Dil değişiminin sebepleri
Alman dilbilimci “Peter von Polenz”, aşağıdaki
durumları dil değişiminin sebepleri olarak adlandırmıştır.
1.
Ekonomi: Ekonomi alanında meydana gelen
değişikliklerdir, çünkü konuşmacı veya yazar zaman tasarrufu ve rahatlık
sebepleri yüzünden kısaltılmış bir dil kullanır. Günümüz edebiyatında “ekonomi” kavramı bağlam içerisinde bir talebin-kullanmanın-analizin
sonucu olarak anlaşılır. O halde belirli bir amaca ulaşmak için “kendimi nasıl
ifade edebilirim” sorusu akla gelir.
2.
Yenileşim (İnovasyon): Yenilik durumlarında ortaya çıkan değişiklerdir, çünkü yaratıcı ve
konformist olmayan faaliyetler için dilin yerleşik yapıları yeterince uygun
değildir ve bu yapıların gelişmeye muhtaç olduğu görülür. Yeniliklerin
oluşmasındaki ve yayılmasındaki önemli güçler ayrıca şu prensiplerdir; “göze
batmak için başkaları gibi konuşma” ve “onlara dâhil olmak için başkaları gibi
konuş”.
3.
Değişim: Dil kullanıcıları dilin kullanım aracının
seçiminde esnektirler. Bu esneklik iletişimsel koşullara ve amaçlara göredir.
4.
Dilsel evrim: Dil kullanımı
ve bu dil kullanımının etkisi toplumsal güçler aracılığıyla dil değişimini
etkiler.
Özel uzmanlık
alanı dili
Uzmanlık alanı dillerinde uzmanlık alanı sözcükleri
yeniden düzenlenir. Bu durum şu şekilde açıklanabilir; örneğin bilgisayar
kelimesi yerine “PC” (Personal Computer - Kişisel bilgisayar)sözcüğü
kullanılır veya elektrik alanında “gerilim” sözcüğü yerine birçok durumda
“voltaj” sözcüğünün kullanıldığı görülür.
Bu değişiklikler daha kesin bir ifadeye ulaşmak için ortaya çıkar, ama bazı durumlarda da anlaşılmayı zorlaştırabilir. Aynı zamanda yeni eşsesli kelimeler ortaya çıkabilir; örnek olarak “gerilim” kelimesi Türkiye’de “gerginlik, tansiyon” anlamını da karşılamaktadır.
Halk dilinde bu ve bu gibi sözcükler hem alan dışı anlamlarıyla hem de teknik anlamlarıyla kullanılabilmektedir.
Bu değişiklikler daha kesin bir ifadeye ulaşmak için ortaya çıkar, ama bazı durumlarda da anlaşılmayı zorlaştırabilir. Aynı zamanda yeni eşsesli kelimeler ortaya çıkabilir; örnek olarak “gerilim” kelimesi Türkiye’de “gerginlik, tansiyon” anlamını da karşılamaktadır.
Halk dilinde bu ve bu gibi sözcükler hem alan dışı anlamlarıyla hem de teknik anlamlarıyla kullanılabilmektedir.
Dil değişimine
örnekler
Dil değişimi konusunda farklı görüşler mevcuttur. Bu
farklı görüşlerden bazıları şunlardır:
Görünmez el
teorisi
Bu teoriye göre dil değişimi görünmez bir elin
etkisinin bir sonucu olarak kabul edilir.
Bu teorinin en önemli temsilcisi Düsseldorf Üniversitesi (Heinrich-Heine) profesörlerinden Rudi Keller’dir. Bu teoride dil değişimi ne doğal bir olgu ne de insan eliyle gerçekleştirilen bir durum olarak anlaşılır, aksine bu teoride dil değişimi bireylerin kişisel eylemlerinden istem dışı ve plansız bir durum olarak ortaya çıktığı anlaşılır. Koordinasyonsuz bir davranış koordineli bir yapının bütünsel olmayan bir koordinasyona sebep olur.
Kendiliğinden oluşan bir düzen olarak dil ayrıca bu görünmez elin etkisinin bir sonucudur.
Rudi Keller’e göre dil, 3. türün bir olgusudur (görünmez elin), yani ne insan tarafından oluşturulmuştur ne de doğal bir olgudur; bunların tam aksine dil, bireysel ve uluslararası eylemlerin çeşitliliğinin nedensel bir sonucudur.
