19 Ocak 2023 Perşembe

Bilim ve Medeniyet

 

Soldan sağa Fehmi Bey, Hüseyin Yıldız, Ahmet Meral,
Sabahattin Gencal, Erdoğan Teke, Ahmet Gencal
Çekmeköy, 18. 01. 2023
---------------SOHBET SEVERLER-
--------------


Biz dört arkadaş, biz dört sohbet sever yine toplandık. 18. 01. 2023 Çarşamba günü saat 14.00’te Ahmet Meral Bey’in ev sahipliğindeki toplantımız da verimli geçti. Konumuz “bilim ve medeniyet”ti. İkisi 65 lik, ikisi 80lik olan dört emekli arkadaşın böylesine derin konularda sohbet etmesi insanı umutlandırıyor. Bu dört sohbet severin, hiç bitmeyen okuma alışkanlıkları, azimleri, sabırlı olmaları, nazik olmaları vb. erdemlerle donanımları sırf alçak gönüllülerinden olacak kendi muhitlerinin dışında duyulmamıştır. Ama bu samimi arkadaşlar bunu hiç dert etmemiş olacak ki bu durum hiç konuşma konusu olmadı. Onlar hal hatır sorduktan ve ev sahibinin verdiği yemek ziyafetinden sonra fikir ziyafetine geçiyorlar.

Bu kez de Moderatör Hüseyin Yıldız Bey’in ziyafeti başlatmasıyla gözler de kulaklar da açıldı. Bu durum da takdire değer. Bütün konuşmacılara böylesine ilgi olsa, var ya Türkiye’miz kanatlanırdı.

Hüseyin Yıldız Bey, Medeniyet kavramı üzerinde durdu. Medeniyetin eş anlamlıları Uygarlık ve Umran kavramlarının kaynağına kadar gitti. Umran kavramı konusunu açıklarken İbni Haldun’dan söz etti. Ahmet Meral Bey söz alarak Süleyman Uludağ’ın hazırladığı 2 ciltlik İbni Haldun Mukaddemesi’nin  okunmaya değer olduğunu söyledi.

Yıldız, Allâme İkbal olarak da bilinen şair, filozof ve politikacının konu ile ilgili sözleri üzerinde durdu. Ayrıca bir alıntı verdi: “Londra'da kaldığı müddet içinde hukuk üzerine okuyan İkbal, savcılık diplomasını aldıktan sonra Almanya'ya giderek Münih Üniversitesi'nde felsefe dalında doktora yaptı. Doktora eğitimini tamamladıktan sonra tekrar İngiltere’ye dönerek, eğitim aldığı Cambridge Üniversitesi'nde Felsefe ve İngiliz Edebiyatı dalında profesör olarak üniversitede akademik kariyer hayatına başladı.”

Yıldız, Batılıların İslam medeniyetini küçümsemek için camiden başka bir şey yapmadıklarını söylediklerini hatırlattı. Hâlbuki camiye bir külliye olarak bakmak gerek. Aşevleri, Sıbyan mektebi, medrese, gasilhane vb. yararlı birimleri caminin çevresindeydiler. Ayrıca sohbet yerleri de vardı.

Yıldız, Anadolu kültüründe şifahaneler ve insana verilen değer üzerinde de durdu.

Endülüs’ten Yemen’e birçok İslâm devletlerinin başkentlerindeki medeniyet izlerine kısaca değindi.

Yıldız, ırkçılık yapan batılılara İslâmı tavsiye eden Arnold Joseph Toynbee’den de söz ettikten sonra sözü Erdoğan Teke Bey’e verdi.

Erdoğan Teke Bey, İlkçağ Medeniyetlerinin isimleri ve özellikleri üzerine konuştu: 1- Sümerler,2- Pers İmparatorluğu,3- Asurlular, 4- Babiller,5- Med Uygarlığı,6- Hititler,7- Akadlılar vd mediniyetlerinin kısaca özelliklerini anlattı. 

Yazılı yaptığı bu sunum herkeste çağrışımlara neden oldu:

·        Sümerlerin yazıyı bulmaları, sabanı icat etmeleri,

·        Babiller’in ziggurat adı verine tapınakları kurmaları,

·        Tarihteki ilk yazılı kanun olan Hammurabi kanunlarının Babiller döneminde yazılmış ve uygulanmış olduğunu,

·        Tarihte hiyeroglif yazısını ilk kullanan devlet Hititler olduğunu,

·        İlk Çağ'da kral ve kraliçeden bağımsız ilk mahkemeler Hititler döneminde kurulmuş olduğunu,

·        Parayı ve aynayı icat eden Lidyalılar olduğunu vb. bilgileri hatırlamış olduk.

