Hüseyin Yıldız-Ahmet Meral Sabahattin Gencal- Erdoğan Teke 01. 02. 2023, Çekmeköy-İstanbul |
Bugün,
açık deyişle 01. 02. 2023 Çarşamba günü yaptığımız sohbet de güzeldi.
Erdoğan
Teke Bey’in ev sahipliğindeki sohbetimizi Moderatör Hüseyin Yıldız Bey kısa bir
konuşmayla 14.03’te başlattı. Bir önceki oturum konusunu yani Bilim ve
Medeniyeti işlemeye devam ettik:
Hüseyin Yıldız Bey, dün akşam Sabahattin Gencal'ın Bilim konusunda Yapay Zekâ ile yaptığı konuşmayı okudu. (İlgilenenler için: https://gencalinnotlari.blogspot.com/2023/02/yeni-arkadasm-yapay-zeka.html )
Yapay zekâ konusunda kısa sohbetten sonra Hüseyin Yıldız Bey, merhum Akif İnan’ın “Her kavram kendi medeniyetinin izlerini taşır.” “Her uygarlık, tekniğini de kendi özüne uygun biçimde geliştirmiştir. Bugün batının ulaştığı teknik durum onun uygarlık anlayışının maddeye yansımış halinden başka bir şey değildir. Bu açıdan tekniğe uygarlığın bir uzantısı olarak bakmak lazımdır.” sözleriyle konuşmasına başladı. Ana başlıklarıyla şunlara değindi:
Bilimsel
ilerleme, eğer maneviyat yoksa insanlığın yararına değil, aksine zararına olacağını
söyleyerek bunun örneklerinden bazılarını saydı: .
·
Nazi toplama kampı Auschwitz-Birkenau'da
yaptığı acı verici ölümcül deneylerle bilinen ve 2 milyon kişinin insanlık suçu
işlenerek öldürülmesinden sorumlu tutulan bir Alman Nazi doktor Josef Mengele’nin
insanlık suçlarını anlattı.
·
“Ölüm Tohumları (Genetik Bilimin
Arkasındaki Karanlık Oyunlar), Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissenger’in
“Yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin.” Sözünün Amerikan küçük
sosyo-politik elit tarafından tüm dünya insanlarının akıbetini
değiştirebileceğinin hikâyesi.” Üzerinde durdu.
·
1930'larda ırkçı bir skandala karışan
Amerikalı bir patolog, onkolog ve hastane yöneticisi Cornelius P. Rhoads ve onu
çalıştıran ilâç firmaları üzerinde de durdu.
·
Gebeliği Önleme, Hormon Kullanımı,
Kozmetik Sanayiinde hayvanların denek olarak kullanılması vb. konuları kısaca
anlattı.
Ahmet
Meral Bey, Batı Medeniyetinin, birçok yanlışlarına rağmen ileri olduğunu ve
bundan yararlanmak gerektiğini kısaca bildirdikten sonra kısaca iki konu
üzerinde duracağını söyledi:
1.
Örgün eğitim, 2. Kadına bakış açısı
Örgün
eğitimden, (İslâm âlemi çapında) taşrada yararlanılamadığı gerçeği üzerinde
kısaca durdu.
Batı’da
kadınların durumu ve feminist hareketlerden söz etti.
“Hıristiyanlık
anlayışına göre Şeytanın oyuncağı olan kadın, Âdem’e yasak meyveyi yediren ve
aslî suç denilen günahı işleten bir yaratıktır. O, günahın anası, fesat ve
fitnenin kaynağıdır. O, büyük günah sebebiyle Allah’ın hükmü kadınlar cinsinin
üzerindedir. Suç ta hala ortadadır. O, kaçınılması imkânsız bir kötülük kaynağıdır.”
Meral,
Nisa Suresi 34. Ayetindeki “... erkekler
kadınlar üzerinde kavvâm / kayyumdur...” ifadesinin zamanın ruhuna göre
yorumlanamadığından söz etti. Ve bu konuda herkesin çalışması gerektiğini
ekledi.
