11 Mayıs 2023 Perşembe

Dört Arkadaş Ne Yapıyor Dersiniz?

 

Sabahattin Gencal- Ahmet Meral-
Erdoğan Teke- Hüseyin Yıldız
Çekmeköy-İstanbul
10.05.2023
****


Çoklarının da bildiği gibi biz dört arkadaşız: Moderatörümüz Hüseyin Yıldız Bey, Ahmet Meral Bey, Erdoğan Teke Bey ve bendeniz Sabahattin Gencal...

Biz on beş günde bir, genellikle Çarşamba günleri saat 14.00’te gündemli olarak toplanırız. Gündemimizi yani sohbet konumuzu, her birimizin görüşlerini de alarak moderatörümüz belirler. Gündemi bilerek ve bunun üzerinde az çok da hazırlık yaparak toplantı mekânına geliriz.

Toplantı mekânımız her oturumda değişmekteydi. Üsküdar, Ümraniye ve Çekmeköy’deki uygun mekânlarda toplanırdık. Niyetimiz diğer ilçelere de, hatta Orhangazi’ye de gitmekti. Ancak Sabahattin Gencal’ın yani benim rahatsızlığım  yüzünden 4 oturum üst üste Çekmeköy’de yapıldı. Hepsinden Allah (cc) razı olsun. İnşallah sağlık bulursak yeni yeni mekânlarda da toplanırız.

Bir masa etrafında toplanıyoruz. Onun için bu masaya dörtlü masa diyenlerimiz de oluyor. Bendeniz de “fikir masası” diyorum; tabii fikir alışverişi yaptığımız için. Bu fikir alışverişleri açık oturumlara, panellere, münazaralara, klâsik sohbetlere, konferanslara vb. benzemiyor. Tabii kahve sohbetlerine de hiç benzemiyor. Gerçekten oturumlarımız kendine özgü bir sohbet havasında devam ediyor.

Bu fikir masasının her birimize göre ayrı ayrı bir değeri var kuşkusuz. Benim için bulunmaz bir nimet. Çünkü ben arkadaşlarım arasında çok rahat konuşabiliyorum. Önceleri de belirttiğim gibi leb demeden leblebi diyeceğimi anlayabilen kültürlü arkadaşlarım var karşımda. Örneğin, Kur’an-ı Kerim’den bir ayeti kaynak gösterecek oluyorken elimi Hüseyin Bey’e doğru kaldırıyorum. Hüseyin Bey Sure ve ayet numarasını söylüyor, Ahmet Bey’e bakıyor ve görüyorum ki o da ayeti sessizce okuyor. Bir başka sefer söylediklerime sos döküyor Erdoğan Bey. Yani engin mizah gücü ve fıkralarla hem sözlerimi tatlılaştırıyor, hem masayı havalandırıyor. Hepimiz oksijen alarak güçleniyoruz.

Fikir alışverişlerimizin özetini, siz buna tutanak da diyebilirsiniz ben yazıyorum. Daha sonra paylaşıyoruz. İnşallah bu suretle okuyucularımıza da dolaylı da olsa bir yararımız oluyor.

Şunu da ekleyelim: Ne birbirimize, ne tutanağı paylaştığımız okuyuculara ders vermeye kalkıyoruz. Çünkü hepimiz biliyoruz ki ders verilmez, ders alınır. Hepimiz bu fikir masasından bir şeyler alıyoruz: Erdoğan Bey arkadaşımız, zaman zaman söyler: Bu toplantı gününü iple çekiyorum. Ahmet Meral Bey birkaç vasıtayla geliyor, bu arada yürümesi de fazladan. Hüseyin Yıldız Bey, bir vasıtayla geliyor. Bazen de, spor olsun diye yaya geliyor. Bu arada ayak bileklerine birer kiloluk kum torbası bağlıyor, tıpkı genç sporcular gibi. Aslında o da genç, 67 yaşında. İstemeden yaş konusuna girmişken tamamlayalım. Ahmet Meral Bey de 67 yaşında. Erdoğan Bey de 79 yaşını bitirdi. Bendenizde 79’u bitirdim; onun için 80 yaşımdayım, diyorum. Erdoğan Bey niye 80 dediğimi sorgular hep. Tabii onun böyle sorgulaması normal; çünkü o, maşallah delikanlı gibi. Dökülmeyen ak saçları daima taralıdır. Kazaen bir günlük sakalla gelse hemen özür diler. Eee ne de olsa İsviçre’de kaldığı 23 yılda tüm Avrupa’yı dolaşmıştır. Burada Avrupa’yı dolaylı da olsa övmüş gibi oldum değil mi? Konuşmalarımızda ise Avrupa’nın içyüzünü defalarca ortaya döktük. Bizdeki Avrupa hayranlığının, üzülerek söyleyeceğim aşağılık hissi duymamızın nelere sebep olduğunu bir bir açıkladık... İçimden,  galiba bir şey atladım, diyordum, acaba neyi atladım, derken aklıma geldi. Arkadaşlarımızın sporcu olduklarını söylerken kendimden söz etmedim. Ben, ikametgâhımın çok yakınında olan toplantı mekânımıza bastondan da kuvvet alarak yavaş yavaş gidiyorum. Oldukça da kiloluyum. Pantemi sonrası böyle oldum. Yoksa ben haftanın birkaç günü, uzak olmasına rağmen Üsküdar’a iner, sahilde gezerdim. Dualarınız sayesinde yine gezeriz inşallah.

