26 Nisan 2023 Çarşamba

"Bütün Yollar Ahlak'a Çıkar"

 

Sabahattin Gencal- Erdoğan Teke-
Hüseyin Yıldız- Ahmet Meral
Çekmeköy- İstanbul
26. 04. 2023
****

“Fikir Masası” sohbetimize, moderatörümüz Hüseyin Yıldız Bey’in ev sahipliğinde 26. 04. 2023 Çarşamba günü saat 1400’te başladık.

Hal hatır sorma faslından sonra, pastanenin yakınından gürültü ve patırtılarla geçen seçim otolarına takıldık ister istemez.

Ahmet Meral Bey’in gözlemi doğrusu yazmaya değer bir gözlem. Pastanede otururken camekândan dışarıda kalabalık arasındaki bir çocuğun ayakla, seçim otobüsünden gelen bir şarkıya ritim tuttuğunu görebilmek büyük bir yetenek doğrusu. Psikoloji dersinden hatırlayacağız insan ilgilendiği konuları diğerlerinden daha çok görür, daha çok duyabilir. Bebeğin ağlamasını hiç duymayan bir baba çatıya düşen yağmur damlasının sesini duyarmış.

Erdoğan Bey, Ahmet Bey’e Fenerbahçe’nin şampiyonluk şansını ve Cumhurbaşkanı adaylarının kazanma şansını sordu Ahmet Bey’e. Ahmet Beyle görüş alışverişinde bulundular bir müddet. Bu görüş alışverişleri sırasında kendimizi Doğu Anadolu’da bulduk. Ahmet Bey Cumhuriyet Tarihinden sayfalar çevirirken Sabahattin Gencal Doğu Anadolu’da öğretmen olarak bulunduğu yıllarla ilgili, yani yarım asır önceki anılarını anlattı.

Anılar bitmez, hele anlatan bir yaşlı olunca. Moderatörümüz defterini kapattı ve bir poşetin içine koydu. Poşet deyince aklıma geldi. Arkadaşımız her birimize kitap hediye etti. Masaya oturur oturmaz çok güzel bir ambalaj içinde bizlere takdim etti hediyeleri. Aslında yazıya bu güzel ve anlamlı hareketten başlamam gerekti. Ama eminim ki Hüseyin Bey kusuruma bakmayacaktır. Çünkü unutkan olduğumu biliyor. Kendisine açıkça teşekkür ediyoruz.

Poşetin içine giren defteri nasıl çıkartabilir de konuyu asıl yatağına çevirebilirim diye düşündüm.

Hüseyin Bey’e toplantıya gelmeden önce Whatsapp’tan bir yazı atmıştım. Hüseyin Bey’den bu yazımızı okumasını rica ettim. Diğer arkadaşlara da kelime bile kaçırmadan dinlemelerini söyledim. Bu arada şaşırmamaları için ekledim: Bu yazıyı blogta yayınlayacağım; ama korkuyorum. Onun için sakınca olup olmadığını öğrenmek isterim. Öyle ya işi sağlama bağlayalım. Ne olur ne olmaz. “Türkiye’de kaç gazeteci içeride, kaç yazar tehdit edildi?” soruları sorulur; ama kaç yazar kendine sansür uyguluyor diye sorulmuyor.

Uzatmayalım “Her Şeyin Temeli Ahlak” başlıklı yazımda bir sakınca olmadığı oybirliği ile kabul edildi.

Ahmet Bey de, cebinden bir yazı çıkardı. “İyi ve Kötünün Hikâyesi ve Bizim Seçimlerimiz” başlıklı bu yazıyı okudu demeyeyim, bir konferans verir gibi sundu.

Hüseyin Bey, kardeşimiz de poşeti açtı. Defteri çıkardı ve “İşte Hal-i Pür Melâlimiz” başlıklı yazısını okudu.

Bütün yazılarımız ya eski günlerde yazılmış ya da eski günleri anmayla ilgili. Niçin acaba?

Sabahattin Gencal, Erdoğan Teke Bey’e, “Bu yazılanları yorumlar mısınız?” diye sordu.

Erdoğan Bey, yazıların hepsi de günümüzü anlatıyor sanki, dedi ve yazıların içeriklerine ayrı ayrı dokundu.

