20 Kasım 2021 Cumartesi

"Çarpılmaktan" Korkanlar ve Korkmayanlar

 


Av. Sabahattin Gencal



Avukatlık stajım sırasında, İstanbul Barosu Avukatlık Staj Eğitim Merkezi’ndeki kütüphanede bulunan, bütün kitapları demiyorum; ama ünlü üstatların birçok kitabını okudum. Büyük bir keyifle, lezzet alarak okudum. Öyle ki, okurken birileri görmüşse künefe yemekte olduğumu sanmıştır.

Çok sevdiğim üstatlardan biri de Ceza Hukuku avukatı Prof. Dr. Faruk Erem’di. Onu kim sevmedi ki? Bugün nedense onu hatırladım. Hani derler ya “bayram değil, seyran değil...”  Bunun da vardır bir hikmeti diyerek rahmetli ’den birkaç söz aktarmaya çalışacağım.

Her avukat tarafından da bilindiğini sandığım düşündürücü bir sözü vardır Erem’in. Aynen aktaramayacağım için mealen ve açıklamalı olarak aktarayım:

Varsayalım ki yargıçsınız. Önünüze 100 kişi getirildi. Bunlardan 99’u suçlu biri suçsuz; ama kimin suçsuz olduğu bilinmiyor. Ne yaparsınız? “Kurunun yanında yaş da yanar.” demezsiniz her halde. Erem de öyle düşünüyordu. O bir suçlunun hakkını yememek için 100 kişiyi affetmekten yanaydı. “Adalet asıl suçluyu bulamadı diyelim. Hiç olmazsa suçsuzu cezalandırmasın." (Faruk Erem) Bu arada, Montesquieu’nun “Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir.” Sözünü de hatırlamışsınızdır.

Bu sözleri kulağınıza küpe yapmanızı ve her tutumunuzda söz ve davranışlarınızda dikkatli olmanızı öneriyorum.

Toplumumuz, üzülerek söylüyorum benden daha çok hasta. “Hasta adam” deyişlerini hatırlatmıyorum. Şimdiki durumumuz izah edilemeyecek bir durum. Buna sebep olanları toptan suçlamaya kalkmayın. Unutmayın aralarında yolsuzluklara, adam kayırmalara, uyuşturucu ticaretine, kara para aklamalara, talanlara vb. akla bile gelmeyecek şeytani durumlara karışmayanlar da olabilir. Onların yüzü suyu hürmetine ağzınıza geleni, söylemeyin yazmayın. Suçluları affedin demiyoruz. Kimse de demez. Ama “Masumiyet Karinesini”1 de unutmayın. Yine bu ülkenin savcılarının, yargıçlarının, avukatlarının olduğunu da unutmayın. Çoklarınız onları da görüyoruz, Cumhuriyet Savcıları ancak garibanlar için harekete geçiyor falan filan da demeyiniz. Böyle demeniz için savcılığa suç duyurunda bulundunuz da olumsuz bir cevap mı aldınız? Savcılığa suç duyurusunda bulunacaksınız. Kanımca bulunabilirsiniz. Çünkü bir yurttaş olmamız dolayısıyla dolaylı bile olsa kamu aleyhindeki yolsuzluklar veya diğer suçlar elbette bizi etkiler. Başkaları suç duyurusunda bulundu da ne oldu, gibi sözler de gereksiz. Herkes suç duyurusunda bulunursa Cumhuriyet Savcıları da artık ne yapıp ne yapmayacağını düşünmeye başlarlar elbet.

19 Kasım 2021 Cuma

UNUTKANLIĞIN Bir de BÖYLESİ Var ki İLLET EDER İnsanı

Erdoğan Teke - Sabahattin Gencal
HER ŞEYE RAĞMEN UMUTLUYUZ

 


Unutmak bazen nimet, çoğu zaman da bir sorundur.

Unutmanın nimet olduğunu söyleyenlerin gerekçeleri akla yatkın.

Unutma sorununun bin bir nedeni, bin bir çeşidi var. Sadece benim unutkanlığım bile bir tıbbi ders konusu olabilir.

Derslerle başımız hoş değil;  onun için kısa birkaç paragrafla yetiniyoruz:

6 yıl öncesine buyurunuz. Sabah namazından sonra blogumu yazmak üzere klavyenin başındayım. 15- 20 dakikada blog hazır. Bilemediniz yarım saatte tamamlardım yazımı. Yazım biter bitmez sağıma döner ve vefakâr ve de cefakâr eşime yazımı okurdum. Eşim, “okur temsilcim”di. Okur adına,  “yayınla” veya “yayınlama” derdi. Bazen de düzelttirirdi. Birkaç defa da; “Senin yazını anlamaları için bizzat okuyucunun yanında olup açıklaman gerek.” derdi. Eşim rahmetli olduktan sonra okur temsilcim kalmadı. Saçmalıyorsam eğer bilin ki okur temsilcim olmadığındandır.