Önceki toplantılarımızın akşamı veya en geç ertesi günü tutanağımı yayınlamış olurdum. Çünkü toplantıda konuşulanları ana hatlarıyla not ederdim. Bu son günler gözlerimin bozukluğu da arttığı için not alamaz oldum. Arkadaşlara, yaptığınız konuşmaları yazılı olarak gönderin ki onları harmanlayarak ve de bazı paragraflarını alıntılayarak yazayım, dedim.

Erdoğan Bey, demokrasinin olmazsa olmazı, geçen oturumlarda da tespit ettiğimiz gibi ahlaktır, dedi ve Diyanet İşleri Başkanlığının hazırladığı İş Ahlakıyla ilgili bir hutbeyi okudu. Akşam da yazılı metni bana gönderdi. Ben de onu not defterinde yayınladım.

Ahmet Meral Bey de demokrasinin olmazsa olmazları arasında olan özgürlükten söz etti. Önceden yazdığı bir yazısını okudu. O yazıyı bana atacak. İnşallah onu da not defterinde yayınlarım.

Hüseyin Yıldız Bey de konuşmalarını yazıp gönderecek; ama onun işi biraz zor olacak. Çünkü birçok düşünür ve yazarın demokrasi hakkında sözlerini okumuştu. Biz de bu sözleri kendimizce değerlendirmiştik...

Toplantıda ben ne konuşmuştum? Ahmet Taner Kışlalı’nın Cumhuriyet’in 75.yıldönümü sırasında demokrasinin olması için ne gibi şartların olması gerektiği üzerinde bir yazısı vardı. O yazıdan hareketle Türkiye’mizin ekonomisi, herkesin çalışabilmesi, gelir dağılımının adaletli olması, eğitim ve kültür düzeyi vb. konular üzerinde serbestçe konuştuk. Ayrıca yanılmıyorsam Prof. Dr. Teziç’in şöyle bir sözü var: “Kavramlar hiç kimsenin tekelinde değildir.” Ayrı bir oturumda ele alınması gereken bir söz.

Türkiye’mizdeki durumu gözden geçirelim mi? Kimileri, muhtemelen anlam ve içeriğini bilmeden şeriatçılığı tekeline alır. Kimileri muhafazakârlığı. Kimileri ülkücüyüm, der. Kimileri asıl milliyetçi biziz der. Kimileri Kemalizm/Atatürkçülük der, laiklik vb.

Toplantıda anlattım kısaca bu yazımızda da belirtelim: Bendeniz elhamdülillah Müslümanım, milliyetçiyim, Atatürkçüyüm, devletin laik olmasından yanayım, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, sosyal adaletten yanayım. Yani bazılarının tekelleştirdiği bu güzel kavramlarla haşir neşir olmuş biriyim. Arkadaşlara söyledim, sizlere de söyleyeyim. Artık epeyce yaş aldığım ve de bir beklentim olmadığı için söylemekte bir mahzur görmüyorum. Ben Milli Eğitimin Merkez Örgütünde üst görevlerde bulunmayı hak etmiş biri olmama rağmen tayinim olmamıştır. Bazı dönemlerde, Sabahattin iyi bir arkadaştır, ama Atatürkçüdür, dediler. Dönem değişti, bu kez diğer bazı arkadaşlarım Sabahattin iyi bir arkadaştır, ama... Hulasa arada kaldım. Hatırlarsınız rahmetli Demirel başbakanlığı sırsında, arada kalan ezilir demişti. Yine son zamanlarda bir yetkili, bitaraf olan bertaraf olur, demişti. Allah’a şükür ben ne ezildim, ne bertaraf oldum. Asıl olan öğretmenliktir, dedim ve inanıyorum ki vicdan rahatlığı içinde emekli olarak köşeme çekildim.