Bak yine unuttum. Erdoğan Bey sohbetimizin başında anlattığını yine sona bıraktım. Bu arada “Ayaklar baş, başlar ayak oldu.” söylemini hatırlatır değilim. Bunu bilin ve Erdoğan Bey’in yaşadığı konuya dikkat kesilin. Konuyu Facebook hesabından da paylaştı. Oradan alıyorum:



“İsviçre’deki bir arkadaşıma mektup yazmam gerekiyordu. Kırtasiyeden bir küçük beyaz zarf bir de A 4 beyaz kâğıt aldım. PTT acentesine gittim. Memur bazı notlar aldı, telefon numaramı istedi ve ücret 108,18 TL. dedi. İyi duymadım biraz daha yanaşıp sordum “Ne kadar?” 108,18 TL. dedi. Yüz sekiz mi, dedim. Memur “Efendim uçakla gidiyor?”, Ha öyle mi? Bari cam kenarı olsun, dedim. Gülüştük. Bir defa daha inandım paramızın pul olduğuna...

O öyle yaptı, şu şöyle dedi, bu da böyle... faslı çok uzun sürdü. Hep böyle oluyor zaten güzel fikirleri, kulağa küpe yapılacak fikirleri arada kaynatıyoruz. Takdir edersiniz ki bu da hiç iyi olmuyor; onun için sözü edilen yazıları ayrı ayrı yayınladık.

Şimdi ne yapalım? İsterseniz her yazıdan birkaç söz yazalım ve size link verelim:



“Kant’a göre devlet ayrıca ahlak sahibi bir şahıstır da. Ahlakı varsa mutlaka ruhu da olmalı. Bu durumda şekli tamamlanan goleme/cumhuriyete ruh üflemek gerek...”

“Yasaları idare eden yasalar da vardır. Bu da insan hakları ve ahlâk kurallarıdır”  “Hukukun bütün tarifleri eksiktir. Doğrusu şudur: Hukuk, insanlıktır.” (F. Erem)

Yazıyı okumak için lütfen tıklayınız: Her Şeyin Temeli Ahlak



Milletçe medeniyetimizin pak referanslarına yakışmayan sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Müslüman kimliğini hak etmediği tüm yapay görüntülerden uzaklaştıracak güzel hasletlerimizi teoriden pratiğe geçirmek zorundayız. Ailede, toplumda, devlette kısacası egemenlikle sınandığımız her noktada güveni, kardeşliği, dostluğu, birlik beraberliği ve her şeyden önemlisi adaleti öne çıkarmalıyız. Siyasette karşıtlıkları ve düşmanlıkları azık yapma illetinden süratle uzaklaşmalıyız.

Yazıyı okumak için lütfen tıklayınız:  İyi ve Kötünün Hikâyesi Ve Bizim Seçimlerimiz

 


Kimi kesimler ne yazık ve hazindir ki dinimizi alet edip, kullanarak, kimi kesimlerde Atatürkçülük adına aynı haksızlıkları, yolsuzlukları, adaletsizlik ve hukuksuzlukları yaparak maalesef suistimal edebiliyor. Merhum sosyoloğumuz Cemil Meriç in belirttiği gibi "Ortada bir pasta var (TÜRKİYE) sağdan yiyene sağcı, soldan yiyene solcu diyorlar.

Yazıyıokumak için lütfen tıklayınız: İşte Hali Pür Melalimiz

 

Kaldığımız yerden yani demokrasi konusundan devam etmek üzere vedalaştık. Allah (cc) izin ederse 15 gün sonra görüşmek üzere hoşça kalın.

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 27. 04. 2023

Her Şeyin Temeli Ahlak

 

Sabahattin Gencal
Çekmeköy-İstanbul
26. 04. 2023


Günümüzde demokrasiden, dünyada ve özellikle Türkiye’de yakınan yakınana. Biz yakınmak durumunda değiliz. Elimizden geldiğince yakınmaları gidermek, en azından azaltmak durumundayız. Onun için bir çalışma yapalım dedim.

Bilindiği üzere, bir çalışma yaparken çalışılan konu hakkında yapılan bütün çalışmaları taramak gerekir. Bunun için internetten konuyla ilgili birçok kitap, doktora ve yüksek lisans tezleri ayrıca makaleler indirdim. Tabii bunlar yetersiz olduğu için çalışmamız bilimsel olamaz. Ancak, hiç olmazsa bir deneme olabilir düşüncesiyle okumaya devam ettim.

