27 Kasım 2021 Cumartesi

Sinerji Projemiz Köprü Projedir

 


Sabahattin Gencal- Erdoğan Teke
14.02 Cuma toplantılarına ikili olarak devam

**

Sabahattin Gencal-Hüseyin Yıldız
14.14 Çarşamba toplantılarına ikili olarak devam
**


Sinercinin ne olduğunu biliyorsunuzdur. Aaa, Fransızca olan ve de çoook popürleşen bu kelimenin anlamını bilmez mi insan.  Yabancılar sinerci yaratırken biz de hiç olmazsa bunun anlamını öğrenelim.  Eee, şimdi benim sinercinin anlamını yazmamı mı bekliyorsunuz? Tam olarak bilebilsem, ah bilebilsem yazmam mı? İnternetten bulup kopyala yapıştır, yapmamı beklemezsiniz her halde. Onu beklerseniz ne olur? “Armut piş, ağıma düş.” Bu deyimle ne demek istediğimi anlamadım diyemezsiniz her halde.  Sinerji konusunu kapatmış değiliz. Ancak kısa bir ara verip bu “armut” konusu üzerinde duralım.

Öğretmen olarak deyim ve atasözleri üzerinde çok dururdum. Asırların birikimi, asırların tecrübesi var bu sözlerde. Tarih var, psikoloji, sosyoloji, felsefe ve mantık var. Kültür de var. Evet, atalarımız, bize emek sarf etmeden, çalışmadan çabalamadan, azmetmeden hiçbir şey elde edemezsiniz diyor; ama biz atalarımızı duymuyoruz bile. Testlerle, kopyalarla, nutuklarla, algılarla malgılarla bir toplumu mahvettik. Bu yetmiyormuş gibi... Neyse sinirlerim bozuk zaten...

Biz sinerjiyi anlatacaktık değil mi? Birazcık daha sabredemez misiniz? Sabır da çok önemli biliyor musunuz? Biliyorum diyenlere soruyorum; sabrın anlamı nedir?  Tabii senelerdir bu kavramı da yozlaştırdılar. Tahammülmüş... Evet, tahammülü de içeriyor. Ama asıl anlamı ne? Seni beni koyun sürüsüne katmak isteyenler bunun anlamının öğrenilmesini istemezler. Hep yönetenleri suçlamayalım. Biz de tembelleştik. Araştırıp öğrenelim demiyoruz. İnsan ne öğrenirse kendisi öğrenir. Başkası öğretemez. Hamt olsun öğretmenliğimde yavrularımıza öğrenmeyi öğrenmenin nasıl olabileceğini uygulamalarla göstermeye çalışmışız. Benim de zayıf tarafım işte. Öğretmen-öğrenci deyince şaşırıyorum ne yapacağımı, ne yazacağımı...

21 Kasım 2021 Pazar

Yaklaşmakta Olan Öğretmenler Günüdür

Sabahattin Gencal,
Üsküdar, 26. 04. 1999

 

Öğretmenler günü çeşitli etkinliklerle kutlanacak. Emekliler anılacak, yeniler ant içecek. Öğretmenliğin anlam ve önemi üzerinde konuşmalar yapılacak. Kompozisyonlar yazılacak vb. İnşallah bütün etkinlikler amaca uygun olur. 

Yapılması gerekenlere bir madde ekleyebilme imkânım olsa keşke. Bilirsiniz zor bir önerim olmaz benim. Bir emekli öğretmenin okuldan ayrı kalma üzüntüsü konusunu bir dakikacık hayal etme. Örneğin, program sunucusu: Sizleri bir dakika emekli öğretmenleri düşünmeye davet ediyorum.

Gayet iyi biliyorum ki böyle bir şey olmayacak. Bari “seninle bir dakika” bu konuyu görüşelim:

“Seninle bir dakika umutlandırıyor beni

“Bir dakika siliyor, canım, yılların özlemini”

Semiha Yankı

(https://www.google.com.tr/search?q=seninle+bir+dakika+s%C3%B6zleri&sxsrf=)

Emekli öğretmenin üzüntüsü okula özlem midir?

"Özlem" kelimesinin birçok anlamı vardır ve ruhun çeşitli durumları onunla bağlantılıdır: ruhun kısıtlanması ("ezilme" kelimesinden), acı verici üzüntü, ruhun huzuru, duygusal kaygı, sıkıntı, endişe, korku, keder, keder, üzüntü ve duygu Sadece ağrıyan bir kalp.” (https://tur.healthyliving-healthnetwork.com/4204699-is-longing-an-emotion-or-a-feeling)

Yavuklundan ayrı düşende özlersin / üzülürsün, eşinden ayrı düşende özlersin / üzülürsün, anandan babandan bacından ayrı düşende; vatanından milletinden ayrı düşende özlersin / üzülürsün. Şairler ve yazarlar bu üzüntüleri işlemişlerdir, yazmışlardır. Emekli bir öğretmenin okuldan ayrı kalması bütün bu duygulara benzer bir bakıma. Ama benzemeyen noktalar da olabilir. Nasıl mı?

