8 Ocak 2022 Cumartesi

Anılarla Karuşuk, Güncelle Kuruşuk

 

Sabahattin Gencal
Erzurum Yavuzselim İlköğretmen Okulu
1959/1960 Eğitim ve Öğretim Yılı
(En soldaki Sabahattin Gencal, sınıfın yaşça en küçüğü)

        “Karuşuk kuruşuk” ifadesini, oğlum yazar Fuat Gencal çok kullanır. Sözde post modern bir yazı, her nasılsa eline geçerse “karuşuk kuruşuk” der ve tabii ki okumaz. Ben post modern yazmayacağım. “Tost modern” yazacağım. Nasıl mı? Bayağı tost modern. Tost makinesinden kinayeli. Her halde tost makinesini biliyorsunuzdur. Yazımı makinede kızartacağım. Kızarmış ekmek seversiniz değil mi? Güzel. Kızarmış yazımın üstüne Trabzon yayık tereyağı ve Anzer balı çok fiyatlıdır onun için Ancubah balı sürerseniz. Oh! Lezzetine doyum olmaz... Ne? Tereyağı ve bal ağu fiyatı mı? O zaman siz de ekmeğin üzerine sürer gibi yazının üzerine düşüncenizi ve varsa hayal gücünüzü sürersiniz... Aman! Neyi dert ediyorum. Nasıl yerseniz yiyin...

        Vay be! Yaş 79.  Yaş 35’in iki katından fazla. Allah bilir neresindeyiz ömrün... Ömrüm boyunca yazdım yazacak kadar...

Yanarım yanarım... Neye yanarım bilir misiniz?

5 Ocak 2022 Çarşamba

Kızmayan İnsan, İnsan...

 

Sabahattin Gencal bile kızabilir...

Yüz defa dedim kendi kendime, 50 defa da yazmışımdır; sonunda mazur görülmeni isteyeceğin bir yazıyı yazma kardeşim. Yazdın diyelim, çekmeceye atıver; paylaşma be birader! Kızıyorum kendime. Kızmak da ne kelime haşlıyorum kendimi. Haksız mıyım? Sen tut, 2022’nin ilk yazısında “Yaratıcılıkla Saçmalamak Arasındaki İnce Çizgi” başlıklı bir yazı yaz.1 Saçmalamak sana yakışır mı? Hadi beceremedin saçmaladın, diyelim. O güzelim fikirlerle saçmalamayı ne karıştırıyorsun be kardeşim! Oh, oldu işte, fikirler kaynayıverdi. Kimsenin dikkatini çekmeden aktı gitti işte. İlginçlik de yandı bitti kül oldu...

Şimdi sorarsınız; o fikir dediğin de neydi? Ne dedik? “Düşünce süte benzer.” (Sabahattin Gencal) Demek ki süt kaynamış kaynamış ve de taşmış. Bereket ocağı söndürmemiş. “Ocakların sönmesi” acaba süt yüzünden mi sorusunu ileride sorarız. Şimdilik şu kadarını söyleyelim:

3 Ocak 2022 Pazartesi

“Yaratıcılıkla Saçmalamak Arasındaki İnce Çizgi”

 

Yayık

Saçmalama hakkımı yeterince kullanmayanlardanım ben. Yarınımız belli değil. Bu hakkım kalmasın, dedim. Ve 2022’ye saçmalamakla başlıyorum.

Önce saçmanın ne olduğuna bir bakıversek:

Uyy, saçmanın da ne kadar çok anlamı varmış:

1.               Bir tür balık ağı, serpme ağ.

2.               Yersiz, akla aykırı, tutarsız söz

3.               Saçmak işi.

4.               Avda kullanılan fişeklerin içine konulan, türlü boylardaki küçük ve yuvarlak kurşun tanesi

5.               Akla uygun olmayan, yersiz bulunan, pestenkerani, absürt.

6.               Böyle söz söyleyen veya iş yapan.

7.               Mantık kurallarını bozan, tersine çeviren. // Saçma bir düşünce, öğeleri birbirini tutmayan, birbiriyle bağdaşmayan düşüncedir. Saçma bir yargı kendi içinde tutarsız olan ya da tutarsızlığı içeren bir yargıdır. Saçmayı anlamsızdan ayırmak gerekir. Çünkü saçmanın bir anlamı vardır, ama bu anlam çelişiktir, yanlıştır. Oysa anlamsız olan ne doğru ne de yanlıştır.