Gördüm ki bütün yazılar çok güzel. Özellikle bir partinin Siyaset Akademisi’nde verilen derslerden alınan ders notları çok güzel. Aynı partinin yaptığı düzenlemeler de hakeza. Bir başka parti liderinin 2000 yılı öncesi demokrasiyle ilgili olarak yaptığı konuşmalar da kusursuz. Öte yandan Milli Eğitim Bakanlığı’nın okul kitabı olarak hazırladığı ders kitabı, yine sosyal bilgiler dersinde ilkokul 4. Sınıflar için yapılan araştırması da fevkalade. Öte yandan Polis Teşkilatının hukuk kurallarına uymasıyla ilgili kitapçık da...

Ayrı ayrı saymama gerek yok. Okuduğum çalışmaları düzeltmek şöyle dursun, bu düzeyde yazmama imkân yok. Böyle olunca tabii olarak sevinmek gerekirken ben üzüldüm; hem de çok üzüldüm. Düşündüm kendi kendime, demek ki bunlar demokrasinin iciğini ciciğini çıkarmışlar; mevzuat nasıl dolanılır dahil bilmedik bir şey yok. Demek ki bunlar bile bile bu topluma çile çektirmişler, çile çektirmeye devam etmişler, daha kötüsü devam ettirmek istiyorlar. Bu duruma üzülmez mi insan?

Çalışmayı bıraktım. Zaten başlamamam gerekirdi. Çünkü “Fikir Masası” arkadaşlarımızdan sayın Ahmet Meral Bey, daha ilk oturumda, mealen şöyle söylemişti: “Ahlak olmadıktan sonra...”

Meral Bey gibi düşünenler çok. İşte bir alıntı:

“Kant’a göre devlet ayrıca ahlak sahibi bir şahıstır da. Ahlakı varsa mutlaka ruhu da olmalı. Bu durumda şekli tamamlanan goleme/cumhuriyete ruh üflemek gerek. Üflenecek ruh nelerden mürekkep olacak? Burada Said Nursi’ye müracaat edebiliriz. Çünkü cumhuriyetin şekli unsurlarına bakarak onun bu haliyle eksik olduğunu ilk söyleyenlerden biri de Nursi’dir. O, ruhsuz cumhuriyeti ‘’manasız isim ve resimden ibaret’’ şeklinde tasvir eder. Nursi, cumhuriyetin eksikliğini belirtmekle yetinmez, ona ruh olacak değerleri de adalet, meşveret ve hürriyet diye sıralar. Nursi’nin gündeme getirdiği bu değerler de eklendiğinde artık golem insana dönüşecek, cumhuriyet şekli ve şemaili ile belirecek, medine-i fazıla yolculuğuna hazır hale gelmiş olacaktır. Seçim ve giydirilen demokratik libas cumhuriyetin dış bükeyini oluşturmaktadır. Bu yazıda odak noktası yaptığımız adalet, meşveret ve hürriyet ise cumhuriyetin iç bükeyini, bir başka tabir ile cumhuriyetin ruhunu teşkil etmektedirler.1

 “Ruhsuz Cumhuriyet” ifadesini kullanmak istemiyorum. Bu hem çok ağır, hem de moral bozucu olur. Morale en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemde konulara olumlu yaklaşmalıyız. Gerçek olan da budur veya bu olmalıdır. Hamd olsun Türkiye Cumhuriyeti, yabancıların ve yancılarla işbirliği içinde olanların dediği gibi diplerde değildir. En kısa zamanda, hak ettiği çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkacaktır. Yeter ki buna yürekten inanılsın ve gereği yapılsın. Tabii burada uzmanlarımız devreye girmeli ve ellerini taşın altına koymalıdır. Bu arada biz de elimizden geleni yapmayı bir görev bilmeliyiz. Hukuk, ekonomi, eğitim ve yönetim vb. konularında biliyorsak kendi fikirlerimizi, bilmiyorsak üstatların fikirlerini anlaşılabilir biçimde vermeyi halkımızdan esirgemeyelim.

İşte iki alıntı daha:

“İnancımıza göre bu nitelikteki bir kurallar yığınına “hukuk” adı verilemez. Bilindiği gibi hukuk, hakkın çoğulu; hak, haksızlığın karşıtıdır. Hukukun temelinde “hak” yatar. İnsana, onun yaratıcı gücüne, emeğine değer vermeyen, insan hak ve özgürlüklerine saygı göstermeyen bir kurallar yığınına “hukuk” adının verilmesi bir çelişkidir. Yasaların “haklı” olmalarının önkoşulu, insan haklarına ve ahlâk kurallarına saygılı olmalıdır.

