Kaç türlü dil vardır?
(Dil)i, değişik
özelliklerine göre genel olarak nasıl sınıflandırabilirsiniz?
I- DOĞAL
BAKIMDAN:
1-
Doğa dili
2-
Hayvan dili
3-
İnsan dili
II- TEKNİK
BAKIMDAN:
1-
Hareket dili
2-
Konuşma dili
3-
Yazı dili
III- COĞRAFYA
BAKIMINDAN:
1-
Yabancı dil
2-
Milli dil
IV- TARİH
BAKIMINDAN:
1-
Ölü dil
2-
Canlı dil
3-
Uygarlık dili
V- ANLATIM
DÜZEYİ BAKIMINDAN:
1-
Günlük dil
2-
Halk dili
3-
Elit dili
VI- ANLATIM
BİÇİMİ BAKIMINDAN:
1-
Bilim dili
2-
Sanat dili
3-
Teknik dili
4-
Kitlesel haberleşme dili:
- Basın dili
- Radyo-Televizyon dili
5-
Edebiyat Şiir dili
6-
Müzik dili
7-
Mekanik dil
VII- DİL BİLİM
BAKIMINDAN:
1-
Benzer dil
2-
Devrik dil
3-
Analitik dil
4-
Sentetik dil.
http://www.turkcede.org/turk-dili/732-dilin-turleri.html
*
Ek Okuma
Dilbiliminin içinde, dilin özel yönleriyle uğraşan çok sayıda büyük ve küçük alanlar vardır. Bunlar; dil ve düşünce, dil ve gerçeklik veya dil ve kültür arasındaki ilişki ile sözlü ve yazılı dillerdir. İnsanlığın ana dili üzerine varsayımlar özellikle kurgusaldır, söylentiye dayanır; bu paleo dilbilim alanın araştırma konusudur. Dilin kullanımı, kural değeri taşıyan bakış açıları altında sözlüklerde (imla kılavuzlarında, yazı biçimi sözlüklerinde) ve dil bilgisi kullanımlarında tanımlanır.
Dil Nedir: (I) a.
Dil Ne Demek: (II) a.
Dil Anlami Nedir: Far. Dil (III) a. esk.
Dil
Dil Yazı kaleminin ucu. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Zar içindeki sazan balığı yumurtaları. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Tekerleklerin geçirildiği eksenin, mazının ileri geri oynamasına engel olan ağaç kazık. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Açgı. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Dil. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Değil (bk. deyil, deyl) Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Dil. || Dil oti yemiş olmak: çok konuşkan ve sevimli olmak Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Anahtar (Çayağzı) Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Dil // Dila çihmak: konuşma çağına erişmiş olmak Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil [Gönül] (kelime tek başına kullanılmaz.) // Dil erbabi: gönül ehli Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil İng. tongue Ağız boşluğunun alt bölgesinde bulunan, çok tabakalı yassı epitelle sarılmış çizgili kastan yapılmış olduğu için serbestçe hareket edebilen, arka tarafta Dil kemiğine bağlı olan bir organ. BSTS / Biyoloji Terimleri Sözlüğü 1998
Dil İng. language Simgeler ve sözcükler oluşturmak için tanımlanmış bir damga takımı ve bunların, anlamlı bir iletişim aracı olarak deyimler ve tümceler (ya da bir örü) oluşturmak üzere kullanımım yöneten sözdizim kuralları takımı, örn. Türkçe, İngilizce, COBOL, FORTRAN. bk. izlenceleme Dili. BSTS / Bilişim Terimleri Sözlüğü 1981
Dil İng. language BSTS / Bilgisayar Terimleri Karşılıklar Kılavuzu
Dil Osm. lisan Bir insan topluluğu içinde kullanılan sözlü Dillik yollarının bütünü (bk. Dillik).
Dil İng. language İnsanların duygu ve düşüncelerini bildirmek üzere sözcüklerle veya gereçlerle yaptıkları anlaşma: Türkçe, Fransızca, İngilizce, Almanca veya işaret Dili vb. BSTS / Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü 1972
Dil İng. language İnsanlar arasında karşılıklı haberleşme aracı olarak kullanılan; duygu, düşünce ve isteklerin ses, şekil ve anlam bakımından her toplumun kendi değer yargılarına göre biçimlenmiş ortak kurallarının yardımı ile başkalarına aktarılmasını sağlayan, seslerden örülü çok yönlü ve gelişmiş bir sistem. Türkçe, Almanca, Çince, İngilizce, Japonca gibi.
Dil İng. language, speech Bir toplum üyelerinin birbirlerine düşünce ve Dileklerini anlatmak amacıyla kullandıkları, ilgili toplumca benimsenen ses simgelerinden oluşan ve belirli bir düzene göre işleyen kültürel dizge. bk.
Dil İng. language Kurma kuralları gereği oluşturulan, anlam kuralları gereği de yorumlanıp anlam kazanan deyimler dizgesi. Krş..
Dil İng. scab Döküm ya da boşaltma sırasında, erimiş metalin kalıp duvarlarına sıçrayıp, erken katılaşması sonucunda oluşan yüzey kusuru. BSTS / Metalbilim İşlem Terimleri Sözlüğü 1972
Dil bk. ok. BSTS / Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu 1963
Dil Fr. flèche littorale (kıyı) (coğrafya) BSTS / Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu 1963
Dil Osm. lisan (biyoloji, zooloji) BSTS / Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu 1963
Dil Azerbaycan Türkçesi: Dil; Türkmen Türkçesi: Dil; Gagauz Türkçesi: Dil; Özbek Türkçesi: til; Uygur Türkçesi: tii; Tat: tel; Başkurt Türkçesi: tel; Kmk: til; Krç.-Malk.: til; Nogay Türkçesi: til; Kazak Türkçesi: til; Kırgız Türkçesi: til; Alt:: til; Hakas Türkçesi: tîl; Tuva Türkçesi: tıl; Şor: til; Rusça: yazık BSTS / Türk Dünyası Gramer Terimleri Kılavuzu 1997
Dil Durumunu öğrenmek için düşmandan ele geçirilen tutsak. BSTS / Tarih Terimleri Sözlüğü 1974
Dil İng. language İnsana türlü etkinlik süreçleri içinde düşünce ve duygularını anlatma olanağı vererek bilme ve iletişme işlevlerini yerine getiren, toplumsal üretimin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkıp gelişen söz düzeni. BSTS / Toplumbilim Terimleri 1975
Dil Lat. lingua Ağız boşluğunda bulunan, çizgili kaslardan oluşmuş, lokmanın biçimlenmesinde, yutma, tat alma ve konuşmanın biçimlenmesinde görev alan çok hareketli bir organ, glossa, lingua. BSTS / Veteriner Hekimliği Terimleri Sözlüğü
Dil (I) Anahtar. (-Gaziantep; Deliilyas *Şarkışla -Sivas) BSTS / Zanaat Terimleri Sözlüğü 1976
Dil (II) Hayvanların boynuna asılan çanın içinde sallanan boynuz ya da madensel parça. (Uluğbey *Senirkent -Isparta; *Bor -Niğde) BSTS / Zanaat Terimleri Sözlüğü 1976
Dil İng. tongue, Ağız boşluğunun alt bölgesinde bulunan ve özgür olarak hareket edebilen etli bir uzantı olup ard ucundan Dil kemiğine bağlıdır. BSTS / Zooloji Terimleri Sözlüğü 1963
Dil, (IV) Düşman ahvalini söyletmek için alınan esir Tarama Sözlüğü 1965
Dil (I) Anahtar Tarama Sözlüğü 1965
Dil (II) Sözleşme Tarama Sözlüğü 1965
Dil (III) Körfez, koy Tarama Sözlüğü 1965
dîl Değil Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Köken: T. Cinsiyet: Erkek
1. Tat alma organı. 2. İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için sözcüklerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma. 3. Tutsak, esir. 4. Körfez, koy.
Cinsiyet: Erkek
Gönül, yürek, kalp. Kişi Adları Sözlüğü
Günümüzde eğitim dili olarak Türkçe, İngilizce başta olmak
üzere başka dillerle rekabet halindedir. Eğitim dilinin ne olması gerektiği
konusunda fikir bildirenlerin ezici bir çoğunluğu ana dilde, yani Türkçe
eğitimi savunmaktadır. Uygulamada ise tartışmadaki durumun tersi bir gelişme
söz konusudur: Türkiye’nin çeşitli eğitim kurumlarında eğitim, yabancı dilde
yapılmakta, en azından yapıldığı ileri sürülmektedir. Yabancı dille eğitim
meselesi, gelişen dünyada birçok ülkenin karşı karşıya olduğu bir durumdur.
Özellikle teknolojik gelişmelerin uzağında kalmak istemeyen veya ürettiği
teknolojiyi diğer ülkelere daha kolay ulaştırmak isteyen ülkeler, birinci dil
veya ikinci dil olarak daha yaygın kullanılan başka dillere ihtiyaç
duymaktadırlar. Almanya’da üretilen bir dikiş makinesinin Türklere
pazarlanmasını kolaylaştırmak için ürünün içine Türkçe broşür koymakla
Amerika’da üretilen bir bilgisayar teknolojisinden daha kolay istifade etmek
isteyen bir Türk‘ün İngilizce öğrenmesi aynı kapsamda değerlendirilebilir.
Bilim ve teknolojinin, ana dili birbirinden çok farklı ülkelerde üretiliyor
olması, belli bir dilin iletişim dili olarak kullanılmasını pratik bir çözüm
olarak ortaya çıkarmaktadır. Böylece değişik dilleri öğrenerek kaybedilecek
enerji başka kanallara akabilir. Tarihte bu tür lingua francalamı örnekleri
vardır. Diller yansında günümüzde İngilizce önde görünmektedir. Gerçi İngilizce
dünyada, kendisini ana dili olarak konuşanlann sayısı açısından ilk sırada
değildir. Ama dünyanın en büyük ekonomik ve askeri gücünün dili olmasıyla
ülkeler üstü bir iletişim aracı olabilmek için gerekli dil dışı desteği de
bulmuş görünmektedir. Türkiye’de bilim ve eğitim alanında bütün branşlarda
eğitimin yabancı dilde verildiği okulların açılması tercih edilmiştir.
Üniversitelerimizin tamamında yabancı dilde yapılan bir yayın Türkçe olandan
daha değerli görülmektedir.
*
Vikipedi, özgür ansiklopedi
*
DOĞAL BAKIMDAN
“ DİL” İ NASIL SINIFLANDIRIYORUZ?
Cansız
tabiatın ve canlıların hem birbirleriyle, hem de kendi aralarında, devamlı ve
çok yönlü ilişkisi vardır. Bu ilişkilerin süregeldiği alana bildirişim düzeyi
diyoruz. Bu alanda bir anlatım aracı olan dili, doğal bakımdan üç sınıfta
inceliyoruz:
1) Doğa dili;
doğanın, evrenin ve eşyanın, insan zekası tarafından algılanmasına, anlaşılıp
hissedilmesine araç olan doğal bildirişimlerdir. (Göklerin dili, ağaçların
dili, denizlerin, toprağın dilleri, v.b. )
2) Hayvan dili;
hayvanlar arasındaki bildirişimlerle ilgili işaret sistemleridir.
(Zoosemiyotik)
3) İnsan dili;
bir gramer sistemine bağlı olarak insanın düşünce ve duygularını ifade etmesine
yarayan hareketli, sesli, sözlü, yazılı işaretler sistemidir.
TEKNİK
YÖNDEN DİL KAÇA AYRILIR?
Dil
dediğimiz, bildirişim ve anlatım aracını, işaretlerin yapısı,
biçimlendirilmesi, kısaca ifade tekniği bakımından üç bölümde kontrol
edebiliriz: -
1)
Hareket dili; insanın, genellikle, başkalarına bir şey anlatmayan doğal
hareketlerinin dışında kalan, işarete (— anlamlı ifade) ye yönelmiş, bilinçli
ve sınırlı hareketleridir. Bunda harfler, sözcükler, ya da bunların bilinçli
çağrışımları; kopyaları yoktur: Hareket dili adeta klişe cümlelerle
örgütlenmiştir. Bu bakımdan hareket dilini, sağır dilsizlerin “parmak
işaretleriyle konuşmak” biçiminde, bilinçli olarak harf harf, kelime kelime
düzenlenmiş, öteki hareket dilleri ile karıştırmamalıyız. Çünkü bu ikinciler,
aslında varolan bit dilin, sesli ve yazılı dilin şifrelerinin biçim
değiştirerek kopya ve taklit edilmesinden oluşmuşlardır. Gerçek hareket dilinin
kendine özgü bir yapısı ve derin psişik ve sosyal, zihinsel ve sosyo-kültürel,
gizli birikimleri vardır.
Hareket dili,
öyle anlaşılıyor ki ilk insanların uğultulu, homurtulu, inlemeli, haykırışlar,
ya da sükun ifade eden “ sesleniş”lerine arkadaşlık eden ilk ve en ilkel dili
idi.
2) Konuşma
dili: Konuşma, insanın, düşündüklerini, sesli, sözlü belirtilere bağlama
yetisini, dil aracılığı ile belirli, bilinçli bildirişim biçimleri ve dinamik
bir mekanizma içinde kullanmasıdır. Şu anlamdaki “konuşma”, sesli bir
“düşünme”dir. Konuşma dili, düşüncedeki içerikleri, sistemli, uyumlu ses
kalıpları halinde düzenleyip, bildirişime, anlatıma araç olur.
3) Yazı dili;
yazı, düşünülenlerin dil aracılığı ile anlatım ve bildirişiminde yararlanılan
resimsel çizgiler, sistemli ve uyumlu yapma işaretlerdir. Yazı dili, konuşmanın
maddesel kalıplara dökülmüş biçimidir.
