21 Eylül 2024 Cumartesi

"Üslüb-ü Beyan Aynıyla İnsan"

 


Değişim isteyenlere de istemeyenlere de hatırlatırız:

“ÜSLÛB-Û BEYAN AYNIYLA İNSAN”

 

Geçmişi hatırlamak bazen iyi olabilir. Tabii ders ve ibret almasını, çıkarım yapmasını bilirsek. Ders almaktan söz ederken söylenenleri ezberlemekten söz etmiyoruz.

1953 ya da 1954 yıllarıydı. Siyasetçiler seçim nutuklarına başlamışlardı.

Nahiyemizde (Şimdiki Dernekpazarı ilçesinde) de Pazar kurulduğu gün yani Cumartesi günleri çarşıya inerdik.  Dükkânların arkasındaki çayırda kürsü kurulurdu. Partililere belli bir konuşma suresi verilirdi. Bir partinin nutukları bitince diğer partilerin nutukları başlardı.

Keşke şimdilerde de böyle olsa aynı topluluk belirli aralarla her partiliyi dinlerdi, izlerdi. Ben de birkaç kez izledim bu konuşmaları.

10 yaşlarında olmama rağmen yurt ve ulus sorunlarına ilgisiz kalmazdım. Çok defa yazdım. İlk izlediğim siyasetçilerden rahmetli Osman Bölükbaşı’nı takdir etmiştim.  Bir taşla iki kuş vuruyordu. Demokrat Partiyi eleştirirken 1950 öncesine de atıflar yaparak Halk Partisine de dokunmadan geri kalmıyordu. Söylediklerini unuttum tabii. Aklımda tek şu söz kaldı: “Eski tas eski hamam.” deyişi. “Eski hamam eski tas: "Hiçbir şeyi değişmemiş, eski durumunda kalmış" anlamında kullanılan bir söz.)

Sadece meşhurları değil, yerel politikacıları da dinlerdim. Tanımadığım kelli felli biri, yapılması gerekenleri anlatıyordu. Bunları unuttum. Ama verdiği misalleri unutmadım:

Bir Alman mühendis Trabzon’a gelmiş. Yaptığı gözlemlerden sonra; “Karadeniz’de sular akar, Türkler de bakar...”demiş. Ne demek istemiş?

Birçok Müslüman ülkeyi sömürgeleştiren İngilizler bizim aleyhimizde de öteden beri uğraşıp durmuşlar. Bu arada Türklerin zekâsıyla da alay etmişlerdir: “Türkler çok zekidirler (?) Kahvelerde hükümet kurarlar, hükümet düşürürler.”

Gerçekten kahvelerin hali hal değildi. Bir ara kahveler de ayrılmıştı. Kahveleri bırakın camiler bile ayrılmıştı.

Radyolardan her gün; şu kadar kişi Vatan Cephesine üye olmuş haberleri çıkardı. Öyle ki mezardakileri de sayarlarmış. Cepheleşme köylerde de oluyordu.

Anılarımdan birini anlatmam gerek:

Herhalde 1954 yılı, hangi ay olduğunu hatırlamıyorum; günlerden Cumartesi. Birkaç arkadaş, telaş gösteriyor ama farklı bir telaş. Bak bak, diyorlar, korkuyorlar gibi. Bana da bulaştı korku. Caddeden bir adam geçiyor. Etrafında da epeyce kalabalık var. O, kalabalığın ortasında görülüyor. Uzun boylu, pehlivan yapılı, başında hiç saç yok.  Keller gördüm ama o başka biçim. Kabak gibi de diyemiyorum. Parıl parıl parlıyor da...  Adamın ismini hatırlayamıyorum Soyadı Cansız. Vatan Partisi başkanı. Komünistmiş. Korkumuz ondan; komünist öcü gibi gelirdi bize. Bütün komünistleri de öyle sanırdık. Ayrı bir tür gibi. Demek ki öyle doldurmuşlar kafamızı.

Günler ne çabuk geçiyor. Bu anlattıklarımın üzerinden yetmiş yıl geçti. Kaç kuşak değişti,  yönetimimiz fiilen değişti, iklimler bile değişti ama siyaset yapma biçimi pek değişmedi. Daha da geriledi diyebiliriz.

