Özel Diller
Özel Diller bir toplumda, bireyin içinde bulunduğu sınıfa, yaşa,
özellikle mesleğe göre belirlenen dillerdir.
Bireyi, bir toplum kesimine ait
kılan bütün belirtilerin toplamı olarak da düşünülebilir. Bir grubun bütün dil
varlığı, bir grubun dili olarak da tanımlanabilir.
Reichmann, söz konusu grupları
sıralarken, toplum katmanları kadar, mezhep, cins, yaş grubu, aile, akrabalık,
tanıdık gruplar, öğrenim, meslek grubu, siyasal grupları da göz önünde
bulundurmaktadır.
Aynı dil birliği içinde, kültür
açısından birbirinden ayrı düzeydeki kimselerin aynı dili kullanışı,
birbirinden çok farklıdır. Ses özellikleri ve kurallara uyma konusu bir yana bırakılsa
bile, kullanılan sözcüklerin seçimi ve çeşitliliği yönünden büyük ayrılıklar vardır.
Kültür düzeyi düşük birinin dili,
genellikle daha küçük bir söz varlığından yararlanır; somut kavramlara ve
somutlaştırmalara fazla yer verir. Kültürel açıdan kendini geliştirmiş olan bir
kimsede kavram, sözcük zenginliği kendini belli eder.
Argo
Argo
Argo: Toplum içinde bir kesimin
ya da öbeklerin farklı bir biçimde anlaşmayı sağlamak amacıyla oluşturduğu özel
bir dildir.
·
Temelde, toplumun genel olarak aşağı tabakasında
kullanılan argo, hemen her ülkede, okumuş, yetişmiş kişiler arasında da
tutunabilmektedir.
·
Bunlar arasında, argonun değişik türleri de
ortaya çıkmaktadır: artist, öğrenci hatta bilgin argosu vb.
Argo, gelişmiş, oldukça sanatlı ve çoğu kez nükteli bir dildir.
Argo, gelişmiş, oldukça sanatlı ve çoğu kez nükteli bir dildir.
·
Her ülkede bu özel dilin oluşumunda birbirine
benzer eğilimler görülmekte, benzer yollara gidilmektedir.
·
Argonun söz varlığı, ortak dilin sözcüklerine
özel anlamlar vermek, kimi sözcüklerde bilinçli değişiklikler yapmak, eskimiş
öğelerden, aynı dilin lehçelerinden ve yabancı kökenli öğelerden yararlanmak
yoluyla meydana getirilir.
·
Argoda, bir anlam olayı ve aynı zamanda bir söz
sanatı olan deyim aktarmalarına çok sık rastlanır.
·
Argo, küçük değişiklikler dışında, dilbilgisi
yönünden, ortak dilden ayrılmaz. En önemli özelliği,sürekli değişmesidir.
·
Argo, toplum içindeki modalardan, önem kazanan
çeşitli kavramlardan, ilişki kurulan yabancı ülke ve dillerden sürekli olarak
yararlanmakta ve değişmektedir. Bu da dil-toplum ilişkisini ve dilin
değişkenliğini göstermektedir.
Konuşulanlar dışındaki kimselerce
anlaşılmaması için, sözcüklerin bozulmuş biçimlerinden oluşturulan ve yine bir
zümreye özgü olan özel dil türü de jargondur.
Ek Okuma
Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi i Journal ofTurkish World
Studies,
au. VI, Sayı 2, Sayfa:297-30I, İZMİR 2006.
ARGONUN NİTELİĞİ VE ARGOYA BAKIŞ AÇIMIZ
Musa Çifçi
Özet
Çalışmada, argonun tanımlanması üzerinde durulmuş;
ülkemizdeki argo çalışmalan tasviri olarak incelenmiştir. Argonun söz varlığının
temel nitelikleri üzerinde durulmuş; Argo ve gizli diller arasındaki ilişki
genel yönleriyle vurgulanmıştır. Argoya bilimsel bakış açıları değerlendirilmiştir.
...
Mevcut diller, oluşma
biçimlerine göre, tabii diller ve yapma diller olarak iki gruba ayrılmaktadır.
Tabii diller,
temelinin ne zaman atıldığı bilinmeyen, ait olduğu toplumun kültürünü kuşaktan
kuşağa taşıyarak aktaran, bilinç altına yerleşerek zihin işlemlerinin
gerçekleşmesine ve bir kısım estetik hazların duyulmasına, hayati önem taşıyan
beşeri işlere çok önemli ölçüde destek veren ve belki de bazı düşünürlere göre
insan için düşünmenin ve yaşamanın ta kendisi olan canlı bir varlıktır.
Yapma diller ise
(Esperanto', Occidental gibi) sonradan bir grup insanın bir araya gelip bazı pratik
endişe ve amaçlarla özel bir şekilde oluşturduğu, herhangi bir cansız araçtan
pek farkı olmayan özel bir anlaşma, iletişim biçimidir. Bunların yanı sıra her
dil dairesinde, o dilin malzemelerini kullanmak suretiyle yine birtakım pratik
ihtiyaçların karşılanması veya iletişimin pratikleştirilmesi, zamanla oluşan telmihlerin
daha kolay ifade edilebilmesi, belirli bir alana özgü kavramların zamanla anlam
kaymalarına uğramalan ve daha pek çok özel nedene bağlı olarak gelişen, bir
süre sonra da kendi geleneğini kuran özel diller vardır. Argo, bu tür dillerdendir; yapma bir dil olmakla beraber, masa başında
değil, toplumsal yaşama alanlarında kültürlerne sonucu oluşmuş bir dildir. Bu
yönüyle doğal dillerden sayılır.
Her ne şekilde ve hangi amaçla olursa olsun, bütün ifade
araçlarının, insanların bireysel ve toplum olarak belli ihtiyaçlanna cevap
verdiği, dolayısıyla işlevsel olduğu söylenebilir. Elbette, argo da böyledir;
ortaya çıkışı itibariyle belli ihtiyaçlara dayanmaktadır.
İlgi çekici bir araştırma alanı olan argo, tıpkı dilbilimi
gibi, bilim dünyasının ilgisini son yüzyıllarda (18. yüzyıl) çekmeye başlayan
ve ülkemizde, son yıllarda araştırmacıların ilgisini yoğunlaştırmasına rağmen
kapsamlı şekilde ele alındığı söylenemeyecek kadar az işlenmiş bir konudur.
Argo çalışmalarının Türk dil biliminde gerekli yerini
alamamasında toplumumuzun birtakım değer yargılannın ve elbette
sosyo-Iengüistik ve sosyo-psikolojik araştırmalarla ilgili akademik eğilimlerin
yeni gelişmeye başlamasının payı olduğu düşünülebilir.
Ülkemizde "argo" ve "küfür" kavramları
çoğu zaman birbirine karıştırıImış, neredeyse eş değer tutulmuştur. Argo
kavramı gereği gibi tanınmadığından, özellikle "kültür argosu" ile "genel
argo" kavramlan, bu gibi anlayışlar yaygınlık kazanmıştır. Bu alanda
ilk çalışmayı yapan A. Fikri, bazı argo sözleri "ahlaka mugayirdir" düşüncesiyle eserine almamıştır.' Hatta,
argoyla ilgili yazılı literatürdeki tanımlamalarda bile bu anlayışın izlerini
bulmak mümkündür:
"Önce özellikle Fransız dili filolojisinde, sonra kapsamı genişletilmek suretiyle de genel dilcilikte, Türkolojide ve başka kollarda, dilin tabakalanması bahsinde kullanılan bir terim... Eskiden önce esnafın, sonra da dilenci, serseri, külhanbeyi, hırsız, kaçakçı ve genel olarak şerir takımının kendi yaşayış tarzı isteğine uyarak, etrafındakilerin anlayamayacağı şekilde ve kendi aralarında konuştuğu aşağılık bir özel ve gizli diL." (İnönüAnsiklopedisi)
Kamus-ı Türki, argo kelimesine yer vermemiştir. Yabancı kaynaklarda da argonun şöhreti iyi değildir:
"argo: özel bir grup veya sınıf tarafından kullanılan, hırsızların gizli dili gibi, özelleştirilmiş söz varlığı."