Bilinen en eski
yazısı olan en eski diller Sümer (MÖ. 3500 )., Akad (MÖ. 4000), Mısır (MÖ. 4000
Y ve Çin (MÖ. 2000), dilleridir.
Yazının bulunup
kullanılmaya başlamasından sonradır ki,. dil, işlenmiş ve oluşmuştur. Bir
bakıma yazı, dilin gözler önüne serilmesine, somutlaşmasına, ele avuca. alınmasına
sebep olmuştur: Yazı dili, konuşma diline oranla daha nesnel, daha
maddeseldir. Bu niteliği dolayısıyla yazı dili, edebiyatın, şiir, hatta resim
sanatının başlangıcı sayılmalıdır.
COĞRAFYA, DİLDE
NASIL BİR AYRIMA SEBEP OLUYOR?
Coğrafya, dilde
milli dil, yabancı dil ve azınlık dili ayrıcalıklarını sınırlayan etkendir.
Buna göre:
1) Belli bir
toplumun, belirli bir coğrafyaya yerleşmesi, orayı bir ülke, yurt, vatan haline
getirir. Ve bu ülke üzerinde yaşayan topluluk kendisine özgü, özel gramer
kurallarına bağlı özel işaretler sistemi olan kendi milli dilini konuşur.
2) Ülke
coğrafyasının sınırları dışında kalan toplulukların konuştuğu diller ise
genellikle, yabancı dillerdir.
3) Her iki
biçimde de dutuma ters düşen grupların konuştuğu dillere azınlık dili demek
gerekmektedir.
DİLLERİN
SINIFLANDIRILMASINDA TARİHİN OYNADIĞI ROL NEDİR?
Tarih,
dilin doğuşunda, gelişmesinde ve oluşumunda son derece etken rol oynamaktadır.
Sosyo-ekonomik
ve siyasal, kültürel sebepleri içinde saklayan tarih, bu nedenlerle gelişen, ya
da yıkılan toplumları sıralamaktadır. Bilinen tarih yazı ile başladı. Belgesel
tarih yazı dilinin eseridir. İşte bu tarih bize bazı toplulukların dilleri ile
birlikte göçüp gittiklerini anlatmaktadır. Bazan da topluluklar dil
değiştiriyorlar.
Bütün bu
olgulara dayanarak tarih içinde dilleri zaman bakımından bir ayrışıma tabi
tutabiliyoruz.
Bazı
istatistikler. 2500 3500 kadar dil saymışlardır. Bunlardan 20-25’i
önemsenmektedir.
Bilinen diller
arasında tarih bize şu sınıflandırmayı yapmak olanağını veriyor:
1) Ölü diller:
Bunlardan sınırlı olarak belgesel yarar sağlanabildiği halde bugün artık
konuşulmaz olmuşlardır. (Latince gibi).
2) Canlı
(yaşayan) diller: Bu sınıfa, günümüzde kullanılan bütün diller girmektedir.
3) Uygarlık
dilleri: Geçmişte ve günümüzde belli bir toplumun dilinin, kendi ülkesinin
sınırlarını aşarak bilim, sanat, teknik ve tüm kültür alanında önemli etkiler
yapması halinde o dilin bir uygarlık dili niteliğini kazandığını görüyoruz.
Tarih bize bir dilin çok geniş ve yabancı alanları etkileyebilmesi için sadece
askeri kudretin yetmediğini, o dil aracılığı ile yüksek uygarlık değerlerinin
de yayılması gerektiğini göstermektedir. Günümüzde bilim, teknoloji, sanat,
kültür ve uygarlık yayan diller kitle haberleşme araçlarıyla daha etkili roller
oynamaktadır.
*
ANLATIM DÜZEYİ BAKIMINDAN DİLLER NASIL AYRILIR?
Anlatım ve bildirişim, kısaca haberleşme (komünikasyon) düzeyleri toplum içinde farklılıklar gösterir. Grupların, mesleklerin, zümrelerin, sınıfların ve kitlelerin kendilerine özgü, ortak düşünce dil ve sembolleri vardır.
1 Günlük haberleşme ihtiyaçlarını karşılayan, genellikle geniş bir alanda ortak kalıplarla işleyen günlük konuşma dili,
2 Toplumun çok büyük çoğunluğunu, hatta tamamını içeren halk dili,
3 Yüksek kültüre, bilime ve sanata dayalı seçkinler dili (bilim dili, edebiyat dili, şiir dili vb.)
ANLATIM BİÇİMLERİNİN ÖZELLİKLERİ, DİL SINIFLANDIRMALARINA NASIL BİR PLAN GETİRİR?
Anlatım biçimlerindeki, yani bildirişim (haberleşme) modellerindeki ayrıcalıklar, özel komünikasyon alanları, dilin kullanılışında şöyle bir şemayı meydana çıkarmaktadır.
1 Bilim dili:
Her bilimin kendi disiplini içinde kullanılan kavramlar, terimler, kalıplarla örgütlenmiş işaretler ve semboller sistemi.
2 Sanat dili
Güzel sanatların her dalında konu ile ilgili ortak bildirişim ve anlatım aracı. Kuralları, ritimleri, ilkeleri, teknikleri, sembolleri kapsayan, örgütlenmiş haberleşme.
3 Teknik dili:
Gün geçtikçe gelişen teknolojinin bilimden ve uygulamadan, aldığı, durmadan zenginleşen mesleki ifade ve ortak iş aracı.
4 Kitlesel haberleşme dili:
Kile haberleşme araçları dediğimiz basın, radyo, televizyon, sinema, v.b. bir kaynaktan geniş alıcı kitlelere yayılan mesajları gönderirken kendilerine özgü, teknik dil kullanırlar. Daha doğrusu konuşma, yazı ve hareket dillerinden çoğu zaman birlikte yararlanırlar ve bunlara kendi teknik olanaklarıyla özel katkılarda bulunurlar:
1- Basında gazete, dergi ve afiş vb. yazı dilini haber, yorum, düşünce kanallarından geçirirken, tespit edilmiş hareket dili olan fotoğraftan da yararlanarak, konuya ve yapmak istediği etkiye göre değişik harf ve yazı biçimleriyle özel bir görüntü tekniği içinde (mizanpaj) sunarlar. Böylece çok ve çeşitli konuların, önem sıralarına göre değerlendirilip, ölçülüp biçilerek, haber, görüş ve yorumları en etkili biçimde yığınlara ulaştıracak yazı biçimleri, harf büyüklükleri, etkili başlıklar, flâş cümleler, özet kalıplar, sloganlar, resim, fotoğraf ve karikatürlerle bir gazete sayfası, ya da bir dergi kapağı adeta sentetik bir dil meydana getirirler. Bir gazete sayfasının tüm öğelerinin birlikte ve bütün olarak konuştukları ayrı dil vardır.
Bildirişim modellerini incelerken göreceğiz; basında verici uç (kaynak), alıcı yığınlara doğru, açabildiği kadar mesaj kanalı açarak bunları kodlar, şifreler (yazı, yazı tekniği harf biçimleri, sayfa ve başlık yapısı, mizanpaj, renk). Alıcı yığınlar bu kodları çözerek kullanılan dil aracılığı ile verilmek isteneni almış olurlar, Burada basın dilinin (verici) ile (alıcı) arasındaki ortak kalıplar, ortak izafet çerçeveleri, ortak kelimeler, sınırlı bir bildirişim düzeyi ve anlaşılır, anlamlı haberleşme biçimleri bakımından ne derece önemli ve dikkat isteyen bir dil olduğunu hatırlamak gerekir.
2- Radyo, televizyon ve sinema, dilin tüm olanaklarından modem biçimlerle yararlanırlar. Konuşma ve yazı diline hareket, müzik, ses görüntü, olay, belge katmak suretiyle sinema ve televizyon sentetik bir dil oluşturmaktadır. Radyo ise konuşma dilini, konuşma biçimi, akustik, ses kanalları, imaj yaratıcı tekniklerle ve yardımcı öğelerle (müzik, olay, vs.)destekleyerek dilin psikolojik ve sosyal, kültürel özelliklerinden yararlanarak ayrı bir dil biçimine doğru geliştirir.
5 Edebiyat, şiir dili:
Dil, her şeyden önce, bir düşünme, konuşma ve yazma aracıdır. Dili, “anlatıma, bildirişime yarayan yapma işaretler sistemidir” diye tanımlamıştık. Dil bu hali ile tam bir araçtır. Bir eylemdir.
Dilin bir eylem, bir araç olmaktan çıkıp bir sonuç, bir amaç haline getirilmesine edebiyat diyoruz. Edebiyatta ve tüm edebiyat sanatlarında (düz yazı, şiir, tiyatro, roman) dil, bir aracı, bir kanal değildir artık. Edebiyatta dil, nesnel bir değer kazanır. Biçim alır, maddeleşir, resim, heykel, müzik, mimari gibi somut bir eser haline gelir.
Bu, artık sanatın ritim ve yasalarına tabi olan ayrı bir dildir.
Edebiyat nedir? konusunu incelediğimiz zaman daha ayrıntılı olanak kaydedeceğimiz özellikler vardır. Şimdilik Jean Cocteau’nun bir sözü ile yetinelim: “Şiir dili öyle ayrı bir dildir ki, başka hiç bir dile çevrilemez, hatta yazıldığı dile bile... “
6 Müzik dili:
Müzik dili derken, özel işaretlerle (nota) ses haline, dönüştürülen bir bildirişim anlatılmaktadır. Burada ses, ya da nota, duyguların (ya da çok soyut düşüncelerin) iletişiminde sistemli, yapma işaretler niteliğindedir. Bu anlamdaki müzik dilini, sözlü müzikteki yazı dili ile karıştırmamak gerekir. Şüphesiz bu ikincisinin de düz yazıdan, hatta şiirden farklı bir yanı vardır. (Edebiyat cümlesinin, müzik cümlesine ritim, anlam ve gramer bakımından uyum sağlaması) gibi. Müzik cümlesi deyimi ile seslerin sağlam ve müzik kurallarına bağlı özel bir sıra içinde birleştirilmesi kastedilmektedir.
7 Mekanik dil (kompüter dili)
Kompüter, elektronik bir araç olarak, (bilgi işlem) programları bakımından mekanik harf ve sembolleri kullanmak suretiyle yeni bir (teknik dil) geliştirmektedir. Makineye verilen emirleri düzenleme (bireşimli dil, çıkış dili, gerçekleştirme dili, işlem dili, kaynak dil, sembollü dil) gibi terimlerle çalışma sonuçlarına ulaşır. Beslenen mekanik hafıza istenen sonuçları hesap ve şema teknikleri halinde aktarır.
http://www.turkcede.org/turk-dili/768-dil-nedir-anlatim-duzeyi-bakimindan-diller.html
*
DİL BİLİM BAKIMINDAN DİLLERİ NASIL AYIRABİLİRİZ?
Dillerin yapı özellikleri, tipoloji açısından yapılan sınıflandırmalarda rol oynamıştır. Genel dilbilgisine ışık tutan mantık prensiplerinin esas teşkil ettiği bu sınıflandırmada özellikle iki ayrım yapılabilir:
1- Benzer Diller
Sözlerin ve fikirlerin doğal sıralanışına göre benzerlik gösteren dillerdir. Fransızca ile İspanyolca’nın benzerliği gibi.
2- Devrik Diller
Bunlarda söz ve fikir akışı paralelliği bulunmaz.
Bu açıdan özel unsurlar katkısıyla gelişen Analitik dil ve iç değişikliklerin gramatikal ilişkilerini belirleyen sentetik dil ayrımı da yapılmıştır.
Bunlardan başka tarihsel kökler bakımından da bazı ayrımlar yapılmaktadır.
http://www.turkcede.org/turk-dili/778-dil-nedir-dil-bilim-bakimindan-dilleri-nasil-ayiririz.html
*
1- Benzer dil: Bir dilin başka bir dile benzerlik göstermesine benzer dil denir.
2- Devrik dil: devrik cümlelerden oluşan dildir
Analitik dil: Çözümlemeli dildir.
Sentetik dil: Bileşimli dildir.
*
Ek Okuma
Dillerin
sınıflandırılması
Doğal diller
Beyinde dil
sürecinde devreye giren kısımlar
İnsanlar tarafından konuşulan bir dil veya tarihi ve
art zamanı bulunan bir dil olan işaret dili Linguistik çerçevesinde doğal dil olarak tanımlanır. Bilişimsel dilbilim
içerisinde “doğal bir dilin” karakteristik özelliği, dilsel bir konuşma sistemi
yeterliliği ve dilsel ifadeleri benimsemek olarak tanımlanır. Bu ifadeler tam
bir cümleden oluşmalıdır ve tek bir cümleden birçok anlam çıkarılmalıdır. Bunun
yanı sıra “doğal dilleri anlama” ve “karşılıklı ses verme” arasında fark vardır.
Her bir sözcüğün ve tonların anlaşılması sınırlıdır.
Dilin ve dil kullanımının bütün yönleriyle ve tek tek
somut diller ile uğraşan bilim dalı Linguistik veya dilbilimdir. Bunun yanı
sıra, genel dilbilim insana özgü dilleri bir sistem olarak araştırır,
ayrıca dilin genel ilkelerini, kurallarını ve koşullarını araştırır. Uygulamalı
dilbilim, dilin somut kullanımı bağlamında ortaya çıkan konuları ele alır.
Tarihsel dilbilim, dillerin tarihsel gelişimini ve genetik akrabalıklarını
araştırır, bunu genel anlamda dil değişimi gibi tek tek dillerin öğelerinin
tarihini göz önünde bulundurarak yapar. Karşılaştırmalı dilbilim, diller
arasındaki farklılıkları ve ortak özellikleri araştırarak elde eder ve bunları
belirli kriterlere göre sınıflandırır. Ayrıca dil önermelerini yani bütün
dillerde veya birçok dilde ortak olan özellikleri araştırarak ortaya çıkarmaya
çalışır.