“Aslında
erkeklerin kadınlara kavvâm olması cinsiyetle alakalı bir durum değil evin işlerini
üstlenme ile / kayyum olma ile ilgili bir durumdur. Zira kavvâm kelimesi “görev
alma, hizmet üstlenme” gibi anlamlara da gelmektedir. Dolayısıyla bu ifadenin “yönetici”
anlamı öne çıkarılarak “erkeğin kadın üzerindeki hâkimiyeti” veya “kadının yönetilmeye
namzet bir varlık” şeklinde algılanması cahiliye dönemindeki erkeğin sosyal
konumu ve statüsü ile alakalıdır. Burada erkek, cinsiyetinden dolayı değil statüsünden
dolayı kavvâm olarak nitelendirilmiştir.”
Cahiliye
dönemine göre yorum yapılırsa günümüzdeki Afganistan’daki durum oluşur...
Bu
arada Erdoğan Teke söz alarak araya girdi ve günümüzdeki İran’da kadına karşı
şiddet üzerinde durulmasını istedi.
Ahmet
Meral Bey, Hüseyin Yıldız Bey ve Erdoğan Teke Bey “Günümüzde Kadına Şiddet”
konusunda karşılıklı olarak soru cevap şeklinde fikir alışverişi yaptılar. Hatta
internet taranarak Laik Avrupa’daki, Avrupa’da ve özellikle Latin Amerika’daki Hıristiyanlar,
Yahudilerde kadın. İslam ülkelerindeki kadınlar hakkında bir hayli bilgi
alışverişi oldu. Manastırlardaki durumun romanlara konu olduğu da belirtildi.
İran ve Irak Savaşı, Humeyni’nin Şahı devirmesi vb. tarihi konular
hatırlatıldı. Bu ilgi çekici ve ateşli fikir alışverişlerinden sonra söz
Sabahattin Gencal’a verildi.
Sabahattin
Gencal, Bu iki oturumda medeniyetle ilgili birçok tanımın altını çizdiğimizi
belirtti. Bunların her biri güzel ve
açılımlarını yapmağa değerdir. Ancak, konumuz zamanla sınırlı olduğu için
birkaçından söz etmek istediğini söyledi.
Birçok
kişinin bildiği bazı tanımlarından ve sözlerden çok, fazla duyulmamış olanlara
işaret edelim: “Medeniyetin astarı inançtır.”
“Kültür ve medeniyet bir madalyonun iki yüzü
gibidir.”
“Medeniyetin
ürünleri maddi, kültürün ürünleri, genellikle manevidir.”
“Medeniyet
bedendir, kültür de ruh.”
...
Bütün
bu sözlerin bir potada erimişi olarak medeniyeti bir insana, daha çok insanın
gelişimine benzeten düşünürler de vardır.
Bu
benzetme üzerinde kafa yorarsak medeniyetimizin bebeklik çağında mı, çocukluk
çağında mı olduğunu belirleyebilir miyiz? Yoksa medeniyetimizin bütün çağları
şöyle ya da böyle aşarak öldüğünü söyleyenler çıkar mı?
Gencal,
bütün bu soruların, inceleme ve araştırma yaparak cevaplandırılması çok uzun
süreceğinden bu konuyu es geçerek, yazılı olarak MEDENİ İNSAN KİMDİR? Başlıklı
bir sunum yaptı. Bu sunum, dört arkadaş da soru ve cevap yöntemiyle özümsedi. (Yazı
uzun olduğu için ek bölümüne alınmıştır.)
Gencal,
Fuat Sezginden övgüyle bahsettikten sonra cebinden beş lira çıkardı. Bu beş
liranın üzerinde portresi olan Aydın Sayılı' dan da söz etti. Türkiye’de bilim
tarihçiliğinin yerleşmesini sağlamış bı iki bilim insanından söz etmemizin
nedeni olarak Batı medeniyeti karşısında aşağılık duygusuna düşmemek, kendimize
güven tazelemek olduğunu belirterek Atatürk’ün TÜRK ÖĞÜN; ÇALIŞ; GÜVEN
vecizesini hatırlattı.