Türkçe Sözlük, argoyu biraz daha olumlu ifadelerle tanımlamıştır:
"Önce özellikle Fransız dili filolojisinde, sonra kapsamı genişletilmek suretiyle de genel dilcilikte, Türkolojide ve başka kollarda, dilin tabakalanması bahsinde kullanılan bir terim... Eskiden önce esnafın, sonra da dilenci, serseri, külhanbeyi, hırsız, kaçakçı ve genel olarak şerir takımının kendi yaşayış tarzı isteğine uyarak, etrafındakilerin anlayamayacağı şekilde ve kendi aralarında konuştuğu aşağılık bir özel ve gizli diL." (İnönüAnsiklopedisi)
Kamus-ı Türki, argo kelimesine yer vermemiştir. Yabancı kaynaklarda da argonun şöhreti iyi değildir:
"argo: özel bir grup veya sınıf tarafından kullanılan, hırsızların gizli dili gibi, özelleştirilmiş söz varlığı."
Türkçe Sözlük, argoyu biraz daha olumlu ifadelerle tanımlamıştır:
" Kullanılan ortak dilden ayrı olarak aynı meslek
veya topluluktaki insanların kullandığı özel dil veya söz dağarcığı.?"
Ferit Devellioğlu'nun tanımı da yumuşak ifadelidir:
"... sosyal bir toplumun malı olan argo, özel diller (langues speciales) zümresindendir; genel dilin kelimelerine bazı özellikler vermek ve özel kelimeler katmakla meydana gelmiştir. Özel diller ise, genel dilden ayrılarak, küçük sosyal gruplara bağlı kimseler arasında, az çok gizli düşüncelerin anlatılmasına yarayan ve canlı dillerin ortak mihrakı üstünde gelişen dillerdir."
"... sosyal bir toplumun malı olan argo, özel diller (langues speciales) zümresindendir; genel dilin kelimelerine bazı özellikler vermek ve özel kelimeler katmakla meydana gelmiştir. Özel diller ise, genel dilden ayrılarak, küçük sosyal gruplara bağlı kimseler arasında, az çok gizli düşüncelerin anlatılmasına yarayan ve canlı dillerin ortak mihrakı üstünde gelişen dillerdir."
Halil Ersoylu, bir başka açıdan yaklaşarak argonun zeka ile
ilişkisini vurgulamaktadır.
Daha önce argo ile ilgili sınırlı çalışmalar yapılmışsa da'
bu alanda ilk ciddi ve kapsamlı çalışma Ferit Devellioğlu tarafından
yapılmıştır.
Devellioğlu, araştırmalannı özellikle İstanbul ve çevresine ayırmış, Türk argosunun belirleyici özelliklerini önemli ölçüde buralardan topladığı materyallere dayanarak ortaya koymuştur.
Yakın zamanda Halil Ersoylu tarafından hazırlanan "Türk Argosu" da bu alandaki önemli bir boşluğu dolduran bilimsel bakış açısıyla hazırlanmış bir çalışmadır.
Devellioğlu, araştırmalannı özellikle İstanbul ve çevresine ayırmış, Türk argosunun belirleyici özelliklerini önemli ölçüde buralardan topladığı materyallere dayanarak ortaya koymuştur.
Yakın zamanda Halil Ersoylu tarafından hazırlanan "Türk Argosu" da bu alandaki önemli bir boşluğu dolduran bilimsel bakış açısıyla hazırlanmış bir çalışmadır.
Azerbaycan sahası dil çalışmalarında ise argo
araştırmalarının başlangıcı Türkiye sahasına göre epey geç bir dönemde başlar.
Bu sahada 196ü'lara kadar argoyu konu alan herhangi bir incelemenin bulunmadığı
kaydedilir.
LO Şiraliyev'in yaklaşımında "argo"nun sadece özel bir dil olduğu, özel ve örtülü bir iletişim amacıyla kullanıldığı ifade edilir. Onun tespit ettiği, çok az sayıdaki meslek (kasaplar, sazendeler, aşıklar) argosudur. Bunlann söz varlıklan da son derece sınırlı kalmıştır.i i
Türk argosunun söz varlığının da Şiraliyev'in incelediği gibi, lingüistik metotlarla işlenmesinde önemli yararlar vardır.
LO Şiraliyev'in yaklaşımında "argo"nun sadece özel bir dil olduğu, özel ve örtülü bir iletişim amacıyla kullanıldığı ifade edilir. Onun tespit ettiği, çok az sayıdaki meslek (kasaplar, sazendeler, aşıklar) argosudur. Bunlann söz varlıklan da son derece sınırlı kalmıştır.i i
Türk argosunun söz varlığının da Şiraliyev'in incelediği gibi, lingüistik metotlarla işlenmesinde önemli yararlar vardır.
.1Türk dilinin pek çok alanında ve özellikle Anadolu ağızlan
üzerinde değerli derleme ve inceleme çalışmalan bulunan A. Caferoğlu, Muğla..
Burdur, Isparta, Erkilet yörelerindeki bir kısım argomateryallerini
incelemiştir.V Bunlara Konya'yı (Saadettin Nüzhet) da eklesek çalışmaların
Türkiye için çok dar kapsamlı olduğu görülmektedir. Argonun, önemli oranda
ağızlardan, yerel özelliklerden materyal aldığı ve yapısını bunlara göre
şekillendirdiği düşünülürse, değişik yörelerde argo çalışmalarına ihtiyaç duyulduğu
anlaşılacaktır.
Her araştırmacı, Türk argosunun belirleyici özelliklerini,
oluş sebeplerini ve gösterdiği nitelikleri farklı açılardan belli bir çerçeveye
oturtmaya çalıştığından hepsini sınıflandırmak güç olacaktır; yapılan sınıflandırmaları şu şekilde bir araya getirmek mümkündür:
- Argo temelde mecaza dayalıdır; argo için başvurulan birinci yol mecazdır: ceviz: çene, sacayak: üç, kulak: iki vb.13
- Argoyu kullananlar, kelime almada, icat etmede ve mevcut dilin kelimelerini bozmada oldukça serbest davranırlar.
- Bozuk bir şekilde kullandıklan kelimelerin pek azı genel dile geçer. 14
- Deyim aktarmaları mevcuttur.
- Bir başka türe veya cinse analoji yoluyla ad verme görülür: yengeç anlamına gelen pavurya, omuzu düşük, çarpık yürüyen insanlar için kullanılmaktadır. 15
- Genel diltleki kelimelerin değiştirilmesi ve yabancı dilden alınan kelimeler argonun temel malzemesini oluşturmaktadır: Rumcada "o", "bilinen" anlamına gelen aftos, argoda "kadın sevgili"; Arapçada "çekiç" anlamına gelen matrak kelimesi de "eğlence, alay" anlamında kullanılmaktadır.16
- Bazı kavramlara "iş" kelimesi getirilerek argo sözler oluşturulmaktadır: Çin işi, Japon işi, Aydınişi, "Arap işini yıkım et.": Atı hazırla.!"
