Fehmi Bilaloğlu, Ahmet Meral, Hüseyin Yıldız Sabahattin Gencal, Erdoğan Teke Çekmeköy- İstanbul 15. 02. 2023 ***** |
Yüreklerimizde, merkez üssü Kahramanmaraş olan ve civar 10 ilde de binlerce can kaybına ve büyük hasarlara neden olan 07 Şubat 2023 saat 04.17’deki depremin hüznünü taşıyan biz dört arkadaş, mutat sohbet programımızı 15. 02. 2023 Çarşamba günü, saat 14.00 ile 17.57 arasında gerçekleştirdik.
Moderatör
Hüseyin Yıldız’ın başsağlığı ve dualarıyla toplantı başladı.
Yıldız, depremle ilgili olarak medyada izlediklerini tekrarlamayacağını ancak bazı tespitlerde bulunmadan geçmek de istemediğini belirttikten sonra şu tespitleri vurguladı:
1.
Bu toplum okumuyor.
2.
Bu toplumun çok azı okuyorsa da, maalesef tek taraflı okuyor.
3.
At gözü ile bakmak gerek, at gözlüğü ile değil.
4.
Siyasi görüşleri ne olursa olsun deprem uzmanlarından faydalanmak gerekir.
Yıldız
bu tespitlerin açılımını ve açıklamasını yaptı. Taraflı medyadan verdiği örnekler
tespitlerin pekiştirilmesine yetti de arttı bile.
At
gözüyle bakmak konusunu da aydınlattı. Bu aydınlıkta bilgilerimiz tazelendi.
(Feraset, bu kelimenin kökeni olan
feres, “at”tan gelir, bildiğimiz at, hani şu hayvan olan : )
TDK
sözlüğünde feraset kelimesi anlayış, seziş, sezgi olarak tanımlanmaktadır.
Atların
gözleri diğer hayvanlara göre daha gelişmiştir; görüş alanındaki açının
genişliğinden, hareket halinde nesneleri görmeye kadar birçok özelliğiyle at
gözleri üzerinde araştırmalar yapılmıştır. Bu yüzden atlara at gözlüğü takılır,
sizin bile göremediğiniz her şeyi görebilirler, hatta oraya bakmasalar bile
görebilirler.
Önüne
bakarken aynı anda neredeyse tüm çevresini görebilen atlar ürkmesinler ve
sahiplerini üzerlerinden atmasınlar diye sahipleri onlara at gözlüğü takarlar,
böylece atlar sadece önlerini görürler…
İşte
feraset buradan gelir, atlar gibi neredeyse 360 derece görebilmek, karşıya
bakarken aynı anda olaya her açıdan bakabilmek. https://www.tolgaakkus.com/2021/05/onune-bak-at-gozlugu-ile-degil-at-gozu-ile/
)
Yıldız,
Medyayı kullananlara ve haberleri çarpıdan kişilere de sitemde bulundu ve “Haberleri
doğrulatmadan yazmamak gerektiği üzerinde durdu. Ayrıca “sözleri”
değerlendirmek gerektiğini belirtti “söyleyenleri” değil.
Yıldız,
başta Türk jeolog, sedimantoloji ile
deniz jeolojisi uzmanı ve Bilim Akademisi üyesi Naci Görür olmak üzere, Türk
insanına bakışı eleştirilen, Fransa,
Birleşik Krallık, Avusturya ve Amerika Birleşik Devletleri'nde misafir öğretim
üyesi olarak çalışmalarda bulunan Türk akademisyen ve jeolog Celâl Şengör ve
diğer uzmanlardan faydalanmak gerektiğini söyledi.
Yıldız,
gerek depremle ilgili olarak gerekse başka konularla ilgili olarak yapılan
eleştirilere kulak vermek gerektiği üzerinde de durdu. Türk toplumunun eleştiri
konusunu iyice düşünmesi gerektiğini söyledi. Dikkat edin “düşünmekten söz ediyorum” diyerek hikmetli sözleri okudu:
Hz.
