Sabahattin Gencal |
Paylaşmak
önemli. Yazıları paylaşmak daha önemli. Çünkü değişik yorumlar olur. Yorumlar
bazen yeni yazı yazmaya sebep olur. Yeni yazı da güzel şeylere sebep olur.
“Mallarını
Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her bir başakta yüz
dane olan bir tohum tanesi gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah,
Yardımı Çok Kapsamlı Olan'dır, Her Şeyi Bilen'dir.” (2. Bakara suresi 261. Ayet)
Bizim mallarımız da, kalmışsa eğer birkaç fikir tohumu. Allah(cc) rızası için doğru bildiğimizi söyleriz. Umarız ki bizim bilgimiz de başak başak olur. Okuyucuların da daha çok olur.
Değerli
okurlarım, “Ben de Uydum İmama” başlıklı yazıma Şair ve yazar, eğitimcilerim eğitimcisi
Kazım Memiç arkadaşımız bir yorum yazmış. Ben de cevaplandırmaya çalıştım sözde.
Biraz uzun gibi oldu. Ama yazabileceklerimizin yanında inanın bir hiç. Kazımla
Samsun İmam hatipte öğretmenken tanışıp arkadaş olduk. Haksızlıklara uğramamız
ilk orada başladı. Çok uzun bir hikâye. Şu kadarını söyleyeyim: Askerlik dönüşü,
tayinim için Genel Müdürlüğe uğradım. Yardımcılar, Samsun’da kadro yok, seni
Giresun İmamhatip’e verelim, dediler. İstemeyince, aa mecburi hizmetin de
varmış... dediler. Masanın üzerindeki dosyada kırmızı kalemle genel müdürün, “Aynı
okula verilsin.”mealinde bir yazısı da vardı. İçimden demek ki burasını da ele
geçirdiler, dedim ve oradan ayrılarak orta öğretime geçtim. İşte o an büyük
hata yaptığım andı. Gerçi orta öğretimde çok rahat, çok başarılı çalışmalar
yürüttüm; ama maalesef imamhatiplerin arka bahçe olmasına zemin hazırlamış
olduk istemeden de olsa. İmamhatiplileri sevdim, onlar da beni sevdi; ama üst düzeydekileri bir
türlü anlayamadım. Ve üzülerek söyleyeyim bu hallere düşmemize dolaylı da olsa
bizim de payımız var. Allah (cc) affetsin bizleri.
İşte
yorum, işte cevap:
Değerli SAGEN, 1960’lardan günümüze seni tanırım. İçin kaynayan kazan gibidir.
Dışa vurumda önlemlisin, onu da bilirim. Sağlam bir İLKÖĞRETMEN OKULU temelin
var. ( yazık edilen Köy Entitüsünden sonra ona da kıydılar!)
Her döneminde tohum çatlamak üzereyken, kendine bir sınır çizerken
de hep kendinden ödün verdin. Yazdıklarının çoğu bende de var. Hatta Van’dan el
yazınla gönderdiğin Ulusal konularda olan denemeler de.
Gördüm ki perdeyi sıyırdın. “ GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANMAZ” örneği,
apaçık oldun şimdi. Hiçbir şey eskide kalmaz. Uzun ömür dileğimle AÇIK ve NET
olacağın günler önünde. Birikimlerin serpilmeli toprapa ve tohumlar çatal yürek
olmalı.
SAGEN, açılımına yürekten destek veriyorum ve kutluyorum. Sağlıkla
devam, esen kal.
Önce bu güzel özlü yorumunuz için teşekkür ederken sizlere de
sağlıklı ve hayırlı uzun ömürler dilerim.
“Birikimlerin serpilmeli toprağa” ifadesi ne güzel, şiir gibi.
Ama diyelim ki, yok ya diyelim ki birikimlerim var. Peki, hangi toprağa serpeceğiz?
Öylesine serptik diyelim, emin olun benim serptiğim tohumları kuşlar bile
yemiyor. Beni tanıyan, samimiyetimden emin olan bir avuç arkadaşımdan başka
yazılarımı “tıklayan” bile yok.
Apaçıklık konusuna gelince; Ben zaten apaçıktım. Ne var ki
bazıları bir yanımı görüyor, diğer yanımı görmek istemezken, bazıları da öncekilerin
tersi. Bu yaşandım boyunca hep böyle oldu. Kısaca değineyim:
Askerken bir grup yedek subay asker arkadaşıma, benim için “o
sağcı” diyor. İhtimal namaz kıldığım için. Sağ olsun arkadaşım da, “O sizin
gibi solcuları cebinden çıkartır.” diyor. Tabii ben birilerini sağ cebimden,
birilerini sol cebimden çıkarırım demem, diyemem; bu kibir olur. Öte yandan
biliyorsunuz ki, kamu yönetimi uzmanı olduk. Bu kez de solcu sayılarak merkezde
görevlendirilmediğimiz gibi Milli Eğitim Müdürlüğü bile vermediler. Uzatmayalım
ne İsa’ya yaranabildim ne Musa’ya.