Dil değişimi ayrıntılı olarak dilin gereksinimi doğrultusunda kendiliğinden oluşur.
Dil değişiminin özel bir durumu anlam değişimidir. Rudi Keller’e göre dilin kullanım kurallarının değişmesi ile sözcüklerin anlamları değişir, çünkü Ludwig Wittgenstein’a göre bir kelimenin anlamı bir dil sistemi içerisindeki düzenli kullanımına bağlıdır. Bu teoriye göre dil değişimi esnasında dil kullanıcıları görünmez elin etkisi ile bir sözcüğün kullanım kurallarını değiştirir, böylece dil kullanıcıları daha sık kullanılan bir anlam üretirler ve bu anlam, dil toplumu içerisinde zamanla yeniden öğrenilir. Biçimsel değişim genellikle kuralların bozulması ve anlam değişimi aracılığıyla oluşur, ayrıca biçimsel değişim görünmez elin etkisi altında kurallara uygun özel dil kullanımı sayesinde anlam belirlemesi olarak ortaya çıkar.
Bu teorinin en önemli temsilcisi Düsseldorf Üniversitesi (Heinrich-Heine) profesörlerinden Rudi Keller’dir. Bu teoride dil değişimi ne doğal bir olgu ne de insan eliyle gerçekleştirilen bir durum olarak anlaşılır, aksine bu teoride dil değişimi bireylerin kişisel eylemlerinden istem dışı ve plansız bir durum olarak ortaya çıktığı anlaşılır. Koordinasyonsuz bir davranış koordineli bir yapının bütünsel olmayan bir koordinasyona sebep olur.
Kendiliğinden oluşan bir düzen olarak dil ayrıca bu görünmez elin etkisinin bir sonucudur.
Rudi Keller’e göre dil, 3. türün bir olgusudur (görünmez elin), yani ne insan tarafından oluşturulmuştur ne de doğal bir olgudur; bunların tam aksine dil, bireysel ve uluslararası eylemlerin çeşitliliğinin nedensel bir sonucudur.
Dil değişimi ayrıntılı olarak dilin gereksinimi doğrultusunda kendiliğinden oluşur.
Dil değişiminin özel bir durumu anlam değişimidir. Rudi Keller’e göre dilin kullanım kurallarının değişmesi ile sözcüklerin anlamları değişir, çünkü Ludwig Wittgenstein’a göre bir kelimenin anlamı bir dil sistemi içerisindeki düzenli kullanımına bağlıdır. Bu teoriye göre dil değişimi esnasında dil kullanıcıları görünmez elin etkisi ile bir sözcüğün kullanım kurallarını değiştirir, böylece dil kullanıcıları daha sık kullanılan bir anlam üretirler ve bu anlam, dil toplumu içerisinde zamanla yeniden öğrenilir. Biçimsel değişim genellikle kuralların bozulması ve anlam değişimi aracılığıyla oluşur, ayrıca biçimsel değişim görünmez elin etkisi altında kurallara uygun özel dil kullanımı sayesinde anlam belirlemesi olarak ortaya çıkar.
Dil değişiminde
tercih modeli
Dil değişimi bir dil sisteminde kesin bir dereceye
kadar tahmin edilebilir, çünkü dil değişim süreçleri özellikle belirli öğelerle
ilgilenir. Bu yüzden düzensizlikler genellikle bozulmaya eğilim gösterir.
Düzensizliklerden kaynaklanan yeni oluşum diğer alanların düzenlemelerinin yan
ürünleri olarak ortaya çıkar.
Dil değişiminde
dilbilgisel model
Dil değişimi düzenlenmiş olarak görülebilir, çünkü
genel anlamda sözcük birimleri dilbilgisel unsurlardır. Diğer taraftan biçim
birimlerin sözcük birimlerine gelişimi çok azdır, hatta hesaba katılmamaktadır.
Dil değişiminde
sosyolinguistik modeli
Dil değişimi sosyal etkenlere bağlıdır; bu etkenler
yüksek bir itibara sahip olan biçimler ve yapılardır. Bu biçimler ve yapılar
dil değişiminde kendilerini göstermeye eğilimlidir.
