ARGO VE KÜFÜR
Z. Betül Yazıcı
Giriş
Bu yazı içerisinde küfür, argo ve jargon terimlerine, bunların ve şiirin anadil içerisinde konumlanışına, argonun ve küfürün şiir içindeki yerine, anlamsal ve işlevsel açıdan poetik değeri nasıl etkilediğine şiirlerden alıntılar yaparak bakmak istedim. Argo kendisine de ait bir özellik olan anadile karşı çıkmak ve ondan sapmak noktasında şiir dilinin içinde kullanılabilir mi? Nasıl kullanılırsa şiirsel dil özelliği kazanır ve sokaktaki kullanımından farklılaşır, şiire girdiğinde şiiri değer kaybına uğratır mı? Öte yandan psikolojik ve sosyolojik açıdan argo ve küfürün ortaya çıkışını ve bunlara duyulan gereksinimi de eşelemek istedim. Argo ile ilgili olarak iki sözlük: “Türkçe’nin Argo Sözlüğü” (Ali Püsküllüoğlu) ve “Büyük Argo Sözlüğü” (Hulki Aktunç) inceledim.
Argo, Küfür Ve Jargon Üzerine Kısa Kısa…
“azizim, sövmek müsekkin-i asaptır. Binaenaleyh, herkes için meşrû bir haktır. Ben, bu hususta hiçbir hudut tanımam. (…) sevme hürriyeti olduğu gibi, sövme müsavatı da olmalı. Herkes, bikaderi imkân sövebilmelidir.” Bu alıntı “Kalan Müzik” tarafından hazırlanmış, “Hiç’in “azâb-ı Mukaddesi”i Neyzen Tevfik” adlı arşiv serisi kitapçığından.
Küfür, argo ve jargon farklarını sadece sezebildiğim, ama tanımlarını netlikle yapamadığım terimlerdi. Argo üzerine araştırmaya başladığımda ilkin Ali Püsküllüoğlu’nun “Türkçe’nin Argo Sözlüğü” geçti elime. Bu sözlükte “argo sözcüğü”nün Türkçeye Fransızca –argot- yoluyla girdiği, sözcüğün ilk olarak hangi dilde ortaya çıktığının ve kökenbilim yönünden kaynağının bilinmediği söylenmiş (AP, TAS sf:7). Ancak internette yaptığım bir taramada, Vikipedi, Özgür Ansiklopedi’de Argo’nun gemi anlamına geldiğinden söz edilmiş ve şu açıklamaya yer verilmiş: “Argo, Yunan mitolojisinde İason ile Argonotların Altın Post’u ele geçirmek üzere İolkus kentinden yola çıktıkları geminin adıdır. Argo gemisi, Argus adında bir tersane işçisi tarafından yapıldı. Geminin koruyucu tanrıçası Hera idi. Bu efsanenin asıl kaynağı Rodoslu Apollonios’un Argonautika adlı yapıtıdır.” Ancak bu geminin “argo” anlamına kadar olan yolculuğunu, gerçekten de böyle bir yolculuk var mı, olabilir mi, bilemiyoruz, dil arkeolojisi alanında kazı yapanlar bu batık geminin bilmediğimiz bir sırrı varsa gün ışığına çıkarabilirler belki.
“Küfür, kaba dil, halk dili, teklifsiz konuşma, mesleki jargon gibi kavramlar argoya çok yakın durur. Aradaki sınır zaman zaman yok denecek kadar incelir.” (Hulki Aktunç, Büyük Argo Sözlüğü, sf:16). İncelediğim her iki sözlükte de küfür, argo, jargon ayrımına ve argoyu argo yapan, diğerlerinden ayıran özelliklere ayrıntılı değinilmemiş. Bu özellik her iki sözlüğün de bir eksiği olarak beliriyor.
Küfürün kelime anlamı: Gizlemek. Küfür Arapça kfr kökünden türemiş; bununla ilintili olarak; kafir, kuffar, kefere vb. sözcükler anılabilir. Ancak küfürün örtme, gizleme anlamına gelen kökeninden farklı olarak açık etme özelliği belirgin, kâfirleri dışlamak, onları açık etmek amaçlı. Bu noktada da küfürün şifreli dil olan argo ve jargondan oldukça farklı bir yerde olduğunu önemli bir fark olarak belirtmek gerekir.