Doğal diller, özellikle yapısal ve sözcükle ilgili
anlaşılmazlıklar ve belirsizlikler bakımından doğal olmayan dillerden
farklıdır. Bu doğal olmayan dillere programlama dilleri örnek gösterilebilir.
Böyle bir tanımlamaya göre Esperanto gibi yapay diller doğal olmayan dil olarak sınıflandırılır, çünkü bu
gibi dillerin bağımsız tarihi bir gelişimi söz konusu değildir. Doğal diller de
yapay diller de jest, mimik ve iletişimdeki ton değişimleri için ses melodisi
gibi aksan ve şiveleri kullanır.
Dilbiliminin içinde, dilin özel yönleriyle uğraşan çok sayıda büyük ve küçük alanlar vardır. Bunlar; dil ve düşünce, dil ve gerçeklik veya dil ve kültür arasındaki ilişki ile sözlü ve yazılı dillerdir. İnsanlığın ana dili üzerine varsayımlar özellikle kurgusaldır, söylentiye dayanır; bu paleo dilbilim alanın araştırma konusudur. Dilin kullanımı, kural değeri taşıyan bakış açıları altında sözlüklerde (imla kılavuzlarında, yazı biçimi sözlüklerinde) ve dil bilgisi kullanımlarında tanımlanır.
Belirli dilbilimsel alanların yanı sıra, dilin
etkisini, yaratıcı gelişimini ve anlamını yoğun olarak özellikle açıklayan
bilimsel alanlar vardır. Bu alanlara; söz sanatlarını inceleme bilgisi (retorik), edebiyat bilimi, hem felsefenin hem de dilbiliminin alt alanı olarak dil felsefesi ve etnoloji
dâhildir.
Biçimsel diller
Doğal dillerin aksine biçimsel diller mantık ve kitle
öğreniminin araçlarıyla tanımlanabilir (temel ifadelerin sayılabilir çokluğu,
düzyazı kuralları, biçim olarak güzel ifadeler). Biçimsel mantığın tanımlama
ilkeleri de doğal dilleri kullanır; bu alandaki öncü çalışmaları Amerikan
Mantıkçı Richard Montague yapmıştır. Tamamıyla bir yeniden oluşturma elbette
mümkün değildir. Çünkü mantık da doğal dillerden türemiştir. Sonuç olarak doğal
dillerdeki her şeyi kararlaştırmak zorundayız (Ludwig Wittgenstein).
Tek tek diller
Dil, özel anlamda Almanca, Japonca veya Svahili dili
(asıl adıyla Kiswahili, Doğu Afrika'da kullanılan bir dildir) gibi belirli tek
tek dilleri belirtir. İnsanlığın sözlü dilleri, dil aileleri içerisindeki
genetik akrabalıklarına göre sınıflandırılır; bu sınıflandırma dil kodlamaları
aracılığıyla her ayrı dile göre uluslar arası alanda ISO 639”a göre yapılır (ISO=Uluslararası Standart Organizasyonu 639 standartlarına göre). 2005 yılında
yayımlanan “National Geographic” dergisine
göre dünya genelinde 6912 dil aktif olarak kullanılmaktadır. Fakat günümüzde
var olan aşağı yukarı 6500 dilin neredeyse yarısından fazlası yok olma
tehlikesiyle karşı karşıyadır, çünkü bu diller artık ya hiç konuşulmuyor ya da
artık yeni nesillere aktarılmıyorlar. Bu durum muhtemelen, günümüzde halen var
olan dillerin büyük bir kısmının önümüzdeki 100 yıl içerisinde yok olmasına
sebep olacaktır. Toplum, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan dillerle
ilgilenmeyi ve insanlığın mirası kabul edilen bazı dilleri belgelendirmeyi
destekliyor. Ayrıca bu dillerin, üzerinde çalışılan özellikleri vasıtasıyla
sınıflandırılmasını da destekliyor.
Dil yaşayan bir canlıdır. Dil doğar, zaman içerisinde
değişir ve tekrar yok olur gider, ama bu yok oluş biyolojik anlamda değildir,
aksine gelecek kuşaklara aktarılma anlamında bir yok oluştur; burada canlı
olma, işlevlerin çeşitliliği için mevcuttur. Günlük hayatta artık kullanılmayan
yani ölü diller olarak kabul edilen diller kendi yerlerini alan dillerde
izlerini bırakırlar; örneğin Roman dillerinde (İtalyanca, Fransızca, Rumence vb.) ve diğer
başka dillerde de çoğunlukla dilsel ifadelerin alınması yoluyla Latincenin izleri görülür.
Diller, kökenlerine göre etnik diller ve yapay diller diye sınıflandırılırlar. Bir etnik dil veya halk dili, örneğin bir
kök dil Peru ve Bolivya arasındaki Titikaka (Titicaca) gölü kıyısındaki
“Aymara” olabilir. Örneğin bir yapay dil ise Martin Luther tarafından yapılan
İncil çevirisi zamanındaki Almancadır, çünkü ondan önce çok sayıda, tamamen
farklı Almanca kök diller vardı ve bu kök diller de kelime dağarcığında birçok
farklılıklar gösteriyordu. En çok tanınan, kendine özgü ve çok yaygın bir yapay
dil örneği Esperantodur ama Esperanto dünya dili olarak kabul edilmeye henüz
çok uzaktır. (Orijinal adı “Lingvo Internacia” olan “Esperanto”, kendini “Dr. Esperanto” olarak tanıtan Polonyalı göz doktoru “Ludwik Lejzer Zamenhof” tarafından,
farklı dilleri konuşan kişiler arasındaki iletişim zorluklarının, öğrenilmesi
kolay bir ortak dil ile aşılabileceği düşüncesiyle 1887 yılında üretilen bir
yapay dildir.)
Konuşulan
diller
Konuşulan diller, var olan bir dilin sözlü
ifadelerinin bütünüdür. Konuşulan dillerin yazılı dillerden farklı olarak
görsel ve el ile oluşturulmuş işaret dili ve konuşma dışı iletişim (Parasprache) gösterilebilir. Konuşulan
diller insanlığın dilinin ilk ve temel biçimidir. Bazı kültürlerde yazı dili
geçmişte yoktu ve hala da yok.
Konuşulan diller kendiliğinden ve özgür biçimde ifade
edilen konuşmalardır. Bu konuşmalar düzenlenmemiş ve gözlemlenmemiş iletişim
durumlarıdır ve bu konuşmalar iki veya daha fazla konuşmacı arasında
gerçekleştirilir. Bu durum yazılı olarak önceden ifade edilen konuşmalarda
hariç tutulur. Konuşulan dillerin özel oluşum durumları, kısıtlı
normalleştirmesinin yanı sıra konuşmanın duruma bağlılığına, etkileşimliliğine
ve az da olsa işleme zamanına aittir. Konuşulan dillerin özelliklerine elips
oluşturma da dâhildir. Bu sözdizimsel olarak tamamlanmamış cümleler anlamına gelmektedir. Ayrıca ünlemlerin
kullanımını ve dinleyici ve konuşmacı işareti gibi sınıflandırma işareti olarak
adlandırılan farklı düzeltilmiş olguları da ifade eder.
Yapay dil
Diğer birçok dilin aksine yapay diller kaynağı belli
olan dillerdir. Yapay diller, o dili oluşturan kişi ya da komisyonun adı
bilinir olan dillerdir. Yapay dillerin dil bilgisi yapıları tarihin akışı
içerisinde insanların günlük kabulleri ya da yönelimleriyle belirlenmiş ve
tamamen insan eliyle yapılandırılmış olan dillerdir. Örnekler:
Esperanto, Elfçe, Kiril Türkçesi, İdo dili, Kotava, Toki
Pona,Torozek,Futsch,Apotamkin.
Halk dili
Halk dili bir halkın her yerde konuştuğu dile verilen
isimdir. Halk dili, eski bir dil biçimi veya dinde, bilimde veya
sahnede kullanılan bir yabancı dildir. Bu durum birçok kültür çevresinde eskiden de böyleydi, bugün de böyledir.
Halk dili
terminolojisine dair
Halk dili
kısmen ülke diline ve ana dile anlamca yakın kullanılır. Halk dili kavramı öncelikle şu şekilde
ortaya çıkmıştır: Yöresel dil yabancı bir dile karşı oluşur veya halk dili
“daha düşük bir dil seviyesi” bağlamında yüksek dil seviyesinden ayrılış olarak
görülür. Halk dili özellikle dinin ve bilimin dili olarak görülür.
Halk dillerinin
rolü
Orta ve Batı Avrupa’da ayrı ayrı halk dilleri
yüzyıllar boyunca dini ayinlerin ve edebiyatın dili olan Latince karşısında ortaya çıkmıştır. “Şarlman” (Karl der Große) zamanında
Almanca, inançların arabuluculuğu için halk dili olarak büyük anlam kazandı.
Ayrıca Martin Luther’in İncil çevirisi de bu amaca hizmet etmişti, çünkü bu İncil
çevirisi de konuşma dilinden basit bir aktarım değildi. “Halk dillerine
yönelmede”, Yeni Çağ’ın başlarında bütün Avrupa’da gözlemlenen bir eğilim söz konusudur.
Halk dilinin
diğer safhaları
Helenizm çağında Yunan dili Koini’nin yanı sıra başka
birçok halk dili ortaya çıkmıştır. (Koini, Helenistik Dönemde Attik
Diyalekt'ten sonra gelişmiştir. Koini ayrıca Yunanistan dışındaki bölgelerde de
kullanılmıştır, bu yüzden de sadece Yunanların değil, Yunan olmayanların da
kullandıkları bir halk lehçesidir. Aynı zamanda Koini, Romalıların Yunanlarla anlaşmak için kullandığı
lehçedir.)
Hindistan’da halk dilleri kutsal Sanskritçeden oldukça uzaklaşmıştır.
Arapça yazı dili sadece camilerde, yazışmada ve uluslararası
alanlarda kullanılır. Arap yazışma dili, Arap halk dillerinin farklı
türlerinden belirgin bir biçimde ayrılmaktadır.
Eski Doğu’ya ait Hıristiyanlar günümüzde hâlâ dini
ayinler için İsa tarafından konuşulan Süryanice (Aramice ya da Aramca) dilini kullanmaktadırlar.
Avrupa’nın kültür ve yazışma dilleri, sömürgecilik
sonrası Afrika’da, yöresel halk dillerinin yanı sıra ve hatta bu halk
dillerinin üzerinde resmi dil olarak büyük ölçüde kullanılmaktadır. İngilizce,
Fransızca, Portekizce gibi.
Yazı dili
Yazı dili, resmi olarak tespit edilmemiş bir işaretler
sistemini belirtir. Ancak yazı dili özel kurallara uyar ve yazı dilinin
bir yazı sistemi mevcuttur.
Yazı dili metinlerde kendini gösterir. Yazı dilinde en
başta daima sözcük, düşünce ve kesinlikle ulaşılabilir bir fikir yer alır. Oysa
yazı dilinde fiziksel durumda; yazı araştırmalarının belgeleri, evrakları vb.
hizmete sunulur.
Halk diline özgü yazı kültüründe 13. yüzyıldan bu yana
şehir kültürünün gelişmesiyle belirgin bir canlanma yaşanmıştır. Bu canlanma
sadece soylular ve din adamlarına değil, aynı zamanda da diğer toplumsal
sınıfların da yazı diline geçişlerini mümkün kılmaya yardımcı olmuştur. 14. ve
15. yüzyıllarda kavramsal olarak sözlü konuşmanın işaretleri giderek ortadan kaybolmuştur. Sözlü dil, kavramsal yazı dilinin
ortaya çıkmasıyla ortadan kaybolmuştur. Günümüzde yazı yazanların yazı
biçiminde yeniden düzenlenmesinin zamanı için hangi kültürel, sosyolojik ve
geçici koşullara bağlı arka plana sahip olduğu çoğunlukla pek
önemsenmemektedir. Arka plan bilgisi yazarın niyetini anlayabilmek için çok
büyük bir öneme sahiptir. Ayrıca yazım tarzı, yazma aracı gibi “yazının
göstergeleri” az dikkat çeker. Daktilo ve bilgisayar gibi aletler konuşma dilinin kayıt altına
alınmasını önemli ölçüde kolaylaştırmıştır. Çünkü bunlarla konuşma dili, sözlü
ve yazılı olarak kayıt altına alınabilmektedir.
Konuşma dili
Günlük dil veya genel dil olarak da adlandırılan
konuşma dili günlük toplumsal ilişkilerde kullanılan standart dil değildir.
Konuşma dili bir lehçe olabilir veya konuşma dili standart dil olan yüksek dil
ile lehçe arasındaki bir ara durum olarak kabul edilebilir. Özellikle de
konuşmacının eğitim durumu, sosyal çevresi gibi sosyolojik ve dini gerçeklikler
konuşma dilini etkilemektedir. Konuşma dilsel ifade biçimleri bazen eşanlamlı
(sinonim) olarak “halk dilsel” olarak da tanımlanmaktadır. Buradaki halk dilsel
ifadesi genel anlamda halk dilini karşılamaktadır.
Konuşma dilinin
arka planı
Türkiye çerçevesinden bakıldığında konuşma dili olarak
işlev gören standart bir yüksek dil bulunmamaktadır. Türkiye göz önüne
alındığında yazı diline en yakın konuşma İstanbul Türkçesi olduğu için en duru
konuşma dili olarak İstanbul Türkçesi kabul edilmektedir.
