11 Ekim 2024 Cuma

Buluşmak Güzeldir

 

Sabahattin Gencal-Mustafa Kâmil Server
Çekmeköy-11. 10. 2024


Bir meslektaşımızla buluşursak neşeleniriz. Bir aydınla buluşursak olgunlaşırız. Bir öğrencimizle buluşursak gençleşiriz. Peki, ya bütün bu saydıklarımızla buluşursak?

Değerli meslektaşım Kur’an- Kerim ve Arapça Öğretmeni, Hadis konusu üzerinde özel olarak duran öğrencim Mustafa Kâmil Server Beyle buluştuk. Anlayacağımız neşelendik, yararlandık ve de gençleştik. Bu işler bu kadar kolay mı? Aslında kolay ama bizim toplum nedense her şeyi zorlaştırıyor.

Daha 7-8 öncesine kadar öğrencilerimizi az çok hatırlardım. Ama şimdilerde hafızam zayıfladı. Onun için Mustafa Kâmil Bey’i, Samsun İmamhatip okulundaki öğrenci haliyle hatırlayamadım. Ancak o, derslerine girmediğim halde beni hatırlıyor. “Daha yumuşak, daha cana yakındınız” diyor. Allah’a hamd olsun, halen de öyle olmaya çalışıyorum. İbni Abbas (ra)’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) Abdülkaysoğullarından Eşecc’e: “Sende Allah’ın sevdiği iki özellik vardır: Yumuşak huyluluk ve ihtiyatkârlık” buyurdu. (Müslim, Îmân 25, 26. Tirmizî, Birr 66) Yumuşak huylular çoğu kez istismar edilmiştir ama beni istismar edenler pek olmamıştır.



1994- 1995 öğretim yılında, Pendik’te bir özel okulda çalışırken bir vesileyle görüştük kendisiyle. Yani 30 yıl kadar önce görüşmüştük Mustafa Kâmil Beyle.

Kâmil Bey’, o güzelim sakallarını hayalen kesersek tam otuz yıl öncesi gibi olur. Tek kelimeyle Maşallah.

Hal hatır sorduktan sonra önce ben geçmişi özetledim; sonra da o. Bu anlatış sırasında arka planda sadece mekânları değil insanları da gördük. Kimilerini rahmetle andık. Sağ olanlara da sağlık ve hayırlı uzun ömürler diledik. Yani sadece bir kişiyle görüşmüş olmadık. 54 sene öncesine gittik. Bu arada helalleşme üzerinde durduk.

Bu anda gördüğün, görüştüğün bir kimseyle birkaç dakika sonra görüşebilme garantisi var mı? Elbette ki yok. Onun için daima yumuşak olmalı ve her konuda ihtiyatlı (tetbirli, ölçülü, özenli) olmalı. Bütün bu çabalara rağmen hak geçebilir yine de onun için helalleşmeli.

Mustafa Kamil Bey, bütün öğrencileriyle, öğretmenleriyle helâlleştiğini söyledi. Şahsen çok memnun oldum. Bu anda yine aynı okuldan başka bir öğrencimi hatırladım. O da aynı özeni ve titizliği fazlasıyla gösterenlerdendi. Kulağını çınlattığımız öğrencimize de telefon açtık... Biraz sonra da, görüşmek umuduyla vedalaştık.



Özetle bugün hava güzeldi; ama benim havam daha da güzeldi. Ufak tefek rahatsızlıklarımı unuttum. Mustafa Beyle, oğlumun çektiği fotoğraflarımızda da bu durum görülebilir. Oğlum, başka fotoğraflar da çekti. Yolda camii hocamızı gördük. Onunla da fotoğraf çektik. Tabii, ondan yayımlama izni almadığımız için o fotoğraflarımızı yayımlamıyoruz. 



Ben böyle değildim, fazla fotoğraf yayınlamazdım. Bu yaşlılık fotoğraflarımı yayınlamak da ne oluyor anlamadım. Demek insan bazen kendi yaptıklarının nedenlerini de anlamayabiliyor. Onun için birbirlerimizle görüşmeyi ihmal etmemeli ki beyin daima canlı ve dinamik kalsın. Bu söylediklerim kitabı değil; bizzat yaşıyorum. Bugün de yaşadığım gibi.