Dil değişiminde
fonksiyon modeli (Köhlers Regelkreis)
Dilbilimsel ortak çalışma, dil kullanıcılarının veya
dinleyicilerin kendi dillerinde oluşturdukları ihtiyaçların etkisini
örneklendirmeyi ve dilin biçimi üzerine sonuçlarını matematiksel olarak
örneklendirmeyi mümkün kılar. Bu model böyle gereksinimleri bütünüyle bir sıra
olarak öngörür ve diğerlerinden daha açıktır. Mesela ekonomi gereksinimlerinin
yanı sıra kavramlar kesin olarak tanımlanabilirse belirlemeye göre
gereksinimler de hesaplanabilir.
Bir başka
dilden ödünç alma
Dilsel olarak
ödünç alma, kelime oluşturma ve anlam değişiminin yanı sıra sözcük oluşturmanın
temel yöntemlerinden biridir ve bu ad bilimin bir konusudur.
Ayrıca ödünç alma dil değişiminin önemli etkenlerine
bir örnektir. Dilsel ödünç alma durumu sözcüksel, anlamsal ve sözdizimsel ödünç
almadan farklıdır.
Sözcüksel ödünç alma durumunda bir sözcük gövdesi, anlamıyla
birlikte veya anlamının bir kısmıyla birlikte iletişim dilinden (donör dil)
alınarak ödünç alan dile aktarılır ve bu dilde ödünç alınan sözcük gövdesi dar
anlamda ödünç alınmış bir sözcük veya yabancı bir sözcük oluşturur. Bu ödünç
sözcük oluşturmada alıcı dilin fiil çekimine, telaffuz alışkanlıklarına ve
yazma alışkanlıklarına uyum göz önünde bulundurulur. Yabancı bir sözcük
oluşumunda ise alıcı dilin fiil çekimine, telaffuz alışkanlıklarına ve yazma
alışkanlıklarına uyum ya hiç dikkate alınmaz ya da çok az uyuma dikkat edilir.
Anlamsal ödünç almada ödünç alan dilde var olan bir
sözcüğe sadece anlamın yeni bir anlam olarak veya önceki anlamına ek bir anlam
olarak aktarılmasıdır; ya da ödünç alan dilin dilsel araçları ile bu anlamın
geri verilmesinin oluşturulmasıdır. Görünüş olarak ödünç alma özel bir durumu
oluşturur. Bu ödünç almada, iletişim dilinin öğelerinden veya ödünç alan dilde
zaten var olan yabancı sözcüklerden alınan bir sözcük ödünç alan dilde yeniden
yapılandırılır, bu yeniden yapılandırılan biçim veya anlam iletişim dilinde
henüz yoktur.
Sözcüksel olarak ödünç almalar dar anlamda ödünç
sözcükler ve yabancı sözcüklerdir. Görünüş olarak ödünç alma gibi anlamsal
olarak ödünç almalar ise çoğunlukla geniş anlamda ödünç sözcükler olarak kabul edilir.
Hem sözcüksel ödünç alma hem de anlamsal ödünç alma ödünç sözcükler başlığı
altında ele alınır.
Sözdizimsel ödünç alma ise herhangi bir dilin, bir
iletişim dilinin belirli sözdizimsel yapılarını çok sık kullanmasının etkisi
sonucunda ortaya çıkar veya bir dil yeni sözdizimsel yapı olasılıkları
oluşturduğunda sözdizimsel ödünç alma gerçekleşir.
Kalıt sözcük
Kalıt sözcük bir dilin önceki evrelerinde var olan bir
kelimeden türeyen bir sözcük için kullanılan tanımdır. Etimoloji (kökenbilim) bir dilin kelime hazinesinin zamansal gelişimini ve
kökenini aydınlatmaya çalışır. Kalıt sözcükler dilin kaynağına dair açıklayıcı
bilgiler verirler. Kalıt sözcükler paralel bir dilden alınan alıntı
sözcüklerden ayırt edilmelidir.
Somut bir örnekle açıklamak gerekirse, çağdaş Alman
dili; Ortaçağ Almancası, eski yüksek Almanca gibi yazılı olarak da aktarılmış
birçok ortaçağ dilinin kökenine kadar inme olanağı sunar. Örneğin; kökeni o
zamanki dillerde olan çağdaş kelimeler kalıt sözcükler olarak karşımıza çıkar.
Biraz daha geriye bakıldığında; Alman dilinin, doğrudan kullanılmayan
Hint-Avrupa dilinden ortaya çıktığı ve Alman dilinin bu Hint-Avrupa dilinden
birçok kalıt sözcük aldığı görülür. Alman dilindeki kalıt sözcüklere örnekler:
“Sonne” (Güneş), “Vater” (Baba), “Nase” (Burun) ve geçmiş zamanlarında kökteki
ünlüsü değişmiş tüm sözcüklerdir.
