13 Ağustos 2015 Perşembe

Bilmece

Edebî Sanatlar 
Harf ve Yazıya Bağlı Hünerler
Bilmece

Bilmece her hangi bir şeyin  üstü kapalı söyleyerek  ne olduğunun  bulunmasını sorulan kişiden bekleyen söz oyunlarına denir.  Manzum düzenekte sorulan  bu muammalar anonim halk edebiyatı ürünlerindendir.  
Bilmecenin sözlükteki anlamı: Bir şeyin adını anmadan niteliklerini üstü kapalı söyleyerek o şeyin ne olduğunu bulmayı dinleyene veya okuyana bırakan oyun şeklindedir.

Bilmece bilinmeyen bir nesnenin dolaylı olarak sunulmasıdır. Şiirsel bir klişe içinde karşılık bekleyen bir küçük sorudur. Çok defa nesneyi veya ilkeyi tek bir kelime ile ifade eder. Metinde verilen ipuçları ile bu nesnenin bulunması söz konusudur.
Herhangi  bir  eşya, insan, hayvan, bitki, doğa ve inanışla ilgili olarak bazı ip uçları verilerek sorulan şeyin bulunması, bilinmesi amaçlı bir oyundur.
Anadolu’da asal, elçim, hekat atlı hekat, matul mecal, metel , metal, tapmaca, bulmaca, hikaye, söz, bilmeli, tanımaca, fıcık, dele, gazelleme gibi adlarla da anılır.  Bazı bilmecelere matal, metel, matel gibi tabirlerle de başlar.

Türkiye dışındaki Türklerde ise başvatkıç, bilmece, jumbak, tabışka, tabışmak, tabuşturmak, tapkış, tapmaca, , yomak gibi adlarla ifade edildiği tespit edilmiştir.

Bilmeceler şiirsel özellik taşıyan kalıplaşmış sözler şeklindedir.  İnsanı düşündüren, kelime dağarcığı geliştiren özellikleri vardır.

Bilmece Grupları

Bilmeceler söyleyiş şekillerine göre gruplandırılır

a) Başlangıçları kalıp sözlerden oluşanlar: Matal, metel, mata bilmece, bildirmece, tapmaca, kaydırmaca, kaymaca

b)  Benim bir oğlum veya kızım var diye başlayanlar
c)   Bir acaip nesne gördüm diye başlayanlar
d)   Karşıdan baktım... dam üstünde , yer altında yer sütünde vb ile başlayanlar

İki mısralı bilmeceler

Üstü gül
Altı gül

Üç mısralı bilmeceler

Et fit içinde
Dünya dümeni
 onun içinde"


Dört Mısralı Bilmeceler

"Şıpıl şıpıl sudan geçtim
Şıpırtısını duymadım
Yeşil çimen üstünde kumaş biçtim
Kırpıntısını bulmadım"                    
(rüya)

Mısra sayısı dörtten fazla olanlar:

Sakalı var sözü geçmez
Pek uzağı gözü seçmez,
Kara nohur –t eker gider
Taştan taşa seker gider
Akça suyn içerler
Şeytan deyip geçeler                
(keçi)

Bilmeceler 3, 4, 5, 6 heceli dizelerden oluştukları gibi en çok da 7 ve 8 heceliktir.  Çok dizeli bilmeceler mesnevi kafiye şemasındadır.  aa, bb, cc , dd  gibi

Bilmeceler sordukları sorunun cevaplarına göre somut veya soyut konulun bilmeceler oalrak da sınıflandırılabilir. 
Halk edebiyatı türü değeri taşıyan bilmeceler biçim bakımından nesir ve nazım olarak ikiye ayrılabilir . Ama genellikle  manzum yapıda kurulmuşlardır.  Nesir bilmeceler   nazım bilmecelerden bozulmuşlardır. 

Bilmeceli oyun çeşitleri  ise:
Bilmeli Matal, Eşlenbeş-Lebbeş  adlı oyunlarda oynanır.  Bu oyunlarda iki grup oyuncunun bir grubu diğerine   bilmece sorar. Bilirlerse bilmece sorma sırası o gruba geçer, bilemezlerse, bilemeyen grup bilmeceyi sonar grubu belli uzaklığa kadar sırtında taşır.

...

Bilmece / Muamma / Lugaz

Bilmece, lugaz, muamma genellikle aynı veya benzer türler kabul edilerek ele
alınmıştır. Ancak Türk edebiyatı içinde divan ve halk edebiyatı sahalarında ilgili terimler birbirinden ayrı tutulmuştur.
Buna göre, “bilmeceler, tabiat unsurları ile bu unsurlara bağlı hadiseleri; insan, hayvan ve bitki gibi canlıları; eşyayı, akıl, zekâ ve güzellik nev’inden mücerred kavramlarla dinî konu ve motifleri vb. kapalı bir şekilde yakın-uzak münasebetler ve çağrışımlarla düşünce, muhakeme ve dikkatimize aksettirerek bulmayı hedef tutan kalıplaşmışsözler” (Elçin, 1993: 607’den aktaran Aça vd. 2011: 559) biçiminde tanımlanmıştır.
Muamma, âşık edebiyatı geleneğinde âşıkların sorduğu, bütünüyle manzum bilmeceleri karşılayan bir terim olarak kabul edilirken lugaz ise daha çok divan şairlerinin yazdıkları manzum bilmece metinlerini adlandırmak için kullanılmıştır. Ancak bu türleri bütünüyle divan veya âşık edebiyatına mal etmek mümkün değildir (Aça vd. 2011: 559).

