YÜZDEKİ
ÇİZGİLER
Erdoğan
Teke Bey ile 10. 10. 2024 tarihinde Çekmeköy’de bir pastanede toplanmamıza ait
öyle bir şey oldu ki TESADÜF mü desem TEVAFUK mu desem, ne desem bilemiyorum.
Öyle bir durum oldu ki milyarda bir ihtimalle şimdiye dek olmamıştır, belki de
olmayacaktır da. Bu olağanüstü durumu benim anlatmam uygun olmaz. Onun için
Erdoğan Teke Beyin yorumunu okuyunuz lütfen.
OKUMAK
Okumak, dediğin ilk insandan, hatta
ilk canlıdan beri var. Canlı derken bitkileri de kast ediyoruz. Yani
anlayacağımız okumak demek sadece düz metin okumak değildir.
Canlıların okuma ve anlama,
anladıklarını uygulama kapasiteleri konusu bize ağır gelir. Biz sadece
insanların düz metinler dışındaki okumalarından söz edelim:
Ah, Bursa Eğitim Enstitüsündeyken rahmetli
hocamız Prof. Dr. Ferruh Sanır Bey sağ olacaktı da bu konuda yine
bilgilendirseydi bizleri.
Uludağ eteklerinden zirveye doğru
yola çıkardık. Teorik bilgi vermeden uygulamalı bilgileri hazmettirirdi
bizlere.
Bir kere yol boyunca taşları ve
toprak katmanlarını okuyarak jeolojik bilgi edinirdik.
Bulutlara bakar iklim hakkında, ovaya
bakar tarım ve ekonomi hakkında fikir sahibi olurduk.
Bu arada ceketini çıkarır ve
otururdu; çok az ve öz yerdi böylece sağlık bilgisi de verirdi.
Dershanede de herhangi bir fiziki
haritaya baksak tarım ve sanayi hakkında fikir üretebilirdik.
Ah hocam ah! Bizler sizlerin yerini
dolduramadık. Değil bir üniversite öğrencisinin bu konuda bakanlarımızın bile
okuma yazması yok.
Övünmek gibi olmasın ben aynı
zamanda, CIA tarafından kapattırılan köy enstitülerinin mirası üzerinde kurulan
ilköğretmen okulu mezunuyum.
Okulda genel psikoloji gördük. Bu
arada gençlik psikolojisi, eğitim psikolojisi konularını da gördük. Bu
derslerde tipoloji bahsi üzerinde durduk ki her öğretmenin çocukları ve velilerini
tanımaları için bu gerekliydi.
Yedeksubay Okulunda tipoloji gördük
ama artık bu sonuçlara çok güvenemeyeceğimizi de gördük.
TODAİE’de örgüt psikolojisi ve toplum
psikoloji de gördük.
Hukuk Fakültesinde Adli tıp
konularını gördük.
Bütün bunlara rağmen insanı ve doğayı
tam olarak okuyamadım. Bu son günlerimde de tuttum İSMEK kurslarından Beden
Dili Kursuna girdim.
Genelde, çokları da bu konuda benim
gibi başarısız oldular. Neden mi? Çünkü incelemek durumunda olduğunuz kişiler
bu işin piri olmuşlardır. Okuyucuları yanıltmak için bin bir jest ve mimik
gösterisi yapabilirler.
Bu gösterileri siyasetçilerde
görüyoruz.
Aslında her yerde görebiliriz. Bir
defasında genç bir tüccar sorsan hal ve hatırımı soruyor. Güzel diller döküyor
ama bir eli cebinde, bir eli de nerdeyse omuzumda olacak.
Bilen bilir ben hiçbir zaman elimi
cebime koymam ama kibirliye karşı olunca ben de elimi cebime koydum. Bana ha!
(Zerrece kibirli olan cennete gidemez
mealinde bir hadis olduğunu da hatırlatırım.)
Beden dili kursunda siyasi parti
başkanlarının fotoğrafları okutturuldu bize. Nedense onları okumak pek zor
olmuyor; kendilerini üstün gösterme çabaları, başkalarını küçümsemeleri onların
içyüzlerini nasıl da gösteriyor. Verdikleri birbirlerinden tutarsız nutukları
dinlemeye hiç gerek yok.
Bayram değil seyran değil hocamız bu
konuyu neden yazdı, diye düşünenler olabilir mi? Olabilir. İşte onlar için
yazıyorum.