- Sadece bir yöreye özgü anlam kaymalan da görülmektedir: "Aydın" kelimesi, Muğla'da eşek, Burdur'da ise beygir anlamında kullanılmaktadır.LS
- Kültür argosunu kullananlar (argoyu bir kültür olarak yaşayanlar) "r ve z" seslerini vurgulu olarak telaffuz ederler; kelime bölümlerini kesik kesik ve baskılı olarak söylerler (a-bi-cim gibi) Çok defa birinci şahıs zamirinin teklik şekli yerine çokluk şeklini kullanırlar. Geniş zaman, hal, geçmiş ve gelecek zamanlan çoğu zaman şimdiki zaman kipiyle anlatırlar. Söz gelişi: "Aslanım bu afıli taahhütlüyü (en iyi tabancayı), bana kamanço (devir) edersen, hem benim fıyakalı değirmeni (saati) sana tosluyorum (veriyorum), hem de cereme olarak üstelik üç papel toka ediyorum; nasıl, fıt misin, be abi?" "abcim dün akşam matizken avalın birini tongaya düşürüp iki evleğini zula ediyorum.?"
Hulki Aktunç, argoyubelli bir kesime mal etmenin doğru
olmayacağını ima ederek, çocuğun yanında cinsel bir konuyu konuşan anne babanın
birtakım argo nitelikli kavramlan kullanabileceklerini fakat onlann hırsız,
dilenci, esnaf, kaba, bayağı, şerir, aşağılık, artist olmadıklannı ifade
ediyor; argoyu "alan argosu" ve "genel argo" olarak ikiye
ayınyor:
- "Genel argo: Alan argolarındaki sözcük dağarcığının zaman içinde oluşturduğu toplam sözcük ve deyim dağarcığı ile, bu dağarcığa dayalı konuşma biçimidir...
- Alan argosu: kendi sosyal çevreleriyle sınırlı yaşayan ve genel olarak toplumun, özel olarak da içinde bulundukları topluluğun geri kalan kesiminden ayrılmak ve / ya da korunmak isteyen, yaşama ortam ve biçimleri birbirine yakın kişilerce yaratılıp benimsenmiş sözcükler, deyimler bütünü; sözcükler bütününe dayalı konuşma biçimi."ıo
Aktunç, birtakım ortak özelliklerden yola çıkarak argoyu,
bir bakıma argo kullanan grupları altı ana kategoride incelemektedir:
- 1. Hırsız, dolandırıcı, yankesici argosu: Uyuşturucu kullananlar, kumarbazlar, kabadayı ve külhanbeyiler, dilenciler bu gruptadır.
- 2. Hapishane argosu: Yatılı okulda kalanlar, kışla çevresi ve denizciler.
- 3. Etnik azınlıkların, göçmenlerin argosu.
- 4. Cinsel argolar: eşcinseller ve fuhuşla uğraşanlar.
- 5. Esnaf argosu: Değişik meslek gruplannın argosu.
- 6. Sporcuların argosu."
gizli dil
Caferoğlu, Burdur ve Muğla'da Geygel Yörüklerinin kendi
aralarında konuştukları, argodan ayrı olarak, bir gizli dile rastlamıştır.
Benzer şekilde gizli bir dil de Darende'de "Hazeynce" adıyla bir
kısım esnaf arasında kullanılmaktadır.
Bu gizli dilde söz dizimi yapısı genel dille aynı olmasına rağmen kelime kadrosu tamamıyla başkalık arz etmektedir:
"Şu karkavdan lülük beşmiş hanıye beş. Lomburdak kerliyor poytanın kaşında. Kerliyor astar naştır. Lülükler diklemesin. (Hükümetten bir amir gelmiş; çadıra gir. Silah duruyor yatağın yanında. Al, başka bir yere sakla. Amir (onu) tanımasın.v" beşmek: gelmek, girmek, getirmek, pişinnek, hazırlamak gibi birçok anlamda kullanılmaktadır. Caferoğlu'nun belirlediği gizli dildeki kelimelerin bir kısmı genel dilden alınmadır.
Bu gizli dilde söz dizimi yapısı genel dille aynı olmasına rağmen kelime kadrosu tamamıyla başkalık arz etmektedir:
"Şu karkavdan lülük beşmiş hanıye beş. Lomburdak kerliyor poytanın kaşında. Kerliyor astar naştır. Lülükler diklemesin. (Hükümetten bir amir gelmiş; çadıra gir. Silah duruyor yatağın yanında. Al, başka bir yere sakla. Amir (onu) tanımasın.v" beşmek: gelmek, girmek, getirmek, pişinnek, hazırlamak gibi birçok anlamda kullanılmaktadır. Caferoğlu'nun belirlediği gizli dildeki kelimelerin bir kısmı genel dilden alınmadır.
Türkiye'deki gizli diller üzerine en kapsamlı ve en yeni
araştırmayı Kaymaz yapmıştır. Kaymaz eserinin başında Türkiye'deki gizli dil
araştırmalarının geçmişini ve gizli dil, özel dil, argo ilişkisini ayrıntılanyla
değerlendirmiştir. Daha sonra da, Türkiye'deki gizli dilleri bilimsel araştırma
yöntemleyle incelemiştir. Söz konusu eserde, bu gizli dillerde kullanılan tüm
kelimelerin fonetik ve morfolojik açıdan değerlendirmesi yapılmış,
kullanımlarıyla ilgili örnekler verilmiş ve karşılaştırmalı sözlük bölümünde anlamlandırılmıştır."
Bu yönüyle ve söz dizimi yapısı itibariyle gizli diller ile
argo arasında bir benzerlik bulunmaktadır.
Ayrıca her ikisinin de amacı, istenmeyen kişi ve kesimlerle iletişimi kapatmaktır.
Ayrıca her ikisinin de amacı, istenmeyen kişi ve kesimlerle iletişimi kapatmaktır.
Sonuç
- Mecazî düşünme yeteneği olan her topluluğun bir şekilde zamanla kendi argosunu oluşturacağı açıktır.
- Öğrencilerin, öğretmenlerin ve benzer grupların oluşturdukları argo ise masum niyetlidir; rezil değildir, mecazî iletişim ihtiyacından kaynaklanmaktadır.
- Küfür ile, bayağı sözler ile kaba kültür argosu arasındaki ince ayrımın farkında olunmalı; mecazın gelişmesinin dilin gelişmesine katkıda bulunacağı kabul edilmelidir.
- Argo alanında pek çok bilimsel araştırmaya ihtiyaç vardır. Eskilerin tabiriyle argoyu "lisan-ı erazil (rezillerin dili)" olarak nitelendirip araştırma alanı dışına itmek, Türk dilinin ve kültürünün bir köşesini karanlıkta bırakmak demektir. Araştırmacılar bu konudan her ne kadar uzak dursalar da özellikle kültür argosu deşifre oldukça kendini yenilemektedir. "Aynasız, dikizlemek" gibi argo sözler, bu kültür argosunun deşifre olan kelimeleridir.
- Bilim adamları, araştırsalar da araştırmasalar da argo, değişen zaman ve kültürle beraber bir şekilde varlığını sürdürecektir. Önemli olan, genel argo, kültür argosu, küfür ve bayağı sözler arasındaki farkı doğru algılayıp ona göre doğru bir tutum içerisinde olmaktır.
Kaynaklar
ID A. Fikri, Lugat-ı Garibe, İstanbul 307.
ın Aksan Doğan, Her Yönüyle Dil, Türk Dil Kurumu Yayım,
Ankara 1998.
ın Aktunç Hulki, Büyük Argo Sözlüğü, Afa Yayınları, İstanbul
1990.