Sözlük anlamı gizlenen ve karışık gösterilen şey anlamına gelen muamma, remiz ve ima yoluyla yani doğrudan değil, dolaylı olarak, işaret ile bir isme delalet eden sözdür. Şairin birismi şiirinde gizlemesi ta’miye; bu gizlenen isim muamma olarak adlandırılır.
Lugaz, insan isminin dışında bir şeyin özelliklerinin söylendiği ve dinleyiciden bunun ne olduğunun sorulduğu, genellikle aruzun fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılan şiir, bir tür manzum bilmece veya hünerdir.
 Lugazı bilmecelerden ayıran en önemli özellik, lugazın yazarının imzasını taşımasıdır. (Saraç, 2007: 292; Olgun, 1936: 72; Elçin, 2014: 619-620; Pala, 2005: 291).
Muamma, şiirsel bir oyun veya bir tür bilmecedir. Dolayısıyla muamma yazmak şairlik işinden çok, bir zekâ ve yetenek işidir. Muammaya benzer bir tür de lugazdır. Ancak lugazda herhangi bir şey konu edilirken muamma yalnız insan adları için yazılır (Bilkan, 2000: 12).
Ayrıca lugazın muammadan ayrılan özelliklerinden biri de çözüme yarayacak açıklamayı kendisinde bulundurmasıdır (Elçin, 2014: 620).
...
Bahadır Güneş
http://www.tekedergisi.com/Makaleler/111137714_3G%C3%BCne%C5%9F.pdf
===========================
Kaynaklar:
http://www.tekedergisi.com/Makaleler/111137714_3G%C3%BCne%C5%9F.pdf
http://www.edebiyadvesanatakademisi.com/yazi/2038-bilmece_nedir__turleri__yapilari_%C3%B6rnekleri.html



Lügaz

Edebî Sanatlar 

Harf ve Yazıya Bağlı Hünerler
Lügaz

Lugaz (Lügaz), herhangi bir nesnenin ya da varlığın özellikleri anlatılarak yazılan manzum bilmecelere denir. Daha çok divan edebiyatında kullanılmıştır.

Muamma ile birlikte çok kullanılan bir söz oyunudur. Muamma’dan farkı konusunun daha geniş olmasıdır.

Çoğunlukla soru biçiminde düzenlenir. En önemli özelliği içinde çözüme ilişkin ipuçlarının bulunmasıdır. Divanların son bölümlerine konur.

Eğlendirici ve öğretici olanların yanı sıra öğretici ve dinsel lugazlar da vardır.

Lugazlar yazarlarının imzasını taşıdığından halk edebiyatındaki bilmeceden ayrılır.

Bütün lugazlar, "Bir acayip nesne gördüm", "Ol nedir kimdir" ya da "Nedir ol kim" gibi kalıplaşmış sözlerle başlar.

Nedir kim ol iki yüzlü münâfık
Nümâyan çihresinde levn-i âşık

Gezer dünyayı hem bî-dest ü pâdır
Mukim-i hâne-i ehl-i gınâdır

Teâl-Allah nedir anda bu kudret
Yemez içmez virir dünyaya nî’met

Gehi Müslim kıyâfetle be-didâr
Gehi şekl-i firengide nümûdâr

Kırılsa pâre pâre olsa amma
Zarar gelmez ana bir türlü kat’â

Yatar zir-i zemînde hâke yek-sân
Semâda adıdır mihr-i dirahşân

Eğer kim olmasaydı kalbi fasîd
Cihânda olmaz idi kadri kâsid

Yeter vasf eyledin ol bî-vefâyı
Yanından gitmese virmez safâyı

Sünbülzade Vehbî

(Şair bu lügazda "altın"ı anlatıyor)
*
MUAMMA-LÜGAZ

         Muamma, lügaz ve bilmece aynı anlamdadır. Edebiyat terimi olarak anlamları ise manzum bilmece demektir. Edebi-yatımızda bilmece başlı başına bir nazım şekli olarak görülür. Soru şeklinde bilmecelerde, cevabın bulunabilmesi için bazı ip uçları verilir. Cevap çoğu kimse tarafından bilinir ve tartışılmasız kabul edilir. Divân edebiyatında bilmece, muamma ve lügaz diye ikiye ayrılır. Muamma, kişi adlarının bulunması için yapılan bilmecedir. Lügaz ise diğer varlıkları konu edinen bilmecelere verilen addır. 

ÖRNEK 1:                   O nedir ki yere düşer ıslanmaz (ışık)
                                        O nedir ki yer altında paslanmaz (altın)
                                        O nedir ki başın kessen seslenmez (bulut)
                                        Bunların aşkına doldur ayranı.

ÖRNEK 2:                  Tren gelir IS diye
                                       Makinist vurur TAN diye,
                                       Kömürcü anahtarı kaybetmiş,
                                       Kondüktör bağırır BUL diye.           

        ( Dörtlükteki heceleri birleştirdiğimizde cevap ortaya çıkar. Cevap: “İS + TAN + BUL” )

ÖRNEK 3:               Bende yok sabr ü sükûn, sende vefadan zerre;
                                     “İki yoktan ne çıkar” fikr edelim bir keren                                                                

        ( Olumsuzluk ekleri: “Nâ” ve “bî”  olduğuna göre Cevap: “N + BΔ dir. Bu beyit muammaya güzel bir örnektir.)


Yusuf  ALTINSOY / Türk Dili ve Edb. Öğrt.                       www.edebiyatname.com

======================
Kaynaklar:
http://www.edebiyatname.com/index.php/edebi-sanatlar/135-muamma-luegaz/129-muamma-luegaz
http://www.tdvislamansiklopedisi.org/dia/pdf/c27/c270159.pdf
https://tr.wikipedia.org/wiki/Lugaz