Dün bir gazetede bir yazı dikkatimi
çekti. İhtimal sizin de dikkatinizi çeker veya çekebilir:
“Beden dili uzmanı açıkladı:
Psikopatları ele veren o işaret nedir? İnsanların, duygu durumlarına göre yüz
kasları aracılığıyla sergilediği 10 bine yakın kas kombinasyonu vardır. Mikro
ifade uzmanı Annie Sarnblad, bunların tamamını okuyabiliyor ve bir kişinin
büyük ölçüde psikopat olabileceğini gösteren özel bir işaret olduğunu söylüyor.”
Anladık değil mi? Yüz kaslarında 10
bine yakın kas kompinasyonu varmış. Peki, konuşmalarda kaç kelime kullanıyoruz?
İleride zihinlerin de okunabileceğinin habercisi mi bunlar?
İki yaşlı delikanlının anlatılacağını
sandığımız bu yazıya neden böyle bir konu sıkıştırıldı diyenlere cevabımızdır.
Bu iki delikanlı yani ben ve değerli
arkadaşım Erdoğan Teke Bey her an kendi rekorlarımızı kırarak ilerliyoruz.
Evet, tanıştığımız günden beri böyle
haftada bir, ya da üçlü ve dörtlü olduğu zamanlar her on beş günde bir
toplandık. Hiç aksatmadık.
Kahvede okey oynayanlar da
toplanıyor, demeye kalkmayın. Biz zamanı kısır siyasi çekiştirmelerle, futbol
ya da magazin dedikodularıyla harcamadık.
Evet, geniş anlamında siyasetle
ilgilendik, ilgileneceğiz de. Sporun gelişmesine de katkı sağlamaya hazırız.
Magazin haberlerinin gençlerimizi olumsuz etkilediğini de söyleriz,
söyleyeceğiz. Kısaca belki doğru belki yanlış ama iyi niyetle devlet ve toplum
meseleleri üzerinde durduk.
Tabii bazen de oyalandık. Şimdi ise
bir oyun oynayacağız.
BU OYUN BAŞKA BİR OYUN
Erdoğan Bey, her oyuna girmez;
karizmayı çizdirmez ama konu eğitim olunca hele ona Antoine Lavoisier’i anlatınca ( https://keremel.net/idam-kimyaci-antoine-laurent-lavoisier-kimdir/,
https://tr.wikipedia.org/wiki/Antoine_Lavoisier, https://www.wikitarih.com/kimya-bilim-adamlari-antoine-lavoisier/,
https://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/yasam/cagdas-kimyanin-kurucusu-antoine-lavoisier-biyografisi-idami-ve-anekdotlar)
benimle beraber denek olmayı kabul etti.
Evet, şimdi bir cümle söyleyeceğiz ve
hemen peşinden bir portre resim çekeceğiz. Bir cümle bir resim... Ve siz de
okumaya çalışacaksınız. Tabii boyunuzun ölçüsünü alacaksınız demem yakışmaz.
En azından, “Bu iki delikanlı böylesi
bir oyun oynadı, demek ki iyidirler.” diyeceksiniz. Bir de şunu unutmayınız biz
“poker face” rolünü oynayabiliriz ki bunu yayımladığımız fotoğraflarda da
göreceksiniz onun için siz bizim gibilere değil de yine yayımladığımız videoya
dikkat kesilin. Bu arada Erdoğan Bey, sağ olsun çok mütevazı olmamamı söyledi
bana. Bu iltifatı çoklarından duydum ama ... Neyse konuya dönüyoruz,
Ne demiştik fotoğraflarımızın
yayımlanması bile iyidir.
Bunu nereden mi biliyorum?
Çok değerli asker arkadaşım, bir
keresinde şöyle dedi:
Yazı yazdığına göre demek ki hocam
iyidir.
Değerli arkadaşlarım, ortalığın toz
duman olduğu bu zamanda içimiz buruk da olsa keyfimize diyecek yok. İnşallah
siz de iyisiniz. Hep yakınıp durmayalım. Bir çare bulmak için çarşıyı ve pazarı
okumak için, öğrencileri ve öğretmenleri okumak için çabalayalım. Televizyona
çıkanları okumaya gerek yok. Onlar okunmamak için gereken tedbirleri
almışlardır.
Nasıl bitirelim? OKU OKU YAZ, YAZ YAZ
OKU desek mi ya da...
Ne yazsan boş, ne desen boş...
Sabahattin Gencal,
Çekmeköy-İstanbul, 10. 10. 2024