Söz sözü açıyor, İslam'da köşeye çekilmek yoktur. Son nefesimize kadar insanlığa karınca kaderince yararlı olmak için çalışmak gerekir.

Eh işte sözde biz de kalemimizi çalıştırıyoruz. Yürekten kaleme gelenleri yazmaya çalışacağız. Bu konuda başta fikir masasındaki arkadaşlarım, çocuklarım, öğrencilerim ve tanıdıklarım beni teşvik ediyorlar, destekliyorlar. Tabii moral da veriyorlar. Pilimin henüz bitmediğini de söylüyorlar. Eskiden şarj edilebilir pil kullandığım olmuştur. Acaba kendimi de şarj edebilir miyim? Başka türlü soralım: Acaba nasıl şarj olabilirim. Allah’ın hikmeti, geçken deşarj olamıyorduk, şimdi de şarj olamıyoruz. Bu konuyu da ayrıca düşünelim emi...

İnsan kendinden söz etmemeli, kendinden söz edeni kimse sevmez, hatta okumaz bile. Ama ah bu nefsim, bakıyor ki kimse söz etmiyor, onun için beni böyle yazmak için kandırıyor. Allah (cc) affeder inşallah. Sizlerden de af diliyorum.

Bu yazıyı yazarken bir taraftan da Whatsapp’a bakıyorum ki Ahmet Beyden ve Hüseyin Bey’den gelen bir yazı var mı, diye. Ne hikmetse tez canlıyım. Neyse geldiği zaman söz sizlerle de paylaşacağım.

Emin olun, deminden beri yazıyı sonlandırmak istiyorum; ama bir türlü sonuç paragrafını veya cümlesini kuramıyorum.

Hayırlı günler dileğiyle selâm ve sevgiler. Hoşçakalın.

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 11.05. 2023

          ______________
        Beklenmekte olanlar geldi ve tarafımdan yayınlandı:

"İş Ahlakı: Toplumsal Huzurun Kaynağı"

 

Erdoğan Teke
Çekmeköy-İstanbul
10.05.2023

Biz dört arkadaş, mutat olduğu üzere 10.05.2023 Çarşamba günü 14.00’te bir mekânda toplandık. Sohbet konumuz yine demokrasiydi. Bundan önceki iki oturumda demokrasiyi enine boyuna işlemeye çalışmıştık. Bu Üçüncü oturumumuzda artık bu konuda son düşüncelerimizi kayda geçtik.

Değerli Arkadaşımız Erdoğan Teke Bey, T.C. Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Cuma Hutbesini okudu. Okurken bazı cümleleri ve ifadeleri farklı tonla okudu. Bazı ifadelerde vurguyu artırdı. Bu suretle biz de iş ahlakının toplumun her kesiminde, kamunun her biriminde ve devlet mekanizmasının A’dan Z’ye her noktasında  çok çok önemli olduğunu anlamış olduk.

Erdoğan Teke Bey, toplumumuzda demokrasinin gelişmesi ve “demokrasi gibi demokrasi” olabilmesi  için başta tüm görevlilerimiz olmak üzere insanımızın güzel ahlaklı olması gerektiğini söyledi.

İşte sözünü ettiğimiz Cuma Hutbesi

"İŞ AHLAKI: TOPLUMSAL HUZURUN KAYNAĞI"

  


 “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır ve çalıştığını da görecektir.” (Necm, 53/39,40)

Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır ve çalıştığını da görecektir.”1

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Allah Teâlâ, birinizin yaptığı işi en güzel şekilde yapmasından memnun kalır.”2

Aziz Müminler!

Yüce dinimiz İslam’ın gönderiliş gayelerinden biri de hayatın her alanında güzel ahlakı kendine rehber edinen bir toplum inşa etmektir. Cenâb-ı Hak, dünya ve ahiret mutluluğu için bizlere ibadetleri emrettiği gibi işimizde de bizlerden ahlaklı olmayı istemiştir.

İş ahlakı, doğruluk, güven, saygı ve adalet gibi temel değerleri işimize yansıtmaktır. İşimizi sağlam yapmak, kul ve kamu hakkına riayet etmek, sözümüzde ve özümüzde dürüst olmaktır. Her daim helali gaye edinmek, kazancımıza haram, dilimize yalan bulaştırmamaktır.