Dil yozlaşması
Dil yozlaşması kavramı dil eleştirisinden ortaya
çıkmıştır ve bu dil yozlaşması zaman içerisinde korunmaya değer görülen köken
özelliklerinin değişmesi yoluyla dillerin kaybolması korkusu olarak
adlandırılır. Bu duruma örnek olarak; dilbilgisindeki, temel sözcük
dağarcığındaki, genel anlaşırlıktaki veya ifade gücündeki çeşitlilik
verilebilir. Dil kayması olarak dil yozlaşması en kötü durumda dil ölümüne yol
açabilir.
Dil
yozlaşmasının sebepleri
Dil yozlaşmasının nedenleri aşağıdakiler olabilir:
·
Bir dil muhtemelen o dile hâkim anadil kullanıcıları
tarafından kullanılmaz. Bunun yerine dil, o dile daha az hâkim kimselerce
konuşulur ve böylelikle dile gereken önem verilmez, dilin toplam gelişimini,
mesela dilin günlük kullanımını yansıtan bir ölçü de budur.
·
Diğer taraftan bir dil diğer dillerin etkisi altında
kalarak yozlaşabilir. Bu durumda dil, asıl köklerini kaybeder ve dilin kökeni
kendi içindeki etkilerle olduğu kadar diğer dilden gelen etkilerle karışık bir
köke dönüşür.
·
Başlıca bir neden de medyanın her zaman eleştirilen
etkisidir, her şeyden önce televizyon ve radyoların etkileridir. Yan
cümlelerdeki bağlaçların sözde yanlış kullanımı, kaba, ahlaksızca kullanılan
jargonlar, gereksiz yere İngilizce kelimeler kullanmak gibi dilbilgisi
yanlışlıkları sunucuların konuşmalarını etkisi altına alır ve böylelikle
dinleyicilerin dil kullanımı da değişir.
·
Diğer taraftan da bazı dil eleştirmenleri dil
yozlaşmasını “küreselleşme sürecinin ve kültürel çeşitliliğin bir parçası”
olarak kabul etmektedir.
Dilbilimin bu
konsepte uygun eleştirisi
“Dil yozlaşması” kültür eleştirisinin kullanılan önemli
bir kavramıdır. Schopenhauer, Friedrich Nietzsche, Adorno, Martin Heidegger ve diğer birçok yazar ve filozofun, hakkında
farklı kökenler işaret ettiği bu kavram “kültürel yozlaşma” konseptinin
içerisinde yer alır.
“Dil yozlaşması” kavramı bugünkü dilbilimine göre
çoğunlukla kabul görmez, çünkü bu kavramın bilimsel olmayan birçok ön şarttan
yola çıktığı açıktır:
1.
Genellikle sadece yüzeysel olgular ele alınır, örneğin
alıntı kelimeler de veya büküm ve cümle
yapısındaki değişiklikler de söz konusudur. Sözü edilen bu durumlar okulda
gösterilen “sistem dilbilgisinin” asıl noktalarıdır. Analitik dil yapısının
kolayca özü anlaşılabilen, hatta kolayca oluşturulabilen durumu, dilin
kurallara uygunluğunu, doğru ve güzel kullanılmasını amaçlayan çalışmalarca
"daha ilkel" olarak tanımlanmaktadır; ancak bu, temelde yatan derin
olgular olarak kalmıştır, çünkü bir sahip olma tutumunun tanımı önceden olduğu
gibi başarılı bir şekilde ifade edilmiştir (yalnızca araçlar değişim
göstermiştir).
2.
Dili özenli kullananların bakış açısına göre ilgili
dil öylesine yüksek bir kaliteye ulaşmıştır ki her değişiklik kaçınılmaz bir
şekilde dilde kötüleşmeye sebep olmuştur. Fakat bununla beraber dilin
tarihselliği şüpheli görülür olmuştur. Tüm diller değişir, hem de sürekli
olarak, çünkü dil, konuşan toplumlarca sürekli değişen ortama uydurulmaktadır.
3.
Dilin kendi köklerinden uzaklaşma korkusu dilin ilk
evresinde “arı”, "bozulmamış” dillerin var olmasından ileri gelmektedir.