Dilin bölgesel egemenlik ilişkisinin uzun süredir
devam eden tarihi çeşitliliği konuşma dilsel tutumlarda güçlü biçimde izlerini
bırakmıştır. Standartlaşamamış olan konuşma dili de bazı tekdüzeliklere mağlup
olmaktadır. Bu tekdüzelikler konuşanının diğer konuşanların konumunu
belirlemesinde ve onlara uyum sağlamasında ortaya çıkmaktadır.
Konuşma diline
dair genel bilgiler
Konuşma dili yüksek dil olarak tanımlanabilen İstanbul Türkçesinden, kamusal
konuşmadan, tiyatro oyunundan, şiirden farklıdır. Fakat aynı zamanda da popüler
olarak görülen yüksek konuşma dilinin bir ara katmanıdır. Bu popüler yüksek
konuşma diline günümüzdeki deneme yazıları, gazete makaleleri, radyo ve
televizyon dilleri veya televizyon Türkçesi örnek olarak gösterilebilir.
Konuşmacının kendisi bunu normalde konuşma dili olarak
adlandırmaz. Örnek olarak eğer uzman olmayan kişiler teknik dil, tıp dili gibi
özel ifadeler ile uzmanlık dillerini doğru kullanamazlarsa bu durum geçerli
olmaktadır. Konuşma dili ile uzmanlık dilleri arasındaki tutarsızlıklar tekdüze
değildirler. Bunlar daha çok duruma ve bağlama göre değişkenlik gösterir.
Belirli meslek guruplarına ait kişilerle uzman olmayan kişiler arasındaki
farklı değerler yüzünden kesin ve net olarak tanımlanmış farklılıklar
bulunmaktadır.
Örneğin eğer uzman kişi kesin bir teşhis koymuşsa
tıbbî bir bulgu bu uzman bir kişi için “negatif”tir. Hasta kişi bunu duyar ve
konuşma dilindeki “negatif” ifadesinden, tespit edilen hastalıktan korkar.
Detaylar]
Dilin gelişmesi için geçerli olan dilsel biçim
çoğunlukla çıkış maddesidir. Almanya’da Martin Luther’in İncil çevirisi,
Birleşik Krallıkta kraliyet ailesinin konuştuğu İngilizce, Fransa’da Paris’te
konuşulan konuşma dili, Rusya’da ulusal şair Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’in bir
eseri ve Türkiye için İstanbul’da konuşulan İstanbul Türkçesi dilin gelişmesine
katkı sağlayabilecek örnekler olarak kabul edilebilmektedirler.
Yüksek dil ve
konuşma dili
Bir yüksek dilin eğitim, gelişme ve bakım süreci
yaşayan konuşma dilinin sürekli bir gözlemine dayanmaktadır. Bu gözlem kültürel
kurumlar sayesinde günümüzde birçok ülkede bulunmaktadır. Bu kurumlar bu görevi
kendileri üstlenmişlerdir veya devlet tarafından görevlendirilmişlerdir. Ulusal
tarihe göre modern ülkelerde yazı dili ve konuşma dili çok farklı biçimde
gelişmişlerdir.
Buna göre konuşma dilinin öneminin değerlendirilmesi
de farklılık göstermektedir ve yüksek dilin tasarlanması için var olan ilgili
kurumların etkisi de aynı durumdadır.
Konuşma dili ve
günümüzdeki dil değişimi
Yüksek orandaki değişim hareketliliği, yabancıların
diğer ülkelere seyahatleri, kitle iletişimi, elektronik bilgi işlem ve bunlar
gibi diğer etmenler günümüzde günlük dilin gelişimini hızlandırmaktadır. Diğer
taraftan da televizyonun yerleşik etkileri ve esnek olan lehçe sınırlarının
etkileri günlük dilin gelişimini yavaşlatmaktadır. Bir dilin biçimsel
tanımlamaları nasıl olsa konuşma diline dayanmaktadır.
Konuşma dilinin
etkileri
Özellikle gençlerin dili ve diğer sosyal çevre dilleri
yeni neslin konuşma dilini her zaman etkilemektedir. Asıl önemli olan askeri
dil, hapishane dili, öğrenci dili, dağcı dili, avcı dili, uzmanlık alanı dili,
bölgesel dil, konuşma dili, lehçe ve şiveler gibi özel guruplarda
sınırlandırılmış olmasıdır. Günümüzdeki hareketlilik ve kitle iletişim araçları şivelerin ve lehçelerin sayısını sürekli olarak azaltmaktadır. Aynı
zamanda konuşma dilsel unsurların bölgesel karakteri de ortadan kaybolmaktadır.
Yazı dili ve
konuşma dili arasındaki ilişki
Yazı dili ile
konuşma dili arasındaki farklı ilişkiler üç değişik durumda kendini gösterir ve
bu üç farklı durumda da yazı dilinin konuşma diline olan bağımlılığı
tartışılır.
·
Bağımlılık teorisine dayanan bu yaklaşım yazı dilini
ikincil dil olarak yani konuşma diline bağlı olarak tanımlar. Bu noktada yazı
dili sadece konuşma dilinin kayıtlarına hizmet eder. Yazı dili kendi ifade
biçiminde daima hayalidir, çünkü yazı dili başka bir iletişim aracına hizmet eder. Asıl olarak yazı dili konuşma biçiminde bulunur.
·
Özerk teoriye özgü olan bu yaklaşım, yazı dilini
ikincil görev olmaktan kurtardığını ve konuşma diliyle eşit kabul ettiğini
ifade eder. Bunun temsilcileri bu görüşü, konuşma ve yazı dilinde dilin iki
farklı biçiminin söz konusu olduğunu belirterek savunurlar. Ayrıca yazı dili
ile fikir çatışmalarıyla bireylerin anlama kabiliyetinin genişleyeceği
görüşündedirler. Bununla beraber bu fikir çatışmasının konuşma dili üzerinde
etkileri olabilir.
·
Sınırlandırılmış yaklaşım her iki durumu da hesaba
katmaktadır ve hem her iki dil biçiminin de kısmi bağımsızlığını, hem de her
ikisi arasında oluşan ilişkileri kabul etmektedir.
“3-aşamalı-tez” olarak adlandırılan bu yaklaşım
gitgide önem kazanmaktadır. Bu 3 aşama planlama, belli bir üslupla ifade etme
ve üzerinde çalışıp düzeltmektir. Bu yaklaşım daima önem kazanmaktadır, çünkü
yazı dilinin dilsel formüllerine göre sorunlar ancak düşünsel planlamalar
tamamlandıktan sonra ele alınabilir.
Aynı şekilde zihinsel fikir oluşumlarının tam bir
cümle yapısında olup olmadığı veya en azından karmaşık bir sözcük yapısında olup
olmadığı güncel olarak tartışılmaktadır, ya da yazı dilinin dilbilgisel
formlara hizmet edip etmediği de güncel bir tartışmadır.
İşaret dili
Özellikle dilsiz ve ağır biçimde duyma kaybı olan
kimselerin iletişimde kullandıkları kendine özgü, görsel olarak algılanan doğal
dil sistemi, işaret dili olarak tanımlanmaktadır. İşaret dili sağır ve
dilsizlerce “haptik” anlamı (hareket ve dokunma) el temasıyla algılayarak
kullanılıyorsa, buna “taktil” işaret dili denir.
İşaret dili, mimik ve ağzın görünüşüyle mesela sessiz
konuşulan kelimelerle ya da hecelerle bağlantılı olarak ve daha çok vücudun
şekliyle oluşan bağlamda her şeyden önce ellerle oluşturulan toplam
işaretlerden (el kol hareketleri) meydana gelir.
Tarihçesi
Amerikalı “Valeri Sutton” 15
yaşındayken 1966 yılında kişisel notları için bir sistem geliştirdi. Bu kişisel
sistemi bale koreografilerini not etmek için geliştirmişti. “Valeri Sutton”
Danimarka Kraliyet Balesi”nde alıştırma yapmak için 1970’de Danimarka’ya
taşındı. Orada Bournville Okulu’nun unutulma tehlikesinde olan koreografilerini
kaydetmek için kendi dans notlarından yararlanmıştır. Bu kişisel sistemin
1973”te yayımlanması ve bale öğrenenler için “DanceWriting” Kursu (Bale vb.
öğrenenler için koreografileri not alma kursu), bu not alma tekniğinin Kopenhag
Üniversitesi bilim adamları tarafından okunan bir gazete makalesinde 1974
yılında tanınmasını sağlamıştır. İşaret diline yönelik “MovementWriting”in
(Hareketlerin yazılması) daha ileri düzeyde çalışılması teşviki, Antropolog
Dr. Rolf Kuschel’den ve Lars
von der Lieth’ten gelmiştir. İlk olarak Kuschel, Güney Pasifik Okyanusu’ndaki
bir adada yaşayan bazı sağır ve dilsiz insanların anlaşmak için kullandıkları
işaret sistemini filme almıştır. Bu kişilerin konuştukları dili çözümleyebilmek
için yazılı bir notlandırmaya ihtiyaç duyulmuştur. Dr. Rolf Kuschel ve “Lars von der Lieth, Sutton’dan bu
filmde gösterilen el hareketlerini not etmesini rica etmişlerdir. Bir işaret
dilinin sağır ve dilsiz “bulucusunun” hareketleri yardımıyla elde ettiği bu
transkripsiyon sağır ve dilsizlerin davranış dilinin modern zamanda ilk defa
kayıt altına alınması olarak kabul edilebilir. Yazı sistemi başlangıçtaki
“MovementWriting”ten ayrı olarak sürekli gelişmiştir ve işaretleri tanımlayan
bir yazının gereksinimlerine uygun hale getirilmiştir. İşiten Danimarkalıların
jestleri ve mimikleri de “SignWriting”in (İşaretlerin yazılması) simgeleri
yardımıyla von der Lieth tarafından yürütülen araştırma grubunca kayıt altına
alınmıştır.
Valerie Sutton 1975 ile 1979 arası Boston
Konsevartuarı’nın dans bölümünde çalışmıştır. Bu esnada “New England Sign
Language” (Yeni İngiltere İşaret Dili) araştırma grubuyla bir araya geldiğinde
kendi “SignWriting” sistemini daha da geliştirmiştir. Duymayan yetişkinler,
“National Theater of the Deaf”in (Duymayanların Ulusal Tiyatrosu) oyuncuları
ilk kez 1977’de işaretler dili yazısını öğrenmişlerdir. Valerie Sutton 1979”da
“National Technical Institute for the Deaf”te (İşitme Engelliler için Ulusal
Teknik Enstitüsü) görev almıştır. Bu enstitü işaret dili yazısını resimlerle
anlatan “Amerikan İşaret Dili”ni
yayımlamıştır.
1982’in sonbaharından itibaren “SignWriter” (İşaret
yazıları) çeyrek yıllık bir gazetede işaret dili yazıları isimli metinlerle
yayımlanmıştır. Düzenli ve periyodik basımlardan faydalanarak hızlı ve kolay bir
yazım için gerekli olanlara yetişebilmek için işaret dili yazsısı
basitleştirilmiştir. Bu projeden 1984 yılında vazgeçilmiştir, çünkü bütün
işaretler el ile yazılmak zorunda olduğu için masraflar bu çabalardan daha
fazla olmuştur. 1986’da “SignWriter”ın bilgisayar programı yazılmış ve
yayımlanmıştır.
1980’li yıllardan beri işaret yazısına ilişkin çeşit
çeşit kılavuzlar ve sözlükler mevcuttur, hatta el yazısı ve kabartma yazısı da
geliştirilmiştir.
İşaret yazısı 1985’ten beri gözlemlenen yazıların
yerine yazılmıştır ve 1997’den bu yana İşaret yazısı resmi olarak yukarıdan
aşağıya doğru bölümler halinde yazılmaktadır.
Uluslararası
işaret dili “Gestuno”
Uluslararası İşaret Dili (“International Sign
Language”) olarak da bilinen “Gestuno” 1951’de ilk defa “Dünya İşitme
Engelliler Federasyonu”nun (“World Federation of the Deaf”) dünya çapındaki
kongresi çerçevesinde ele alınan yapay bir işaret dilidir. “Gestuno” ismi
İtalyancadan gelmektedir. “Gestuno”, “işaretlerden birisi” anlamını
taşımaktadır.
1973’te bir komisyon uluslararası bir yapay işaret
dili üzerine çalışmalar yapmıştır ve bu yapay işaret dilini standartlaştırmaya
çalışmıştır. Birçok ülkede işitme engelliler tarafından anlaşılan işaretler bu
komisyonda bir araya getirilmiştir. Ayrıca bu komisyon yaklaşık 1500 işaretten
oluşan bir kitap yayınlamıştır. Ancak Gestuno’nun gerçek bir dil gibi somut
dilbilgisel kuralları yoktur.
“Gestuno” sayesinde, farklı ülkelerden işitme
engelliler bir araya geldiğinde ve kendilerine özgü işaret dilleriyle
anlaşamadıklarında kullanılan uluslararası bir işaret dili gelişmiştir.
“Gestuno” bugün hâlâ uluslararası işaret dili için bir referans olarak
kullanılmaktadır. Birçok işitme engelli insan dört yılda bir düzenlenen duyma
engellileri olimpiyatlarında ve “Dünya İşitme Engelliler Federasyonu” (World
Federation of the Deaf) gibi birçok uluslararası konferanslarda uluslararası
işaret dilini kullanmaktadır.
Sesli dile
yönelik bağımsızlık ve tutum
İşaret dilleri bilimsel anlamda kendine özgü ve doğal
diller olarak kabul görürler. İşaret dillerini aynı ülkedeki sesli dillerden
temelde ayıran kendilerine özgü dilbilgisi yapıları vardır. Bu nedenle işaret
dilleri sesli dile kelime kelime aktarılamaz. Sesli dile yönelik göze çarpar
bir fark ise; sesli dil birbirini takip eden bilgileri zorunlu bir şekilde
ardıl olarak işlerken, işaret dilleri her hareketle birkaç bilgiyi aynı anda
iletebilir. Sık sık “inkorporasyon” (kabul etme) olarak adlandırılan bu kavram
yeni araştırma birimlerinde bükümden sayılmaktadır ve işaret dilin önemli bir
malzemesidir. İşaret dilleri ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Almanca
dil alanından Almanca İşaret Dili (DGS) varken Avusturya’da Avusturya İşaret
Dili (ÖGS) vardır.