Ebubekir’in (r.a), “Eleştiri yol bulmak
içindir, eleştirileni yoldan çıkarmak için değil.” sözünü ve Hz. Ömer’in (r.a)sözlerini
hatırlattı: “En sevdiğim kişi, bana ayıp
ve kusurlarımı haber verendir.” ...
Yıldız,
Akif’in şiirini okuyarak sözü Erdoğan Teke Bey’e verdi.
(KISSADAN
HİSSE
Geçmişten
adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş
bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç
ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
[Safahat: Yedinci Kitap]
Mehmet
Akif ERSOY
*
Erdoğan
Teke Bey, “Ülkemizin başı sağ olsun, ifadesiyle başlayıp ayrıntılı olarak
taziye ve dualarından sonra yazılı bir sunum yaptı:
1. Türkiye'de meydana gelen büyük depremlerin ne zaman, nerede olduğunu ve ne kadar can kaybı olduğunu bir bir anlattı. (Tıkla)
2.
Merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde saat 04.17’de meydana gelen 7,7
büyüklüğündeki deprem ve ardından Saat: 13.24'te Elbistan merkezli 7.6
büyüklüğündeki depremlerde an itibariyle toplam 35. 418 can kaybı olduğunu
üzüntüyle belirtti.
3.
Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa,
Adıyaman, Malatya ve Hatay’daki can kayıpları ve hasar hakkında kısa bilgi
verdi.
4.
Bu arada devlet elinin ilk saatlerde bu illere uzanamadığından, koordine de
eksiklikler olduğundan da söz etti. (Ahmet Meral Bey, gecikmenin, alanın çok
geniş olması dolayı olduğunu söyledi ve koordinasyonun sağlandığını sözlerine
ekledi.)
5.
Erdoğan Bey, kaymakamların ve Belediye Başkanlarının insiyatif
kullanamadıklarından bahisle, 1939 Erzincan Deprem Felaketi’nin Kahraman
Cumhuriyet Savcısı İzzet Akçal’ı rahmet dileyerek yad etti. (Tıkla)
6. İmar affı veya imar barışı adı altında mevzuatta yapılan değişikliklerin çok kötü sonuçlar verdiğini vurguladı.
7.
Yunan devlet televizyonu yayınını "Ben seni sevdiğimi de dünyalara
bildirdim" ile açmasından da söz etti. (Tıkla)
Bu arada diğer bütün devletlerden gelen ekipler ve yardımlar hakkında karşılıklı konuşmalar sonunda söz Sabahattin Gencal Bey’e verildi.
*
Gencal,
Sözlerine, Ahmet Meral Bey’in asıl sohbet başlamadan önceki çay sohbeti
sırasında söylediği “İnsanlık depremi,
hiçbir zaman 7. 7’den aşağı olmadı.” Sözüyle başlamak istediğini belirterek
depremle ilgili olarak, “Söylenecekler söylenmiştir.” onun için insanımız
üzerinde durmak gerektiğini vurguladı. Ayrıca 7 Şubattan bugüne kadar ki
hüznünü, duygu ve düşüncelerini anlattı. ( Bkz. Ek yazı)
*
Son
olarak söz alan Ahmet Meral Bey özetle şu konulara temas etti:
Beş
asır önce kopan kıyameti anlatmaya başladı:
10
Eylül 1509’da İstanbul’da büyüklüğü 8 olan bir deprem oldu. 10. 000 kişi öldü.
(Toplam nüfus 200 000)
Birçok
bina yerle bir oldu.
Tahtta
Sultan II. Bayezid oturuyordu. II. Bayezid depremden sonra Edirne’ye gitti. Çok
geçmedi Edirne’de de deprem oldu. Yine çok geçmedi ikinci deprem oldu. Bu kez
insanlar Taşan Tunca Nehri sularında can verdi. Veba salgınlarından ölenler
oldu. Ayrıca kıtlıklar baş gösterdi... (Bütün bunlardan ötürü Sultan II. Bayezid’e
Uğursuz Padişah demeye başladılar.)
"Küçük
Kıyamet" (Kıyamet-i Suğra) denen bu ortamda bile İstanbul’da üç ay içinde
yaralar sarıldı. Bir sene bile dolmadan şehir yeni karakteriyle inşa edildi.