---------------------
• Yrd. Doç. Dr., Uşak Üniversitesi, Eğitim Fakültesi.
Yapma dillerin içerisinde en organize ve yaygın olanı
Esperanto'dur. Pek çok yayın organı bulunmaktadır. Türkiye'de de bu
yapma dili tanıtan, öğretilmesine çalışan eserler
bulunmaktadır. (Libroservo 1980: 63)
2 A. Fikri, Lügat-i Garibe, İstanbul 1307.
3 Macrnillan Dictionary, ABC Kitabevi, İstanbul 1986.
4 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara 2005.
5 Ferit Devellioğlu, TürkArgosu, Aydın Kitabevi Yayınları,
Ankara 1980,6. Baskı, s. 13.
6 Halil Ersoylu, Türk Argosu, LM Yayıncılık, İstanbu12004.
7 Bk. Halit Bayn, İstanbul Argosu ve Halk Tabirieri,
İstanbul 1934; Esat Özbekoğlu, Türk Dilinde Kinayat, İzmir 1924;
Saadettin Nüzhet, Mehmet Ferit, Konya Vilayeti Halklyat ve
Harsiyan, Konya 1926.
8 Ferit Devellioğlu, age.
9 Halil Ersoylu, Türk Argosu, LM Yayıncılık, İstanbul 2004.
ıo M. Ş. Şiraliyev, Azerbaycan'da İşlenen Argolar, Türk Dili
Araştırmaları Yıllığı Belleten, Arıkara Üniv. Basımevi, Ankara
1966, s. 127.
ıı "Gurd dili" de denilen kasaplarm argosunda 61,
sazendelerin argosunda 20, dşıkların argosunda 21 kelime tespit edebilmiştir.
(Şiraliyev 1966: 128, 134, 137)
ız Ahmet Caferoğlu, Anadolu AğızlarındanToplamalar,
İstanbul1943,s. X.
13Ahmet Caferoğlu, age., s. 27.
14 Ahmet Caferoğlu, age., Ferit Devellioğlu, age., 18.
15 Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil, Türk Dil Kurumu Yayını,
Ankara 1998.
16 Doğan Aksan, age., s. 89.
17 Ahmet Caferoğlu, age., s. 28
IS Ahmet Caferoğlu, age. s. 27.
19 Ferit Devellioğlu, age., s. 46
20 Hulki Aktunç, Büyük Argo Sözlüğü, Afa Yayınları, İstanbul
1990, s. 14.
21 Hulki Aktunç, age., s. i ı.
22 Cemil Gülseren, "Darende'nin Gizli Dili
Hazeynce", Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. II,
S.2, Şubat,
Afyon 2001, s. 159.
23 Ahmet Caferoğlu, age., s. 35.
24 Zeki Kaymaz,Türkiye'deki Gizli Diller Üzerine Bir
Araştırma, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir 2003.
*
Argo, Lümpen, Jargon, Küfür...
(YAPMA DİLLER)
http://www.dilforum.com/forum/showthread.php/54350-Argo-L%C3%BCmpen-Jargon-K%C3%BCf%C3%BCr-%28YAPMA-D%C4%B0LLER%29
*
*
Argo Sanattır
Ben küfretmem ağalar, ben argo kullanırım çünkü argo güzel mefhumdur ve güzel olan çoğu kavram gibi o da yanlış anlaşılmıştır. Küfürle olan farkını nedense anlamayı reddeder insanlar. Bu durumda modern dünyanın muhterem monşerlerinin katkısı olduğu bir gerçektir zira onlara göre argo; ya avam takımının kullandığı, lümpen tayfasının konuşabileceği lakırtıdır, ya da bulmacalarda sağdan sola, yukardan aşağıya “halk dilinde …” kalıbı ile sorulabilecek saçmalıklar zinciridir. Küfür, kabadır maksat can acıtmaktır, argo estetiktir, cümlenin kenar süsüdür. Bütün bir standart cümleyi sıraladıktan sonra, sokak ortamında bir sanat eseri üretmek için cümlenin sonuna hoş bir argocuk kondurmak yeterli olucaktır.
Argo bazılarının bize dayattıkları resmi konuşma dili gibi tüketici, durağan, gri ve kösele esnekliğinde değildir. Argo, doğurgandır, hareketlidir, renkli, esnek ve zengindir. Her kişinin şahsına zimmetli, er kişinin çevresine zimmetli ayrı bir dili vardır. Milyonlarca insanda, milyonlarca dil saklıdır. Anlatımda o kadar büyük bir zenginlik sunar ki konuşmacıya, marvelayı ele vermeden, falso ve saltolarla tilkilerin kuyruğunu birbirine sürttürmeden, kelimeleri tekrar etmeden, alayına gider yapılabilir. Kelimeler çeşitlidir, hatta çeşitliliğin abartısı o kadar üst seviyededir ki sokaklar arasında bile farklılıklar görülebilir. Mesela; sokaktan ayağını çekmemiş, argodan nasiplenmiş biri kaliteli olmayan bir şeyden bahsedecekse zilyon farklı yol bulabilir: Dandik, dandirik, kadayıf, telmaşa, tırışka, kofti, kıçı kırık, çakma, antin kuntin, üfürükten teyyare, nanay, patates, kavara, kofti, salon sallamanje, sallapati, kıytırık, kundurya... ve daha pek çok nane...
8 Haziran 2010
http://adabihaserat.blogspot.com.tr/2010/06/argo-sanattr.html
*
ŞİİRE KATTIĞI POETİK DEĞER AÇISINDAN
ARGO VE KÜFÜR
Z. Betül Yazıcı
Giriş
Bu yazı içerisinde küfür, argo ve jargon terimlerine, bunların ve şiirin anadil içerisinde konumlanışına, argonun ve küfürün şiir içindeki yerine, anlamsal ve işlevsel açıdan poetik değeri nasıl etkilediğine şiirlerden alıntılar yaparak bakmak istedim. Argo kendisine de ait bir özellik olan anadile karşı çıkmak ve ondan sapmak noktasında şiir dilinin içinde kullanılabilir mi? Nasıl kullanılırsa şiirsel dil özelliği kazanır ve sokaktaki kullanımından farklılaşır, şiire girdiğinde şiiri değer kaybına uğratır mı? Öte yandan psikolojik ve sosyolojik açıdan argo ve küfürün ortaya çıkışını ve bunlara duyulan gereksinimi de eşelemek istedim. Argo ile ilgili olarak iki sözlük: “Türkçe’nin Argo Sözlüğü” (Ali Püsküllüoğlu) ve “Büyük Argo Sözlüğü” (Hulki Aktunç) inceledim.
Argo, Küfür Ve Jargon Üzerine Kısa Kısa…
“azizim, sövmek müsekkin-i asaptır. Binaenaleyh, herkes için meşrû bir haktır. Ben, bu hususta hiçbir hudut tanımam. (…) sevme hürriyeti olduğu gibi, sövme müsavatı da olmalı. Herkes, bikaderi imkân sövebilmelidir.” Bu alıntı “Kalan Müzik” tarafından hazırlanmış, “Hiç’in “azâb-ı Mukaddesi”i Neyzen Tevfik” adlı arşiv serisi kitapçığından.
