15 Ağustos 2015 Cumartesi

Cezâlet

Edebî Sanatlar 


Cezâlet

Cezalet (1. anlamı)
(Divan edebiyatı terimi) Bazı kelimelerin kulağa kuvvetli gelmesi hali.
BSTS / Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü

Cezalet  (2. anlamı)
Sözcüklerin, savaş ve benzeri konulardaki sertliğe -sesleriyle- uygun düşerek kulağı okşamaları:
Kemend-i can-gündazı ejder-i kahrolsa cellâdın
Müreccahtır yine bin kerre zencir-i esaretten
Namık Kemal
BSTS / Yazın Terimleri Sözlüğü

Cezâlet şiirde söyleyişleri kulağa sert gelen sözcükleri tanımlar.

Uyumu konuya göre ayarlayan önemli bir anlatım şeklidir. Örneğin, sanatçı şiddet, büyüklük, vakar, ölüm, korku, savaş gibi konuları anlatırken ya da işlerken, sözcükleri de anlattığı konuya uygun düşecek kalın sesliler arasından seçer. Savaşı anlatırken çekâçâk, gülbank gibi sözcüklerin kullanılması gibi. Bu tür kalın seslilere elfâz-ı cezele, taşıdıkları niteliğe de cezâlet denir.
Edebiyat terimi olarak cezalet nedir?
Sertlik. Söylendiklerinde kulağa sert, kaba gelen kelimelerin bir ifade veya yazı içinde bir araya gelmesi durumu. Rikkâtin (bkz.) tersidir. Belâgatçılar, kelimelerin bir kısmını (toprak, ağaç, çarh, arz vb.) “elfâz-ı cezle”, bir kısmını da (şiir, edîb, sevgili, sen vb.) “elfâz-ı rekîka” diye nitelemişlerdir.
‘Eda’nın ‘müedda’ ile, yani lafzın mana, daha açığı üslûbun ‘mevzu’ ile muvafık olması için kelimelerin rikkat ve cezaletine dikkat etmek gerektiğini” öğütleyen Tahir’ül Mevlevîbu hususta bir de örnek verir: “Beşikteki bir yavrucuğunuyuduğunu anlatmak için ‘mışıl mışıl’ tabiri kullanılır. Çünkü mevzuun rikkati öyle bir rikkati gerektirir. Onun yerine ‘horul horul’ tabiri kullanılacak olsa o kelimelerin cezâleti, adeta çocuğu uykudan uyandırır ve korkutur.”?

14 Ağustos 2015 Cuma

Atf-ı tefsir

Edebî Sanatlar 


Atf-ı tefsir

Atf-ı tefsir, edebiyatta, aynı anlamda olan iki sözcüğün yan yana kullanılmasıdır.

Türk Edebiyatının her döneminde hem ahenk sağlamak, anlamı pekiştirmek, güçlendirmek ve kavramı zenginleştirmek amacıyla hem de hafızada kalmasını kolaylaştırmak amacıyla çeşitli tekrarlardan yararlanılmıştır. Osmanlıcada “atf-ı tefsir?”, İngilizcede “hendiadyoin, reduplication dual”, Almancada “Verdoppelung, Zwilligsformen, hendiadyoin”, Fransızcada “redoublement, hendiadyoin” terimleriyle karşılanan bu oluşumla ilgili ülkemizde hem tarihi metinler üzerinde hem de deyimler ve atasözleri üzerinde birçok çalışma yapılmıştır. Göktürk metinlerinde “altun kümüş” (altın gümüş), “arkış tirkiş” (kervan kafile), “at kü” (ad ün), “kurt ko?uz” (börtü böcek), “yabız yablak” ( sefil ve perişan) vb. bir çok ikilemeye rastlamaktayız. Uygur Türkçesi metinlerinde de “akuru akuru” (yavaşça, sessizce), “asan tükel” (sağ ve selamet) “birin birin” (birer birer) gibi örnekler bulunmaktadır.
Bu gün de deyimlerde,
aşağı yukarı
borç harç
köşe bucak
paldır küldür gibi sayısız ikileme kullanılmaya devam etmektedir.