Ek okuma



LU GAZ

Lafız veya mahiyet özellikleri belirtilerek bir nesnenin adının bulunması istenen, Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında bir belagat terimi, genellikle manzum bir söz sanatı.
L ~  Sözlükte "çöl faresi nin, saklandığı yerin bulunmaması için yuvasını labirent gibi eğri büğrü kazması; saptırmak. sözün maksadını gizlemek. şaşırtmalı söz söylemek" anlamlarına gelen lağz kökünden türeyen lugaz 1 luğz 1 lağz "çöl faresinin yuvası, gidilmesi zor olan eğri büğrü yol; derin sır. bilmece, zeka oyunu" demektir.
Arap edebiyatında daha çokluğz (çoğul u elgaz) ve ülgüze terimleri kullanılır. Eski Arap belagat ve edebiyat alimleri lugazla eş veya yakın anlamlı "muhacat. uhcüvve / uhciyye. ehacl. huceyya. ta'miye / muamma, mugalata / uğlüta. lahn / melahin, muayat" gibi terimler de kullanmışlardır. Edebiyatta ve özellikle şiirde bir sözü / kavramı açık bir dille aniatma yerine onu ima eden ifadeler kullanarak şiiri / sözü bir bilmece. hatta bazan bir muamma şekline sokmaya il gaz, böyle şiire / söze lugaz / iuğz denir. Ancak bunun edebi zevki okşayacak tarzda icra edilmesi şarttır.
Müteahhir dönem alimleri önceleri lugaz kapsamında yer alan muammayı isim bilmecelerine hasretmişlerdir. Lugazların çoğu manzumdur. Genellikle "rubbe. rubbe vavı" veya soru edat ve cümleleriyle başlayan bu manzumelerde kitap. kalem gibi somut varlıkların nitelikleri zikredilerek kendilerinin bilinmesi istenir.
Lugaz, bir düşünceyi mecazdan daha kapalı biçimde dile getiren bir anla ım tarzı olmasıyla beyan ilmi kapsamında bir disiplin sayıldığı gibi akıl ve zihni geliştirmesiyle de felsefe. mantık gibi akli ilimlerden kabul edilir.
Lugazlarda ipucu verilmekle birlikte bazılarının çözülmesi güçtür. Bunlara "işarl lugaz" denir.
Lu gaz lafız ve ma na lugazları olarak iki temel kategoriye ayrılır.
Lafız lugazlarının birden çok manaya sahip kelimenin uzak veya ka rşıt anlamını kastetmek (tevriye,- lahn, melahin, mugalata ma'neviyye). kelimeyi anlamlı sözcüklere bölüp verilen müteradifleriyle bilinmesini istemek, iki kelimeyi bitişik yazmak. bir kelimeyi parçalayıp yazmak. hemzeliyi yumuşatmak (teshll). nokta değişikliği yapmak (tashlf), tersinden okumak(kalb) ve başka bir dile nakletmek gibi birçok çeşidi vardır. Tevriye yoluna örnekolan "~lo, C;L: ~iJ lo .ı.ıı;· cümlesinin kastedilmeyen ve ilk akla gelen (yakın) anlamı. "V allahi Ali'yi ne gördüm ne de onunla onuştum" şeklinde iken, "Vallahi Ali'nin ne ciğerine (rie) vurdum, ne de onu yaraladım (kelm)" şeklindeki uzak anlamı kastedilmiştir. Mana Iugazla rı nda bir şeyin anılan vasıflarıyla kendisinin bilinmesi istenir. Diş hakkındaki şu dizelerde olduğu gibi: " ... 1 ~ .fb..VI Joi Y ..,.-t.:.; (Öyle bir dost ki ömür boyu dostluğundan bıkmamışım. Benim için mutsuz olmuş, benim için didinmiş. Ne var ki bir kişiyi [doktor[ görmekle birlikte ebed iyen ayrı ldık) .
Mana lugazlarının uzun kasideler halindeki örnekleri de vardır. Bizzat lugaz olarak tasarlanmayan, ancak i'rab. tefsir, lafız ve mana güçlüğü sebebiyle rastlantı olarak Iugaz konumunda bulunan, "ebyatü'l-meani" ve "ebyatü'I -müşkileti'l-i'rab " adı verilen beyitler de bu türe dahil edilir. Railibil'in. "lo_r.a ~~.,;ıl;;.: 0!ıı,_ı..s" (Halife Affa no lu 'nu [Osman ı[ suçsuzyere öldürLU GAZ düler) mısraında "muhrim" kelimesi "suç- suz yere" demek olduğu gibi "ihramlı iken, haram aylarında iken" anlamına da gelir.

Eğitim ve öğretim amaçlı. zeka geliştirici lugazlar da mana lugazı sayılır. Başta nahiv olmak üzere lugat. fıkıh, feraiz, hesap vb. konularda çok sayıda lu gaz manzumesi tertip edilmiştir. Hariri'nin elMal.H1mdt'ının 32. bölümünde bazı kelimelerin uzak anlamları kastedilerek dü- zenlenmiş 100 fıkıh lugazı cevaplarıyla birlikte yazılmıştır.
Lugaz ve muammaların zor anlamları çözme alışkanlığı kazanmak, boş zamanları değerlendirmek ve eğlenmek gibi amaçlarla eski filozoflardan biri tarafından icat edildiği ileri sürülmektedir. revrat'ta lugaz, m uarnma ve remiz terimleriyle Hz. Süleyman. Sebe Melikesi Belkıs. Sur Kralı Hlram ve Şimşon'a (Şemşon) nisbet edilen çeşitli lugaz örnekleri geçmektedir (Sayılar, 12/8: Hakimler. 14/14: ı. Krallar. 10/1 ; Süleyman'ın Meselleri, 1/6; Hezeki el, 17/2).
Kur'an'da maksatlı olarak tertip edilmiş lugazlar yoktur. Ancak i'rab veya yorum ve anlam güçlüğü sebebiyle bir nevi lugaz hükmünde olan ya da tevriye ve kinayeye benzer edebi türler halinde bir tür lu gaz sayılan unsurlar bulunabilir. Ayrıca insanlar tarafından Kur- 'an'da geçen bazı şeylerle ilgili olarak dü zenlenmiş lugaz çalışmaları mevcuttur. İbn Hişam en-Nahvl'nin lfallü elgaz ve mesa,il i'rabiyye ti'I-ayati'I-Kur,aniyye ve'l-eJ:ıadişi'n-nebeviyye'siyle (nşr. Muhammed İbrah im Salim, Kahire 1409/ 1989) Alaeddin b. Nasırüddin et-Trab- ıusi'nin el-Elgazü '1-'Ald,iyye ii elfa- ?-i'l-Kur,an'ı (Brockelmann, GAL Suppl., ll. 4 52) bu konuda yazılmış eserler arasında sayılabilir.
Bir hadiste (Buhar!. •«iJim", 5, 50; Müslim, "M ünafi~In" , 63, 64) Hz. Peygamber'in. çevresindeki sahabeye ağaçlar içinde yapraklarını dökmeyen ve müslümana benzeyen ağacın hangisi olduğunu sorması ve kimsenin bilemernesi üzerine onun hurma ağacı olduğunu söylemesi dikkat çekme, zeka ve kavrayış düzeyini sınama gibi yararları sebebiyle lugaz üs!Gbunun Resül-i Ekrem tarafından kullanıldığı. islam ulemasının buna dayanarak çeşitli ilim dallarında lugaz üslubu ile öğretmeyi amaçlayan çeşitli eserler kaleme aldığı ifade edilir. Ayrıca Hz. Peygamber'in bu hadiste, gövdesinin odunlaşmaması sebebiyle ot cinsinden olduğu halde hurmaya mecaz (istiare) yoluyla ağaç demesi şaşırtma ve yanıltma işlevi gördüğünden bilinçli bir lugaz üs!Gbunun kullanıldığını gösterir.