8.               Av fişeği kovanına doldurulup kovan içindeki barutun yanmasından meydana gelen gazların basıncı ile hız kazanan küresel veya dönel biçimde metal tanecik.

Valla, yukarıda yazılanların hiç birini gözüm kesmiyor.

        Sessizim ne kadar üzsen de beni,

“Ağzımı açmaya gözüm kesmiyor.”

(Orhan Gencebay)

Açıkçası bu işi yapabilecek yeterliliğe ve güce sahip değilim. O halde felsefi anlamda saçmalamayı deneyelim mi?

19 Aralık 2021 Pazar

Kelime Hazinemiz de...

 

Sabahattin Gencal,
Çekmeköy- 19. 12. 2021


 Bunalımdayız.

Bunalımın nedenlerinden birisi ekonomik darboğazda olmamız.

Hazinemiz de tamtakır.

Toplumun kaosa düşmemesi, bunalımdan kurtulması için uzmanlarımız bildiklerini toplumdan esirgememeli, çözüm önerileri geliştirmelidir.

Uzman olmadığımız için, daha doğrusu uzmanlar az da olsa görevlerini yapmaya çalıştıkları için bana bir şey söylemek düşmez. Yani bu konuda yazmak bana ne farz-ı ayindir, ne de farz-ı kifâye. Onun için ben hazinenin tamtakırlığından değil kelime hazinemizin tamtakırlığından söz edeceğim.

Üzülerek görüyorum ki, kelime hazinemizden söz eden yok. Oysa bunalımın nedenlerinden biri de budur. Belki de en önemlisi budur; ancak bu konuyu hiç umursamayanlara bunu açıklayabilmemiz olanaksız. Onun için bu konuya değinmeyi bile şimdilik yeterli buluyoruz.

İnsan kavramlarla düşünür, kelimelerle konuşur. Dil kültür taşıyıcısıdır.1

Dil hazinemiz çok fakir değil aslında. Ama çeşitli alanlardaki terimler, deyimler, atasözleri, söz sanatları kullanımda değil sanki. Hatta konuşma dilimiz bile fakirleşti. 1000 kelimeyle idare ediyoruz. Bazılarına 300 bile yeterli oluyor. İşte tamtakırlık budur.

Konuşma özürlü olduk. Başta siyasetçilerimiz argo sözlükten başka sözlük açmıyorlar. Kendilerinden örnek olmaları beklenirdi. Diyelim ki beceremiyorlar. Susmasını da mı bilmiyorlar.

Toplumumuzun büyük çoğunluğunu düşüncesizlikle itham etmiyoruz. Buna hakkımız yok; çünkü buna biraz da biz neden olduk. Kabul etmek gerekir ki, istisnalar dışında yüksekokul bitirenler bile kısa vadeli düşünüyor. Üzülmemek elde değil. Bazı toplumlar 50 yıl, hatta 100 yıl sonrasını düşünürken...

Biz yarını bile düşünemiyoruz, demeyeceğim. Böyle dersem haksızlık olur. Evet, yarını bile öngöremeyenler var, fakat bunlar klinik vaka olduğu için üzerinde durulmaması gerekir.

Düşünmek insan olmamızın bir gereğidir. Kavram ve kelimelerle düşündüğümüze göre sevgili gençlerimizi, yavrularımızı olsun düşünmekten, düşündüğünü ifade etmekten mahrum etmeyelim.

Paylaşmak güzeldir.