Argo ve jargon benzer şekilde gizli veya şifreli dil. Argonun jargonun mirasçısı olduğu ve17 yy. sonu (1680) kullanılmaya başladığı bazı kaynaklarda mevcut (Pierre Guiraud, L’Argot, Que Sais- je, PUF) *. Zaman zaman birbirine karışan argo ve jargon farkına da dokunup geçiyoruz: “Jargon genelde mesleki anlamda bir sözcükler, deyimler, terimler bütünü”. (HA, BAS, sf.410). Argoya içinde müstehcenlik barındıran jargon demek de mümkün.
Argo için en derli toplu tanım: “bir toplumdaki genelgeçer dilden ayrı, ama ondan türeme olan, belli çevrelerce kullanılan ve herkesçe anlaşılmayan, eğretilemelerin büyük yer tuttuğu, kendine özgü sözcük ve deyimlerden oluşan özel dil (…) teklifsiz, kaba, vb. çeşitli konuşma biçimlerini de belirten argo terimi, dilbilimde daha sınırlı bir anlam taşır; ya kapalı bir yaşamı olan ya da kendini gizlemek isteyen dar topluluğun özel konuşma aracını belirtir” (AP, TAS sf:8).
Ali Püsküllüoğlu Hulki Aktunç’un “Büyük Argo Sözlüğü”nde argo tanımının alan argosundan bağımsız olamayacağından söz ettiğine, argoyu “alan argosu” ve “genel argo” kavramlarına bölerek incelediğine, argoya yerel kaynaklardan farklı olarak “özel dil” demediğine ve argodan bir konuşma dili olarak söz ettiğine değinmiş. Vurgulanması gereken önemli bir özellik dilin toplumun yapısına uygun olarak katmanlaşması. İşte bu farklı küçük sınıfsal ve sosyal katmanlardan birine ait küçük bir dil argo; atık ya da safra ya da öd dili* diyebileceğimiz bir dil.
Hulki Aktunç’un vurguladığı alan argosu, genel argo ve anadil arasındaki geçişlilik özelliği önemli. Bu geçişliliği ve dinamik süreci kolayca anlamak için bir örnek: Paspal kelimesi uyuşturucu argosunda düşük nitelikli esrar anlamında iken, genel argoya düşük nitelikli kimse veya şey ve anadile de düşük nitelikli kimse, şey olarak girebiliyor (HA, BAS, sf15). Bir jargon veya argo sözcük gizini veya şifresini yitirdiğinde genel dile karışmış oluyor, ya da genel dile karıştığında bu niteliğini yitiriyor, yozlaşıyor. Örneğin tıp jargonunda kullanılan ex olmak yani ölmek artık pop kültüre ve genel dile geçmiş, şifresel dil olma özelliğini yitirmiş, popülerleşmiş durumda. Ör. Ex aşkım.
Sosyolojik Ve Psikolojik Açıdan Argo
Ne kadar çok farklı sosyal katman varsa her birine ait bir argo var (Hulki Aktunç toplumun kendine özgü farklı yaşama ve davranış biçiminden türeyen 18 kadar alan argosu tanımlamış: Hırsız argosu, asker argosu, okul argosu, umumhane argosu, eşcinsel argosu vb.)
Sosyal ve sınıfsal olgular temelinde ele alındığında argonun alt sosyal katmanların üst sosyal sınıfları küçümseme, onlarla alay etme, öç alma, düşmanlıklarını ifade etme ve kendilerini onlara karşı koruma gibi işlevler edindiği görülüyor. Bütün hiyerarşik toplumsal yapılanmalar için de aynı durum söz konusu. Uyuşmazlığın ve farklılıkların olduğu her yerde, insanların içine sığınacağı ve kendilerini tehlikelerden, zararlardan korumalarına yarayacak aynı zamanda psikolojik açıdan da sağlıklı olmayı sağlayan küçük bir argo dil vardır demek pek yanlış olmasa gerek.