Kıymetli Müslümanlar!

İş ahlakı, çalışma hayatının tamamını kapsayan bir değerdir. Memur olmanın ahlakı olduğu gibi amir olmanın da ahlakı vardır. İşçi olmanın ahlakı olduğu gibi işveren olmanın da ahlakı vardır. Esnaf olmanın ahlakı olduğu gibi müşteri olmanın da ahlakı vardır.

Memur olmanın ahlakı, devletine sadakatle bağlı kalmak, milletine nezaket ve özveriyle hizmet etmektir. Amir olmanın ahlakı ise, hak ve adaletten asla ayrılmamak, himayesindeki kişilere hakkaniyetle davranmaktır.

İşçi olmanın ahlakı, işini sağlam ve kaliteli yapmak, işyerini işverenin emaneti olarak görmektir. İşyerinin imkânlarını şahsi ihtiyaçları için kullanmamaktır. İşveren olmanın ahlakı ise, işçiye huzurlu bir iş ortamı oluşturmaktır. Onu sosyal haklardan mahrum bırakmamak, alın teri kurumadan ücretini tam ve vaktinde ödemektir.

Esnaf olmanın ahlakı, dürüstlükten ayrılmamaktır. Malın kusurunu gizlememek, stok ve karaborsacılığa tevessül etmemek, helal kazancına haram bulaştırmamaktır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا “Bizi aldatan, bizden değildir”3 hadis-i şerifi gereğince müşterisini aldatmamak, ölçü ve tartıyı eksik yapmamaktır. Müşteri olmanın ahlakı ise, esnafa verdiği sözü yerine getirmek, borcunu zamanında ödemek, onu zarara uğratacak her türlü söz ve eylemden kaçınmaktır.

Değerli Müminler!

İş hayatında duyarlılığın azaldığı, kanaat, doğruluk ve dürüstlük gibi erdemlerin zayıfladığı, ahlak kavramının içinin boşaltıldığı ve istismar edildiği bir çağda yaşıyoruz. Dünyevileşme, bencillik, bir malı değerinden fazlaya satmak veya kiraya vermek suretiyle çok kazanma arzusu gibi yanlış tutum ve davranışlar toplumsal huzuru ve barışı derinden etkilemektedir. Oysaki güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilen Allah Resûlü (s.a.s), “Hiçbiriniz, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe tam anlamıyla iman etmiş olmaz.”4 buyurmuş, şahsi menfaatlere takılıp kalmamayı, başkalarının hak ve hukukunu gözetmeyi, sosyal hayatta adil ve dengeli olmayı bizlere tavsiye etmiştir. Bizlere düşen görev, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in sadakatini kuşanarak her işimizi emanet bilinciyle sahiplenmektir. Onun hak duyarlılığına riayet ederek işçinin hakkını zayi etmemek, iş sağlığı ve güvenliğine daha fazla hassasiyet göstermektir.

Aziz Müslümanlar!

Bize verilen her bir imkânı Rabbimizden bir emanet, O’nun rızasını kazanmak için bir fırsat bilelim. İşimizi sağlam yaparak hem dünyamızı hem de ahiretimizi mamur kılalım. Her işimizde helali gözetelim. Allah’ın rızasında arayalım asıl kazancımızı. O’nun yolunda harcayalım bilgimizi ve servetimizi. Güveni hâkim kılalım hayatımızın her alanında. Ne aldatan olalım ne de aldanan. Doğruluk ve dürüstlükten, adalet ve hakkaniyetten asla ayrılmayalım. Unutmayalım ki, Allah katında bizi değerli kılan, yaratılış gayemize uygun hareket etmemiz, her işimizde İslam ahlakını kuşanmamızdır.

Cuma Cuma Hutbesi: 28 Nisan 2023

T.C. Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı


______________________________

i Necm, 53/39,40.

ii Beyhakî, Şüabü’l-îmân, 4/334.

iii Müslim, Îmân, 164.

iv Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 59.

https://www.diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/35426/cuma-hutbesi-is-ahlaki-toplumsal-huzurun-kaynagi

***

8 Mayıs 2023 Pazartesi

Seçim Vakti Yaklaştı

 

Sabahattin Gencal


Artık seçim vakti yaklaştı. Allah (cc) izin ederse 14 Mayıs 2023’te 13. Cumhurbaşkanını ve TBMM’NİN yeni milletvekillerini seçeceğiz. Yurdumuz, milletimiz ve insanlık için hayırlı olan seçimi yaparız inşallah.