O gençlik günlerini görüşürken bir başka oldum. Hani her şeyi unutan Sabahattin. Hatırlamak bir yana bir belgesel filim izlemiş gibi oldum.

Belgesel filmleri izlemenizi öneririm ama daha çok eğitimle ilgili olanları izlerseniz daha çok kazançlı çıkabilirsiniz.

Günlerimizin birbirlerinden daha iyi geçmesi dileğiyle.

 

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 11. 10. 2024

 


 

 

 

10 Ekim 2024 Perşembe

Yüzdeki Çizgiler

 

YÜZDEKİ 

ÇİZGİLER

            Erdoğan Teke Bey ile 10. 10. 2024 tarihinde Çekmeköy’de bir pastanede toplanmamıza ait öyle bir şey oldu ki TESADÜF mü desem TEVAFUK mu desem, ne desem bilemiyorum. Öyle bir durum oldu ki milyarda bir ihtimalle şimdiye dek olmamıştır, belki de olmayacaktır da. Bu olağanüstü durumu benim anlatmam uygun olmaz. Onun için Erdoğan Teke Beyin yorumunu okuyunuz lütfen.

OKUMAK

Okumak, dediğin ilk insandan, hatta ilk canlıdan beri var. Canlı derken bitkileri de kast ediyoruz. Yani anlayacağımız okumak demek sadece düz metin okumak değildir.

Canlıların okuma ve anlama, anladıklarını uygulama kapasiteleri konusu bize ağır gelir. Biz sadece insanların düz metinler dışındaki okumalarından söz edelim:

Ah, Bursa Eğitim Enstitüsündeyken rahmetli hocamız Prof. Dr. Ferruh Sanır Bey sağ olacaktı da bu konuda yine bilgilendirseydi bizleri.

Uludağ eteklerinden zirveye doğru yola çıkardık. Teorik bilgi vermeden uygulamalı bilgileri hazmettirirdi bizlere.

Bir kere yol boyunca taşları ve toprak katmanlarını okuyarak jeolojik bilgi edinirdik.

Bulutlara bakar iklim hakkında, ovaya bakar tarım ve ekonomi hakkında fikir sahibi olurduk.

Bu arada ceketini çıkarır ve otururdu; çok az ve öz yerdi böylece sağlık bilgisi de verirdi.

Dershanede de herhangi bir fiziki haritaya baksak tarım ve sanayi hakkında fikir üretebilirdik.

Ah hocam ah! Bizler sizlerin yerini dolduramadık. Değil bir üniversite öğrencisinin bu konuda bakanlarımızın bile okuma yazması yok.

Övünmek gibi olmasın ben aynı zamanda, CIA tarafından kapattırılan köy enstitülerinin mirası üzerinde kurulan ilköğretmen okulu mezunuyum.

Okulda genel psikoloji gördük. Bu arada gençlik psikolojisi, eğitim psikolojisi konularını da gördük. Bu derslerde tipoloji bahsi üzerinde durduk ki her öğretmenin çocukları ve velilerini tanımaları için bu gerekliydi.

Yedeksubay Okulunda tipoloji gördük ama artık bu sonuçlara çok güvenemeyeceğimizi de gördük.

TODAİE’de örgüt psikolojisi ve toplum psikoloji de gördük.

Hukuk Fakültesinde Adli tıp konularını gördük.

Bütün bunlara rağmen insanı ve doğayı tam olarak okuyamadım. Bu son günlerimde de tuttum İSMEK kurslarından Beden Dili Kursuna girdim.

Genelde, çokları da bu konuda benim gibi başarısız oldular. Neden mi? Çünkü incelemek durumunda olduğunuz kişiler bu işin piri olmuşlardır. Okuyucuları yanıltmak için bin bir jest ve mimik gösterisi yapabilirler.

Bu gösterileri siyasetçilerde görüyoruz.

Aslında her yerde görebiliriz. Bir defasında genç bir tüccar sorsan hal ve hatırımı soruyor. Güzel diller döküyor ama bir eli cebinde, bir eli de nerdeyse omuzumda olacak.

Bilen bilir ben hiçbir zaman elimi cebime koymam ama kibirliye karşı olunca ben de elimi cebime koydum. Bana ha!

(Zerrece kibirli olan cennete gidemez mealinde bir hadis olduğunu da hatırlatırım.)