Küfür, argo ve jargon farklarını sadece sezebildiğim, ama tanımlarını netlikle yapamadığım terimlerdi. Argo üzerine araştırmaya başladığımda ilkin Ali Püsküllüoğlu’nun “Türkçe’nin Argo Sözlüğü” geçti elime. Bu sözlükte “argo sözcüğü”nün Türkçeye Fransızca –argot- yoluyla girdiği, sözcüğün ilk olarak hangi dilde ortaya çıktığının ve kökenbilim yönünden kaynağının bilinmediği söylenmiş (AP, TAS sf:7). Ancak internette yaptığım bir taramada, Vikipedi, Özgür Ansiklopedi’de Argo’nun gemi anlamına geldiğinden söz edilmiş ve şu açıklamaya yer verilmiş: “Argo, Yunan mitolojisinde İason ile Argonotların Altın Post’u ele geçirmek üzere İolkus kentinden yola çıktıkları geminin adıdır. Argo gemisi, Argus adında bir tersane işçisi tarafından yapıldı. Geminin koruyucu tanrıçası Hera idi. Bu efsanenin asıl kaynağı Rodoslu Apollonios’un Argonautika adlı yapıtıdır.” Ancak bu geminin “argo” anlamına kadar olan yolculuğunu, gerçekten de böyle bir yolculuk var mı, olabilir mi, bilemiyoruz, dil arkeolojisi alanında kazı yapanlar bu batık geminin bilmediğimiz bir sırrı varsa gün ışığına çıkarabilirler belki.
“Küfür, kaba dil, halk dili, teklifsiz konuşma, mesleki jargon gibi kavramlar argoya çok yakın durur. Aradaki sınır zaman zaman yok denecek kadar incelir.” (Hulki Aktunç, Büyük Argo Sözlüğü, sf:16). İncelediğim her iki sözlükte de küfür, argo, jargon ayrımına ve argoyu argo yapan, diğerlerinden ayıran özelliklere ayrıntılı değinilmemiş. Bu özellik her iki sözlüğün de bir eksiği olarak beliriyor.
Küfürün kelime anlamı: Gizlemek. Küfür Arapça kfr kökünden türemiş; bununla ilintili olarak; kafir, kuffar, kefere vb. sözcükler anılabilir. Ancak küfürün örtme, gizleme anlamına gelen kökeninden farklı olarak açık etme özelliği belirgin, kâfirleri dışlamak, onları açık etmek amaçlı. Bu noktada da küfürün şifreli dil olan argo ve jargondan oldukça farklı bir yerde olduğunu önemli bir fark olarak belirtmek gerekir.
Argo ve jargon benzer şekilde gizli veya şifreli dil. Argonun jargonun mirasçısı olduğu ve17 yy. sonu (1680) kullanılmaya başladığı bazı kaynaklarda mevcut (Pierre Guiraud, L’Argot, Que Sais- je, PUF) *. Zaman zaman birbirine karışan argo ve jargon farkına da dokunup geçiyoruz: “Jargon genelde mesleki anlamda bir sözcükler, deyimler, terimler bütünü”. (HA, BAS, sf.410). Argoya içinde müstehcenlik barındıran jargon demek de mümkün.
Argo için en derli toplu tanım: “bir toplumdaki genelgeçer dilden ayrı, ama ondan türeme olan, belli çevrelerce kullanılan ve herkesçe anlaşılmayan, eğretilemelerin büyük yer tuttuğu, kendine özgü sözcük ve deyimlerden oluşan özel dil (…) teklifsiz, kaba, vb. çeşitli konuşma biçimlerini de belirten argo terimi, dilbilimde daha sınırlı bir anlam taşır; ya kapalı bir yaşamı olan ya da kendini gizlemek isteyen dar topluluğun özel konuşma aracını belirtir” (AP, TAS sf:8).
Ali Püsküllüoğlu Hulki Aktunç’un “Büyük Argo Sözlüğü”nde argo tanımının alan argosundan bağımsız olamayacağından söz ettiğine, argoyu “alan argosu” ve “genel argo” kavramlarına bölerek incelediğine, argoya yerel kaynaklardan farklı olarak “özel dil” demediğine ve argodan bir konuşma dili olarak söz ettiğine değinmiş. Vurgulanması gereken önemli bir özellik dilin toplumun yapısına uygun olarak katmanlaşması. İşte bu farklı küçük sınıfsal ve sosyal katmanlardan birine ait küçük bir dil argo; atık ya da safra ya da öd dili* diyebileceğimiz bir dil.
Hulki Aktunç’un vurguladığı alan argosu, genel argo ve anadil arasındaki geçişlilik özelliği önemli. Bu geçişliliği ve dinamik süreci kolayca anlamak için bir örnek: Paspal kelimesi uyuşturucu argosunda düşük nitelikli esrar anlamında iken, genel argoya düşük nitelikli kimse veya şey ve anadile de düşük nitelikli kimse, şey olarak girebiliyor (HA, BAS, sf15). Bir jargon veya argo sözcük gizini veya şifresini yitirdiğinde genel dile karışmış oluyor, ya da genel dile karıştığında bu niteliğini yitiriyor, yozlaşıyor. Örneğin tıp jargonunda kullanılan ex olmak yani ölmek artık pop kültüre ve genel dile geçmiş, şifresel dil olma özelliğini yitirmiş, popülerleşmiş durumda. Ör. Ex aşkım.
Sosyolojik Ve Psikolojik Açıdan Argo
Ne kadar çok farklı sosyal katman varsa her birine ait bir argo var (Hulki Aktunç toplumun kendine özgü farklı yaşama ve davranış biçiminden türeyen 18 kadar alan argosu tanımlamış: Hırsız argosu, asker argosu, okul argosu, umumhane argosu, eşcinsel argosu vb.)
Sosyal ve sınıfsal olgular temelinde ele alındığında argonun alt sosyal katmanların üst sosyal sınıfları küçümseme, onlarla alay etme, öç alma, düşmanlıklarını ifade etme ve kendilerini onlara karşı koruma gibi işlevler edindiği görülüyor. Bütün hiyerarşik toplumsal yapılanmalar için de aynı durum söz konusu. Uyuşmazlığın ve farklılıkların olduğu her yerde, insanların içine sığınacağı ve kendilerini tehlikelerden, zararlardan korumalarına yarayacak aynı zamanda psikolojik açıdan da sağlıklı olmayı sağlayan küçük bir argo dil vardır demek pek yanlış olmasa gerek.
Ali Püsküllüoğlu’nun bir başka saptaması son yıllarda gençler arasında ve pop kültürde argoya kayış olduğu yönünde. Aslında Püsküllüoğlu’nun burada argo demekle kastettiğinin ağırlıklı olarak müstehcen dil ve küfür olduğunu sanıyorum. Bu saptamanın ardından yapılan yorum, belki de sözlük kapsamının böyle bir konunun açılımı için uygun olmaması gereği, yetersiz. Gençlerin pop kültürde argoya yönelişi “gülmece tadı sunması”ndan olarak belirtilmiş Püsküllüoğlu’nun sözlüğünde. Oysa burada ülkemiz özelinde ve dünya genelinde emperyalizmin egemenliğini ve gücünü artırmasından doğan pop kültür, kültürel yozlaşma, sosyal sınıflar arası derinliğin, uçurumların artışından ve bunlarla ilintili olarak her türlü ayrımın / ötekileştirme ve özellikle cinsiyetçi ayrımların belirginleşmesinden, argonun yozlaşarak ağırlıklı olarak küfür niyetine erkek egemen zihniyeti pekiştirici ve kadınları aşağılayıcı bir özellik kazandığından söz etmek gerekli. Böyle bir argoyu elbette olumlamıyoruz.