Sabahattin Gencal Bey, 30 yıldan fazla bir süre ortaokul Türkçe dersleri verdiğini belirtti. Türkçe metinlerinin yazarlarının ve metinde adı geçenlerin hayatlarını kısaca öğrenip öğrencilerine, kapasitelerine gör verdiğini de ekledi. Bu arada Ziya Gökalp, Mümtaz Turhan, Nurettin Topçu, Erol Güngör, Peyami Safa, Bozkurt Güvenç ve daha birçok yazarın kültür ve medeniyetle ilgili eserlerini okuduğunu belirttikten sonra bunların hepsine rahmet diledi.

Gencal, Ahmet Meral Bey’in Kısa Dünya Tarihi adlı eserini zevkle ve yararlanarak okuduğundan söz ettikten sora, bu kitapta bütün medeniyetlerin çok kısa ama özlü ve etkili biçimde anlatıldığını ekledi ve “Bu konuları anlatsam tereciye tere satmak gibi olur ki bu bize yakışmaz.” diyerek bu konulara girmeyeceğini söyledi.

Gencal, önceden blogu için hazırladığı bir yazıyı, kağıda bakmayarak, tabii, Prompter mi ne diyorlasa ona da bakmayarak konuştu. (Bu yazıyı biraz şey olduğu için, yanlış anlaşılmasın uzunca olduğu için ek olarak sunuyoruz)

Gencal’dan sonra söz alan  konunun uzmanı Ahmet Meral, her zamanki gibi alçak gönüllük sergileyerek söze başladı.

İlkin Erdoğan Bey’in, kendi sunumu sırasında sorduğu soruya cevaben İlk medeniyetlerin zorunlu olarak nehir kenarlarına kurulmak zorunda olduğunu söyledi Fırat, Nil ve diğer nehirlerin etrafındaki medeniyetler üstünde durdu. Bu arada her topluma Allah (cc) peygamber gönderdiğini sözlerine ekledi: "Celâlim hakkı için biz her millete 'Allah'a kullukta bulunun ve putlara ibadetten kaçının' diye bir peygamber gönderdik..." (Nahl, 16/36)

Meral, Fransız yazar   Fernand Braudel’in    Akdeniz ve Akdeniz Dünyası ve Kapitalizmin Kısa Tarihi adlı kitaplarından özümlediği konu ile ilgili bilgiler verdi.

Budist, Çin, İslam ve Batı Medeniyetleri üzerinde durdu. Tabii Roma, Yunan-Bizans’tan da söz etti.

En önemlisi de Mö önce IV. Yüzyılda Yunan’ın düşünce atölyelerinde küllenen eserleri açığa çıkaranların Müslümanlar olduğunu söyledi. Tabii buradan da Avrupa’ya...

Meral, bir müddet  Sicilya da daha sonra 800 yıl hüküm süren Endülüs Medeniyetinden kısaca söz etti. Rönesans, Aydınlanma ve Sanayileşme dönemlerini sadece hatırlattı.

Bizim 1830- 1840 yıllarında Avrupa Medeniyet  dünyası ile tanışmaya başlamamız, Balkanlarda medeniyet kurmamızı hatırlattı. Rahmetli İ. Begoviç’i ve Ali Şeriati’yi da hatırlattı.

Bütün bu bilgileri kısa zamanda bizlere aktaran Ahmet Meral Bey’e teşekkürlerimizi bildirdikten sonra moderatör, akşam namazının yaklaştığını ikindiyi kaçırmamak için oturumu kapattığını söyledi. Ayrıca bu çok kapsamlı konuya, inşallah 15 gün sonra aynı mekânda devam edeceğimizi bildirdi. Ve de güzel dileklerimizi bildirerek vedalaştık.  

.

BİLİM VE MEDENİYET

I. Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi adlı eserinde 3 soru dikkati çeker:

1. Ne öğrenebilirim?

2. Ne yapabilirim?

3. Ne  umabilirim?

I. Kant bu sorulara, en son yazdığı Kritiği olan Yargı Gücünün Eleştirisi adlı eserinde dördüncüsüne ekler:

4. İnsan nedir?