“Yasaları idare eden yasalar da vardır. Bu da insan hakları ve ahlâk kurallarıdır”  “Hukukun bütün tarifleri eksiktir. Doğrusu şudur: Hukuk, insanlıktır.2

*

“Demokrasi kavramını temel içeriğinden ve hedefinden uzaklaştırma çabalan böyle bir yaklaşımı daha da zorunlu hale getiriyor. Demokrasinin temelinde gelir dağılımının, ulusal gelirden emek ve sermayenin aldığı pay oranlarının bulunduğu unutulmuş görünüyor. İşçinin, emekçinin, memur ve sözleşmeli personelin ulusal gelirden aldığı ve alacağı paya genişleme olanakları sağlayan yasal düzenlemeler demokratikleşmede önemli adımlar sayılabilir. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı, grev ve toplu sözleşme hakkı vb. özgürlükler bu gelişmede kilometre taşlarıdır. İnsanoğlu tarih boyunca bu amaçlarla, sözü edilen ve insan hakları denilen haklar için mücadele veregelmiştir. Bu açıdan insan hakları mücadelesi temelde emeğin hakkını alma mücadelesi olarak nitelenebilir.”

Bu iki alıntının yıllar önce yayınlanan yazılardan alındığı düşünülürse bizde demokrasinin kuruluşundan beri sancı çektiği anlaşılır. Çok uzun zaman geçti; artık nur topu gibi bir demokrasi beklemek hakkımız. Tabii onu da sağlıklı büyütmek görevimiz.

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 26. 04. 2023

_____________________

1. Nimet DEMİR, Cumhuriyetin ruhu adalet, meşveret ve hürriyettir, Yeni Asya, 25 Nisan 2023, https://www.yeniasya.com.tr/nimet-demir/cumhuriyetin-ruhu-adalet-mesveret-ve-hurriyettir_581211

2. F. Erem (Ceza Hukukunda Hümanist Doktrin, s: 36;  F. Erem (Olağan Dışı Yargılamalar s: 18

3.Halit Çelenk, Hukuksuz Demokrasi, Dördüncü Baskı: Çağdaş Yayınları, Kasım 1994, İnternet Edisyonu: Ocak 2014

file:///C:/Users/PC/Desktop/DEMOKRAS%C4%B0/halit-celenk-hukuksuz-demokrasi.pdf

 

 

İyi ve Kötünün Hikâyesi

 

Ahmet Meral, 26. 04. 2023


Âdemoğullarının serüveni sürgit devam eden karşıtlıkların hikâyesidir. Bir bakıma; iyi – kötü, mazlum - zalim, mert - namert, edepli - edepsiz, merhametli - gaddar, dürüst - hilebaz, cömert – cimri, namuslu – namussuz gibi, kategorilere giren insan ya da insan gruplarının mücadelesinin hikâyesi…

Aslında kişisel serüvenimiz de, dünyanın düzeni de bu sayılan zıtlıklar karşısında ne tarafta yer alacağımızla doğrudan ilgili…

Esasen, birinci şıkta yer alan olumlu vasıflar; Âdem’den günümüze ilahi hikmetin özünü, bir başka boyutuyla ”insan” kavramının olumlu donatılarını oluşturmuştur. Bu nedenle yaşam boyu kimlerle dost olacağımız, kimlere karşı da, çelikten bir irade sergileyerek karşı tavır geliştireceğimiz daima önemli olmuştur. Bu durum sıradan bir tercih değildir. Rahmani ilkelere ya da şeytani düzeneklere boyun eğmekle sonuçlanacak kritik bir seçimdir. Böylece ya; yeryüzünün zalim egemenlerinin, emek düşmanlarının, insan haklarını çiğneyenlerin, kadın ve çocukların el üstünde tutulması gereken hukuklarını yok sayanların, insanları soy, boy, yöre, cinsiyet ve sosyal statülerine göre ayırıp dışlayanların, kibir ehli şımarıkların, haddi aşan azgınların safında yer alır, şeytanın ayak izlerini takip edersiniz. Ya da; iyinin, edebin, cömertliğin, adaletin, insan haklarının, kadına saygının, geleceğimiz çocuklarımıza sonsuz sevginin mazlumun elinden tutmanın ve zalime geçit vermemenin güzel örneklerini ortaya koyar, yalnız Allah’a boyun eğmenin onur ve şerefini taşıyarak Rahman’ın kutlu yolunun yolcusu olursunuz. Tıpkı Resuller, Nebiler gibi, Resulullah’ın ehl-i beyti ve yolunu izleyen arkadaşları gibi.