Meral’in
bu örneklemesi tabii moralleri düzeltmek içindi. Nitekim kendisi de günümüzdeki
felâkette yıkılan binaların devletçe söz verildiği gibi bir yıl için
tamamlanabileceğine inandığını söyledi.
Meral,
1894’teki 7 büyüklüğündeki İstanbul depremini de etkileriyle birlikte anlattı.
Bundan sonra Kur’an-ı Kerim’in Rûm Suresi - 41. Ayetten söz etti.
(İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri
yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye-
işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.)
“ (...) İnsanların her şeyi yerli yerince
yapmamaları tarzında genel bir gerekçe üzerinde durulması uygun olur. Öte
yandan âyette insanlara yapıp ettiklerinin bir kısmını tattırmanın gerekçesi
“dönebilsinler diye” şeklinde açıklandığına göre, beşeriyetin bu olumsuzlukları
yaşaması yine onların eğriyi doğrudan ayırt etmeleri için tanınmış bir fırsat
ve insanın dünya hayatındaki varlık sebebi olan sınavın toplumsal boyutu olarak
değerlendirilmeli ve herkes insanlığın bu ortak serüveninden dersler
çıkarmalıdır.” (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 322-325)
Meral,
ayrıca insanların Kâinat ayetlerinden de yararlanması gerektiğini vurguladı.
Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetleri de çok kısa olarak hatırlattı. Örneğin, “Başınıza
her ne musibet gelirse kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu
affeder.” (Şûra Suresi – 30. Ayet)
Şener
Üşümezsoy, Celal Şengör ve deprem sahasında olan ve olmayan uzmanların
sözlerini, perde arkaları dahil kısaca değerlendirdi ve sonunda TEDBİR ALACAĞIZ
diyerek sözlerini tamamladı.
Moderatör
Hüseyin Yıldız Bey’in, “İnşallah böyle felâketler görmeyiz...” duasıyla
sohbetimiz sona erdi.
.
HAREKET HAREKET HAREKET
Konumuz en genel anlamda depremdir. (Her
konuda depremlerdir.)
Ele alınacak konular çağdaş sistem
yaklaşımıyla ele alınmalıdır.
Çağdaş sistem yaklaşımında, ele
alınan konu ile az çok, uzaktan yakından ilgili olan konular, başka deyişle bu
konuya zerrece etki edenler dahil bütün konular gözden geçirilir. Tabii bu bir yazının,
makalenin hatta bir kitabın hacmini çok aşar. Onun içindir ki özellikle
bilimsel yazılarda konu sınırlandırılır. Bu çalışmanın da sınırlandırılması
gerekir.
Bu arada şunu belirtelim. Biz konuyu
soyut olarak ve üçüncü ağızdan, tabii öğretmen olmamız dolayısıyla anlatmayı
beceremediğimiz için benzetmelerden yararlanacağız. Birçok sistem örnek olarak
gösterilirse de burada eskiden kullandığımız içinde büyükten küçüğe birçok çark
olan saatlerden söz edeceğiz.
İşte saatimizi açıyoruz. Büyük çark
çok az hareket ediyor, diğer büyük biraz daha fazla, çarklar küçüldükçe
hareketler çoğalıyor. Peki, bu benzetmeden hareketle çarkları isimlendirelim:
İşte yasama organı, işte yürütme, işte yargı devama gerek var mı Bakanlıklar ve
taşra birimleri, uzman kuruluşlar örneğin Kızılay, Afad, Üniversiteler, meslek
kuruluşları, sendikalar, dernekler, gönüllüler. Tabii ordu ve emniyet
teşkilatını da unutmamak gerek. Dışarıdan gelenleri karşılama, yönlendirme...
Bir zincirin kuvveti en zayıf halkası
kadardır. Zayıf halka kırıldı mı diğer bütün kuvvetli halkalar da işe yaramaz.
Bir birime liyakatsiz birini şu ya da bu saikle getirdiniz mi bittiğinizin
resmidir. Ama birçok birimde de liyakatsizler varsa yandı gülüm keten helva.