20 Kasım 2021 Cumartesi

"Çarpılmaktan" Korkanlar ve Korkmayanlar

 


Av. Sabahattin Gencal



Avukatlık stajım sırasında, İstanbul Barosu Avukatlık Staj Eğitim Merkezi’ndeki kütüphanede bulunan, bütün kitapları demiyorum; ama ünlü üstatların birçok kitabını okudum. Büyük bir keyifle, lezzet alarak okudum. Öyle ki, okurken birileri görmüşse künefe yemekte olduğumu sanmıştır.

Çok sevdiğim üstatlardan biri de Ceza Hukuku avukatı Prof. Dr. Faruk Erem’di. Onu kim sevmedi ki? Bugün nedense onu hatırladım. Hani derler ya “bayram değil, seyran değil...”  Bunun da vardır bir hikmeti diyerek rahmetli ’den birkaç söz aktarmaya çalışacağım.

Her avukat tarafından da bilindiğini sandığım düşündürücü bir sözü vardır Erem’in. Aynen aktaramayacağım için mealen ve açıklamalı olarak aktarayım:

Varsayalım ki yargıçsınız. Önünüze 100 kişi getirildi. Bunlardan 99’u suçlu biri suçsuz; ama kimin suçsuz olduğu bilinmiyor. Ne yaparsınız? “Kurunun yanında yaş da yanar.” demezsiniz her halde. Erem de öyle düşünüyordu. O bir suçlunun hakkını yememek için 100 kişiyi affetmekten yanaydı. “Adalet asıl suçluyu bulamadı diyelim. Hiç olmazsa suçsuzu cezalandırmasın." (Faruk Erem) Bu arada, Montesquieu’nun “Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir.” Sözünü de hatırlamışsınızdır.

Bu sözleri kulağınıza küpe yapmanızı ve her tutumunuzda söz ve davranışlarınızda dikkatli olmanızı öneriyorum.

Toplumumuz, üzülerek söylüyorum benden daha çok hasta. “Hasta adam” deyişlerini hatırlatmıyorum. Şimdiki durumumuz izah edilemeyecek bir durum. Buna sebep olanları toptan suçlamaya kalkmayın. Unutmayın aralarında yolsuzluklara, adam kayırmalara, uyuşturucu ticaretine, kara para aklamalara, talanlara vb. akla bile gelmeyecek şeytani durumlara karışmayanlar da olabilir. Onların yüzü suyu hürmetine ağzınıza geleni, söylemeyin yazmayın. Suçluları affedin demiyoruz. Kimse de demez. Ama “Masumiyet Karinesini”1 de unutmayın. Yine bu ülkenin savcılarının, yargıçlarının, avukatlarının olduğunu da unutmayın. Çoklarınız onları da görüyoruz, Cumhuriyet Savcıları ancak garibanlar için harekete geçiyor falan filan da demeyiniz. Böyle demeniz için savcılığa suç duyurunda bulundunuz da olumsuz bir cevap mı aldınız? Savcılığa suç duyurusunda bulunacaksınız. Kanımca bulunabilirsiniz. Çünkü bir yurttaş olmamız dolayısıyla dolaylı bile olsa kamu aleyhindeki yolsuzluklar veya diğer suçlar elbette bizi etkiler. Başkaları suç duyurusunda bulundu da ne oldu, gibi sözler de gereksiz. Herkes suç duyurusunda bulunursa Cumhuriyet Savcıları da artık ne yapıp ne yapmayacağını düşünmeye başlarlar elbet.

19 Kasım 2021 Cuma

UNUTKANLIĞIN Bir de BÖYLESİ Var ki İLLET EDER İnsanı

Erdoğan Teke - Sabahattin Gencal
HER ŞEYE RAĞMEN UMUTLUYUZ

 


Unutmak bazen nimet, çoğu zaman da bir sorundur.

Unutmanın nimet olduğunu söyleyenlerin gerekçeleri akla yatkın.

Unutma sorununun bin bir nedeni, bin bir çeşidi var. Sadece benim unutkanlığım bile bir tıbbi ders konusu olabilir.

Derslerle başımız hoş değil;  onun için kısa birkaç paragrafla yetiniyoruz:

6 yıl öncesine buyurunuz. Sabah namazından sonra blogumu yazmak üzere klavyenin başındayım. 15- 20 dakikada blog hazır. Bilemediniz yarım saatte tamamlardım yazımı. Yazım biter bitmez sağıma döner ve vefakâr ve de cefakâr eşime yazımı okurdum. Eşim, “okur temsilcim”di. Okur adına,  “yayınla” veya “yayınlama” derdi. Bazen de düzelttirirdi. Birkaç defa da; “Senin yazını anlamaları için bizzat okuyucunun yanında olup açıklaman gerek.” derdi. Eşim rahmetli olduktan sonra okur temsilcim kalmadı. Saçmalıyorsam eğer bilin ki okur temsilcim olmadığındandır.