*

Konumuz olan BİLİM VE MEDENİYETİ yukarıdaki soruları sorarak işleyelim:

Bilim ve Medeniyet konusunda, sıradan bir yurttaş olarak ne öğrenebilirim? Soruyu değişik biçimde soralım? Ne öğrenmeliyim? Bu soruya cevaplandırmak için, değerli okuyucularım düşüne dururken ben, doğrusuyla-yanlışı ile fazlasıyla-eksikliği ile bu konuda ne öğrendiğimi özetliyeyim:

BİLİM, en genel anlamda BİLGİ ÜRETMEKTİR. Bu ifadeyi biraz açalım:

Bilim akıl yürütme, gözlem, deney, araştırma- inceleme vb. yöntemlerle geçerli ve güvenilir bilgiler elde etmektir. Bu ifadenin her kelimesi için birçok kitap yazılmıştır. Yani konumuz uzay kadar geniştir. Onun için bu konulara girmeyeceğim; zaten giremem de... Yalnız geçerli ve güvenirlik konusunda, okuduğum kitaplardan aklımda kalan birkaç satır yazayım:

Bir berber dükkânının önünde bir baskül gördünüz ve tartılmak istediniz. Tam 72 kg. İyi, dediniz kendi kendine, formumu korudum. Daha sonra eczaneye girdiniz. Çıkarken bir de orada tartıldınız tam 74 kilogram. Haa, demek ki berberin önünde baskül? Verdiğiniz hüküm sizde kalsın. Berberin önündeki baskül herkesi 2 kg. eksik tartıyor. Bu baskül güvenilirdir; ama geçerli değildir.

Şimdi başka başka yorumlar da yapıverin lütfen. Örneğin şu kişi olgun, nazik, inançlı, sevilen bir adamdır. Sözleri her yerde dinlenilebilir, ikna edici, kendine bağlayıcı bir adamdır; ama sözlerinin hiçbiri geçerli değildir.

Açıklanması gereken o kadar kelime varken neden güvenli ve geçerli olmak üzerinde durduğumu anlamışsınızdır: Her zaman oluyorlar ya son zamanlarda dezenformasyon /bilgi çarpıtma çok oluyor. Ona göre...

İnşallah hepimizin sözleri güvenilir ve geçerli olur.

MEDENİYET bir çatı kavramdır. Kültürün veya kültürlerin çatısıdır.

Bir yaşam tarzı olan kültürün birçok tanımı yapılmaktadır. Mademki bina benzetmesi yaptık; bina ile devam edelim.

Birinci katta üretim. Tarladaki, bahçedeki, mutfaktaki, sofradaki, terzideki, giysilerdeki, ibadethanelerdeki, doğumdaki, ölümdeki, kabirlerdeki, eğlencedeki, oyun salonlardaki, sokaktaki, pazardaki... Daha saymayalım; kısaca her yerdeki yöreye uygunluk.

İkinci katta eğitim-öğretim almışlık. Tabii sözde eğitimden bahis konusu değil. Naziklik, alçak gönüllülük, samimilik, diğerkâmlık (özgecicilik), güvenirlik vb. benzeri erdemlerin tümü...

Üçüncü katta bilimsel çalışmalarda başarılı olmak

Dördüncü katta teknolojide ilerlemek

Varsa gücünüz beşinci kat da çıkabilirsiniz.

Ve MEDENİYET yani ÇATI. Öyle iki günde yıkılacak, uçup başka yerlere gidecek çatıdan söz etmiyoruz. Kalıcı, sağlam çatı. Örneğin Mezopotamya, Çin,  Hint, Mısır, Yunan vb. medeniyetleri diyecek oluyorum ama onlar da maalesef çökmüş vaziyetteler. Yani binalar su alıyor, kültürler yozlaşıyor. Binalar çöktüğünde seyredin gümbürtüyü.

Aklınızdan bunca kitap okuduk; ama böyle tanımlama görmedik, işitmedik. Uzak dağın harmanı büyük görünür. Siz yine onlarla oyalanın. Dur, dur. Şöyle de düşünebilirsiniz. Medeniyet bütün bir binadır. O da doğru. Onun için zahir 'kültür ve medeniyet bir madalyonun iki yüzüdür.' demişlerdir. Neyse tariflerle ömrümüzü geçirmeye devam etmeyelim.

Efendim, Tarih boyunca tüm egemenler, özellikle günümüz egemenleri bizim gibilerin tariflerini, yazılarını çöpe atıyorlardı; ama şimdilerde çöpleri çok karıştıran olduğundan, ne olur ne olmaz biri okur diye artık gerçek yazarlara doğruları yazma fırsatı vermiyor. Bütün basın ve sosyal medya kurum ve kuruluşlarında dezenformasyon /bilgi çarpıtma’nın bini bir para...