Farklı sesli dillerde olduğu gibi işaret dilleri de
kendi aralarında benzerlik gösterir. Uluslararası işaret dili uluslararası
organizasyonlarda yavaş yavaş yürürlüğe girmektedir. Oluşum aşamasındaki işaret
dili nesnel açılara göre ülkelere özgü farklı el kol hareketlerinin kabul
edilen anlaşma sayesinde gelişimini sürdürmektedir.
İşaret dillerini yasal olarak güvence altına alma
çabaları geçmişte de vardı ve hala da devam etmektedir. İngilizce ve Māori
(Maori, Yeni Zelanda yerlileri ve onların diline verilen isimdir) dilinin yanı
sıra Yeni Zelanda işaret dili (NZSL) 2006’dan bu yana Yeni Zelanda’nın resmi
dilidir. İsviçre’nin Kanton eyaleti, işaret dilini 27 Şubat 2005’ten beri
anayasal olarak kabul etmektedir. Avusturya parlamentosu Federal Anayasa’da
işaret dilini tanınmış azınlık dili olarak kabul etmiştir (Madde 8. fıkra 3).
Ağız hareketi
Ağız hareketleri işitme engellilerin ve ağır
işitenlerin eğitimi alanlarında söz konusudur. Ağız hareketleri konuşma dilindeki sözcük üretiminde yüzün alt kısmının ve
dudakların gerçekleştirdiği görsel olarak algılanabilen davranışlardır.
İnsanların sözcük üretimi sırasında konuşma araçlarının yanı sıra ağzın dış
alanının ve dudakların da her sözcükte belirli bir biçimde görevi söz konusudur.
Bu durum küçük kişisel farklılıklarla da olsa birçok insanda daha az veya daha
çok benzerlik göstermektedir. Dudak hareketinin
bu fark edilebilir örneği prensip olarak konuşma dilinde dudak okumayı mümkün
kılmaktadır.Görsel olarak görülebilen ağız hareketi dilin en küçük birimi olan
“fonem”e benzetilerek İngilizcede “viseme” olarak tanımlanmaktadır.
Ağız hareketlerinin gerçekleştirilmesi ve durumu
öncelikle işitme engellilerin ve ağır işitenlerin eğitimi alanlarında belirli
bir dereceye kadar sistematik bir biçimde bilinçlidir. Bu durum anlaşılabilir
şekilde canlandırılabilmektedir. Bu alanda dudak okumanın tipik ağız durumlarının
ve ağız hareketinin sonuçlarının uygulamalı olarak gösterilmesiyle alıştırma
yapılmakta ve dudak okuma eğitilmektedir.
Ağız hareketleri çoğu kez bir sözcüğün bütün şeklini
tam olarak yansıtmayabilir, aksine sadece bir kısmını yansıtabilmektedir. Hatta
ağız hareketleri özellikle sözcüğün bir kısmını konuşma esnasında tamamıyla
kolay anlaşılabilir biçimde ve tipik ağız biçimlerinde yansıtabilmektedir.
Özellikle önce gırtlağın konuşma aracı olan veya dilin pozisyonu sayesinde
meydana çıkarılan sesler daha az anlaşılabilir olabilir veya hiç okunmayabilir.
Bu durumda örneğin “baba” ve “mama” sözcüklerinde ağzın hareketi aynı
görünmektedir.
Bunun yanı sıra bir sesin ağız hareketi kendisinden
sonra söylenecek olan veya kendisinden önce söylenen (eşsöyleyiş) ses yüzünden
değişmektedir. İşitme engelliler için eğitim veren okullarda öğretmenler zor
sözcüklerin okunmasını kolaylaştırmak için bilinçli olarak ağız hareketini
değiştirmektedirler. Bu durum şu şekilde örneklendirebilir: “L” sözcüğünün daha
iyi fark edilebilmesi için dil kesici dişin iç kısmına değil de görülebilen
biçimde kesici dişin alt kenarına dokundurulmaktadır. Bu davranış sesi görsel
olarak sembolize etmek için gerçekleştirilmektedir. Ağız hareketleri işaret
diline destek olarak da kullanılmaktadır.
İşaret dili
kursları
Bir işaret dilini, duyabilen insanların da öğrenmesi
mümkündür. Örneğin halk eğitim merkezlerinde ya da işaret dili kurslarında ve
uygulama ve kapsam açısından bir yabancı dil öğrenmeyle kıyaslanabilir.
İşaret dili
çevirmenleri
İşaret dili çevirmenleri el kol hareketi çevirmenleri
değildirler. İşaret dili çevirmenleri duymayan ve duyan kimseler için her iki
yönde de çeviri yaparlar. Örneğin bu, bir duymayanlar konferansında işaret
dilini bilenler ve işaret diline hâkim olmayan duyan kişiler için yapılan
çeviri olarak ortaya çıkar. Bir işaret dilinden diğerine ya da sesli bir dilden
yerel bir işaret diline (örneğin Fransızcadan Almanya veya İsviçre İşaret
diline) çeviri yapan çevirmenler vardır. İki işaret dili arasında çeviri yapan
çevirmenlerin kendisi çoğunlukla duymayan kişilerdir.
İşaret dili
yazısı
Birçok girişim olmasına karşın işaret dili bugüne
kadar günlük kullanım için güvenilir olarak yazıya dökülememiştir. Bilimsel
araştırmalar için “not alma sistemleri”, örneğin “HamNoSys” (Hamburg Not Alma
Sistemi) mevcuttur. Örnek olarak bu sistemler; elin biçimindeki, el
duruşundaki, vücut kısmındaki, hareketi yürütmedeki gibi el kol hareketlerinin
çözümlenmesiyle ve bunlara uygun düşen temsillerle çalışır. İşaret dili yazısı
Osnabrück’teki “Duyma Engellileri İçin Eyalet Eğitim Merkezi”nde uygulanmıştır.
Başarılı bir şekilde birinci sınıftan itibaren yürürlüğe konulmuştur. (İşaret
dili yazısı: İngilizce; “SignWriting”, ilk olarak “Valeri Sutton” tarafından ve
“Sutton-Movement Writing-Sistemlerinin” bir kısmı olarak geliştirilmiştir)
İşaret dili
yazısı
İşaret dili
yazısı, işaret dilinin dilsel işaretlerinin temsilleri için Kopenhag
Üniversitesi’nin vekâletinde 1974’te “Valeri Sutton” tarafından geliştirilmiş
bir sistemdir. Daha önceden, Paris’te 19. yüzyılda Fransız “Bebian” ve daha
sonra İskoçya asıllı George Hutton, Nova Scotia’da (Kanada) her ikisine de “mimografi” denilen bir
işaret dili yazısı taslakları üzerinde çalışmalarını tamamlamışlardır.
Duymayanlar için diğer yazı sistemleri de mevcuttur.
Örneğin Willian C. Stokoe’nun “American Sign Language” (ASL – Amerikan İşaret
Dili), Eshkol-Weissman’ın “Israel Sign Language” (İsrail İşaret Dili), “Alman
İşaret Dili” (DGS) için “HamNoSys” (Hamburg Not Alma Sistemi) ve Hartmut
Teuber’in “SignLettering” fonetik/fonem sistemi günümüzde kullanılmaktadır.
İşaret dili yazısı, “MovementWriting” (Hareketlerin yazılması) üst kavramından
özetlenen, hareketleri tanımlayan ve “SignWriting”in (İşaretlerin yazılması)
yanı sıra “DanceWriting” (Dansların ve koreografilerin not alınmasına yönelik)
ile bağlantısı olan yazılar arasından birisidir.
İşaret dili, el kol hareketleri için önemli
sayılabilecek el kol hareketlerinin gösterilmesinde el biçimlerinden ve
mimiklerden yararlanmaktadır. Hatta kollar, bacaklar ya da omuzlar için kesin
tanımlanmış birçok kesin belirli “piktogram” adı verilen işaret sisteminden ve
hareketin tanımını gösterecek farklı oklardan, yıldızlardan, dalgalardan vb.
değişik ek sembollerden de yararlanmaktadır. İşaretlerin sistemsel
karakterlerinden dolayı yazının tanınması görece olarak kolaydır (“piktogram” ya da “piktograf” bir eşyayı,
bir objeyi, bir yeri, bir işleyişi, bir kavramı resmetme yoluyla temsil eden
sembollerdir)
İşaret dili Almanya’da birkaç yerde, örneğin
Osnabrück’teki “Duyma Engellileri İçin Eyalet Eğitim Merkezi”nde
(Landesbildungszentrum für Hörgeschädigte in Osnabrück) duyma özürlü çocukların
ders programına yerleştirilmiştir. Aynı durum Güney Nikaragua’da bir okulda da
gerçekleştirilmiştir.
Yapısal ve
biçimsel diller
Diller, bilişim bilimi (informatik) çerçevesinde de ele alınabilir. Biçimsel diller
olarak adlandırılan diller dilin matematiksel modelini ifade eder ve bu diller
özellikle teorik bilgisayar bilimi içerisinde kendine yer bulur.
Özellikle de hesaplanabilirlik kuramı ve Compilerbau
kullanımında yer alır. Birçok bilgisayar program dilleri, özünde hem teorik
düşüncelere hem de nesnel düşüncelere dayanır. Programlama dillerine “Java, ALGOL,
Fortran, COBOL, BASIC, C, C++, Ada, LISP, Prolog, Perl” örnek verilebilir.
Felsefenin karşılaştırılabilir bir uğraşı da Alman
filozof, matematikçi ve mantıkçı Paul Lorenz’in projesi
olan Orto isimli bir dil programıdır. Bu dil programında anlamlı ve sistemli
bir bilimsel dilin oluşturulması amaçlanıyor ama bu durum “sistemli felsefede
büyük oranda tartışmalı” durumda.
Dil Kelime
Anlamı (TDK)
Dil Nedir: (I) a.
1. Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya
yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı: Ağzımı dolduran kocaman
Dil, kelimelere yer bırakmıyor ki... -Y. Z. Ortaç.
2. Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli
bölümleri: Terazi Dili.
3. Büyükbaş hayvanların haşlanıp pişirildikten sonra
yenebilen Dili: Birkaç Dilim ekmek, ince bir iki Dilim peynir veya Dil, bazen
de haşlanmış bir sebze yemeği. -S. F. Abasıyanık. 4. Ayakkabı bağlarının ayağı
rahatsız etmemesini sağlayan ve bağ altına rastlayan saya parçası.
5. coğ. Kıstak.
6. den. Makaraların ve bastikaların içine
yerleştirilmiş olan, üzerinden geçirilen halatı istenilen yöne çevirmeye
yarayan, çevresi oluklu, küçük döner tekerlek: İki Dilli makara.
7. müz. Bazı üflemeli çalgılarda titreşerek ses
çıkaran ince metal yaprak.
8. hlk. Anahtar.
Güncel Türkçe Sözlük
Dil Ne Demek: (II) a.
1. İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek
için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, zeban: Dilinden
Anadolulu olduğu ancak belli oluyordu. -S. F. Abasıyanık.
2. Bir çağa, bir gruba, bir yazara özgü söz dağarcığı
ve söz dizimi: Halk Dilinin günebakan ismini verdiği bu çiçek, güneşe
âşıktır. -H. S. Tanrıöver.
3. Belli mesleklere özgü Dil: Hukuk Dili.
4. Düşünce ve duyguları bildirmeye yarayan herhangi
bir anlatım aracı: Müzik Dili. Yazı Dili. Hiçbir zaman onların arasına
katılabilecek bir Dil bulamadım. -R. Mağden.
5. tar. Sorguya çekilmek için yakalanan tutsak.
Güncel Türkçe Sözlük
Dil Anlami Nedir: Far. Dil (III) a. esk.
Gönül, yürek. Güncel Türkçe Sözlük
Dil Hakkinda Bilgi: Fr. Langue BSTS / Tıp Terimleri Kılavuzu
Dil Kadının cinsiyet organının üst kısmında bulunan pek duygun küçük bir organ, bızır. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Hakkinda Bilgi: Fr. Langue BSTS / Tıp Terimleri Kılavuzu
Dil Kadının cinsiyet organının üst kısmında bulunan pek duygun küçük bir organ, bızır. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil
1. Anahtar.
2. Kilidin içindeki Dilcik.
3. Kapı mandalı.
4. Koyun ve sığırlara takılan çanın içindeki madenî
parça. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Yazı kaleminin ucu. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Zar içindeki sazan balığı yumurtaları. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Tekerleklerin geçirildiği eksenin, mazının ileri geri oynamasına engel olan ağaç kazık. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Açgı. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Dil. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Değil (bk. deyil, deyl) Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Dil. || Dil oti yemiş olmak: çok konuşkan ve sevimli olmak Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Anahtar (Çayağzı) Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Dil // Dila çihmak: konuşma çağına erişmiş olmak Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil [Gönül] (kelime tek başına kullanılmaz.) // Dil erbabi: gönül ehli Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil İng. tongue Ağız boşluğunun alt bölgesinde bulunan, çok tabakalı yassı epitelle sarılmış çizgili kastan yapılmış olduğu için serbestçe hareket edebilen, arka tarafta Dil kemiğine bağlı olan bir organ. BSTS / Biyoloji Terimleri Sözlüğü 1998
Dil İng. language Simgeler ve sözcükler oluşturmak için tanımlanmış bir damga takımı ve bunların, anlamlı bir iletişim aracı olarak deyimler ve tümceler (ya da bir örü) oluşturmak üzere kullanımım yöneten sözdizim kuralları takımı, örn. Türkçe, İngilizce, COBOL, FORTRAN. bk. izlenceleme Dili. BSTS / Bilişim Terimleri Sözlüğü 1981
Dil İng. language BSTS / Bilgisayar Terimleri Karşılıklar Kılavuzu
Dil Osm. lisan Bir insan topluluğu içinde kullanılan sözlü Dillik yollarının bütünü (bk. Dillik).