İslam'dan önceki dönemde Mü- telemmis'in (ö. 569) çağdaşı Hind bint Huss'un ilk kelimesi verilen ifadeyi hikmet cümleleri halinde tamamlama şeklinde yaptığı yarışmalar, İmruülkays b. Hucr'ün Abi d b. Ebras ile yaptığı sorucevap şeklindeki manzum atışmala r, Abdülmeslh b. Amr el-Gassanl'nin Halid b. Velid'in sorula rına verdiği hikmetli cevaplar Arap edebiyatında lugaza benzer ilk örneklerdir. Lu gaz, Abbasller'in ilk zamanlarından itibaren entelektüel hayatın ve şehir yaşamının gelişmesine . refah ın artmasına paralel biçimde şiirlerde müstakil konu şeklinde işlenıneye başlamıştır. Bunun ilk örneği olarak Hammad er-Raviye (ö. ı 55/772), bir dost meclisinde çekirge ve mızrak dipçik demiri hakkında lugaz beyitleri söylemiştir (İbn Kuteybe, s. 52 ı).

Daha sonra lugaz manwmeleri nazmedenlerin çoğu şair er arasından değil fakih, gramerci, tabip gibi başka meslek sahipleri arasından ve özellikle entelektüel kesimden çıkmıştır. Edip Abdurrahman b. Muhammed enNazzam. nahivci İbnü'I-Haşşab, nahivci Ali b. Isa ei-Fihrl, Muvahhid emirlerinden İbn Abdülmü'min diye tanınan Süleyman b. Abdullah, tabip imadüddin ed-Düneysirl, tabip Hibetullah İbnü t-Tilmlz . tabip Yahya İbnü't-Tilmlz, fakih Ahmed el-Vadlaşl. edip ve fakih İbnü'I-Ceyyab bunlar arasında sayılabilir (İbn EbG Usaybia, ll, 268,271-272, 278; İbnü I-Hatlb, IV. 144- 145; Makkarl, ll , 654; V, 451-454).
Şairler arasında , lugaz ve muamma beyitleri divanlarında ayrı bir bölüm oluşturacak şekilde fazla olan İbn Uneyn ile İbn Şeref el-Kayrevani ve Mihyar ed-Deyleml'nin adları zikredilebilir. Lugaz ve ilgaz tabirlerini ilk defa kullananlardan olan Halil b. Ahmed'in (ö. I 75/ 791 ) lugaz ve muammaya dair ilk eseri de (Kitabü 'l-Mu'amma) yazdığı kaydedilir. Cahiz, lugaz kabilinden bazı mensur ifadelere ve anekdotlara yer vermekle birlikte (el-Beyan ve't-tebyfn, ır , 147) Asınal ve Eb Cı Osman ei-Mazinl gibi onun da lugazın faydasına inanmadığı kaydedilir. Bu alimleri cehalet ve zevksizlikle suçlayan Dellalülkütüb lugazı akıl ve zekayı geliştirici akll ilimlerden sayar ( el-i'caz, vr. 9). İb n Dü- reyd, Kitabü'l-Mela]Jin'inde uzak anlamlarının kastedildiği 185 yemin lugazını düzenleyip açıklamış ve bir zalimin yemine zorladığı kişinin bunlarla şer'l cezadan kurtulabileceğini söylemiştir.
...
http://www.tdvislamansiklopedisi.org/dia/pdf/c27/c270159.pdf





12 Ağustos 2015 Çarşamba

Muamma

Edebî Sanatlar 

Harf ve Yazıya Bağlı Hünerler
Muamma

Muamma belli kurallara göre yazılan ve cevaplanan (Çözülen) konusu Allahın sıfatlarından biri yada insan olan manzum bilmecelerdir şeklinde tarif edilir. Bilindiği üzere konusu (Teması) nesne olanlara da LUGAZ denilmektedir .
Gerek Divan edebiyatında gerekse halk edebiyatında MUAMMA ustalarınca çok iyi kullanılmıştır.
Başka bir tanım:
Muamma Divan şiirinde, başta Esma ül Hüsna (Allah’ın doksan dokuz güzel ismi) olmak üzere konusu insan ismi olan manzum bilmeceler. Kelime "gizli, örtülü, anlaşılması güç veya işaret remiz yoluyla söylenmiş söz" anlamlarına gelir.
Muammalar lügazlardan farklıdır. Muammalar Allah’ın isimlerinden biri veya insan ismi için düzenlenirken lügazlar her şey hakkında düzenlenirler. Yalnız muammaların bazen lügaz, hatta âşık edebiyatında bir çeşit bilmece (âşkı -muamma) karşılığı olarak da kullanıldığı görülür.
Muamma alanında en çok eser veren şairimiz Emri (Edirneli Emrullah Çelebi) olmuştur.
 Muammanın düzenlenmesinde ebced hesabı kullanılır. Burada sorulan bir isimdir.
Muamma söyleyenlere muamma-guy, muammayı çözene ise muamma-küşa denir.
Genellikkle çözüm ikinci mısradadır. Arap edebiyatından İran edebiyatına onlardan da Türk edebiyatına geçmiştir.Türk edebiyatında Ahmedi ilk muamma yazan kişidir. Muamma söyleyen diğer şahsiyetler: MU'in, Emri, Sürur

Esasinda lugaz da bir muamma cinsi olup muamma insanlar için, lugaz ise nesneler için sorulan muamma tipleridir. Keza divan edebiyatinda muammalar genellikle aruz vezniyle yazilan beyit halinde, halk edebiyatinda ise genellikle o nedür kim... seklinde baslayan ve hece vezniyle yazilan dörtlüklere sorulmustur.