Ali Püsküllüoğlu’nun bir başka saptaması son yıllarda gençler arasında ve pop kültürde argoya kayış olduğu yönünde. Aslında Püsküllüoğlu’nun burada argo demekle kastettiğinin ağırlıklı olarak müstehcen dil ve küfür olduğunu sanıyorum. Bu saptamanın ardından yapılan yorum, belki de sözlük kapsamının böyle bir konunun açılımı için uygun olmaması gereği, yetersiz. Gençlerin pop kültürde argoya yönelişi “gülmece tadı sunması”ndan olarak belirtilmiş Püsküllüoğlu’nun sözlüğünde. Oysa burada ülkemiz özelinde ve dünya genelinde emperyalizmin egemenliğini ve gücünü artırmasından doğan pop kültür, kültürel yozlaşma, sosyal sınıflar arası derinliğin, uçurumların artışından ve bunlarla ilintili olarak her türlü ayrımın / ötekileştirme ve özellikle cinsiyetçi ayrımların belirginleşmesinden, argonun yozlaşarak ağırlıklı olarak küfür niyetine erkek egemen zihniyeti pekiştirici ve kadınları aşağılayıcı bir özellik kazandığından söz etmek gerekli. Böyle bir argoyu elbette olumlamıyoruz.
Sosyolojik Ve Psikolojik Açıdan Küfür
Küfür birine zarar verilmesi dileğini yansıtan konuşma biçimi olarak tanımlanır. Küfür cinsel içerikli ve aşağılamaya, yok etmeye yöneliktir. Dikkat çekme, karşısındakini sarsma, savunma, isyan, çocuklarda yetişkinliğe öykünme, onaylanma, zevk alma küfretmenin psiko-sosyolojik nedenleri arasındadır. Eğitim açısından çocuklarda buna engel olmak için önerilen yol, çocuğun önem verdiği kişileri taklit etmesinden yola çıkarak, çocuğu etkileyen kişilerin küfür etmemesidir. Ve dürtülerin ifade edilebilmesi, tartışma ortamının yaratılması, yaratıcılığın desteklenmesi alt kültürden beslenen küfürün bir alışkanlık haline dönüşmesini ve alt kültürün geneli istilasını engellemek için önerilebilir.
Anadil, Şiir Dili, Argo/Jargon
Argo ve şiir anadil içinde ele avuca sığmaz birer langaj (langage)/dilce, birer farklı dil öbeği. Şiir, varolan genel dile karşı çıkış amaçlı bir karşı-dil, argoda olduğu gibi şiirde de farklı sosyal ve sınıfsal katmanların biçimde, içerikte ve dilde farklılaşma etkisi yarattığını görüyoruz. Argo sokak dili bir yerde. Şiirde de şairin yaşayış biçimine ve sosyal statüsüne veya sınıfına göre, günlük yaşam içinde evde veya sokakta oluşuna göre şekillenen bir şiir dili var.