Sosyolojik Ve Psikolojik Açıdan Küfür
Küfür birine zarar verilmesi dileğini yansıtan konuşma biçimi olarak tanımlanır. Küfür cinsel içerikli ve aşağılamaya, yok etmeye yöneliktir. Dikkat çekme, karşısındakini sarsma, savunma, isyan, çocuklarda yetişkinliğe öykünme, onaylanma, zevk alma küfretmenin psiko-sosyolojik nedenleri arasındadır. Eğitim açısından çocuklarda buna engel olmak için önerilen yol, çocuğun önem verdiği kişileri taklit etmesinden yola çıkarak, çocuğu etkileyen kişilerin küfür etmemesidir. Ve dürtülerin ifade edilebilmesi, tartışma ortamının yaratılması, yaratıcılığın desteklenmesi alt kültürden beslenen küfürün bir alışkanlık haline dönüşmesini ve alt kültürün geneli istilasını engellemek için önerilebilir.
Anadil, Şiir Dili, Argo/Jargon
Argo ve şiir anadil içinde ele avuca sığmaz birer langaj (langage)/dilce, birer farklı dil öbeği. Şiir, varolan genel dile karşı çıkış amaçlı bir karşı-dil, argoda olduğu gibi şiirde de farklı sosyal ve sınıfsal katmanların biçimde, içerikte ve dilde farklılaşma etkisi yarattığını görüyoruz. Argo sokak dili bir yerde. Şiirde de şairin yaşayış biçimine ve sosyal statüsüne veya sınıfına göre, günlük yaşam içinde evde veya sokakta oluşuna göre şekillenen bir şiir dili var.
Argo; Salah Birsel’e göre “Dilde yeni tatlar yaratmak için bir araçtır”. Orhan Veli’ye göre “varolan şiir diline, klişelere bir karşı çıkma öğesidir”. Ece Ayhan’a göre: “Bir karşı dildir, şiirle bir karşı anlam yaratmanın aracıdır” (HA, BAS, sf:380). Salah Birsel argoya yemeklerde kullandığımız baharat işlevi yükler ve işlevini bu farklı lezzet ile sınırlandırırken, O. Veli ve Ece Ayhan’da bu sınırlı işlevin dışına çıkılmakta ve daha farklı işlevler yüklenmektedir sırtına, dahası silah veya kalkan olarak şekillenmektedir argo onların anlayışında. Şiirde bu kalkan dil kimi zaman bir maske işlevi yüklense de asıl olarak kendi farklılığını gizlemeden, farklılığına sahip çıkan ve gerektiğinde onu korumak için her şeyi göze alan bir savaşçı konumundadır. Şiirde bu avangard çabalar argonun ortaya çıkışı gibi belli bir grup şairin hem topluma, hem anadile hem de var olan şiir diline karşı çıkması sonucu küçük bir grubun anlayabileceği ve kullanımında ortaklaştığı yeni bir şiir dili ve belki jargonu doğurmaktadır (somut şiir/görsel şiir örnekleri de bu kapsamda). Bu dil imge yoğun olabilir veya argoya imge işlevi yükleyerek kullanılabilir. Her ikisi de özellikle siyasi baskıların arttığı dönemlerde işlev olarak argo gibi şairin kendisini koruması amacı da güdebilir. Ayrıca kadın şairler söz konusu olduğunda aşılamamış bazı ahlaksal kurallardan ve toplumsal baskılardan dolayı şiirler herkesin anlayamayacağı imge ağırlıklı bir dile ve yer yer de şiirde karşı cinsin veya gücün temsili olarak argoya veya kayış diline yönlenebilir. Şiir söz konusu olduğunda imge ağırlıklı dil de, simgesel dil de, örtük kullanım da jargon ve argo’nun örtme/ gizleme işlevi ile buluşmaktadır. Bu tür seçimleri “ahlaksızlık” veya “korkaklık” olarak yorumlamak statükocu bir yaklaşım gibi geliyor bana. Argo hem işlev hem de anlam olarak şiirin poetik değerine dahil olabilir. Burada poetik değer derken seçilen nirengi noktası ; şiirde kullanılan argonun veya küfürün bir birim olarak şiirin bütünüyle kurduğu ilişki, bilinen anlamı dışında şiirin bütününe kattığı anlamdır. Bu şekilde bir çevrime uğramadan şiire giren argo ve küfür şiirin sanatsal değerini düşürür. Şairin açık kullanımdan kaçınmasını da kendi adıma önemsiyorum. Bu sanatsal değer konusunun bilimsel açılımını dilbilimcilere ve şiirbilimcilere bırakıyorum. İncelediğim örneklerde argodan daha çok küfür, müstehcen dil kullanımı, argo veya jargon işlevi üstlenen örtük kullanımın söz konusu olduğunu belirtmeliyim.
Şiir Ve Argo
Argonun yazı dilinde pek kullanılmadığını görüyoruz, argo birinci sözlü kültüre ait bir dil, yazıya dökülünce ve genel kullanıma girince şifreli olma özelliğini de yitiriyor, ancak ara sıra şiirde, romanda, tiyatro oyunları, karikatür ve en çok da sinemada karşımıza çıkıyor. Argo teşbih, istiare, mecaz, hüsn-i talil ve mübalağa gibi söz sanatlarına açık bir dil. Bu tanımlara göre argonun şiir dili ile buluştuğu bir çok nokta olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle eğretilemelerin büyük yer tutması, herkesçe anlaşılmaması, özel bir alan dili veya dilcesi (langage) olması argoyu şiirle benzer kılan yanlar. Argonun da başlangıçta şiirler gibi birinci sözlü kültür alanında oluşu, yazıya sonradan dökülmesi, her ikisinin de “anadilin koynunda birer asalak gibi” büyümesi ortak yanları. Argo ve şiiri dilin zenginlikleri olarak kabul ettiğimize göre asalak derken istenmeyeni değil, anti-tez olarak, kaçınılmazı anlamalıyız. Şiir ve argo denilince gözümün önünde aynı annenin karnında büyümüş, doğduktan sonra yolları ayrılmış ve toplumsal yaşamın, yaşadıkları ortamın ve dahil oldukları sosyal sınıfın getirisi olarak birisi kibar/dişil diğeri kaba/eril karakterli olmuş ve farklı yönlere uzaklaşmış iki kardeş beliriyor. Uzunca bir süre sonra birbirlerinin varlıklarından haberdar olmuş ve kardeş olduklarını öğrenmişler. Elbette bu çok yetersiz bir benzetme, hem şiirin hem de argonun birçok farklı alt grubu veya alanı ve bunların birbirlerine geçişlerinin ve çok sayıda gri zon’larının olduğu düşünüldüğünde
Aşağıda birkaç örnekle bu konudaki görüşlerimi aktaracağım.