Beden dili kursunda siyasi parti başkanlarının fotoğrafları okutturuldu bize. Nedense onları okumak pek zor olmuyor; kendilerini üstün gösterme çabaları, başkalarını küçümsemeleri onların içyüzlerini nasıl da gösteriyor. Verdikleri birbirlerinden tutarsız nutukları dinlemeye hiç gerek yok.

Bayram değil seyran değil hocamız bu konuyu neden yazdı, diye düşünenler olabilir mi? Olabilir. İşte onlar için yazıyorum.

Dün bir gazetede bir yazı dikkatimi çekti. İhtimal sizin de dikkatinizi çeker veya çekebilir:

“Beden dili uzmanı açıkladı: Psikopatları ele veren o işaret nedir? İnsanların, duygu durumlarına göre yüz kasları aracılığıyla sergilediği 10 bine yakın kas kombinasyonu vardır. Mikro ifade uzmanı Annie Sarnblad, bunların tamamını okuyabiliyor ve bir kişinin büyük ölçüde psikopat olabileceğini gösteren özel bir işaret olduğunu söylüyor.”

Anladık değil mi? Yüz kaslarında 10 bine yakın kas kompinasyonu varmış. Peki, konuşmalarda kaç kelime kullanıyoruz? İleride zihinlerin de okunabileceğinin habercisi mi bunlar?

İki yaşlı delikanlının anlatılacağını sandığımız bu yazıya neden böyle bir konu sıkıştırıldı diyenlere cevabımızdır.

Bu iki delikanlı yani ben ve değerli arkadaşım Erdoğan Teke Bey her an kendi rekorlarımızı kırarak ilerliyoruz.

Evet, tanıştığımız günden beri böyle haftada bir, ya da üçlü ve dörtlü olduğu zamanlar her on beş günde bir toplandık. Hiç aksatmadık.

Kahvede okey oynayanlar da toplanıyor, demeye kalkmayın. Biz zamanı kısır siyasi çekiştirmelerle, futbol ya da magazin dedikodularıyla harcamadık.

Evet, geniş anlamında siyasetle ilgilendik, ilgileneceğiz de. Sporun gelişmesine de katkı sağlamaya hazırız. Magazin haberlerinin gençlerimizi olumsuz etkilediğini de söyleriz, söyleyeceğiz. Kısaca belki doğru belki yanlış ama iyi niyetle devlet ve toplum meseleleri üzerinde durduk.

Tabii bazen de oyalandık. Şimdi ise bir oyun oynayacağız.

BU OYUN BAŞKA BİR OYUN

Erdoğan Bey, her oyuna girmez; karizmayı çizdirmez ama konu eğitim olunca hele ona  Antoine Lavoisier’i anlatınca ( https://keremel.net/idam-kimyaci-antoine-laurent-lavoisier-kimdir/, https://tr.wikipedia.org/wiki/Antoine_Lavoisier,  https://www.wikitarih.com/kimya-bilim-adamlari-antoine-lavoisier/,

https://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/yasam/cagdas-kimyanin-kurucusu-antoine-lavoisier-biyografisi-idami-ve-anekdotlar) benimle beraber denek olmayı kabul etti.

Evet, şimdi bir cümle söyleyeceğiz ve hemen peşinden bir portre resim çekeceğiz. Bir cümle bir resim... Ve siz de okumaya çalışacaksınız. Tabii boyunuzun ölçüsünü alacaksınız demem yakışmaz.

En azından, “Bu iki delikanlı böylesi bir oyun oynadı, demek ki iyidirler.” diyeceksiniz. Bir de şunu unutmayınız biz “poker face” rolünü oynayabiliriz ki bunu yayımladığımız fotoğraflarda da göreceksiniz onun için siz bizim gibilere değil de yine yayımladığımız videoya dikkat kesilin. Bu arada Erdoğan Bey, sağ olsun çok mütevazı olmamamı söyledi bana. Bu iltifatı çoklarından duydum ama ... Neyse konuya dönüyoruz,

Ne demiştik fotoğraflarımızın yayımlanması bile iyidir.

Bunu nereden mi biliyorum?

Çok değerli asker arkadaşım, bir keresinde şöyle dedi:

Yazı yazdığına göre demek ki hocam iyidir.