Şimdilerde de bazen yazıya öyle dalıyorum ki... Bitince yine sağa dönüyorum... Ah! Kimseler yok! Ahlanmak, vahlanmak neye yarar? Allah’ın (cc) takdiri eşim vefat etti. Sanki yeni vefat etmiş gibi. Yaşlar akıyor kendiliğinden... Anlatabiliyor muyum: Eşimin öldüğünü unutmak unutkanlığın en büyüğü; belki de başkalarında görülmeyen... Düşünebiliyor musunuz sık sık bu acıyı, bu travmayı yaşıyorum.

Diğer unutkanlıklar önemli değil. Bilgiyi mi unuttun? İnternet sağ olsun, iki dakikada tamam. Diğer unutkanlıklarımdan söz etmek gerekir mi bilemem.

 Kitaplığımda kaç kitap olduğunu bilmiyorum. Eskiden hangi dolabın kaçıncı rafının neresinde bulunan kitabın ismini bilirdim. Şimdi kitaplara bakıyorum, onlar da bana bakıyor. Sanki hiç tanışmamışız gibi. Oğlum Fuat, işin mizahında tabii. Ne güzel işte. Her an yeni bir kitap alanın duygularını yaşıyorsun vb. gibi sözler söylüyor.

Unutkanlığı anlatıyordum, değil mi? Kusura bakmayın ne anlatacağımı da unuttum. Bu unuttuklarım da önemli değil. Önemli olsa değerli arkadaşım Erdoğan Beye sorar öğreniriz:

Erdoğan Teke Bey arkadaşımla geleneksel buluşmamızı aksatmadık. Bugün, yani 19. 11. 2021 Cuma günü, Yine 14.02’de bir pastanede buluştuk. Konuşma konularımızdan biri “Unutkanlık”tı. Onun için ona sorabiliriz, dedim. 41 kere maşallah, o hiç unutmuyor. Tam bunu yazarken aklıma geldi antidepresan ilâçlarımı içmeyi de unuttuğum için gözlerim zaman zaman yaşardı yine.

Ayrılırken bayağı düzeldim. Erdoğan Bey’e bunun farkına varıp varmadığını sordum. Farkına varmaz mı? “Hocamız bugün bayağı rahatsız.” diye geçti içinden.

Rahatsızlık bulaşıcı herhalde. Arkadaşıma da rahatsızlık verdim:

Ben, siyasetten hiç konuşmazdım. Hatta kazaen Erdoğan Bey siyasete girse peşinen özür dilerdi. Özür dilemek bir erdemdir. Ben bu erdemi gösteremedim. Siyasetin “s” sine girdim, ama özür dilemeyi unuttum. Şimdi merak edersiniz, acaba ne dedi?

Fazla bir şey demişliğim yok. Dediğim şu:

“Bu gece evimize bir hırsız girdi. Bizi uykuda yakalayarak cüzdanımdaki 1111 liranın 12,3 lirasını çaktırmadan sessizce alıp çıktı. Bu hırsız veya hırsızlar kimlerse hep yapıyorlar bunu. Gündüzleri de geliyor. Malum öğle uykularına da yatıyorum. Her gün her gün 6 liramı veya 8-9 liramı alıp alıp gidiyorlar. Bunları kime şikâyet edeceğiz? Erdoğan Bey de, “Kimi kime şikâyet edeceğiz?” dedi. Doğru dedi.

Aslında kabahat hep bizde. Çok uykucu olduk. Ölü toprağı mı atıyorlar üzerimize...

Uzatmayalım, prensipleri çiğneyerek siyasete giriş yapmama rağmen özür dileyemedim arkadaşımdan. Daha doğrusu yukarıda dedim ya unuttum. Şimdi okuyucuların huzurunda kendisinden özür diliyorum.

Müsadenizle bir not daha yazayım. Hiçbir imada bulunmuyorum. Açık deyişle, parası çalınanların hırsız var, hırsız var! diye sokağa dökülmesini istemiyorum. Hırsızlar bizleri sokağa dökmeye çalışabilirler, hırsızlar vatanın malını mülkünü talan edebilirler vb. Bütün bunlara rağmen bize yakışan vakarımızı korumaktır. Yasal çerçevede hakkımızı hukukumuzu korumaktır.

Haa, aklıma yeni geldi. Erdoğan arkadaşım; “Sen daha iyi bilirsin, bu hâkimler, savcılar kararlarını neye göre nasıl verirler? diye sordu. Ben de kime hukukçu dendiği konusunda bildiklerimizi anlattım. Bir de hukuka uygunluk ve kanuna uygunluk konusun anlattım. Tabii, arada bir torba kanun diye bir şey icat edildiğini de...

