Sabahattin Gencal, Muradiye / Van, 1974 (Kello lakaplı meşhur öğretmen nutkunu irat ediyor.) |
Günümüz
Türkiye’sinde, başka deyişle 21. Yüzyılın ilk çeyreğindeki Türkiye’de, toplumun
hakkını kılıfına uydurarak yemek, devlet malını talan etmek veya ettirmek,
güçsüzleri susturmak, susmazlarsa ezmek vb. insanlığa sığmayacak eylemler kanıksanmış
durumdadır. Bilindiği üzere, kanıksamak:1.
pek çok yinelenmiş olması dolayısıyla artık etkilenmez olmak, aldırmamak,
alışmak. 2.bıkmak, usanmak demektir.
Üstüne
üstlük bu ilk çeyrekte Goebbels1 taktiği kullanmak da artık
yadırganmaz oldu. Bütün kötülüklerin anası olan yalan da kanıksanmış durumdadır.
Toplumumuzu bu acınası duruma düşürenlerin başında, topluma hizmetle görevli siyasetçilerin olduğu medyada dile getirilmektedir.
Daha
kötüsü, toplumu aydınlatmakla görevli öğretmen ve öğretim görevlileri ve de
imam hatiplerimiz bu duruma sessiz kalmışlardır.
Daha
da kötüsü, bazı hutbeler ve kürsü konuşmalarıyla kötü emelleri olanların
ekmeğine bilerek veya bilmeyerek yağ sürülmüştür.
Böylesi
bir toplumda güzel ahlaklı kalabilmek mümkün mü?
Böylesi
bir toplumda umutlu olabilmek mümkün mü?
Tabii,
her şeye rağmen umutlarını kaybetmeyen, güzel ahlaklı kişilerimiz sayesinde
hâlen ayaktayız.
Daha
ne kadar ayakta kalabiliriz?
Yalnız
bu son soru bile içinde bulunduğumuz durumu aydınlatır. Ama gözü kör olanlar
durumu göremezler. Sağırlar ve dilsizleri karıştırarak konuyu uzatmayalım.
Değerli
yurttaşlarım, bu yazıyı yazmakta olduğum bu anda (07. 05. 2022) devletimizin
bir bakanı ile bir parti başkanının birbirlerine yaptıkları hakaretler medyada
değerlendiriliyor.
İki
gündür bu değerlendirmeleri izledim. Konuya başta siyasetçilerin alışık olduğu
argo ve küfürlü dil kullanmaları olmak üzere, yurdumuza kaçak yollardan giren
yabancıların durumu, bu yabancıların bazı zengin çevrelerce kullanılmaları
dolayısıyla sigortasız işçi çalışma yasağına diğer yasaklara olduğu gibi önem
verilmemesi, bu arada vergi kaçırma, ayrıca iktidara sahip olanların yeraltı
dünyasındakilerle çektirdikleri fotoğraflar, siyasetçilerin yakınlarının vergi
kaçırmak için şirketlerini bazı ada devletlerinde kurmaları, zehir ticareti;
yabancı zenginlerin Türkiye’de bazı kurumları finanse etmesi vb. birçok konu
gündeme gelmektedir.
Bütün
bunlar önceleri yalanlanıyordu; ama bazı belgeler çıkınca artık durum
anlaşıldı. Ama bunları halının altına sürmek için, geçim sıkıntısı hat safhaya
gelen yurttaşların sesini bastırmak için yeni yeni gündemlerle halkın sesi
olması geren medya meşgul ediliyor. Zaten medyanın büyük bir kısmı ellerinde
olan çevreler diğer medya mensuplarının gözünü korkutmadalar.
Bütün
bu tespitleri yapmama gerek yoktu aslında. Evet, “malumun ilamına gerek yok.”
Ben,
hiç bahsedilmeyen üzerinde durulmayan bir konuya parmak basacağım:
Düello
yapan sokak kabadayıları olduğunu duyduk. Filmlerde ise çokça seyrettik
düelloları. Ama ilk kez birinin, bir bakanı düelloya çağırmasına şahit
oluyoruz.