Bu görüş, her dilin ilk zamandan beri diğer dillerle sürekli ilişki içinde
olduğunu görmezlikten gelmektedir. Buna göre “arı” diller yabancı etkilere
maruz kalmaz. Her dil farklı zamanlarda farklı ilişkilerle farklı yakınlıkta
ortaya çıkan bir “karma dil”dir. Dili kendi “köklerinden” uzaklaştıran ilk
değişiklikler muhakkak vardır, ama çağdaş dil durumunu inceleyen bir
eleştirmenin bunlardan haberi yoktur. Bir dilin komşu dillerle ve “dünya
dilleri” olarak adlandırılan uluslararası etkili dillerle yoğun bir alışveriş
içerisinde olup olmadığı ve bunun nasıl gerçekleştiği; bu değişiklikleri
göğüsleyen konuşucu kitlelerin açıklığının ve hareketliliğinin bir
göstergesidir. Bu değişiklikler gerçekleşirken birçok durumda uzun ilişkiler
sonunda en başta “ödünç alınan” söz varlığıyla birlikte dil varlığının sesçe ve
anlamlı “kaynaşması” ortaya çıkar (örnek: Almanca; “Konzept” ® Türkçe; “Konsept”). Yine söz varlığının anlama uygun
çevirisi yeni, sesçe uyumlu, kulakla uyumlu-anlamlı, herkes tarafından
anlaşılır bir kelime haline gelir (örnek: İngilizce; “to announce” ® Türkçe; “Anons etmek”). Ya da söz varlığı yabancı
dildeki yapının tıpatıp benzeri olarak kalır (İngilizce; “Bravo” ® Türkçe; “Bravo”).
4.
Yabancı etki sadece dilsel alanda etkisini göstermez,
bunun yanı sıra yabancı etkisi kültür ve toplum gerçekliğiyle sıkı sıkıya bağlı
olduğu ve bunlarla iç içe geçmiş olduğu için "dil yozlaşması" konusu
genellikle kültür ve toplum eleştirisiyle aynıdır.
5.
Bununla birlikte (dil) eleştirmenlerin(in) ortaya
çıkan genel hoşnutsuzluğu reddedici, yani yeni gelişmelere karşı çıkmada ve
herhangi bir ilk "standardın" savunulmasında hedef olarak ortaya
çıkmaktadır. Oldukça zor olan dile özen gösterme cesareti, diğer dilleri
aralıksız kendisine çeken her dönemde önceden kestirilemeyen, yeni biçimli
olanaklar, en iyi kavramların ve düşüncelerin yaratıcı bir şekilde
türetilmesini, hatta "yabancı kelimelerin" iyi anlamda kullanılmasını
zora sokmuştur.
Dil ölümü
Bir dili anadil olarak konuşan hiç kimse kalmadığı
zaman dil ölümü söz konusu olmaktadır. Bu andan itibaren bir dilin içinde
zamanla oluşan normal gelişimler ve değişiklikler ölü dilde görülmez; ölü dil
değişmez ve hareketsiz, durağan olur.
Bir dilin ölü dil olarak görülmesi, bu dili anlayacak
konumda kimsenin olmadığı anlamına gelmez. Ölü bir dil iyi bir şekilde
belgelenebilir, yabancı dil olarak öğretilebilir ve hatta olası belli
durumlarda sözlü ya da yazılı olarak kullanılabilir. Örneğin Latince, anadil
olarak kimse konuşmadığı için ölü bir dildir. Yine de yabancı dil olarak
öğrendikleri için Latince anlayan bir sürü kimse vardır.
Belli fonolojik (Sesbilimsel) kısıtlamalarla ölü bir dili yeniden canlandırmak mümkündür. Örneğin Kernevekçe (Güneybatı İngiltere'de Cornwall kontluğunda konuşulan bir Keltdilidir) ya da İbranicenin yok olmasından 2000 yıl sonra İsrail’in resmi dili olan İvrit (Çağdaş İbranice) gibi. Bilim insanları dünya genelinde yaşayan 6000 dilin bu yüzyılda yaklaşık yüzde 90’ının yok olacağını kabul etmektedir. Son 30 yılda sadece Kuzey Amerika’da 51 dil yok olmuştur.