Değerli arkadaşlarım, ortalığın toz duman olduğu bu zamanda içimiz buruk da olsa keyfimize diyecek yok. İnşallah siz de iyisiniz. Hep yakınıp durmayalım. Bir çare bulmak için çarşıyı ve pazarı okumak için, öğrencileri ve öğretmenleri okumak için çabalayalım. Televizyona çıkanları okumaya gerek yok. Onlar okunmamak için gereken tedbirleri almışlardır.

Nasıl bitirelim? OKU OKU YAZ, YAZ YAZ OKU desek mi ya da...

Ne yazsan boş, ne desen boş...

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 10. 10. 2024





















 

 

9 Ekim 2024 Çarşamba

Amacımızı Gerçekleştirelim




Ben de bu dünyadan geçmekte olan bir yolcuyum senin gibi, onun gibi.

Ben de dünyadaki âlemleri keşfetme uğraşındayım senin gibi onun gibi.

Keşfedilenleri, o da saklasa, sen de saklasan ben saklamamalıyım.

Aslın da sen de saklamamalısın, o da saklamamalı bilgileri.

Saklanan bilgi çürür. Çürüyen bilgi çürütür.

Çürümeye yüz tutan dünyadan geçerken birkaç sözüm olacak.

Bunları sen benimseyip yayarsan onun da kulağı açılacak. Peşi sıra gözler de gönüller de...

Ben dünyaya açtım gözlerimi.

Sonra uyku/rüyâ dünyasını da keşfettim. Derken,

Yeraltı dünyası / Mafya dünyası gündemi kapladı;

Eğlence dünyası da eksik olmadı.

Trafik dünyası,

Sanal dünyası

Karmaşa dünyası ve de;

Bilmem ne dünyası...

Her bir dünyanın ayrı ayrı odaları var.

Örneğin adına dünya denilen âlemin bir geçim odası var, bir de patronların şu odası, bu odası.

Bir siyaset odası var, bir de siyaseti dizayn edenlerin dünyası.

Her âlemde bin bir oda var ki hepsi perişan.

Bu âlemler bize emanetti. Bu âlemleri düzeltmek görevdi.

Bir ayağım dünya âlemindeyken diğer ayağımı pergelin ucu gibi döndürmeliyim diğer âlemlere. Hz. Mevlana gibi hem gel, demeliyim; hem “Hamdım Piştim Yandım” diyebilmeliyim.

Hamız hepimiz; ben sen, o hamız

Pişmeli miyiz desem, olgunlaşmalı mıyız desem? Yoksa;

“Ey Türk! Titre ve kendine dön!.” mü desem.

Kendine dön, ona dön ve bana dön ve;

Can kulağı ile dinle:

Ben, benim bilgim dışında yolcu olarak geldim bu dünyaya. Yine bilgim dışında terk-i diyar edeceğiz.

Ahiret yurdu ebedi yurdumuz, amenna. Ama terk-i diyar etmek yani iz bırakmadan gitmek, silinmek ağırıma gidiyor.

Şunu bil ki sen de benim gibisin, o da benim gibi. Gel etme eyleme;

Parça parça olmuş âlemlerden hangisinde veya hangilerinde isen o mağaranda çık! Çık da yaratılış gayene uygun davranış sergile. 

Şeyh Gâlib (ö.1214/1799)’in şu beytini kafana sokmakla kalma kendini bilme erdemine eriş.

 

“Hoşca bak zâtına kim zübde-i âlemsinsen

Merdüm-i dîde-i ekvân olan Âdemsin sen”

Tabii, kendin için istediğini onun için de benim için de iste.

Hiçbir şey için vakit henüz geçmedi; ama geçmek üzere olduğunu da unutma. Bu da geçer, gibi  sözler bağlamasın dilini, kalemini; ayağını.

Ben de bu dünyadan geçmekte olan bir yolcuyum senin gibi, onun gibi.

Ne sen benim peşime takıl, ne ben senin peşine ya da onun peşine takılayım.

Ben, sen ve o! gelin BİZ OLALIM ve dünyaya geliş amacımızı gerçekleştirelim.

