Sabahattin Gencal-Erdoğan Teke Çekmeköy-25.03.2022 |
Yazar
öyle yazmalı ki okuyucu yazarın gözünden görmeli ortamı. Yazar öyle yazmalı ki
okuyucu da işitmeli yazarın işittiklerini. Yazarın duyguları da sezgileri de
okuyucuya akmalı. Okuyucu yazarın cilalı kalbine bakabilmeli.
Okuyucu
bir an yazar olabilmeli, sonra da elde ettiklerini yoğurmalı beyin potasında.
Okuyucu yeni fikirler üretebilmeli, fikir fikir diye akmalı. Yazar okuyucu
ilişkisi işte budur diyebilmeli.
Günümüz
-meli, -malıyı kaldıramıyor. Günümüzde duygular, engin maviliklerin bulutu,
gençlerin umudu olamıyor.
Günümüzde fikir üretme çabası yok. Günümüzde, fikirler yağmur olup akmıyor. Çorak beyinlere ithal sloganlar dayanmıyor.
İnsan
beyniyle, gönlüyle, açık deyişle fikirleriyle, duygu ve sezgileriyle insandır. İnsan
candır, insan ruhtur.
Yazar
öyle yazmalı ki insan insan olduğunu anlasın. Baş da bizim taş da bizim. Diş de
bizim inci de bizim. Oluktan akan damlalar da bizim gözden akanlar da...
Bitkiselliğimiz var, hayvaniyetimiz var, insaniyetimiz var. Yazar öyle yazmalı
ki insan yanımız gelişsin.
Böylesi
yazar, böylesi okur olabilir mi? Ben hayal mı görüyorum? Hayal? Ne demiş Y. K.
Beyatlı? “İnsan, âlemde hayâl ettiği
müddetçe yaşar.” Günümüzde hayal mı
kaldı? Yaşamak mı kaldı? Bakın “Burası çok önemli.” İnsanımız, gençliğimiz dahil hayal bakımından kısırlaştı. Daha doğrusu
kısırlaştırıldı.
Günümüzde
gençlerimiz yaşlılardan daha zor durumda. Evet, bu emperyalistler, siz
emperyalist işbirlikçilerini uşaklarını da katabilirsiniz. Evet, bu beş kuruş
kârları için hayal kurmamızı engelleyenler yüzünden edebiyat dünyası da
karardı. Her yer karanlık şimdi.
Ne
dedik? Biz yaşlılar gençlerimizden daha şanslıyız. Çünkü bizim geçmişimiz var.
Geçmişimizde izlerimiz var. Geçmişte kavrulan yüreklerimiz var. Geleceğe
hayalimiz yok. Peki, geçmişe gitmekten de alıkoyamazlar ya bizi.
Geçmiş
hayal edilebilir mi? “Hayalin kelime anlamı ne? Zihinde tasarlanan,
canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, imge, hülya.” Hayalin anlamı
buysa, gelecekle ilgilidir. Biz de gerçekleşmesini özlediğimizden değil de
gerçekleştirdiklerimizle oyalanırız.
Zavallı
gençlerimize dua etmekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Onun için,
gıyaplarında onlardan müsaade alarak geçmişe gidelim. Bu gidişlere eksi hayal
desem olur mu, tutar mı kelime? “Ya tutarsa?”
Coştum
yine dalgalanıyorum ben... Yok yok. Öyle bir şey yok. Nişanlandığım 1963
senesine ve evlendiğim 1964 senesine gidiyorum. Hayalen. Bilirsiniz bir kelime
beni zaman tüneline koymaya yeterlidir.
Bugün
25. 03. 2022 Cuma. Değerli arkadaşım 11.37’de telefon etti bana. Hal hatır
sordu. Konuştuk. Sonunda dedi ki; yine aynı yerde buluşalım: Bakalım çayları nasıl? Ne var bu
cümlede? Onu bana sorun. Sihirli bir cümle sanki. Işınlandım Bursa’nın Yeşil’indeki
Hünkâr’a...
Arkadaşlarla
giderdim, yalnız da giderdim. Garsonun “çaaayylarrr!”demesi benim kulağıma bile
hoş gelirdi. Elinde onlarca bardak dolu tepsi. Tepsiyi öyle sallıyor ki?
“çaaayylarrr!” Evet, tepsinin altı üstüne gelmesine rağmen ne bardak düşüyor ne
de bir damlacık çay dökülüyor. İlkokulda, merak etmiş ve öğretmenimize
sormuşuzdur okyanus suları uzaya niye dökülmüyor? Yerçekimi Kanunu demiştir.
Burada da Hünkâr Kanunu “çaaayylarrr!” ve sallanan kahveci tepsisi. Sonra gelen
garsonlar bu kanunu uygulayamadı. Bazı filimlerde de “çaylaaar!” taklitleri
var. Taklit aslının yerini alamaz; ama aslının ne yüce olduğunu hatırlatır.