Allah bilir; ama benim son seçimim olabilir. (Aslında herkesin de son seçimi olabilir.) İlk de olsa, son da olsa çok büyük bir vebal bizleri bekliyor. Bu vebalin altında kalmamak için, açık deyişle çok büyük manevi sorumluluğumu bihakkın yerine getirebilmek için çok düşündüm. İnşallah mühür basma anına kadar da düşüneceğim.

Bu arada beni İçinizde “hayra çağıran1”, iyiliği emredip kötülükten men eden kimseler bulunursa memnuniyetle onları dinlerim. Söylenenleri de objektif olarak düşünürüm, analiz ederim. Örneğin;

Oyunuzu adil, liyakatli, emanetlere hıyanet etmeyen, istişareden yana olan, doğru dürüst olan, yalan söylemeyen, devlet malına göz dikmeyen, barış içinde, huzurlu ve kardeşçe yaşamayı sağlayabilecek olan, savunmamızı güçlendirerek Atatürk’ün dediği gibi “yurtta sulh, cihanda sulh” sağlayabilecek, kalkınma ve refah düzeyini, adil gelir dağılımını sağlayabilecek olan, demokrasiden, laiklikten ve sosyal hukuk devletinden yana olan, hukukun üstünlüğünü sağlayabilecek ve insan onurunu koruyabilecek olan vb. meziyetleri olanlara verin, denirse memnun olurum; ancak son kararı ben veririm. Başka deyişle bana, bu kişiye, şu partiye, o ittifaka mühür bas demeyiniz. Böyle bir emir olmaz; ama olursa bu cüz-i irademe2 karışmak demektir ki bunu kimse tasvip etmez. Öyle ya, Allah (cc) bile cüz-i irademe karışmazken... Tabii herkes haddini bilir.

Bu arada ne olduğunu ve nasıl olduğunu bilemediğin algı operasyonları olabilir. Bundan daha vahimi bilincimi ele geçirebilirler. Teknolojinin ilerlediği bu dönemde olmaz, olmaz. Benzetmelerle açıklamaya çalışalım:

Dimağımda bir fidan yeşeriyor ki büyüyünce ağaç olacak ve düşünce meyveleri verebilecek. Birileri bu fidanı dozer gibi eziyor ve yerine çok büyük saksılar içinde meyve vermeye durmuş ağaç yerleştiriyor. Aaa, ben onun bunun düşüncelerini kendi düşüncem gibi ileri sürüyormuşum. (Bir bu benzetme bana aittir. İki benzetmede/teşbihte hata olmaz. Üç, geçenlerde bir yerlerde okumuştum. ABD’de bazı siyahilerin şuurları beyaz gibi çalıştırılıyormuş.) Ya ya, bu kölelikten beter bir zihni kölelik. Onun için; aman ezberci olmayın, aman aşağılık hissi duyup taklitçi olmayın, aman kültürünüzü koruyun, aman eleştirel akla3 önem verin, aman kendiniz olun falan filan denmiyor mu?

Uzatmayalım seçimlerde kendim olarak oy kullanmaya çalışacağım.

Bu arada şunu da ekleyelim: İnsan en güzel biçimde4 ve halife5 olma potansiyeliyle yaratılmıştır ki inşallah bizler de öyleyizdir. Kendimizi gerçekleştirerek ve bu imtihan dünyasından görevlerini yerine getirmenin huzuru ile Ahirete intikal ederiz inşallah.

Son söz olarak insanlarımızın her birini kendilerini gerçekleştirebilecek insanca bir düzen kurabilme düşüncesine ve yeteneğine bağlı olanlara oy vermeyi düşünüyorum. Bunlar kim olabilir? Yukarıda belirttiğim gibi oyu atma gününe kadar düşüneceğim. Ama oy gizli olduğu için kimseye söylemeyeceğim.

Oy vereceğim kişiyi, partiyi veya ittifakı söylersen bu yazımın okunurluğu 15 Mayıs’ta biter; Ama bu haliyle uzun seneler devam eder. Şayet bu yazımızı o zamanlarda da yani gelecek seçimlerde de okuyan olursa, rahmetli böyle düşünüyordu, der. Hepimiz duaya muhtacız. Hayırlı günler dileğiyle...

