24 Mart 2022 Perşembe

Çatal Yürekli Olabilmek

 

Sabahattin Gencal

Paylaşmak önemli. Yazıları paylaşmak daha önemli. Çünkü değişik yorumlar olur. Yorumlar bazen yeni yazı yazmaya sebep olur. Yeni yazı da güzel şeylere sebep olur.

“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her bir başakta yüz dane olan bir tohum tanesi gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah, Yardımı Çok Kapsamlı Olan'dır, Her Şeyi Bilen'dir.” (2. Bakara suresi 261. Ayet)

Bizim mallarımız da, kalmışsa eğer birkaç fikir tohumu. Allah(cc) rızası için doğru bildiğimizi söyleriz. Umarız ki bizim bilgimiz de başak başak olur. Okuyucuların da daha çok olur.

Değerli okurlarım, “Ben de Uydum İmama” başlıklı yazıma Şair ve yazar, eğitimcilerim eğitimcisi Kazım Memiç arkadaşımız bir yorum yazmış. Ben de cevaplandırmaya çalıştım sözde. Biraz uzun gibi oldu. Ama yazabileceklerimizin yanında inanın bir hiç. Kazımla Samsun İmam hatipte öğretmenken tanışıp arkadaş olduk. Haksızlıklara uğramamız ilk orada başladı. Çok uzun bir hikâye. Şu kadarını söyleyeyim: Askerlik dönüşü, tayinim için Genel Müdürlüğe uğradım. Yardımcılar, Samsun’da kadro yok, seni Giresun İmamhatip’e verelim, dediler. İstemeyince, aa mecburi hizmetin de varmış... dediler. Masanın üzerindeki dosyada kırmızı kalemle genel müdürün, “Aynı okula verilsin.”mealinde bir yazısı da vardı. İçimden demek ki burasını da ele geçirdiler, dedim ve oradan ayrılarak orta öğretime geçtim. İşte o an büyük hata yaptığım andı. Gerçi orta öğretimde çok rahat, çok başarılı çalışmalar yürüttüm; ama maalesef imamhatiplerin arka bahçe olmasına zemin hazırlamış olduk istemeden de olsa. İmamhatiplileri sevdim, onlar da beni sevdi; ama üst düzeydekileri bir türlü anlayamadım. Ve üzülerek söyleyeyim bu hallere düşmemize dolaylı da olsa bizim de payımız var. Allah (cc) affetsin bizleri.

İşte yorum, işte cevap:

Değerli SAGEN, 1960’lardan günümüze seni tanırım. İçin kaynayan kazan gibidir. Dışa vurumda önlemlisin, onu da bilirim. Sağlam bir İLKÖĞRETMEN OKULU temelin var. ( yazık edilen Köy Entitüsünden sonra ona da kıydılar!)

Her döneminde tohum çatlamak üzereyken, kendine bir sınır çizerken de hep kendinden ödün verdin. Yazdıklarının çoğu bende de var. Hatta Van’dan el yazınla gönderdiğin Ulusal konularda olan denemeler de.

Gördüm ki perdeyi sıyırdın. “ GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANMAZ” örneği, apaçık oldun şimdi. Hiçbir şey eskide kalmaz. Uzun ömür dileğimle AÇIK ve NET olacağın günler önünde. Birikimlerin serpilmeli toprapa ve tohumlar çatal yürek olmalı.

SAGEN, açılımına yürekten destek veriyorum ve kutluyorum. Sağlıkla devam, esen kal.

 Merhaba Değerli Arkadaşım, Ağabeyim SEVENCAN,

Önce bu güzel özlü yorumunuz için teşekkür ederken sizlere de sağlıklı ve hayırlı uzun ömürler dilerim.

“Birikimlerin serpilmeli toprağa” ifadesi ne güzel, şiir gibi. Ama diyelim ki, yok ya diyelim ki birikimlerim var. Peki, hangi toprağa serpeceğiz? Öylesine serptik diyelim, emin olun benim serptiğim tohumları kuşlar bile yemiyor. Beni tanıyan, samimiyetimden emin olan bir avuç arkadaşımdan başka yazılarımı “tıklayan” bile yok.

Apaçıklık konusuna gelince; Ben zaten apaçıktım. Ne var ki bazıları bir yanımı görüyor, diğer yanımı görmek istemezken, bazıları da öncekilerin tersi. Bu yaşandım boyunca hep böyle oldu. Kısaca değineyim:

Askerken bir grup yedek subay asker arkadaşıma, benim için “o sağcı” diyor. İhtimal namaz kıldığım için. Sağ olsun arkadaşım da, “O sizin gibi solcuları cebinden çıkartır.” diyor. Tabii ben birilerini sağ cebimden, birilerini sol cebimden çıkarırım demem, diyemem; bu kibir olur. Öte yandan biliyorsunuz ki, kamu yönetimi uzmanı olduk. Bu kez de solcu sayılarak merkezde görevlendirilmediğimiz gibi Milli Eğitim Müdürlüğü bile vermediler. Uzatmayalım ne İsa’ya yaranabildim ne Musa’ya.