Bakanın
dili dil değildi, tamam. Bu durumda şikâyet etme akla gelmez mi? Elbette gelir.
Peki, bugün yurttaşların şikâyetleri dikkate alınıyor mu? Başka türlü soralım,
bugün yargıçlara, savcılara, polislere güven ne durumdadır? Toplumumuz böyle bir duruma düştü mü hiç?
Sözünü
ettiğimiz ve biri dediğimiz kimsenin öyle sıradan biri olmadığını bilen
biliyor. O kişi bir profesör. Ayrıca bir parti genel başkanı. Dahası da var, o
bir milletvekili. Kendisi aşağılandı, kendisine ağza alınmayacak sözler
söylendi ve o da bakanı düelloya davet etti. Yani koskoca profesörün bile
burasına geldi, yani koskoca parti başkanının bile burasına geldi, yani koskoca
milletvekilinin bile burasına geldi ve ne yaptı? Kendiliğinden hak almayı
tercih etti.
İşte
burası yukarıda saydıklarımdan çok daha önemli. Bir profesör, bir parti
başkanı, üstelik milletvekili olan biri adaletin olmadığını dolaylı da olsa,
sessiz ve kapalı da olsa haykırırken aynı duruma düşen yurttaşlar ne yapmaz?
Evet,
dilerim ki; (İHKAK-I HAK) teriminde
ifadesini bulan “kendiliğinden hak alma” girişimleri olmaz.
Kendiliğinden hak alma fiilleri... s. TCK m. ...’de
suç olarak düzenlenmiştir.
Yurttaşlarımızı
kutuplara ayırma teşebbüsleri tam olarak gerçekleşmedi,
Yurttaşlarımızı
açlıkla denemeleri, insanlarımızın sağduyuları sayesinde bir olumsuzluk
yaratmamıştır.
Dilerim
ki yasalarımızda açıkça suç teşkil eden “İhkak-ı hak: Kendiliğinden hak alma
teşebbüsleri olmaz.
Sözünü
ettiğimiz profesörümüzün medyadan gür sesle, “Biz o tuzaklara düşmeyiz.” Sözlerine
dikkat edelim.
Konuşurken,
yazarken, yürürken, çalışırken kısaca her an her ortamda karşımıza tuzaklar,
mayınlar çıkabilir. Aman dikkat! Faka basmayalım.
Bu
arada sayın milletvekillerimize de bir çift sözümüz olsun:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi kalbimizdir. Kalbimiz, şahsi menfaatini düşünenler için
değil vatan ve millet için çarpmalı. Durumumuz ortada, artık gereğini yapmak
size düşer. Biraz öngörü, biraz devletimiz ve milletimizin bekasını düşünme,
bira da gayret lütfen...
Değerli
okurlarım, her şeye rağmen yasal yollardan ayrılmayalım. Bu arada
görevlilerimize, bu arada sayın milletvekillerimize gereken uyarılarımızı
nazikçe yapalım. Kargaşaya meydan vermeden, hayırlısıyla güçlü parlamentomuzu
kurmaya çalışalım.
Sabahattin GENCAL
Çekmeköy_İstanbul, 07. 05. 2022
_______________________
1.
Dr.
Paul Joseph Goebbels (29 Ekim 1897, Rheydt (Mönchengladbach) - 1 Mayıs 1945,
Berlin), 1933-1945 yılları arasında Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı
yapmış Alman politikacı ve Nazi Almanyası'nın ikinci şansölyesi. Adolf
Hitler'in en yakın arkadaşlarından biri ve en sadık yandaşıydı. Kendisi coşkulu
ve enerjik hitabet yeteneği, topluluk önünde konuşma becerisi, sert
anti-semitik görüşleri ve kitlesel propagandanın Büyük Yalan olarak bilinen
tekniğini kullanmadaki ustalığıyla bilinirdi.