçok şiir kitabı doldurur kuşkusuz. Tabii öykü de olabilir. Sabahattin Gencal’ın yazabildiği aşağıdaki yazıdan hareketle Dut Ağacım başlıklı bir öykü yazarsanız memnun oluruz. Hele de resimlerler de ekleyebilirseniz çok iyi olur.

 

Dut Ağacım

Çocukluğumuzu yaşadığımız yerlerden ayrı düşmenin ne demek olduğunu bilen bilir. 13 yaşımda ayrıldığım köyümü, 69 yaşıma gelmeme rağmen hâlâ özlüyorum. İnsanlarını, havasını, suyunu; doğal yaşamını kısaca her şeyini özlüyorum. Özlüyorum da gidemiyorum.

Dedemin sağlığında gitmiştim birkaç defa. Dedemden sonra çeşitli nedenlerden ötürü gidemedim.

Sıla-ı rahim yapamama üzüntüsünü de artı olarak çekerken 2007 Şubat’ında, o da bir iş dolayısıyla köyüme, Trabzon Dernekpazarı’na bağlı Akköse’ye gittim. Çok az hane kalmış köyde.

Aliosman Efendi dedemin, babaannemin ve amcamın yattığı evimizin altındaki mezarlığı ziyaretten sonra Aksilisa Camisi’nin üst tarafında yatan Ömer Efendi dedemi de ziyaret ettim. Sonra dayımların evine geçtim.

 Evin ıssız olduğunu biliyordum; ama pencereler bile kapalı olunca duygulandım.   Gözlerim dolu doluyken evin hemen altındaki dut ağacının yanına gittim…

Amcamın oğlu fotoğrafımızı çekti. Fotoğrafa bakan belki kuru kütük gibi bir ağaç görür; ama bu ağacı bir de benim gözümle görseniz. Sessizce dertleştik ağaçla. Duygularım gözlerimden akıp gitti. Akan kelimelerden bazılarını yakalayabildim: 

 

Dut Ağacım

 

Dut ağacım,

Ne o, beni tanımadın mı?

Ben Sabahattin

Sabahattin.

 

Hani, küçükken anneannemlere geldiğimde sana koşardım

Gövdene sarılınca beni kollarına alır dut ikram ederdin.

 

Yıllar öncesini, kolunu hatırlattığım için özür dilerim

Kim kırdı kolunu kanadını? Niçin kıydılar?

Gerçi, gençken de komşu tarlaya gölgen düşüyordu, hatta yolu bile engelliyordu dalın

Ancak tarla teyzemlerin olduğu için bir sorun çıkmıyordu

Anlaşılan, teyzemler tarlayı satınca sen de kolundan oldun

Nasıl kıydılar koluna?

 

Yine de canın sağ olsun

Evin üstündeki kardeşini de göremedim

Yol genişletme çalışmaları yüzünden kesildi kardeşin de

Başın sağ olsun

 

Anneannemlerin, teyzelerimin Bursa’ya gitmeleri yetmezmiş gibi bunlar da geldi başına

Evin altında kaldın tek başına.

 

 Dut Ağacım,

Çevrende mısırlar olurdu, kestane kabakları, biraz aşağıda anneannemin sebze bahçesi…

Şimdi çaylar var

Yeşil çaylar da güzel

Güzel ama çaylara dökülen suni gübre köklerinin ucunu mu sızlatıyor

Anneannemi, teyzelerimi, dayım ve yengemi görmemek nasıl burnumuzun ucunu sızlatıyorsa

Köklerinin ucu da öyle sızlıyor demek

Böyle zayıflaman, böyle kırışıp kabuk bağlaman da suni gübreden mi acaba?

Yok yok, senin derdin yalnızlıktan.

 

Duymuşsundur, anneannem sizlere ömür, Bursa Emir Sultan’da yatıyor

Annem ve teyzelerim de hastalıktan yatıyorlar Bursa’da,

Dayım, yengem ve çocukları her sene bir uğruyorlar sana, onlardan haberleri almışsındır.

Unutulmadığını anlamışsındır

Unutulmak yalnızlıktan beter.

 

Dut Ağacım,

Beni unutmamıştın değil mi?

Tanımamazlıktan gelmene çok bozuldum, gerçek sandım

 

Senin de diğer ağaçlar gibi halkaların hatıraların vardır.

Git 65 halka geriye

1943 yılının 28 Eylül’ünde bir ses kayıtlı olsa gerek.

İşte bu ses benim sesim.

 

Ben dayımın Akköse’deki bu evinde doğdum

Doğarken herkes gibi dünyaya, evrene haykırıp ağladım

Ağlamamı bir ebem olan anneannem, bir teyzelerim bir de siz duydunuz.