Onlar uzun insanlık tarihinin kandilleri oldular. Hayatlarıyla erdemi örneklediler. Güzel davranışları sergilediler. Arınmak arzusunu taşıyanlara yolun en güzelini gösterdiler. Kutlu mesajı ulaştırmak ve yeryüzünde adaleti ayakta tutmak için büyük bedeller ödediler. Ardılları az da olsa her dönemde var oldu. Meydanlardan adalet timsali Hz. Ömer’ler geçti. Edep ve hayâsıyla çağlar üstü bir örnek olarak Hz. Osman yer aldı. İlim ve cesaretiyle Hz. Ali müminlerin hep sevgilisi oldu. Cömert ve fedakârlıklarıyla Ebu Zer, isyan ahlakının ve zulme başkaldırının timsali olmuş mazlum şehid Hz. Hüseyin silinmez izleriyle var oldu. Anadolu’muzdan Yesevi, Mevlana, Yunus Emre gibi büyük zatlar hoşgörünün, sevginin merhametin elçileri olarak iyi izler bırakarak geçtiler. Bilimde, sanatta, mimaride güzel işlere imza atan, hayata tevazu penceresinden bakan Biruni’ler, Tusi’ler, Harezmî’ler, Mimar Sinan’lar, Fuat Sezgin’ler ve yüzlerce düşünür ve ilim adamları hizmetleriyle medeniyet skalamızı yukarılara taşıdılar.

İlim ve gönül insanları devlet yönetimine tavsiye ve önerileriyle yön verdi. Şeyh Edebâli, nasihat ettiği Osman Gazi’ye şunları söylüyordu:

 “Gönül adamı ol, Bey olana yakışan budur.”

“Ey oğul! Beysin… Bundan sonra öfke bize uysallık sana. Güceniklik bize, gönül alma sana. Suçlamak bize katlanmak sana.

Milletçe medeniyetimizin pak referanslarına yakışmayan sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Müslüman kimliğini hak etmediği tüm yapay görüntülerden uzaklaştıracak güzel hasletlerimizi teoriden pratiğe geçirmek zorundayız. Ailede, toplumda, devlette kısacası egemenlikle sınandığımız her noktada güveni, kardeşliği, dostluğu, birlik beraberliği ve her şeyden önemlisi adaleti öne çıkarmalıyız. Siyasette karşıtlıkları ve düşmanlıkları azık yapma illetinden süratle uzaklaşmalıyız. Düşman üreterek safları domine etme kimi Faşist ve Nasyonel Sosyalist akımların bayatlamış yöntemidir.

Nietzsche’nin zekice ifade ettiği “İnsan geçimini bir düşmanla sağlıyorsa, bu düşmanın ölmemesi onun çıkarınadır.” sözü rakip veya karşıtları alt etme noktasında görece bir kazanç gibi görülebilir ancak, ulvi gayeler taşıyanların asla tevessül edebileceği bir yöntem olamaz.

Doğruları savunanlar için daima onuncu köy vardır. Bedeli sosyal statü kaybı, ekonomik yönden zarar ya da siyasi yönden gerileme olsa da duruş ve doğru istikamet sahibi olanlar daima kazanacaktır. Unutulmasın bizim medeniyetimiz çift dünyalı bir medeniyettir.

Hz. Ali mübarek başına şehadetine yol açan ölümcül darbeyi yediğinde dudaklarından tarihe geçen şu söz dökülmüştü. “Füstu” “kazandım”.

Doğrusu iyiler hep kazanır.

Ahmet MERAL, 26. 04. 2023

 

İşte Hali Pür Melalimiz

 



İmkânlar elimizden alınmış, layık olmayanlar yani yetkin ve işin ehli olmayanlar, liyakatsiz olanlar iş başında. Hukuk derseniz tatilde. Tanıtımı maruz görün -eşek/gibi çalışanlar hakkını alamıyor.

İşini bilen memurlar revaçta ve meşru kabul edilip, baş tacı ediliyor, gelir dağılımındaysa adaletsizlik ve dengesizlik pür devam, bazıları hariç kimse hakkını alamıyor.

Hakkını arayanlarsa teröristlikle veya anarşistlikle suçlanıyor.