Divan edebiyatından örnekler :

Dedemin beline sokduk bir düdük
Ana bir velinün adidur didük
Dede kelimesinin Arapçasi cedd Cim ve Dal harfleriyle yazilmaktadir. Bel, miyan yani orta olup Cim ve Dal harflerinin arasidir. Düdük kelimesinin Farsçasi ney olup Nün ve ye harfleri ile yazilmaktadir.Nün ve Ye harflerini Cim ve Dal harflerinin arasina koyup okudugumuzda Cüneyd kelimesini buluruz ki bu da Cüneyd-i Bagdâdi’nin kisaltilmis seklidir.

Bu’da NABİ’den bir örnek

Bende yok sabr u sükun bende vefâdan zerre
İki yoktan na çıkar fikr edelim bir kere

Burada cevap NABİ’ dir. Ben de yok derken adından bahsediyor şair."Nâ" ve "bî" kelimeleri arapça ve farsçada ’yok’ anlamına gelmektedir. İki yoktan “na” çıkar yani “yok” çıkar düşünelim bir defa. Burada Nabi Mahlasını anlatmaktadır amma, muamma’ya da güzel bir örnektir.
*
Muamma ne demek?


muamma(1. anlamı)
Ar.
a. (muamma:) 1. Bilmece: “Eski kadınlar, çocukların zihinlerini bilmek için muammalara başvururlardı.” -A. Rasim.
2. ed. Âşıklık geleneğinde manzum bilmece.
3.mec. Anlaşılmayan, bilinmeyen şey: “Ruhu uykuda farz ettiğim kadın bana pek yaman bir muamma gibi geldi.” -H. E. Adıvar.
4. sf. Anlaşılmayan, bilinmeyen: “Bırak muamma konuşmayı / Çıkar ağzından baklayı / Bahtımız aydınlanıversin” -C. S. Tarancı.
Güncel Türkçe Sözlük

muamma(2. anlamı)
(Divan edebiyatı terimi) Çözülünce, meydana birinin adı çıkan bilmece.
BSTS / Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü1948

muamma(3. anlamı)

Bir adı, bir sözcüğü, bir kavramı buldurmak için kimi nitelikleri bir koşukla yanıltmalı biçimde söylenen söz oyunu, bilmece. (Divan yazınından geçmedir.) bk. muamma asmak. /
Bir acayip nesne gördüm ey püser /
İki ata bir kişi binmiş gider /
Bunların hiç kimse çekmez başını /
Geri kalan at çeker yoldaşını (nalın, pabuç)
BSTS / Yazın Terimleri Sözlüğü1974
*
Muamma, lügaz
Muamma, lügaz ve bilmece aynı anlamdadır. Edebiyat terimi olarak anlamları ise manzum bilmece demektir. Edebiyatımızda bilmece başlı başına bir nazım şekli olarak görülür. Soru şeklinde bilmecelerde, cevabın bulunabilmesi için bazı ip uçları verilir. Cevap çoğu kimse tarafından bilinir ve tartışılmasız kabul edilir. Divân edebiyatında bilmece, muamma ve lügaz diye ikiye ayrılır. Muamma, kişi adlarının bulunması için yapılan bilmecedir. Lügaz ise diğer varlıkları konu edinen bilmecelere verilen addır. 

ÖRNEK 1:                   O nedir ki yere düşer ıslanmaz (ışık)
                                        O nedir ki yer altında paslanmaz (altın)
                                        O nedir ki başın kessen seslenmez (bulut)
                                        Bunların aşkına doldur ayranı.

ÖRNEK 2:                  Tren gelir IS diye
                                       Makinist vurur TAN diye,
                                       Kömürcü anahtarı kaybetmiş,
                                       Kondüktör bağırır BUL diye.           

        ( Dörtlükteki heceleri birleştirdiğimizde cevap ortaya çıkar. Cevap: “İS + TAN + BUL” )


 http://www.edebiyatname.com/index.php/edebi-sanatlar/135-muamma-luegaz/129-muamma-luegaz
*
Osmanlı Türkçesinde Muamma Şiirleri Üzerine

15-16.yüzyıllarda Horasan’ın Hirat şehrinin şairleri arasında yaygın olan bir şiir türüdür. Daha sonra Timurluların eli altında bulunan Maveraünnehir ve İran’da da geniş bir çapta yayılmaya başlamıştır. Özellikle bu dönemde Hirat şairlerinin muamma türünde eserler verdikleri, muamma risalelerini yazdıkları, şairlerin yazdıkları muammalara göre Divan  tertibini belirledikleri ve muamma yazan şairlerin şiirlerinin toplanarak bayazlar hazırladıkları görülür. Şairlerin kendi aralarındaki ilişkileri, kitap ticareti, Timurlular devletinin sona ermesiyle sanatçıların rahat icat ortamı bulmak amacıyla Osmanlı Devleti ve Hindistan’a gitmesi sonucunda orada da bu geleneklerin şekillenmesine sebep oldu.

Şimdiye kadar gerçekleştirdiğimiz araştırmalara göre, 16.yüzyıla kadar Osmanlı Türk devletinde muamma türünde şiir yazan veya muamma türü hakkında risale yazan yazar yoktur. Örneğin, Ali Nihat Tarlan’ın “Divan Edebiyatında Muamma” risalesinde Türk edebiyatında muamma türünün 16.yüzyılın ikinci yarısından itibaren yazılmaya başladığı kaydedilmiştir. Ali Nihat Tarlan’a göre, Türkçede en çok muamma yazan şair olarak Edirneli Emri Çelebî (vefatı 982 hicrî/ 1577 miladî) oğlu Hasan Çelebi’nin tezkiresinde kaydedilmiştir. Emri Çelebi’den sonra bu türde şiir yazan ve muamma şiirlerinin gelişmesi ve halk arasında yayılmasında büyük katkı sağlayan bir sanatçı olarak Kınalızade Ali Çelebi dile getirilmiştir.