Yine bir arasöz: Makalelerde böyle benzetmeleri, deyimleri göremezsiniz; ama
biz öğretmenler Peygamber Efendimizin (s.a.v) söylediği gibi, “muhatabımızın
anlayacağı dille” yazmak ve konuşmakla mükellefiz.
Çok önemli bir konu böyle sakin sakin
de anlatılmaz ki, diyecek olanlar çıkabilir. Ne yani biz de zelzele yaratacak,
kafaları alt üst edecek biçimde mi yazalım?
17 Ağustos 1999 Kocaeli Depreminde
ben İstanbul’daki evimde sallanırken, İzmit’in Bahçecik beldesindeki evim ağır hasar
gördü. Onun için deprem yaşadığımızdan, devletimiz tarafından yapılan kalıcı
konutlara kadar geçen bütün aşamaları yaşamış biriyim. A’dan Z’ye bütün insan
denen türleri bir kere daha görmüş biriyim. Allah (cc) ömür verince 6 Şubat
2023 Güney Doğu Anadolu’muzdaki büyük felakette yüreği yananlardan biri oldum.
Torunum Afad gönüllüsü olarak Adıyaman’a uçtu. Çocuklarım kendileri adına ve
benim adıma nakit yardımlarını yaptılar. Ee ben ne yapayım? 80 yaşında olmam
kayıtsız kalmamı gerektirmez. Ben bir eğitimciyim. Bütün sorunlar da insan
unsurundan kaynaklanıyor. O halde (varsa) eğitim sistemimiz bozuk. Bir
ilköğretmen Okulu mezunu olarak bu konuda yazmam farzdır, dedim ve “Eğitimde
Devrim” başlıklı bir yazı yazdım. Yazıyı
paylaştırmamla silmem bir oldu. Hatta bendeki nüshayı da sildim. Yazı kısaydı; ama eğitimimizi sinsice ve
sistemli olarak, zaman süreci içinde çökertenleri dolaylı biçimde hatırlatmak
belki çok tepki çekmezdi; çünkü az çok herkes dahili ve harici kurnazları
biliyor. Asıl önerdiğim birkaç unsur betonlaşmış birçok zihnin tepkisine yol
açacaktı. Zerrece başarı umudu görsem yazıyı silmezdim. Ama asırlardır bizleri
bir adım ileriye götüremeyen zihniyeti elbet bir gün değiştireceğiz.
Depremle başladık, saatin
çarklarından örnek verdik derken galiba konudan saptık biraz. Belki de
sapmamışızdır. Ne dersiniz? Depremle ilgili ayrıntılı bilgiler yazılı ve görsel
medyadan izlenebilir. Bunları tekrarlamak zaman almaktan başka bir şey değil.
İnsanı konuşmak/yazmak daha iyi değil mi?
O zaman, ilk cümlede değişiklik yapalım. Daha doğrusu parantez içinde
her konuda depremlerdir, diye yazalım.
Eğitimde Devrim başlıklı yazıyı
yırttıktan sonra, “İman Tazelemek” başlıklı bir yazı yazayım, dedim.
Bilgilerimi tazelemek için internetten epeyce yazı okudum. Okuduğum yazıların
linklerini verdim. Ama beceremedim. Bir yazı daha, yine beceremedim. “Deprem Öldürmez
Konut Öldürür” ve “Bizi Uyuşturan mı Var? Başlıklı iki yazı yazdım blogumda;
ama paylaşmadım. (Bkz. 1-2) Daha çok KADER konusuna dikkat çekmek istiyordum. Malum, her
doğal afetlerde dile gelen kader. “Kader ve Kaza”, “Tevekkül” konularında bir
kürsü kuruldu mu fakültelerde? Kurulmamışsa Allah rızası için, bizleri
asırlardır geri bırakan bu zihniyete bir aydınlık getirmek için ilgililer harekete
geçsin.
Hareket hareket hareket ...
Sabahattin
Gencal,
Çekmeköy-
İstanbul, 15. 02. 2023
.