Zannetmeyiniz ki şimdiki iktidarı eleştiriyorum. Hayır. Kendimi eleştiriyorum. Bizim kuşağı eleştiriyorum.

Nasıl da aldattılar bizi. Memur siyaset yapamaz, öğretmen siyaset yapamaz, asker de yapamaz. Şu yapamaz bu yapamaz. Tabii görevden belirli bir süre önce ayrılanlar bir şeyler yapmaya çalışıyorlardı. Bu saydıklarım hep okumuş olanlar. Yegâne okumuş olanlar da diyebiliriz. Anlıyorsunuz değil mi kimler kimleri yönetmiş. Böyle olunca elbette çağdaş uygarlık düzeyine çıkmamız mümkün olmadı; olamazdı da...

Durup dururken yazmadım bu satırları. Televizyondaki haberler canımı yaktı da. Yine kısır döngüye mi gireceğiz. Yine tahterevalli mi oynayacağız? Geç kalmayalım. Bir kere şu kutuplaştırma siyasetine zerre kadar pirim vermeyelim. Bir olalım, kardeş olalım, diri olalım, biz olalım...

Böyle, olalım dilekleriyle olmuyor. Tutum ve davranışlarımıza, mimiklerimize varıncaya kadar dikkat edelim. Sözlerimize ve hareketlerimize dikkat edelim.

Birileri din istismarcılığına devam ediyor. Sözde onları kınarken bilerek veya bilmeyerek dindarları incitmeyelim. İncitmek bir yana İslam dinine leke sürenler var. Bunlar, herhalde İslamla Müslüman geçinenleri karıştırıyordur.

Bir de laikliği istismar edenler var. Sanki dinsizlik gibi... Efendim, laikliğin ne olduğunu tam öğrenmeden seküler kavramı bizde dolaşıma girdi. Bakıyorsun koskoca Proflar sekülerizmi dinsizlik gibi anlatıyor. Belki bazı ülkelerde dedikleri gibidir ama bize ne onlardan. Bizde laiklik herkesin dinini yaşamasına izin verir. Ayrıca bunu garanti altına alır. Yapmayın etmeyin din istismarcılarının ekmeğine yağ sürmeyin. Bilmiyorsanız susun. Bir çuval inciri berbat etmeyin.

Atatürk düşmanlığı ve Atatürk’ün şahsında Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı, ta Birinci Cihan Savaşında hatta öncesinde, yukarıda değindiğimiz gibi İngilizlerin ektiği zehirli tohumların etkisidir. Suudiler ve diğer Arap prenslerinin de aleyhte çabaları oluyor. Çok üzücü olanı da içimizdekilerin bu konuda takındıkları tavırdır. Birkaç tarihçimiz elinden geldiği kadar Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü anlatıyor ama hiç kimse kaale almıyor, belki de dinlemiyor. Tıpkı Gencal’ın ve Gencal gibilerin yazıları ve sözlerinin dikkate alınmaması ve önemsememesi gibi...

Korkuyorum, çok korkuyorum. “İnceldiği yerden kopsun.” demek durumunda değiliz. Eleştiri yapalım ama eleştirinin hakaret olmadığını, onura dokunmak olmadığını bilerek yapalım. Kuşkulanıyorum. Sanki bizleri kaosa sürükleme planları var gibime geliyor. Ne olur, sesimizi yükseltmeden, değerlerimizi çiğnemeden; iyi niyetimizi göstererek uyarılarımızı yapmamız elbette görevimizdir.

Evet,  "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. " sözünün gereğini yapacağız yapmasına ama şeytanın bazen insan şeklinde göründüğünü de unutmayacağız. Şeytana uymayacağız.

Bak kardeşim, umutların büsbütün kaybolmaması için değişim şarttır. Gelin inat etmeyelim ve değişimi mümkün olduğu kadar çabuk ve yine mümkün olduğu kadar barış ve kardeşlik içinde gerçekleştirelim.

Hayırlı günler dileğiyle.

 

                                        Sabahattin Gencal,

                                        Çekmeköy- İstanbul, 21. 09. 2024

 

 

Paylaşmak güzeldir.