Şimdilerde de bazen yazıya öyle dalıyorum ki... Bitince yine sağa dönüyorum... Ah! Kimseler yok! Ahlanmak, vahlanmak neye yarar? Allah’ın (cc) takdiri eşim vefat etti. Sanki yeni vefat etmiş gibi. Yaşlar akıyor kendiliğinden... Anlatabiliyor muyum: Eşimin öldüğünü unutmak unutkanlığın en büyüğü; belki de başkalarında görülmeyen... Düşünebiliyor musunuz sık sık bu acıyı, bu travmayı yaşıyorum.

Diğer unutkanlıklar önemli değil. Bilgiyi mi unuttun? İnternet sağ olsun, iki dakikada tamam. Diğer unutkanlıklarımdan söz etmek gerekir mi bilemem.

 Kitaplığımda kaç kitap olduğunu bilmiyorum. Eskiden hangi dolabın kaçıncı rafının neresinde bulunan kitabın ismini bilirdim. Şimdi kitaplara bakıyorum, onlar da bana bakıyor. Sanki hiç tanışmamışız gibi. Oğlum Fuat, işin mizahında tabii. Ne güzel işte. Her an yeni bir kitap alanın duygularını yaşıyorsun vb. gibi sözler söylüyor.

Unutkanlığı anlatıyordum, değil mi? Kusura bakmayın ne anlatacağımı da unuttum. Bu unuttuklarım da önemli değil. Önemli olsa değerli arkadaşım Erdoğan Beye sorar öğreniriz:

Erdoğan Teke Bey arkadaşımla geleneksel buluşmamızı aksatmadık. Bugün, yani 19. 11. 2021 Cuma günü, Yine 14.02’de bir pastanede buluştuk. Konuşma konularımızdan biri “Unutkanlık”tı. Onun için ona sorabiliriz, dedim. 41 kere maşallah, o hiç unutmuyor. Tam bunu yazarken aklıma geldi antidepresan ilâçlarımı içmeyi de unuttuğum için gözlerim zaman zaman yaşardı yine.

Ayrılırken bayağı düzeldim. Erdoğan Bey’e bunun farkına varıp varmadığını sordum. Farkına varmaz mı? “Hocamız bugün bayağı rahatsız.” diye geçti içinden.

Rahatsızlık bulaşıcı herhalde. Arkadaşıma da rahatsızlık verdim:

Ben, siyasetten hiç konuşmazdım. Hatta kazaen Erdoğan Bey siyasete girse peşinen özür dilerdi. Özür dilemek bir erdemdir. Ben bu erdemi gösteremedim. Siyasetin “s” sine girdim, ama özür dilemeyi unuttum. Şimdi merak edersiniz, acaba ne dedi?

Fazla bir şey demişliğim yok. Dediğim şu:

“Bu gece evimize bir hırsız girdi. Bizi uykuda yakalayarak cüzdanımdaki 1111 liranın 12,3 lirasını çaktırmadan sessizce alıp çıktı. Bu hırsız veya hırsızlar kimlerse hep yapıyorlar bunu. Gündüzleri de geliyor. Malum öğle uykularına da yatıyorum. Her gün her gün 6 liramı veya 8-9 liramı alıp alıp gidiyorlar. Bunları kime şikâyet edeceğiz? Erdoğan Bey de, “Kimi kime şikâyet edeceğiz?” dedi. Doğru dedi.

Aslında kabahat hep bizde. Çok uykucu olduk. Ölü toprağı mı atıyorlar üzerimize...

Uzatmayalım, prensipleri çiğneyerek siyasete giriş yapmama rağmen özür dileyemedim arkadaşımdan. Daha doğrusu yukarıda dedim ya unuttum. Şimdi okuyucuların huzurunda kendisinden özür diliyorum.

Müsadenizle bir not daha yazayım. Hiçbir imada bulunmuyorum. Açık deyişle, parası çalınanların hırsız var, hırsız var! diye sokağa dökülmesini istemiyorum. Hırsızlar bizleri sokağa dökmeye çalışabilirler, hırsızlar vatanın malını mülkünü talan edebilirler vb. Bütün bunlara rağmen bize yakışan vakarımızı korumaktır. Yasal çerçevede hakkımızı hukukumuzu korumaktır.

Haa, aklıma yeni geldi. Erdoğan arkadaşım; “Sen daha iyi bilirsin, bu hâkimler, savcılar kararlarını neye göre nasıl verirler? diye sordu. Ben de kime hukukçu dendiği konusunda bildiklerimizi anlattım. Bir de hukuka uygunluk ve kanuna uygunluk konusun anlattım. Tabii, arada bir torba kanun diye bir şey icat edildiğini de...

Ya... bugün epeyce siyasete girmişiz de haberimiz yok. İyi ki hopsaite düşmedik.

Unutkanlığın bir de böylesi var ki illet eder insanı.

Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul, 19. 11. 2921






Paylaşmak güzeldir.