Argo; Salah Birsel’e göre “Dilde yeni tatlar yaratmak için bir araçtır”. Orhan Veli’ye göre “varolan şiir diline, klişelere bir karşı çıkma öğesidir”. Ece Ayhan’a göre: “Bir karşı dildir, şiirle bir karşı anlam yaratmanın aracıdır” (HA, BAS, sf:380). Salah Birsel argoya yemeklerde kullandığımız baharat işlevi yükler ve işlevini bu farklı lezzet ile sınırlandırırken, O. Veli ve Ece Ayhan’da bu sınırlı işlevin dışına çıkılmakta ve daha farklı işlevler yüklenmektedir sırtına, dahası silah veya kalkan olarak şekillenmektedir argo onların anlayışında. Şiirde bu kalkan dil kimi zaman bir maske işlevi yüklense de asıl olarak kendi farklılığını gizlemeden, farklılığına sahip çıkan ve gerektiğinde onu korumak için her şeyi göze alan bir savaşçı konumundadır. Şiirde bu avangard çabalar argonun ortaya çıkışı gibi belli bir grup şairin hem topluma, hem anadile hem de var olan şiir diline karşı çıkması sonucu küçük bir grubun anlayabileceği ve kullanımında ortaklaştığı yeni bir şiir dili ve belki jargonu doğurmaktadır (somut şiir/görsel şiir örnekleri de bu kapsamda). Bu dil imge yoğun olabilir veya argoya imge işlevi yükleyerek kullanılabilir. Her ikisi de özellikle siyasi baskıların arttığı dönemlerde işlev olarak argo gibi şairin kendisini koruması amacı da güdebilir. Ayrıca kadın şairler söz konusu olduğunda aşılamamış bazı ahlaksal kurallardan ve toplumsal baskılardan dolayı şiirler herkesin anlayamayacağı imge ağırlıklı bir dile ve yer yer de şiirde karşı cinsin veya gücün temsili olarak argoya veya kayış diline yönlenebilir. Şiir söz konusu olduğunda imge ağırlıklı dil de, simgesel dil de, örtük kullanım da jargon ve argo’nun örtme/ gizleme işlevi ile buluşmaktadır. Bu tür seçimleri “ahlaksızlık” veya “korkaklık” olarak yorumlamak statükocu bir yaklaşım gibi geliyor bana. Argo hem işlev hem de anlam olarak şiirin poetik değerine dahil olabilir. Burada poetik değer derken seçilen nirengi noktası ; şiirde kullanılan argonun veya küfürün bir birim olarak şiirin bütünüyle kurduğu ilişki, bilinen anlamı dışında şiirin bütününe kattığı anlamdır. Bu şekilde bir çevrime uğramadan şiire giren argo ve küfür şiirin sanatsal değerini düşürür. Şairin açık kullanımdan kaçınmasını da kendi adıma önemsiyorum. Bu sanatsal değer konusunun bilimsel açılımını dilbilimcilere ve şiirbilimcilere bırakıyorum. İncelediğim örneklerde argodan daha çok küfür, müstehcen dil kullanımı, argo veya jargon işlevi üstlenen örtük kullanımın söz konusu olduğunu belirtmeliyim.
Şiir Ve Argo
Argonun yazı dilinde pek kullanılmadığını görüyoruz, argo birinci sözlü kültüre ait bir dil, yazıya dökülünce ve genel kullanıma girince şifreli olma özelliğini de yitiriyor, ancak ara sıra şiirde, romanda, tiyatro oyunları, karikatür ve en çok da sinemada karşımıza çıkıyor. Argo teşbih, istiare, mecaz, hüsn-i talil ve mübalağa gibi söz sanatlarına açık bir dil. Bu tanımlara göre argonun şiir dili ile buluştuğu bir çok nokta olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle eğretilemelerin büyük yer tutması, herkesçe anlaşılmaması, özel bir alan dili veya dilcesi (langage) olması argoyu şiirle benzer kılan yanlar. Argonun da başlangıçta şiirler gibi birinci sözlü kültür alanında oluşu, yazıya sonradan dökülmesi, her ikisinin de “anadilin koynunda birer asalak gibi” büyümesi ortak yanları. Argo ve şiiri dilin zenginlikleri olarak kabul ettiğimize göre asalak derken istenmeyeni değil, anti-tez olarak, kaçınılmazı anlamalıyız. Şiir ve argo denilince gözümün önünde aynı annenin karnında büyümüş, doğduktan sonra yolları ayrılmış ve toplumsal yaşamın, yaşadıkları ortamın ve dahil oldukları sosyal sınıfın getirisi olarak birisi kibar/dişil diğeri kaba/eril karakterli olmuş ve farklı yönlere uzaklaşmış iki kardeş beliriyor. Uzunca bir süre sonra birbirlerinin varlıklarından haberdar olmuş ve kardeş olduklarını öğrenmişler. Elbette bu çok yetersiz bir benzetme, hem şiirin hem de argonun birçok farklı alt grubu veya alanı ve bunların birbirlerine geçişlerinin ve çok sayıda gri zon’larının olduğu düşünüldüğünde
Aşağıda birkaç örnekle bu konudaki görüşlerimi aktaracağım.
