Sabahattin Gencal |
Bugün iyice anladım ki bu dünya ile işim kalmadı. Bu dünyaya çoktan güle güle demem gerekirdi; ama “İyi olacak inşallah iyi olacak inşallah!” diye diye bu hallere geldik. Dua elbette iyi. İyi de biraz da fiili dua etmek gerekmez miydi? Suya sabuna dokunmayalım; çocukların rızkına mani olmayalım bahaneleriyle senelerce hareketsiz kaldık. Biz hareketsiz kalınca bu dünya yani emperyal dünya dur durak bilmiyor. Beni sildi süpürdü; şimdi de çocuklarıma, torunlarıma sıra geldi. Yeter be! Artık ben de; Yar saçları lüle lüle / Emperyalistlere güle güle; İşbirlikçiler benziyor doymaz file / topunuza güle güle! demek raddesine geldim.
Evet,
evet biraz geç oldu. Gecikmeden dolayı özür diliyorum. Artık bundan böyle tek
amaçları para olan, para için her türlü katakulliyi yapmaktan çekinmeyenlerle
işim kalmadı artık.
Sonda
söyleyeceğimi başta söyledim. Şimdi de başta söylemem gerekenleri yazmaya
çalışalım. Yani hüküm verildi, şimdi de gerekçelerden bazıları. Bazıları
diyorum; çünkü tonlarca gerekçe var. Bu yazımızda şahsımla ilgili olanlara
değineceğim. Ne hikmetse bugünler şahsımla ilgili yazmaya başladım ki bu hayra
alâmet değil. Ne derler iyi yazar kendini silmeli. Hiç görülmemeli. İnşallah
iyi yazar da oluruz. Antremanlara “Pazartesi” başlarım. Perhize başlarım, der gibi
yazdım. Neyse, sadede gelelim:
Bugün 3 kitabım daha yayınlandı.
Güzel bir şey değil mi? Bunu öne almam, duygularımı belirtmem gerekmez miydi?
Normalde gerekirdi tabii. Ama normal günlerde mi yaşıyoruz?
Kitap
basıldı iletisiyle birlikte sosyal medyada “sponsorlu olarak öne çıkmam için
2000 liradan başlayan reklam parası vermem gerek. Son çıkan 3 kitap için ne
eder? 6.000 lira. Öncekileri de düşünürsek... Burada kendime kızıyorum. 6 yıl
kadar önce duydum ki falan yazar Feşmekân kitapçının vitrininin bir köşesini
10. 000 liraya kirâlamış. Asıl o zaman bu düzene lanet okumalıydım. İşin ucu
bana dokununca yazmışsın ne fayda. Hem kınanırız da. Öyle ya, biz hep böyleyiz;
ucu bize dokununca uyanırız. Kınamayın lütfen.
Hem
bu ilk değil. Birkaç sene önce bir ileti aldım: Altın Kalem Ödülü kazandınız...
Falan tarihte Feşmekânda yapılacak yemekli ödül törenine katılmanızı... 4
kişilik yemek ücreti 1750 liradır. Para fazla değil; ama ödül alan kimseden de
alınırsa bunun para için yapılan bir organizasyon olduğu şüphesi doğar. Ödül
törenine katılmadığım için, değil altın kalem kurşun kalem bile vermediler
bana. (Anti parantez olarak kitapçımızı kınamadığımı belirteyim. Düzen böyle.
Onlar bana yardım için çabalayan kimseler...)
Oğlum
Ahmet için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Torunum, “Amca, önce meşhur ol,
sonra kitap yaz.” diyor. İşte burası
mühim önce meşhur olacaksın. Nasrettin Hocanın deyişleriyle bu konuyu
kapatalım: “Parayı veren düdüğü çalar.” “Ye kürküm ye.”
Bu
yazıyı yazdığım sırada, bir değerli dost telefon etti. Telefonda sohbet ettik.
Bu arada böyle bir yazı yazmakta olduğumu söyledim. O da “Ben çoktannn anladım
bunu.” dedi. Biz de anladık anlamasına; ama ha düzeldik, ha düzeleceğiz dedik; “Milli
ve yerli...”söylemlerine inandık. Ne millisi kardeşim, ne yerlisi kardeşim?
Edebiyat edebiyat olmaktan çıktı. O kadar çıktı ki, o kadar kafa ütülediler,
beyin yıkadılar ki ben de inanır oldum. Hatta “Benim eserler edebi değil, ama
oğlumun eserleri edebi. Ben bir öğretmenim oğlumsa sanatkâr.”diyordum. Şimdi bu
söylemlerime de kızıyorum. “Ben beceremedim de işin içinden çık.” Ne demek ben
bir öğretmenim sanatçı değil. Bunca öğretmen sanatçıya karşı da ayıp olmuyor
mu?
İnsan
öfkeli olduğu zaman ne konuşmalı ne de yazmalı. Bir köşeye çekilmeli. Aksi
takdirde böyle anlaşılmaz ifadeler ortaya çıkıyor.
Evet,
insan kendini de anlayamıyor. Edebiyat değerlendirme ölçütlerini öyle
değiştirdiler ki insan aşağılık komplesine kapılıyor. Öyle ki bu son üç kitabım
ve bundan önce yazdığım otuzun üstündeki kitaptan birkaç tanesinin Türkiye’de
eşi yokken... Kitaptan saymadığım diğerleri de, aşksız, macerasız, entrikasız vb. sizin ve bizim gibi adam
kayırmayan, katakulli yapmayan, dolandırmayan, devlet malını deniz görmeyen vb.
insanlara değinmeleri bakımından önemli.
Bunlara karşı da mahcubum. İsyan ediyorlar. Bizlerin değerini
düşüremezsin. Yazar kitabı yayınlanınca, kitapla alâkası kalmaz. Onlardan da özür
diliyor ve ilgimi kesiyorum. Ne yaparlarsa yapsınlar...
Ooo,
iş büyüdü. Önce emperyalist
işbirlikçilerinden ilgiyi kesmekten söz ettik. Valla, siz de şahitsiniz
ben her zaman onları da, kardeş olduğumuz için kucaklamak gerektiğini düşünüyordum.
Demek ki olmuyor. Olmuyorsa olmuyor. Ben de uydum imama, kutuplaşmaysa
kutuplaşma...
Sabahattin GENCAL,
Çekmeköy-İstanbul, 23. 03. 2022