5 Mayıs 2023 Cuma

(Neredeeen Nereye...

 

Prof. Dr. Zeki ARIKAN
(1944-2021)
Tarihçi
*

(Türkiye’de Herkes 

Kendi Mevkii ve İstikbalinin Banisi (Kurucusu) Mudur?)

(...)

Kul sisteminin en ayrıntılı ve kusursuz bir övgüsünü İmparator Ferdinand’ın Kanuni Sultan Süleyman nezdindeki elçisi Busbecq yapmaktadır:

Bu koca mecliste hiçbir adam yoktur ki, haiz olduğu mevkii ve rütbeyi kendi şahsi liyakat ve cesaretine borçlu bulunmasın.

Hiç kimse sırf filanın neslinden gelmiş olmak dolayısıyla diğerlerinden mümtaz bir mevkie çıkamaz.

Her adama uhdesindeki vazife ve memuriyete göre hürmet edilir. Bundan dolayı burada merasimde tefevvuk kavgası yoktur.

Herkesin ifa ettiği vazifeye göre tayin edilmiş bir mevkii vardır.

Herkese bizzat sultan vazife ve memuriyetlerini tevcih eder. Bunu yaparken

·                  ne zenginliğe ehemmiyet verir,

·                  ne hoş rica ve dâvalara.

·                  Bir namzedin haiz olabileceği nüfuz ve şöhreti hiç düşünmez.

·                  Yalnız liyakata bakar,

·                  seciye arar,

·                  fıtri kabiliyet ve istidadı düşünür.

İşte bu suretle her adam istihkakına göre mükâfat görüyor.

Memuriyetlerin başında o vazifeleri görmeye hâdim kimseler bulunuyor.

Türkiye’de herkes kendi mevkii ve istikbalinin banisidir. Sultanın hükmü altında en yüksek mevkilere çıkmış olanlar çok kere çobanlıktan yetişmişlerdir. Bunlar böyle, küçük mevkiden doğmuş olmaktan utanmak şöyle dursun, bilakis bunu bir iftihar neticesi telakki ederler1

Prof. Dr. Zeki ARIKAN, 

Ege Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı

(Milli Egemenlik ve Demokrasi Kurultayı, TBMM 75.Yılı, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 77, TBMM – Ankara, 20 -21 Nisan 1995)

______________

1. Busbecq, Türk Mektupları (Çev. Hüseyin Cahit Yalçın), İstanbul, 1939, 82

Not: Genel başlık ve parantez içindeki başlık S. Gencal tarafından konmuştur.


 

(Türkiye’de Yaşayan Herkes Birinci Sınıf Vatandaştır)

 



“Hâkimiyet Kayıtsız-Şartsız Milletindir” prensibi bizim Cumhuriyetimizin temelini teşkil eder. Bu, millî iradenin bir ürünüdür. Millî irade üstünlüğü veya millî egemenlik prensibi çağdaş devletin temel dayanağıdır. Böylece, tebaadan vatandaşlığa geçilmekte; halk, millet olmakta ve devlet, milletin devleti haline gelmektedir. Millî egemenliğin üstünlüğü, günümüz dünyasında, hem siyasî anlamda devletin varlığının, hem de devletin yönetiminin, siyasî iktidarların meşruiyetinin temel kaynağıdır. Türkiye Cumhuriyeti, milletin üzerindeki her türlü vesayeti, şahıs ve zümre hâkimiyetini ortadan kaldırıp milleti kendi kaderinin sahibi kılarak, milletle devleti kucaklaştırmakla kalmamış, milletin ve devletin çok daha güçlü ve kendinden emin bir hale gelmesini de sağlamıştır.

Demokrasi, halkın tercih olarak ifade ettiği istekleri ile yönetime yön verdiği rejimdir. Esasında, bir ülkenin halkı, hürriyet, adalet, güvenlik ve refah ister. Bunlar halkın temel talepleridir. Halkın talepleri hak talepleridir. Bu haklar da Türkiye’nin Anayasa ve kanunlarında tanınmış ve devletin teminatı, koruması altına alınmış, aynı zamanda evrensel nitelik taşıyan haklardır. İnsanların sadece insan olmaktan dolayı sahip olmaları gereken temel siyasal, ekonomik ve sosyal hak ve hürriyetler, çağımızda, evrensel düzeyde yol gösterici ilkeler olarak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Konvensiyonu, Helsinki Şartı, Paris Şartı gibi uluslararası sözleşmelerde ifadesini bulmuştur.