Şiire Kattığı Poetik Değer Açısından Argo Ve Küfür
“(…) turgut beni uyar
ensemden belime doğru
çok hafif bir çöküntü
giriyor odaya
generaller giriyor, siviller, vekiller
neşesi kırılmış bir halk (…)
kucağıma alıyorum
kuşkuyla hırpalıyorum akşamı
sabahı zor ediyorum, dişlerimin arasında eziyorum sesi
kasları ve iradesi alınmış
ama öfkesi bileylenmiş bir kadın en yukarıda
aşağıda bir avuç iblis tempoyla; hadi, hadi
bir iki hop bir iki hop bir iki cop…
turgut biri bizi itiyor arkadan
hem de hep bir ağızdan…” (Deniz Durukan, Varlık, 1209, Haziran, YKY şiir yıllığı 2008)
Bu şiirin bütününde, düşsel bir dille 80 öncesi ve sonrası bir bıçakla kesilmişçesine oluşan kuşak farkından ve gençliğin depolitizasyonundan söz edilmekte. 80 darbesi öncesi kuşaktan bir asker ve aynı zamanda bir şair olan Turgut Uyar’a hem bir şair hem de sevgili olarak yakınma, yanı sıra onu olan bitene tanık etme ve şairin soyadından da cinsel anlamda uyarma ve uykudan uyandırma olmak üzere dil oyunu kurma işlemlerinin yapıldığını görüyoruz. Ayrıca Turgut Uyar’ın asker kökenli olmakla birlikte darbeci askerlerden farklı olduğu da vurgulanmak istenmiş olabilir. Şiirde giderek bir karabasanın içine veya bir film-noir’in atmosferine çekiliyoruz; şiir kişisi Turgut’a sevgili derecesinde yakınlık duymaktadır, onunla sevgili olmak isteği ve aynı zamanda duyduğu hayranlık birbirine karışmaktadır. Turgut ile sevişmek isterken odaya generallerin, sivillerin, vekillerin ve neşesiz bir halkın girmesi ise bütün bunların şiire, aşka ve barışa karşı olduklarının simgesel bir anlatımı. Buradan itibaren rüya 1980 darbesinden sonra yaşananları çağrıştıran bir karabasana döner. Şiir kişisi siyasi suçlu olarak içeri alınan ve işkenceye uğrayan bir kadınla özdeşleşmiştir ve öyle bir kadının yaşadıklarını karabasan olarak yaşamaktadır, artık sevişmeyi değil de onu bu karabasandan kurtarmasını ve uyandırmasını ister Turgut’tan. O dönemde özellikle kadın ve erkek siyasi tutuklulara anal yoldan cop sokularak işkence edildiği bilinen bir gerçek. O işkenceci iblislerin yaptıklarından “biri bizi itiyor arkadan” diyerek, “itmek” fiili olumsuz çağrıştırılarak, Turgut Uyar’a yakınılmaktadır. “hep bir ağızdan” dizesi de bu kaba gücün dildeki yansımasından, dildeki lümpenleşmeden, değer kaybından söz etmekte, böylece argo ironik, eleştirel ve sisteme karşı duran politik şiir diline dönüşmekte, şiir poetik değer yitimine uğramamakta, aksine anlamsal katman olarak zenginleşmektedir. Burada belki argo değil de çağrışıma teslim edilmiş örtük bir kullanımdan söz etmek daha doğru bir yaklaşım olabilir.