Konuyu unutturtmayalım bazılarımız binanın birinci katına, bazılarımız ikinci katına, bazılarımız da hem birinci hem ikinci katına kültür katı diyor. Güzel güzel tanımlar yapıyorlar. Dil, din, adet, çeşitli üretim vb. öğelerin kompleksi...

Bazıları da diğer katları da kültür tanımının içine alıyor.

Efendiler,

Sözü uzatmayalım. Bu egemen güçler var ya. Onlar kültür ve medeniyet denince yalnız ve yalnız  üçüncü kattan yukarılarını anlıyorlar. Yani bilim, teknoloji, tekno-kentler/bilim parkları... Onlar için aşağıdakilere sömürge olmaya mahkûm kimseler.

Ne gariptir. Üst katlara çıkamayanlar da -Yine egemenlerin yıllar boyu davarlaştırmaya çalıştıklarını bilmeden, adeta Temel gibi BEN DE seni tanımıyorum...

NEÛZÜ BİLLAH / Allah (cc) sığınırım; kâfirleri tanımıyorum diyerek “Yerinde say. Geri dön, ileri marş!” 

Gittiğin çıkmaz sokaktan geri dön de, bir zahmet et de dinle kardeşim. Kâfirlerden kaç kaçabildiğin kadar; ama çeneni tut da bilim ve teknik nerdeyse alalım. Sevgili peygamberimizin hadisini hatırlayıver de müsaade et bizlere, olmaz mı kardeşim. Zaten o kâfir dediğin kimseler, vahşi kapitalistler ve yerli işbirlikçileri tarafından ne demekse algı operasyonları, dezerformasyon, subliminal/bilinçaltı mesajlarla aziz milletimizin anasını ağlatıyorlar. Bir de siz, bazı âlimlerimizi tekfir (aforoz) etmeyin. Bizim saksılarımızı donatacak âlimlere de ihtiyacımız var. Lütfen, onların yakasını bırakın. Zaten siyasilerden korkuyorlar bir de siz... 

Anladık anladık da NE YAPABİLİRİZ?

İnanın, ne yapabileceğimizi de şeyhimizden, ağamızdan, beyimizden vb. öğrenmek durumundayız. Tabii şeyimizden de öğrenebiliriz. Şey kimdir? Merak etmeyin herkesin bir şeyi vardır.

Be kardeşim şeyimiz olacağına kafamız olsun.

Yapacağımız şey kafamızı kullanmaktır. Kafamızın içinde beyin yoksa?  Tövbe tövbe. Allah (cc) lüzumsuz hiçbir şey yaratmaz. Kafayı saksı olsun diye hiç yaratmaz.

Neticeye gelince efendim. Aklımızı bizzat kendimiz kullanacağız. Merak etmeyiniz egemenlerin her şeyleri ortalığa döküldüğünden kıt akıllı olsak bile durum anlaşılır. Yukarıdaki güvenli ve geçerli örneğine de birazcık dikkat ediniz. Şeyiniz değil babanız olsa bile... Ooo bak ne düşünüyor. Babaya itaat esastır. Ama peygamberleri düşünün. En yakınlarını bile... değil mi? Hah. İşte böyle.

İşte dedikten sonra NE UMABİLİRİZ? Soruna gelelim.

Yüce Allah’ım, bize en kıymetli nimetin olan aklı verdin. Ama biz aklımızı, Kur’an-ı Kerimde’ki tarifeleri şu veya bu saiklerle tefsir edemediğimizden olacak işletemedik. Üzerimize pislik yaratma yarabbi. Tövbe ediyoruz. Tövbe ediyoruz. Günahlarımızı affet. Cüretimizi de bağışla ve bu aklı nasıl çalıştırabileceğimiz hakkında da bize hidayet ver. (Mâtürîdî âlimleri de hidâyetin “doğru yolu gösterip açıklama ve ona ulaştırma” olmak üzere iki anlama geldiğini kabul eder.)

Kavli duamızı yaptık. Bir de fiili dua edeceğiz. Yani ne yapıyorsak en iyisini yapmaya çalışacağız. Umutsuzluğa düşmeden, kendimize güvenerek yapacağız.

Şimdi geldik “İNSAN NEDİR?” sorusuna.

Yani, zurnanın zırt dediği yere geldik.

İşte burada ihtiyaç molası verelim. Bu konuda kaptan Özgür Kalem, Allah izin ederse 7-8 ay sonra hareket edecektir.

Hepimiz Şekil değiştirmiş şeytanlar şerrinde Allah’a sığınırız.

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 18. 01. 2023

 

Paylaşmak güzeldir.