Her ne kadar, zaman zaman kendime kızıyor, öfkeleniyorsam da hayata küsmüşlüğüm yok. Son nefesime kadar imandan, Kur’andan; doğruluktan dürüstlükten ayırmaması için Allah’a dua ediyorum. Bu arada yazmaya yazdıklarımı da iki kapak arasına alıp bastırmaya devam ediyorum. Gerçi okuyan olmuyor; ama biz yine devam ediyoruz. Çok basit yazıyorum; sıradan insanların duygu ve düşüncelerini. Ama insanlarımız masal kahramanı gibi olanları, karton aslanları okumayı tercih ediyorlar. Buna rağmen devam.

Netliğe gelince ki bu herkes için önemli. Ben dershanede netlik ayarını gayet iyi yapabiliyordum. Çünkü öğrencilerimin her bakımdan düzeylerini iyi biliyordum. Ama bloglorda öyle olmuyor. Okuyucuları tanıyamıyoruz ki. Kitaplarda da en büyük eksiğim bu. Kitapçılar soruyor, hedef kitlen? Biz sözde herkese hitap edeceğiz derken hiç kimseye hitap etmemiş oluyoruz. Kısaca ben brüt yazıyorum. Okuyucu bundan netini çıkarsın istiyorum. Tabii istemekle kalıyorum. Okuyucuların neti, günümüzde ancak 150 veya 200 karakter; ya kelime bile değil karakter. O dereceye düşürdüler bizi gizli olmayan eller. Sosyal medyayı düzenleyen eller. Bunun farkındasınız. Öyle ki bu yıl hep birkaç cümlelik paylaşımlar yapıyorsunuzdur. Buna da üzülüyorum. Böyle giderse emir alan, emir veren cümlelerden başka bir şey öğrenemeyen duygusuz robotlar gibi olacağız. Biz insanımızı sürü olmaktan kurtarmaya çabalarken öte yandan robotlaştırma çalışmalarıyla karşı karşıya kaldık. Tabii aciz kaldık. “net olacağın günler önünde” diyorsunuz. Ne yazık ki önümdeki günlere de 2-0 yenik başlayacağız. İnşallah skoru değiştireceğiz.

Bir de “tohumlar çatal yürek” deyişin var ya, işte bu deyiş kurtuluşun A’sı. İşte “burası çok önemli.” Yerli ve milli sözleri ağızlarından düşmeyenler yerel tohumları yasakladılar. Yerel tohum kullananlara teşvik vermediler. Aynı kişiler kürsülerden de yerel tohum kullanılmasını önerdiler. Tabii bu tarımda dönen dolap. Ben her yerde aynı fırıldakları görüyorum. Yerli milli yerli milli diye diye her şey yozlaştı. Kanun diye diye... Din diye diye... Ahlak diye diye... Uzatmaya gerek yok. Hepsi malumunuz, malumumuz, malumları? Ve çok güzel bir öneri “tohumlar çatal yürek” hem sert ve korkusuz, hem de şefkatli bir kalp, tam da Kurtuluş Savaşımızın insanları gibi. Tam da Sa-Genlerin yufka yürekleri içindeki arınmış “çatal yürek” gibi...

Ah! Sevencan, bazen öyle heyecanlanıyorum ki işte böyle yazabiliyorum. Bazen öyle öfkeleniyorum ki, ilgiyi keserim, diyorum. Ben hiç ilgiyi kesebilir miyim? Düşünceleri değişik olsa da tüm kardeşlerimiz, tüm insanları seviyorum. İnsanımızı hipnotize edenleri bulup çıkarmak asıl mesele. Onu da beceremiyoruz. İlköğretmen okulundan söz ettin. Ne okullardı onlar. Fakat orada da hikmeti öğrendik, şeytanı zekâyı değil. Ülkemizi gözümün önünde bu hale düşürdüler. Bu arada şunu da söyleyeyim düşürenlerin çoğu da bunun farkında değil. At gözlüğü mü bağlamışlar, memleketin mahvına dönüp durmuşlar. Bilmiyorum. İşin kolayını da buldum, korkuyorum çatal yürekli değilim diyemiyor da bilmiyorum diyorum.

Uzun mu yazdım. Ee kabahat sizde Sevencan. Öyle yorum yazdın ki, açılımı yaz yaz bitmiyor. 1960’lardan beri beni tanıdığınızı da yazmışsınız. Ah! Bir de ben tanıyabilsem kendimi. İmam Ali “kim kendini (nefsini) bilirse, Rabbini bilir” demiştir. Keşke ben de bilseydim. Bu günlerde Esma-i Hüsna kitabını yazmakla meşgulüm. Nefsimi bilebilseydim işim kolaylaşırdı. Neyse şimdilik bol bol dua ediyorum.

Hayırlı günler dileğiyle saygılar ve sevgiler...

Sabahattin Gencal,

Çekmeköy-istanbul, 24.03.2022 


Paylaşmak güzeldir.