*
“büyük f dişlerini gösteriyor duvar / taş blok karanlığın ıslak ile / birleştiği zemin sağa / dönüyoruz, diyor, şimdi sola, diyor / sola dedik lan o-rus-pu-ço-cu-ğu, diyor / a’nın çığlığı kendi sınırlarını tanıyor / yemin mi ettiniz len siz, diyor / kırıla kırıla dökülüyor türkçeye ait dizge / ..ikin ulan şunu, diyor, o sıra ş’nin sidik sesi /taş blokta i’ye dönüşüyor sonra z’ye / r. korsakov’un arının uçuşunu anımsıyor bellek / sonra bir dizi küçük ve büyük m harfi // kilitleniyor dudaklarıma dişlerim / konuş lan, diyor, öt lan /birbirine kenetleniyorken kırılıyor / dişlerim, yüzümde bir tokat / bir tükürük, lan ağzı kanadı /bu ibnenin, diyor, çocukluğa / bulanmak isteyen bir ses / evini terk ederken kalbini / evinde bırakmış bir ses / akıyor / sökük tırnakların arasından / akıyor içime / sen burada ..ötünden kusarken / onlar kim bilir nerede / ...m üstünde fındık kırıyor / sessizlik! sessizlik! /ben erdişeye doğru böyle kayarken / konuş aslanım! /diyor //kenetleniyor bilincime dişlerim! /” (Yücel Kayıran)
Yücel Kayıran’ın bu şiirinde küfür şiire şairin kendisine ait değil karşı çıktığı ve ne zihniyetini ne de dilini benimsediği gücün dili olarak girmiştir. Bu şiir, içinde geçen küfürlerin ve argo deyimlerin konuşan şiir kişisine ait, onun tarafından onaylanmış bir dil olmayışı ile siyasi tutuklulardan ve işkenceden söz edişiyle, güce karşı çıkışıyla aşırı politize olmuş bir bireyin şiiri durumunda.
*
İlhan Berk’in “Ben Senin Krallığın Ülkene Yetiştim” şiirinden bir örnek :
“Denize bakan evler gibiydim seninle.
Dur, geliyorum ellerin ne güzel öyle
Beni şey et gülüşlerini bekleyeyim”.
Son dizede geçen “beni şey et” kısmı için Hulki Aktunç’un argo sözlüğüne baktığımda ; “cinsel birleşmede bulunmak, düzmek” olarak verilmiş. İlhan Berk’in bu argo kelime öbeğini şiirde kullanırken kadını/ sevgilisini değil de kendisini “düzülen” yerine koymasına, egemen dilin söylemini kıran şaşırtıcı söylem şekline ve şiirde dişil cinse verdiği değere dikkat çekmek istiyorum.
*
“Orospum olan yanlarını ve arkalarını
İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını
Nasıl unuturum hiç unutmadım”
derken Cemal Süreya, kaba bir söyleyiş olan “orospu” sözcüğünü büyük bir sevecenlik içinde, aşağılama veya cinsiyet ayrımcılığını örgütleyen bir anlam vermeden kullanıyor.
*
“Amerika sen busun/ orospu çocuğusun”
“Allah'ın hakkı gibi de düşünebiliriz demek ki
condaliza su böreği yapmayı öğrense
ne alakası var demeyin erzurumun air forcela ”
“siz anlayana kadar atlar ve atı alanlar üsküdardan ulan ben kız kulesine bakarak
kızkulesinin herasına leandrosuna bakarak küfür sallayan kızgın adamım”
“birdenbire flash, birden bire hastane ve uzun
bacaklı amerikan hemşireleri”
“meseleye dönelim meseleye dönelim meseleye dönelim müslüm gürses
sen o çıtkırıldım herifle raks ederken yalılarda, amerika bitirecek dünyamızı
hümanist olalım müslüm baba yeni rakı bulalım beyaz peynir ve kavun”( İsmail Kılıçarslan)