NOT:
Sohbetimiz başlamadan önce, Erdoğan Teke Bey, İsmail Çağlar Beyin biz dört
arkadaşa ayrı ayrı imzalayarak gönderdiği “Osmanlının Hazin Sonu” adlı eserini
dağıttı. İsmail Çağlar Bey’e açıkça teşekkürlerimizi ve başarı dileklerimizi
sunarız.
.
MEDENİ İNSAN KİME DENİR?
Medeniyet, en genel anlamda bir şehir
inşasıdır.
‘Şehir’in belde ve köyden farkı
şehrin içinde bütün birimlerin olmasıdır. Örneğin devletin temsilciliği
(valilik, kaymakamlık), Belediye Başkanlığı, Mahkemeler, emniyet teşkilatı
(Polis, jandarma), halka hizmet birimleri (Tapu dairesi, nüfus memurluğu, mal
müdürlüğü, postane vb.) Okullar, İbadet haneler (Cami, kilise, havra vb.)
fırın, lokanta, alışveriş yerleri, bankalar, atölyeler, fabrikalar, su ve
aydınlanma tesisleri, aş evleri, gasilhane, hastane, spor salonları, konser
salonları, düğün salonları, eğlence mekânları, kıraathaneler, park ve bahçeler,
kütüphaneler vb. ihtiyaçları karşılayan birçok kurum, kuruluş bulunur
şehirlerde. Tabii bütün bu sayılanları birbirine bağlayan yollar, trafik memurları,
ulaşım vasıtaları, Dahası, temizlik işleri, çöp yakma vb. de bulunur şehirlerde.
Şehirler, içindeki bütün kurum ve
kuruluşlarla canlıdır. Devamlı gelişme de değişme halindedir.
Onkolog, rahmetli Haluk Nurbaki insan
hücresini 500. 000 kişilik bir şehre benzetir. Biz de benzetmeyi tersine
çevirelim: Şehir bir insan hücresine benzer.
“Ökaryotik
Hücre Yapısı: 1)Çekirdekçik, 2) Çekirdek, 3) Ribozom, 4) Vezikül, 5) Granüllü (Tanecikli) Endoplazmik Retikulum,
6) Golgi Aygıtı, 7) Sitoiskelet, 8) Granülsüz (Düz)Endoplazmik Retikulum,
9) Mitokondriler, 10) Koful, 11) Sitoplazma, 12) Lizozom, 13) Sentriyoller”
Kalınlığı 12 mm. olan hücrede bilmediğimiz
neler var neler. Sayılanların her birinin
görevleri de ayrıdır. Örneğin;
“Stoplazma
solunum, fotosentez, beslenme, sindirim, boşaltım gibi bütün yaşamsal olayların
geçtiği yerdir, fakat yoğunluğu sudan daha yüksektir. Bu canlı maddenin özünü
proteinler ve su oluşturur. Ayrıca çeşitli enzimler, lipitler, karbonhidratlar
ve mineraller de vardır.”
(https://yunus.hacettepe.edu.tr/~salman04/hucre.htm)
Canlı hücrede her şey orantılıdır.
Her birim kendi görevini eksiksiz yapar. Ancak bazen de kansere dönüşürler:
“DNA
olarak adlandırılan mikroskopik iplikçikler mevcuttur. DNA hücrenin normal
fonksiyonlarını görmesi için gereklidir. Kanserli hücreler bu DNA
iplikçiğindeki hasardan dolayı oluşur. Hücrenin normal yaşam siklusunda DNA
hasarı olsa da hücre ya bunu onarır ya da ölür. Kanserli hücrelerde hasarlanmış
DNA onarılamaz ve kontrolsüz çoğalma başlar. DNA çevresel etkenler nedeniyle
hasar görebilir...” https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/kanser-nedir-belirtileri.html
*
Toplumbilim yasalarının fizik,
biyoloji vb. yasalara az çok benzediğini de dikkate alarak girişte sözü edilen
şehri, şehir yapan öğeleri/unsurları gözden geçirmek gerekir:
Yöneticiden başlayalım. Yönetici,
yazılı olarak belirtilen görevleri yanında devletin temsilcisi olarak devlet
başkanı ve bakanlıklar aldığı emirleri uygular. Keyfi bir uygulama yaptığı
zaman, örneğin belediye başkanının görev yapmasını engellerse, yargıçları
yöneltirse, emniyet birimlerine keyfi emirler verirse vb. ne olur? Kanserli
hücre olur, diyebilir miyiz? Peki, bu durumda ne yapılabilir? Kanserde erken
teşhis önemlidir. Onun için derhal operasyonla habis ur temizlenir. Geç kalınca
ne olur? Tabii ki metastaz.