Diller
türlü bakımlardan sınıflanır.
Yaygınlık ve
nitelik bakımından:
·
KAMU DİLLERİ (L. Communes),
·
ÖZEL DİLLER (L. Spéciales),
·
GİZLİ DİL (L. secrète),
·
RESMİ DİL (L. officielle),
·
UYGARLIK DİLLERİ (L. de civilisation),
·
GENEL DİL (L. générale),
·
DÜNYA DİLİ (L. mondiale);
aynı Dilin
türlü halleri bakımından:
·
KONUŞULAN DİL (L. courante ou parlée),
·
HALK veya KONUŞMA DİLİ (L. vulgarie ou populaire),
·
TEKLİFSİZ DİL (L. familière), "
·
AŞAĞILIK DİL (L. triviale),
·
BİLİM DİLİ (L. savante),
·
MESLEK DİLİ (L. de profession),
·
SINIF DİLİ (Standespraehe /Alm./),
·
EDEBİYAT DİLİ (L. Littéraire),
·
DİPLOMATLIK DİLİ (L. diplomatique),
·
ŞİİR DİLİ (L. poétique,
·
TEKNİK DİLİ (L. technique) ; Kullanış bakımından
·
YAŞIYAN DİL (L. vivante),
·
AŞNI DİL (L. archaïque),
·
ÖLÜ DİL (L. morte) ;
anlık
bakımından:
·
ARI DİL (L. pure),
·
KARMA Dil (L. mixte) ;
doğuş
bakımından :
·
DOĞAL DİL (L. naturelle),
·
YAPMA DİL (L. artificielle),
·
EVRENSEL veya ULUSLARARASI DİL (L. universelle ou
internationale),
·
FİLOZOF İŞİ DİL (Langue philosophique) ;
konuşana olan
yakınlığı bakımından:
·
ANA DİLİ (L. Maternelle),
·
ULUSAL DİL (L. nationale),
·
BENİMSEK DİL (L. adoptée),
·
YABANCI DİL (L. étrangère) gibi sınıfları vardır.
Diller bir ée aralarındaki
kuruluş farkları bakımından sınıflara ayrılırlar. Fikrin türlü öğelerini
(Fran. de la maison gibi) ayrı ayrı kelimelerle veya (evin gibi) tek kelime ile
anlattıklarına göre:
·
ÇÖZÜMLÜ DİLLER (L. analytiques) ve
·
BİREŞİMLİ DİLLER (L. synthétique) ;
cümle
öğelerinin sırası değişip değişemediğine göre:
·
DEĞİŞİR SIRALI DİLLER (L. transpositives) ou inverses)
ve
·
DEĞİŞMEZ SIRALI DİLLER (L. analogues) ;
öğelerini
düzenledikleri tarza göre:
·
AYRILI DİLLER (L. isolantes),
·
YANDAŞLAYICI DİLLER (L. juxtaposantes),
·
GÖVDELEYiCi, TOPARLAMALI, KAPSAMALI, TOPTAN ANLATIMLI
veya ÇOK BİREŞİMLİ DİLLER (Incorporantes, Agglomérantes, Encapsulantes,
Holophrastiques ou Polysynthétiques),
·
BİTİŞİMLİ DİLLER (L. agglutinantes),
·
TANELİ DİLLER (L. atomiques),
·
MALGAMALI DİLLER (L. amalgamantes),
·
KAYNAŞMALI DİLLER (L. fusionnelles) ;
bükünlü olup
olmadıklarına göre:
·
BÜKÜNLÜ veya ŞEKİLLEMELİ DİLLER (L. flexionnelles,
forniatives ou à mots proprement dits), ve
·
ŞEKİLLEMESİZ DİLLER (L. non-formatives ou à mots
apparents, à mots-phrases) ;
aralarındaki
hısımlığa göre:
·
ANA DİLLER (Langues-mères),
·
KARDEŞ DİLLER (Langues-soeurs),
·
KAYNAK DİLLER (L. communes),
·
İLKEL DİLLER (L. primitives),
·
TÜREME DİLLER (L. dérivées). BSTS / Dilbilim Terimleri
Sözlüğü 1949
Dil İng. language İnsanların duygu ve düşüncelerini bildirmek üzere sözcüklerle veya gereçlerle yaptıkları anlaşma: Türkçe, Fransızca, İngilizce, Almanca veya işaret Dili vb. BSTS / Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü 1972
Dil İng. language İnsanlar arasında karşılıklı haberleşme aracı olarak kullanılan; duygu, düşünce ve isteklerin ses, şekil ve anlam bakımından her toplumun kendi değer yargılarına göre biçimlenmiş ortak kurallarının yardımı ile başkalarına aktarılmasını sağlayan, seslerden örülü çok yönlü ve gelişmiş bir sistem. Türkçe, Almanca, Çince, İngilizce, Japonca gibi.
Dünya üzerinde
konuşulan Diller,
a) Köken,
b) Yapı
bakımından sınıflandırılmaktadır.
Köken
bakımından yapılan sınıflandırmada, bilinmeyen devirlerde aynı ana Dile bağlanan bir
köken akrabalığı söz konusudur.
·
Hint-Avrupa,
·
Hami-Sami,
·
Fin-Ugur,
·
Ural ve Altay Dil aileleri bu temeldeki bir
sınıflandırmaya dayanan Dil aileleridir.
Dünya Dilleri
yapı bakımından da
·
tek heceli Diller (İsolierende Sprachen, isolating
kanguages, monosyllabic languages.),
·
eklemeli Diller (agglutinierende Sprachen,
agglutinative languages) ve
·
çekimli Diller (flektierende Sprachen, inflected
languages) olmak üzere üçe ayrılır.
Her Dil
taşıdığı söz hazinesine, kullandığı alanlara, yaşayıp yaşamadığına ve toplumun
içinde onu kullanan kesimler açısından taşıdığı farklı özelliklere göre
·
konuşma Dili,
·
yazı Dili,
·
halk Dili,
·
aydın Dili,
·
bilim Dili,
·
edebî Dil,
·
kültür Dili,
·
millî Dil,
·
ortak Dil,
·
resmî Dil,
·
yaşayan Dil,
·
ölü Dil olarak da sınıflandırılabilir. Bunlara bk.
BSTS / Gramer Terimleri Sözlüğü 2003
Dil İng. language, speech Bir toplum üyelerinin birbirlerine düşünce ve Dileklerini anlatmak amacıyla kullandıkları, ilgili toplumca benimsenen ses simgelerinden oluşan ve belirli bir düzene göre işleyen kültürel dizge. bk.
·
yaşayan Dil,
·
tümbireşimli Dil,
·
törensel Dil,
·
temel Dil,
·
ölü Dil. BSTS / Halkbilim Terimleri Sözlüğü 1978
Dil İng. language Kurma kuralları gereği oluşturulan, anlam kuralları gereği de yorumlanıp anlam kazanan deyimler dizgesi. Krş..
·
sözeDilen Dil,
·
sözeden Dil,
·
biçimsel Dil,
1.
tek çeşitli Dil,
2.
çok çeşitli Dil,
·
altDil. BSTS / Mantık Terimleri Sözlüğü 1976
Dil İng. scab Döküm ya da boşaltma sırasında, erimiş metalin kalıp duvarlarına sıçrayıp, erken katılaşması sonucunda oluşan yüzey kusuru. BSTS / Metalbilim İşlem Terimleri Sözlüğü 1972
Dil bk. ok. BSTS / Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu 1963
Dil Fr. flèche littorale (kıyı) (coğrafya) BSTS / Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu 1963
Dil Osm. lisan (biyoloji, zooloji) BSTS / Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu 1963
Dil Azerbaycan Türkçesi: Dil; Türkmen Türkçesi: Dil; Gagauz Türkçesi: Dil; Özbek Türkçesi: til; Uygur Türkçesi: tii; Tat: tel; Başkurt Türkçesi: tel; Kmk: til; Krç.-Malk.: til; Nogay Türkçesi: til; Kazak Türkçesi: til; Kırgız Türkçesi: til; Alt:: til; Hakas Türkçesi: tîl; Tuva Türkçesi: tıl; Şor: til; Rusça: yazık BSTS / Türk Dünyası Gramer Terimleri Kılavuzu 1997
Dil Durumunu öğrenmek için düşmandan ele geçirilen tutsak. BSTS / Tarih Terimleri Sözlüğü 1974
Dil İng. language İnsana türlü etkinlik süreçleri içinde düşünce ve duygularını anlatma olanağı vererek bilme ve iletişme işlevlerini yerine getiren, toplumsal üretimin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkıp gelişen söz düzeni. BSTS / Toplumbilim Terimleri 1975
Dil Lat. lingua Ağız boşluğunda bulunan, çizgili kaslardan oluşmuş, lokmanın biçimlenmesinde, yutma, tat alma ve konuşmanın biçimlenmesinde görev alan çok hareketli bir organ, glossa, lingua. BSTS / Veteriner Hekimliği Terimleri Sözlüğü
Dil (I) Anahtar. (-Gaziantep; Deliilyas *Şarkışla -Sivas) BSTS / Zanaat Terimleri Sözlüğü 1976
Dil (II) Hayvanların boynuna asılan çanın içinde sallanan boynuz ya da madensel parça. (Uluğbey *Senirkent -Isparta; *Bor -Niğde) BSTS / Zanaat Terimleri Sözlüğü 1976
Dil İng. tongue, Ağız boşluğunun alt bölgesinde bulunan ve özgür olarak hareket edebilen etli bir uzantı olup ard ucundan Dil kemiğine bağlıdır. BSTS / Zooloji Terimleri Sözlüğü 1963
Dil, (IV) Düşman ahvalini söyletmek için alınan esir Tarama Sözlüğü 1965
Dil (I) Anahtar Tarama Sözlüğü 1965
Dil (II) Sözleşme Tarama Sözlüğü 1965
Dil (III) Körfez, koy Tarama Sözlüğü 1965
dîl Değil Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Dil Köken: T. Cinsiyet: Erkek
1. Tat alma organı. 2. İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için sözcüklerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma. 3. Tutsak, esir. 4. Körfez, koy.
Cinsiyet: Erkek
Gönül, yürek, kalp. Kişi Adları Sözlüğü
Radyo ve Televizyon Dili
İstanbul ağzına dayanan yeni
standart dil, eğitim kurumları, basın yayın gibi kanallarla yaygınlaştırılmaya
çalışılır. Yazı dili eğitim kurumlan aracılığıyla yeni nesillere aktarılırken,
bölgeler üstü geçerliliği olan, yazı diline oldukça yakın bir konuşma dilinin
yaygınlaşmasında en önemli araç hiç şüphesiz televizyon, kısmen de radyo
olmuştur. Yaygınlaştırılmaya çalışılan konuşma dilinin en büyük temsilcisi uzun
yıllar özel diksiyon eğitimi almış spikerlerin görev yaptığı ve başka
varyantlara izin verilmeyen TRT olmuştur. Televizyon, elektriğin ulaştığı her
köye ulaşma şansı bulmuştur. 1990’lı yıllara kadar bu konuşma dili, yerel ağzın
baskın olduğu bölgelerde okullarda öğretmenlere, resmi dairelerde bazı
görevlilere, bölgenin yerlisi okumuşlara özgü, varsa televizyonda rastlanan bir
varyant olarak görülmüş, yerel konuşmalar üzerinde günümüzdeki kadar etkili
olmamıştır. Ağızların baskın olduğu bölgelerde hâlâ eğitimli kesimin de ağız
konuşması bunu açıkça göstermektedir. 1990’lı yıllarda özel televizyon kanallarının
kurulmasını takiben, standart dille diğer varyatnlar arasında çok daha yoğun
bir etkileşim ortaya çıkmıştır.
Standart konuşma dilinin en etkili aracı olan televizyonda,
hayran olunan insanlar her gün evlerin başköşesinde “güzel“, “ince”, “kibar”
İstanbul ağzıyla konuşmaktadır. Ayrıca iç göç nedeniyle asıl ağız bölgelerinin
dışına çıkan insanların da okullardan ve televizyondan tanıdıkları İstanbul
ağzına yaklaşan biçimleri tercih etme eğiliminde oldukları gözlenmektedir.
Özel televizyon kanallarının kurulmasıyla standart dilin en
etkili aracı olan televizyonlar sayesinde, bu defa yerel konuşma biçimleri ve
sosyal sınıflara özgü varyantlar, konuşuldukları bölgelerin dışına çıkmış ve
daha geniş kesimlerce fark edilir olmuştur. Bunun sonucunda standart dilin ve
ağızların kullanım alanında dikkat çekici bir kesişme olmuştur. Yerel konuşma
biçimleri bir taraftan standart dilin etkisiyle standarda yaklaşmışlar,
eğitimli genç nesiller tarafından daha az kullanılır olmuşlardır. Ancak yerel
konuşma biçimleri de standart dilin kullandığı araçları kullanarak bölgelerinin
dışına çıkmış ve daha önce standart dile özgü bir alan olan televizyonda
kullanılır duruma gelmişlerdir. Bu nedenle günümüzde dilin farklı varyantları
arasında her zamankinden çok daha karmaşık bir ilişki vardır. İstanbul ağzına
dayalı konuşma dilinin en güçlü kanalı olan televizyonlarda; dizilerde, bazı
kanallann eğlence programlarında, yerel kanallarda ağza veya başka varyantlara
bolca yer verilmektedir.