Ayrıca, Ali Nihat Tarlan, bu iki şairin Hüseyin Nişapurî’nin “Muamma Risalesi”ni iyice araştırdıklarını ve Sururî Mustafa Efendi (vefatı 969 hicrî/ 1562 miladî) Hüseyni ve Abdurahman Camî risalelerine şerh yazdıklarını kaydeder (Camî muamma türüne ait dört risale yazmış olup, burada onun hangi risalesine şerh yazıldığı kaydedilmemiştir). Tekrar Ali Nihat Tarlan’ın kaydettiğine göre, aynı dönemden itibaren padişahlar, amirler ve âlimler için isimlerinin gizlendiği muammaların yazılması bir gelenek halini almıştır . Araştırmacı yukarıda geçen bilgileri kaydetmekle beraber muamma türünün kuralları üzerinde de durmuştur. Örnek alınan muammalar Türkçe olmasına rağmen onların kime ait oldukları kaydedilmemiştir. Ayrıca, yukarıda adı geçen sanatçıların muammaları tahlil edilmemiş ve başka sanatçılar hakkında herhangi bir bilgi sunulmamıştır.

Biz muamma türüne ait el yazı eserlerini araştırırken İstanbul’un Süleymaniye Kütüphanesi Çelebi Abdullah fonunda korunmakta olan Osmanlı Türkçesinde yazılmış muamma şiirlerine rastladık. Bu el yazı eseri 328 sayısıyla korunmaktadır. Metin yedi renk bir kağıda normal büyüklükteki nesta’lık yazısıyla yazılmıştır. Şairlerin adları ve muammada gizlenen isimler kırmızı renkte yazılmıştır. Bu eserde Emri Ahmet Çelebî, Hannaluzade Ali Efendi, Haşimi Bursavî, Ubeydî, Furugî Efendi gibi şairlerin muamma türünde yazdıkları şiirlerle birlikte Şehabiddin Muammaî’nin de iki muamma risalesi toplanmıştır .

Emiri Ahmet Çelebî’nin muammaları iki kısma ayrılarak sunulmuştur. Birinci kısım “Ez an şarih muammayati Emri Ahmet Çelebî al-Muammaî” başlığıyla başlanmış, “Sunubari dilaver cenkeder bir ejderle” mısrası ile başlayan 14 beyitli bir mesnevi ile sonuçlanmıştır. (toplam 126 muamma. Mesnevi şeklinde kafiyelenmiştir. 80a-88a sayfalar) Bu kısıma şairin Türkçe muammaları alınmış, alfabe tertibine uyulmamıştır.

İkinci kısım da yukarıda geçen başlık altında sunulmuştur (Toplam 71 muammadır. Mesnevi şeklinde kafiyelenmiştir. 88b-92a sayfalar) Bu kısımda şairin sadece Farsça muammaları yer almıştır. “Vav” harfine kadar alfabe tertibine uyulmuştur. Ama her harf için muamma yazılmamıştır. “Vav” harfinden sonra muammalar tekrar diğer harflerle başlayan isimler sunulmuştur. Bundan sonra da “Haric ez risale” başlığı altında “Hasanşah”, “Abulgazi Sultan Hüseyin Bahadırhan meddalahi zilale saltana ve ma’dalat ilel alemin”, “Şah Ebulfeth Badiazzaman” adları dışında 13 isim için muamma yazılmıştır. Ama bu muammaların bu şaire ait olup olmadığı belli değildir .

Hannaluzade Ali Efendi muammaları “Muammayati Hannaluzade Ali Efendi nurallahi markada” başlığı altında sunulmuştur (95b-100b sayfalar. 97 muamma. Mesnevi şeklinde kafiyelenmiştir). Burada da önceki toplamlarda olduğu gibi bir harf için muamma olmadığında direk bir sonraki harfe geçilmiştir.

Haşimî Bursavî muammaları “Muammayati Bursavî” başlığı altında sunulmuştur (101a-102b sayfalar). 27 Türkçe muammadan ibarettir. Muammaların tertibi alfabeye uymamıştır. Ubeydî muammaları “Muammayati Ubeydî rahmetüllahi teala” başlığı altında sunulmuştur. 123 Türkçe muammadan ibarettir. (103a-110b sayfalar). Furugî Efendi muammaları “Muammayati Furugî Efendi” olarak sunulmuştur. Şairin 16 Türkçe muamması vardır. Alfabe tertibine uymamıştır (110b-111b sayfalar).

El yazı eserine muamma türünde şiirleri alınan şairlerden Emri Ahmed Çelebî, Hannaluzade Ali  Efendi hakkında Ali Nihat Tarlan eserinde yukarıda geçen kısaca bilgi sunulmuş ise, Furugî Efendi hakkında “Kamus el-a’lam”da şu bilgilere rastlarız: Ezcümle,  “Kamus el-a’lam”da Furugî mahlaslı iki şairin olduğu kaydedilerek birincisi hakkında şunlar yazılmıştır: “Furugî: onuncu karn hicrî Osmanlı şairlerinden iki kişinin mahlasıdır. Birincisi (Ahmet) Bursalı olup, tariki ilmiye-i salik idi.

Tirine siynemi tutar sipar,
Yüreki olsa demirdin eger.

İkincisi: (Habbatullah) İptidai Şam müftisi imiş. Ba’da Bağdad’a azimetle Mevlana Ataullah Efendiden mülazım olup, tariki kaza-i salik olmuştu. Muammada mahareti vardı. Şu beyit onundur:

             Nihali kadi dilcuying sening şahi güli terdür,
             Dahaning taze gonca ruhluk gülbergi gabardür.”
gibi bilgilerle yetinilmiştir.