“Vücudun
herhangi bir yerindeki kanserin köken aldığı organ ya da dokudan başka bir doku veya organa yayılmasına metastaz adı verilir.”
Peki, şehrin tüm kurum ve
kuruluşları, birimleri metastaz olmuşsa, en azından böyle bir kuşku varsa,
güven kaybı varsa o şehirde olanlara yine de ‘medeni’ demek mümkün mü?
Konuya başka bir açıdan bakalım.
Şehirli olana ‘medeni’ derken
şehirdeki canlılığa katılmanın istenildiği gibi olduğu varsayılır.
Diyelim ki şehrin (il) genel
meclisindesiniz. Orada, ildeki aksaklıkları dile getirmez misiniz?
Devam edelim, belediye meclisindesiniz.
Belediyedeki aksaklıkları düzeltmek için mi uğraşırsınız, yoksa?
Yine devam edelim. Sıradan bir
yurttaşsınız. Şehrinizde görülen bir aksaklığı ilgililere bildirir misiniz?
Şehrin üretim, hizmetler vb. faaliyetlerine katkı sağlamayan, sağlayamayan
demiyoruz sağlamayanlar şehirli yani medeni mi sayılır?
Okulların, ibadethanelerin,
kütüphanelerin, salonların, bahçelerin vb. etkinliklerinden istifade etmeyenler
medeni sayılır mı?
Daha başka konular üzerinde duralım.
Şehrin şehir olma özelliğini bozanları mahkemeye vermeyi düşünür müsünüz?
Bütün bu saydıklarımız aklımızın
ucundan geçmiyorsa, biz o şehrin hemşerisi sayılır mıyız?
Konuyu, başka biçimde de ele almak
mümkün.
Biz şehri bir bütün olarak görüyoruz.
Ancak bazıları, özellikle emperyalistler şehrin bilim merkezlerine ve
teknolojiye dikkat ediyor. Bunların medeniyet ürünü görüyor. Diğerlerini de
kültür unsurları. Bu düşünceye katılanların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.
Ancak teknoloji üretimine robotların da katıldığını düşünürsek onları da medeni
mi sayacağız? Bu soruyu pas geçerek kısaca belirtelim:
Medeni insan şehrin maddi ve manevi tüm
olanaklarından yararlanmasını bilen insandır. Medeni insan şehrinin bu
özelliklerini bozanlara, örneğin her yeri betonlaştıranlara, park ve bahçelerde
bile dev AVM yapanlara, suları kirletenlere, havayı zehirleyenlere yasal
yollardan engel olan insandır.
Dahası var, şehre canlılık veren
sadece insanlar değil evcil hayvanlar ayrıca kurdu kuşu, balığı yosunu ve
sayılamayacak kadar çok olan canlılardır. Birçok canlıyı barındıran
ormanlardır. Bu güzellikleri herkesin gözü önünde bile yok etmeye çalışanlara yasal
yollardan engel olmak gerekmez mi?
Yasal yollar bile başkalarının tapusunda
derseniz o şehir, kanser olmayı bir tarafa bırakalım fücceten gider. (fücceten
gitmek: (insan) beklenmedik bir anda, ansızın ölmek.)
Beklenmedik zamanda gitmemek için,
şehirlerimizi şehir gibi yapmak için; kültür ve medeniyeti yozlaştırmaya
çalışan yerli veya yabancı kimseleri ıslah etmek için, uzatmayalım medeni olmak
için yani insan gibi insan olmak için çabalamalıyız.
Sabahattin
Gencal,
Çekmeköy-İstanbul,
25. 01. 2023
.