Her ne kadar, zaman zaman kendime kızıyor, öfkeleniyorsam da
hayata küsmüşlüğüm yok. Son nefesime kadar imandan, Kur’andan; doğruluktan
dürüstlükten ayırmaması için Allah’a dua ediyorum. Bu arada yazmaya
yazdıklarımı da iki kapak arasına alıp bastırmaya devam ediyorum. Gerçi okuyan
olmuyor; ama biz yine devam ediyoruz. Çok basit yazıyorum; sıradan insanların
duygu ve düşüncelerini. Ama insanlarımız masal kahramanı gibi olanları, karton
aslanları okumayı tercih ediyorlar. Buna rağmen devam.
Netliğe gelince ki bu herkes için önemli. Ben dershanede netlik
ayarını gayet iyi yapabiliyordum. Çünkü öğrencilerimin her bakımdan düzeylerini
iyi biliyordum. Ama bloglorda öyle olmuyor. Okuyucuları tanıyamıyoruz ki.
Kitaplarda da en büyük eksiğim bu. Kitapçılar soruyor, hedef kitlen? Biz sözde
herkese hitap edeceğiz derken hiç kimseye hitap etmemiş oluyoruz. Kısaca ben
brüt yazıyorum. Okuyucu bundan netini çıkarsın istiyorum. Tabii istemekle
kalıyorum. Okuyucuların neti, günümüzde ancak 150 veya 200 karakter; ya kelime
bile değil karakter. O dereceye düşürdüler bizi gizli olmayan eller. Sosyal
medyayı düzenleyen eller. Bunun farkındasınız. Öyle ki bu yıl hep birkaç
cümlelik paylaşımlar yapıyorsunuzdur. Buna da üzülüyorum. Böyle giderse emir
alan, emir veren cümlelerden başka bir şey öğrenemeyen duygusuz robotlar gibi
olacağız. Biz insanımızı sürü olmaktan kurtarmaya çabalarken öte yandan
robotlaştırma çalışmalarıyla karşı karşıya kaldık. Tabii aciz kaldık. “net
olacağın günler önünde” diyorsunuz. Ne yazık ki önümdeki günlere de 2-0 yenik
başlayacağız. İnşallah skoru değiştireceğiz.
Bir de “tohumlar çatal yürek” deyişin var ya, işte bu deyiş
kurtuluşun A’sı. İşte “burası çok önemli.” Yerli ve milli sözleri ağızlarından
düşmeyenler yerel tohumları yasakladılar. Yerel tohum kullananlara teşvik
vermediler. Aynı kişiler kürsülerden de yerel tohum kullanılmasını önerdiler. Tabii
bu tarımda dönen dolap. Ben her yerde aynı fırıldakları görüyorum. Yerli milli
yerli milli diye diye her şey yozlaştı. Kanun diye diye... Din diye diye...
Ahlak diye diye... Uzatmaya gerek yok. Hepsi malumunuz, malumumuz, malumları?
Ve çok güzel bir öneri “tohumlar çatal yürek” hem sert ve korkusuz, hem de şefkatli
bir kalp, tam da Kurtuluş Savaşımızın insanları gibi. Tam da Sa-Genlerin yufka
yürekleri içindeki arınmış “çatal yürek” gibi...
Ah! Sevencan, bazen öyle heyecanlanıyorum ki işte böyle
yazabiliyorum. Bazen öyle öfkeleniyorum ki, ilgiyi keserim, diyorum. Ben hiç
ilgiyi kesebilir miyim? Düşünceleri değişik olsa da tüm kardeşlerimiz, tüm
insanları seviyorum. İnsanımızı hipnotize edenleri bulup çıkarmak asıl mesele.
Onu da beceremiyoruz. İlköğretmen okulundan söz ettin. Ne okullardı onlar.
Fakat orada da hikmeti öğrendik, şeytanı zekâyı değil. Ülkemizi gözümün önünde
bu hale düşürdüler. Bu arada şunu da söyleyeyim düşürenlerin çoğu da bunun
farkında değil. At gözlüğü mü bağlamışlar, memleketin mahvına dönüp durmuşlar.
Bilmiyorum. İşin kolayını da buldum, korkuyorum çatal yürekli değilim diyemiyor
da bilmiyorum diyorum.
Uzun mu yazdım. Ee kabahat sizde Sevencan. Öyle yorum yazdın ki,
açılımı yaz yaz bitmiyor. 1960’lardan beri beni tanıdığınızı da yazmışsınız.
Ah! Bir de ben tanıyabilsem kendimi. İmam Ali “kim kendini (nefsini) bilirse,
Rabbini bilir” demiştir. Keşke ben de bilseydim. Bu günlerde Esma-i Hüsna
kitabını yazmakla meşgulüm. Nefsimi bilebilseydim işim kolaylaşırdı. Neyse
şimdilik bol bol dua ediyorum.
Hayırlı günler dileğiyle saygılar ve sevgiler...
Sabahattin Gencal,
Çekmeköy-istanbul, 24.03.2022