Bu gerçeğe karşın, televizyonlardaki standart dışı Türkçe
kullanımına karşı tutum, dil dışı etkilere göre değişmektedir. Örnek olarak
bazı varyantlar hoşgörüyle karşılanmakta bazıları yadsınmakta, örnek olarak
benzer programlar yapan ağız konuşuru sunuculardan birine ses çıkarılmazken bir
başkası tepki çekebilmektedir. Ancak bunun en önemli nedeni kullanılan ağız
değil, o ağızların konuşulduğu bölge veya konuşur grubuyla ilgili genel
kanıdır.
Her ne olursa olsun, bugün dil içindeki çok yönlülüğün fark
edilmesinde televizyonun en önemli araç olduğu tartışma götürmez bir gerçektir.
Televizyonlarda kullanılan dilin Türkiye‘de konuşulanlarla sınırlı kalmadığını
vurgulamaya gerek yoktur. Örnek olarak Elveda Rumeli dizisinde Rumeli ağızları
kullanılmaktadır. Bu yeni eğlence öğesi, bu yönüyle, kahramanların ayırıcı
özellikleri arasında konuşmalarındaki farkların önemli bir yer tuttuğu orta
oyunu, Hacivat’la Karagöz gibi geleneksel tiyatroyla da kesişmektedir.
Televizyonlarda, kendine özgü bir dil kullanılan haberler,
hava durumu, spor programları, kültür programları başta olmak üzere, ağız
kullanımının alışılmış olmadığı, değişkenliğe fazla yer olmayan programlar da
vardır. Buna karşılık çeşitli eğlence programlarında ve sevilen dizilerde
standart dışı varyantlar farklı derecelerde kullanılabilmektedir. Bunlar dil
içindeki değişkenliğe karşı belli bir hoşgörünün oluşması, ilgili varyantı
konuşanların ise kendi konuşmalarının utanılacak bir şey olmadığının farkına
varması sonucunu doğurmaktadır.
Televizyonla ilgili bölümü bitirmeden bir başka hususa daha
işaret etmekte yarar vardır. Bu da Türkçenin televizyon alanında birçok dille
rekabet ettiği gerçeğidir. Çünkü televizyonlarda kolayca sağlanabilecek
donanımla çok farklı dillerde yayına ulaşmak mümkündür. Ancak Türkçenin
televizyon alanında en ciddi rekabetinin, başka alanlardakine paralel biçimde,
İngilizceyle olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü İngilizce ağırlıklı yayın yapan
yerli ve yabancı kanallar vardır; dizi veya yabancı filmlerin bazıları orijinal
dilde, çoğu zaman da İngilizce gösterilmektedir.
*
Eğitim ve Bilim Dili
Türkçenin eski dönemlerde eğitim dili
olarak kullanılışıyla ilgili bilgilerimiz sınırlıdır. Selçuklu döneminde eğitim
dili olarak kullanılmadığı bilinmektedir. Osmanlı medreselerinde de eğitim dili
Arapçaydı. Dini bilgilerin verildiği medreselerde İslam’ın kutsal kitabının
dilinin doğal bir üstünlüğü vardı. Yine de medreseler ve çocuklara dini
eğitimin verildiği mahalle mekteplerinde veya kurslarda Türkçe, en azından
dersler anlatılırken kullanılmış olmalıdır. Ayrıca saray okulu olan Enderun’da
Türkçe öğretilmekteydi. Dini eğitim Arapça ağırlıklı olsa da astroloji, coğrafya,
edebiyat, tarih, tıp vb. başka alanlarda yazılmış Türkçe metinler, hatta dini
metinlerin varlığı da sanıldığından daha güçlü bir Türkçe yazı geleneği eğitimi
olduğunu gösterir. Çünkü eğitim verilmeden bir yazı dilinin kurallarının
öğretilmesi mümkün değildir. Ancak bu eğitim bugünkü anlamda kurumsal bir
çerçevede olmayabilir.
18. yüzyılın sonlarından itibaren din dışı eğitim veren
okulların açılmaya başlanması ve Tanzimat’tan sonra eğitimi halka yayma arzusu
Türkçeyi sadeleştirme isteğini öne çıkardı. 1793 yılında açılan Mühendishane-i
Berri Hümayunda. Fransızca, İtalyanca ve İngilizce yanında “kimi sınıflarda
Türkçe dersleri bile verilmekte“ydi. Mühendishanede, Fransızca zorunlu ders
olarak okutulur, böylece Osmanlıda ilk olarak bir Batı dili Arapça ve Farsçaya
rakip çıkar ve Türk eğitimi batı kaynaklarından yararlanmaya başlar. Avrupalı
doktorların ders verdiği 1827’de kurulan askeri tıbbiyede eğitim dili 1870’e
kadar Fransızcadır. Türkçe yıllardır ihmal edildiği için bu dönemde gerek tıpta
gerek diğer alanlarda okutulacak Türkçe kitap, Türkçe ders verecek kadrolar,
derslerde kullanılabilecek terimler, yoktur.
11. Meşrutiyet’in ilanıyla oluşan özgür ortamdan hareketle
farklı topluluklar, kültür dernekleri, siyasal kulüpler kurup dilleri üzerine
çalışmalarını yoğunlaştırırlar. Türk aydınları da bundan etkilenir. Anayasa’ya
göre devlet dili Türkçe olduğundan ilkokullarda Türkçe zorunlu dil durumuna
getirilir. Türk olmayanlar kendi dillerini de okuyacaklardır. Ortaokulda Türkçe
zorunlu, bölge dili seçmelidir. 1923’e gelindiğinde eğitim dili ve eğitimin
halka yayılması hâlâ çok ciddi bir sorundur. Cumhuriyetten sonra eğitim dili
Türkçe olmakla birlikte, verilen derslerin adı henüz yeterince sade bir dil
kullanılmadığını açıkça gösterir.
Yabancı dille eğitim veren okulların bir kısmı son derece
başarılıdır. Ancak bu başarının Türkçe dışında bir dille eğitim verilmesinden
mi yoksa başarılı bilim insanları ve öğrencilerin buralan tercih etmeleri,
buralarda çalışan ve okuyanlann daha iyi imkanlara sahip olması gibi başka
sebeplerden mi kaynaklandığı ayrı bir araştırma konusudur.
Diğer taraftan yabancı dille eğitim aynı zamanda ciddi
sorunların da kaynağı durumundadır. Her şeyden önce ana dili Türkçe olan bir
öğretmen veya öğretim üyesinin bütün inceliklerini çok iyi bilmediği bir dilde,
ana dili Türkçe olan öğrencilere çok iyi kavrayamadıkları, çevrelerinde doğal
olarak konuşulmayan bir dilde eğitim vermeye çalışmaları sonucu ortaya çıkan
durum başlı başına bir garabettir. Zaten yığınla sorunu olan eğitim sisteminde,
yabancı dille eğitim uygulamasıyla sorunların daha da artacağı açıktır.
Öğrenciler, gerek yazılı gerek sözlü yabancı dil performanslarının düşük olması
dolayısıyla dersleri zor anlamakta veya derslere aktif olarak katılmaktan
çekinmektedirler. Yabancı dille eğitim, bir eğitim sisteminin bütünü için
değil, belli kısımları için, teknoloji ve bilgi transferi, yabancı Öğrenci
çekme gibi gerekçelerle tartışılabilecek bir konudur. Ama yabancı dille
eğitimdeki en önemli sorun, bağımsız ülkelerin bağımsızlıklarının en önemli
sembollerinden birisi olan bağımsız bir standart dilden, ileride kendi
geleceğini teslim edeceği insanlann yetiştirildiği eğitim gibi bir alanda
gönüllü olarak vazgeçmesidir. Türkiye’de yabancı dille eğitim tartışmalarında
bu can alıcı nokta yeterince vurgulanmamıştır.
Yabancı dille eğitimde piyasa şartlan da önemli bir rol
oynamaktadır. Verilen geleneksel eğitimden memnun olmayan aileler çocuklarını
yabancı dille eğitim yapan kurumlara, hiç olmazsa yabancı dili sayesinde iş
bulur, yaklaşımı içerisinde göndermektedir. Bu ve benzeri beklentilerle aileler
çocuklannı yabancı dille eğitim veren kuruluşlara göndermekte, buna paralel
olarak yabancı dille eğitim veren daha çok eğitim kurumu ortaya çıkmaktadır.
Eğitim ve dil etrafındaki tartışmalarda terim sorunu özel
bir yer tutar. Osmanlı döneminde terim ihtiyacı da Arapçadan karşılanmaktaydı.
Batıyla ilişki sonucu ortaya çıkan terim ihtiyacında da Arapçaya başvurulmuştu.
Bu tutum Türkçenin kendi türetme imkanlarını köreltmişti. II. Mahmut zamanından
başlayarak tıp, hukuk, matematik gibi bilim dallarında terimleri saptama
yolunda bireysel çabalar görülür. Ziya Gökalp‘ın terimler ve yeni kavramlarda sırayla
halk diline başvurma, Türkçe kökler, eklerle, tamlama ve çekim yöntemleriyle
türetme, tamlamasız olmak kaydıyla Arapça ve Farsçadan alma, batıdan olduğu
gibi alma şeklinde bir yaklaşımı vardır. Ancak terim ihtiyacının
karşılanmasında başvurulan Arapçayı konuşan topluluklar da İmparatorluktan
koptuğundan bu uygulamanın sürdürülmesi imkansızdır. Zaten 1 Eylül 1929’da,
alfabe devrimi sonucunda ihtiyaç kalmadığı gerekçesiyle Arapça ve Farsça
dersleri, yüksek öğretim programından kaldırılır.
Cumhuriyetten sonra terimler önemli bir sorun olmaya devam
eder. Türkçenin özleşmesi konusunda, 1923 Ağustosunda TBMM’ne, kabul görmeyen
bir Türkçe kanunu önerisiyle ilk yasal girişimde bulunan Tunalı Hilmi,
terimlerin Türkçeleştirilmesini ve okul kitaplarının öz Türkçe kurallara göre
hazırlanmasını önerir. 1928 yılının Aralık ayında bilimsel terimlerin tespiti
ve yabancı terimlere Türkçe karşılıklar bulmak amacıyla Darülfünunda
Istılahât-ı İlmiye Komisyonu kurulur. Komisyon kendisine gönderilen terimlere
Türkçe karşılık bulmaya çalışacak, eğer bulamazsa Latince terimleri
kullanılacaktır.
Terimlerin Türkçeleştirilmesi Türk Dili Kurumunun da
görevleri arasındadır. Birinci Türk Dil Kurultayı’nda alınan kararlar arasında
“ıstılah lügati” hazırlanması, “ıstılah konurken Türkçenin bütün lahikalarının
araştırılmasına /…/ ehemmiyet verilme”si de vardır. Cemiyetin adının Türk Dili
Araştırma Kurumuna çevrildiği 18 Ağustos 1934’teki İkinci Türk Dil
Kurultayı’nda da terimlerin Türkçe köklerden Türkçe eklerle türetilmesi ilkesi benimsenir.
Terim komisyonu raporunda kesin zorunluluk durumunda, batıda kullanılan bilim
ve teknik terimlerinin yaşayan yabancı dillerden değil de bu dillerin ana dili
sayılan Lâtince, Grekçe gibi ölü dillerden alınması ilkesi yer almaktadır.
Atatürk terim konusuyla da bizzat ilgilenmiştir. TDK tdk
tarafından yeni baskısı yapılan Geometri kitabında günümüzde de kullanılmakta
olan üçgen, dörtgen, açı gibi pek çok terimi dilimize kazandırmıştır.
Günümüzde çok sayıda terim sözlüğü vardır. Türk Dil Kurumu
çatısı altında hazırlanmış olanlara internet kanalıyla Türk Dil Kurumunun
sayfasında ulaşılabilmektedir. Ancak terim meselesinin sonu yoktur. Düzenli
olarak yeni terim ihtiyacı ortaya çıkmakta, bunların bir kısmı Türkçe
malzemeyle üretilirken, bir kısmı da başka dillerden alınmaktadır.
Dilbilimin en temel bulgularından birisi “her dil
konuşanlarının ihtiyaçlarına cevap verebilecek zenginliktedir” şeklindedir.
Türkçe potansiyel olarak, diğer diller gibi konuşurlarının her türlü ihtiyacına
cevap verebilecek bir dildir. Terim yetersizliği, bazı branşlarda örnek azlığı
veya gelenek yokluğu nedeniyle Türkçe bilimsel yazı yazmanın muhtemel zorluğu
gibi sorunlar dilin özünden değil, tamamıyla dilin kullanımından kaynaklanır.
Her dilde olduğu gibi özellikle terim alanında ortaya çıkabilecek sözde
eksiklikler, türetme, kopyalama vb. yollarla giderilebilir. Dolayısıyla
Türkçenin bilim dili olup olmaması Türkçenin kendisinden kaynaklanan bir sorun
değil, ana dili Türkçe olanların sorunudur. Kaldı ki Türkçeyle bilgi üretimi ve
aktarımını Türkçenin kendisinin değil, ana dili Türkçe olanların yapması
gerekir. Daha fazla imkan sunduğu düşünülen İngilizcede de terimler
kendiliğinden var olmamış, bir konuyu araştıran bir bilim adamı tarafından
üretilmiştir.
*
Anlam Bilimi ve Pragmatik (edimbilim*):
Sözce (Enoncé) ve Cümle (phrase) :
Cümlelerin anlambilimsel nitelikleri:
- Zorunlu sonuç cümleleri (Phrases impliquées):Bazen bir cümle ikinci cümlenin anlamını içerir. Bu durumda ikinci cümle onu içeren birinci cümlenin zorunlu sonucudur ve gereksizdir: “Ahmet Hasan’ı öldürdü. Hasan öldü.”