Furugî hakkında muamma şiirlerinin bulunduğu el yazı eserinde onun Furugî Efendi olduğundan başka bilgilere rastlanmaz. “Kamus el-a’lam”da Furugî mahlaslı şairler için kaydedilen bilgiler de tam değildir. Buna rağmen biz “Kamus el-a’lam”da adı geçen ikinci Furugî’nin bizim araştırmakta olduğumuz el yazı eserine girmiş muammaların muellifi olduğu ihtimalinin daha yüksek olduğu fikrindeyiz. Buna dayanarak da onun adının Habbatullah olduğunu ve Şamlı olduğunu söyleyebiliriz. Eğer “Kamus el-a’lam”daki bilgilerle bizim kararımız birbirini kanıtlarsa Furugî’nin sadece muamma değil, gazel de yazdığı anlaşılır .

Maalesef, şimdilik diğer şairler hakkında herhangi bir bilgi sağlayamadık. Ama el yazı eserine alınan muammalara ait ortak ve özel özellikler üzerindeki görüşlerimizi ifade edebiliriz. Yukarıda kaydedildiği gibi bütün muammalar beyitlerden ibarettir ve mesnevi şeklindedir. Ayrıca ima ve işaret kelimeleri Maveraünnehir ve Horasan şairlerinin sanatında olduğu gibi âşığın yârinden çektiği acılar ve rakiplerinin daha çok şefkat gördüğü motifler fonunda sunulmuştur. Şairler tek beyitle hem âşığın hem yârin ruh dünyasını ifade edebilmişlerdir. Aynı zamanda muamma türüne ait olan ima ve işaretler satırlara sindirilmiştir. Şekil ve anlam birbirine uygundur. Örneğin, Emri Çelebî’nin “Ömer” ismi için yazdığı muammasını ele alalım:

        Oldu çün serdarı huban ol senem,
        Lazım oldu maha bihad elem.

Bu muammada da kendine özgü poetik ifade vardır. Mısralara göre, bir güzelin hüsnü diğer güzellerin hüsnünden ziyade olduğunu gören diğer bir güzel (mah) onu kıskanır. Şiir bir muamma olduğuna göre, ikinci mısrada لازم اولدی اول مهه بیحد علم “Lazım oldu maha bihad elem” denilmektedir. Buna göre isme şekil bakımından daha yakın olan “mah” kelimesinin teradifi, yani eşanlamlısı قمر “kamer” kelimesini alırız. Daha sonra, ima edildiğine göre onu “bihad” ederek birinci harf “kaf”ı ıskat ederiz ve مر “mer” kısmı kalır. İsmin kalan harflerini de aynı şekilde bulmaya çalışırız. Yani  لازم اولدی اول مهه بیحد علم “Lazım oldu maha bihad elem” mısrasındaki علم “elem” kelimesini “bihad” ederek oradan “ayn” harfini alırız ve önceki kısmı ekleriz. Sonuçta عمر “Ömer” ismi ortaya çıkar.

Hannaluzade Ali Efendinin Ahmed ismi için yazdığı muamması şöyledir:

Şevki visalingle ey dürri nayab,
Huni dil oldu damani ahbab.

Göründüğü gibi, lirik kahraman güzele yönelerek ona kavuşabilmek için nice yakın insanlarının kâlbi kana dönüştüğü, bu kanlarla da eteklerinin kanla boyaldığı mübalağalı bir şekilde ifade edilmiştir. Aynı zamanda bu mübalağa ve abartılar muamma türünün ima kelimeleri vazifesini yapmaktadır. İkinci mısrada خون دل “huni dil” ifadesine göre, خون   “hun” kelimesinin teradifi, yani eşanlamlısı دم “dem” kelimesi alınır ve kâlp ameline göre harfler değiştirildiğinde مد  “med” şekli ortaya çıkar. İsmin kalan kısmı da دامن احباب  “damani ahbab” ifadesinde gelen imaya göre, احباب “ahbab” kelimesinin “damani” yani ismi ortaya çıkarmak için gerekli olan kısmı اح “ah” alınır ve önceki kısımla birleştirilir. Sonuçta da احمد “Ahmed” kelimesi bulunmuş olur.
Ekmel” kelimesi için muamma:

Helakime hevesi olmasa ol zülfi nigün,
Darundin eyleydi gayet cefai birun.

Bu muammada da âşık yârin cefasının sınırı aştığından şikayet etmektedir. Şiir muamma olduğuna göre, önce sme yakın olan kelimeyi bulmamız lazım. Muammada isme daha yakın kelime olarak هلاکمه “helakime” sözcüğü kullanılmıştır. İma ise “darundin” “birun” dur. Yani هلاکمه “helakime” kelimesinin iki tarafında bulunan “hayi hevvez” harfleri ıskat ameline göre düşer ve لاکم “lakim” kalır. Kalan harfleri kâlp amelinin kâlbi küll kuralına göre doğru yerleştirdiğimizde اکمل “Ekmel” ismi ortaya çıkar.

Haşimî Bursavî’nin “Ali” ismine yazdığı muamma:

Mesti ışk olsa ecebmi, dili zar,
Körünür çeşme her dem lebi yâr.

Bu muammada aşktan sarhoş olan âşığın duyguları ifade edilmiştir. Yani aşktan sarhoş olan âşığın gözlerine her an yârin dudakları görünür. Şiir bir muammadır. İkinci mısrada کورینور چشمه “körünür çeşme” denmiştir. Buna göre “çeşmi” kelimesinin eşanlamlısı olan عین “ayn” kelimesini alırız. Ayn kelimesi bize “ayn” harfini verir. İsmin kalan harfleri de کورینور چشمه هر دم لب یار  “Körünür çeşme her dem lebi yâr” imasına göre “leb” ve “yâr” kelimelerinin ilk harflerinin alınmasıyla ve önceki harfle birleştirilmesiyle “Ali” ismi ortaya çıkar.

Ubeydî’nin “Receb” ismi için yazdığı muamma:
    
Tiġu tiri hisari bedene var neçe
Burci dilde öldürer her biri mıktarınca.