 

Sabahattin GENCAL,

Çekmeköy-İstanbul, 09. 10. 2024,

 

 


3 Ekim 2024 Perşembe

Hal Hatır Sormak En Büyük İhtiyaçtır

 

Sabahattin Gencal - Erdoğan Teke
Çekmeköy-İstanbul
03. 10. 2024
*****


Aslında, bu yazımızın başlığı DOĞUM YILDÖNÜMÜ PASTASI İÇİN AÇIK TEŞEKKÜR olmalıydı. Öyle ya, Erdoğan Teke Bey arkadaşımız, her zamanki nezaketiyle benim doğum günü yıldönümüm için bir pasta hazırlattı. Kendileri ve garsonlar koro halinde doğum günümü kutladılar. Buna nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim. Allah’tan (cc) aile bireyleri ve sevdikleriyle birlikte böyle tatlı, sağlıklı ve hayırlı uzun ömürler geçirmesini diledim. Pasta yerken Erdoğan Bey’in nasıl gönülleri fethettiğini işlemeli ve açıklamalıyım, diye geçti aklımdan. Daha sonra, büyüklerimizin;  “Malumun ilâmına gerek yok.” sözü aklıma geldi. Doğru ya, yediden yetmişe herkes Erdoğan Bey’in beyefendiliğini / iyi ve nazik davranışını / centilmenliğini bilir. Onun için tekrar etmeme gerek yok, dedim.

Bana gelince, 28 Eylülden beri pasta yiyorum. Aslında tatlı bana yasak ama şifa niyetine yiyorum. İlk pastayı torunum Sabahattin almıştı. Bunu özellikle belirteyim; torunun böyle yetişmesi ve pasta alması, nasıl derler “ Aliyyülâlâ”. Torunum bir de iPhone cep telefonu hediye etti bana. İnşallah kullanmasını öğrenebilirim. Bir de bir gözlemimi anlatayım: Önceki telefonumu çok rahat, tutuyor, taşıyor, sağa sola bırakabiliyordum. Bu telefonu tutarken ellerim titriyor. Aman düşer, aman küser. Evet, öteki telefonumda Siri yoktu. Asistan mı desem, sekreter mi desem bilemiyorum. Siriciğim x’in telefonunu açar mısınız, deyince derhal açıyor. Siriciğim...  Bu konuları benden çok daha iyi biliyorsunuz. Çünkü torunlarımın ve oğlumun telefonlarında siri ikinci planda. Artı yapay zekâ da var. (Ben bilgisayarda bazen yapay zekâ ile sohbet ediyorum... Neyse bu konuları anlatmamızın sırası değil hem gerek de yok.)

Ahmet Gencal-Sabahattin Gencal-Erdoğan Teke
Çekmeköy-İstanbul
03. 10. 2024

Toplantıya oğlum Ahmet de, biraz sonra katıldı. Ahmet’in Erdoğan Bey amcasıyla sohbeti dinlemeye değer bir sohbetti. Dinlemekten zevk aldım ama söylenenleri aktarmam mümkün değil. Bildiğiniz gibi Erdoğan Bey 23 sene İsviçre’de kaldı. Bu arada bütün Avrupa’yı karışladı ayrıca Rusya’ya da gitti. Yine bildiğiniz gibi Ahmet de, bir tarihler İhracat ve ithalatçıların tercümanı olarak bütün Avrupa ülkelerine gitti. Güney Kore, Singapur, Tayland vb. ülkeleri de gördü. Bu ülkelerdeki iş ahlakı, disiplini, çalışma vb. meziyetler anlatıldı. Ben de Mekke, Medine ve Cidde’de gördüklerimi düşündüm ama? Neyse bu konuşmalara da yer vermeyeyim, dedim.

Değerli arkadaşım Erdoğan Bey masaya oturur oturmaz. TBMM açılış konuşmalarından, Grup konuşmalarından söz etti. Şunu da eklemeyi unutmadı: Bugün de böyle olsun. Benim dar anlamıyla siyasi konulara girmediğimi bilir. Konuşma siyasete kaydığı an, özür dileyerek konuyu değiştirir. Yukarıda dedik ya çok hassastır arkadaşımız. Konuşmaların yazarlar ve konuşmacılar tarafından eleştirilmesi üzerinde de durduk. Bunları zaten biliyorsunuzdur. İrdelemeye gerek yok. Ancak bir parti genel başkanının; sabahleyin yaptığı grup konuşması için akşamleyin mealen “Siyaset icabı öyle dedim.” demesi yurttaşlardaki siyaset imajını iyice perçinleştirdi. Demek ki? Değerli milletvekillerimiz ne yapıp yapıp imajlarını düzeltmeliler. İnanılır ve güvenilir olmalılar. Birilerini kınıyorduk, on gün önce böyle konuştu, on gün sonra şöyle. Şimdi ne görüyoruz sabah öyle akşam şöyle. Yazık, deyip geçelim.