- Gerçeklerle ilişkili olmayan cümle: Soru ve emir cümlelerinin gerçeklik değeri yoktur, dolayısıyla analitik yahut sentetik cümle değildir.
-Sav (Proposition): Dilin aynı cümleyi yahut aynı fikri anlatmak için birden çok imkânı ve kalıbı vardır: Mesela “Ali, Veli’yi dövdü.” ve “Veli, Ali tarafından dövüldü.” cümleleri aynı olguyu ifade eder. Bu cümleler gramer yönünden farklıdır ama, ortaya koydukları iddia aynıdır, anlamları aynıdır. İşte cümlenin yapısına bağlı olmadan var olan ve aynı kalan bu düşünce, sav adını alır. Sav, bir cümlenin, dilinin ve sözdiziminin yapısından bağımsız olarak anlamıdır. Anlamdaş cümlelerin her birinde aynı kalan unsurdur.
https://www.google.com.tr/
ANLAM BİLİMİ: TEMEL
KAVRAMLAR
Rıza
Filizok
Anlam Bilimi ve Pragmatik (edimbilim*):
Anlam bilimi, kelimelerin,
cümlelerin, metinlerin anlamıyla ilgilenir. Asıl amacı, işaret ile işaretlenen
şey arasındaki ilişkileri incelemektir. Kabaca söyleyecek olursak kelimenin
anlamı ile ifade edilen nesne arasındaki ilişkileri inceler. Buna karşılık
pragmatik, konuşan özne ile işaretler arasındaki ilişkileri inceler. Bu iki
bilim, birbirinin tamamlayıcısıdır: Sözler, anlamlıdır, ancak asıl ve kesin
anlamlarını kullanımda bulurlar. “O çok içiyor.” cümlesi anlamlıdır ama,
nerede, ne için ve ne zaman söylendiğini bilmediğimiz sürece anlamı açık, sarih
değildir. Bu söz, söylendiği şartlar,
kişiler, zaman ve olgular bilindiğinde asıl kesin anlamına kavuşur. Kimin
içtiğini, neyi çok içtiğini ancak o zaman kavrarız. İşte pragmatik, sözün
asıl anlamının bu şartlara bağlı
olduğunu göz önünde tutar ve sözü bu dil
dışı şartlara göre yorumlar.
Bu yeni kurulan bilim
dalı, anlam bilime yeni katkılar sağlamıştır. Pragmatik, yeni bir bilim dalıdır
ama atalarımız belagat ve fıkıh gibi bilim dallarında bu yöntemi bin yıldan
fazla başarıyla kullanmışlardır.
Sözce (Enoncé) ve Cümle (phrase) :
Sözce terimi, İngilizce’deki (statement)
ve Fransızca’daki (énoncé)
terimlerinin
karşılığıdır. Günümüzde cümle
ve sözce terimleri farklı şeyleri ifade etmektedir. Cümle, biçimlerin (forme)
birleşme düzeyidir, sözce, bildirişim düzeyinin terimidir. Konuşma anında söz
dizimi kurallarına uyulurak söylenen sözler vardır, söz dizimi kurallarına
uymadan söylenen, ama anlamlı olan sözler vardır. Sözce birincileri de ikincileri de içine alır.
Cümle, sözün söylendiği an göz önünde
bulundurulmadan tamamen dil içi bağlantılara göre (Özne, nesne, yüklem)
tanımlanmış bir birimdir. Cümle, biçim bilimi ve sözdizim kurallarına göre
yapılanır. Cümlenin anlamı, kelimelerin hakiki anlamlarına bağlıdır. Buna
karşılık bir sözcenin anlamını zaman, yer ve kişiler belirler. Dil bilim ile
pragmatiğin sözü farklı açılardan ele almaları cümle ile sözce farkının
doğmasına sebep olmuştur. Dil bilimi,
eksiltili, yarım cümleleri de cümle imiş gibi açıklamaya çalışır. Pragmatik
bilimi ise sadece dil dışı bağlamla (contexte) ilgilenir.
Sözceleme ve sözce ayırımı
Sözce ile sözceleme arasında da fark
vardır: Sözceleme (énonciation), sözün yaratıldığı süreçtir. Belli bir özne,
belli bir anda, belli bir yerde, belli bir dinleyiciye (alıcı) karşı belli bir
sözce üretir. Sözce ise bir söz
söyleme işi sonunda ortaya çıkan dil ürünüdür. Buna karşılık sözceleme, söyleme
işiyle birlikte eş zamanlı olan dil ürünüdür, tekrarlanması mümkün değildir.
Konuşanın
ürettiği sözlü ve yazılı her mesaj sözce adını alır. Sözceleme ise sözcenin
yaratıldığı bağlamdır.
Cümlelerin anlambilimsel nitelikleri:
- Analitik Cümle (Phrases
analytiques): Kelime ve kelimelerin anlamı, cümlenin zorunlu olarak doğru
olmasını gerektiriyorsa, bu cümle analitiktir:
Bekar, evlenmemiş kişidir.
Cisimler uzayda yer kaplar.
Bütün insanlar ölümlüdür.
Bu tip cümleler, “A, A’dır” tarzında
ifade edilen cümlelerdir. Analitik cümlelerin doğru yahut yanlış olduğunu
kelimelerin yine dil vasıtasıyla yapılmış tanımlarına uygun olup olmayışından
anlarız. “Üçgenin dört köşesi vardır.” Cümlesi analitik bir cümledir, fakat
anlamca yanlış bir cümledir. Çünkü, verilen bilgi, “üçgen”in tanımına uygun
değildir. Görüldüğü gibi, analitik cümleler, dil ve tanımlarının dünyasını
anlatırlar, dış dünyaya kapalıdırlar. Buna karşılık sentetik cümleler, olguları
anlatırlar, olgu doğruysa doğru, yanlışsa yanlıştırlar.
- Sentetik Cümle (Phrases
synthétiques): Cümlenin doğruluğu ve yanlışlığı ifade edilen şeye bağlı
olan cümlelerdir. Olgusal bir içerikleri vardır: ”Süleyman Demirel,
Cumhurbaşkanı’dır.” Cümlesinin doğruluk ve yanlışlığı, ifade edilmek istenen
olguya bağlıdır. Bu cümle, geçmiş zaman için doğru, bugün için yanlıştır. Bu
tip cümleler, “A, B’dir” şeklinde ifade edilebilir. Burada A, bir nesneyi, B,
A’nın bir niteleğini ifade eder. Sentetik cümlelerin doğru yahut yanlış
olduğunu gözlem ve deneyle anlarız.
- Çelişik Cümle (Phrases
contradictoires): Cümledeki kelime yahut kelimelerle cümlenin anlamının
uyuşmamasıdır: “Bu adam ölümsüzdür.” (İnsan ve ölümsüz karşıt anlamlıdır.
“antonymie”). Birbiri ile çelişen iki cümleye
de çelişik cümleler denir: “Bu sinek canlıdır” ile “Bu sinek ölüdür”
cümleleri çelişiktir.
- Itnab (Paraphrases): Aynı önermeyi, aynı savı (proposition)
ifade eden ve aynı şartlarda doğru yahut yanlış olabilen iki cümleden uzun
olanına ıtnab cümlesi denir. Bu durumda İki cümlenin aslında içeriği aynıdır.
- Zorunlu sonuç cümleleri (Phrases impliquées):Bazen bir cümle ikinci cümlenin anlamını içerir. Bu durumda ikinci cümle onu içeren birinci cümlenin zorunlu sonucudur ve gereksizdir: “Ahmet Hasan’ı öldürdü. Hasan öldü.”
- Gerçeklerle ilişkili olmayan cümle: Soru ve emir cümlelerinin gerçeklik değeri yoktur, dolayısıyla analitik yahut sentetik cümle değildir.
-Sav (Proposition): Dilin aynı cümleyi yahut aynı fikri anlatmak için birden çok imkânı ve kalıbı vardır: Mesela “Ali, Veli’yi dövdü.” ve “Veli, Ali tarafından dövüldü.” cümleleri aynı olguyu ifade eder. Bu cümleler gramer yönünden farklıdır ama, ortaya koydukları iddia aynıdır, anlamları aynıdır. İşte cümlenin yapısına bağlı olmadan var olan ve aynı kalan bu düşünce, sav adını alır. Sav, bir cümlenin, dilinin ve sözdiziminin yapısından bağımsız olarak anlamıdır. Anlamdaş cümlelerin her birinde aynı kalan unsurdur.
*
Analitik-Sentetik Ayrımı
Immanuel Kant; Saf Aklın Eleştirisi'nde analitik ve sentetik yargılar
olmak üzere iki ayrı kavram tanımlar.
Analitik-Sentetik ayrımının en belirgin özelliği
deneyden bağımsız veya deneye bağımlı olmadır.
Bunun yanı sıra analitik yargılar daima doğru olan
yargılarken, sentetik yargılar doğru ya da yanlış olabilen yargılardır.
Analitik yargılar içeriği boş yargılar olmaları
dolayısıyla bilgimizi genişletmez ancak sentetik yargılar bilgimizi
genişletirler. Kant şu
şekilde ifade etmiştir:
“
|
İçinde bir öznenin yüklem ile ilişkisinin düşünüldüğü tüm
yargılarda bu ilişki iki türde olanaklıdır. Ya B yüklemi A'ya bu A kavramında
kapsanan bir şey olarak aittir; ya da B bütünüyle A kavramının dışında yatar,
gerçi hiç kuşkusuz onunla bağlantı içinde duruyor olsa da. İlk durumda
yargıyı çözümsel, ikincisinde birleşimli olarak adlandırıyorum.
|
„
|
—Immanuel Kant, Arı Usun Eleştirisi
|
Analitik ve sentetik yargılar kendi aralarında analitik a priori,
analitik a posteriori; sentetik a priori ve sentetik a
posteriori şeklinde ayrılabilirler.
Kant; analitik a posteriori yargılarla ilgilenmez çünkü bu
yargılar bilginin kaynağının deneyde olmasıyla analitik olması bakımından
çelişkilidirler. Diğer yargı tiplerinden sentetik a priori, ayrı bir öneme
sahiptir. Çünkü bu yargılar genel ve zorunluluk bildirirken aynı zamanda deney
yargısıdırlar.[1]
- Ayrıca bakınız: A priori/a posteriori
Analitik
Analitik bir önerme, B
yükleminin A öznesinin zaten tanım olarak bir özelliği olduğu
önermelerdir. Analitik önermeleri belirlerken Kant tarafından
kullanılan ilk ölçü tiçermedir. Bundan dolayı yüklemin kavramını
elde etmenin yolu öznenin kavramını çözümlemeden
geçer. [2]
« Hiçbir bekar evli değildir. »
|
|
Analitik yargıların belirlenmesinin bir diğer ölçütü çelişmezlik
ilkesidir. Buna göre bir analitik yargının olumsuzu aklı çelişkiye düşürür.
Eğer bir yargı analitik ise doğruluğu çelişki ilkesine göre bilinebilir.[3]
Bunlarda bir akıl doğrusu
söz konusudur ve bu önermeler her zaman doğrudur. Yeni bir bilgi içermeyen
önermelerdir. “Kare bir dörtgentir.” “Dünya elips şeklinde bir yörünge
izler” gibi örnekler verilebilir.[4]
Kant analitik
yargıları tanımlarken düşünme kavramını da kullanır. Düşünme
kavramı olumlu anlamda analitik yargıları örneklerken, olumsuz anlamıyla sentetik
yargıları işaret eder. Çünkü sentetik yargılarda, yargıya eklenen yüklem hiçbir
şekilde öznenin kavramında düşünülmemiştir. Yani yüklem, hiçbir biçimde öznenin
ayrıştırılmasıyla elde edilemez. Kant bunu şöyle ifade eder:[5]
“
|
Çözümsel yargılar yoluyla bilgimiz hiçbir biçimde
genişlemez, tersine daha şimdiden taşımakta olduğum kavram ayrıştırılır ve
benim kendim için anlaşılır kılınır.
|
„
|
—Immanuel Kant
|
Sentetik
Sentetik önermelerde ise A öznesi, içinde B
yüklemini barındırmaz.
« Tüm insanlar 5 metreden kısadır »
|
|
önermesi her ne kadar doğru olsa da insan tanım
olarak böyle bir boy limitini içermediği için sentetik bir önermedir; bize kavramlar değil
dünya hakkında bilgi verir.
Sentetik önermeler bize yeni bir bilgi verirler
ve bu bilginin doğruluk değeri, deney ve gözleme dayanır.
Mesela “Bazı ülkeler az gelişmiştir.” ifadesinin doğruluk değeri, deneysel ya
da gözlemsel olarak ortaya konmalıdır.[4]
Sentetik yargılarda yüklemin kavramı öznenin kavramıyla
ilintili olmakla kalmaz onun kapsamını artırır. Sentetik yargılarda kavramları
birbirine bağlayan bir sentetik birlik vardır, bu sentetik birlik kendine bir
dayanağı temel alır ve bu dayanak sayesinde bilgimiz genişler.[6]
Kaynakça
- ^ Immanuel
Kant, Arı Usun Eleştirisi, Çev: Aziz Yardımlı, (İstanbul: İdea, 1993).
- ^ a.g.e
A6/B10.
- ^ a.g.e
A151/B190.
- ^ a b Ömer
YILDIRIM'ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
3. Sınıf "Klasik Mantık" Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM).
- ^ Immanuel
Kant, Arı Usun Eleştirisi, Çev: Aziz Yardımlı, (İstanbul: İdea, 1993), A8.
- ^ a.g.e
A155/B194.