Türkiye, bir açık toplumdur; vicdan, düşünce, ifade ve ibadet özgürlükleri, basın özgürlüğü esas itibarıyla yerleşmiştir. Türkiye’de yaşayan herkes birinci sınıf vatandaştır; kanun ve devlet önünde eşittir, aynı hak ve hürriyetlere sahiptir. Doğulusuyla Batılısıyla, Kuzeylisiyle Güneylisiyle; Türkiye’de yaşayan herkes, bir arada yaşama bilinciyle, tarihten gelen beraberlikle, devlete ve vatana eşit şekilde sahiptirler. Ayrıca, kederde ve kıvançta ortaktırlar. Ülkenin ve milletin yalnız geçmişine değil, geleceğine de sahiptirler. Bir toplumu millet yapan da işte bu değerlerdir

Süleyman DEMİREL

T.C. Cumhurbaşkanı

(Milli Egemenlik ve Demokrasi Kurultayı Açış Konuşmasından, TBMM 75.Yılı, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 77, TBMM – Ankara, 20 -21 Nisan 1995)

2 Mayıs 2023 Salı

Çerkez Tamer'i Bir de Fotoğraflarda Görün...

 

Çerkez Tamer- Sabahattin Gencal
Samandıra'dan Akyazı'ya...
15. 06. 2017
**

“Bir insanı tanımak istiyorsan onunla yola çık”

(Çin Atasözü)




Tamer Bey’le, Samandıra’dan Akyazı’ya yaptığımız bir yolculuk sırasında birbirimizi ilk kez gördük, ilk kez konuştuk ve birbirimizi tanıdık. Kendisini iyi bir insan, vefalı bir dost ve çalışkan biri olarak tanıdım.

45 yıldır ailesiyle birlikte Hollanda’nın Rotterdam kentinde ikamet eden Tamer Esen Bey’le ilgili bir blog yayınladım: “Çerkez Tamer’den Alacağımız DerslerVardır.” Başlıklı yazımızdan birçok ders çıkartılabilir.

Yine bu Akyazılı arkadaşımızla ilgili olarak bir blog daha yayınladım: “OkumayıBilirsen Her İnsanın Bir Kitap Olduğunu Göreceksin” başlıklı bu blog da öğreticidir. Bu blogta belirtildiği gibi, Tamer Bey, Ramazan Bayramı tatilinde yaptığı gezilerle ilgili fotoğraflar ve videolar gönderdi. Önceki fotoğrafların ve videoların birkaçını da ekleyerek gönderdiklerini sıraya koymaksızın ve yazısız olarak yayınlıyorum.

Umarım ki Tamer Bey gezilerini konu edinen bir gezi yazıları eseri çıkarır. “Dünya bizimdir.” diyen ve birçok ülkeyi gezen; daha önemlisi de gezmediği yerleri de gezme niyetinde olan bu arkadaşımız gibi gezgin az bulunur.

Aşağıdaki fotoğrafların her biri, fotoğraf okumasını bilenler için bir gezi yazısı değerinde olabilir.

Sabahattin Gencal, Çekmeköy-İstanbul,  02. 05. 2023

 



Sicilië 🇮🇪 sicilya adası 2019


Madrid spain- 5 Eylül 2018



Sicilië 🇮🇪 sicilya adası 2019🇮🇪




Madrid spain- 5 Eylül 2018

Madrid spain- 5 Eylül 2018



Sicilië 🇮🇪 sicilya adası 2019




Sicilië 🇮🇪 sicilya adası 2019🇮🇪




İsveç'te dağ evleri






Flamenco (6 Eylül 2018)
