Dayı, yeğen, amca olanlar köşe başlarında ağalık yapıp, parsayı topluyor. Hasbelkader yönetici, müdür, muhasebeci olanlar-namusluları hariç tutuyorum-tabiri caiz ise malı götürüyor. Öğrenci sınava giriyor Türkiye çapında dereceye girenler, yüzde 90’ların üzerinde puan alanlar, hatta ilk sırada olanlar boşta yüzde50’ler bandında puan alanlar, dolayısıyla hakkı ve liyakati olmayanlar, bir şekilde mülakat sistemiyle kayırılıyor (ki gençliğimde ben de Hopa'da liman işletmesi eleman alımı sınavında yazılı sınavında kazanıp, mülakatta elenmiştim).Tabii bu arada şunu da belirtmeliyim, mülakatta bana sorulan sorular içerisinde herhangi bir bilgi içermeyen, askerlik yaptın mı? (Yapmıştım) askerlikten evvel  nerede çalıştın, adın ve anne babanın adı ne? v.s gibi sorular sorulmuştu ve ben adımı ve anne babamın da adını bilemediğim için dolayısıyla ehliyete haiz olmadığım için elenmiştim....!.

Tabii bunu söylememe gerek olmasa da yine belirtmem lazım. Kendi adım, anne ve baba adımın sorulmasının arka planında ellerinde bulunan listedeki torpillilerin hüviyetleriyle uyuşup uyuşmadığını tespit etmekti.

Bu söylediklerim 1980’li yıllar ANAP hükümeti iş başında. Bu satırları yazdığımsa 2020’li yıllar yani AKP hükümetinin iş başında olduğu dönem. Geriye doğru dönüp baktığımda (aynı tas, aynı hamam) hiçbir şey değişmemiş, hatta daha da kötüye gitmiş. Ne acıdır ki az çok farklılıklarla beraber bütün sol ve sağ hükümetler kendimi bildim bileli sistem aynı şekilde sürüyor.

  Akıllı ve sürdürülebilir devlet politikaları yerine keyfi uygulamalar, doğal zenginliklerimiz olan akarsularımız, göllerimiz ve ormanlık alanlarımız rant uğruna veya oy uğruna talan edilmekte.

 Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne yanılmıyorsam 20 ya da 23 defa imar affı çıkarılarak oy uğruna talan edilmiş durumda.

  Akraba eş dost kayırmacılığı(nepotizm) tavan yapmış bir halde.

Kimi kesimler ne yazık ve hazindir ki dinimizi alet edip, kullanarak, kimi kesimlerde Atatürkçülük adına aynı haksızlıkları, yolsuzlukları, adaletsizlik ve hukuksuzlukları yaparak maalesef suistimal edebiliyor. Merhum sosyoloğumuz Cemil Meriç in belirttiği gibi "Ortada bir pasta var (TÜRKİYE) sağdan yiyene sağcı, soldan yiyene solcu diyorlar.

   Bütün bu ahlaksızlığı, haksızlıkları, hukuksuzlukları yapanlar, adaletsizlikleri kendilerine şiar edinenler dönüp insanlara kapitalist hem de liberal kapitalizm sistemin yılmaz savunucuları adeta "cambaza bak cambaza" dercesine Afrika'da insanlar aç susuz perişan yaşamakta "Allah'a şükret" diyorlar.

 Haşa bütün bu yaptıklarını Allah'a havale ederek ve utanmadan Allah'a fatura ederek O'nu kapitalist, yolsuzluk ve adaletsizlik Tanrısı imiş gibi "Mammon"1 Tanrısını bize haşa Allah gibi gösterip  kendilerine göre Allah tasavvuru oluşturdukları Tanrılarına şükretmemizi istiyorlar.

Kısacası utanmadan piyasanın Tanrısına, Mammon'un Tanrısına şükretmemizi istiyorlar.

Herkese hayırlı günler dileğiyle...

Hüseyin YILDIZ,

Çekmeköy-İstanbul, 26. 04. 2023

______________________

1. Mammon, kitabı mukaddesteki yeni akitte mal, mülk ya da paraca kapitalizmi ifade eder ve gözü doymaz kazanca sahip olma çabasıyla ilişkilendirilir.

Ortaçağda genel olarak bir Tanrı olarak betimleyip somutlaştırılmıs ve nazende cehennimin yedi prensinden biri olarak anılmıştır. (Kaynak,"Vikipedi”)

Paylaşmak güzeldir.