Belli fonolojik (Sesbilimsel) kısıtlamalarla ölü bir dili yeniden canlandırmak mümkündür. Örneğin Kernevekçe (Güneybatı İngiltere'de Cornwall kontluğunda konuşulan bir Keltdilidir) ya da İbranicenin yok olmasından 2000 yıl sonra İsrail’in resmi dili olan İvrit (Çağdaş İbranice) gibi. Bilim insanları dünya genelinde yaşayan 6000 dilin bu yüzyılda yaklaşık yüzde 90’ının yok olacağını kabul etmektedir. Son 30 yılda sadece Kuzey Amerika’da 51 dil yok olmuştur.
Dil ölümünün
nedenleri
Bir dil çocuklar tarafından anadil olarak
öğrenilmiyorsa yok olma tehdidi altındadır. Diller, dil kayması yoluyla ölü
dillere dönüşür. Bir dildeki yavaş değişimler bir veya birçok yeni dilin
doğmasını ve köken dilin ölü dillere dönüşmesini sağlar.
Bu noktada dil ölümünün iki biçimi birbirinden ayırt
edilmelidir:
- Birincisi, kendi içinde oluşan dil biçimleri varlığını sürdürürken konuşulan bir dilin yok olmasıdır. Roman dilleri içinde varlığını sürdüren Latince buna örnek gösterilebilir.
- İkincisi de; kendi içinde oluşan dil biçimlerinin de varlıklarını sürdürmediği, konuşulan bir dilin yok olmasıdır. Örneğin “Kıpti” dilidir.
Ayrıca aşağıdakiler arasında da ayrım yapılması
gerekmektedir:
- Çoğunlukla uzun bir süreçte meydana gelen ve dil ölümünü bilinçli şekilde teşvik eden kriterler olmaksızın meydana gelen “doğal“ bir dil ölümü söz konusudur. Bu durum, ilk çağda yerini Latinceye bırakmış olan bir sürü dilin ölümdeki durum olabilir, çünkü antik çağlarda bilinçli bir dil politikası henüz yoktu.
- Bir dizi siyasi önlemler yoluyla desteklenen dil ölümü söz konusudur. Dil ölümü için kesin sonuç sağlayan ya da sağlamış bu önlemler durumlarında bazı yazarlar “Linguizid”den (dili öldürme) söz eder.
Bir dil 50 yaşın üzerinde ve de 25 ve 50 yaşları
arasındaki yaş grubunda “yarı konuşuculara” sahipse, fakat 25 yaşın altındaki
yaş grubunda bu dili konuşan hiç kimse yoksa, o zaman bu dil, ebeveynlerden
çocuklara aktarımın mümkün olmayacağı için yarı ölü (“moribund”) sayılır. Üst yaşlardan
binlerce, hatta yüz binlerce konuşanı olsa dahi dilin yok olması ancak tüm
güçlerin seferberliğiyle ve bu çabanın genel desteğiyle engellenebilir. Birçok
durumda doğal bir dil ölümünün ya da bir “Linguizid”in (dili öldürme) ne ölçüde
gerçekleşeceğini belirlemek zordur. Dil ölümünde politik önlemlerin kesin sonuç
veren rol oynadığı diller Havai dili ve yarı ölü Bretonca’dır (Bretonca,
Hint-Avrupa dil ailesinin Kelt koluna ait dildir. Fransa'nin Breton bölgesi'nin
resmî dilidir).
Dil ölümünün
sonuçları ve dil ölümü için önlemler
Dillerin ortadan kaybolmasının geniş kapsamlı
sonuçları olabilir:
- Her bir dil konuşanı, özel yaşamında ve toplumsal hayatındaki birçok durumda kendini kendi dillerinde yeterli düzeyde ifade edemez. Bununla birlikte her bir dil konuşanı, kültürel ve tarihi kimliğinin bir parçasını kaybeder.
- Dünyayla ilgili kavramların ve görüşün bir dilde özel var olan tasarıları yok olabilir.
- Her dil kendine özgü bir “ses varlığı” ve bununla birlikte kaybolup gidebilecek bir kültürel miras değeri taşır.
Özel bir dil için dil politikası ya da diller
politikası (örneğin bir devletteki birçok dil için) yardımıyla dillerin canlı
kalmasına çalışılmaktadır. Bu tür önlemlerin başarısı mevcut dil konuşanı
sayısının fazlalığına, politik etkilerine, finansal olanaklarına ve dil
ölümünün evresine bağlıdır.
*******************************************************************************