Günümüzde
de iyileri hatırlamıyor muyuz? Şimdi taklit etmeyi bile beceremiyorlar.
Nezaketsizlik diz boyu. Hizmet yarışında herkes birbirini aşağıya çekiyor. İşte
bunlar yüzünden insanlarımız da çekiyor. Arada böyle dokunmalarımızı hoş görün.
Yine Bursa’dayız. Yine 1963 ve 1964 seneleri. Ben genç Bursa benden genç.
Duygular da genç.
Şimdi
de Bursa’nın batısındaki Çekirge’de çay bahçesindeyiz. Burada çaaayyylar! diye
bağırmıyorlar. Ağaçlar, çiçekler arasındaki kumruları ürkütmemek gerek. Garson
sessizce getiriyor istediğinizi. Bu çay bahçesinde yani Hüsnü Güzel’de de güzel
anılarım saklı. Uludağ gazozunu içerken Nilüfer Çayına bakmak ne güzeldi...
Günümüzde
Nilüfer Çayı’nının akışını da Ovanın yeşil yeşil bakışını da göremezsiniz.
Saat
14.02 Aşevi Sohbeti başladı aramızda. Benim gençliğime ışınlanmama neden olan
Erdoğan Teke Bey arkadaşımızla konuşmaya başladık. O güzel günleri ona da
anlattım. Onun anlattıkları da bambaşka. Yakında, inşallah Maçka Yaylalarından
İsviçre Alplerine, Terzi Çıraklığından Patronluğa uzanan süreçte yaşadıklarını
bir kitap haline getirecek arkadaşımız. Karadeniz yayla yollarında, pınar
başlarında yediğimiz peynir ekmeği, patatesleri ve soğanı yemiş gibi oldum.
İnanın yemiş gibi oldum. İnanmazsanız limon limon limon deyin birkaç defa
ağzınız sulanmazsa... Alpler’in kızı Heidi’yi okuduk hepimiz. Heidi’nin Köyünü
anlatmasını isteyeceğiz arkadaşımızdan. 23 yıl yaşadığı İsviçre’nin bütün
Kantonlarını Türk Derneği Başkanı ve futbol hakemi olarak dolaşan Erdoğan
Bey’in anlatacaklarını bekliyoruz...
Ya,
o günlerin anlatılması da güzel. Erdoğan
Bey, “Siyaset yapmıyorum. Sadece merak ediyorum. Bizi bu hallere kim getirdi?” diye
soruyor Erdoğan Bey, “Yazılarınızı okuyorum. Ama...” Belli ki eleştiri yapmak
istemiyor. Anladığım kadarıyla niye açık açık yazmadığımı soruyor. Kendisine
kısaca Köy Enstitülerinin, İlköğretmen Okullarının, Eğitim Enstitülerinin yani
benim yetiştiğim okulların, benim okullarımın, milletimin okullarının
kapatılmasını anlatmaya çalışıyorum; ama gözyaşlarımı tutamıyorum. İlâcımı
içmeyi unuttuğumu söyleyerek özür diliyorum. Sağ olsun ustalıkla konuyu
değiştiriyor.
Ben
de plağı değiştireyim.
Şimdi
1950’de rahmetli dayımın gramofonunda dinlediğim ilk plaktan:
İreyhan
Eker Misin (Lili Yar)
İreyhan
eker misin (lili yar lili yar)
Balınan
şeker misin (lili lili de lili yar)
Dünyada
ettiğini (lili yar lili yar)
Ahrette
çeker misin (lili lili de lili yar)
Karanfil oylum oylum (lili yar lili yar)
Geliyor
servi boylum (lili lili de lili yar)
Servi
boylum gelince (lili yar lili yar)
Şen
olur benim gönlüm (lili lili de lili yar)
Karanfil
olacaksın (lili yar lili yar)
Sararıp
solacaksın (lili lili de lili yar)
Ben
hakime danıştım (lili yar lili yar)
Sen
benim olacaksın (lili lili de lili yar)
Karanfil
oymak oymak (lili yar lili yar)
Olur
mu yare doymak (lili lili de lili yar)
Yare
doydum diyenin (lili yar lili yar)
Cayizdir
boynun vurmak (lili lili de lili yar)
Sırrı
Sarısözen
Sivas
(https://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=1029)
Allah’ın
hikmeti, üççeyrek asır önce dinlediğim türküden zevk alıyorum da, bugünkü
müzikten zevk alamıyorum. Yoksa müziğimize de bir şeyler yaptılar. Ben de
annskiye de var ya onun için artık her şeyden şüpheleniyorum. Şüphe bir bakıma
iyi. Bilimsel kapıların açılmasına vesile olur.
İnşallah
bu yazımız da zihinlerimizin açılmasına vesile olur.
Sabahattin GENCAL,
Çekmeköy-İstanbul, 25. 03. 2022