Şiirde politik arka plan olarak Türk-İslam sentezine bağlı, erkek egemen sistemin düşüncesini benimsemiş şiir kişisinin sesini duyarız. Karşı çıkışının zemininde ABD’nin Türklüğe ve İslam’a saldırmasından doğan kızgınlığı, yanı sıra kızdığı şeyi yenemeyişinden doğan ezilmişliği ve doyumsuzluğu da sezeriz. Küfür etmek benimsediği politik düşünceyle çelişse de, küfür ederek hem içinde yer aldığı toplumsal yapıya aidiyetini pekiştirmekte, hem modelini onurlandırmakta, hem güce öykünmekte, hem de dünyanın en güçlü ülkesi ile toplumun en güçsüzlerini, en alt tabakasını simgeleyen, kendi gücünün de yetebileceği “orospu çocuğunu” aynı noktada buluşturarak yenemediği gücü yenmeye çalışmaktadır. Anlaşıldığı gibi aslında “güç” onun politik düşüncesine saldırmadığı ve yaşama alanına girmediği sürece her türlü ayrımcılık zemininde duran sistemin bütününe bir karşı duruşu, onunla bir alıp veremediği yoktur, aksine onun gibi güçlü olabilme düşü yatar arka planda. Şiirdeki “kızgın adamın” kızgınlığı hem içeriye hem dışarıya hem de kendi güçsüzlüğüne karşıdır. Hem ABD’nin istilacı politikasına hem kültür emperyalizmine, hem elinin hamuruyla dış politika işlerine karışan ve karıştıran Condaliza’ya hem de aşk acısını paylaşmakla birlikte politik arenada olan bitenin farkına varamadığı için Müslüm baba’yadır. Şiirde ABD’li sanatçılar, rap müzik, hristıyanlık, batı mitolojisi, terör ve hatta ulaşılamayan cinsel obje olarak “uzun bacaklı Amerikan hemşireleri” yer alır, ama olan bitenin asıl sorumluları, dolayısıyla asıl karşı çıkılması gerekenler yer almaz. Burada küfür kısmen politize olmuş, pathos’un alanındaki “mağdurun dili”dir. Bu yazının sınırlarını aşan teknik sorunları da olan bu şiirin içinde geçen “Amerika sen busun, orospu çocuğusun” dizesi şiirin bütünündeki alt edilemeyen güce karşı duyulan kızgınlığı anlam olarak desteklemekte, ancak bu anlama ek ve yaratıcı bir katkı sunamamaktadır. Şiir kişisinin, zayıflık göstergesi olan bu küfürü sorgulamadan benimsemiş olması ve kızgınlığını göstermede bir kalıp olarak kullanması, şiirin gücünün dil olduğu düşünüldüğünde, şiir adına umut kırıcı.
*
Altay Öktem Mor Taka sayı 10’da, sayfa 39’daki “bir alt kültürün hayata hızlı müdahalesi: hip hop” yazısının sonlarında, son dönemlerde rap ritmini kullanan İzzet Yasar şiirinden söz etmiş (asla yazamayacaksın o şiiri, Yasakmeyve Yayınları, Mayıs 2007). Oradan iki alıntı :
“içim yanık kanım soğuk üşüyorum
çüküm kalkık façam bozuk yürüyorum”
“şehir şair yak yakabildiğine
namlu yarak sok sokabildiğine
…
götten piramit dik dikebildiğine
üstten alttan çek çekebildiğine”
Bu örneklerde sisteme öfkeli bir alt kültürün sokaklardan gelen, ama egemen ideolojiye karşı duramayan aksine onun erkek egemen yanını besleyen, içinde ağırlıklı olarak bunca öfkeye yol açan çaresizliği de barındıran sesini duyuyoruz. Bu dizelerde Altay Öktem’in sözünü ettiği politik tavır ve sistem eleştirisi dilin bu şekilde kullanımıyla ön planda değil, asıl olarak kontrolsüz büyük bir öfkeyi ve şiddeti sezebiliyorum. Sisteme karşı duruşun alt kültürün erkek diliyle verilmiş olmasının, genel dile, sisteme ve egemen kültüre bu anlamda karşı çıkmak olan şiir dilini gölgelediğini, onun önüne geçtiğini, anlam ve işlev olarak şiirin poetik değerini azalttığını düşünüyorum. Ayrıca öfkenin kontrolsüzlüğü çok korkutucu, eğer varsa bir politik karşı duruşun bu şekilde ifadesini onaylamadan önce düşünmek gerekli; bu öfkeli sokak sesi ile Sivas katliamını gerçekleştirenlerin sesindeki farkı böyle ortaya koyabilir miyiz, bu