Şiire Kattığı Poetik Değer Açısından Argo Ve Küfür
“(…) turgut beni uyar
ensemden belime doğru
çok hafif bir çöküntü
giriyor odaya
generaller giriyor, siviller, vekiller
neşesi kırılmış bir halk (…)
kucağıma alıyorum
kuşkuyla hırpalıyorum akşamı
sabahı zor ediyorum, dişlerimin arasında eziyorum sesi
kasları ve iradesi alınmış
ama öfkesi bileylenmiş bir kadın en yukarıda
aşağıda bir avuç iblis tempoyla; hadi, hadi
bir iki hop bir iki hop bir iki cop…
turgut biri bizi itiyor arkadan
hem de hep bir ağızdan…” (Deniz Durukan, Varlık, 1209, Haziran, YKY şiir yıllığı 2008)
Bu şiirin bütününde, düşsel bir dille 80 öncesi ve sonrası bir bıçakla kesilmişçesine oluşan kuşak farkından ve gençliğin depolitizasyonundan söz edilmekte. 80 darbesi öncesi kuşaktan bir asker ve aynı zamanda bir şair olan Turgut Uyar’a hem bir şair hem de sevgili olarak yakınma, yanı sıra onu olan bitene tanık etme ve şairin soyadından da cinsel anlamda uyarma ve uykudan uyandırma olmak üzere dil oyunu kurma işlemlerinin yapıldığını görüyoruz. Ayrıca Turgut Uyar’ın asker kökenli olmakla birlikte darbeci askerlerden farklı olduğu da vurgulanmak istenmiş olabilir. Şiirde giderek bir karabasanın içine veya bir film-noir’in atmosferine çekiliyoruz; şiir kişisi Turgut’a sevgili derecesinde yakınlık duymaktadır, onunla sevgili olmak isteği ve aynı zamanda duyduğu hayranlık birbirine karışmaktadır. Turgut ile sevişmek isterken odaya generallerin, sivillerin, vekillerin ve neşesiz bir halkın girmesi ise bütün bunların şiire, aşka ve barışa karşı olduklarının simgesel bir anlatımı. Buradan itibaren rüya 1980 darbesinden sonra yaşananları çağrıştıran bir karabasana döner. Şiir kişisi siyasi suçlu olarak içeri alınan ve işkenceye uğrayan bir kadınla özdeşleşmiştir ve öyle bir kadının yaşadıklarını karabasan olarak yaşamaktadır, artık sevişmeyi değil de onu bu karabasandan kurtarmasını ve uyandırmasını ister Turgut’tan. O dönemde özellikle kadın ve erkek siyasi tutuklulara anal yoldan cop sokularak işkence edildiği bilinen bir gerçek. O işkenceci iblislerin yaptıklarından “biri bizi itiyor arkadan” diyerek, “itmek” fiili olumsuz çağrıştırılarak, Turgut Uyar’a yakınılmaktadır. “hep bir ağızdan” dizesi de bu kaba gücün dildeki yansımasından, dildeki lümpenleşmeden, değer kaybından söz etmekte, böylece argo ironik, eleştirel ve sisteme karşı duran politik şiir diline dönüşmekte, şiir poetik değer yitimine uğramamakta, aksine anlamsal katman olarak zenginleşmektedir. Burada belki argo değil de çağrışıma teslim edilmiş örtük bir kullanımdan söz etmek daha doğru bir yaklaşım olabilir.
*
“büyük f dişlerini gösteriyor duvar / taş blok karanlığın ıslak ile / birleştiği zemin sağa / dönüyoruz, diyor, şimdi sola, diyor / sola dedik lan o-rus-pu-ço-cu-ğu, diyor / a’nın çığlığı kendi sınırlarını tanıyor / yemin mi ettiniz len siz, diyor / kırıla kırıla dökülüyor türkçeye ait dizge / ..ikin ulan şunu, diyor, o sıra ş’nin sidik sesi /taş blokta i’ye dönüşüyor sonra z’ye / r. korsakov’un arının uçuşunu anımsıyor bellek / sonra bir dizi küçük ve büyük m harfi // kilitleniyor dudaklarıma dişlerim / konuş lan, diyor, öt lan /birbirine kenetleniyorken kırılıyor / dişlerim, yüzümde bir tokat / bir tükürük, lan ağzı kanadı /bu ibnenin, diyor, çocukluğa / bulanmak isteyen bir ses / evini terk ederken kalbini / evinde bırakmış bir ses / akıyor / sökük tırnakların arasından / akıyor içime / sen burada ..ötünden kusarken / onlar kim bilir nerede / ...m üstünde fındık kırıyor / sessizlik! sessizlik! /ben erdişeye doğru böyle kayarken / konuş aslanım! /diyor //kenetleniyor bilincime dişlerim! /” (Yücel Kayıran)
Yücel Kayıran’ın bu şiirinde küfür şiire şairin kendisine ait değil karşı çıktığı ve ne zihniyetini ne de dilini benimsediği gücün dili olarak girmiştir. Bu şiir, içinde geçen küfürlerin ve argo deyimlerin konuşan şiir kişisine ait, onun tarafından onaylanmış bir dil olmayışı ile siyasi tutuklulardan ve işkenceden söz edişiyle, güce karşı çıkışıyla aşırı politize olmuş bir bireyin şiiri durumunda.
*
İlhan Berk’in “Ben Senin Krallığın Ülkene Yetiştim” şiirinden bir örnek :
“Denize bakan evler gibiydim seninle.
Dur, geliyorum ellerin ne güzel öyle
Beni şey et gülüşlerini bekleyeyim”.
Dur, geliyorum ellerin ne güzel öyle
Beni şey et gülüşlerini bekleyeyim”.
Son dizede geçen “beni şey et” kısmı için Hulki Aktunç’un argo sözlüğüne baktığımda ; “cinsel birleşmede bulunmak, düzmek” olarak verilmiş. İlhan Berk’in bu argo kelime öbeğini şiirde kullanırken kadını/ sevgilisini değil de kendisini “düzülen” yerine koymasına, egemen dilin söylemini kıran şaşırtıcı söylem şekline ve şiirde dişil cinse verdiği değere dikkat çekmek istiyorum.
*
“Orospum olan yanlarını ve arkalarını
İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını
Nasıl unuturum hiç unutmadım”
derken Cemal Süreya, kaba bir söyleyiş olan “orospu” sözcüğünü büyük bir sevecenlik içinde, aşağılama veya cinsiyet ayrımcılığını örgütleyen bir anlam vermeden kullanıyor.
*
“Amerika sen busun/ orospu çocuğusun”
“Allah'ın hakkı gibi de düşünebiliriz demek ki
condaliza su böreği yapmayı öğrense
ne alakası var demeyin erzurumun air forcela ”
condaliza su böreği yapmayı öğrense
ne alakası var demeyin erzurumun air forcela ”
“siz anlayana kadar atlar ve atı alanlar üsküdardan ulan ben kız kulesine bakarak
kızkulesinin herasına leandrosuna bakarak küfür sallayan kızgın adamım”
kızkulesinin herasına leandrosuna bakarak küfür sallayan kızgın adamım”
“birdenbire flash, birden bire hastane ve uzun
bacaklı amerikan hemşireleri”
“meseleye dönelim meseleye dönelim meseleye dönelim müslüm gürses
sen o çıtkırıldım herifle raks ederken yalılarda, amerika bitirecek dünyamızı
hümanist olalım müslüm baba yeni rakı bulalım beyaz peynir ve kavun”( İsmail Kılıçarslan)
Şiirde politik arka plan olarak Türk-İslam sentezine bağlı, erkek egemen sistemin düşüncesini benimsemiş şiir kişisinin sesini duyarız. Karşı çıkışının zemininde ABD’nin Türklüğe ve İslam’a saldırmasından doğan kızgınlığı, yanı sıra kızdığı şeyi yenemeyişinden doğan ezilmişliği ve doyumsuzluğu da sezeriz. Küfür etmek benimsediği politik düşünceyle çelişse de, küfür ederek hem içinde yer aldığı toplumsal yapıya aidiyetini pekiştirmekte, hem modelini onurlandırmakta, hem güce öykünmekte, hem de dünyanın en güçlü ülkesi ile toplumun en güçsüzlerini, en alt tabakasını simgeleyen, kendi gücünün de yetebileceği “orospu çocuğunu” aynı noktada buluşturarak yenemediği gücü yenmeye çalışmaktadır. Anlaşıldığı gibi aslında “güç” onun politik düşüncesine saldırmadığı ve yaşama alanına girmediği sürece her türlü ayrımcılık zemininde duran sistemin bütününe bir karşı duruşu, onunla bir alıp veremediği yoktur, aksine onun gibi güçlü olabilme düşü yatar arka planda. Şiirdeki “kızgın adamın” kızgınlığı hem içeriye hem dışarıya hem de kendi güçsüzlüğüne karşıdır. Hem ABD’nin istilacı politikasına hem kültür emperyalizmine, hem elinin hamuruyla dış politika işlerine karışan ve karıştıran Condaliza’ya hem de aşk acısını paylaşmakla birlikte politik arenada olan bitenin farkına varamadığı için Müslüm baba’yadır. Şiirde ABD’li sanatçılar, rap müzik, hristıyanlık, batı mitolojisi, terör ve hatta ulaşılamayan cinsel obje olarak “uzun bacaklı Amerikan hemşireleri” yer alır, ama olan bitenin asıl sorumluları, dolayısıyla asıl karşı çıkılması gerekenler yer almaz. Burada küfür kısmen politize olmuş, pathos’un alanındaki “mağdurun dili”dir. Bu yazının sınırlarını aşan teknik sorunları da olan bu şiirin içinde geçen “Amerika sen busun, orospu çocuğusun” dizesi şiirin bütünündeki alt edilemeyen güce karşı duyulan kızgınlığı anlam olarak desteklemekte, ancak bu anlama ek ve yaratıcı bir katkı sunamamaktadır. Şiir kişisinin, zayıflık göstergesi olan bu küfürü sorgulamadan benimsemiş olması ve kızgınlığını göstermede bir kalıp olarak kullanması, şiirin gücünün dil olduğu düşünüldüğünde, şiir adına umut kırıcı.