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-İstanbul, 08.05.2023

____________________________

1. Kur’an-ı Kerim’in Âl-i İmran suresinin 104’üncü ayeti mealen şöyle:

“İçinizde hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir “ümmet” bulunsun; işte kurtuluşa erenler onlardır!”

2. İhtiyari kader, bizim kendi irademizi ve tercihimizi kullanarak seçtiklerimiz ile ilgili olan kaderdir ki, burada sorumluluğumuz başlar. İşte insanda olan bu seçme ve tercih etme kabiliyetine İslami ıstılahta cüz’i ihtiyar denilmiştir. Cüz’i ihtiyar, Allah tarafından insana verilen, dilediğini seçme yeteneği ve serbestliğidir. İnsanın serbest tercih yapabilen iradesine de cüz’i irade ismi verilmiştir. Cüz’i denmesinin nedeni, Allah’ın iradesinin “külli irade“ olmasıdır. Kul tercih eder ama yaratamaz. Allah, kulun kendi cüz’i olan tercihi ile seçtiğini, külli iradesi ile yaratır. 

https://www.zaferdergisi.com/makale/10333-tercih-etmek-ve-yaratmak.

3. (...) Biz ise hâlâ eleştiriyi ‘kötüleme’, hatta küfür sanıyoruz. Halbuki evrenin, tarihin ve hayatın karmaşık olgularını zihnimizin içindeki şablonlara uydurmaya çalışan iskolastik akıl geçmişte kaldı. Evrenin, tarihin ve hayatın karmaşık olgularını anlamak için bunlara objektif bakan, irdeleyen “eleştirel akıl” dört yüz yıldır gelişmenin, güçlenmenin, refahın ve hürriyetin anahtarıdır.

Taha Akyol, 07.05.2023 tarihli Karar Gazetesi köşe yazısından

4. '' Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.” (Tin, 95/4.)

5. Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu. (Bakara, 2/30)


5 Mayıs 2023 Cuma

(Neredeeen Nereye...

 

Prof. Dr. Zeki ARIKAN
(1944-2021)
Tarihçi
*

(Türkiye’de Herkes 

Kendi Mevkii ve İstikbalinin Banisi (Kurucusu) Mudur?)

(...)

Kul sisteminin en ayrıntılı ve kusursuz bir övgüsünü İmparator Ferdinand’ın Kanuni Sultan Süleyman nezdindeki elçisi Busbecq yapmaktadır:

Bu koca mecliste hiçbir adam yoktur ki, haiz olduğu mevkii ve rütbeyi kendi şahsi liyakat ve cesaretine borçlu bulunmasın.

Hiç kimse sırf filanın neslinden gelmiş olmak dolayısıyla diğerlerinden mümtaz bir mevkie çıkamaz.

Her adama uhdesindeki vazife ve memuriyete göre hürmet edilir. Bundan dolayı burada merasimde tefevvuk kavgası yoktur.

Herkesin ifa ettiği vazifeye göre tayin edilmiş bir mevkii vardır.

Herkese bizzat sultan vazife ve memuriyetlerini tevcih eder. Bunu yaparken

·                  ne zenginliğe ehemmiyet verir,

·                  ne hoş rica ve dâvalara.

·                  Bir namzedin haiz olabileceği nüfuz ve şöhreti hiç düşünmez.

·                  Yalnız liyakata bakar,

·                  seciye arar,

·                  fıtri kabiliyet ve istidadı düşünür.

İşte bu suretle her adam istihkakına göre mükâfat görüyor.

Memuriyetlerin başında o vazifeleri görmeye hâdim kimseler bulunuyor.

Türkiye’de herkes kendi mevkii ve istikbalinin banisidir. Sultanın hükmü altında en yüksek mevkilere çıkmış olanlar çok kere çobanlıktan yetişmişlerdir. Bunlar böyle, küçük mevkiden doğmuş olmaktan utanmak şöyle dursun, bilakis bunu bir iftihar neticesi telakki ederler1

Prof. Dr. Zeki ARIKAN, 

Ege Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı

(Milli Egemenlik ve Demokrasi Kurultayı, TBMM 75.Yılı, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 77, TBMM – Ankara, 20 -21 Nisan 1995)

______________

1. Busbecq, Türk Mektupları (Çev. Hüseyin Cahit Yalçın), İstanbul, 1939, 82

Not: Genel başlık ve parantez içindeki başlık S. Gencal tarafından konmuştur.


 

Paylaşmak güzeldir.