Hayvanlarla kurduğumuz ilişki, insanlarla kurduğumuz ilişkiye hem benziyor hem de benzemiyor. Evet, onlarla kendi dilimizi konuşmasak da aynı dili konuştuğumuz çok an oluyor. Patilerinin dokunuşuyla, cıvıldamaları, havlamaları ve miyavlamalarıyla bize birçok şey anlatırken bizim nasıl hissettiğimizi de anlayabiliyorlar. Onlarla kurduğumuz ilişkilerde aslında birkaç kelimelik komutlar dışında hiçbir şeyi sözlerle ifade etmiyoruz. Sözsüz ama birçok duygu taşıyan bir iletişim geliştiriyoruz aramızda. (Devamı için tıkla)

























































    






Lütfen, dilimizi temizleyelim

 


Nasıl ki içme suyu içilebilir olmalı; dil de dinlenebilir olmalıdır. Dinlenebilir olmayan sözlere kulaklarımızı kapatalım kapatmasına; ama dilleri bozuk olanları, dilleriyle virüs saçanları nazikçe uyarmaktan da geri kalmamalı. Hele de öğretmenseniz...

Biliyoruz ki insanları diğer canlılardan ayıran özelliklerden biri de dildir.

Yine biliyoruz ki dilin önemi temel kaynaklarımız olan Kur’an-ı Kerim’de, hadis-i şeriflerde, düşünür ve yazarların vb. eserlerinde belirtilmiştir. Bu kaynaklarda, konunun iyi anlaşılması için bazen benzetmelere başvurulmuştur. Biz de Facebook’ta gördüğüm bir fotoğraf ve fotoğrafın üstündeki yazıdan hareketle dilin önemini hatırlatmak isteriz:

Fotoğrafta ormana girmekte olan bir genç görülüyor. Fotoğrafın üstündeki yazıyı okuyoruz:

“Eğer Japonya’da dağları ziyaret edecekseniz; dağa girmeden önce ayakkabılarınızı mat üzerinde iyice silmeniz gerekiyor. Çünkü ayakkabınızla birlikte getirdiğiniz kirlilik dağların eko sistemine zarar verebilir.” Bu alıntının ne derecede doğru olduğunu bilmiyorsak da dil için söyleyeceklerimizin doğruluğundan emin olabilirsiniz.

Bir kişi diğer bir kişinin veya grubun, kalabalığın, toplumun karşısında konuşacaksa her şeyden önce dilini temizlemelidir. Aksi takdirde o dilden dökülecek kelimeler bir virüs gibi insanları olumsuz olarak etkiler. Pandemi dönemlerinde virüslerin birçok ölümlere ve kalıcı rahatsızlıklara neden olduğu görülmüştür.

Her zaman özellikle bu seçim arifesinde, çok az da olsa bazı hatiplerin dillerini temizlemedikleri maalesef müşahede edilmiştir. Bu durum çokları tarafından kınanmasına rağmen yine de bazı kişiler dillerini temizlemiyorlar. Onlara yeniden hatırlatıyoruz. Tabii, herkese de... Bir söz vardır, bilirsiniz: “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla.”

Bak kardeşim, dilin ile yaydığın virüs bütün toplumun bilinçaltına öyle bir işler ki bu kırk senede temizlenemez. Bildiğin gibi çoğu kere bilinçaltı ile hareket ederiz. Bu nedenle de çağdaş uygarlığın gerilerine düşeriz. Zaten her konuda geriledik. Bu yetmezmiş gibi bizi tabana mı indireceksiniz? Böyle bir niyetinin olmadığını sanıyorum.

Bak kardeşim, hangi saiklerle kullandığınızı az çok anladığımız bu alışkanlıklarınızla dilin düzelmesi için yıllarca emek veren öğretmenlerimizin, imam hatiplerimizin, öğretim üyelerimizin, düşünür ve yazarlarımızın kısaca tüm aydınlarımızın emeklerini bir anda zayi ediyorsunuz. Bir de benzetmelerle, anlayabileceğiniz biçimde yazalım: Süt dolu bakracı devirme, ya da şöyle diyelim; o dilinle bakraç dolusu sütü murdar etme...

“Dil temizliği en az diş temizliği kadar önemli bir olaydır. Bu nedenle dil bakımını yapmalısınız.”

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 02. 05. 2023

 


Paylaşmak güzeldir.