Muammada yukarıda geçen beyitlerde olduğu gibi yâr ve âşığın ilişkisi ele alınmıştır. Mısralara göre âşık yârin cebir ve sitemlerinden acı çekmiştir. Recep ismi şiirin ikinci mısrasındaki imalarla ortaya çıkarılır. Mısrada isme yakın olan kelime برج “burc” kelimesi olup, ismin bu sözcük vasıtasıyla ortaya çıkarılacağı برج دلده اولدرر هر بری مقدارنچه  “Burci dilde öldürer her biri mıktarınca” imasıyla bildirilmiştir. Buna göre, برج “burc” kelimesini oluşturan harfleri kâlp amelinin kâlbi küll kuralına göre yerleştirdiğimizde رجب “Recep” kelimesini elde ederiz.

Kısacası, sanat ortamında vuku bulan ilişkiler sonucunda Osmanlı Türkçesinde yazan sanatçılar arasından tıpkı Maveraünnehir ve Hurasan’da olduğu gibi sadece muamma şiirlerini yazan sanatçılar ortaya çıkmıştır. Onların iki dilde sanatlarını sürdürdüklerine şahit oluruz. Aynı zamanda muamma yazan şairlerin bu şiirlerinin toplanarak Divan haline getirilmiş olması dikkat çekicidir.
…………………………………………………………………
Celaleddin CURAYEV* Özbekistan Cumhuriyeti Bilimler Akademisi
                    Alişir Nevaî Devlet Edebiyat Müzesi Araştırmacısı

  1 Böyle divanları şartlı olarak iki guruba ayırabiliriz. İlk gurup Allah’ın 99 ismi ve Peygamberin isimleri için yazılan muammalar, ikinci gurup da “elif” harfinde “ya” harfine kadar farklı isimler için yazılan muammalardır. İkinci guruba alınan muammaların diğer bir özelliği de onların geleneksel divan tertibine göre önce hemd (Allah’a), sonra na’t (Peygambere), sonra mankabat (dört halifeye) ve muslibat (sahabelere ve velilere), daha sonra da başka isimlere yazılan muammalar sırayla yerlerini alırlar. Muammalar divanda gazellerde olduğu gibi redifine göre değil, gizli olarak gelen ismin ilk harfine göre yerleştirilmiştir. Kaydettiğimiz muamma toplamlarında alfabe tertibine uyulmamıştır.  
  2 Ali Nihat Tarlan. Divan Edebiyatında Muamma. – İstanbul: Burhaniddin matbaasi, 1936. s.4-5.
  3 Maveraünnehir’de ve Hurasan’da yazılan muammalar genellikle muamma risaleleriyle birlikte kitaplaştırılmıştır. Bu iş muamma türünün hayranlarının muammayı çözümlemede zorluk çektiklerinde muamma risalesine başvurabilmelerini sağlamak için yapılmıştır.
  4 Bu muamma Hurasanlı bir şairin kalemine de ait olabilir.
  5 “Hannaluzade Ali”  ismi Ali Nihat Tarlan tarafından çağdaş Türk imlasına göre Kınalızade olarak değiştirilmiştir.
  6 Samî. “Kamus el-a’lam”. 5.cilt. –İstanbul: Mihran matbaası.1314h. s. 3398.

Celaleddin CURAYEV
====================
Kaynaklar:
http://www.ayvakti.net/ayvakti-oyku/item/osmanl-tuerkcesinde-muamma-iirleri-uezerine
http://www.edebiyatturkiye.com/forum/index.php?topic=4034.0
http://www.edebiyatname.com/index.php/edebi-sanatlar/135-muamma-luegaz/129-muamma-luegaz
https://tr.wikipedia.org/wiki/Muamma
http://www.edebiyatdefteri.com/siir/635325/---mu



Arkaizm

Edebî Sanatlar 


Arkaizm

Arkaizm dilin, artık kullanılmaz olmuş eski sözcükleri, deyimleri ya da eski söz dizimine özgü biçimlerini anlatımda kullanma sanatıdır. (bkz. Aşnılık. Eskilik. Çağaşım)

Arkaizm, edebiyatın dışında belli bir jargon kullanılan alanlarda da (hukuk gibi) tercih edilir.

Başka tanımlar:

Bir dilin eskimiş sözcüklerini ya da cümle kuruluşlarını kullanarak edebi eser yaratma. Bu eserlere arkaik denir.

Arkaizm bir anlatıda dilden kaybolmuş ya da geçerliliğini yitirmiş sözcüklere ya da sözdizimlerine yer verme sanatı.

Arkaizm: Fransızca archaïsme kelimesinden dilimize girmiştir. Bir dilin, artık kullanılmayan  eski sözcüklerini  deyimlerini ya da eski söz dizimine özgü biçimleri kullanma sanatıdır. TDK Sözlüğünde  “Kullanıldığı çağdan daha eski bir çağa ait biçimin, yapının özelliği” olarak  tarif edilmiştir. “Konuşulan ve yazılan dilde, kullanımdan düşmüş olan eski söz ve deyim”.

Eski çağlara ait olan artık kullanımdan düşümüş  kelime, deyim ve söz gruplarını bir yazıda kullanmak olarak da tarif edilebilir. Bu tip yazıların kullanıldığı yazılara arkaik eser, bu tip kelimelere de arkakik kelime denir.

Tüm sanat dalları için geçerli olan arkaizm sözcüğü, sanatta varılan olgunluk aşamasından sonra, o sanat dalının erken dönemlerine bir dönüş çabasında bulunmak anlamına gelir.

Arkaizm Sanatına Örnekler:

şimdi yerine imdi
bilgisayar yerine kompütür
pantolon yerine pantol
yabancı başkaları yerine  yâd
cehennem yerin  tamu
asker yerine çeri 
düşman yerine yağı
hayat yerine beng demek gibi

================
Kaynaklar:
http://sanatsozlugum.blogspot.com.tr/2011/08/arkaizm.html
http://www.edebiyadvesanatakademisi.com/yazi/1963-arkaizm
http://www.dersimiz.com/terimler-sozlugu/Arkaizm-Nedir-1368.html#.VcD4nPPtmko
https://tr.wikipedia.org/wiki/Arkaizm_(edebiyat)


Paylaşmak güzeldir.