söylem veya ifade şekliyle, metnin dışına çıkmadan, bunları birbirinden ayırabilmemiz olanaklı mı, nasıl ve neye göre ayıracağız ? Şairin bir öfkeyi veya karşı duruşu şiirlerinde yansıtırken politik arka plan, dünya görüşü ve kültür ile birebir ilintili olan dili kullanmak ve sözcük seçimi aşamalarında kendisine olduğu kadar şiire ve bağlı olduğu dünya görüşüne karşı da bir sorumluluğu var. Bir karşı dil olan şiiri bir başka karşı dil olan argo veya küfürle pekiştirmeye/güçlendirmeye çalışmadan önce onlardan poetik değer bileşenleri olan anlama ve işleve dair ne gibi bir katkı beklendiği iyi değerlendirilmelidir. Güçlendirmek isterken tek gücü dil olan şiirin var olan gücünü zayıflatma ve ona istemeden zarar verme tehlikesinin farkında olunmalıdır. Alıntıladığım örneklerde şiirde kullanılmış olan dil öğeleri aracılığıyla okura yansıyan kültürel durum, eğitim ve bunlarla ilintili bilinç durumu, politik arka plan, küfürün ve argonun şiirdeki açık ya da örtük kullanımı sonucu şiirin kazandığı ya da yitirdiği poetik değer ile ne demek istediğim anlaşılabilmiştir diye umuyorum.
Halk dilini/ kaba dili şiirlerinde şiirinin organik bir parçasıymış gibi kullanan Can Yücel’den küfür üzerine bir alıntı “küfür, burjuvazinin ağzında bir lağım çukurudur... küfür, işçi sınıfının ağzında bir çiçektir!...”. Tartışılabilir bir cümle. Bunu şunun için alıntıladım: Şiirde de küfürün veya argonun kullanımı konuşan şiir kişisinin durduğu yere, zihniyetine ve niyetine göre bir anlam ve işlev yani poetik bir değer edinir. Argonun veya küfürün şiirde kullanımının bir karşı çıkışın bir başka karşı çıkışla buluşması olarak algılanabilmesi, karşı çıkışı güçlendirebilmesi için düşünsel arka plana (bunu şiir yoluyla alımlayıcıya doğru yansıtmak şairin ve alıntılanan dizeyi bağlamından koparmayarak yanlış anlaşılmaya engel olmak da o şiir üzerine konuşan eleştirmenin marifetidir) ve niyete her zaman bakmalıyız diyorum. Asıl olarak şiirin poetik değerini korumak gibi bir sorumlulukları olan şairlerin şiirlerinde küfür ve argoyu kullanırken dikkatli ve özenli olmaları gerektiğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Kaynakça:
Ali Püsküllüoğlu, Türkçenin Argo Sözlüğü (AP;TAS), Arkadaş yayınevi, 2. Baskı, Ankara 2004
Hulki Aktunç, Büyük Argo Sözlüğü (HA; BAS), YKY 5.Baskı, İstanbul Ocak 2008
* Fransızcada argo anlamında kullanılan "la langue verte" internette yeşil dil olarak çevrilmişti, sayın hocam Mustafa Durak bunu “öd dili” olarak çevirmenin uygun olacağını belirtti. “Argo” ve “jargon” terimlerinin “argos” gemisiyle değil de bu gemideki, yasalara karşı çıkan ekibin adı olan “argonot” sözcüğüyle ilintisi olabileceğini, ses olaylarının alt tabaka kültüründe, sözlü dilde olduğu için de belgelenmesinin olanaksız olduğu bilgisini verdi. Arapçada kök olarak örtme, gizleme anlamındaki kfr’ ile ilişkilenen küfür sözcüğünün kaynağının da GEBRA (à Kepri à Kephri) olabileceğini, ve bu kökten saparak kafirleri dışlama olarak anlam kaymasıyla kullanılmış olma olasılığını ifade etti. Bir de, argonun gizlenerek var olmaya, küfürün ise yok etmeye yönelik olduğuna, dolayısıyla da aynı işlevi göremeyeceklerine vurgu yaptı.
http://lou.blogcu.com/siire-kattigi-poetik-deger-acisindan-argo-ve-kufur/5583531
*