*
Altay Öktem Mor Taka sayı 10’da, sayfa 39’daki “bir alt kültürün hayata hızlı müdahalesi: hip hop” yazısının sonlarında, son dönemlerde rap ritmini kullanan İzzet Yasar şiirinden söz etmiş (asla yazamayacaksın o şiiri, Yasakmeyve Yayınları, Mayıs 2007). Oradan iki alıntı :
“içim yanık kanım soğuk üşüyorum
çüküm kalkık façam bozuk yürüyorum”
“şehir şair yak yakabildiğine
namlu yarak sok sokabildiğine
…
götten piramit dik dikebildiğine
üstten alttan çek çekebildiğine”
Bu örneklerde sisteme öfkeli bir alt kültürün sokaklardan gelen, ama egemen ideolojiye karşı duramayan aksine onun erkek egemen yanını besleyen, içinde ağırlıklı olarak bunca öfkeye yol açan çaresizliği de barındıran sesini duyuyoruz. Bu dizelerde Altay Öktem’in sözünü ettiği politik tavır ve sistem eleştirisi dilin bu şekilde kullanımıyla ön planda değil, asıl olarak kontrolsüz büyük bir öfkeyi ve şiddeti sezebiliyorum. Sisteme karşı duruşun alt kültürün erkek diliyle verilmiş olmasının, genel dile, sisteme ve egemen kültüre bu anlamda karşı çıkmak olan şiir dilini gölgelediğini, onun önüne geçtiğini, anlam ve işlev olarak şiirin poetik değerini azalttığını düşünüyorum. Ayrıca öfkenin kontrolsüzlüğü çok korkutucu, eğer varsa bir politik karşı duruşun bu şekilde ifadesini onaylamadan önce düşünmek gerekli; bu öfkeli sokak sesi ile Sivas katliamını gerçekleştirenlerin sesindeki farkı böyle ortaya koyabilir miyiz, bu söylem veya ifade şekliyle, metnin dışına çıkmadan, bunları birbirinden ayırabilmemiz olanaklı mı, nasıl ve neye göre ayıracağız ? Şairin bir öfkeyi veya karşı duruşu şiirlerinde yansıtırken politik arka plan, dünya görüşü ve kültür ile birebir ilintili olan dili kullanmak ve sözcük seçimi aşamalarında kendisine olduğu kadar şiire ve bağlı olduğu dünya görüşüne karşı da bir sorumluluğu var. Bir karşı dil olan şiiri bir başka karşı dil olan argo veya küfürle pekiştirmeye/güçlendirmeye çalışmadan önce onlardan poetik değer bileşenleri olan anlama ve işleve dair ne gibi bir katkı beklendiği iyi değerlendirilmelidir. Güçlendirmek isterken tek gücü dil olan şiirin var olan gücünü zayıflatma ve ona istemeden zarar verme tehlikesinin farkında olunmalıdır. Alıntıladığım örneklerde şiirde kullanılmış olan dil öğeleri aracılığıyla okura yansıyan kültürel durum, eğitim ve bunlarla ilintili bilinç durumu, politik arka plan, küfürün ve argonun şiirdeki açık ya da örtük kullanımı sonucu şiirin kazandığı ya da yitirdiği poetik değer ile ne demek istediğim anlaşılabilmiştir diye umuyorum.
Halk dilini/ kaba dili şiirlerinde şiirinin organik bir parçasıymış gibi kullanan Can Yücel’den küfür üzerine bir alıntı “küfür, burjuvazinin ağzında bir lağım çukurudur... küfür, işçi sınıfının ağzında bir çiçektir!...”. Tartışılabilir bir cümle. Bunu şunun için alıntıladım: Şiirde de küfürün veya argonun kullanımı konuşan şiir kişisinin durduğu yere, zihniyetine ve niyetine göre bir anlam ve işlev yani poetik bir değer edinir. Argonun veya küfürün şiirde kullanımının bir karşı çıkışın bir başka karşı çıkışla buluşması olarak algılanabilmesi, karşı çıkışı güçlendirebilmesi için düşünsel arka plana (bunu şiir yoluyla alımlayıcıya doğru yansıtmak şairin ve alıntılanan dizeyi bağlamından koparmayarak yanlış anlaşılmaya engel olmak da o şiir üzerine konuşan eleştirmenin marifetidir) ve niyete her zaman bakmalıyız diyorum. Asıl olarak şiirin poetik değerini korumak gibi bir sorumlulukları olan şairlerin şiirlerinde küfür ve argoyu kullanırken dikkatli ve özenli olmaları gerektiğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Kaynakça:
Ali Püsküllüoğlu, Türkçenin Argo Sözlüğü (AP;TAS), Arkadaş yayınevi, 2. Baskı, Ankara 2004
Hulki Aktunç, Büyük Argo Sözlüğü (HA; BAS), YKY 5.Baskı, İstanbul Ocak 2008
* Fransızcada argo anlamında kullanılan "la langue verte" internette yeşil dil olarak çevrilmişti, sayın hocam Mustafa Durak bunu “öd dili” olarak çevirmenin uygun olacağını belirtti. “Argo” ve “jargon” terimlerinin “argos” gemisiyle değil de bu gemideki, yasalara karşı çıkan ekibin adı olan “argonot” sözcüğüyle ilintisi olabileceğini, ses olaylarının alt tabaka kültüründe, sözlü dilde olduğu için de belgelenmesinin olanaksız olduğu bilgisini verdi. Arapçada kök olarak örtme, gizleme anlamındaki kfr’ ile ilişkilenen küfür sözcüğünün kaynağının da GEBRA (à Kepri à Kephri) olabileceğini, ve bu kökten saparak kafirleri dışlama olarak anlam kaymasıyla kullanılmış olma olasılığını ifade etti. Bir de, argonun gizlenerek var olmaya, küfürün ise yok etmeye yönelik olduğuna, dolayısıyla da aynı işlevi göremeyeceklerine vurgu yaptı.
http://lou.blogcu.com/siire-kattigi-poetik-deger-acisindan-argo-ve-kufur/5583531
*