Atf-ı tefsir Sanatına diğer Örnekler:

Zehir zıkkım,
deli divane,
yazık günah
İhsan ve kerem
hüzün ve keder  ifadesindeki "ve" ler gibi. Diğer bir ifade ile: Aynı olan ayrı iki kelimenin birlikte kullanılması. ("deli divâne"de olduğu gibi.)
==============
Kaynaklar:
http://www.tekedergisi.com/English/DergiTamDetay.aspx?ID=258&Detay=Ozet
http://osmanlica.ihya.org/atf-i-tefsir-nedir-ne-demek.html
https://tr.wikipedia.org/wiki/Atf-%C4%B1_tefsir


Aporia

Edebî Sanatlar 


Aporia

Aporia: Çıkmazlık (İkilem), şüphe ifadesi (söz sanatı); kuramsal zorluk, aykırılık (mantık)

Başka tanımlar:

Aporia çözülemez nitelikteki felsefî bir meseleyi belirlemek için kullanılan eski Yunanca bir kelimedir.  Sokratçı (Socratic) metodun asıl amacı bir meseleyi aporia ile yüz yüze getirmektir. Sorgulayıcı bilmediği herhangi bir meseleyi ancak aporiayla ortaya koyabilir. Bilinmeyenin ortaya konulması bölümler halinde yapılması gereken bir araştırmanın başlangıcını oluşturur. Aristo’ya göre, aporia birbiriyle çelişen iddiaların dengeli bir geçerliliğini ortaya koyar.

Aporia, genel olarak konuşmacının konunun hangi yönü takip etmesi gerektiği, konuya nereden başlanıp nerede bitirileceği, ne deneceği hakkında yolunu yitirdiği durumun adı olarak ya da konuşmacının ne söyleyeceğini ya da düşüneceğini bilmediği bir durumda başvurduğu, genellikle yapmacıklı kuşku ifadesi olarak tanımlanır.

18. yüzyıl İngiliz düşünce dünyasının önemli isimlerinden Samuel Johnson’a göre aporia, “retorikte, konuşmacının çok yönlü bir konuya nereden başlayacağını ya da tuhaf ve belirsiz bir konu hakkında ne diyeceğini bilemediği ve böylece durumu kendi kendisine tartıştığı durumun adıdır.”

Terimin “muamma karşısında kilitlenme ya da kafa karışıklığı” anlamı özellikle İlkçağ felsefesinin yöntemsel gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Erken dönem Platon diyaloglarında Socrates, çözümlerini sunmadığı sorular ortaya koymuş ve sorduklarının makul çözümleri olmadığını da göstermişti. Aporetik yöntem, daha sonradan Sokrates’in gerçeği ortaya çıkarmak için kullandığı diyalektik yöntemin önünü açmıştı.

Anjanbman

Edebî Sanatlar 


Anjanbman (ulantı)

Anjanbman ya da ulantı, şiirde cümlelerin bir dize ya da beyitte bitmeyip diğer dize, beyit veya bendlere kaymasıdır.
Türk şiirine Fransız şiirinden geçmiştir. Servet-i Fünun döneminde yaygınlaşmıştır. Düzyazıyı şiire yaklaştıran önemli bir üsluptur. Yani söz işlemesidir.
 Öyküye yaslanan manzumelerde tercih edilen anjanbman, nazmı nesre yaklaştıran bir üslûp özelliği olarak kabul edilir.
Yeni bir ritme ve ses açısından yeni bir söyleyişe ulaşmak kaygısıyla başvurulan anjanbman, edebiyatımıza ilk geçtiği dönemde, Fikret’in ve Mehmed Âkif ’in manzumelerinde ustalıkla kullanılmıştır.

Anjanbman Sanatına örnekler:

O süslü haclelerin sine-i muattarına
Koşanlar! İşte bir insan ki inliyor nefesi
Tevfik Fikret
*

Paylaşmak güzeldir.