Ya... bugün epeyce siyasete girmişiz de haberimiz yok. İyi ki hopsaite düşmedik.

Unutkanlığın bir de böylesi var ki illet eder insanı.

Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 19. 11. 2921






14 Kasım 2021 Pazar

"EVREKA! EVREKA!" BULDUM! BULDUM!

 


Merhaba

Hepinizi saygı ve sevgilerimle selâmlıyorum.

Hepinizin hoşgörülerine sığınarak bu yazıyı, çok zorlanarak da olsa yazmaya çalışacağım.

Yarım saat önce dingin bir vaziyette oturdum bilgisayarın başına.

Bu anda kalp ritmimin kaça çıktığını bilmiyorum. Bir ter bastı. Tüylerim de diken diken. Yorgunluğum da had safhada.

Bu durumda bir an önce durumumu size aksettirmek istiyorum. Bu acele niye?

1.               Bir daha yazamamak durumu olabilir.

2.               Faydalı işlerce acele etmek gerek.

Durum gayet ciddi. Bazen deneme, bazen, vecize, bazen nasihat ve bazen de fasa fiso yazmışımdır. Bu yazacağım, tabii becerebilirsem hayati bir mesele. Mesele değil buluş. Bir deyim vardır; ABD’yi yeniden keşfetmek. Ben birkaç defa Amerika’yı keşfetmiştim. Bu kez ki keşfim Amerika’ya ve gezegenlere seyahat imkânı sağlayacak bir keşif.

Biz zaten biliyorduk, diyeceksiniz. Herkes de öyle diyecek belki. Öyle diye diye dibe vurmadık mı?

Boğulur gibiyim.

Acayip bir giriş yaptım. Şimdi siz bu üslubun devamını beklersiniz.

Siz telaşlanmadan sakin sakin okuyun. Yazı biter bitmez de harekete geçin. İlgililere  ulaştırın. Bunu da şimdiden yazdığım iyi oldu. Sonradan unuturum.

Acele etmeliyim. Unutkanlık gelmeden bu yükü sizin omuzlarınıza atayım:

“Arşimet'in hamamda suyun kaldırma kuvvetini keşfettiğinde 'Evreka' diye bağırarak dışarıya koştuğu söylenir. Peki, bunun sebebi nedir? Neden 'evreka' diye bağırmıştır?” şimdi bunu anlatamam merak eden internete bakıversin. Tabii sonradan bakıversin. Şimdi, Evet, bu anda BULDUM BULDUM sesimi iç kulağınızla hissedin bir. Sonra da can kulağı, yok olmadı can gözüyle okuyunuz:

Efendim ben, ayıptır söylemesi Diyanet İşleri Başkanı'nın yazılarını artık okumuyorum. Ne olduysa bu kez okumuş bulundum. Ve gördüm ki bazen de olsa doğru dediği oluyor. Utandım kendimden, mahcup oldum. Affınızı dilerim. Siz de okumuşsunuzdur belki. Okumayanlar için kısa bir alıntı:

11 Kasım 2021 Perşembe

Yoksa, Ben Öldün Mü?

 

Sabahattin Gencal
Dinlenmesini de bilmek gerek.
*****

Hayat güzeldir. Hayat bakış açınız kadar, gönlünüz kadar güzeldir.

Allah’ımız (cc) şükürler olsun ki yaşamayı bizlere bahşetti. Yaşamak bambaşka bir güzeldir. Tabii, değerlendirebilirsek şükrümüzü eda edebilirsek.

Bu söylediklerim vecize değil, öğüt hiç değil. Bu söylediklerim yabana atılır sözler değil, sıradan sözler hiç değil.

Bu söylediklerim ilham mıdır? Kuşkusuz ki o da değil.

Bir anlık içimde doğan sözlerden yakalayabildiklerimdir.

Böyle zamanlarım olur benim. İçim şair kesilirken dilim lâl olur. Hiç sormasın dostlar bende anlatılamaz bir hal olur. Dünya göz penceremden, prizmadan süzülmüş gibi içimde hüzünlü güzellik oluşturur.

Çoğu zaman ben kaleme hâkim olurum, bazen de kalem bana.

Kalem olmadıktan sonra içimdeki benzersizlikleri sana aktaramadıktan sonra yaşamak neye...?

İnsan her an değişirmiş ki buna şimdi daha çok inanıyorum.

Eskiden Yunus gibi halden hale geçerdim. Şimdi an’dan an’a; an’dan ona.

Geçişler his edilmeyecek kadar hafif. Geçişler fark edilecek kadar hızlı.

Paylaşmak güzeldir.