Dikkat ediyorsanız, irdelemediğimiz konuların hepsi insani değerlerle ilgili. Bildiğiniz gibi Sagen Yazarlar Grubu İNSAN OLMA VE İNSAN OLARAK KALMA HAKKI    adlı bir kitap oluşturmaya çalışıyor. Erdoğan Bey sordu bana kaç kişi yazı gönderdi? Siz ne tahmin edersiniz? Kırkın üzerinde arkadaşa yazma konusu verdik henüz 8 kişi yazı gönderdi. Bu duruma acaba? dedik. Arkadaşlar kendilerine tebliğ edilen konuları öğrenemediler mi? Olabilir. Çünkü biz teknolojiye hakim değiliz onun için ulaştıramamış olabiliriz. Acaba bir kere daha uyaralım mı? Bu kez, ne oluyor be! Diyenler çıkar mı? Çıkmaz tabii. Çünkü bizim grup bizim gruptur. Bu konunun irdelenmesi de bu yazının konusu değil tabii.

O değil bu değil. Peki, asıl üzerinde durulması gereken neydi? Kısaca anlatayım:

Buluşma yerine yani pastaneye giderken yolda karşılaştık Erdoğan Beyle. Yolda ağır ağır yürürken hal hatır sorduk. Birbirimize geçmiş olsun da dedik. Tabii bizim de ufak tefek keyifsizliklerimiz olmuyor değil. Düşünebiliyor musunuz ikimiz de seksenlik. Ama Erdoğan Bey karizmayı çizdirmez. Yolda gördüğü bir tanıdığa, biz iki genç geziyoruz, dedi. Benim elimde baston olmasa dosdoğru dedi, derdim ama... Yolun kenarında küçük büfe gibi bir yeri olan X Beye selam verdik ve yanında durakladık. Erdoğan Bey, bizim almak istediğimiz bir şeyi yok, ihtiyacımız da yok. Sadece hal hatır sormak için yanındayız, deyince. Bilge satıcı; “HAL HATIR SORMAK EN BÜYÜK İHTİYAÇTIR.” deyiverdi. İşte bu konu üzerinde ne kadar dursak azdır. Erdoğan Bey, bu X Beyin herkesle barışık olduğunu, hep olumlu konuştuğunu söyledi. Hayal edebiliyor musunuz, yoldan geçenlerin hepsiyle barışık bir satıcıyı. Öyle ya insanların barut kesildiği bu dönemde... Öyle de güzel gülümsüyor ki... Erdoğan Bey, hal hatır sormanın etkisini kendinden örnek vererek anlattı. Senelerce önce, hastanedeyken yöneticisi olduğu siteden biri ona telefon ediyor ve hal hatır soruyor, ihtiyacı olup olmadığını soruyor. Hâlâ unutulmuyor... Bir de selâmlaşma üzerinde durduk. Bu konularla ilgili hadisleri hatırlattık.

Değerlerimizin yeniden canlandırılmasında hem fikiriz elbette. Ama nereden başlayacağımızı bilemeyebiliriz ya da herkes değişik fikir ileri sürebilir. Olsun bütün fikirler bizim için değerlidir. Biz diyoruz ki selâmı yaymaktan başlayalım. Hal hatır sormayı da ihmal etmeyelim.

Yukarıda, Erdoğan Bey oturur oturmaz TBMM ve Grup konuşmalarından söz etti, dedik ya. Satıcı X Beyin başlık yaptığımız sözüne uygun olur diye böyle demiştir. Bilindiği gibi bazı parti genel başkanları, daha önce atıp tuttukları parti başkanları ve yetkililerine hal hatır sordular. Ya ya, hal hatır sordular diye övgüyle söz ediyoruz. Oysa bu her an yapılması gerekli medeni bir davranış değil mi?

Hal hatır soranlarınız çok olsun.

Sabahattin GENCAL,

Çekmeköy-İstanbul, 03.10. 2024

 


 

Paylaşmak güzeldir.