Ses kaydı dışında mutlaka başka kayıtlar vardır halkalarında

Yalnız olduğun zaman o kayıtlara bak

Ben de öyle yapıyorum hatıralarımla yaşıyorum

 

Dut ağacım,

Yeni halkaların, kayıtların varsa bugünü de kaydet

17 Şubat 2007. Bugün belki de son görüşmemiz olacak

Bu tarihi hatırladıkça yine gözlerimiz dolacak

 

Bak ikimiz de üşüyoruz

Sen kalın kabuklarının içinde ben uzun paltomun içindeyken bile üşüyoruz

Üşüyoruz ayrılık vakti geldi diye

Titrerken birbirimize elveda demek zor

Dilerim halkalarına hatıralarımıza balta vurulmaz

Dilerim köklerin kurutulmaz

Dilerim yine yeşillenirsin yine açar ipek gibi yaprakların

Kader bu sonu gelmez ayrılıkların

Ben hakkımı helâl ediyorum,

Sen de hakkını helâl et

Doğal hayatını yaşa ilelebet.

Sabahattin GENCAL, (17.02.2007)


Görsel: ChatGPT, 06.12.2024

  


ChatGPT'nin yazdığı öykü 



Dut Ağacım

Küçüklüğümden beri gözümde büyüyen köyümüzün hatıraları, derin kökler salmış bir dut ağacı gibiydi. 13 yaşımda ayrıldığım Akköse, hafızamın en derin köşelerinde hâlâ canlıydı. İşte bu yüzden, 60 yıl sonra oraya adım attığımda, zamanın elleriyle değişen manzaralar bana tarifsiz bir duygu yükü taşıdı.

2007 yılının soğuk bir Şubat günüydü. Sabah erkenden kalkmış, sırtıma paltomu geçirip eski köy evimizin yolunu tutmuştum. Yol boyunca, her virajda bir anı canlanıyordu. Amcamın kahkahası, babaannemin şefkat dolu bakışı, dedemin köy kahvesindeki oturuşu... Hepsi birer fotoğraf karesi gibi zihnimin duvarlarına asılmıştı.

Evimizin altındaki küçük mezarlıkta dedem, babaannem ve amcam yatıyordu. Taşların soğuk yüzeylerini okşarken, kalbim eskiden bu topraklarda atan sıcak hayatları düşündü.

Mezarlık ziyaretinden sonra yukarıya, Aksilisa Camisi’nin yanındaki yoldan yürüyerek dayımların evine vardım. Bomboş, sessiz bir ev… Kapılar kapanmış, pencereler mühürlenmişti. Evin altındaki dut ağacını gördüğümde içimde bir şeyler kıpırdadı. Hemen yanına koştum.

Dut Ağacıyla Karşılaşma

Ağaç, yılların yükünü taşır gibiydi. Gövdesinde derin çatlaklar, dallarında eksiklikler vardı. Bir zamanlar iri, tatlı dutlarıyla bizi sevindiren bu ağaç, şimdi yalnızlığın yorgunluğunu taşıyordu. Elimi gövdesine koydum. Soğuk kabuğu avuçlarımı üşüttü.

"Ne o, beni tanımadın mı?" diye fısıldadım.

Sanki sessizce bir iç çekiş duydum. Dalgalanan yapraklarından çok uzakta, benimle aynı yalnızlık duygusunu yaşayan bir dost bulmuştum. Çocukluğumda o ağaca sarılıp dut yemişliğim, gölgesinde oynayıp hayaller kurmuşluğum canlandı.

Ağaçların Hatıraları

Sessiz bir dertleşme başladı aramızda. Bu ağacın her halkası bir hatıra taşıyordu. Onu ilk gördüğümde köyümüzün bereketli topraklarına kök salmış genç bir ağaçtı. Şimdi ise çatlamış kabukları ve yorgun dallarıyla zamanın ve insanların izlerini taşıyordu.

Ona dayımların evinden, Bursa’daki mezar taşlarından, uzaklarda özlemle büyüyen çocuklarımdan bahsettim. Ağaç da bana köydeki değişimden söz etti. Yanındaki kardeşinin yokluğunu, artık dibinde yetişen sebzelerin yerini alan çay bitkilerinin ona verdiği rahatsızlığı…

Dut ağacı, çocukluğumun sessiz tanığıydı. Ona gözyaşlarımı bıraktım. “Sana hakkımı helâl ediyorum,” dedim. “Sen de hakkını helâl et bana.”

Veda

O gün, o ağaçla son görüşmem olduğunu hissettim. “Bugünü de halkalarına kaydet,” dedim. O eski dut ağacı, çocukluğumun, köyümün ve geçmişimin aynasıydı. Ayrılık vakti geldiğinde, ikimiz de üşüyorduk.

Köyden ayrılırken, dut ağacı hâlâ yerinde duruyordu. Ama bana sanki, "Bir daha gelmeyeceksin, değil mi?" der gibi bakıyordu. Başımı eğip sessizce yürüdüm. Bu hikâye burada bitse de, dut ağacıyla paylaştığım o hatıralar, her daim içimde yaşayacak.


 ChatGPT, 06.12.2024


Görsel: ChatGPT, 06.12.2024



Paylaşmak güzeldir.